17.Bölüm • Payidar Nefret

9.5K 807 225
                                    

Yaptığınız yorumlarla, attığınız mesajlarla son günlerde beni çok mutlu ettiniz. Teşekkürleer ♥

Lev'in yüzündeki kan çekilirken vücuduna sebepsiz bir öfke yayıldı. Bu öyle sıcak, kavurucu bir öfkeydi ki kalbini kül etti. Neden öfkelendiğini bilmiyordu ama Rigane'nin boğazına yapışma isteğinin olduğunu biliyordu. Avuçlarını, etini delmek istercesine sıktı ve öfkesini içinde yaşadı. Onu boğma düşüncesini, sanki kirli bir bez gibi kenara attı.

"Yanlış bir şey mi dedim, Lev?" diye sordu Rigane meraklı ve kaygılı bakışlarla. Mavi gözleri endişeli bakıyordu.

"Ha?" Lev kafasını iki yana salladı ve gülümsemek için kendini zorladı. "Yok bir şey. Çizebilirsin."

Rigane, Lev'e nazaran samimice gülümseyip, "Şaka yapıyordum, Lev. Yeşillerle işim olmaz," dedi.

O bunu deyince Lev hem rahatladı, hem daha fazla gerildi. Rahatlaması şaka yaptığındandı; gerilmesi ise onu yeşil olduğu için hakir görmesi olmalıydı. Ama olsun, ona kötü niyetle yaklaşmasından iyidir, diye düşündü kendi kendine.

Rigane elleriyle kendi kollarını sıvazladı. "Çok soğudu," dedi. "Gidelim, Lev."

Lev kafasını salladı. "Tamam."

Birlikte bahçeden çıktılar ve saraya doğru yürümeye başladılar.

***

Gecenin zifiri karanlığı yavaş yavaş gölgeleri kapatıyordu. Dışarıdaki rüzgârla beraber ağaçlar hışırdıyor, uzaktan kurtların veya köpeklerin uluma sesleri geliyordu.

Darya artık tartışmasını sonlandırıp gitmek için ayaklandı ve hekim kadına sert bakışlar yolladı. "Sana iyileştim diyorum!" Bu gece çok sinirliydi, bu da kelimelerin üzerine sertçe basmasına sebep olmuştu.

"Ben de sana, hayır diyorum! Kral, seni iyileştirmemi emretti!" Kadının çimen yeşili gözleri gölgelendi ve hardal sarısı elbisesinin etekleri, eflatun rengi perdeler gibi, açık pencereden gelen esintide hafifçe uçuştu.

Darya bıkkınlıkla iç geçirdi ve kaşlarını çattı. Hiç onu umursayacak değildi. İyileşmişti. "Kralın emri umurumda değil, tamam mı? Burada durmaktan, arkadaşımın gözümün önünde ölmesini seyretmekten bıktım! Tüm gün boyunca buradaydım zaten." Sesinin yüksekliği yavaş yavaş inerken yavaş adımlarla hekim kadına doğru geldi. "Lütfen, hekim. İyileştim. Şurada taklalar bile atabilirim," dedi yalvarırcasına.

"Emin misin?" Hekim kadın, ona öylece bakıyordu. Çilli yüzündeki yemyeşil gözleri endişeyle parıldıyordu ve aynı Darya'nınkisi gibi dalgalı, ama Darya'nın saç rengiyle hiç alakadar olmayan, yüzlerinde kızıl çillerle uyumlu kırmızı saçları suratına düşmüştü.

"Eminim. Yapmam gereken işlerim var. Ateşim olmadığını kendi ağzınla söyledin."

"Söyledim ama-"

"İzin ver, gideyim," diye sözünü kesti kadının.

Hekim kadın kabullenişle başını öne eğdi ve sıkıntıyla nefes aldı. "Tamam," diye mırıldandı. Ardından çimenleri andıran yeşil gözlerini Darya'nın soluk yüzüne dikti. "İyi olduğuna emin misin?"

Darya kafasını salladı. "Evet. Merak etme."

"Dinle. Kendini yormayacaksın ve Madam Gina'nın verdiği o şifalı suyu sık sık içeceksin. Anladın mı? Hâlâ hasta olduğunu unutma. Ateşinin olmaması, hasta olmadığın anlamına gelmez. Şimdi hadi. Odana git."

Darya gülümsedi ve çıplak ayaklarını umursamadan sabırsızlıkla kapıya yöneldi. Tokmağı ittirdikten sonra yaldızlı ahşap kapıyı, odada uyuyan insanları uyandırmamak için yavaşça kapattıktan sonra geniş koridorda adımlarını atmaya başladı. Çıplak ayakları, soğuk zeminle ve ipek halıyla buluştuğunda daha çok üşüyordu. Koridorun başına rokoko bir koltuk koymuşlardı; altın renk ve soluk pembe çiçekli desenleri ile duvarın desenleri neredeyse aynıydı.

ÖLÜMCÜL TUTKUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin