12 GECE | OGÜN ENES

By aytenokay

97.7K 6.9K 3.5K

🌙 WATTYS 2018 | KALP KIRANLAR KAZANANI 🌙 12 GECE | OGÜN ENES O, umursamaz adamdı. Korkmazdı. Üzülmezdi. Kı... More

12 GECE | OGÜN ENES
BÖLÜM 1: ÖLEN YILDIZLI GECELER
BÖLÜM 2: KÜL KOKUSU
BÖLÜM 3: SÖYLE MAJESTELERİ...
BÖLÜM 4: GECE GÜNEŞİ
BÖLÜM 5: ZERDALİ
BÖLÜM 6: DURDURUN DÜNYA'YI KAYBEDECEK VAR
BÖLÜM 7: BENİM GÖLGEM BİR CASPER
BÖLÜM 8: KOL SAATİMDE DAMARLARIN SAKLI
BÖLÜM 9: BU KEFENE ANILAR SARILI
BÖLÜM 10: SESSİZ SİNEMA
BÖLÜM 11: BİR ŞARKI MIRILDAN İÇİNDEN
BÖLÜM 12: GECELER BİZE AİT
BÖLÜM 13: EL FENERİ
BÖLÜM 14: KIRIK GÖKKUŞAĞI RÜZGÂRI
BÖLÜM 15: İNCİNMİŞ BİR ŞİİR YAPRAĞI
BÖLÜM 16: GÖĞE BAKMA DURAĞI
BÖLÜM 17: GECELER SİYAH ÇÜNKÜ OKYANUS MAVİYİ YEDİ
BÖLÜM 19: ESKİ GEMİ
BÖLÜM 20: SATIRLARIMDAKİ PARMAK İZLERİ
BÖLÜM 21: BİLMEZSİN BİR YEL SAVURUR SENİN KOKUNU
BÖLÜM 22: GECEYE FISILDADIM SUSKUN AYRILIKLARI
BÖLÜM 23: BİR YALAN KALSIN SENDEN
FİNAL: HÂLÂ KAPANMAMIŞ YARALAR
12 GECE | MISRA KARATAŞ
BÖLÜM 1: ŞEREFE SEVGİLİM
BÖLÜM 2: SOLUK TENLİ YILDIZLAR
BÖLÜM 3: SEN SÜKÛT BEN MENFİ
BÖLÜM 4: KAYBOLAN SOKAK ARALARI
BÖLÜM 5: KÜF TUTMUŞ YEMİNLER
BÖLÜM 6: ŞEHİR BENİ UNUTMUŞ
BÖLÜM 7: SENSİZLİĞİN EN AĞIR TONUYUM BEN
BÖLÜM 8: DÜŞMANI ZAMAN OLAN KAHRAMAN
BÖLÜM 9: GALATA'NIN KIZ KULESİ
BÖLÜM 10: ÖLÜ KALDIRIMLARDA SÖNEN İZMARİTLER
BÖLÜM 11: SEVMEYİ BİLMEYENLERİN MEYHANESİ
BÖLÜM 12: SATIR BAŞINDA KALBİM HEP KIRIKTI
BÖLÜM 13: BİR İNTİHARA SIĞINAN CİNAYET
BÖLÜM 14: BENİ KALBİNE SOR
BÖLÜM 15: DİNGİN YARALARDAN GEÇMİŞTİR HER FIRTINA
BÖLÜM 16: AÇIK KAFESLERDE BİN BİR CESET
BÖLÜM 17: TENİMDE TUTSAK İZLERİN
BÖLÜM 18: ZAMANIN VE İNSANLARIN ÖTESİNDE
BÖLÜM 19: KARA MAHZENİN KAPILARI
BÖLÜM 20: UÇURUMU YAŞAR GÖZLERİN
BÖLÜM 21: BİR ÖLÜNÜN PENÇESİNDE
BÖLÜM 22: İNTİKAM ÇANLARI
BÖLÜM 23: GÖMÜLÜ SIRLAR
FİNAL: SON PERDE OYUNU

BÖLÜM 18: SEVGİ VE NEFRET

1.9K 177 36
By aytenokay

Bölüm Müziği: SYML-The War

Güneş batmak üzereydi. Çıkmış olduğum okulun yıkık dökük binasında ucuna oturduğum boşluğun içinde ayaklarımı sallıyordum. Giderek kızıllığına bulanan bulutları kaşlarımı çatarak izlemiştim. Ogün tarafından gün içinde ikinci kez ekilmiştim! Öfkeli soluklarım derinleşirken çantamdan telefonumu çıkardım ve Ogün'e mesaj attım.

Ogün seni aramayan bir sevgilin olduğu için kendini şanslı sanma, çünkü peşine düşmek üzereyim!

Okula gelmedin...

Her zamanki buluştuğumuz eski okul binasına da...

Sana olan öfkemi geçirmem için bana mantıklı bir açıklama yapmaya hazırlansan iyi olur!

Fakat o gün, o eski binanın çatısında, Ogün Enes'ten hiçbir geri dönüş almamıştım. Biraz daha bekledim. O beni kolay kolay ekmezdi. İşi çıktığında saatler öncesinde haber verirdi. İçimdeki öfke, kuşkularımla bütünleşti. Düşüncelerim, ucunda oturduğum çatıdan bir bir atlayıp beni çıkmaza sürüklemişti. Belki de bu yüzden, eve dönmek için yola koyulduğumda hedefimde hep Ogün'ün evi vardı. Orada olmayacağı düşüncesi hep zihnimde dolaşsa da şansımı zorlamak istedim. Beyaz konverslerim mahallenin taşla döşenmiş zemininde süründü. Sokak lambaları, hava ala aydınlık olsa da daha şimdiden açılmıştı. Evin önüne geldiğimde açık kapısını fark etmek kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu. Anlamsız bakışlarım eşliğinde pencereye doğru kafamı uzattım. Fakat boyum kısa kaldığı için içeriyi görememiştim.

Kafamı çevirip kapıya baktım. O kısa basamakları tırmanırken içimde büyümeye devam eden endişeye direnmek için çırpınıyordum. Kapıyı itip içeriye girdim. İşte o zaman salondan gelen boğuk sesleri işitebilmiştim. Salona doğru ilerledim. Fakat kapının eşiğine geldiğimde gördüğüm şeyle öylece kalakalmıştım. Behzat Amca'yla Ogün dizlerinin üzerine çökertilmiş ve başlarına bir silah dayanmıştı.

"Seninle anlaşmamız neden bu kadar zor oluyor anlamıyorum, Behzat."

"Ogün!"

"Ben iyiyim," diye tısladı, Ogün. Her ne olduysa şimdi karnını tutuyor ve az önce acıyla buruşan yüzünü ifadesizleştiriyordu.

"Ve burada, oğlun çok sinir bozucu..."

"Sen de sik kafalısın, Caner."

Şimdi bana arkası dönük olan adam, yani Ogün'ün deyişiyle Caner, ani bir hareketle Ogün'ün yüzüne yumruğunu gömünce zemine yığılmıştı. Ogün kollarından güç alarak kendisini kaldırmaya çalışırken, yana doğru dönen başıyla anlam veremediğim bir süreçte gözlerimiz kesişti. Öyle ki Ogün beni görmeyi beklemeyen bir şekilde belli belirsiz irkildi. Öfkeyle dokunan bakışları bir cam parçasını çatlatır gibi zamanla tuzla buz oldu. Solukları, benim gibi gitgide sıklaşmaya başlamıştı. Zemine yasladığı elini hafifçe kaldırıp bana, "Git!" işareti yaptı. Sonra da bakışlarını az önce ona yumruk atan adama çevirmişti. Üçü de onların etrafında okyanusun içindeki son avlarını yakalamak üzere olan bir köpekbalığı misali dolanıyordu. İkisinin elinde, Caner'in de belinde bir silah vardı. Paniktim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Kitlenip kalmıştım. Titriyordum. Korkuyordum. Ama onları da orada öylece bırakamazdım. Bir şeyler yapmalıydım! Ogün'ü ve babasını yine dövmelerine izin veremezdim!

Ogün, Caner'in gözlerini takip etse de hâlâ varlığımı koruduğum o kapı eşiğindeki benliğime belli belirsiz parmaklarını hareketlendirerek, "Git!" demeye devam ediyordu. Yüzündeki ifade soğuktu. Ama onu eğer birazcık bile olsa tanıyorsam, şu anda tek derdinin buradan çekip gitmem olduğunu anlayabilmiştim. Adımlarım geriledi. Aynı sessizlikte evden çıkıp koşacaktım. Birilerini bulacak ve buraya geri dönecektim. Onlar artık Ogün'le Behzat Amca'yı daha fazla incitemeyeceklerdi!

Fakat sessizce geriledikten hemen sonra kapıya doğru döndüğümde karşıma çıkan o heybetli cüsseye irkilmeden edememiştim. Aynı şekilde birkaç adım daha geriledim ve gözlerimi kaldırıp ona baktım. O ise kısılmış gözleriyle bir süredir beni izlediğini belli eder gibi kafasını hafifçe yana doğru eğmişti. Birkaç dakika onunla bakıştım. Ardından kapıya doğru koşmaya çalıştım. Fakat aniden önüme geçtiğinde yeniden durmak zorunda kalmıştım. Arkasında kalan kapıyı ayağıyla itip kapatmıştı. O kapanan kapı sesinden sanki bir silah sesi çıkmış gibi irkildim. Dudaklarımı sertçe birbirine bastırarak tekrardan onun gözlerine baktım. Gülümsüyordu. Ama bu gerçek bir gülümseme değildi. Soğuktu. Elini kaldırıp yürümemi söyleyen tavırları gibi...

Öylece ona bakmaya devam ediyordum. Hareket edemeyecek kadar donup kalmıştım. Korkuyordum. Çok hızlı düşünüyor ama bir sonuç elde edemeden sadece onun gözlerine bakmakla yetiniyordum. Belki bir odaya koşmalı ve kapıyı üzerine kilitlemeliydim. Ama o zaman da Ogün'le Behzat Amca'ya zarar vermeye devam edeceklerdi. Ağlamak üzereydim. Kasılıyordum ve soluklarım bana yetmiyormuş gibi kesik kesik nefesler alıyordum. Kolumu tutmaya yeltendiğinde elini ittim. İşte o zaman kaşlarını çatmış ve diğer eliyle omzumdan tutup beni kendisine doğru çekmişti. Sendelerken onun bedenine sertçe tosladım. Beni çekiştirmeye başladığında ayaklarımla ona zorluk çıkarmaya çalıştım. Bana sarılan kollarını itiyor veya ısırmaya çalışıyordum, ama nafile. Sadece sürükleniyordum!

Giriş yaptığımız salona itilerek bırakıldığımda dizlerimin üzerine yığılmıştım. O an, her ne olduysa, ciddi bir hareketlenme belirdi. Kafamı kaldırıp yüzüme dökülen saçlarımın ardından onlara bakındım. Birisi Ogün'ü tutmaya çalışıyor, Behzat Amca kollarını kaldırarak bize silah doğrultan adamlara bağırıyor, Caner ise kaşları çatılmış bir şekilde bir benim bir de diğerlerinin nabzını ölçer gibi göz gezdiriyordu. Ogün, benim gibi dizlerinin üzerine çökertilmişti. Başına yaslanmış olan silahı umursamadan kafasını kaldırıp bana baktı. Aramızda beş adımlık bir mesafe vardı. Ama ne ona ilerleyecek bir fırsatım, ne de artık kaçıp onları kurtaracak bir planım kalmıştı. Tükeniyor gibiydim...

"Sizi izliyordu," dedi beni içeriye sürükleyen adam.

Caner kaşlarını kaldırıp indirdikten sonra bir dizinin üzerine çökerek kafasını bana doğru eğmişti. Geriye gitmek için atak yapsam da çok geçmeden sırtım duvarla bütünleşti. Bunu fark etse de geriye çekilmedi. Bu yüzden arkamdaki duvara yok olup gitmek ister gibi yapışmıştım.

"Adın ne senin?" diye sorduğunda, az önce Ogün'e yumruk atan adamın bu kadar sakin konuşmasına şaşırmıştım. Bakışlarımı Ogün'e çevirdim. O ise benden daha çok burnundan soluyan bir şekilde Caner'i izliyordu.

"O konuşamıyor, bırak gitsin," dedi Behzat Amca.

Caner kafasını çevirip Behzat Amca'ya baktı. "Öyle mi?" deyip belli belirsiz gülümsemişti. "Sıkıntı yok." Ardından bakışlarını bana çevirdi. "Benim derdim onunla değil zaten." Uzanıp elini yanağıma yaklaştırdığında elini ittim. Bu süreçte, "CANER!" diye bağırıyordu, Ogün. "Bırak onu gitsin!"

Caner, Ogün'ü umursamadı. Yeniden uzandı. Ben her onu ittiğimde, bu onun daha çok hoşuna gidiyormuş gibi belli belirsiz gülümsüyordu. Çünkü Ogün ardından bağırıyor ve onda ilk defa tanık olduğum bir şekilde sövüyordu. Caner karşımda olduğu için onun nasıl bir halde olduğunu göremiyordum. Sanırım o da beni göremiyordu. Sadece ağlamamak için çabalıyordum. Ogün ağlamamdan nefret ederdi. Bu yüzden hıçkırıklarımı dudaklarımın ardına hapsettim. Güçlü olacaktım! Ben onu üzmeyecektim...

"Korkuyor..." diye fısıldadı yüzüme karşı Caner. Gözlerini de düşünceli bir şekilde kısmıştı. "Sana bir şey yapmamdan korkuyor."

Anlamayan gözlerle ona bakarken, Caner çoktan ayağa kalkmıştı. Şimdi gördüğüm Ogün'ü ise iki kişi tutuyordu. Ve sanırım onu zor zapt etmişlerdi ki bize doğru biraz daha yaklaşmıştı. Behzat Amca ise sakat ayağını tutuyor ve olacakları tedirginliğiyle izliyordu. Caner, oldukça sakin bir şekilde üzerindeki takım elbisesinin kollarını düzeltmeye başladı. "Sana bir seçim sunacağım, Ogün. Basit bir seçim yapacaksın, endişelenme sakın." Kafasını kaldırıp Ogün'e baktığında yüzündeki o görünmez de olsa sinsi gülümsemesini seçebilmiştim. "Buradan bir kişiyi alıp çıkacağım." Parmağını kaldırıp Behzat Amca'yı işaret etti. "O kişi baban mı olsun..." Daha sonra da o parmağını bana doğru kaydırmıştı. "Bu kız mı?"

"Ne?" dedi Ogün soluk soluğa kalmış bir şekilde. "Ne saçmalıyorsun sen?"

"Yoksa ikisini alıp gideceğim."

"Siktir git!"

"Seçim yap."

"Caner..."

"Seçim yap, Ogün."

"Yapamazsın!"

"Denemek ister misin?"

Ogün gözlerini yumup kollarını tutan adamları biraz daha zorladı. Sanki onların elinden bir kurtulsa Caner'in üzerine saldıracak gibiydi. Belki de bu yüzden Caner tek gezmiyordu. Çünkü kimseyi incitmemeye gayret eden Ogün'ün gözlerindeki katil benliğini az önce görebilmiştim. Bakışlarımı Behzat Amca'ya çevirdim. Bana bakıyordu. Gözlerimiz kesişince, "Sorun yok," der gibi gözlerini yummuş ve güven verici gülümsemesiyle bana kafasını sallamıştı. Ama ben çoktan sessizce de olsa ağlıyordum.

"Vaktin doluyor."

"Bunu yapamazsın," dedi dişlerinin arasından, Ogün. "O kızın bir suçu yok!"

"Umurumda mı sence?"

"Caner, seni çok pişman ederim!"

"Bunu bana 17 yaşında bir çocuk mu söylüyor?" dedikten hemen sonra gülmeye başladı. Bir yandan da kafasını acıyormuş gibi sağa sola sallıyordu. "Gerçekten böyle tanışmasaydık, seni sevebilirdim Ogün. Ama şu anda senden sadece seçim yapmanı istiyorum. Bir kişiyi söyleyeceksin ve diğerini kurtaracaksın. Bu kadar basit..."

Gözlerini bana çevirdi. Bir de babasına... Darmadağın olmuştu. Bu bakışları biliyorum. Çatık duran kaşlarının aslında öfkeden çok uzak olduğunu biliyordum... Ogün'ü nasıl bir kuyunun içine attığının farkındaydı sanki. Bu hayatta babasına çok değer verdiğini bildiğim Ogün Enes'in, "Kızı alıp gidin," demesini bekledim. Ama o hiç konuşmamıştı. Caner'in defalarca kez ona, "Vaktin doluyor," demesini umursamadan sadece sessizliğine gömülmüştü. Zamanla gözlerini de çekti bizden. Pes etmiş gibiydi. Burada anladım. Tam bu noktada Ogün'ün beni ne kadar çok sevdiğini bir kez daha anlamıştım. Çünkü bana dokunan gözlerinde, kendisini sıktığı için belirginleşen kızarık damarlarını fark edebilmiştim. Sanki Caner ona bir kez daha sorsa benimle birlikte ağlayacaktı. Belki de bu yüzden kaçırmıştı gözlerini bizden. Kafasını eğip zemini izledi. Ya da çok daha fazlasını...

Caner, sakince yanıma geldi. "Kızı götürüyorum."

"Hayır," dedi boğuk bir sesle, Ogün.

"O halde babanı götürüyorum."

"Ne istiyorsun benden?"

"Söyledim ya... Seçim yapmanı istiyorum."

Gözlerini kaldırıp bitkin bir şekilde Caner'e baktı. "O zaman beni götür."

"Seni istemiyorum."

"Caner..."

"Dilini koparmamı istemiyorsan, bir daha ismimi kullanma çocuk!"

Dudaklarını sertçe birbirine bastırdı. Belki söyleyebilirdi, ama böyle bir durumdayken onu kızdırmayı istemiyor gibiydi de...

"Şimdi söyle."

"Beni götür."

"Kızı alıyorum."

"Hayır!"

Caner gülümsedi. "Ben bu oyunu sevmeye başladım ya..." Aynı sakinlikte yanıma oturunca biraz daha duvarın köşesine gitmiştim. Umursamadı. Hatta başını duvara yaslayarak kafasını benden tarafa çevirmişti. Göz göze geldik. "Senin tek zayıf noktan baban sanıyordum, Ogün."

"Onlar daha çocuk, Caner!" dedi Behzat Amca. "Neden onları yıpratıyorsun?"

Gözlerini kaldırıp Behzat Amca'ya baktı. "Sizce de artık bunu hak etmiyor musunuz Behzat? Bu sadece borç olmaktan çıktı. Onunla..." deyip bakmasa da Ogün'ü işaret etmişti. "Kendini ne kadar savunabilirsin? Sen söyledin! O daha bir çocuk... Ve sen oğlunu bizim üzerimize atabilecek kadar gözünü kör etmişsin."

Behzat Amca kafasını çevirip Ogün'e baktı. Ogün birkaç saniye babasıyla göz göze gelse de bakışlarını ondan kaçırmıştı. Ogün'ün devamlı dayak yeme sebebini şimdi anlayabiliyordum. Belki de bu yüzden bana hep "3 ay sonra yeni bir filmin dublajını yapacağım, sonra hayatımız değişecek," diyordu. Çünkü buna inanmak istiyordu. İlk tanıştığımızda, uzağa gitmek istediğini, benimle gülerken bir yandan da kanayan burnunu koluna silmesini şimdi anlıyordum. Onlar, karşımdaki çocuğu çoktan paramparça etmişti.

"Neden konuşamıyor?" diye sormuştu Caner, o uzun uzadıya dalış yaptıkları sessizlikte. Kafamı çevirip ona baktım. O zaman gözlerimiz kesişmişti.

"Seni ilgilendirir mi?"

"Merak ettim," diye yanıtladı Ogün'ü. "Bir sebebi olmalı. Mesela çok korkmuş ve dilini yutmuş olabilir."

"Caner, kes şunu!" dedi Behzat Amca. "Artık onların üzerine gitme!"

"Bir keresinde kardeşimi bir köpek ısırmıştı. O olaydan sonra birkaç ay hiç konuşamadı. Bu da öyle olabilir..."

"Caner..."

"Ama bu sanki daha farklı..." deyip bana doğru hafifçe eğildi. Duvarın eşiğinde yok olmak üzereydim. "Bakışlarından anlayabiliyorum."

"Aferin sana," diye tısladı, Ogün.

Ogün'ün bu sözünden sonra yeniden gülümsedi, Caner. Bakışları Ogün'ü bulduğunda, "Ah Ogün, bazen aynı tepkileri vermemize imreniyorum," demişti. Daha sonra aklına bir şey gelmiş gibi yüzündeki ifadeyi bozdu. "Ama artık gitmemiz gerek, seninle başka zamana bunları konuşuruz."

Ogün'ün kaşlarının çatıklığı derinleşirken, gözlerindeki anlamsızlık büyümüştü. Caner kolumdan tutup beni kendisiyle birlikte ayağa kaldırdı. Sendelediğim için diğer elimle ona tutunmak zorunda kalmıştım. Ogün, kendisini tutanları umursamadan ayağa kalkmaya çalışmıştı ama başaramadı.

"Caner, bırak kızı!"

"Merak etme, baban da bizimle geliyor."

Behzat Amca'yı da çekiştirerek ayağa kaldırdıklarında gelişen olayları şaşkınlıkla izliyordum. Ogün, kafasını çevirip soluk soluğa kalmış bir şekilde babasına baktı. Hâlâ kolunu tutanlardan kurtulmak için çabalıyordu.

"Ogün, artık beni söyle!" diye bağırdı, Behzat Amca.

"Yapma baba..."

"Ogün!"

Kapıya doğru yürütülmeye başladığımızda ayaklarımı zemine sabitlemek için çırpınıyordum. Ama Caner gibi birisine direnmek oldukça güçtü.

"Ogün, beni seçtiğini söyle!"

"Yapamam!"

"Mısra'yı da götürmelerine izin verme!"

Ogün bir bana bir de babasına bakarken, o kadar hızlı nefes alıyordu ki bir an nefeslerinin tıkınacağını sanmıştım. O narin kalbi aniden duracak diye korkmuştum.

"Caner, babamı seçiyorum," derken ki titreyen sesine burkulmuştum. Bunu zorlukla söylemişti. Caner, Ogün'ün sesini duyduktan sonra ilerleyen adımlarını durdurdu ve kafasını çevirip ona baktı. "Anlayamadım?"

"Babamı seçiyorum," diye fısıldadı.

"Emin misin?"

Ogün, sessiz kalmıştı.

"Emin misin Ogün?" diye yineledi, Caner.

Belli belirsiz kafasını salladığında, kaskatı kesilmiş olan çenesinde bir gözyaşının izinin süründüğünü ancak o zaman görebilmiştim.

Caner, Behzat Amca'yı tutan adama kafasını sallayınca tıpkı beni savurarak bıraktığı gibi, Behzat Amca'yı da bırakmışlardı. İkimiz yeniden dizlerimizin üzerine yığıldık. Bu noktada her şey başa sarıyormuş gibi hissettim. Caner, yanımdan geçip Ogün'e doğru ilerledi. Ortada buluşan gözlerinde Ogün kendisine artık zar zor direniyor gibiydi. Gece, hem evin içine hem de onun omuzlarına binmişti. Daha fazla taşıyamaz olmuştu bedeni. Sadece kafasını kaldırmakla yetindi. Gözlerine baktı, kendisine doğru eğilen adamın.

"Demek ki babana düşündüğün kadar değer vermiyormuşsun, Ogün. Bu da benden sana ufak bir ders olsun."

Ogün'ü tutan adamlar sonunda onu bırakmış ve çıkışa doğru ilerleyen Caner'in peşine takılmışlardı. Ogün gücü kalmamış gibi alnını zemine yasladı. Ağlıyordu. Ona doğru dizlerimin üzerinde ilerlerken iç çekişlerini duyabilmiştim. Fakat ona dokunduğum anda kendisini geriye doğru çekmişti. Birkaç saniyeliğine de olsa göz göze geldik. Ruhu güzel adamın canını yakmışlardı. O ateş evin her köşesini sardı. Omuzlarına binen gece bile böylesine bir ölümü beklemiyor gibiydi.

Ayağa kalktı, Ogün Enes. Hafif sendelemeleri eşliğinde çıkıp gitmişti o evden. İşte ben o gece, Ogün Enes'in hem çok sevdiği hem de nefret ettiği kişi olmuştum. Her ne kadar bunu bana söylemese de, önümden geçip gittiğinde Ogün'den sonra karşı karşıya kaldığım Behzat Amca'nın gözlerinde anlamıştım. Ve öldüğünde, o hastanenin bankındaki karşı kaldırımda kafasını kaldırıp bana bakarken anlamalıydım. Ben onu arafta bırakan, son kişiydim...

ayten okay

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 31.4K 52
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
28.3K 2K 24
lisa manoban, twitter'dan takip ettiği jennie kim'e mesaj atar.
6.5M 404K 54
"Acıdan geçemeyen kadının, acısı bitemeyen adamla; kırık dökük sevdası." Kendini bilmez bir gecede, ay tamda göğün bağrında uyuklarken başladı he...
1M 43.8K 42
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...