ZİFİRİ

Par dilanzclk

17M 282K 43.7K

"Bir cesede baktığının farkındasın değil mi?" Acı sesimden dökülürken elimdeki silah kolumun titremesiyle düş... Plus

Baş Belası 1: Zifiri
Zifiri 1| Kırık Geçmemiş
Zifiri 2: Zehirli Orman
Zifiri 3: Kırgın Gece
Zifiri 4| Nefes
Zifiri 5 | Polisin Kızı
Zifiri 6 | Kül
Zifiri 7 | Evim
Zifiri | Yeşil Ağ
Zifiri 9 | Ölüm Kadar
Zifiri 10 | Rüzgar Karahanlı
Zifiri 11|İz
Zifiri 12 | Hesaplaşma
Zifiri 13 | Tehdit
Zifiri 14 | Gök
Zifiri 15 | Kurşun
Zifiri 16 | Teslimiyet
Zifiri 17 | Yol
Zifiri 18 | İtiraf
Zifiri 19 | Bertaraf
ZİFİRİ 21 | KATİL
ZİFİRİ 22 | GECE
ZİFİRİ 23 | Hasta
ZİFİRİ 24 | İçindeki Cennet
ZİFİRİ 25 | İki Metre
ZİFİRİ 26 | KAL
ZİFİRİ 27 | Tehlike

Zifiri 20 | Karanlık Gece

205K 9.2K 734
Par dilanzclk

Diğer gün okul Gamze olmadığı için sıkıcı, Emir'le karşı karşıya gelmekten çekindiğim için berbat, her an bir yerlerden Rüzgar Karahanlı çıkacak korkusuyla diken üstünde geçmişti. Nihayetinde son dersinde bittiğine dair o rahatsız edici zil sesi çaldıktan sonra herkes yavaş yavaş sınıfı boşaltmaya başladığında uyumak üzere olduğum sıradan başımı kaldırdım. Sıranın atlında kalan kitaplarımı çantanın içine attıktan sonra askılıkta olan montuma uzandım. O sırada Emir'in kendi sırasında unuttuğu çantasını gördüm. Dünden beri hiçbir şekilde okula uğramamıştı, çantası da iki gündür ortalıkta sürünüyordu.

Montumu giydikten sonra çantasını sırasının altına saklayıp sınıftan çıktım. Bu kadarını da yapabilirdim herhalde. Arkadaşlığımız bitmişti, sadece Rüzgar yüzünden değildi üstelik bu kez ama Rüzgar'ın önüme bıraktığı bariyerler her geçen gün çoğalıyordu, aşılması imkansız bir duvara tırmanıyormuşum gibi hissediyordum. Hayatımda asla dediğim birçok şeyin altında eziliyordum onun yüzünden. Belki de aslında kendi yüzümden. Emir'i kaybetmem tamamen onun suçu olmasa da yüzde sekseninde payı vardı. Bana, yüzdeden kalan payımın ne kadar olduğunu söyleyemesem de yüzde yüz suçlu hissettiğimden emindim.

Okula girmeden önce Rüzgar aramasın diye kökünden kapattığım telefonumu montumun cebine atmış orada unutmuştum. Şimdi elimi cebime attığımda telefonun elime gelmesiyle varlığını hatırlayıp, cebimden çekip çıkardım. Telefonu açmamla ekrana düşen bildirimlere hızlıca göz atarken Gamze'ye tekrar ulaşmaya çalıştım. Telefonu yine kapalıydı. Oflayarak başımı kaldırıp ileri baktım. Koridorda biriken gruplar tek bir yöne ilerlerken hızlıca aralarından sıyırılıp bir an önce dışarı çıkmak için hızlandım. Tek arkadaşıma bile yardım edemeyen aptalın tekiydim. En az Rüzgar kadar dokunduğum her şeyin bir parçasını koparıyordum.

Okul binasından hızla uzaklaşırken okulu arabalarıyla terk eden Rüzgar'ın grubu da herkesin ilgi odağındaydı. Kağan yanında oldukça güzel bir kızla BMW'sine binerken yalnızca bir an göz göze geldik. Başımı başka tarafa çevirerek bu bakışmayı anında keserek yoluma devam ettim. Rüzgar her an bir yerlerden çıkabilirdi.

Nitekim de öyle oldu.

Durakta olması gerekenden fazlasıyla pahalı bir araç durduğunda önümde bekleyen kızların ağzı iki karış açılmıştı. Lamborgininin siyah camları aşağı indiğinde, kızların bir salyalarını akıtmadığı kalmıştı. Kağan beni şaşırtmayarak ona anında haber vermişti ve oda şimdi, camdan hafifçe çıkardığı başıyla tamda bana bakıyordu. Çantamın kollarından artan ipi tedirginlikle çekiştirip boş gözlerle, karanlık yeşillerine baktım. Rüzgar Karahanlı hayatımın ortasını atılan pimi çekilmiş bir bombaydı. Ondan kaçmak olanaksız, kurtulmak imkansız ve yanmak kaçınılmaz sondu.

Bile bile ateşe veriyordu beni, göz göre göre yakıyordum kendimi.

"Atla." Dedi, gözlerimin içine diktiği yeşil zehri sularken. Birkaç adım ilerleyip onu tamamen görmek için hafifçe eğildim. "Hadi."

Önümdeki kızlar bakışlarını ondan çekip bana çevirdiğinde gergince gözlerimi ondan kaçırıp hayır anlamında başımı iki yana salladım. "İlahi zorbalık mı yapmam gerekiyor?" Hiçbir şey yapmasına gerek yoktu. Beni rahat bırakması yeterliydi.

"Ne istiyorsun?" Dün yaşanılanlardan sonra bir daha onunla göz göze bile gelemeyeceğimi düşünüyordum. Yanaklarıma düşen kanın, kalbimde kıvranan çığlıkların haddi de hesabı da yoktu. Hatırladıkça kendimi yerin bin kat dibine gömmek istiyordum. Ki yerin bir kat dibindeki cehennemde ona aitti. "Arabaya binmeni."

"Eve gitmem gerekiyor, geç kalırsam babam Küplere biner." Tamamen uyduruyordum, oysa babam bu geceyi de emniyette geçirecekti. Yalan söylemeyi beceremesem de onun daha yalan söylerken girdiğim tuhaf hallerden haberi yoktu. Yalan söylerken babamın söylediğine göre ilk olarak sağ ayağımın ucuyla yere daireler çiziyordum, sonra da istemsizce sol omzumu rahatsız bir şekilde kaldırıp indiriyordum. Şimdi olduğu gibi. "Babanın bu akşam gelmeyeceğini ikimizde gayet iyi biliyoruz." Dediğinde gözlerimi ona devirmemek için kendimi zor tuttum. Nasıl her şeyden haberi olabiliyordu? " Bin şu arabaya artık yoksa ben bindirmek zorunda kalacağım." Dedi sıkıldığını belli eden bir sesle. "Hadi!" Uzanarak yan kapıyı açarak dışarı doğru itekledi. İki adım daha atıp kararsızlık içinde etrafıma bakındım. Kızlar artık arkamda kalmıştı ama ne kadar şanslı olduğuma dair fısıltılarını zorda olsa duyabiliyordum. "Kızdaki şansa bak, çocuk hem yakışıklı hem zengin hem de havalı!" Dudağımın bir kenarı yukarı doğru kıvrıldı. Ne şans ama!

İmkansız kurtuluşumdan umudumu keserek arabanın etrafında dolanıp açtığı kapıdan içeri bıraktım kendimi. Arabanın içi sıcacık ve tamamen o kokuyordu. Yumuşacık koltuğun içine gömüldükten sonra başımı ona doğru çevirip arabayı çalıştırmasını izledim. Saniyeler içinde durduğumuz yerden uzaklaştığımızda, sırtımdaki çantamı kucağıma alıp emniyet kemerine uzandım. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum kemeri yerine tıktıktan sonra. Bakışlarını yoldan ayırmadan "Ufak bir işim var Adacık." Dedi ve ekledi. "Yanımda götürmem gereken aptal biri lazımdı." Dudaklarında küstah bir sırıtma alev aldı. Sinirle gözlerimi yumup avucumdaki kesiğe dokundum. Başka bir yola girdik. "Bana aptal demeyi kes artık."

"Tabi ama sen aptallık etmeyi bıraktığın zaman."

O an fark ettiğim tek şey, ona bakarken bile bir uçurumdan aşağı baktığımdı. O kadar uzaktı ki, bir o kadarda korkutucu, bir o kadar heyecan verici. Ona ulaşmak için tek bir adıma ihtiyacım vardı. Uçurum boşluğuna doğru küçücük bir adım yeterliydi. O, uçurum dibindeydi, elinde kaybedecek hiçbir şey kalmamış biri gibi en dipteydi. Her şeyin. Karanlığın da, cehennemin de, uçurumun da. Ona ulaşmak için yapmam gereken tek şey ölmekti. "Bana aptal gibi hissettiren tek şey sensin. Aptallık ediyorum çünkü aptal gibi hissettiriyorsun. Zaten senin yanında akıllı kimsenin işi olmazdı." Arabasının yönü ani bir tavırla kıvrıldı ve karşı caddeye u dönüşüyle bodoslama daldı. Onun yüzünden karışan trafikten korna sesleri yükselirken "Kural bir." Dedi kaskatı bir sesle. "Çok konuşursan dilini keser akşam yemeğim için kızartırım."

Yok artık! "Kural iki." dediğinde anında dudaklarımın fermuarını çektim. "Sözümden çıkarsan, kendi mezarını kendin kazarsın." Her sözüyle psikopatlığının sınırlarını aşarken kocaman olan gözlerimi kırpıştırdım. "Kural üç: Yanımdan bir metre bile uzaklaşırsan, ikinci metreye mezar taşını dikerim." Ne kadar ciddi olduğunu sorgulamayacak kadar ciddiydi. Kurallar basit ama sonuçları çok ağırdı. Sessizce başımı önüme eğip sertçe yutkunduğumda bakışlarının iki saniyeliğine yüzüme dokunduğunu hissettim. Dayanamayıp göz ucuyla ona baktığımda göz göze geldik. Gergin yüzünde çalkantılı bir ifade vardı. Beni nereye götürdüğü hakkındaki soruları cebime saklayıp sükunetimi devam ettirdim, mecburen.

Birkaç dakika sonra arabası işlek mağazaların olduğu bir sokakta duraksadığında "İn." Diye mırıldandı. Bakışlarımdaki soru işaretlerini ona çevirdiğimde kendi kapısını açmak için uzanıyordu. Benden önce o arabadan çıktığında gözlerimle onu takip ettim. Arabasının etrafında dolanırken montunun yakalarını yukarı doğru çekip bakışlarını arabasının içinde bekleyen bana çevirdi. Başıyla inmemi söyleyen bir işaret yaptığında arabasının kapısına uzanıp dışarı doğru ittirdim. Bir bacağımı kaldırıma çıkarırken çantamı da kendimle birlikte çektim. Kapıyı kapatır kapatmaz elindeki anahtara iki defa basarak kapılarını kilitlendiğinde kafamı kapısına doğru gittiği mağazanın tabelasına kaldırdım. Sadece kendi tasarımlarını satan, doldukça önemli olan bir tasarımcının mağazasıydı Rüzgar'ın girmek üzere olduğu yer. Ne işimiz vardı burada? "Hadi polisin kızı."

Rüzgar'ın ardından içeri girerken onu kapıda karşılayan elamanın beni içeri alacağından şüphe duyarak adımlarımı hızlandırıp tam arkasında bittim. Satış elemanı bile o kadar iyi giyinmişti ki, yanlarında sokak kedisi gibi duruyordum. "Hoş geldiniz Rüzgar Bey." Diye selamladı güler yüzlü kız. Gerçi kızın bakışları beni bulduğunda gülümsemesi zoraki bir hal almıştı ama neyse ki Rüzgar beni dışarı atılmaktan kurtaran bir hareket yapıp, bir elini belime yerleştirerek beni önden içeri ittirdi. Bu onunla olduğumun göstergesiydi, kadın eskisi gibi gülümsemek zorunda kaldı. "Birkaç çeşit siyah topuklu ayakkabı getirin, kadın bölümü ne tarafta?"

Sessizce onları dinlerken, satış elamanın yönlendirmesiyle mağazanın ikinci katına çıktık. Konuşmalardan anladığım tek şey Rüzgar'ın üzerimdeki ucuz görüntüyü yok etmek istemesiydi. Okul kıyafetlerimle beni ardından sürükleyen oyken, üstüne birde onun yüzünden görüntümden utanmak zorunda kalıyordum. İkinci katta bizi yeni bir satış elamanı daha karşılarken Rüzgar rüyamda dahi alamayacağım kıyafetlerin reyonlarına girip askılıkları karıştırmaya başladı. Ona yardımcı olmak isteyen satış elemanı bakışlarıyla uzaklaştırıp kıyafetlere bakınmaya devam etti. Gözüne birkaç tane kestirdikten sonra keskin bakışlarını bana çevirip kısa bir süre vücudumu incelediğinde gergince yerimden kıpırdandım. Hareket etmeye bile çekiniyordum.

"Giy şunu." Elime tutuşturduğu bakır renkteki elbiseyle birlikte beni kabinlere doğru itekledi. "Buna gerek var mı cidden?"

"Gideceğimiz yere ilkokul çocuğu halinle giremezsin." Tek kaşımı kaldırıp "Neden?" diye sorduğumda beni giyinme kabinin içine soktu. Cidden nereye gidiyorduk? Üzerime kapatmaması için kabinin perdesini son anda yakaladım ve sorgulayıcı bakışlarımla ona yüzümü döndüm. "Çok konuşuyorsun." Dedi bezmiş bir şekilde. "Çok konuşan insanları sevmem. Boş konuşanları hiç!" Perdeyi aramıza bir duvar gibi örmeden önce gözlerimi devirdim ve sahte sahte gülümsedim. "Beni sevmeni beklemiyorum zaten." Dedim perdeyi serbest bırakırken. "Çünkü bende seni sevmiyorum." Perde aramıza girdiğinde artık somurtuyordum.

Elime tutuşturduğu bakır renkteki ipek elbiseyi askılarından tutarak bıraktığımda gözlerimden kalpler fışkırıyordu. Çok ama çok güzeldi. Dudaklarımı ısırdım. Zevkine tek kelime edilemezdi. Çantamı omzundan aşağı bırakıp elbiseyi askılığa asıp heyecanla üzerimdekileri çıkarmaya başladım. Elbise tam üzerime oturmuştu. Sırtımdaki dekoltesi belimden iki parmak yukarıda bitiyordu. İki ince iplik omuzlarımı kavrarken göğüs kafesimi ipek kumaşın hafif kıvrımlarımı sarmalamıştı. Korkunç derin bir nefes aldım. "Çık artık şu delikten yoksa ben gireceğim."

Yanaklarımın içini ısırmak zorunda kalırken hafifçe perdeyi aralayıp kafamı dışarı uzattım. Kararsız bakışlarım sabırsızca bekleyen adamı buldu. Dışarı doğru adım attığımda satış elemanlarının bakışları üzerinde buz tuttu. Kirpiklerimin altından Rüzgar'a baktığımda bakışlarındaki ifade beni yerin dibine sokmaya yeterdi. Bir elbiseyle insan değişebilir miydi bilmiyorum ama ben okul kıyafetlerimden sonra evrime kapak atmışım gibi hissediyordum. Elbisenin içindeki kışı aynı kişiydi ama görünüşü olduğumdan çok daha farklı çok daha iddialıydı.

Rüzgar Karahanlı'nın göz bebeklerine tüneyen karanlık gece gibi göğsüme sarıldı. Bana, bana baktığı gibi bakmıyordu. Aramızdaki mesafeyi birkaç adımda kapatarak karşıma dikildiğinde nefesimi tuttum. Dudaklarından dökülecek her kelimelerin merakı içimi sarıp sarmaladı. Onun gözünden nasıl görünüyordum?

Konuşmak yerine at kuyruğuma uzanıp tokamı çıkardığında omuzlarıma dökülen saçlarıma çekinerek dokundum. Satış elemanın hemen önüme bıraktığı topuklu ayakkabıyı o saçlarımla ilgilenirken ayaklarıma geçirip onunla az da olsa aynı boya gelmeyi başarabildim. "Böyle daha iyi." Diye mırıldandı kulağıma. İçim kıpır kıpır olurken yeniden benden uzaklaşarak merdivenlerden aşağı inmeye başladı. "Kapıda bekliyorum Adacık."

O sırada satış elamanı birkaç makyaj malzemesini uzatıp "Rüzgar Bey kullanmanızı istedi." Dedi ben hala onun arkasından bakarken. "Ben çıkardığınız kıyafetlerinizi hazırlatıp arabanıza göndereceğim." Sonra beni yalnız bırakarak Rüzgar'ın indiği merdivenlere yöneldi. Arkasından bakmayı kesip kabindeki aynanın karşısına geçip hızlı bir makyaj yaptım. Saçlarımı da ellerimle olabildiğince dizginlemeye çalışıp son kez aynadan kendime bakıp peşlerinden gittim. "Güle güle efendim." Dedi kasadan bana gülümseyerek uğurlayan kasiyer. Rüzgar kıyafetin parasını ödemişti. Zaten benim ödemem için okulu bırakıp bir yıl çalışmam gerekiyordu. Etiketteki üç sıfırlı rakamdan sonrasına bakmaya vicdanım el vermemişti. Onun için önemsiz bir fiyat olsa da bizim beş aylık geçimimize yetecek kadardı.

Rüzgar geldiğimi fark ettiğinde elindeki sigarayı yere atıp ayağının ucuyla ezdikten sonra bana hiç bakmadan arabasına yöneldi. Budaneydi şimdi? Başımı iki yana sallayıp peşinden arabaya girdim. Elbise kısaolduğu için dikkatlice koltuğa oturduğumda "Kemerini tak." Dediğini duydum.Bana neden hiç bakmıyordu ki? Kaşlarımı çatarak yüzüne dik dik baktığımda haladediğini yapmadığım için birden oturduğu yerden üzerime doğru kalkıldı.

Ani hareketinden korktuğum için aldığım nefesi tutmak sonunda kalırken emniyet kemerime uzandı. Dilim tutuşmuş bir vaziyette emniyet kemerimi takmasını beklerken aramızdaki milimetreler kalbimin tüm sınırlarını zorluyordu. Burnunun ucu saçlarıma dokunurken nefesini çıplak omuzlarımda hissettim. Kemerimi taktıktan sonra geri çekildiği sırada yüzü yüzüme yakın bir mesafede duraksadığında nihayet gözleri gözlerimin içini buldu. Uzun kirpiklerine dokunmak için can atan kirpiklerimi kırpıştırdım ve kokusunu nefes alırken içime çektim. Her zamanki gibi sigara kokusunu bir kanara bırakırsak çok güzel kokuyordu. Yeşil mavilerini ne kadar baktığımı bilmiyordum ama yavaşça dudaklarıma düşen tehlikeli bakışlarıyla allak bullak bir vaziyette sertçe yutkunup başımı başka tarafa çevirdim.

Derin bir nefes aldı ve sıcacık nefesini sıkıntıyla dışarı verdikten sonra nihayet üzerimden çekilip yerine oturdu. Kalbim gümbür gümbürdü. Elimi kalbime bastırmak için çırpınırken arabanın camı tıklandı. Kıyafetlerimi uzatan görevliye teşekkür ettikten sonra elinden alıp kıyafetlerimin olduğu poşeti ve çantayı arka koltuğa bırakmak için döndüm. O sırada Rüzgar'da park ettiği yerden çıktı ve yola giriş yaptı. Arka koltuğa rastgele atılmış siyah kapşonlu bir ceket vardı. Elimdekileri bırakıp cekete uzandığımda Rüzgar'ın bakışları ilk önce uzanmamla açılan bacaklarıma sonra da elimdeki cekete kaydı. Hemen geri çekilip elbisenin etek kısmını dizlerime doğru çekiştirdim. "Bu..." diye mırıldandım tam olarak ne diyeceğimi bilemeyerek. Neredeyse her gece penceremin karşısında bekleyen o olamazdı değil mi? O kadar da değildi! Kurumuş dudaklarıma dilimi gezdirip şaşkınlıkla mırıldandım. "Evimizi dikizleyen sen olamazsın değil mi?"

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

TAKINTI Par asranixa

Roman pour Adolescents

1.6M 27.7K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
1.2M 47.8K 52
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
582K 17.7K 53
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
İMANBOY Par pearlyblack0816

Roman pour Adolescents

1.4M 106K 62
Okulun "playboyu" ve okulun tek kapalı kızı. Lise de başlayıp hayatlarının bir çok yerinde yollarının kesiştiği bu ikilinin yaşadığı maceraları ele...