Bölüm 32

59.1K 4.3K 1.1K
                                    

Dışı krem rengine çalan evin kahverengi demir kapısından içeri girdiğimizde etrafıma baktım. İçerisi, dışarıdan göründüğünden daha iyiydi. Dış kapı fazla uzun olmayan, geniş hole açılıyordu ve burada sadece rengi kahveye çalan bir ayakkabılık bulunuyordu.

Koridorun sağ ve solunda ikişer kapı bulunuyordu. Çoktan kapıları açıp evi incelemiş Toprak gibi ilk olarak kendimi sağdaki ilk kapıdan içeri attım. Burası büyük, l şeklinde mermer bir tezgahı bulunan fazlasıyla geniş bir mutfaktı. İki tarafı cam olan mutfakta kapının karşısında yer alan camın altında ise küçük bir masa ve iki sandalye bulunuyordu.

Oradan çıkıp soldaki açık olan ilk kapıya girdim. Burası yatak odasıydı. Karşıdaki camın altına konumlandırılmış, odanın ortasında bulunan bir yatak vardı. Tabii, pembe çiçekli nevresimin üstünde de bir adet Toprak.

"Farklı mekanlar hiç ilgini çekmiyor sanırım." diye homurdandım. Toprak'ın, tam ortasına yatmış olduğu yatağın sağ tarafında aynalı bir şifonyer, sol tarafında ise çift kapılı, beyaz renkli ahşap bir dolap bulunuyordu.

Ellerini başının altında birleştirdi. "Yorgunum. Kapıyı kapat."

Ağzımdan tekrardan bir homurtu yükselirken ona yandan bir bakış attım ve içeri girip dolabın sürgülü kapılarını yana ittirip içlerine baktım. Burada ikimiz için de en az onar parça kıyafet bulunuyordu. "Üstünü değiş, pis pis yatma yatağa." deyiverdim dolabın kapılarını kapatırken. Bu sözüme kendim şaşırmam da uzun sürmedi tabi. Bir an sanki annem gibi konuşmuştum.

"Bunu odadayken söyleme amacın ne Melodi?" Beni utandırdığı zamanlardaki küstah ses tonu yine kulaklarımla buluşmuştu.

Ve yine benimle oyun oynuyordu. Arkamı dönüp yüz ifadesine baktım. Buz mavisi gözleri hala tavanda olsa da yüzünde büyük bir sırıtış vardı. "Şimdi çıkıyorum merak etme." dedim gözlerimi kısarak, tıslar şekilde konuşmuştum.

Hızlı şekilde odadan çıktığımda kapıyı da sertçe çektim. Bir sonraki kapıdan içeri baktığımda buranın lavabo olduğunu gördüm ve tam karşısındaki kapıya bakmak için arkamı döndüm. Kapıyı ittiğimde başımı aralıktan içeri uzattım. Burası salondu, karşıdaki duvara dayalı krem rengi l tipi bir koltuk ve onun yanında da üst üste duran beş tane beyaz plastik sandalye duruyordu. Koltuğun önünde de küçük renkli bir kilimin üstünde koltukla aynı yükseklikte beyaz ayaklı, camdan sehpa vardı. Başımı sola çevirdiğimde kapının olduğu duvar tarafında ise kahverengi zigon bir sehpa ve onun da üstünde tüplü televizyonlardan vardı.

Ben de fazlasıyla yorgundum ama önce bir duş almam gerekiyordu. Gözlerimi ayaklarıma çevirdiğimde krem rengi çoraplarımın kapkara olduğunu gördüm. Duştan sonra dolaptaki kıyafetlerden giyebilirdim, ne de olsa bizim için koyulmuştu.

Dolap demek, tekrar o odaya girmek demekti ve bunu yapmadan önce derin bir nefes almam gerekmişti. Elimi kapının koluna götürmeden önce kapıyı çaldım. "İçeri geliyorum." dedim soru sorar şekilde.

Birkaç saniye ses gelmeyince elimi kapının koluna götürdüm ve aşağı indirdim. "Geliyorum." dedim yüksek sesle tekrardan. Sonrasında kapıyı açtığımda çekinerek içeri baktım. Toprak en son bıraktığım yerde, yatağın üstünde yatıyordu ve gözleri kapalıydı. "Ne çabuk uyudun." diye mırıldandım. Parmak uçlarımda parke zeminde ses çıkarmamaya çalışarak dolaba yürüdüm ve sürgülü kapının sağındakini çektim. Üst üste düzgünce katlanıp dizilmiş tişörtlerden birini elime alıp açtım ve inceledim. Küçük beden, v yaka gri bir tişörttü. Fazla incelemeden alt raftaki şortlardan pembe, penye kumaşından olanı da alıp iki çekmeceden üsttekini açtım.

Bunlar... Yanaklarım kızarırken çekmeceyi hızlıca kapatıp şansımı bir sonrakinde denemeye karar verdim.

İkinci çekmece bana aitti ve içindeki çamaşırlardan birini Toprak'ın gözlerini açıp da görmesine fırsat vermeyecek hızda alıp elimdeki kıyafetlerin alt kısmına koydum. Bir yandan da içimden bunları alanın Semih değil de bir kız olmasını umuyordum.

GÖLGEOnde histórias criam vida. Descubra agora