BÖLÜM 5: ZERDALİ

3.1K 247 144
                                    

Bölüm Müziği: Ozbi ft. Gülce Duru - Olmazlara Yandım

Konu o ise, önce bir sertçe yutkunurum. Konu yaptıklarım ise, birkaç adım geriye giderim. Konu yalnızlık ise, aralarında kilometrelerce mesafesi bulunan bizim el ele tutuşmamızı hayal ederim. Ama konuların hiçbiri bu değildi. Belki de bu yüzden geceler bittikçe, onu daha fazla kaybediyordum...

Bizimkisi bir aşk veya tutulma hikâyesi değildi. Bizim konumuz berbat bir çift olmamıza rağmen buna takılmamızdı. Umursamaz adamın, Ogün Enes'i tam olarak öldürmediği o zamanlar ben de ona eşlik ederdim. Onunla değişirdim. Onunla büyürdüm. Aslında konu, ilk tanışmamızın hikâyesiydi... Çünkü zamanla içeriden çürüdüm. Parçalara ayrıldım. Dağıldım, bir daha toparlanamayacak kadar...

Bir ilkbaharın kıyısındaydık. Üstümde ince bir hırka vardı. O zamanlar saçım küt kesimdi, bu yüzden hep yüzüme doğru dağılırdı saçlarım. Hiç unutmam... Akşamüzeri, canım öyle çok zerdali istemişti ki, evimizin biraz ilerisinde bulunan manava koşa koşa gitmiştim. Fakat manavda çürümüş veya eprimiş zerdalileri görünce omuzlarımı çökertmiştim. Manavdan çıktım. Bu sefer markete gidip meyvelere bakınmıştım. Yoktu. Yine omuzlarım çöktü. Sıkıntılı nefesimi dışarıya salarken soğutucuların bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladım. En azından bir meyveli yoğurt alıp nefsimi söndürebilirdim.

Dolabı açıp hangisini alayım diye düşünmeye başladığım sırada, birisi yanımda durup sanki orada hiç yokmuşum gibi, bir cam şişeyi eline almıştı. Şaşkınlıkla öfke karışımı kafamı kaldırıp ona baktım. Fakat kafamı çevirdiğimde yüzü gözü yara içinde olan bir çocukla karşılaşmayı kesinlikle beklemiyordum. Uzun dalgalı saçları ve üstü başı dağılmış bir haldeydi. Dudağının kenarından ve burnundan imil imil kan süzülüyordu. O ise fazla sızlıyor olsa gerek, burnundan akan kanı kazağının koluna silerek yumduğu gözlerinden birisine elindeki cam şişeyi bastırmaya devam ediyordu.

Şaşkındım. Korkmuştum. Ne yapmam gerektiğini pek bilememiştim. Bir serseri de olabilirdi. Ama serseri de olsa, birisinin bu kadar dayak yemesi korkunç bir şeydi. Canı yanıyordu, eminim. Belki de ona yardım etmeliydim. Ama cesaret edemedim. Sadece onu öylece izlemiştim...

Çocuk arkasını dönmeden önce dolabın kapağını hızla itmişti. İşte o zaman dolabın üzerine yasladığım parmaklarıma kuvvetli bir şekilde çarpmıştı dolap kapağı. Tiz bir çığlık kaçtı dudaklarımın arasından. Ardından acı içinde parmaklarımı ovuşturmaya başladım. Çocuk çığlığımdan sonra kafasını çevirip şaşkın bir şekilde omzunun üzerinden bana bakmıştı. Hareketlerimden anlamış olmalı ki kaşları çatıldı. "Siktir!" Hızla aramıza açtığı mesafeyi kapatıp bana doğru eğildi. "Elinizi mi sıkıştırdım?"

Kıpkırmızı olan gözlerimi kaldırıp ona baktım. Kaşlarım ise öfkemi belli eder gibi derinlemesine çatılmıştı. Elimi kendisine doğru çekmek için uğraşırken, birkaç adım geriledim. Gözlerini kaldırıp bana baktı. İşte o zaman göz göze gelmiştik. O anki ifadesini hatırlıyorum da, çok kötü bir haldeydi. Yorgundu. Tükenmiş gibiydi...

Gerileyen adımlarım, zamanla ona sırtımı dönüp ilerlememe sebep olmuştu. Marketten çıktım. Fakat çok fazla uzaklaşamadan kaldırımın uç kısmına oturup elime bakmıştım. Parmak uçlarım kıpkırmızı olmuştu ve sızım soğudukça daha da şiddetleniyor gibi canımı yakmaya devam ediyordu. Diğer elimle parmaklarımı hafifçe ovarken kendimi sıkmaktan vazgeçtim. Ağladım. Ve belki biraz da, o çocuğa sinirlenmiştim!

Yanıma birisinin oturduğunu hissedince kafamı çevirip o kişiye baktım. Az önce parmaklarımın sıkışmasına sebep olan çocuk, şimdi elindeki poşetle yanımda oturuyordu. Kaşlarım çatıldı. O ise poşetin içinden, dolaptan kendine aldığı cam şişeyi çıkarmış ve benim elime tutuşturmuştu. "Bu sana."

12 GECE | OGÜN ENESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin