10.Bölüm • Soylular ve Kurtuluş

10.4K 864 128
                                    

Lev, Darya ile birkaç kilometre yol aldı. Bunları, adeta ile giden atlarla yapmışlardı üstelik. Ormana daha çok ama çok vardı. Hâlâ sakin köylerden, boş sokaklardan geçiyorlardı.

Lev birkaç asker görmeyle beraber Darya gibi irkildi. Oklu askerler... Üstelik üzerilerinde Predezia zırhı olan askerler. Birkaç tane askerin sayısı, atla daha ileriye gittikçe çoğaldıkça çoğaldı. İçi endişeyle dolarken arkasındaki doru atın üzerinde olan Darya'ya hızlı bir bakış attı.

Lev, atının üzengisine basıp atından indi. Gözlerinin koyu grisi kaygıyla ışıldadı. Askerler, onları görmeyle beraber epey irkildi, bazılarının gözündeki korku ve şaşkınlık apaçık belliydi. Onlar da en az Lev ve Darya kadar şaşkındı. Bunu beklemiyor olacaklardı ki askerler, oklarını sanki onlar yabancı kişilermiş gibi onlara uzattı.

Gözünün ucuyla Darya'yı yokladı. Gözlerindeki korku hariç bir şeyi yoktu şimdilik. Askerler, onların Kral Lev ile Darya olduğunu fark edince yerlerine sindiler ve oklarını geri çektiler. İkisi de oldukça pejmürde olduğu için algılamaları zor olmuş olabilirdi. Gerçekten de berbat görünüyorlardı.

Lev, kendisine en yakın yerde duran askerin yanına gitti ve sordu: "Neler oluyor?" Sersemlik ve hafif bir endişe damgası, tüm bedenini esir alırken tüyleri ürperdi.

Asker onu selamladı. "Efendim, nediminiz Sergei ve Komutan Remtha, bize bunu emretti. Onlar da bin askerlik orduyla saraya gittiler... Lordhor Sarayı'na."

"Ne? Nasıl? Yalnızca binlik orduyla mı? Bana tüm olanları anlat. Hepsini. Birer birer."

Adamın kalın kaşları çatılıp zeytuni tenli alnındaki kırışıklık daha fazla belirginleşirken gözleri uzaklara, fersahlarca ilerideki denizdeki yüksek falezlere ve uzun servi ağaçlarına daldı.

"Bildiklerim: sizi Lordhor'luların esir aldığıdır, efendim. Sergei ile komutanımızın emri; şehirleri kuşatmamız, her an tetikte olmamız, ama emir gelmediği sürece kimseye dokunmamamızdır. Emir gelince şehirleri, kasabaları ve köyleri yakıp yıkacaktık. Herkese evlerine kilitlenip kalma emri verdik. Kimse dışarıya adımını bile atamıyor. Sergei ile bin askerlik ordu sizi kurtarmaya gelecekti fakat..." Duraksadı, kapkara gözleri şüpheyle parıldarken başını yeniden Lev'e yönlendirdi, "siz varsınız ancak onlar yok. Neden onlar yok?"

Darya, "Bizi kurtaranlar Predezia'lı askerler, olabilir mi?" diye sordu Lev'e hitaben.

"İmkânsız." Lev, işaret parmağıyla, Predezia'lı askerlerin yoğun olduğu mıntıkayı gösterdi. "Darya, sen burada dur. Muhtemelen istedikleri şey sensin ve seni almalarına müsaade edemem. Ben Lordhor Sarayı'na gidiyorum. Ohandon ile müzakere yapmalıyım."

Kral Lev tam arkasını dönüp gidecekken Darya onu koluyla durdurdu. "Dur," dedi. "Eğer istedikleri şey sadece bensem, seni neden esir aldılar ki?"

"Bilmiyorum ve açıkçası bu pek de umurumda değil." Omuz silkti ve Darya'nın onu ikinci kez durdurmasına izin vermeden yürümeye başladı. Atına binmek için üzengiye bastığında, gelen gürültüyle beraber gözlerini yola çevirdi. Bir ordu geliyordu.

Bu ordu kesinlikle Predezia ordusuydu. Bu barizdi. Hepsinde at vardı ve en önde Komutan Remtha ile Sergei vardı. Lev istemsizce gülümserken atına binmedi ve yere indi. At nallarının sesi kulaklarını tırmalıyordu; bu sese bile hasret kalmıştı. İçi kıpırtıyla doldu. Mutlu olmuştu.

Ordu, Komutan Remtha'nın emriyle yavaş yavaş durmaya başladı. İlk önce öncü birlik, ardından merkez ve en sonunda ise artçı birlik durdu.

Sergei'nin renkli gözlerindeki o ışıltı bir ömre bedeldi. Yüz ifadesi; sanki üzerinden çuvallarca yük kalkmış gibi bahtiyardı. Yüzünde yine o baygın gülümsemesi, gözlerinde ise siyah sürmesi vardı. Cildi, Lordhor'un kavurucu güneşinde biraz yanmış gibiydi. Atından indi ve Lev'e baktı.

ÖLÜMCÜL TUTKUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin