ÖLÜMCÜL TUTKU

By nursu_cugalir

514K 41.4K 17.4K

Fantastik #6 Yeşil Prenses serisinin 2. kitabıdır. 1. kitabı Yükseliş'tir. İçimizdeki karanlığı bir mum ışı... More

Giriş ❋ ÖLÜMCÜL TUTKU
Karakterler
1.Bölüm • İstemsiz İtaat
2.Bölüm • Özgürlük Uğruna
3.Bölüm • Tanrıçanın Merhametsizliği
4.Bölüm • Kanlar İçindeki Kız
5.Bölüm • Yeni Köle
Kılavuz
6.Bölüm • Büyü Tanrısı'nın Elçisi
7.Bölüm • Gizemli Cinayetler
8.Bölüm • Karanlık Gölgeler
9.Bölüm • Tehlikeli Kaçış
10.Bölüm • Soylular ve Kurtuluş
11.Bölüm • Efsunlu Adam
12.Bölüm • Utanç ve İhtiras
13.Bölüm • Gelen Mektup
14.Bölüm • Riskli Anlaşma
15.Bölüm • Kanadı Kırık Serçe
16.Bölüm • Güzelliğin Portresi
17.Bölüm • Payidar Nefret
18.Bölüm • Siyah Pelerinliler
19.Bölüm • Surları Aşan Kız
20.Bölüm • Cehennemin İçinden
21.Bölüm • Cüretkâr Teklif
22.Bölüm • Gümüş Kılıçların Savaşı
23.Bölüm • Mahkûmun Ölümü
24.Bölüm • Nadide Sırdaşlık
25.Bölüm • Karanlığın Fısıltısı
26.Bölüm • İnfial Uyandıran Mücadele
27.Bölüm • İhanetin Arkasındaki Hançer
28.Bölüm • Keskin Ayaz
29.Bölüm • Müstesna Karar
30.Bölüm • Mürekkepten Damlayan Nefret
31.Bölüm • Kuzgun ve Biraz Şarap
32.Bölüm • Yüzleşme ve Asiler
33.Bölüm • Kutsal Kan
34.Bölüm • Küstah Hançer Darbesi
36.Bölüm • Güven ve İhanet
37.Bölüm • Sarayın Hırsızı
38.Bölüm • Kara Gölge
39.Bölüm • Koridordaki Asi
40.Bölüm • Farklı Bir Fikir
41.Bölüm • İtiraf ve Öfke
42.Bölüm • Karanlık Kuyu
43.Bölüm • Eski Sıcak Ev
44.Bölüm • Büyük Şölen
45.Bölüm • Beklenmedik Teklif
46.Bölüm • İsyancıların Mekânı
47.Bölüm • Tanrıçanın Tebessümü
48.Bölüm • Taht Odası
FİNAL • Son Hamle
YENİ KİTAP
Kitapta Verilmeyen Ayrıntılar
Hakkımda Bilinmeyen Şeyler

35.Bölüm • Sahte Arkadaşlıklar

8.3K 654 215
By nursu_cugalir

"So I can cry for my age, my life and my face"

...

Darya sabah uyandığında hatırladı ki bugün o isyancılarla buluşacağı gündü. Ancak onlarla buluşması imkânsızdı. Özellikle dün yaşanılanlardan sonra... Hem sırtı da acıyordu, ağrıyordu. Üstelik eğer bir daha dışarı çıkmaya cesaret edemezdi. Lev de çok kızardı.

Ne yapacağını bilmiyordu. Gerçi henüz mektubu da yollamamışlardı. Ama bugün odada öyle boş boş durmaya hiç niyeti yoktu. Çünkü bu çok can sıkıcıydı. Yalnızca aşağıya inecekti. Kahvaltısını odada değil, yemek odasında yapacaktı. Yalnızlıktan bunalmıştı.

Bu yüzden rutin işlerini halledip kıyafetlerini giydikten sonra salona indi. İnsanların çoğu, yemek odasına gitmişti. Darya da girdi. Hem Sonja'yı burada bulabilirse onunla da biraz konuşmak istiyordu. Sonja, onun arkadaşıydı ve bazen onunla konuşmak zevkli oluyordu.

Yemek odasına adımladı. Sonja'nın olduğu yeri taradı. Sonunda gözleri onu buldu. Sonja, oymalı uzun masanın ortasındaki sandalyeye oturmuş, birkaç kişiyle sohbet ediyordu. Daha doğrusu diğerleri sohbet ediyor, o birkaç şeye katılıyordu.

Darya oraya gitmekle gitmemek arasında kaldı. Ama sonra gitmeye karar verdi. Yalnız yemektense bu daha iyiydi.

Onların yanına gitti ve Sonja'nın yanındaki ametist kakmalı boş sandalyeye oturdu. Gülümsedi ve gözlerini etrafına gezdirdi. Sonja'nın karşısındaki sandalyede şifacı Elena ile İrina vardı. Birkaç kişi daha vardı ancak onları Darya tanımıyordu.

Sonja kafasını ona doğru çevirdiğinde kabarık, dalgalı, kahverengi saçları savruldu. Kaşlarını çattı. "Hey, Darya!"

"Merhaba, Sonja." Darya önündeki çatalı eliyle tuttu ancak Kral gelmediği için bir şey yemedi. "Ve size de merhaba." Gözleriyle etrafındaki insanları turladı.

"Tüm başına gelenleri duydum," dedi Sonja, eliyle Darya'nın elini tutup güven verici bir şekilde hafifçe sıkarken. "Bunun için çok üzgünüm. Umarım bir yara almamışsındır."

Darya başını iki yana salladı. "İyiyim."

"Başına bir daha gelmemesi dileğiyle," dedi İrina şaşırtarak. Tabağındaki peynir çorbasına gözlerini dikti.

"Umarım," diye cevap verdi Darya.

"Dünyada her on köleden biri maruz kalıyorduk böyle şeylere," dedi Elena. Kızıl saçları, bugün her zamankinden daha fazla parlaktı.

"Hayır," dedi Darya hafifçe gülümseyerek. "Köle olan neredeyse herkes..."

"Ancak saraydakiler bu muameleye maruz kalmıyor."

"Saraydakilerin bu muameleye maruz kalmaması, diğer kölelerin bu muameleye maruz kalmadığı anlamına gelmez."

Sonja konuyu dağıtmak adına, "Bugün talime gideceğiz," dedi. "Kralın emri."

Talim... Gitmeyeli epey gün olmuştu. Bu iyi gelebilirdi. Bazen birkaç kılıç sallamak iyi gelebiliyordu. "Güzel," diye mırıldandı.

"Artık talime ihtiyaç duyduğumu düşünmüyorum ve sıkılıyorum," dedi Sonja.

Haklıydı, ok atışı gerçekten çok iyiydi. "Ama kılıç?" diye sordu Darya. "Kılıca ağırlık vermiyorsun."

"Yeteneğim ok ve kılıçta gerçekten başarılı değilim. Bunu, eğitmenlerim de anladı zaten. Artık kılıcı öğrenmekten vazgeçtim."

Bunu dedikten sonra kapı açıldı. Lev ile, Sergei'nin yokluğunu dolduracak o adam gelirken herkes ayağa kalktı. Bunlara Darya da dâhildi. Lev masaya oturup, "Yiyebilirsiniz," dedikten sonra insanlar yeniden sandalyelerine oturdu ve etraftan çatal, tabakların sesleri ile insanların sohbet sesleri yükselmeye başladı.

Darya önündeki tadı pek de iyi olmayan klasik peynir çorbasını yudumlamaya başladı. "Ben de ok atmayı öğrenmek istiyorum," dedi. "Sürekli kılıç üzerinde duruyorum ve bir şey yapabildiğim yok. Bu yüzden majestelerinden bugün ok öğretmesini rica edeceğim."

"Ne güzel," dedi İrina, hafifçe gülümserken. "Kralından öğreniyorsun."

"Aslında pek güzel değil," diye yanıtladı Darya. Omuz silkti. "Sürekli tetikte durmak zorunda kalıyorsun ve 'ya zarar verirsem' diyorsun. Bunlar can sıkıcı." Aslında artık böyle düşünmeyi kesmişti çünkü ona artık yakın hissediyordu. Yalnızca o nadide talimlerin ilk başlarında bu şekilde düşünüyordu.

"Düşündüm de, biraz sinir bozucu olabilir," dedi Elena, kızıl saçlarından birkaç ton koyu kaşlarını kaldırırken.

"Ben daha çok baltalar üzerinde duruyorum." İrina, tabağındaki sardalya salamurasından bir parçasını ağzına attı ve birkaç saniye çiğnedikten sonra hızla yutkundu. "Kılıç sallayabiliyorum, bunda yeteneğim var, ancak balta daha çok bana göre. Yani açıkçası... dövüşmeyi pek sevmiyorum ancak öğrenmek zorundayım."

"Dövüşmek beni rahatlatıyor, İrina," dedi Elena, yüzünü en yakın arkadaşı İrina'ya çevirerek.

"Sanırım beni de," diye lafa atladı Sonja.

"Sanırım rahatlatsa da dövüşemiyorum." Darya yeşil gözlerini devirdi. "Bu konuda pek yeteneğim yok ve saysam beş-altı kez ancak gitmişimdir talimlere."

"Bu mevzudan sıkıldım," dedi Elena. Yüz ifadesi bir anda hüzne bürünürken açık mavi gözleri ışıldadı. Gözlerini bir Sonja'da, ardından Darya'da gezdirdi. "Zoya'nın ölümüne üzgünüm. Bunun için size gelememiştik."

"Teşekkürler," dedi Darya, buruk bir ses tonuyla. "Çok iyi bir arkadaştı."

"Ailesi kim bilir ne haldedir," diye mırıldandı İrina alt çenesini büzerken.

Sonja, "Ailesinin haberi olduğunu sanmıyorum. Onlar köleler ve bunu bildirmeye tenezzül bile etmemişlerdir," dedi.

"Saraydakilerin bu kadar duyarsız olduğuna inanamıyorum," diye homurdandı Darya gözlerini onlardan kaçırarak.

Kısa süreli bir sessizliğin ardından Elena, "Zoya bu saraydaki en neşeli insandı sanırım. Rahatsız edici bir şekilde mutluluğu vardı ancak onu seviyordum," dedi. Gözlerini Darya'ya dikti. "Buraya ilk geldiğinde seni merdivenlerden çıkarıyordu ve İrina ile beni, seninle tanıştırmıştı."

Darya hatırladı. Haklıydı. Elena'nın bunu hatırlamasına şaşırdı. "En kısa sürede onun mezarına gideceğim ve ruhuna dua edip, mezarına çiçekler koyacağım."

"En sevdiği çiçek karanfildi," dedi İrina.

"Onu nasıl bu kadar iyi tanıyorsunuz?" diye sordu Darya.

Elena, "Biz kızlar, bir arada büyüdük. İrina, Sonja, Vera, Zoya, Maria, Nadia, Mendy... Sevsek de sevmesek de, aramızda bir takım sorunlar çıksa da kardeş gibi yetiştirildik. Talimleri, dersleri beraber gördük. İlk balolara, ilk partilere beraber katıldık. Şifacılık gücümü keşfettiğimde yalnızca beş yaşındaydım. Daha doğrusu bu gücü ben değil, ailem keşfetmişti. Beni saraya götürdüler. Oraya alışamamışken, ailemden uzak kalmaya dayanamamışken birkaç gün sonra İrina geldi. O da bir şifacı olduğundan dolayı bizi birlikte eğitmeye başladılar," dedi. Beyaz dişlerini göstererek gülümsedi ve İrina'ya baktı. "Ne güzel günlerdi."

"Benim annem de bir şifacıydı ve gücümü keşfetmem çok uzun sürmemişti." İrina, Elena'nın bakışlarına ve gülüşüne karşılık verdi. "Hatırlıyor musun, Elen? İlk kez bir yaralıyı iyileştirme dersi gördüğümüz zaman sen yapamamıştın ve benimle bir gün boyunca konuşmamıştın."

"Hey!" deyip dirseğiyle İrina'nın omzuna vurdu Elena. "O zamanlar çocuktum ve ayrıca her çocuk gibi kıskançtım."

Darya'nın içine ukde düştü. Hiç çocukluğundan kalan böyle anıları yoktu. Ona sorsalar, neredeyse hiçbir şey anlatamazdı. Annesinin intiharını mı anlatacaktı, ya da sahibinden yediği ilk tokadı mı?

Çocukluğundan ona kalan hiç güzel bir şeyi yoktu. Onlar bu hikâyeleri anlatırken imreniyordu; hatta boğazında bir düğüm oluşuyordu.

Diğerleri bir şeyler anlatıp kıkır kıkır gülerken bir peçeteyi dudaklarında yuvarladıktan sonra boğazını temizledi ve ayağa kalkıp koyu mavi elbisesini düzeltti. "Ben doydum," diye mırıldanırken birden herkesin gözü ona döndü. "Afiyet olsun," diye ekleyip gülümsedi.

Sonja kaşlarıyla Darya'nın tabağını işaret etti. "Hiçbir şey yemedin, Darya," diye çıkıştı.

"Bugün canım yemek istemiyor, Sonja. Teşekkürler." Ardından onun vereceği cevabı umursamadan gitti. Gerçekten de canı pek bir şey istemiyordu. Ayrıca sardalya salamurası ve peynir çorbasının tadı gerçekten de berbattı.

Kapıya gidip kapının kanatlarını kendine doğru çekip salona hızla girerken son birkaç gündür neredeyse hiç uğramadığı odasına girmek adına merdivenleri kat etti. Odasına en son, kaçırılmak üzere suikastçılar gönderilmişti ve bir köle öldürülmüştü. Bu, onun tüylerini diken diken yapmaya yetse bile kapıyı açtı ve içeriye daldı. Neyse ki yerdeki her şey değiştirilmişti. Halılar, yerdeki aksesuarlar, hatta karyola bile. Bu biraz daha huzur vericiydi ancak odasında bir cinayet işlendiği gerçeğini hiçbir yalan örtemezdi.

Bu oda, Lev'in odasından daha parlak ve daha küçüktü. Lev'in odası, büyüklüğünden olsa gerek, daha loştu. Daha fazla malzemeler, aksesuarlar vardı ve haşmetliydi. Darya'nın odası sadeydi ve öyle ihtişamlı da değildi. O odanın yanında daha sönük kalsa bile kabul etmeliydi ki burada daha rahattı, büyüktü.

Lila rengi perdesini araladı, camı açtı ve güneş ışığının, odasına nüksetmesine izin verdi. Ardından, talime gideceklerini öğrendiği için daha erkenden hazır olmak adına gardırobunu açıp altın rengi kemeri olan siyah bir cüppe, siyah pantolon ve siyah çizme giydi. Neden bu kadar siyah giyindiğini bilmiyordu ama Lev'e özendiği aşikârdı. Lev'e neden özeniyordu, bunu hiç ama hiç bilmiyordu ancak onun ve hanedanının simsiyah giymesi -bazen başka renkler giyse de genelde siyah giyiyorlardı-, özenilecek bir şeydi. Daha asil ve sert görünüyordu.

Yukarıdan birkaç tutamını ördüğü saçını çözdü ve bir güzel fırçaladıktan sonra, yukarıdan sıkıca toplayıp birkaç tutam ondüle (kıvrımlı) saçın çenesine düşmesine izin verdi. Toplu saç da güzel görünüyordu ancak dağınık saçtan daha fazla yakışmadığı barizdi. Fakat talimde dağınık bırakınca da terliyordu ve saçları alnına, ensesine yapışıyordu. Bu fazlasıyla rahatsız edici olabiliyordu.

İsyancılar, o mektubu göndermemişlerdi. Ne yani? diye düşündü. Beni çetelerine almayı düşünmüyorlar mı?

Onlara katılmayı tüm kalbiyle istiyordu. Bunun çok fazla tehlikeli olacağını biliyordu. Çünkü bu bir isyandı ve isyan, basit bir şey değildi. Ama ne olursa olsun yapmak zorundaydı, bir adım atmak zorundaydı. Eğer ırkı yüzünden dünkü gibi muamele görecekse insan olmanın ne anlamı kalırdı? Gerçi köle olduğu zamanlar kendini bir insan gibi değil de, bir hayvan gibi hissediyordu. Diğer kölelerin de böyle hissettiğine emindi. Hele ki pazarda, tıpkı bir eşya gibi satılmak... Bu duyguyu hiç tatmamıştı ama tahmin edebiliyordu.

Biraz odada öylece oturduktan sonra kapısı tıklatıldı. Böylece Darya, düşüncelerinden hızla sıyrılmış oldu. Oturduğu yataktan kalkmadan, "Gir!" diye seslendi. Büyük kapının iki yana açıldığını gördü. Gelenlere bakmak için biraz hareketlendi. Gördüğü manzara biraz şaşırmasına sebep oldu.

Elena, İrina ve Sonja. Sonja'nın gelmesi son derece normaldi ancak Elena ile İrina'yı pek anlayabilmiş değildi. Bugün kahvaltıda da gayet iyi bir tutumla yaklaşmışlardı ona. İrina normalde iyi ama mesafeli davranıyordu ama Elena için aynı şey denmezdi. Ama bugün garip bir şekilde arkadaşça davranmıştı. Ve üstüne üstlük odasına kadar gelmişlerdi.

Hepsi üzerini değiştirmişti. İrina siyahtan kahverengiye çalan bir talim cüppesi ile deri kemerine ince bir kılıç asılmış gri pantolon, Elena koyu bordo cüppe ve siyah tayt, Sonja ise mavi cüppe ile tıpkı Darya'nınki gibi siyah dar pantolon giymişti. Omzunda ucu tüylü okların bulunduğu sadağı duruyordu ve yayını omzuna geçirmişti.

Aralarında en uzunu Elena idi. Hatta Darya'nın yanında epey uzun kalıyordu. Darya onun çenesine anca geliyordu. Elena o kadar uzun değildi aslında; yalnızca Darya biraz minyondu. İrina ise Elena'dan birkaç santim kısaydı. Sonja, hepsinin birleşimi gibiydi. Ne kısaydı, ne uzun.

Elena tereddütle elini salladı ve kaşlarını yukarı kaldırdı. "Rahatsız etmedik umarım?" dedi soru sorarcasına.

Darya yalnızca onları süzdüğünü ve başka hiçbir şey yapmadığını fark edince kafasını iki yana salladı ve ayağa kalktı. "Ah, hayır, hayır... Hoş geldiniz," diye mırıldandı. Gülümsedi. Gülümsemesinin yapmacık olduğunu fark ediyordu. Yeni arkadaşlar edinmişti ve buna sevinmesi gerekiyordu. Aslında sevinmişti ancak bu kadar hızla değişen hal ve tavırlarına anlam verememişti. Sahte arkadaş olduklarını biliyordu. Ancak Sonja öyle değildi. O sahte değildi. Uzaktan her ne kadar tıpkı onların kopyası gibi görünse de değildi. Aslında dış görünüşü bile her şeyini ele veriyordu. Onlardan daha erkeksiydi ama davranışları ve kıyafetleri öyleydi yalnızca.

"Biz düşünmüştük ki, Nizkiy Ormanı'na hep beraber gideriz..."

Bu teklifi geri çevirmeye hiç niyeti yoktu. "Tabii," diye mırıldandı, aynanın oymalı masasına koyduğu kılıcı beline bağlarken. "Beni de çağırdığınız için teşekkürler."

"Ne demek," dedi İrina, dolgun dudakları yukarı kıvrılırken. Gülümsemesi donuk olsa da içtendi.

Darya kılıcını beline astıktan sonra odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Ardında bıraktığı odaya son bir bakış attıktan sonra beraber merdivenlerden inmeye koyuldular.

"Antrenman sahası varken neden ormana kadar gittiğimizi anlayamıyorum," diye homurdandı Darya, salona girip kalabalığa karışırken. Salonun dört bir yanı çay veya şarap içen insanlarla veya o insanlara çay veya şarap koyan kölelerle kaplıydı.

Sonja, "Çünkü orman daha geniş ve daha ferah. İnan bana antrenman sahasından daha iyi," dedi gözlerini hafifçe devirerek.

"Bugün talime herkes gelmeyecek," diye lafa karıştı İrina. Bazı harflerini, kalabalığın sesleri yutuyordu. "Çünkü hâlâ savaş esnasında sayılırız ve sarayın boş kalmaması gerekiyor. Bugün yalnızca bizim gibi gençler gidecek ve öğretmenlerimizin çoğu da yok. Yani anlayacağınız, birbirimizi yiyeceğiz."

"Yalnızca antrenman mı yapacağız?" diye sordu Sonja, eliyle arkasındaki sadaktaki okları kontrol ederken.

"Evet."

"Öyleyse bunaklar gelmiyor?" dedi Elena, soru sorarcasına. Bunaklar kelimesine baskı yapmıştı.

"Evet," diye yineledi İrina. "Yalnızca bizim gibi on dokuz yaş altı geliyor."

"Öyleyse altmış-yetmiş kişiyi geçmez sayımız. Ah, ne kadar eğlenceli!"

İrina omuz silkti.

"Majesteleri de gelecek miymiş?" diye sordu Darya merakla.

"Bilmiyorum," diye mırıldandı İrina tekrar hafifçe omuz silkerek.

"Size bir haberim var," dedi Sonja, aniden biraz heyecanlanarak. Gözlerini özellikle Darya'ya dikti. "Zehir ustası Madam Gina'nın kalfası ilan edildim!"

Darya'nın bir anlığına kalbi tekledi ve mutlu oldu. Mutluluğu, yüzüne de yansımak isteyecek olacaktı ki dudakları yukarıya kıvrıldı. "Aman tanrım!" dedi sesini az öncekilerden daha yükseğe çıkararak. "Bu ne büyük bir onur! Neden bunu daha önce söylemedin?"

"Bilmiyorum, fırsat kolladım."

"Söylemek için çokça fırsatın vardı."

Salondan çıkıp avlunun merdivenlerine ulaşınca büyük ferahlık, hepsinin üzerine çöktü. Talime giden diğer kişiler de aşağıya iniyordu.

"Öyleyse Madam Gina öldüğünde onun işi de sana kalacak. Predezia'nın dört bir yanından, şifalı şifasız fark etmez, senden zehir almaya gelecekler. Öyle değil mi?" Elena'nın gülümsemesi, hafifçe pembe yanaklarına dek yayıldı.

"Bilmiyorum, onun kadar usta değilim," diye cevap verdi Sonja.

Darya omuz silkti. "Ancak usta olma yolunda ilerliyorsun. Kimse annesinin karnından usta olarak doğmaz. Zehirleri yaptıkça tecrübelerin olur ve bu tecrübeler de sana ustalık katar, Sonja."

"Biraz tedirginim. Ya bir hatam olursa diye endişeleniyorum. Sonuçta Madam Gina bu."

"Moruk," diye homurdandı Elena. "O kadını hiçbir zaman sevmedim."

"Ortak yönümüzün olduğuna sevindim," dedi Darya, dudakları yukarıya kıvrılırken.

"Hadi ama!" dedi Sonja isyankârca. "O kadın kimse sevmez. Bir de beni düşünün. Günümün neredeyse beş-altı saati onunla geçiyor."

"Kalfa olduysan daha çok geçecek o zaman," dedi İrina yine o buz gibi tavrını koruyarak. "Şimdiden geçmiş olsun diyorum." Bir esintiyle beraber gözleriyle uyumlu olan koyu kahverengi saçları uçuştu.

Avlunun kapısına dek yürüdüler ve kalabalık ile beraber patikanın soluna doğru gitmeye başladılar. Darya'nın gözleri Lev'i aradı. Onu bulduğunda dudaklarındaki ufak bir tebessüme engel olamadı. Lev'in de ona karşılık verdiğini gördüğünde Darya yeniden önüne döndü.

Ufak sohbetler eşliğinde Nizkiy Ormanı'na ulaştılar. Ormana giriş yaptılar. Darya, kızlardan ayrılıp silah kulübesine gittiğinde Lev'in de onu orada beklediğini gördü. Veya onu mu bekliyordu, emin değildi. Sonuç olarak oradaydı.

Başıyla kibarca selam verdi.

Lev, "Geldin," dedi.

"Evet, geldim."

Silah kulübesinin kapısına omuzun daha fazla yasladı ve kollarını göğsünde birleştirerek hafifçe gülümsedi. "Hadi, gidip bir kılıç seçelim."

"Bugün kılıç antrenmanı yapmak istemiyorum," dedi Darya çekingence. "Bugün, ok atmasını öğrenmek istiyorum."

Lev'in kaşları kalkarken yüzünde ufak bir şaşkınlık ifadesi oluştu. "Ok mu?"

"Evet. Kılıçtan sıkıldım."

"Ama kılıcı daha da pekiştirmen gerekiyor."

Umursamazca, "Öğrenemediğim bir şeyi pekiştirmenin bir anlamı yok ki," dedi Darya.

"Öğreniyorsun, Darya, yavaş yavaş." Lev kendini ahşap kulübeden çekti ve elini silahlığın tokmağına yaklaştırarak onu aşağıya itti ve kapı gıcırdayarak açıldı. "Her şeyi bir anda öğrenemezsin. Ama tabii sen bilirsin. Seçimini yapmakta özgürsün."

"Okçu falan olacağım yok. Yalnızca bunu öğrenmek istiyorum."

"Biliyorum."

İçeriye girdiler. Silah kulübesinin aşina olduğu kokusu, Darya'nın genzini yaktı. Küçük camın arasından yansıyan ışık, tozların burada gezindiğini ele veriyordu.

"Okta fena sayılmam," derken yayları inceliyordu Lev. "Ama kılıçta ve hançerde olduğu kadar da iyi değilimdir." Bir tane yayı aldı ve aşağıdan oklarla dolu bir sadağı Darya'ya uzattı.

Darya sadağı aldıktan sonra omzuna taktı ve Lev'in, elinde tuttuğu parlak, canlı yayı incelemeye koyuldu. Onunla ok atmak için can atıyor değildi ancak bir türlü ustalaşamadığı o kılıçtan daha cazip göründüğü kesindi.

Birlikte kulübeden çıktılar. Onların ardından birkaç kişi daha silah kulübesine girdi. Ormanın çok ağaç olmadığı bölgeye gittiklerinde Lev, onlara en yakın bir ağaca hedef tahtası astı. Ardından yeniden ilgisini Darya'ya verdi. Ona, okun nasıl tutuluşunu, arkasına geçerek gösterdiğinde Darya yutkundu ve odaklanmaya çalıştı. Ancak bunu, Lev tam arkasındayken, onun bedeni, Darya'nın bedenine değerken beceremiyordu.

"Odaklan," dedi Lev. Ardından, hedefi nasıl belirleyeceğini ayrıntılı bir şekilde anlattı.

Darya, gerdiği yayı bıraktığında ok tam ağaca saplandı. Hedef tahtasına ulaşamadı. Bıkkınlıkla iç geçirirken arkasındaki sadaktan yeni bir ok aldı ve yaya takıp kirişi gerdirdi. Bu sefer dikkatini daha fazla oraya verdi ve sertçe çektiği kirişi serbest bıraktı. Ok, hedef tahtasının kenarına geldi.

Bu da bir şeydi. İkinci atışıydı ve hedef tahtasının kenarına gelmesi çok iyiydi.

Sert ve sağlam kirişi germekte zorlansa da Lev ona yardım ediyordu. Bu sayede daha kolay oluyordu. Bir defa daha, bir defa daha derken tam olarak hedefe tutturdu. Dişlerini göstererek gülümsedi ve ellerini çırptı. Ensesinin sırılsıklam olduğunu, rüzgâr ona çarptığında teninde hissettiği ferahlık ile fark etti.

"Güzel," dedi Lev. "Hızlı öğreniyorsun ancak kolların güçsüz. Biraz daha çalışman, antrenman yapman gerekiyor."

"Yapmaya çalışıyorum," dedi Darya gülümsemesini soldurmadan.

Bir defa daha ok atacaklarken hedef tahtasına gelen yabancı bir ok, onların duraksamasına ve bu ani şeyin Darya'yı korkutmasına sebep oldu. Lev, Darya'nın arkasından ayrılırken Darya da arkasına dönüp baktığında oku atan kişinin, tamamen siyah giyindiğini gördü. Pelerinliydi.

Siyah pelerinliler... İsyancılar...

Darya'nın tüyleri ürperirken onların burada ne işi var diye düşünmeden edemedi. Hem onlar için, hem de kendisi için korkmaya başladı. Birkaç kişi daha arkasından gelirken onlarcası, hatta daha fazlası gelmeye başladı. Hatta... Hatta yüz.

Emin değildi. Bunlar yeşil isyancılar mıydı? Ön taraflarda bir yerlerde Jorne'u görünce o isyancılar, asiler, olduğu fikrini zihninde kanıtlamış oldu. Onların burada ne işi vardı ve sözde on kişilerdi. Bu da demek oluyordu ki kandırılmıştı.

On kişi değillerdi.

Onu neden kandırmışlardı?

Bu sorusuna kafasında yanıt bulamamışken Jorne, Darya'nın tanımadığı bir altın gencin kafasını, kılıcıyla ayırdı. Darya'nın kalbi küt küt çarparken Lev kılıcını çekti, insanlar oraya buraya kaçışmaya başladı. Bunu yapmayanlar ise savaşmak için kılıcını çekmişti.

Lev, "Bunlar da kim?" derken Darya'nın bileğini tuttu. Ardından onu çekti ve yürütmeye, hatta koşturmaya başladı. "Gitmen gerekiyor."

Darya ne diyeceğini bilemedi. İsyancıların amacını anlayamıyordu. Yalnızca Lev'in onu çekip götürmesine izin verdi. Tek bildiği şey vardı; onlar on kişi değillerdi.

Bir muhafız geldi ve Lev ile onu, kalkanı ile korudu. Zaten o civarda Darya olduğu için bir ok dahi atmıyorlardı ama kaçmakta fayda vardı. Darya, onların istedikleri şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Onların neden saldırdıkları hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Aklı sıra intikam mı alıyorlardı? Hem adaleti sağlamak üzere bütünleşip, hem de yeni bir kaos mu yaratıyorlardı? Hayır, adalet denen şey böyle sağlanmazdı.

Koşarken ciğeri patlayacak gibi oldu. Lev, onu ve muhafızı, silah kulübesinin arkasına, güvenli bir bölgeye bıraktıktan sonra elini onun çenesine koydu ve güven verici bir ses tonuyla, "Geleceğim," dedi. Kılıcını sımsıkı tutuyordu. "Yalnızca beni burada bekle ve bir yere kıpırdama." Ardından elini, Darya'nın çenesinden çekti ve gözleri muhafıza çevirdi. "Ona bir şeyin olmasına izin verme."

Lev gidecekken Darya onun bileğini tuttu. "Gitme," dedi çünkü ona bir zarar gelmesinden korkuyordu. İsyancıların bu hareketinden sonra onlara katılır mıydı, bilemiyordu. Çünkü aynı çatı altıda yaşadığı insanları katletmek, adalete sığmazdı. Onları katledemezdi.

Buraya az kişi gelmesini fırsat bilmiş olmalılardı. Bu çok kötü bir şeydi. Buradakilerin sayısı ile isyancıların sayısı neredeyse aynıydı ve neredeyse bir savaş başlatıyorlardı. Belki de durdurmayacakları, devam ettireceklerdi. Ama bu oyunun sonunda kaybedeceklerini de göz önünde bulundurmaları gerekiyordu. Hayır, Darya altınları savunmuyordu. Yalnızca bunlar gerçeklerdi.

Bir rüzgâr ile beraber Darya'nın saçındaki gevşek toka çözüldü ve saçları, özgürlüğünü ilan etti. Kaşlarını kaldırırken Lev'den bir yanıt beklercesine endişeli bir şekilde baktı. Kulakları, kılıçların tiz sesi ile çınlıyordu.

"Bir şey olmayacak. Buradan ayrılma, sadece bekle. Bu kişilerin ne istediğini bilmiyoruz. Belki de Lordhorlular ve seni almak için gelmiş olabilirler. Seni bırakmak ne kadar doğru bilemiyorum ama az sonra geleceğime yemin ediyorum. Seni buradan alacağım," dedikten sonra bileğini, Darya'nın elinden söküp attı ve onun vereceği cevabı dinlemeden, köşeden dönüp gitti.

Continue Reading

You'll Also Like

885K 20.2K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
2.4M 77K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
222K 19.7K 58
Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan...
56K 1.5K 77
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi