Eftalya'dan...
●○•°●○•°●○•°●○•°●○•°●○•°●○•
"Bu pikniğe gitmemiz için tek bir neden söyleyin bana?"
"Yemek var." dedi Ahenk omuz silkerek
"Aksiyon olur." ekledi Bediz. "Ormanda kaybolup kurt adamlar tarafından bulunmak bütün ergen filmlerinin klişesi."
Erva'ya döndüm.
"Ben gelmeyecem ama gitmemiz lazım." Ona tavuk görmüş gibi bakınca açıkladı.
"İstanbul'a eyleme gidicem. Okuldan çıkmak için mükemmel fırsat."
Bediz, Erva ile gidip eyleme katılmakla Derek aşkının -kendisi öyle söylemişti- onu ısırması arasında kararsız kalmışa benziyordu.
Zümrüt'ü es geçtim çünkü dün gece Polat'la konuşmayıp Polat'ın kapıya dayanmasından beri durgundu. İçimden bir ses aralarında bir şeyler olduğunu söylüyordu.
Dolabımdan beyaz tişört ve lacivert kot şort alıp perdenin arkasına geçtim. Her odada giyinmek için kabin bulunması işime geliyordu.
Üzerimi giyinip aynaya baktığımda kendime gülümsedim.
Çok güzelim be!
Saçlarımı salık bırakıp ayakkabılarımı elime aldığımda çoktandır hazır olan kızlara döndüm.
"Gidelim o zaman."
"Ben kaçıyorum kızlar. Size iyi eğlenceler." dedi Erva ve odadan çıktı.
●○•°●○•°●○•°●○•°●○•°●○•°●○•
Otobüs piknik alanında durduğunda, oturduğum koltuktan kalktım. Dört otobüs gelmiştik. İkisinde kızlar, diğer ikisinde erkekler olarak.
"Hmm, içimden bir ses, bu gece kurt adam olacağımı söylüyor."
Onu umursamadan, piknik alanına gittim. Belki Atakan'ı görür ve böyle arkadaşlara sahip olduğumu unuturdum.
"Keşke ip getirseydik."
Bizimkilere söylemiş olmama rağmen hepsi duymamış gibi yapıyordu.
"Demek burdasın."
Yumuşak ses tonundan Atakan olduğunu anlamıştım. İçimden heyecandan ölsem de sesime yansıtmamaya çalıştım.
"Ne vardı?"
Sesim fazla soğuk çıkmış olmalı ki kaşları çatıldı.
"Benimle süt içersin diye düşündüm."
"Süt?"
Tek kaşımı kaldıramadığım için iki kaşımı kaldırdım.
"Çikolatalı."
Gülümseyip, elindeki çikolatalı sütü aldım. Bim'in dost sütü kadar etmese de idare ederdi.
"Teşeke."
"Önemli değil."
Bir an Ahenk gibi, 'öd' diyeceğini düşünmüştüm.
"Sence de garip değil mi?"
Anlamazca ona baktım.
"Değişiksiniz. Hatta tuhaf." Kaşlarımı çattığımda ellerini havaya kaldırdı. "Hayır, gerçekten. Çoğu zaman ürküyorum da. Ama yine de her seferinde bir şekilde bir araya geliyoruz."
"Çünkü aynı okuldayız." dedim bariz bir şekilde salağa yatarak.
Konuşmak için ağzını açtı ancak sözü kesildi. "Ne yapıyorsunuz bakalım biçızlar."
Ahenk ortamıza girip kolunu omzuma atınca, yüzümü buruşturdum.
"Niye geldin?"
"Bensiz çaklıtlı süt içerseniz, gelirim tabii."
"Sakin ol şampiyon sana da var."
Atakan çantasından muzlu süt çıkarınca, kıkırdadım. Ahenk muzlu süte savaş açmış bir insan olarak bundan hoşlanmayacaktı.
"Bu ne lan! Maymun muyum ben?"
Atakan omuz silkip sütü geri koydu.
"Utku'nun en sevdiği."
"Biri benden mi bahsetti?"
Utku sırıtarak, aramıza giren Ahenk'in yanına oturdu. Ardından Ender, Polat, Pars ve Zümrüt oturunca gözlerimi devirdim. Beş dakika yalnız kalamıyorduk.
"Bediz nerede?"
"Ormana gitti."
"Ya kaybolursa siz nasıl arkadaşsınız?"
"Atakan, ormana zaten kaybolmak için gitti."
Gözlerini devirip Utku'yu ittirdi. Utku ise, çantasından muzlu sütü almakla meşguldü.
"Maymun."
Ahenk tiksintiyle süte bakınca, Utku kaşlarını çattı ve sütü daha büyük iştahla içmeye başladı.
●○•°●○•°●○•°●○•°●○•°●○•°●○•
Biz piknik için bir şey getirmediğimizden, sevgili sınıf arkadaşlarımız bizi kovmuştu. Biz de bu yüzden, orada bulunan şirin bir kafeye oturmuştuk.
(Yatılı Okul Texting 1. Bölüm okuyun)
"Oha sarışın!"
Ahenk öndeki masada oturan çocuğa gözlerini büyüterek bakınca, biz kızlar olarak gözlerimizi devirdik. Aslında çocuk tipsiz sayılmazdı, yakışıklı bile sayılırdı. Bizden büyük olduğu yüz hatlarından belliydi. 18-20 yaşlarında olan, yeşil gözlü çocuğa benden büyük olmasa, 'evlenek mi lan!' diyebilirdim. Gerçi hala diyebilirim ama muhtemelen benim için uzaklaştırma emri çıkarttırırdı.
Üzücü.
"Hayırdır daldın?"
Atakan'ın imalı sesiyle, çocuğu dikizlemeyi kestim. Zaten çoktan masadan kalkmış dışarı çıkıyordu.
"Gitti sarışın!"
Ahenk'in mutsuz sesiyle, Utku elini saçından geçirip bir şeyler mırıldandı.
"Ben bir lavobaya gidip geliyorum."
Ahenk, elindeki telefonu cebine sokup kafenin WC'sine girdi.
"Ben de elimi yıkayayım."
Utku da masadan kalkınca omuz silktim.
"Zümrüt sen bir gelsene!"
Polat'la Zümrüt gidince Ender ve Pars'a öldürücü bakışlar attım.
"E, ben de kalkayım o zaman." Dedi Ender ve kaçtı.
Telefonuyla uğraşan Pars'ı, bakışlarımızla kovmaya başladık. Hissetmiş olacak ki kafasını telefondan kaldırdı.
"Neden öyle bakıyorsunuz?"
"Sen gitsene Pars."
Pars Atakan'a kaşlarını çattıktan sonra, sandalyede daha fazla yayıldı.
"Hayır."
"Haydi git Bediz'i bul sen."
"Banane."
"Oğlum gitsene lan!"
Atakan yerinden kalkınca, Pars da kalktı.
"İyi be ne haliniz varsa görün."
Pars çıkınca, Atakan sandalyesine oturdu.
"Sonunda tek kalabildik."
"Tek derken?"
Bunu söylerken etrafımızdaki insanları gösterdim. Kaşlarını kaldırıp gülünce, gözlerimi devirdim. Sanki ben çok meraklıyım seninle yalnız kalmaya.
"E naptın son zamanlarda, var mı bir ekşın?" Açacağın konuya edeyim ben senin.
"Evet her gün var." dedim umursamazca. Allah aşkına birbirimizi her gün görüyorduk bu tarrz bir soruya ne cevap verebilirdim ki.
Atakan'dan umudu kesip ben konu açmaya karar verdim.
"Hiç kardeşin var mı?" Atakan gülümsedi.
"Evet. Küçük, cadoloz bir kız kardeşim var." Gözlerindeki sevgiyi görünce ister istemez kıskandım.
"Yaa. Ne güzel. Kaç yaşında?"
"2" daha bebekti. Kim bilir ne kadar özlüyordur kardeşini.
"Senin var mı?" diye topu bana attı. Gülüşüm soldu.
"Tek çocuğum ben ama hazır evde baş başalarken bir kardeş yaparlar diye umuyorum." dedim sona doğru gülümseyerek.
"Pekiii..."
"Peki."
Bu kadardı işte. Tüm konuşma bu kadardı. Uzun bir sessizlik aramıza girerken sessizliği Atakan bozdu.
"Eftalya"
"Hı"
"Şu giden bizim otobüs değil mi?"
Gösterdiği tarafta gerçekten bizim otobüs vardı
"Bizi nasıl unuturlar?"
"Bilmiyorum."
Tuvalete gidip Ahenk'i rehin almış Utku'dan kurtardım.
"Otobüs kaçtı lan burada kaldık."
"Kamp yaparız işte ne güzel."
Utku omuz silkerek, Atakan'ın arkasına geçti. Telefonumun tek diş çektiğini görünce Erva'ya okulu araması için mesaj attım.
"Bana uyar."
●○•°●○•°●○•°●○•°●○•°●○•°●○•
Sonunda dokuz kişiyle Bediz'in ısırılmak için kamp kurduğu yere gelmiştik.
"Burada benim kurallarım geçer!" Bediz yapraktan olan sözde yatağına yatıp ellerini birleştirdi.
"Bu iğrenç yerde uyumak yerine niye hava kararmadan okula niye dönmüyoruz?"
Gayet mantıklı sorumu Ahenk omuz silkerek cevapladı.
"Aksiyon olsun diye."
"Hem havası da temiz." Zümrüt havayı içine çekerek, Bediz'in yaprakları yığdığı yere uzandı. Mantıklı düşünmesi gereken Zümrüt değil miydi? Neden ben bu rolü üstlenmiştim ki?
Bediz bu tepeciklerden Utku ve Pars dışında herkese yapmıştı.
Hatta Atakan ona rüşvetle kendi tepeciğini daha büyük yaptırmıştı.
"Efta bir gelsene!"
Bana seslenen Atakan'ın yanına gittim.
"Ne oldu?"
"Hiç, yanıma gelmen için çağırdım."
Yüzüme doğru eğildiğinde elimi havaya kaldırdım. Eğer yanlış bir hareket yaparsa tetikte bekliyordum.
Eğilip yanağımı öpünce elimi indirdim bu gerçekten gereksizdi.
"Hey! Sana işkence edip öldürmeyeceğim sakin ol!"
"Neden durup dururken beni öptün?"
"Arkadaşımsın ve arkadaşlar birbirlerine destek olurlar. Gergin görünüyordun destek olayım dedim."
Arkadaşlar birbirlerine fiziksel bir temas kuracaklarsa sarılarak destek olurlar. Öperek değil, seni aptal! demek istesem de sustum.
"Peki arkadaşım, şimdi diğer arkadaşlarımızın yanına gidip arkadaşça sohbet edip arkadaşların yaptıkları etkinlikleri arkadaşça yapalım!"
Çok fazla 'arkadaş' kelimesi kullandığımdan kaşlarını çattı.
"Seni tanımasam sözlerinde ima olduğunu düşünürdüm." Öküz!
"Sadece gereksiz yakınlıktan hoşlanmıyorum."
Ne kadar Ahenk'in sarışınlara, Bediz'in mistik yaratıklara, Erva'nın korelilere, Zümrüt'ün Cameron Dallas'a takıntısı varsa benim de yakışıklı erkeklere takıntım vardı.
Ama bu her önüne gelen yakışıklının beni öpebileceği anlamına gelmiyordu.
"Sanırım artık gitmeliyiz."
"Haydi."
Beraber Bediz'in yaprak sarayına gittik. Yaprak yatağıma uzanmak yerine oturmayı tercih ettim. Aslında o kadar da rahatsız sayılmazdı bu yaprak şeysi. Hatta yerimde iyice yayılıp tadını çıkardım. Biri yokluğumuzu illa fark edecekti ve Erva da okula çemkirecekti. O zaman ki surat ifadelerini izlemek için, gri ojemi bile verirdim. Ailemizin duyacağı korkusu ve Milli Eğitim'e hesap verme korkusu aynı anda. Bizi unutmak onların suçuydu, ne kadar eğleniyor olsak da en büyüğümüzün 16 yaşında (Polat) olduğu bir grupla, ormanda kalmak pek güvenli bir şey sayılmazdı.