BÖLÜM 4: KAYBOLAN SOKAK ARALARI

1K 79 22
                                    

Bölüm Müziği: Emanuele Patetta - Death of a Hero

Her şey için çabalıyorduk, oysa ölümün tek bir soğuk nefesinde yitireceğimizi bile bile... Fotoğraflarda gülümsüyorduk, sanki zaman onu hiç kırık tebessümlerindeki acılarına geri döndürmeyecekmiş gibi... Yaşıyorduk ve kayboluyorduk. Bir anda, çabaladığımız onca şeyden kopup gidiyorduk. Kendi karanlığımıza çekiliyorduk. Bir gecenin yansıması oluyorduk. Biliyorum, çünkü benim de tüm yıldızlarımı söndürecek kadar karanlığım vardı.

Zaman eriyordu. Ona tutunduğum avcumda eriyip yok oluyordu. Sızıyordu gündüzlerime. Acıyordu. Yakıyordu. Gün batıyordu zamanla. Çöküyordu düşlerimin içine. Öyle ki dağılıp parçalara ayrılıyordu hepsi. Kırgınlıklarıma kadar... Buralarda bir yerde cesedimi görürsen bacaksız, göm beni gözyaşlarının altında ezilen tenine. Derinin altına. Kalbinin üzerine. Göm beni içine! Daha derine. En karanlığına. Sönen yıldızlarına... Deş yaralarımı! Acıtacak kadar dokunmam ben sana. Sen deş yaralarımı, gömülsün sızıların içime. Daha derine. En gecelerime...

"N-Ne istiyorsun benden?.."

Dönüyordu Dünya. Hissedebiliyorum... Yıllar önce birlikte çakıldığımız tüm gezegenlerin ayaklarımın altında nasıl da benden uzaklaşmaya çalıştığını hissedebiliyordum. Gidiyordu. Etrafını sarıp sarmalayan aydınlığıyla... Yüklenmişti omuzlarına. Ağır gelmiş olmalı, kaçtığı şeylerin kendinden bir parça olduğunu bilmesi... Taşımakta zorlanıyor olmalıydı, koca evrenin gecelerini...

"Para mı istiyorsun? B-Bende hiç para yok!"

Uzağımda kalan o cılız sokak lambasını izlemeyi bıraktım, çünkü çakmağımı bulamıyordum. Sol elimi bu sefer ceketimin iç bölmesine sokarak çakmağımı aramaya başlamıştım. Fakat cebimde hiçbir şeyin olmadığını fark edince kaşlarımın çatıklığı derinleşmiş ve keskin bir nefesi süzmüştüm dudaklarımın arasından. Soğuğa işledi sıcaklığım. Bir anda yakıp kül etti hepsini. Ruhu bir sisi andırırcasına süzüldü gözlerimin önünde, bakışlarım az önce yere çaktığım Sezgin'i bulurken. "Çakmağın var mı?"

"Ne?"

"Kibrit de kabulüm."

Böyle bir şey söylememi beklemiyor olacak ki öylece kalakalmıştı. Korkuyordu. Biliyorum. Ürkek bakışlarında bunu görebiliyordum. Ona ne yapacağımı sorgular nitelikteydi. Ben herkesin bildiği o katillerden olamıyordum. Bir planım yoktu. İsimlerini ve fotoğraflarını yapıştırdığım bir intikam tablom da... Sadece sokak aralarından geçiyor ve daha öncesinde tanık olduğum birkaç simaya selamımı veriyordum. Kapüşonumdan olsa gerek konuşmamdan sonra anlamıştı benim kim olduğumu... Bu yüzden şaşkın dudaklarından cılız bir sesle de olsa, "Ogün?.." ismi kopmuştu bir anda.

Evet, benim... Ogün Enes. Bir yılan gibi zehrinizi akıttığınız zamanda güçlenip geldim. Üzerine düşen gölgenin sahibine iyice bak, Sezgin. İyice bak. Sana istediğin acıları getirdim. Birlikte olduğun kadınları, uyuduktan sonra bağlayıp öldüresiye dövdüğün ve sonra onları öylece bırakıp gittiğin, ki en çok da ufak bir kız çocuğunun ölümüne sebep olduğun için sana kazandığın o ödülü bizzat ben getirdim. Hepsi senin için... İyice bak sahip olduklarına. Dünya'nın zevkini çıkar, çünkü benim susacağım o geceye daha çok var. Bu gece ben konuşacağım. Sadece beni dinleyeceksin. 12 gecem dolana kadar bu ıssız sokaklara kazınacak tüm çığlıklarınız. Sana yemin olsun, yaşattığın acıların aynısını tattıracağım. Yaktığınız kadar yakacağım. Öldürdüğünüz o ruhlar kadar ölüm kokacaksınız. Yemin olsun, sokak aralarındaki tüm gecelere... Yaşattıklarınıza... Kaybettirdiklerinize... Hepsine sözüm olsun.

Bir fırtınanın esintisi vardı o kuytu karanlığımızda. Sertçe bedenlerimize tosladı. Tüm hislerime tercüman oldu. O kadar çok acıttı ki, birbirine kenetlediğim dişlerimin arasından öfkeyle inlerken gözyaşlarımı bile incitmişti o esinti. Durmadı zaman. Hâlâ avuçlarımda eriyordu. Rengi karartılarına bulanmış ala kızıllığını bulmuştu. Sarı sokak lambalarının üzerine dökülen gölgesinden sonra görebilmiştim yarattığım eseri. Benimle konuşmaya çalışıyordu. Sesini duyurmak için çabalıyordu. Oysa bu sokak aralarının vurgunu bendim. Bulmaya çalıştığı cüzdanını bırakmıştı artık. Paranın açmayacağı kapı yoktu ne de olsa... Fakat bilmiyordu ki, benim tüm kapılarımı kapatan o illetti. Bir ona kilit vurulmuştu mahzenimde. Bir o sığmazdı avuçlarıma. Doluydu benim ellerim. Cebinden çıkardığım kibritle dudaklarımın arasına sıkıştırdığım sigarayı yakarken ellerimden usulca dirseğime doğru süzülen o kan damlalarından anlamalıydılar, ilk kendimi parçalara ayırdığımı... Zemine oturdum. Daha çok yorgun düşmüştüm... Onu izliyor ve sigaramı içiyordum. Bitkin nefeslerinin arasından bana bakmaya çalıştı. Nerede olduğumu bulamıyordu, sanırım görmekte zorlanıyordu. Ona kendimi fark ettirmek için çabalamadım. Tek derdim devamı olan bir diğer sigaramı yakmaktı...

"Beni öldürecek misin, Ogün?" diye sordu zorlukla.

Başımı da arkamdaki duvara yaslayarak onun sesinden sonra daha da kasılan çenemle içime çektiğim sigaranın dumanını üflemiştim. "Zaten öleceğini bilerek bu Dünya'ya gelmedin mi Sezgin?"

Ama korkunu bu geceye bırakma.

"Senin esas Azrail'in ben değilim."

İzlerine bak, Sezgin. Hepsini tanı. Bundan sonrasında bana ihtiyacın olmayacak. Ben sadece aracıydım. Dilsizlerin sözcükleriyim. Sıktığın kurşunların yitirilenleriyim. Beni bir kez vurdun, bir daha da öldüremezsin...

"Babanı ben öldürmedim, Ogün," derken boğuk bir şekilde öksürdüğü için yarım kalmıştı cümlesi. Daha sonra konuşmasına devam etti: "Onu yıllardır görmüyorum."

Cebimden çıkardığım kâğıdı bakışlarımı ona çevirme gereği duymadan fırlatmıştım. "İki ay önce senin hesabına yüz bin lira yatırılmış." Sigaramı dudaklarımın arasına alıp içime çektim. Fazla hızlı içtiğim için boğazımdaki yanma hissi çoğaldı, bu sebepten dumanını özgürlüğüne kavuştururken tatsız bir ifadeyle kaşlarımın çatıklığını daha da derinleştirmiştim. "Bu ne demek oluyor, biliyor musun Sezgin?" Başımı yasladığım duvardan kaldırmasam da göz ucuyla ona bakmıştım. "Sen de bu katliamın bir parçasısın."

Babamdan önce yok ettiğin tüm hislerin kalıntısısın. Koca bir katliamın başkarakterisin. Ben de infazcın. Bunun için atandım. Buradayım. Güçlükle yutkunduğun boğazında, üzerine fırlattığım kâğıdı açıp bakamayacak kadar yılgın olduğun benliğinde ve gömüldüğün hiçliğindeyim. Seni de anlayabiliyorum; insanlığını kaybettiğin gün, Şeytan'ın körelmiş bıçağının son kıvılcımı oldun. Ama bil ki, ben artık o körelmiş bıçağın ta kendisiyim.

"Gitmeme izin verirsen polise senden bahsetmeyeceğim. Kaybolacağım. Yemin ederim... B-Bir daha karşına çıkmayacağım."

Sigaramın ucunu oturduğum zemine bastırarak söndürmüştüm. "Para nerede?"

"Ogün..."

Gözlerimi kaldırıp ona baktığımda, "Para nerede?" diye sordum daha baskın bir sesle.

Yorgun bir şekilde gözlerini yumup kafasını sağa sola salladı. "Bende değil. Borcumu kapattım."

"Kime ödeme yaptın?"

Bakışları yeniden beni bulurken, "Özmen Sazak," demişti.

Oturduğum yerden kalktım ve onun üzerinde doğru yürümeye başladım. Bunu fark edince panikle geriye doğru gitmeye çalışmıştı. Kaçamadı. Onu sıkıştırdığım köşede kıvranıp duruyordu. Yalvarıyordu bakışları. Belki defalarca kez tanık olmuştu bu ifadeye... Belki binlerce kez durmasını istemişti kurbanları... Ama o durmamıştı. 8 yaşlarındaki bir kızın geleceğini söküp almıştı bu hayattan. Gerçekten ölümden korkuyor muydu hâlâ? Ona gün doğana kadar çektirdiğim tüm acılara rağmen... Sonra da öylece bırakıp gittim. Yürüdüm ince uzun yolda. Sokak arasının engebeli olan taş döşemelerini tırmandım, Mısra'ya "Benim tanıdığım bacaksız ol, o bana yeter," yazarken...

ayten okay

12 GECE | OGÜN ENESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin