41.Bölüm • İtiraf ve Öfke

5.2K 635 141
                                    

Günlerden pazartesiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Günlerden pazartesiydi. Yazın, sadece Lordhor'a has olan kavurucu sıcağı, Ohandon'un tam yüzüne ve sapsarı saçlarına vuruyordu. Yanında Meargor vardı ancak son birkaç haftadan beri doğru düzgün konuşmadıkları gibi şimdi de konuşmuyorlardı.

Ohandon bugün, alışılagelmemiş bir şekilde koyu renklerde giyinmişti ve bu koyu renkler, sıcağı içine çekiyordu. Bunun için kendine isyan etti ve dikkatini tekrardan İvan Serafima'ya ve onun yanındaki cellâtlara verdi.

Az sonra, Lordhor'un en büyük omyssa'sı diye bir şey kalmayacaktı. O, yok olacaktı. Tıpkı eski casus müşaviri Petronus Ementry ve onun biricik kardeşi Lamird Ementry'ın yok olduğu gibi.

Acıma duygusu hissediyor muydu? Bu sorunun cevabı kesinlikle hayırdı.

Kraliyet muhafızları İvan Serafima'yı yakalamışlardı ve yakaladıkları anda gözlerini yaralamışlardı. Onun en büyük silahı gözleriydi ve şimdi bu silahtan eser kalmamıştı.

İhanetinin borcunu ödeyecekti.

Kafası kütüğe dayalıydı. Yüzünde bir ifade yoktu. Ne bir endişe, korku, dehşet... Hiçbiri yoktu. Belki de yüzü aşağıda olduğu için bunu Ohandon göremiyordu.

Bildiği tek şey, istediği zevki tadamıyordu. Biraz yalvarmasını beklerdi. Ama önceden, İvan Serafima'nın böyle bir şey yapmayacağını bilmeliydi. Zaten bu çok umurunda değildi. Yalnızca dünyada böyle bir kirli şeyin temizlenmesini arzuluyordu.

Cellât, keskin kılıcını kaldırdı. Etraftan sesler yükselse de Ohandon bunlara kulak vermedi ve cellâda işaret verdi. Bunu yaptığı anda cellât, kılıcını sertçe indirdi. Ses çınladı. Ardından kan fışkırdı.

Ve Lordhor'un en büyük omyssa'sı olan İvan Serafima'nın hayatı tam burada, saray avlusunda son buldu.

Darya'nın kafasına tek bir soru dolanıyordu: Söylesem mi, söylemesem mi?

Çok fazla durgun geçen şu birkaç gün boyunca bunu düşünmüştü çünkü Lev ile göz göze geldiğinde bile kalbine vicdan azabı doluyordu ve bu duyguyu dizginleyemiyordu. İsyancılarla olan şeyleri ona söylemeli miydi? Anlatmalı mıydı her şeyi?

Lev ona zarar verir miydi, bundan emin değildi. Her ne kadar vermezmiş gibi gelse de onun öfkesini biliyordu. Eğer ona zarar vermezse hıncını başka birilerinden ya da kendinden çıkaracaktı. Darya bundan adı gibi emindi çünkü onun, öfkesini içinde yaşayan biri olmadığını önceki zamanlarda gayet açık bir şekilde görmüştü.

Aklına her ne zaman onun anıların ve sırlarların gizlendiği gri gözleri gelse kalbi tekliyordu; damarlarından kan yerine katran akıyordu.

Artık isyancıların oyunlarının bir parçası değildi. Söyleyebilirim, diye düşündü. Kaybedecek neyi vardı?

Mumun ışığı, aslında karanlık olan odayı aydınlatıyordu. Rokoko duvarları, her gün düzenli olarak değiştirilen yatak çarşaflarını ve gece çöken soğukluk için çarşafların üzerindeki kürkleri. Ve Darya tam o kürkün üzerinde tuhaf bir vaziyette oturup parmaklarını çıtlatıyordu. Lev'in gelmesini bekliyordu. Bir yandan gelmesini, bir yandan ise hiç gelmemesini istiyordu.

ÖLÜMCÜL TUTKUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin