BÖLÜM 6: ŞEHİR BENİ UNUTMUŞ

1K 84 20
                                    

Bölüm Müziği: Kahraman Deniz - Şehir Unutmuş

Kayalara toslayan denizin uğultusunu dinliyordum. Gece çökmüştü üzerlerine. Karanlığını salmıştı maviliğine. Mısra'nın hayalî defterimize yazdığı şeyleri hatırladım denizi izlerken. Maviyi yemişti gece. Parçalara ayırmıştı. Kanı sızmıştı sulara. Siyahlığını armağan etmişti insanoğluna. Belki de bu yüzden gece olunca evlerimize sığınıyorduk. Lambaları yakıyor ve birbirimizin gölgesinde varlığımızı sürdürüyorduk. Kimse dönüp bakmıyordu her gece nasıl bir cinayet işlediğimize. Hiç kimse. Mısra bile...

Yanıma oturdu sakince. O da sessizdi. Konuşmuyordu. Konuşamıyordu belki de. Birçok kişi gibi baş sağlığı dileyecekti benden. İçimdeki bu yangının geçeceğini söyleyecekti. Unutacağımı... Fark etmeyeceklerdi izlediğim o denizde kendimi boğduğumu. Bir denizkızına âşık olan avcı olduğum için mızrağın ucuna kendi kanımı buladığımı anlamayacaklardı. Ruhu dağılmıştı göğe. Darılmıştı göğüme. Kırıkları battı. Çöktü şehrimizin üzerine. Koca bir enkazın yansımasıydım artık. Toparlayamazlardı beni. Bir bütün gibi dursam da, iç kanamama müdahale edemezlerdi. Biliyorum. Hissediyorum. Ölüyorum.

"Başın sağ olsun, Ogün," dedi kısık sesiyle, Tekin Abi. Ardından omzumu sıktı. Kafamı hafifçe yana doğru çevirdim, ona bakmasam da... "Ben daha yeni duydum. Geç geldim yanına, biliyorum. Affet, Ogün..."

Bakışlarım ağır bir hisle onu bulmuştu. Mısra'nın amcasına baktım öylece. O ise tedirgin bir şekilde beni izliyordu. Bu anı bana babamla yüzleştiğim o akşamüzerini hatırlatmıştı. Yüzüme fırlattığı sigara kutusundan hemen sonra yediğim o tokadı hatırladım. İşte onun üzerine konmuştu Mısra'nın da darbesi. Birbirleriyle bütün olmuşlardı. Ogün Enes'in ruhuna ulaşmak için önce bedenini parçalamak gerekiyordu ne de olsa... Böylelikle çatlakların arasından sızacaktı zaman. Benliğime işleyecekti. Damarlarıma. Gözyaşlarıma. Nefret ettiğim gecelerime. Bir daha duymak dâhi istemediğim o müziklere. Hepsine dokunacaktı. Hepsiyle hem var, hem de yok olacaktı.

"Evinde mi kalıyorsun hâlâ? İstersen bana gel, birlikte kalalım birkaç gün. Sonra sana güzel bir ev tutarız. Hem benim kullanmadığım çok eşya var, yeni sayılırlar. Onları kullanırsın. Arabamı şuraya park ettim. Önce gidelim bir şeyler yiyelim. Sonra da güzel bir duş al. İçini dök bana. Sözünü kesmem merak etme."

Gülümsedim belli belirsiz, kafamı sağa sola sallarken. "Çok şey konuştum ben, Tekin Abi. Hiçbiriniz anlamadınız."

Yine de dinle beni, sana güç veririm.

"Küçükken sormuştum babama, dizlerim kanarken, acı böyle bir şey mi diye... Cevaplamamıştı beni. Duymadı sandım. Ağladığım için de sorumu anlamamış olabilir dedim kendime. Anlatılmıyormuş meğerse. Öyle bir yangın ki, sindi tüm ruhuma. Her gün burnuma kadar yükseliyor acısı. Sızlıyor içim. Çok sızlıyor... Ama kimseye anlatamıyorum. Kelimeler mi taşıyacakmış benim kaybımı?.. Bırak taşısın. En fazla bana işaret ettiğin şu arabana kadar gider. Sonra yığılır kalır bir yerlerde. Bir şeylere ihtiyacım yok benim. Sok paranı cebine. Başa döndürme beni. Yine anlatamam kendimi sana. Yarım kalırım. Biliyorum. Çünkü ben çok öncesinde yığıldım..."

Düştüm ben o toprak zemine. Babamın ölüm kokan bedeninin yanına... Çok öncesinde düştüm. Düştüm ve sarıldım. Ama o tutunamadı bana. Kim anlar yaşadığım bu kaybımı? Kimin dili yeter bunu anlatmaya?.. İşte bu yüzden konuşmuyordu bacaksız. Cümlelere sığamazdı kaybolmuşluğu... Bir anda sustu. İnsanlığa sustu. Kendine sustu. Bana sustu... Taşıyamadık hiçbirini. Olduğumuz yerde kaldık.

"Gidecek misin Ogün?"

Gözlerimi kaldırıp karşımdaki denize baktım yine. Gecenin son yangınına... "Gideceğim."

"Nereye gideceksin?"

Sertçe yutkundum. "Çok uzaklara..."

"Seni bir daha göremeyecek miyiz?"

"Göremeyeceksiniz." Zamanla bakışlarımı ona çevirmiştim. Bitkin bir ifadeyle baktık birbirimize. "Yine de bunu Mısra'ya söyleme, Tekin Abi. O, benim tamamen gideceğimi bilmiyor."

"Mısra seni çok seviyor, Ogün."

Gülümsedim buruk bir hisle. Tebessümüme karşılık vermeye çalıştı. Sonra da sessizliğimle bütünleşti. Göğün karanlığına gömüldük. Bulutlardaydı benim mezarım. En çok Mısra'nın evine dokunurdu. El fenerini söndürene kadar orada olurdu. Işık sönünce çeker giderdi, çok uzaklara... Bir daha kendisini kimsenin göremeyeceği o uzaklara. Bir ölüm gibi...

"Eğer öyleyse, onu karşılıksız bırakmayacağımı bilsin. Gittiğim yerde onun için hep iyi şeyler dileyeceğim. Hani sana acıyı anlatamıyorum diyordum ya... Bu da onlardan... Özlemi çok kötü bir şeymiş, Tekin Abi. Ona sarılamamak, küçük kollarının bedenime sarılışını hissedememek, avuçlarıma bıraktığı fısıltısına bir daha dokunamamak çok ağırmış... Hiç düşünmedim böyle olacağımızı. Buna kendimi hiç hazırlamamıştım. Hep mutlu olacağımıza inandım. Böyleyim işte. Ben çok kolay kandırılırım aslında. Sevdiğime kin tutamam. Mısra'yı bu yüzden bırakamıyorum. Saplandım bir bataklığa. Dibi boyalamak üzereyim. Yine de tek istediğim onu son kez görmek veya duymak... On iki gece verdim bize. On iki yıl konuştuğu her şeyi bir de bana anlatsın. Onları da alıp gideceğim. Bırakmam onu tamamen. Bunca zaman bırakamadıysam, ölüm bile geçemez sevgimizin önüne... Evet, oradan sağ çıkamayacağımı biliyorum. Ama söz, görmeyecek o benim cesedimi. Ona ulaşamadan beni gömsünler diye adam tuttum. Gerçekten bunu yaptım. Delirdim. Bu kadar çıldırttılar beni. Soluduğum havadan nefret ediyorum. İnsanlardan, izlediğim şu denizden, her gün görmek zorunda kaldığım bedenimden, her şeyden nefret ediyorum. Ama o nefret Mısra'ya hiç ulaşamadı. Benimle battı. Benimle ölecek..."

Bakışlarımı çoktan onu yolladığım Tekin Abi'nin yokluğuna çevirdim. Benden içimi dökmemi istemişti. Ben de onu yapıyordum... "Öyle işte, Tekin Abi..." diye gülümsedim gözyaşlarımın arasından, kafamı hafifçe sallarken. "Bu şehir beni çoktan unutmuş..."

Yine de dinle beni, sana güç veririm. Yangınına götür beni. Damarlarındaki ölü hislerine... Bir anda nüfuz et düşlerime. Bir bacaksızın hayali kalsın zihnimde. Son film şeridimde akıp gitsin gözlerimin önünde. Gülüşün kalsın son nefesimde. Zaman çökmesin senin üzerine. Dayanamam senin üzülmene. Canının ne kadar yandığını biliyorum. Konuşamayacak kadar kaybolduğunu hissedebiliyorum. Yangınına götür beni, bacaksız. Senin için ayaz olurum. En sert rüzgârları taşırım avuçlarımda. Gözümün önünden gelip geçen o son film şeridinde belki uzanırsın bana. Dokunursun son kez. Orada biter tüm özlemler. Orada sen olurum.

ayten okay

12 GECE | OGÜN ENESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin