INEFFABLE | TaeJin

By purplexbangtan

45.8K 4.3K 1.7K

Güz geldiğinde ağaçlar yapraklarını dökerdi. Beyaz kar taneleri toprağa kavuştuğunda insanlar buna kış derdi... More

friends.
jealousy.
notice.
fear.
close.
peaceful.
surrender.
pain.
love.
choose.
sealed.
regret.
reunite.
power.
question.
devastating.
unite. (M)
peace.
wish.
flower.

retribution.

949 116 39
By purplexbangtan

"Aman Tanrım! Hyung lütfen şaka yaptığını söyle."

Hoseok hyung vişneli kekinden bir ısırık daha alırken omuz silkti. Jungkook ise sonuna kadar açtığı gözleriyle ona bakmaya devam ediyordu. Kızıl hyungum saçlarını siyaha boyatacağını söylemişti ve bu Jungkook'u derinden üzmüştü. Çünkü Hoseok hyungun saçlarına bayılıyordu.

"Ama sen saçlarını boyatırsan ben kime kızılım diyeceğim? Hyung boyatma!"

Jungkook'un ağlamaklı çıkan sesine karşın gülmeden edemedim. Sahiden yıkılmıştı.

"Abartma Jungkook. Çok istiyorsan kendin boyat. Ben sıkıldım."

İkisi birbirine aksi bakışlar atarken gülerek arkama yaslandım. Gözlerimi okuduğum kitabın kapağına çevirdim. İki hafta önce bu kitabı Jin'in kitaplığından almıştım. Kitap biraz yetişkinlere hitap ediyordu ama temelinde anlatmak istediği olayı ve kahramanlar arasında geçen kelime oyunlarıyla dolu diyalogları sevmiştim. Aslında Seokjin bu kitabı ilk istediğimde net bir şekilde almama izin vermemişti. Sonunu okursam etkisinde kalacağımı ve bununla uğraşmak istemediğini söylemişti. Bazen benden bunaldığını hissediyordum.
O hemen iki cadde ötedeki yerel üniversitede okumaya başlamıştı. Artık bir liseli değildi. Yoongi hyung da aynı şekilde bir üniversite öğrencisiydi. Başa dönmek gerekirse son beş ayda fazlasıyla garip birçok şey yaşanmıştı.

Jungkook çok istediği müzik akademisinin tüm elemelerini geçmişti ve lise bittiğinde onu bekleyen iyi bir üniversite hayatı vardı. Jimin rehberlik danışmanı sayesinde kariyerini diyetisyenlik yönünde ilerletmeye karar vermişti. Hoseok hyung Yoongi hyungun izinden giderek biyoloji alanında çalışmalar yapmaktaydı. Namjoon hyungun Seul'e tamamen dönmesine bir ay kalmıştı. Seokjin çok gönüllü olmasa da bilgisayar donanımları ve teknoloji bilimi üzerine çok anlamadığım bir bölümde okuyordu. Annesi ve babası iş sebebiyle şehir dışına taşındıkları için ev tamamiyle ona kalmıştı. Annem, eğer üniversiteye gidebilirsem Seokjin ile yaşayabileceğimi söylemişti. Bu yüzden çok çalışıyordum. Tiyatro kulübü ile birlikte iki oyun daha sergilemiş ve daha sonra aralarından ayrılarak kendimi derslerime vermiştim. Çizim konusunda gelişemesem de sanata daha ilgiliydim. Edebi değeri yüksek makaleler okuyup yabancı dilimi geliştirmeye çalışıyordum. Sanırım ben arkadaşlarımın aksine daha çok edebiyatla ilgilenecektim. Biyoloji, kimya ya da matematik ilgi çekici gelmiyordu. Şairlerin sihirli kelimeleri, yazarların saklı geçmişleri daha büyüleyiciydi. Her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu. Tüm bunlar arasında bana garip gelen pek çok şey de oldu elbette.

Yoongi hyung biseksüel olduğunu itiraf etti. Hoseok hyungla uzatmalı bir flört dönemindeler. Jungkook aşk konusunda henüz bir şeyler yaşamadı. Jimin'in ise bir kız arkadaşı var. Seokjin ve ben ise defalarca tartıştık. Defalarca kez ayrılmanın eşiğine gelip sonunda birbirimize sarılarak uyuduk. Bazen paronayak gibi davranarak beni sevmediğini iddia ettim. Bazen onu üniversitedeki arkadaşlarından kıskandım. Bir şekilde birbirimizi yıprattık ve yine birbirimize merhem olmaya çalıştık. Biraz hüzünlü de olsa bir ay önce ara verme kararı aldık. Birbirimizi elbette seviyorduk, hayatımıza başka insanları almıyorduk. Ama bir şeyler eskisi gibi değildi ve bunu ikimiz de biliyorduk. Onu ilk gün olduğu kadar çok seviyordum. Bunu hiçbir şey değiştirmemişti. Sadece bazen boğuluyorduk. Sınavlar, dersler ve gelecek kaygısı yüzünden birbirimize vakit ayıramıyorduk. Bu şekilde devam etmek onun içine sinmemişti. "Bekle. Her şeyi yoluna koyduğumda geleceğim." demişti. Ben de bekliyordum işte. Biraz olgunlaşmıştık ikimiz de. Bu yüzden oturup karalar bağlamıyordum. Üniversite liseye çok yakın olsa da onu sadece iki haftada bir görebiliyordum. O zamanlarda da hep birlikte kumsala gidiyor ve neler yaptığımız hakkında konuşuyorduk. Yalnız kalmamaya özellikle dikkat ediyorduk. Çünkü o da, ben de dayanamayıp birbirimizin kollarına atlayağımızı biliyorduk.

"Ben derse gidiyorum. Saçlarını boyatacaksan bana biraz zaman ver hyung."
Jungkook oldukça dramatik bir şekilde konuşup masadan uzaklaşırken gülerek Hoseok hyunga baktım.

"Gerçekten saçlarını neden boyatacaksın hyung?"

"Yoongi gibi siyah olsun istiyorum. Uyumlu görünmek istiyorum."

Açıklaması ile birlikte kafamı salladım. Ben de saçlarımı Seokjin gibi siyaha boyatmak istemiştim ama o saçlarımı sevdiğini söylemiş ve bu isteğimi geri çevirmişti. Ara verdikten bir hafta sonraysa küllü sarı, açık kumral tonlarında bir renge boyamıştım. Aslında çok değişmemişti ama yine de bana göre farklıydı.

"Akşam kumsala değil de Seokjin'in evine gidecekmişiz." dediğinde omuz silktim.

"Taehyung, sen sahiden iyi misin? Yani her şey yolunda gibi tamam ama gerçekten iyi hissediyor musun?"

Öne doğru eğilerek endişeyle konuştuğunda kaşlarımı kaldırdım.

"Bir ay oldu hyung. Büyüdüm artık. Evet onu özlüyorum ama alıştım. Sonuçta ayrılmadık. Sadece bir süre işleri yoluna koyana kadar ilişkimizi rafa kaldırdık. İyiyim ben."

Dudaklarını diliyle ıslatıp derin bir nefes aldı. Daha sonra saçlarını karıştırıp ellerini masanın üstünde birbirine kenetledi.

"Ben, üzülüyorum Taehyung. Bundan birkaç ay öncesine kadar birbirinize sevgiyle bakarken, birlikte bir hayata sığmaya çalışırken ve hatta bununla mutlu olurken nasıl bir anda soğukkanlı davranarak bu karara vardınız? Siz Yoongi'yi bile karşınıza almıştınız. Aşkınız hafife alınacak türden değildi. Yapma ama. O seni bıraksa bile sen ona sımsıkı sarılır ve izin vermezdin gitmesine. Ne olduğunu söyle bana. Sahiden ne oldu böyle size? Sevmiyor musun onu artık? Ya da onun sevgisine mi inanmıyorsun?"

Sözleri ve ses tonu kalbimi acıtmaya başlamıştı. Kimi kandırıyordum ki? Canım yanıyordu benim. Onu görememek, gördüğümde de sadece eski bir dostummuş gibi davranmak, her an bir başkasına aşık olursa ne yaparım diye düşünüp korkmak... Son bir aydır aklımda fikrimde bu düşünceler vardı.

"Çünkü o bu fedakarlığa değer hyung." dedim. Kaşlarını çattığında devam ettim.

"Dersleri çok yoğundu. Bana zaman ayırabilmek için profesörün verdiği ödevi zamanında yapamadı. Görüşmesek özlüyordum ve onu arıyordum. Geceleri ders çalışmak yerine telefonda benimle konuşuyordu. Yanına gittiğimde ödevini ya da her ne haltla uğraşıyorsa onu bırakıp benimle ilgileniyordu. Beni seviyordu. Ama bakışlarında görüyordum. Aklı hep derslerindeydi. Gözleri düşünceli ve uzak bakıyordu. Benim yüzümden böyle olmasını istemedim. Ki onun da benden uzak durmaya ihtiyacı varmış ki ara vermeyi teklif ettiğimde kabul etti. Hyung, biz birbirimize çok aşığız. Ama aşk benim sözlüğümde birbirini iyileştirmek demek. Ben onu son zamanlarda yoruyordum. Kendimi onun hayatında fazlalık, olmaması gereken bir ayrıntı gibi hissediyordum. Geleceği parlak bir insanın, hayalleri olan bir insanın hayatında kendi bencilliğim için duramazdım. Ona olan aşkım beni bencil bir insan yapamazdı."

Titrek bir nefes alıp burnumu çektim. Yanaklarım gözyaşlarımla ıslanırken dizlerimin üstünde duran ellerime baktım. Onu özlüyordum. Hâla küçük bir çocuk gibiydim, büyümemiştim ve onu, dokunuşlarını, şefkatli bakışlarını özlüyordum. Geçmişi özlüyordum. Sanki bir daha asla öyle olamayacakmışız gibi hissediyordum. Halbuki yalnızca kısa bir süre için uzak duracağız demiştik. Ama bana bu süre sonsuza dek bitmeyecekmiş gibi geliyordu.

"Taehyung... Sen harika bir insansın. Ama tüm bunları ona anlatıp bir çözüm bulmak daha iyi olmaz mıydı?"

Gülümsedim.
"Bulduk işte çözümü. Kendimize zaman verdik. Hem onun bu durumdan memnun olduğuna eminim ben. Tüm zamanını derslerine verip harika bir geleceğe sahip olacak."

Hoseok hyung sıkıntıyla iç geçirip arkasına yaslandı.

"İki insan birbirini böylesine severken hayatın onları acımasızca ayırması ne kötü."

***

"Hayır Jungkook. O pizzayı yememelisin. Bu aldığın dördüncü dilim ve hiç sağlıklı değil."

Jimin adeta bilir kişi edasıyla konuştuğunda Jungkook gözlerini devirip elindeki pizza dilimini kutuya bıraktı.
"Sevgiline acıyorum. Sahiden o kıza acıyorum hyung."
Jungkook sinirle konuştuğunda Jimin kaşlarını çatarak bakışlarını ondan çekti.
Yoongi hyung alayla Jimin'e bakarak "Birkaç ay önce tabaktaki son kurabiye için savaş veren çocuğun bu duruma gelmesi ne acı." dedi. Dayanamayıp güldüğümde Yoongi hyung ve Jungkook da bana katıldı.

"Süt ister misin?" Jin tepemde dikilmiş elindeki süt şişesiyle bana bakıyordu. Bardağımı kendime çekip "Hayır, kahve içeceğim." dedim. Kaşlarını kaldırarak bana bakmaya devam ettiğinde zoraki bir şekilde gülümsedim. Birisi Kim Seokjin'e artık bebek olmadığımı söyleyebilir miydi?

"Benim koca bebeğim."

"Minik aslan yavrusu."

"Miniğim, miniciğim."

"Gel buraya bebek."

Aklıma doluşan görüntüler ile birlikte yutkundum. Kaç yaşında olursam olayım onun minik bebeği olarak kalacağımı söylemişti. Olmamıştı.

"Seni herkesten koruyacağım Taehyung-ah."

Kendisinden koruyamamıştı.

"Düğünümde sağdıcım olacaksın Min Yoongi."

İki hafta önce hep birlikte sohbet ederken evliliğin ona göre olmadığını söylemişti.

"Önceki hayatımda da sana aşıktım sanırım. Daha çocukken seni ilk gördüğümde bile kalbimin sana yakın hissetmesinin sebebi bu galiba sevgilim."

Yine iki hafta önce sohbet ederken önceki hayat saçmalığına inanmadığını söylemişti.

Peki ya ben Seokjin? Ben neye inanmalıyım?

"Hyung, Taehyung ve benim bir dönem sonu ödevimiz var. Ben neredeyse bitirdim ama Taehyung daha başlamadı bile. Ona yardımcı olur musun? Derslerinden dolayı zamanın olmaz diye sormaya çekiniyor."

Jimin oldukça ciddi bir şekilde konuştuğunda Seokjin bakışlarını ikimizin arasında dolaştırdı ve benim gözlerime sabitledi.

"Arasaydın boş vakitlerimde ödevine yardım ederdim Taehyung-ah. Derslerinize ne kadar önem verdiğimi biliyorsun."

Omuzlarımı düşürerek "Biliyorum hyung." dedim.

"Bu akşam burada kal. Şu ödevi halledelim." dediğinde sessizce yutkundum.

"Eğer müsaitsen olur." dedim. Onunla yalnız kalacaktım. Ve bu garip bir şekilde hüzünlü geliyordu.

"Jimin sen de kalmak ister misin?" Seokjin Jimin'e bakarak konuştuğunda içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim. Durumu olabildiğince normalleştirmeye çalışıyordu. İki küçük dostuna yardım edecekti.

"Hayır hyung, benim işlerim var." Jimin ters bir sesle söylediğinde bu duruma şaşırarak ona baktım. Gözlerimiz buluşurken neden sinirlendiğini anladım. Seokjin'in bu tavırları onu da üzüyordu. İlişkimize ara verdiğimizi öğrendiğinde hem çok sinirlenmiş hem de Seokjin itiraz etmediği için kızmıştı. Sanırım herkes benim kadar üzgündü.

"O zaman biz gidelim. Siz de ödevi halledin."
Yoongi hyung ayağa kalktığında Hoseok hyung da ayaklandı. Ve peşinden Jimin ile Jungkook da. Hepsine el sallayıp mutfaktan çıkışlarını izledim. Seokjin onları geçirmek için peşlerinden gittiğinde derin bir nefes bıraktım. Zor bir gece olacaktı.

"Taehyung, çantanı alıp odama gel." İçeriden gelen ses ile birlikte sandalyeden kalkıp ayaklarımı yere süre süre çantamı alıp üst kata çıktım. Bu odaya uzun zaman sonra ilk kez giriyordum. Seokjin çalışma masasındaydı. Gözlerim ondan kayıp yatakla buluştuğunda dudaklarımda buruk bir tebessüm peydahlandı. Tamamen birbirimize ait olduğumuz gecenin izleri hafızamı yoklerken gözlerimi yataktan çekip Seokjin'e çevirdim. Bana bakıyordu. Muhtemelen ne düşündüğümü anlamıştı. Kuru bir öksürükle boğazımı temizleyip yanındaki sandalyeye oturdum.

"Ödevin olduğunda söylemelisin Taehyung. Jimin ya da bir başkası değil, sen söylemelisin."

"Haklısın hyung, üzgünüm." dedim.
Biz ne zaman bu kadar yabancılaşmıştık?

"Konu ne?" diye sorduğunda çantamdan ödev dosyamı çıkarttım.
Ödevin yazılı olduğu dosyayı bulmaya çalışırken masaya düşen kağıtla birlikte ellerim benden bağımsız olarak durdu. Mavi Merkür, mor yarımay, beyaz parlak yıldızlar... İlk ayrılık.
İlk kez ayrıldığımızda kendimi çizime verdiğimde yapmıştım bu resmi. Hatta bu resim üzerine onunla tartıştığımızı bile hatırlıyordum.

Derin bir nefes alıp yenilmiş gibi omuzlarımı düşürdüm.

"Çok zor Jin. Çok zor. Yapamıyorum ben."

Sesim titrerken ona bakmaya korktuğum için gözlerimi sımsıkı kapadım. İç geçirdi.

"Her şeyi yoluna koyabilirdim. Yanımda olsaydın, pes etmeseydin her şeyi yoluna koyabilirdim Taehyung."

Sözleri beni şaşırtırken gözlerimi açıp yakınımdaki yüzüne baktım.

"Derslerin çok yoğundu Jin. Bir bencil gibi davranamazdım. Kendini bana zaman ayırmak zorunda gibi hissederken bunu yapamazdım."

Gözleri acıyla bakıyordu. "Şimdi daha mı iyi oldu? Sensiz uyurken, sana sarılamazken, elini istediğim gibi tutamayıp seni doyasıya öpemezken daha mı iyi her şey? Ben daha iyi miyim?"

"Derslerin..." dedim. Devam edemedim. Bir cümle kurmaktan bile aciz hissediyordum.

"Derslerim... Derslerim değil mi? Sana göre benim için derslerim senden daha önemli, değil mi? Senin için sana duyduğum aşk bu kadar basit mi Taehyung? Hislerimi bu kadar hafife mi alıyorsun?"

"Hayır Seokjin. Anlamıyorsun. Bana olan sevgin yüzünden derslerini ihmal ediyordun ve ben bunu göre göre sana bu kötülüğü yapamazdım."

Mümkünmüş gibi biraz daha yaklaşarak gözlerimin derinine indi bakışları.

"İnan ki miniğim, bana yapabileceğin en büyük kötülüğü yaptın sen. Beni senden ayırdın."

Gözyaşlarım yanaklarıma hücum ederken kafamı iki yana salladım.

"İtiraz etmedin. Kabul ettin sen de. Neden suçlu benmişim gibi davranıyorsun?"

Gülümsedi.
"Gözlerinde gördüm ne kadar kendindem emin olduğunu. Ne dersem diyeyim hep huzursuz olacaktın. Kabul etmesem kendini yiyip bitirecektin. İtiraz etsem vicdanın susmayacaktı. Seni senden daha iyi tanıyorum Taehyung."

"Seokjin." dedim. Sesim acının her tonunu barındırıyordu.

"Ağlama. Bu hayatta aldığımız bazı kararların bedellerini de ödemeliyiz." dedi.

"Bu ne demek?" diye sordum fısıltıyla. Sesim çıkmıyordu. Kalbimin acısı ruhumda yankılanıyordu ve boğazım aynı acı tarafından sıkılıyordu.

"Yani küçücüğüm, sen beni asla unutamayacağım bir şekilde cezalandırdın."

Kafamı iki yana salladım. "Jin yapma. Böyle söyleme."

"Ve küçücüğüm, ben cezamı çekmeye razı oldum. Peki ya sen? Senin kalbin tüm yaşananları, yaşanacakları kaldırabilecek mi?"

Elimi uzattım ona. Sadece tutmasını ve beni bu kabustan uyandırmasını istiyordum.

"Tutsana elimi." dedim yalvarırcasına. Boynumu bile büktüm dayanamaz da tutar elimi diye. Tutmadı. Beni koskoca odada yalnız bırakmadan önce kulağıma son kez fısıldadı.

"Sana kıyamıyorum, hiçbir zaman da kıyamayacağım. Ama beni nasıl kendinle cezalandırdıysan şimdi sen de bensizlikle sınanacaksın. Ödeşmeden kavuşmak yok, miniciğim. Ve o gün geldiğinde benim yüzümden ağladığın her an için gözyaşlarından öpeceğim."




Herkese merhabaaaaa. Çooook ama çoook uzun bir zaman somra yeniden buradayım. Biliyorum fazla uzun bir ara oldu bu ama üniversiteye başladım ve vizeler ödevler derken gerçekten zaman bulamadım. Bol bol yorum istiyorum. Düşüncelerinizi belirtirseniz çok mutlu olacağım. TaeJin'i sevin.💜

Continue Reading

You'll Also Like

26.1K 5.5K 33
+82 10 1311 5960: Hamileyim. JJK: Kimsin?
69.7K 5.2K 30
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
124K 21.9K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
880K 70.4K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...