Bölüm 16

75.3K 5.3K 2K
                                    


Ellerim Toprak'ın belinde kilit misali birleştiğinde motoru hareket ettirdi. Daha önce hiç motora binmemiştim evet. Ve ilk seferimde beni öldürmek isteyebilecek potansiyelde birinin arkasında, onun kaskıyla oturuyordum. İroni...

Her ne kadar en düz yerlerden gitmeye çalışsa da ormanın engebeli yollarında birkaç saniyede bir zıplıyor ve kollarımı biraz daha sarıyordum. Korkmuştum. Kendim için değildi bu korkum, önümde oturan ve bugünlük bana zarar vermeme sözünü veren kişi içindi. Kaskını bana verdiğindendi belki de. Ve her zıpladığımızda kollarımı biraz daha sarmamın sebebi tamamen içgüdüseldi. Onu korumak amaçlıydı. Bu düşüncem yüzümde kendimle alay eden bir sırıtışı ortaya çıkardı. Toprak'ın görmemesi için kask takılı kafamı sırtına yasladım.

O ise önde, bütün asaletini gösterir gibi dimdik oturuyor ve herhangi bir his belirtisini bile dışa vurmadan yok ediyordu. Sanki bir anda asaleti karşısında ezilir olmuştum.

"Orada ne yapıyorsun?" Ormanın içinde çok hızlı gitmesek de sesini duyurabilmek için hafifçe bağırmıştı.

Sırtına yasladığım yüzümü hafifçe yukarı kaldırır gibi oldum. "Tutunuyorum. Bunu yapmamı söyleyen sendin."

Ağaçların arasından sağa doğru kırdıktan sonra konuştu. "Koala gibisin, ufaklık."

Cevap olarak beline sardığım kollarımı biraz sıktım. Kıkırdadığını duyar gibi oldum ama emin olamadım.

"Öyle binmek sorun değil mi, kasksız?" diye bağırdım beni duyması için.

Kafasını hafifçe bana çevirip sonra tekrar önüne döndü. "O halde durup kaskı senden almalıyım. Ayrıca..." Durakladı. "O kadar çok bağırma kulağımın dibinde."

"Tabi." diye mırıldandım.

Ağaçların arasında, çoktan ezilmiş olan çimlerin üzerinde yolumuzu bularak ilerliyorduk. Bu çimler bu haldeyse eğer, yakın zamanda dışarı çıkmıştır diye düşündüm. Sabah kahvaltıya gelmemişti.

"Aç mısın?" Bu sefer sesim normal bir tondaydı.

"Hayır." Sesi gayet net ve susmamı ister gibi çıkmıştı. Cevap vermedim, bir yerden sonra sinirlendirmek yerine kırıyordu.

Ormanın içinden çıkıp sonunda bir köy yoluna girdiğimizde etrafta evler gözükmeye başlamıştı. Bu yol tanıdıktı, annem beni okula getirirken bu yolu kullanmıştı. Etrafımızdaki ağaçların yok olmasıyla görüş alanım açılmıştı. Artık daha hızlı gidiyorduk ve vücuduma çarpan ılık hava bir şekilde huzurlu hissetmemi sağlıyordu. Başımı Toprak'ın sırtından ayırıp dik oturdum. Bir elimle yavaşça Toprak'ın belini tutmayı bıraktım ve gelip geçen havaya, boşluğa tuttum.

Parmaklarımın arasından, temas ettiği her noktadan akıp geçen hava beni gerçekten mutlu etmişti. Bunu ilk defa yaşıyordum ve kendimi özgür hissetmiştim.

Diğer elimi de bırakıp kollarımı iki yana açtım. Yüzümdeki gülümseme iyice büyürken gözlerimi kapattım. Bu his... çok farklıydı. Daha önce tatmadığım kadar güzeldi. Akıp giden hava kapalı gözlerimin ardından başımı döndürüyordu. Bu tehlikeli bir histi belki de, bir o kadar da güzel.

Gözlerimi aralayıp yola baktım, yanımızdan nadiren geçip giden arabalar ve evlerinin bahçelerinde oyun oynayan çocuklar dışında kimse yoktu. İleride dümdüz uzanan gökyüzü, uçsuz bucaksız gibi gözüken tarlalarla buluşuyordu.

"Tutun!" diye bağıran Toprak'ın sesini duydum. Hızlı gidiyorduk ve bu sefer kendini duyurabilmesi için bağırması gerekmişti. Dediği gibi yaptım. Kollarımı açma isteğime karşı koymaya çalışıyordum. Motoru eğip sola doğru döndüğümüzde kollarımı sıkıca beline sardım. Artık yanından geçtiğimiz evler sıklaşmıştı. Bir süre sonra da şehrin gürültüsü gittikçe artmaya başlamıştı.

GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin