GÖLGE

By deniizkandemiir

4.1M 268K 61.9K

Reklam yorumları yapmayın. "Bir sabah uyandım ve hayatım hiç olmadığı kadar farklıydı." 18 yaşına geldiğinde... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Önemli ~Patili Bildirim~
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Ben Bölüm Değilim!
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
51. Bölüm
52. Bölüm
Final - Sonun Başlangıcı
DUYURU

Bölüm 35

55.7K 4.1K 634
By deniizkandemiir

L şeklindeki koltuğun bir tarafına Elif'le ben, diğer tarafına Toprak'la Mert sıralanarak oturduğumuzda sessizlik hakkını kullanan tek kişi Toprak'tı, tıpkı etrafa ölümcül bakışlar saçanın bir tek o olması gibi.

"Burayı nasıl buldunuz?" dedim koluma koala gibi sarılmış Elif'ten kurtulmaya çalışırken. Katiyen bırakmıyordu, kolumu çekme çabalarıma karşı da direniyordu.

"Seni çok merak ettim!" dedi koluma daha da sıkı sarıldıktan sonra. "Ayrıca bana haber vermemene çok kızdım." dedi kaşlarını hafifçe çatarak.

"Tehlikeliydi. Asıl soruya geçelim, burayı nasıl buldunuz?" Bakışlarımı Mert'e çevirdim ve beni Elif'in elinden kurtarmasını ister gibi baktım.

"Beni arayan Elif'ti." dedi koltuğa daha da yayıldıktan sonra. "Elif'i de..." İşaret parmağını Toprak'a yöneltti. "Senin abin aramış Toprak."

"Sen Semih'i tanıyor musun?" dedim Elif'e şaşkınlıkla bakarken.

"Evet, birkaç kez okula uğramıştı." Boğazını temizlemek için öksürdü. "Neyse canım, sonuçta buradayız."

Ona bir şeyler sakladığından şüphelendiğimi belli eden bir bakış attım. Evet, bunu yapabiliyordum. Ama şimdilik üstünde durmayacaktım. Yalnız kaldığımız ilk vakitte tekrardan soracaktım.

Toprak sonunda sessizlik hakkını kullanmaktan vazgeçmiş gibi konuşmaya katıldı. Ses tonu düz ve kalındı. "Buraya gelmenin ne kadar tehlikeli olduğundan haberiniz vardır. Neden bunu yaptınız?"

"Dikkat ettik zaten. Farklı yollardan geldik, ayrıca okuldaki kimseye de söylemedim." dedi Elif kendini savunma amaçlı. "Bir haftadan fazla süredir ortada yoksunuz. Bilmem farkında mısınız ama bütün okul panik içinde."

"Ve sizin buraya gelmeniz şüphelendirici olmayacak mı Elif?" Toprak yine Elif'e sataşıyordu ama bir yerde çok haklıydı. Takip edildilerse burası da artık güvenli olmayabilirdi.

"Tartışmanın sırası değil." dedi Mert. "Melodi'yle seni görmeye geldik buraya."

"Normal zamanda gelmeyip şimdi böyle bir zamanda mı geldin?" Toprak kırıcı şekilde konuşmaya başlamıştı. Ama haklıydı, ben de yakalanmak istemiyordum.

Mert umursamazca başını sağa sola salladı. "Gerçekten mi Toprak? Sırası değil." dedi rahatsız bir sesle. "Huzur bozmaya gerek yok."

"Sakin olun." dedi Elif. "Mert'i de ben çağırdım Toprak. Melodi'yle senin kaçırıldığınızı öğrendiğinde çok endişelenmiş ve okula gelmişti. Kızmak yerine biraz anlayışlı ol."

"Her ne kadar yanlış ifade etse de, Toprak haklı olabilir. Kaçmak için çok uğraştık, tabi izimizi kaybettirmek için de. Endişesini anlıyorum o yüzden. Ben de endişeliyim." dedim düşüncelerimi yumuşatmaya ve olduğu gibi anlatmaya çalışarak.

"Melodi, biliyorsun böyle bir durumda dikkatli olmayıp ne yapabiliriz zaten? Endişelenmeyin, takip edilmedik." Mert'in sesi bozulduğunu belli eden bir tonda çıkmıştı. Buraya bizi ziyarete gelmişlerdi ve burunlarından getirmiştik, aferin bize.

Gerginliği yok etmek için konuyu değiştirmeye çalıştım. "Aç mısınız?"

Elif başını hayır anlamında yukarı kaldırdı. Mert ise bunu kelimelere dökmeyi tercih etti.

"Neler oldu? O kadar endişelendik ki, hocaların hepsi sizi arıyor. Aslında buraya gelirken bile onların sizi araması içimde pişmanlık oluşmasına sebep oluyor ama kimseye söyleyemeyiz, gerçekten tehlikeli olur." Elif sonunda kolumu bıraktığında yüzüme baktı. "Sizi kim kaçırdı?"

Ve ölüm sessizliği... Toprak'a göz ucuyla baktığımda donuk bir ifadeyle bana baktığını gördüm. Söyleyemezdim, hissedeceği şey aşağılanma olurdu. En azından benim babam bize bunu yapsa ben öyle hissederdim ve söylemekten çekinirdim.

Cevap vermek yerine susmayı tercih ettiğimde tekrar Toprak'a baktım. Alnında belirginleşmeye başlayan damar ne kadar zorlandığını belli ediyordu.

"Bilmiyorum." deyiverdim. Bunu sır olarak saklayabilirdik, en azından bir süre. "Ben çok acıktım, Elif gidip bir şeyler hazırlayalım mı?"

Cevap vermesine izin vermeden ona bir bakış attığım gibi kolundan çekiştirip kapıdan çıkardım ve mutfağa girdik. İçeri girdiğimizde tezgahın önüne gidip kendini yukarı itti ve oturdu. Kollarını kavuşturmuş ve bana sinsi bakışlar atmakla meşguldü.

"Sen Semih'i nereden tanıyorsun bakayım?" dedim merakla.

"Sence sırası olan şey bu mu? Sizin için çok endişelendik ve hiçbir şey anlatmıyorsunuz. Bir haftadan fazla süredir yoksunuz, nasıl normal bir şekilde konuşmaya devam ediyorsun? Melodi, bütün okul panik halinde. Biz de öyleydik."

"Ve Semih nedense seni aradı. Sadece seni."

Başını aşağı indirip gözlerini parmaklarına dikti. "Biz uzun süredir konuşuyoruz." dedi kısık bir sesle. Utanmış gibi bir hali vardı. Sonra hızlıca başını tekrardan kaldırdı. "Ama kimseye söyleyemezsin." dedi daha canlı bir sesle.

"Söylemeyeceğim, merak etmene gerek yok."

"Tamam o zaman... Yiyecek ne hazırlayalım, ben hiç aç değilim."

"Aslında ben de pek aç değilim, sadece seni buraya bir şekilde getirmem lazımdı."

"Buraya mı?"

"Yani bir şekilde yalnız kalmamız lazımdı Elif."

İçeridekilerin gözüne fazla batmamak birkaç saniye düşündükten sonra buzdolabını açtım ve dolapta neyin olup olmadığına baktım. "Belki de yemek yerine atıştırmalık bir şeyler yiyebiliriz."

"Daha iyi olur." Tezgahtan inip çekmeceleri karıştırmaya başladı. "Canım tatlı bir şeyler çekiyor."

En sonunda çekmecelerden birini gördüğünde beni hızlıca kolumdan tutarak yanına çekti ve kocaman olmuş gözleriyle çekmecenin içini gösterdi. "Tamamı abur cubur!"

Ses tonu beş yaşındaki bir çocuğa "Bütün bunlar senin." demişiz gibi heyecanlı ve hayat doluydu. Ağzımdan bir kahkaha çıktığında gözlerini hâlâ çekmeceden ayırmamıştı. "Cennet burası cennet." diye mırıldandı çekmeceyi karıştırırken.

"Oradan bir şeyler çıkar bari de servis edelim."

"Kek? Çikolatalı kek var. Aslında bekletmeyecek olsa biz yapalım keki derdim ama buradakilerle idare edebiliriz." Çekmeceden çıkardığı bir paket kekin ambalajını açıp çöpe attı ve çekmeceden çıkardığı bir bıçakla keki ince ince dilimlemeye başladı.

Ben de dolaptan çıkardığım, üstünde limonata yazan şişeyi inceledim. Arka kısmında el yazısıyla bire dört oranla su koy yazıyordu. Semih bütün bunlarla tek tek ilgilenmiş miydi acaba? Önceden bana neredeyse her gün bu limonatalardan koyardı. Yüzümde oluşan gülümsemeyle dört tane renkli bardağı tezgahın üstüne çıkardım. Şişenin üstünde yazdığı gibi orana uygun şekilde doldurduğumda Elif de kekleri tabaklara dizmekle meşguldü.

"Tepsi var mı?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım.

"Varsa da bilmiyorum. Daha çok inceleme fırsatı bulamadım burayı." dedim bardaklardan ikisini alıp salona ilerlemeye başlamadan önce.

Aralık kapıyı ayağımla ittirdiğimde Mert hızlıca kalkıp elimdeki limonataları aldı. "Bana bırak." dedi sehpanın üstüne koyarken.

Toprak bardaklara kitlenmiş, sonra da bana bakmıştı. "Limonata..." dedi buruk bir gülümsemeyle.

"Abin önceden her gün yapardı bunlardan." dedim gülümseyerek.

"Evet, bir ara bana yapardı. Demek sonra bu alışkanlığına sende devam ettirdi." Abisini özlediği sesinden anlaşılıyordu. Ben de özlemiştim, yıllar boyunca. Bir şey söylemek yerine gülümsedim ve elinde tabaklarla gelen Elif'e yol vermek için kapıyı biraz daha açıp kenara çekildim.

Sonunda oturduğumuzda hepimiz keke dadanıp limonatayı neredeyse bitirmek üzereyken Toprak tabağına hiç dokunmamış, sadece elindeki limonatayı içiyordu. Ona bakıp gülümsedim ve önüme döndüm.

"Birazdan gideceğiz." dedi Elif. "Yarın derslere katılmazsam dikkat çekerim, geç olmadan çıkıp okula varmak en mantıklısı olur."

"Haklısın." dedim yarısı limonata dolu bardağıma bakmaya devam ederken. "Mert, sen neler yapıyorsun?"

"Ailemin yanındayım bir süredir. Bilmiyorum, belki de okula geri gelmem. Üniversiteye başlayıp normal bir hayat yaşamak istiyorum."

"Ben de öyle istiyordum. Yani bu okula gönderilmeden önce gece gündüz üniversite için çalışıyordum. Şimdi ise çalıştığım şeyler o kadar farklı ki... Ama ben de burada eğitimimi tamamladıktan sonra gitmek istiyorum. Bir şeylere geç kalmış olmak, hiç gerçekleşmemesinden daha iyidir."

"Evet, geç de olsa başlamak istiyorum. Çok da geç sayılmaz gerçi, yine de tekrardan hazırlanmam gerekecek. Belki ileride yine aynı okulda karşılaşırız, ne dersin?"

Gülümsedim. "Belki de..." demekle yetindim.

Elif limonatasını bitirdiğinde Mert'e baktı. "Saat kaç? Telefonumu yanıma almayı unutmuşum, her ne kadar şaşırtıcı olsa da..."

Mert cebinden çıkardığı telefonuna baktı. "Neredeyse dört olmak üzere."

"Zaman çok çabuk geçmiş. Biz kalkalım, artık hava daha erken kararmaya başladı." Elif ayağa kalktığında hepimiz kalktık.

Elif'e sarıldıktan sonra yanağından öptüm. "Dikkat edin." dedim kollarımı çektikten sonra.

"Siz de edin. Başka bir gün yine gelmeye çalışacağım."

Ardından arkasında bana sarılmak için bekleyen Mert'e sarıldım. "Dikkat et. Burada bir telefon var mı? Numaramı biliyorsun değil mi? Bir şey olursa mutlaka ara, gelirim."

Geri çekildiğimde konuştum. "Bir ev telefonu var ama çalışıp çalışmadığını bilmiyorum. Numaran ezberimde değil maalesef. Hem Toprak da burada, endişelenme." dedim gülümseyerek.

"Kaçırıldığında da yanındaymış duyduğum kadarıyla." Sert çıkan sesiyle yüzümdeki gülümseme yok olsa da sonrasında tekrar gülümsemeyi başardım. "Görüşürüz Mert." dedim kapıya uğurlarken.

"Görüşürüz." Bir kez daha sarıldıktan sonra ikisini de uğurladım. Arkasından kapıyı kapattığımda arkamda gitmelerini bekleyen Toprak'a baktım. "Mert'in dedikleri için üzgünüm, ama sen de sert davrandın." dedim kendimi arada kalmış hissederken.

"Sana kendimi açmayı düşünürken hata ettim. Bugünlük çalışmanı kendi başına yapabilirsin gölge." O donuk bakışı tekrar yüzünde yer edindiğinde salona yürüdü.

"Neden şimdi böyle davranıyorsun?" diye sordum arkasından salona yürürken.

Kendini koltuğa atmış ve kumandayı eline almıştı. Benimle hiç ilgilenmediğini belli etmek ister gibi kanalları gezmeye başlamıştı.

"Öyle olsun." dedim kapıda dururken. "Yine de bu yersiz tavrın hoş değil."

Buz mavisi gözlerini gözlerime kilitlediğinde tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. "Hiçbir şey, hiç kimse sandığın kadar masum değil ufaklık. Geleceğinde sana başarılar diliyorum, şimdi boş yere gürültü yapma."

Televizyonun sesini kademe kademe arttırdığında sinirden dişlerimi sıktım. "Tamam." dedim sinirle salonun kapısını kapatırken.

Hissettiğim duygu karmaşasıyla gözlerimi yumdum. Karşımda yine buzdan bir duvar vardı.

Continue Reading

You'll Also Like

1.2K 585 27
Defne ve Yağız.. Birbirlerini deli gibi seven ama mutsuz olmaktan korkan o çift.Karşılarına bir sürü engel çıkmasına rağmen birbirlerini sevmekten as...
2M 87.5K 35
14 yaşında yazdığım bir hikaye. Birçok eksik var farkındayım. Ancak lütfen, 14. En azından burada dursun, 14 yaşında iyi iş çıkardığımı düşünüyordu...
1.9K 354 50
Mürdegân: Yeni Bir Dünya İki asırdır gizliliğini ve bağlılığını koruyan Teşkilat-ı Mürdegân, Payitaht-ı Kadim olan Dersaadet'te arza çıkıp büyük ve g...
5.8M 420K 43
*Tamamlandı* "Sence bizden bir cacık olur mu?" dediğimde önce bana öylece baktı, sonra kahkahalarla gülmeye başladı. Öyle ki boynumdaki kolunu çekip...