Cesaret Madalyonu: KOVAN

By zhr_wtpd

8.9K 890 416

İki paralel evreni birbirine bağlayan tek varlık benim. Varoluşumun sebep olduğu kıyamet, yıllar sonra müsebb... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48- (Alternatif Evren)

-8-

206 27 0
By zhr_wtpd

Siyahın hakimiyetine giren gökyüzünde tek bir yıldız bile yoktu bu akşam. Soğuk rüzgar, ilkbaharın ortasında kışı hatırlatırcasına esiyordu. Arka bahçeyi evin üst katlarından yansıyan loş ışık aydınlatmıştı, yerden doğrulup üzerimdeki tozları silkeledim. Çiçekleri açmaya başlamış erik ağacıyla kısa bir süre bakıştıktan sonra derin bir nefes alıp verdim.

Birazdan sonu gelmeyen bir azar işitme merasiminin konuğu olacaktım. Bu saate kadar neredeydinle başlayıp, biz sana geç kalma demedik mi ile devam eden...

Evin kapısına vardığımda sırt çantamdaki anahtarı çıkardım, bir ümit evde değillerdir diye zile basmamıştım. Kapıyı açıp içeri girdim. Evimizin salonuna açılan dış kapıyı kapatırken, Murphy kanunları doğruluğunu bir kez daha kanıtladı bana.

Birileri ile karşılaşma ihtimalin, görünmek istemediğin zaman en üst düzeydedir.

Annem, telaş içerisinde koltuktan kalkıp bana doğru geldi.
"Ah Vera! Neredesin sen aklım çıkacaktı!"

Gözlerim, karşıdaki pencerenin önünde duran babamı buldu. Elindeki votkayı yudumlayarak dışarıyı seyrediyordu.

"Geldim işte anne. Neden telaşlandın ki bu kadar?"
Sırtımdaki çantayı çıkarıp portmantonun dibine bıraktım ve üzerimdeki kabanı çıkarmaya koyuldum, fazlasıyla yorgun hissediyordum.

"Nasıl telaşlanmam Vera? Arıyorum telefonun kapalı! Saat kaç olmuş bir haber yok. Kızım biz sana böyle davranma demedik mi?"

"Şarjım bitmiş anne. Arkadaşlarla okul çıkışı kafede ders konuştuk, notları falan tekrar ettik. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım, akşam olduğunu farkettiğimde apar topar geldim zaten."

Vera, the yalan profesörü.

"Başka birinden de arayamıyordun öyle mi?!"

"Anne! Şarjın bittiğini bile farketmedim diyorum ya."

"Ben sana bir daha olmayacak demedim mi?"
Babam elindeki votka bardağını masanın üzerine bırakıp bana döndü.
"Kuralları çiğnedin Sibel."

Yutkundum, ona karşı böyle tutuluyordum işte. Çocukluktan beri yerleşmişti bu bana, karşısında tek laf edemiyordum.

"Benimle yaşayanlar olması gerektiği gibi davranırlar." dedi soğukça.

Annem ise hemen kendi öfkesini geri plana atmış, babamla gerilmememiz için ortamı yumuşatmaya çalışmıştı.
"Her neyse... Bak kızım bu sondu, bir daha-"

"Bir dahası yok."
Babam annemin sözünü sertçe kesip bize doğru birkaç adım attı.
"Başına buyruk davranacaksan bu evde bir işin de yok."

"Pekala." dedim hiç tereddüt etmeden, alayla eklemiştim sonra.
"Nasıl emir buyurursanız."

Arkamı dönüp bir hışımla sırt çantamı yerden alıyordum ki annem bileğimi kavradı.
"Saçmalamayı kesin artık! Mustafa sen ne dediğinin farkında mısın? Genç bir kız o, hata yaptı evet ama düzeltebilir bunu."

"Sidalya bana-"

"Mustafa, lütfen." dedi annem sertçe.

Babam sözünü tamamlamamıştı, onun ilk kez birine karşı böyle suskunlaştığını görüyordum.

Annem omzunun üzerinden bana doğru baktı.
"Vera odana çık, hemen."

Bıkkınca bir nefes bırakıp merdivenlere yöneldim, ben çıkana kadar tek bir kelime etmemişlerdi. Muhtemelen arkamdan bu konunun tartışması devam etmişti.

Mustafa Serkıran'la ilk ters düşüşümüz değildi bu. Yağız'la sevgili olduğumuzu öğrendiğinde de çok kızmıştı ancak bunun bedelini Yağız'a ödetmişti. Şimdi ise onun dediklerine hayatımda ilk kez bu kadar tezat davranmıştım ve bana evden gitmemi ima edecek kadar sinirlenmişti.

Ancak annem sinirlendiğinde bir kelime daha edememişti.

Ya annemin buna engel olacağını bildiği için bana evden git demişti, ya da anneme olan sevgisi hissettiği öfkeden ağır basmıştı.

İki durum da umrumda bile değildi.

☣☣☣

İçimdeki heyecanı bastırıp gerginliğimi de kontrol altında tutmalıydım, fakat elimde değildi. Baybars'ın çalıştığı binaya girecektim. Herkesten ve her şeyden saklanmam gerekiyordu çünkü üzerime değen herhangi bir göz planımızı mahvederdi.

Asran dün en ince ayrıntısına kadar anlatmıştı, KAOD'un istihbarat binasında nerede olduğunu ve nasıl bozulacağını. Bu kadar detaya hakim olması beni hayrete düşürse de artık onlarla alakalı hiçbir şeye şaşırmamam gerektiğini anlamıştım, Kovan'ın eli kolu her yere uzanıyordu.

Asran'ın ziline bastıktan sonra beklemeye başladım, beni KGE'ye kendisi götürmek istemişti.

Çok geçmeden kapıyı açtı. Üzerinde siyah bir gömlek ve deri ceket vardı, evden çıkmaya hazır gibiydi. Bu yüzden içeri girmedim.

"Hemen gidelim mi?"

Burnundan bir nefes bırakıp gergince dışarıda gezdirdi koyu yeşil gözlerini.
"Bunu yapabileceğinden emin misin?"

"Kaç kez kararlılık seviyemi ispatlamam gerekiyor?"

"Bu basit bir şey değil. Yakalandığın anda sen madalyona bile dokunamadan her şey bitebilir. Ve sen yakalanırsan bu Kovan için çok büyük bir kayıp olur."

Kaşlarımı havaya kaldırıp başımı dikleştirdim.
"Kovan'a bu kaybı buraya hiç gelmeden de yaşatabilirdim. Geliyorsam eğer, yapmak istediklerimi yaparım. Ki zaten bunu da yalnızca Kovan için yapacağım. Farkındaysan kendi adıma bir şey istediğim yok. Derdim sadece hissettiğim suçluluktan kurtulmak."

"Suçluluk hissetmen gerektiğini kim söyledi?" dedi ellerini pantolonunun ceplerine yerleştirirken.

"Hisler her zaman birilerinin söylemleriyle oluşmaz."

Sıkkınca derin bir nefes alıp bıraktı, bense başımı ondan çevirip etrafa bakındım.
"Benim kararım net, ve daha fazla vakit kaybetmek istemiyorum."

"Söyleyebileceğim bir şey kalmadı o halde."

☣☣☣

Evden çıkarken yanıma aldığım kocaman siyah gözlükler görüş açımı karartıyordu. Yanımda dakikalardır sessizce aracını kullanan adam da bir hayli gergin görünüyordu. Yüzündeki kaskatı ifade, direksiyondaki sıkı parmakları ve hatta yaydığı negatif enerji, ruh halini farkedilir kılıyordu.

Asran'ın tek derdi Kovan'dı. Onun için çok büyük bir fırsattım ve elinde olsa cam fanusta saklardı. Şimdi böyle bir tehlikeye girmemden tedirgin oluyordu.

O muhtemelen insanları kontrol altında tutmaya alışıktı. İstemediği durumlara mecbur kaldığında ise hiç olmadığı kadar geriliyordu.

"Dün anlattıklarım aklında mı?" dedi gözlerini yoldan ayırmadan.

"Yangın merdivenlerinden çıkarken ikinci kattaki kapıdan gireceğim, önce sola ilerleyip ardından sağ taraftaki ikinci koridora gireceğim. O koridorun sonunda karşımdaki kapı KGE'nin deposu, KAOD da orada. Alarm halinde olduğu için sinyal sesinden yerini bulacağım. Üzerindeki tuşlarda basmam gereken sıra ise kare-kare-kırmızı-bir-yıldız-kırmızı. Ve KAOD bozulacak."

"Evet. Yapılması gereken tam olarak bu."

"Ezberim kuvvetlidir."

"Baybars Pahev de istihbarat binasında olabilir. Ne kadar dikkatli olman gerektiğini biliyorsun değil mi?"

Derin bir nefes alıp verdim.
"Senin başına gelenlerden sonra, Baybars burada olduğumu bilse neler yaşardı daha iyi anladım. O beni bilirse her ne pahasına olursa olsun asla bırakmaz, bu yüzden hiçbir zaman bilmeyecek. Onun iyi olması için ondan uzak kalmaya razıyım ben."

"Neyse ki bunu yapmanı sağlayacak sebep yalnızca Kovan değildi. Öyle olsaydı çoktan gitmiştin Baybars'a."

"Daha ilk andan hem de."

"Biliyorum. Bu yüzden ondan uzak durmak için başka sebeplerinin de olması rahatlatıyor beni. Öncelik sıralamanda Kovan zirvede değil, farkındayım."

Arabanın camının kolunu çevirerek biraz açtım ve içeriye hava girmesini sağladım, stresten mi yoksa havadan mı bilmiyorum, sıcaklamıştım.

"Sizin öyle mi?" dedim bakışlarımı ona çevirirken.
"Yani ekipteki herkesin ilk önceliği Kovan mı?"

Başını aşağı yukarı salladı.
"Öyle olmasalardı Kovan'da olamazlardı. Ekibin üyelerini son derece itinalı seçtim ben, herhangi bir şey için amacımızdan vazgeçebilecek birini içimize almadım. Sen hariç."

"Merak etme, söz verdiğim insanlara sırtımı dönecek karakterde biri değilim."

"Biliyorum." dedi ve kısa bir süreliğine yüzüme çevirdi bakışlarını. "Seninle ilgili zannettiğinden çok şey biliyorum."

"Artık hakkında düşük zanlarda bulunmuyorum. Hatta sen bana bakarken bile aklımı okuduğunu falan hissediyorum."

Dudağının kenarı yukarı kıvrılır gibi oldu.
"O neden?"

"Bende öyle bir etki bırakıyorsun. Sanki söyleyeceğim şeyleri bile önceden biliyorsun. Her şeyi bilen adam gibi görünüyorsun buradan."

"Her şeyi bilen adam, bunu sevdim." dedi yüzünde gerçek bir gülümseme oluşurken.

"Yani tabi bilimle bu kadar içli dışlısın, sadece kendin için ürettiğin bir akıl okuma cihazı olmadığını bilemeyiz."

"Öyleyse bir robot olmadığımı da bilemezsin ufaklık. İnsan kılığında korkunç bir robot..."

"Kulağa enteresan geliyor." dedim gülerek. Benimle birlikte o da gülmüştü nihayet. Gördüğüm en mesafeli adam gibi davranırken, bir tebessümle bu havasını dağıtabiliyordu. Onu gülerken görmeyi seviyordum, farkında olmadan kendime yakın hissediyordum.

İstihbarat binasına yaklaşmıştık. Daha önce Nehar'la da geldiğimiz için biliyordum burayı. Yaklaştıkça Asran'da yeniden huzursuz bir hal oluşmuştu.

"Kameraları devre dışı bıraktık, biliyorsun." dedi endişesini farkettiğim bir sesle.
"Senin içeride olduğunu kimse bilmeyecek, yakalanmadığın sürece."

"Yakalanmayacağım."

Binanın arka tarafına gelmiştik, arabayı kenara çekti. Birkaç saniye duraksadıktan sonra yüzüme bakmıştı.
"Bunu yapmak zorunda değilsin. Hala vazgeçmek için bir şansın var."

"Bunu yapacağım Asran. Küçük bir çocukmuşum gibi korumaya çalışma lütfen."

Başını iki yana salladı ve gözlerini karşıya çevirdi.
"Başına bir şey gelirse-"

"Madalyon var. Defalarca kez tembihledin."

"Ayrıca ben burada seni bekliyor olacağım. Şansın yaver gider de kimseye görünmeden çıkarsan buraya gel."

Büyük güneş gözlüğünü işaret parmağımla gözlerime doğru itekleyip arabanın kapısını açtım.
"İşimi şansa bırakmayacağım." dedim arabadan inerken.

Korkak, korumaya muhtaç bir kız çocuğuymuşum gibi davranılmasından nefret ediyordum. Ben her durumun üstesinden gelip başımın çaresine bakabilirdim.

Yani, umarım.

Tepesi bulutlara uzanan, beyaz metalik kaplamalı ve bir mimari harikası olan gökdelendi istihbarat binası. Etrafına güneşin ışınları gibi yerleştirilen çimenlik alanları mermer yollar bölüyordu. Otoparkın araba girecek açıklıkta duran kapısından girmiştim, yangın merdivenleri buraya çıkıyordu. Nizami olarak parkedilmiş araçların arasında temkinli adımlarla ilerliyordum.

O sistemi bulup bozacaktım, sonra benim için her şey daha kolay olacaktı.

Binaya vardığımda kapısı olmayan siyah merdivenlerin dışarıda olan birkaç basamağını çıktım, ardından alçak tavanın altına girmiştim. İlk kat merdivenlerini bitirdiğimde ise normal bir apartman boşluğu kadar genişlemişti durduğum yer. Adımlarımı hızlandırıp bir kat daha çıktım. İkinci katın siyah demir kapısı tam karşımdaydı.

Rahatlamaya çalışarak bir nefes bıraktım. Görüşümü siyaha boyayan gözlükleri düzelttim, sebepsizce kalp atışlarım hızlanmıştı. Gerginlikten mi yoksa Baybars'ın burada olabilme ihtimalinden mi bilmiyorum, heyecan yapmıştım.

Sakin ve cesur ol Vera. Her şey son derece basit. Yakalanırsan da bu seni etkilemez, dünyaya gidersin. En fazla Kovan'dan biri bunu yeniden denemek zorunda kalır.

Tekrar yürümeye başladığımda kırılgan, cam bir yüzeyde yürüyormuş gibi adımlıyordum; oldukça yavaş ve sessiz. Demir kapının soğuk yüzeyine parmak uçlarımla dokundum ve usulca ileri itekledim, içerisi de tıpkı binanın dış cephesi gibi beyaz ağırlıklıydı. Olduğum yerden iki tarafa doğru koridorlar vardı, karşıya ise genişçe bir masa koyulmuştu. Görebildiğim alanda hiç kimse yoktu.

Soldaki koridora yöneldim, sessiz olmaya özen göstererek adımlarımı hızlandırdım, duvarın dibine sinerek ilerliyordum. Uzak odalardan konuşma sesleri geliyordu, söylenenleri anlayabilmek ise mümkün değildi. Katın tavanına asılan beyaz florasanlar istemediğim kadar aydınlatıyordu etrafı. Sağ taraftaki ilk koridorun önünden geçip yoluma devam ettim, ikinci koridora ulaştığımda ise diğer her yer gibi ıssız olduğunu görmek beni rahatlatmıştı. Oraya yönelip omuzlarımı dikleştirdim ve iyice arttırdım hızımı. Tam karşımda duran, koridorun sonundaki kapının ardındaydı KAOD Sistemi.

Nihayet ulaştığım kapının üzerine 'Depo' yazılı bir plaka asılmıştı. Parmaklarım kapının çelik kolunu kavradı, usulca aşağı bastırıp ileri ittiğimde açık olduğu için şükretmiştim.

Bugün şans benimleydi.

Kendimi çabucak içeri attım, burası da binanın kalanı gibi beyaz ışıkla aydınlanıyordu. Kapıyı arkamdan kapattım ve güneş gözlüklerimi çıkarıp paltomun iç cebine koydum. Bulunduğum oda son derece genişti. İçerisi düzenli sıralanmış büyük, cam, kare raflarla doluydu. Dolayısıyla her taraf biribirinin aynı gibiydi, dolambaçlı bir labirentin içinde olduğumu hissettiriyordu. Fazla yüksek olmayan bir sinyal sesi -ya da alarm- işitiyordum. Gözlerimi kapatıp daha iyi duymaya çalışarak ne yöne gideceğimi anlamaya çabaladım, adımlarım beni sol tarafa yönlendirmişti.

Türlü evrakların, garip cisim ve aletlerin sıralandığı rafların arasından geçip odada sol tarafa doğru ilerledim, yaklaştıkça sesi daha iyi duyuyordum. Odanın en soluna vardığımda ise köşeye gitmem gerekmişti. Dikdörtgen, tamamen cam bir dolabın içerisindeki cihazın kırmızı alarmı yanıp sönüyordu. Bu, KAOD Sistemi'ydi.

Özgüvenim artarken yüzüme rahat bir tebessüm yerleşmişti, dolabın kapağını açtım. Terleyen avuç içlerimi pantolonuma kuruladım ve cihazın üzerindeki tuşlara uzandım.

Kare-kare-kırmızı-bir-yıldız-kırmızı.

Son tuşa bastığımda, eski bir tüplü televizyonun kapanırken çıkardığı gibi bir ses geldi sistemden. Sinyal sesleri kesildi, üzerindeki yanıp duran kırmızı alarm söndü.

Derin bir nefes bıraktığımda tüm kaslarım gevşemişti.

Başarmıştım işte! Başımı belaya sokmadan bunu halletmiştim. Artık Kosnator'a geldiğimde istihbaratın haberi olmayacaktı.

Ve Asran Sugay artık bana çocuk muamelesi yapamayacaktı.

Sistemin bulunduğu dolabın kapağını kapattım. Filmlerdeki gibi parmak izi kalmasın diye paltomun bilek kısmıyla dokunduğum yerleri sildim. Sonra arkamı dönüp geldiğim yerlerden kapıya doğru yürümeye başladım.

Ancak bir anda etraf karanlığa gömülmüştü.

İstemsizce irkildim, odayı aydınlatan lambaların hepsi sönmüştü. Birinin girip söndürmüş olabileceği düşüncesi beni ürpertiyordu fakat hiçbir ses duymuyordum. Kapının açılıp kapandığını duymamıştım ve burada biri olsaydı en azından adım seslerini duyardım.

İçimdeki korkuyu bastırmak için yutkundum, belki de basit bir elektrik kesilmesiydi. Şu anda madalyona dokunamazdım, istihbarat kuvvetle muhtemel madalyonun nasıl çalıştığını biliyordu ve çıkacak yüksek ışık, onlara durumu farkettirirdi. KAOD'u bozduğumu da hemen anlarlardı.

Kapıya zaten yaklaşmıştım, aklımda kaldığı kadarıyla raflara tutunarak yürümeye devam ettim. Zifiri karanlıkta duyduğum tek ses nefes alışverişlerimdi. Raflı alandan çıktığımı etrafta tutunacak hiçbir şey kalmadığında farkettim, kapının önüne gelmiş olmalıydım. Birkaç adım daha atmışken kolum bir şey tarafından kavrandı ve bir anda yaşadığım korkuyla irkilip geri doğru sendeledim.

Tam o esnada ışıklar da yandı.

Dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtı. Parmak uçlarımdan dizlerime kadar tüm uzuvlarım titremeye başladı. Şaşkınlık bir uyuşturucu gibi damarlarımdan akıp beni tesiri altına aldı.

Kalbimin atışları o kadar hızlandı ki, göğüs kafesimi parçalayıp dışarı çıkacak zannettim.

Kirpiğimin ucundan düşen sıcak bir damla ıslattı buz kesen yüzümü.

Bana doğru bir adım attı. Toprak rengi gözlerini yağmur misali doldurmuş bir ıslaklık vardı. Dudaklarının kenarı acıyla, hüzünle, yaşanmışlıklarla, burukça kıvrıldı yukarı.

Yıllar sonra tenime değdi nefesleri.

Yıllar sonra etrafımı kapladı yağmur sonrası toprak kokusu, ya da, Baybars kokusu.

Orada öylece kalmıştım, o anda yok olmuş, kaybetmiştim kendimi. Hiçbir tepki veremiyordum.

Damlalar benim yüzümü sırıksıklam ederken, o hapsedebilmişti kirpiklerinin ardına.

Usulca araladı dudaklarını, bense dakikalardır tuttuğumun farkında olmadığım, titrek bir nefes bıraktım.

Özlemiyle yanıp kavrulduğum toprak rengi hareleri her noktasına dokundu yüzümün. Sonra gözlerimde sabitlendi. Tonuna bile hasret kaldığım sesini işittim yıllar sonra.

Dudaklarının arasından tek bir cümle döküldü.
"Benden daha ne kadar kaçacaktın?"

☣☣☣

Bölüm sonundaki hislerinizi bir emojiyle anlatır mısınız? 😁

Evet, sonunda karşılaştılar!

Peki bundan sonra neler olacak dersiniz?

Hikayenin akışını bildiğim halde ben bile meraklanıyorum, bir an önce yazmak için sabırsızlanıyorum..

Continue Reading

You'll Also Like

3.7M 304K 83
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
48.9K 2.6K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
21.1K 765 70
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
284K 5.2K 33
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı.Bir an kalbim duracak gibi oldu. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi ve odamın kapısını açt...