25.Bölüm • Karanlığın Fısıltısı

8.5K 775 359
                                    

Arkadaşlar, şuraya bir açıklama yapmak istiyorum: Oblako Ormanı'nın ismiyle dalga geçtiniz :D. Ama Oblako anlamsız değil. Yani Rusça'nın (düz yazı şeklinde yazınca) bulut anlamına geliyor. Yani Türkçe hali Bulut Ormanı. 

Darya, Sonja'nın sözlerini aklının bir kenarına yazmaya gerek duymadı çünkü dediği her şeyi biliyordu. Bahsettiği şeylerin farkındaydı. Bunların farkında olmamak için kör olmak gerekti.

Birlikte Tapınak Sarayı'na adım attılar. Kalabalıkla beraber büyük salondan geçtiler ve garip ve epey geniş bir salona adım attılar. Ayin yapacakları yer burasıydı. Uzun uzun sütunların inşa edildiği hafifçe çatlamış zeminin üzerinde yanan mumlar daha önceden hazırlanmış gibiydi. Mumların kokusu, tütsülerin keskin kokusuna karışıyor ve tozlu salonda garip bir koku yayıyordu. 

Tapınakta yaşayan beş ihtiyar rahibe ile beş ihtiyar keşiş öne çıktı ve daire olacak bir biçimde dizilmiş mumların içerisine adım attılar ellerindeki mumlarla beraber. Salondaki tüm mumlar, karamsar yere hafif bir aydınlık katarken hâlâ duvarlarda kocaman ve kapkara gölgeler beliriyordu. Burası ürkütücü olduğu kadar da huzur vericiydi. Garipti. Rabbani bir yer olduğu için olmalıydı.

Birkaç keşiş, salona daldı. Birinin elinde bir hayvan, diğerinin avuçlarında ise uzun, sağlam bir kalas vardı. Darya bu her iki elden de sıkıca tutulan hayvanın ne olduğunu görmek için gözlerini kıstı ve daha dikkatli baktı. Bu şey, gövdesinde hafifçe beyaz benekleri olan koyu kahverengi bir yavru ceylandı. Bunu görebiliyordu. Kocaman, korkuyla açılmış kahverengi gözlerinden, patilerinden, kısacık ve neredeyse hiç görünmeyen kuyruğundan anlayabiliyordu. Dehşet içindeki hayvan, garip garip sesler çıkartıyordu.

Darya'nın içi biraz acıma duygusuyla doldu. Yanındaki Sonja'ya merakla baktı. "Bunu ne yapacaklar?" diye sorarken sesi, boğazının kuruluğundan dolayı hafifçe kısık çıktı.

"Kurban edecekler. Ayinlerde bir hayvan kurban edilir," dedi Sonja. İfadesiz bakan gözlerini, keşişe yönlendirdi. Keşiş, diğer keşişlerin yardımı ile, iki kalası da mumların içine dikey bir şekilde sabitledikten sonra, ceylanı o iki kalasın arasında kalan boşluğa halat ile bağladı. Ceylan, oradan çıkmaya çalıştı ancak başarısız oldu. Çaresizce çırpınıyordu çünkü elindeki tek şey buydu. Gözlerini her seferinde kırpıyordu ve mum ışıklarından dolayı bu, kusursuzca çizilmiş bir hayvan portresini andırıyordu.

Keşişler ve rahibeler mumların dışında durduktan sonra kalabalık, geniş daire oluşturdu. Herkes sustu, salon kendini büyük bir sükûnete boğdu. Bir rahibeyle bir keşiş, mumların olduğu dairenin içine girdi. İkisinin yüzü pelerinle gölgelenmişti ancak gözlerinin sürmeli olduğu anlaşılıyordu. Bu sürme de az değildi; gözkapaklarının üstünden başlıyor, göz çukurlarına kadar uzanıyordu.

"Tüm tanrılar, tanrıçalar," dedi adam, "bizi korusun." Ardından kemerindeki kınından kılıcını çıkardı ve kılıcını yavru ceylana sapladı. Birkaç damla kan yere düşerken ceylan birkaç saniye can çekişti, ardından ölüme yenik düşerek kendini bıraktı.

İnsanlardan dua uğultuları yükselirken, suratı karanlığa bürünmüş bir rahibe, bazı sözler söylemeye başladı: "Katiyaslavi'den tüm tanrılara kadar,

Hepsi bizi kutasın,

Hepsi bizi korusun.

Şafağın söktüğü sıralarda,

Güneşin doğduğu zamanda,

Aydınlığın belirdiği vakitte,

Hepsi şems gibi yükselsin.

Baki olacak iyilik,

Baki olacak kötülük,

Hepsi yeryüzünden silinsin.

ÖLÜMCÜL TUTKUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin