Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşk...

By sevimtesse

1.2M 73.5K 14.9K

Ankara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve bü... More

(1.Bölüm)Büyü
(2.Bölüm) Ey Gönül Kıblem!
(3.Bölüm) Kan Yemini
(4.Bölüm) Kötü Bir Oyun
(5.Bölüm) Bir Garip Teklif!
(6.Bölüm) Gelini
(7.Bölüm) Nefret ve Aşk
(8.Bölüm) Prangalı Güneş
(9.bölüm) Korkular
(10.Bölüm) Kanlı El-Hana
(11.Bölüm) Bir Emirle Mühürlenen
Kısa bir kesit
(12.Bölüm) Aşık Gelin, Kaçak Damat
(13.Bölüm) Büyücü Rakkase
(14.Bölüm) Mutluluğun Gölgesi
(15.Bölüm) Hasret
(16.Bölüm) İkinci Düğün
(17.Bölüm) Kanlı Dövme
(18.Bölüm) Meassaleme Elbi
DARBEYE HAYIR!!!
(19.Bölüm) Aşkın Kayıp Yanı
(Yeni Hikaye) Kara Günler Mevsimi
Sürpriiizz (Aasraf'ın Hikayesinin İlk Bölüm)
(20.Bölüm) Güneşin Geceye Doğuşu
(21. Bölüm) Sürgün
(22. Bölüm) Oyun
(23. Bölüm) Mehir Kanı
(24.Bölüm) Monaco
(25. Bölüm) Açığa Sıkan Sırlar
(26. Bölüm) Saraydaki Düşman
27. Bölüm
(28.Bölüm) Aasraf'ın İhaneti
29. Bölüm Aasraf'ın Ölümü
(30. Bölüm) Kalbi Kırık Hande
(31. Bölüm) Adala'nın Gözlerindeki Aşk
Ben kim miyim?
32. Bölüm/Halaskarım
33. Bölüm/Ezrak ve Esin
34/Tuzak
PİİŞŞŞŞTTTT!!!!
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
YASTAYIZ...
41. Bölüm
42.Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
50.Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60.Bölüm
Alıntı...
KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN
61. Bölüm
****Kum Kelepçe 1 Yaşında****
63. Bölüm
Aasraf ve Adala Kesit
64. Bölüm
65. Bölüm
66.Bölüm
Yeni ölümden kısa bir kesit...
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
Tanıtım
kapak
73.Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm
77. Bölüm
78. Bölüm
79.Bölüm
80. Bölüm FİNAL
Teşekkürler
Çöl Kırağı
💞💞💞
ÖZEL BÖLÜM SÜRPRİZİ:D
Yeni Yıl İçin Şakalı Bölüm
İzmir

49. Bölüm

7.6K 652 87
By sevimtesse



İyi Okumalar ;))


'Ahhh anne, af dilemek mi zor, affetmek mi? 

Yüreğindeki anne sevgisine

Kurtar söküklerle dolu yamalı kalbimi anne. Yoksa bir yanım sensiz hem öksüz hem yetim..."

                                                                                 ***

Uyku ile uyanıklık arasında ki o ince çizgide ruhun Araf'a yakın olduğunu söylerler. Kalilah'ta sinir krizi ve verilen ilaçların etkisindeyken ailesinin sesini duyduğunda bunun gerçek olduğuna olan inancı arttı. Belki de sadece hayal gördüğünü kabullenmek istemeyen yanına inat, sevdiklerinin yanında olduğunu hayal etmişti.

Yine de normal miydi babasının yıllardır tanıdığı o kokusunun burnunu gıdıklaması? Annesinin sert sesindeki sevgi emaresini hissetmesi normal miydi? Kardeşinin küçük ama yakışıklı yüzündeki, bir şey isteyeceği zaman takındığı mahzun ifadenin bu kadar gerçek görünmesi? Efva'nın gözlerindeki parlak yaşların serinliğini dokunduğunda hissetmesi de normal mi? Belki de onları bu kadar yakından hissetmesinin nedeni kendisinin de ölmüş olması olabilirdi. Keşke Kali'de onların yanında olabilse ve yaşadığı tüm o aşağılayıcı zamanları unutabilse.

"Kızım ruhumuz huzursuz. O bebeğe kıyman doğru değil." Babasının sesindeki huzursuz ifade kendini oldukça fark ettiriyordu ama korkuyordu Kali.

"Baba onun kanından olanı istemiyorum."

"Onun ve senin kanından Kali. O bebeğin gülüşünde ben saklı olacağım kızım, gözlerinde kardeşinin neşeli bakışları, onurlu duruşunda baban olacak. Kalbi ise Evfa gibi sevebilen büyük bir kalp olacak." Annesi tıpkı küçükken masal anlattığı zamanlardaki gibi tınılı bir sesle anlatıyordu kendisine yapmaması gereken yanlışı.

"O adamdan alacakları da olacak belki ama onu törpülemek sana düşüyor Kali. Onu çok sev kızım ve koru. O sadece masum bir bebek ve onunla bizde özgür olabileceğiz. Yoksa senin bu günahının bedelini, bizler azapla ödemek zorunda kalacağız..." Babası da annesini destekliyordu. Kardeşinin ağlamaklı gözleri karnında odaklıydı ama nasıl kabul edecekti bu bebeği. Ailesinin kararı bebeğin yaşam hakkının elinden alınmamasıydı ama Kali'nin tereddütleri diretiyordu kendi haklılığını.

"Kali, beni sevmiyorsan ona zarar verme. O bebek senin sevincin ve yaşadıklarının kefareti olacak inan bana." Efva bile ailesi ile aynı şeyi dile getirdiğine göre, kendi düşünceleri yanlış olmalıydı. Peki nasıl yüzüne baktığında kimden olduğuna aldırmadan sevebilecekti onu?

Kalilah sonunda kendine geldiğinde içindeki kayıp hissini bir kez daha hissetti. Ellerini karnını üzerine yerleştirdiğinde karnındaki kıpırtıları algıladı ve ona olan duygularını tarttı. Yine de hiçbir duygu hissetmediğinde gözleri doldu genç kadının. Kaç aylık olduğunu bilemiyordu ama hiç fark etmemişti bedenindeki değişiklikleri. Oysa karnında normal olmayan bir sertlik ve hafifte olsa onu destekleyen şişlik vardı.

Adet kanamaları da uzun zamandır yoktu ama yaşadığı tüm kayıplar ve kaçma isteği bunların hiç birine dikkat etmesine izin vermemişti ki anlayabilsin. Annelik duygusu nasıl bir şeydi bilemiyordu ama bu hissizliğin normal olmadığına emindi Kalilah ve onu sevebileceğine olan inancı başlamadan yok olmuştu bile. Yine de öfkesini susturduğunda Allah'ın verdiği cana kıyamayacağını kabullenerek acısını derinlere gömmeye çalıştı ve kabullendi, sevemediği bu küçük canı...

Kalilah'ın kararını duyan sultan Mâlik her şeyi ayarlamış ve Esved'lerle bir anlaşma yapmıştı. Canını sıkan bu anlaşmanın kurallarına uyması zor olsa da kabul etmekten başka çaresi olmadığından sustu ve kabullendi.

Anlaşmanın şartlarına göre doğacak olan çocuk kız ise Sahretta, erkek ise Esvdlere ait olacaktı. Sultanlık Esvedlerin umurunda olmadığı için ne isterse yapabilirdi ama çocuk eğer erkekse sultanlığı asla almayacaklardı. Kirletilen kadın ise doğumdan sonra ya cezasını kabul edip asla güneş yüzü görmeyecek veya kendi seçtikleri bir Esved'le evlendirilecekti. Tabi bu savaşın kayıtları sonsuza kadar silinecek ve kimse bu yaşananlardan bahsetmeyecekti. Damre'nin adı ise anılmayacak ve cenaze namazı dahi kılınmadan toprağa verilecekti çünkü o suçlu ve günahkardı...

"O çocuk siz kabul etmeseniz bile benimde soyuma ait ve benden sonra sultanlık hakkı sadece onun. Oğlumun ölümünden sonra tek varisim o bebek olacak biliyorsunuz. Tamam kabul ediyorum, soyundan ona bahsetmek istemiyorsanız ses etmem ama sultanlık benim ardımdan ona kalmak zorunda." Toplanan tüm Esvedler, sultan Mâlik'in haklılığı karşısında ne diyeceklerini bilemediler ama savunma yapmadan bunu kabul etmeyi yenilgi sayacakları için gerekçelerini sundular.

"Haklısın sultan Mâlik ama biz Esvedler ve Sahrettalar arasında yapılan anlaşmayı size hatırlatırız. Atalarımız bu ülke kurulduğunda zaten isteselerdi sultan olabilirlerdi ama biz sadece kendi ailemizin yönetimini almayı seçtik ve ülke yönetimini Sahrettalara bağışladık. Bu çocuk erkek olduğu takdirde bir Esved olarak büyütülecek ve bizim başımıza o geçecek dedesi Abul Bin Esved'in hakkıyla. Yani sultanlığın başına geçemez." Onların karşı çıkışlarına bu kadar kolay pes etmeye niyeti yoktu sultan Mâlik'in. Tek torununu göz göre göre kaybetmektense, o çocuğu da alıp giderdi buradan.

"Peki o zaman ama çocuk erkekse benim soy adımla olmasa bile adımla büyüyecek. Eğer istemiyorsanız soyunun Sahrettalardan geldiğini bilmeyecek. Sultanlık onun seçimine bağlı olacak ve kabul ettiği takdirde ülkenin yönetimin de tek söz sahibi o olacak. Tabi bunun yanında çocuğun kız olma ihtimali de var ve ben kız olmasını, benim soyadımı taşımasını mutlulukla kabul ederim."

İki taraf da bu zor şartları kabul ettikten sonra gizliliğin hüküm sürdüğü anlaşma imzalandı ve ileriki zamana taşınamadan bir mühür hırsızı tarafından çalındı.

***

Mâlik elleri şakaklarında şok olmuş vaziyette acılarla dolu bu hikâyeyi dinledi ama anlayamıyordu bir türlü. Bu dünyada ki herkes babası veya kardeşi olabilirdi lakin o adam ve oğlu olamazdı, olmamalıydı. Kalbi sıkışıyor nefes alamıyordu. Kendisi hem bir Esved, hem Sahrettay'dı. Kendisi dışında bu iki soyun karıştığı başka kimse yoktu ama kendiside istemiyordu bunu. Neye yansa bilemedi genç adam. Annesinin yaşadığı kötü kadere mi? Babasının o adam oluşuna mı? Yoksa kardeşi ile aynı kadına aşık olmasına mı?

Yıllarca baba bildiği adamın babası olmadığını birkaç gün önce öğrenmiş ve babası olarak Farkh-Aldin'i görmüştü. Şimdi ise onunda babası olmadığı gerçeğinin yanında daha çok canını yakan bir gerçekle yüzleşmişti genç adam. Babası ülkenin en çok korktuğu, bir soyu neredeyse bitirecek kadar soysuz ve acımasız bir adamdı. Belki de kendisinin bu sınırsız öfkesi kanından geliyordu. Yinede çocuk kalbinden hiç çıkmayan yarasını annesine sormadan duramayacaktı.

"Beni bu yüzden mi küçükken Aldin'e verdin? Ona benzediğim için mi istemedin? Eğer bunun için yaptıysan asla seni suçlamam anne." Cevabından korktuğu bir soru daha sormuştu annesine. Yine de annesinin onu sevdiğini hissediyordu ama geçmişini ve geleceğini etkileyen bu olayın aslını öğrenmesi şarttı. Ne kadar büyüse de kalbi kırılan o çocuğun annesini bağışlaması için ihtiyaç duyduğu gerçeği öğrenmeliydi.

Kalilah ise oğlunun gözlerindeki acıyla hıçkırıklarını daha fazla tutamadı. Zordu yıllarca içinde derin bir acıyla yaşamak, üstelik bu acı her saniye bedeninden ve ruhundan bir şeyler söküyorsa. Yanında güçsüz bir nefes hissettiğinde ona yaslandı ve güç vermek isteyen, buz gibi parmaklara sımsıkı sarıldı.

Ağlayan gelinile kıyamıyordu Kadın Kalilah."Lütfen anne. Biliyorum çok canınız yanıyor ama onunda artık her şeyi bilmesi gerekli. Mâlik'in acı çektiğini görmeye dayanamıyorum artık. Onu çok sevdiğinizi biliyorum ama bu ayrılığın nedenini bu kadar gizlemeniz ona haksızlık değil mi?" Kalilah, gelinin sözlerinde ki haklılık payına sığındı ve geçmişin gizli yanlarını anlattı oğluna...

***

Doğum zamanına kadar Sahrettaların sarayında gizlenmişti genç kadın Esvedlerinde onayından sonra. Hamileliği boyunca içinde taşıdığı cana karşı hiçbir şey hissedemeyen genç kadın, doğum sancıları başladığında korkuyla sığındı Rabbine. Kasılan bedeni yeni bir canın ve acının müjdecisiydi ama küçüktü Kali ve yanında aile üyelerinden kimsenin olmayışı bu acıyı katmerliyordu. Hiç görmeden evlendirildiği kocası bile bir kez olsun yanına gelip konuşmamıştı kendisiyle. Belki de Kalilah'ın geçmişinden tiksindiği için evliliğe razı gelmemiş ama mecbur bırakılmıştı. Peki Kalilah'da bir kurban değil miydi?

Sancılar arttıkça dilinden beddualar dökülüyordu Damre'ye. Bedeni ter içinde kalmıştı saatlerdir çektiği sancıların ardından. Sonunda acının son noktasına geldiğinde dudaklarından avazını salıverdi ve bedeninde hissettiği rahatlama ile kendini yatağa bıraktı. Duyduğu ağlama sesiyle kendisi de ağlamaya başladı ve tavandan çekemediği turkuaz gözleri sımsıkı kapandı. Yabancı kadınlar çevresinde dört dönüyordu, yine de yalnızdı, kimsesizdi Kalilah. Nerdeydi o çok övündüğü Esved ailesi?

Sonra aklına bebeği geldi ve o sınırsızca öfkesini bildirir gibi ağlayan bebeğin tek yakını olduğunu algıladı. Evet onun tek yakını bu bebekti ve Kali onu sevmeye korkuyordu. Bir gün onunda diğerleri gibi gideceği düşüncesi gizliden gizliye içini kemiriyordu.

Sonunda kendini toparlamaya çalıştı ama doğumu zor olmuştu gerçekten. Yine de sırtını yatağın başlığına dayadı ve titreyen kollarını ebe kadına uzattı korkarak. Sultan Mâlik söz vermişti; bebeği kız ya da erkek, istediği sürece yanında kalacaktı ama ya bu düşünceden vazgeçerse ne olacaktı? Sonunda sırmalı mavi ipek örtülere sarılı bebeği kucağına verdiklerinde, bebeğin gözünden bir damla yaş geldiğini gördüğünde içinde bir yerlerin sızladığını hisseti.

Bu kadar küçük bir bebeğin gözünden yaş gelmemeliydi ama sanki bu küçük bebek, sevgi istediği bu yürekten sökerek alıyordu annesinin sevgisini. Yüzünü pek kimseye benzetemese de çok güzel görünüyordu ve sevgi hissedemediği yüreğinin gittikçe aşkla yandığını hissetti Kali. Küçücük bir damla ve onun küçük efendisi Kalilah'ın aylar önce kaybettiği yanını yeniden ona hatırlatıyor ve sevmeyi yeniden öğretiyordu genç kadına.

Sarayda ise gizli bir sevinç vardı kimselere belli edilmeyen. Sultan Mâlik torunun müjdesini veren kadına neredeyse küçük bir servet bahşetmişti. Onun adını taşıyacak olan erkek torunu doğmuştu ve çok sağlıklıydı. Biran önce onu görmek istiyordu ama beklemesi gerekliydi ne yazık ki çünkü kendisi bir yabancı gibi davranmaya mecbur bırakılmıştı.

Diğer tarafta Kasım'ın gözleri sızladı bu güzel haberi, efendisi Damre'nin bilemeyecek olmasından ötürü. Çölden zorlukla çıktıklarında, sultanın adamları ikisini kıskıvrak yakalamıştı. Sonunda sultan Mâlik'in yine çölde kurduğu kampa götürülüp hapsedildiğinde çok yalvarmıştı efendisini kurtarabilmesi için serbest bırakılması adına ama sultan Mâlik, oğlunun öldüğü haberini verdiğinde dünyası yıkılmıştı. Sonrasında yıkılan dünyasının enkazından, gelen bebek haberi ile çıkmış ve yeni görevinin, efendisinin çocuğu olan bu küçük canı korumak olduğuna yemin etmişti. İşte efendisinin tek yadigarı bugün dünyaya gözlerini açmıştı...

***

Günler öyle hızlı geçiyordu ki küçük Mâlik'in isim koyma töreni küçük bir kutlama ile yapılmıştı bile. Kalilah bu gizlilikten memnundu ama sultan Mâlik bir hayli içerliyordu tek torununa namına yakışan bir tören bile yapamadığı için. Bir diğer yandan başka bir telaş daha sarmıştı büyük sarayı. Yakında gerçekleşecek olan bir düğünün hazırlıkları bitmiş ve düğün günü gelip çatmıştı. Sultanın sağ kolu ve küçük Mâlik'in koruyucusu olarak atanan Farkh-Aldin'in düğünü yapılıyordu.

Kalilah bu vesile ile hiç istemese bile yeni eşi ile bir araya getirilecekti. Bebeğin kırkı çıkmadan, Kalilah'ın yeni eşi Şarani Bin Esved'in onlara yaklaşmasına izin vermemişti sultan Mâlik. Kalabalıkta göz kamaştırıcı güzelliği ile dikkat çeken ama yalnız başına oturan genç kadının yanına yaklaşan adam sessizce Kalilah'ı izlemeye koyuldu. Olanlardan haberi olmayan Kali, oğlunun şimdi ne yapıyor olabileceği ile ilgili kaygısı yüzünden kimseyi görmüyordu. Sonunda eline dokunun elle irkildi ve korkuyla yerinden sıçradı.

"Esvedlerin meleğini bana eş diye vermişler ve beni aylardır ondan uzak tutuyorlar. Kime şikayet etmeli onları." Kali adamın gözlerinde ki hayran bakışlardan rahatsız olmuştu ama anladı yanındaki hiç tanımadığı adamın kocası olduğunu. Yine de sessizce yerine oturdu ve gözlerini yerden çekmedi. Efva'nın konakladığı gönle bir başkasının girebilmesi imkânsızdı ama oğlu için her şeyi yapardı Kalilah.

"Edebi yüzünden gözleri ileri bile bakmaz ama ben kocasıyım. Benim yüzümden, niye yüz çevirir bu melek." Eğlenceli, birazda sitemli bu sözle bakışları yanındaki adama döndüğünde adamın gözlerinde aşkı gördü. İyide kendisini ne zaman görmüştü de aşık olmuştu? "Soruların gözlerinde açıkça kendini gösteriyor güzel Kalilah. Seni ilk geçen yıl görmüş ve aşık olmuştum. Asla sana karşı habis hiçbir duygu yüklemedim gönlüme ve seninle kendi rızam ile severek evlendim. Allah'ın nasip ettiği kadar olan ömrümü seninle geçirmekten büyük bir mutluluk duyacağım." Kalilah bir kez daha hayatın rüzgarına bırakmak istedi kendini çünkü acılarını küçük omuzları kaldıramıyordu artık ve mutluluk kapısını çalsın istiyordu...

Sonunda her şey tekdüze bir şekilde ilerlerken biricik oğlu ikinci yaşını da sağlıklıca bitirmişti. Tıpkı ailesinin rüyasında dediği gibi oğlunun gülüşünde annesinin sıcaklığını hissediyordu, bir şey isterkenki bakışları mahzundu kardeşinin bakışları gibi. İstediği şeyi alamadığı vakit, dünyayı ayağa kaldıran öfkesinden korkuyordu Kalilah ama asil bir şekilde sakince isteğini bildirdiği vakitlerde babasını görüyordu onda. O kadar sevgi dolu bir bebekti ki kimi görse gülücükleri ile ödüllendiriyordu sevdiklerini Efva gibi. Evet tüm sevdikleri oğlunun ruhunda bir yer edinmişti.

Bu günlerde bir başka sevinç daha yaşıyordu genç anne. İkinci bebeğini kucağına alacağı sayılı günlerin hesabını yapıyordu. Oğlunun yalnız kalmayacak oluşu sevindiriyordu Kalilah'ı ama oğlunun çok hoşuna gitmediği aşikardı çünkü annesinin karnına, hasmını görürmüş gibi bakıyordu turkuaz gözleri. Çevresinde kucaktan inmeyen tek Esved olmanın şımarıklığını kaptıracağını sezmiş gibiydi ve sürekli annesinin dibinden ayrılmıyordu.

Sonunda Kalilah'ın ikinci göz ağrısı dünyaya geldiğinde oldukça büyük bir şölen düzenlendi Ezrak Kavas Bin Esved adına. Kalilah'ın yüreği oğlu Mâlik için sızlamıştı çünkü onun doğumu günahmış gibi sevincini yaşamasına izin vermemişlerdi. Bu yüzden bebeğin beşiğinin içine Mâlik'i de oturtmuştu, bazılarının karşı çıkmalarına rağmen.

Hızla akan günler kimine mutluluk getirirken Farkh- Aldin ve Kedma çiftine hüzün getiriyordu. Çocukları olmayan çift aldıkları her doğum haberi ile hüzne boğulsalar da belli etmiyorlardı içlerinde biriken acıyı. Sonunda Mâlik beş yaşına girmiş çevresine mutluluk saçan bir yumurcak olmuştu. Ezrak ise ağabeyinin peşinde koşuşturmaya çalışsa da onun hızına bir türlü yetişemediğinde çıngar çıkaran bir diğer yumurcak. Kalilah üçüncü bebeğinin müjdesini kocasına verdiğinde gururluydu, tüm acılarına rağmen oğlu Mâlik'e bir aile verebildiği için. Hayatlarını karartan o haberi aldıklarında, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlamıştı Kalilah.

Sultan Mâlik geçirdiği kalp krizinin ardından ölünce yas süresi bitiminde saraydan gelen adamlar Kalilah'ın kapısını kırarcasına çaldılar. Biliyordu Kalilah sultan Mâlik ile yaptığı anlaşmaya kimsenin uymayacağını ama vermeyecekti Mâlik'ini kimselere.

"Hanımefendi Kalilah açın kapıyı lütfen." Sakince kapıya yaklaştı ve açtığı kapıdaki muhafızlara korkusunu bildirmeden baktı. O neler yaşamıştı ama boyun eğmemişti. Şimdi de aynısını yapacak ve çocuğunu koruyacaktı.

"Nedir bu rezillik?! Siz burayı ne sandınız! Burası şerefli bir Esved evidir ve saygıyı hak eder!"

"Efendim affedin ama sultan Farkh- Aldin oğlunuzu himaye etmek adına yanına istediğini bildirdi. Bizde onu almaya geldik."

"Hangi oğlumu istiyor?"

"Mâlik Bin Esved'i."

"Anladım, şimdi uyuyor ama yarın Aldin.. yani sultan Farkh- Aldin ile konuşurum ben. Şimdi rahat bırakın beni." Adamların yüzüne kapıyı kapamıştı ama çok zamanı olmadığının farkındaydı Kalilah. Çocuklarının ikisini de güvercin saraydan gizlice çıkarması gerekliydi ve gizli yolların hepsini çok iyi biliyordu. Çocukluğu bu sarayda geçmişti, şimdi de bunun faydalarından yararlanmak onun hakkıydı. Buradan kurtulur kurtulmaz annesine ait kimsenin bilmediği çiftliğe gidecek ve çocuklarını huzurla büyütecekti. Kimseye ihtiyaç duymamaları için üzerine bütün altınlarını taktı ve bir kısım altını da bir bohça yapıp beline sardı.

"Mâlik şimdi seninle bir oyun oynayacağız oğlum. Sessizlik ve karanlık oyunu tamam mı?" Oğlu her zaman olduğu gibi oyun kelimesi ile büyülenmiş gibi bakıyordu annesine.

"Şimdi hiç kimse sesini çıkarmadan kucağımda duracak ve gözlerini kapatacak. Tabi karanlıktan korkuyorsan gözlerini açabilirsin ama sen çok cesursun değil mi?"

"Evet anne ben çok güçlü ve cesurum. Bak kollarım seni sımsıkı tutuyor değil mi?" Gözleri yaşardı Kalilah'ın. Ya başaramaz ve onu kendisinden alırlarsa ne yapardı? Sonunda tüm hazırlıkları bittiğinde kocası gelmeden iki oğlunu da kucağına aldı ve gizli geçidin kapısını zorladı. Sonunda ilk adımını attığı sıra belinde bir ağrı hissetti. Dua etmekten başka yapabileceği ne vardı ki?

Saraydan çıktığında nefesi kesilmek üzereydi. Altınların ağırlığı, bir de çocukları ve belindeki sürekli artan ağrı ile birleşince olduğundan daha ağır gelmişti yükü. Yoldan çevirdiği araca bindirdiği çocukların ardından kendide bindi ve karanlıkta yol almaya başladı. Oğlu güvende olsunda, kendi canı umurunda bile değildi.

Bacaklarının arasında hissettiği ıslaklıkla önce gözleri yandı, ardından ağlamaya başladı. Biliyordu karnındaki bebeğinin ölmek üzere olduğunu ama ya Mâlik'i, o ne olacaktı. Bir seçim yapması gerekliydi ve sonunda iki evladından birini kaybedeceği kesindi.

Kardeşi Ezrak'a heyecanla bir şeyler anlattığını gördüğü oğlunun yanağını okşadı şefkatle. Eli yeniden karnına gitti ve doğmamış bebeğinden özür diledi. Yapamazdı Kalilah; oğlunu, kimsesiz yavrusunu kendisinden ayırmalarına izin veremezdi. Eğer gidecekleri yere kadar bebeği dayanabilirse kurtulma şansı vardı ama Mâlik'i elinden bir kez alırlarsa, onu görmesine bile izin vermeyeceklerini biliyordu genç kadın.

Yalnız anlayamadığı bir başka şey vardı. Aldin neden oğlu Mâlik'in peşine düşmüştü? Hem nasıl sultanlık sıfatını bir gecede eline alabilmişti? O asla sultan olamazdı çünkü Sahrettaların soyundan bile değildi. Sadece sultan Mâlik Bin Sahretta'nın en sadık muhafızının oğluydu.

Peki oğlu Mâlik'in bir diğer koruyucusu Ahmad al Fadaei neredeydi? Ya kocası Şarani, o neden bu akşam gelmemişti? Aklına gelen şeylerin olmaması adına dua ederken gözlerinin karardığını hissetti. Bayılmamalı ve çocuklarını korumasız bırakmamalıydı ama dayanmıyordu. Sonunda gözleri kapandığında aklında sadece Mâlik'i vardı...

***

Gözlerini açtığında evinde ve kendi yatağında yatıyordu ama nasıl gelmişlerdi? Yatağın ayak ucunda Ezrak kendi kendine şarkı söyleyerek oynuyordu, Mâlik'i ise hiçbir yerde görülmüyordu.

"Oğlum, ağabeyin nerede?"

"O ditti anne. Adamlar onu usaklala götüdü. Ben ağladım anne, sen uyanmadın, abi uyanmadı ben koktum." İçine bir ateş düştü genç kadının. Hızla doğruldu ama ağaya kalkması ile düşmesi bir oldu.

"Kalilah yeter! Karnındaki çocuğumun katilisin ama hala Mâlik'in peşine düşmek istiyorsun! Peki Ezrak ne olacak hiç düşündün mü?! Farkh-Aldin senin çocukken oyunlar oynadığın o çocuk değil artık ve varisi olmadığı için Mâlik'i himaye etme görevini üslenmek istedi. Bunda hiçbir sakınca yok anlamıyor musun?"

"Ben oğlumu istiyorum Şarani. Yalvarırım onu bana geri getir, o çok küçük ve bana ihtiyacı var."

"Haklısın o daha küçük ama Ezrak ondan çok daha küçük. Onunda sana ihtiyacı var, öldürdüğün çocuğumunda sana ihtiyacı vardı. Şimdi dinlen ve Esvedleri ayaklandırmaya kalkma çünkü yaptığından sonra onlarda sana arkalarını dönmek üzereler. Mâlik'i kaçırmaya çalışman hepsini utandırdı, dahası doğmamış çocuğunun katili olarak da suçlusun Kalilah. Bu yüzden cezanın verileceği güne kadar kendini toparlamaya bak. Ben de Ezrak'ı elimizden almamaları için ne yapabilirim ona bakayım."

Neler oluyordu ailesine böyle? Herkes, oğlunu vermek istemedi diye arkasını mı dönüyordu yani. Umurunda bile değildi Kalilah'ın. Kendine yıllar önce bir söz verilmişti ve istediği sürece oğlu yanında kalabilecekti. Şimdi neden unutulmuştu bu sözler. Hayır ölse bile gidecek ve oğlunu yeniden alacaktı onların elinden. Ayaklarında derman yoktu ama sürünerek gitse bile kimse mani olamayacaktı Kalilah'a ve öyle de oldu.

Duvardan farksız olan saray kapısındaki kimse hasta kadını umursamıyordu bile. Hâlâ kanaması devam etse de direnecek, alacaktı oğlunu. Kapı muhafızları üzülerek genç kadını kapıdan uzaklaştırdılar, Kalilah yeniden usanmadan gitti ve son denemesinde kendinden geçti.

Gözlerini açtığında hastanede olduğunu anladı ama yinede gözleri ilk oğluna bakındı. Neyse ki Mâlik'i yanındaydı, kendisine üzgün gözlerle bakıyordu. Farkh-Aldin'de burada olduğuna göre sonunda neler olduğunu detaylıca öğrenebilecekti genç kadın.

"Oğlum!"

"Sen beni neden istemiyorsun anne. Ben bir daha hiç yaramazlık yapmazsam beni yeniden sever misin? Bak bir daha hiç Ezrak'a vurmam ama beni sev anne. Bırakma beni çünkü ben seni çok özlüyorum anne!"

"Ben de seni çok seviyorum oğlum. Hiç bırakmayacağım seni ağlama Mâlik, sakın ağlama oğlum!" Bebeğinin gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu ve içi sızladı Kalilah'ın

"Anneee! Anne bırakma beniiii!!!"

"Mâliiikkk! Adlin neden bunu bize yapıyorsun? O benim oğlum ne olur geri ver onu Aldin." Aldin'in emri ile odadan sürüklenircesine çıkartılan oğlunun ardından feryat etti Kalilah ama kimse aldırmıyordu onların bu seslerine.

"Kalilah anla beni. Onun, bir sultan olarak yetiştirilmesi gerekli ve Esvedler de bunu kabul etti sonunda. Eğer senin yanında kalırsa, Mâlik'in sultanlığını saymazlar. Benim yanımda ve himayemde güvende olacak söz veriyorum."

"Hayır! Bana bir söz verildi ve bu sözün gereğine göre oğlum benimle kalacak. Büyüdüğü vakit isterse sultan olacak istemezse başka bir görev verilecek tıpkı diğer Esvedlerde olduğu gibi."

"Yeter! Anlamamakta ki bu ısrarının nedeni ne Kalilah? İlk öğrendiğinde onu öldürmeye çalışan sen değil miydin? Onun babasının kim olduğunu bu kadar çabuk unutmana neden olan, o adama olan aşkın mı?!" Kalilah çıldırmıştı bu suçlamalar yüzünden. Ailesini katleden adama aşık olduğunu nasıl iddia edebilirdi çocukluk arkadaşı?

"Bu söylediklerine kendin bile inanmıyorken benim inanmamı nasıl beklersin Aldin? Neden oğlumu ısrarla istiyorsun? Neden ondan tamamen vazgeçmem gerektiğini ima ediyorsun? Evet o pisliğin kanı var damarlarında ama benim de kanım akıyor Mâlik'in damarlarında. Ondan vazgeçmem! O benim hayata yeniden bağlanma sebebim! Alma onu benden Aldin, çocukluğumuzun hatırına alma! Görmedin mi nasıl ağladığını, yalvardığını. O daha çok küçük, yalvarırım rahat bırak onu."

"Kanunsuz hiçbir şey yok ortada Kalilah. O çocuğun yasal koruyucusu benim ve onu alma hakkım var çünkü ebeveynlerinden biri yok. Yani onun babası yok, benim ise bir varisim yok ve onu istiyorum. Bir de sana verilen cezan var; Mâlik'i kaçırdığın, doğmamış bebeğinin ölümüne sebep olduğun ve kocanın olanları çaldığın için Ezrak senden alınacak, bir başka aileye verilecek. Kocanda bunu kabul etmek zorunda kaldı ve kabul etti. Hastaneden çıkar çıkmaz hapse atılacaksın. Daha da kötüsü Mâlik'den vazgeçmezsen, onun ve senin geçmişin ifşa edilecek ve muhtemelen recimle cezalandırılacaksın. Tabi Mâlik yine bana kalacak ve diğer oğlun yabancı ellerde büyüyecek. Zamanın yok Kalilah, o çocuğu öyle veya böyle de alacağım ama sana yalvarıyorum dikensiz yolu seç."

Kalilah dışarıdan hala haykırışlarını duyduğu oğlunun sesi ile gözlerini kapadı. Neden yaşıyordu tüm bunları anlamıyordu lakin oğlundan vazgeçemezdi! Ya Ezrak, onu nasıl bırakırdı yabancı ellere?

"Bana tek bir cevap ver Aldin. Neden?" Genç adamın gözlerinde gördüğü ateşin adı Damre idi, açıkça görmüştü Kalilah.

"Nedenleri önemli mi Kali? Hem ortalarda dolaşan yeni bir dedi kodunun fitilini ateşledim bile. Bundan sonra onun adı Damre ile aynı cümle içinde anılmayacak çünkü herkes onu benim oğlum sanacak. Yapılan ahlaksızlığı kimse konuşmaya cesaret edemez korkma. Tabi belli bir kesim gerçeği biliyor ve onları değiştiremem ama onlarda oğlunun geleceği için susmayı yeğleyen kimseler. Şimdi tek yapman gereken hayatın için değilse bile Ezrak için yaşamına devam etmen."

"Onu görmeme izin vermeyeceksin değil mi?"

"Hayır Kali. En azından birkaç sene onu görmene izin vermeyeceğim ama sonrasında senden tamamen vazgeçtiğine kanaat getirirsem onu görebileceksin. Yalnız ilerde ona bu anlaşmadan bahsedersen var olan bütün çocuklarını öldürürüm yemin ederim."

Kalilah gözlerini ve kulaklarını kapadı çünkü oğlunun haykırışları ruhunu delecek kadar acıydı. Ama en azından bir şansı vardı ilerde oğlunu yeniden kazanabileceği. Üstelik oğlunun soyu ile ilgili gerçeğin ifşa edilmesi bebeğine büyük bir utanç yaşatırdı. Şimdi değil belki ama ilerde bu utancın getirileri ağır olurdu. Bu yüzden oğlundan vazgeçmiş gibi görünmesi en hayırlısıydı ama ya bu yüzden sonsuza kadar kaybederse oğlunu...

***

Mâlik yıllarca annesi tarafından istenmediğini, sevilmediğini düşünmüştü ve bu acıyı taşıyordu içinde hâlâ. Şimdi ise annesinin onun için savaştığını öğrendiğinde yaşadığı duygu, küçük bir çocuğun kocaman sevinciydi. Annesi hiçbir zaman ondan vazgeçmemiş hatta doğmamış çocuğunu bile bu uğurda feda etmekten çekinmemişti. Görüyordu aslında annesine her 'kadın Kalilah' deyişinde azapla yanan gözlerdeki acıyı. Bu acıyla huzur bulduğunu düşünse de aslında onunda yanıyordu kalbi. Yine de annesine acı çektirmekten geri duramıyor, terk edilişinin intikamını alıyordu aklınca.

Şimdi ise kor alevlere düşmüş gibi hissediyordu kendini. Pişmanlığı yağmur olsa, çöl okyanusa dönerdi herhalde. Kapıdan sessizce çıkan annesine bakmaya utanıyordu genç adam ama artık her şeyi biliyordu ve onlara bu acıyı reva gören herkesten intikamlarını alacaktı. Bu kadar büyük bir kalleşliği nasıl, neden yapmışlardı annesine ve kendisine anlamıyordu Mâlik.

Gerçi hâlâ bir yanı baba sevgisini tattığı adamın böyle bir şey yapmış olabileceğine inanmıyordu ama aynı adam, ısrarla Meharib'i de istemiyor muydu? Hatta arkasından iş bile çevirmişti. İstediği oyunu yapabilirdi babası sandığı o adam Mâlik, oğlunu kimseye yem etmeyeceğini açıkça bildirerek püskürtmüştü bugün, gelecekte de yapacaktı aynını. Kendisi çok güçlüydü, bu isteğe karşı koymuştu ama annesinin yanında kocası olacak adam bile yoktu. Tabi geri kalan Esvedlerin ne düşündüğü anlıyordu, baştaki ne derse o olur. O sıralar Esvedlerin başında Şarani vardı ve muhtemelen bir piç olan çocuktan kurtulmak için Aldin'in planına olur demişti. Peki Aldin'in derdi neydi?

"Mâlik annenin yanına gitmelisin. Bir şeyler söyle ona yalvarırım. Onun hiçbir günahı yokmuş işte hâlâ neden kalbini sınırsızca açmıyorsun ona." Utanıyordu annesinden yıllarca yaptığı haksızlar yüzünden. Şimdi af dilese affetmesi kolay olmazdı ki. Olur muydu yoksa?

Koşsa, sımsıkı sarılsa ve yüreğinde kalan tüm zehri savursa çöl rüzgarına diner miydi ikisinin de acıları. O hiçbir zaman korkak bir adam olmamıştı şimdi de korkmamalıydı ama bu konu cesaret değil yürek işiydi işte ve Mâlik güvenmiyordu yüreğine. Hayır onun yüreğinde sevgi vardı artık. Gönlünün kıblesi zorla sevgi yerleştirmişti yüreğine. Sonra onun getirdiği canlarının sevgisi de vardı içinde. Demek ki Mâlik sevmeyi başarabiliyordu artık ve yine sevecekti sınırsızca.

"Annnee!" Odanın dışına taşan bu sevgi dolu kükreyişi duyan Kalilah mutlu olurken, kapının diğer yanındaki Şarani, yıllardır verdiği gizli savaşı kaybettiği için öfkeliydi. Üstelik Mâlik'in kadınının yaşadığını kendisinden neden gizli tutmuşlardı? Yoksa şüpheleniyorlar mıydı? İşler iyice sarpa sarmadan ülkeden kaçmak en iyisiydi ama nasıl...?

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 54.1K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...
3.4K 607 25
Hüzünlü Aşklar Serisi 2 Hayatının üç yıllık bir kısmı silinmişti Defne'nin. Muğla'nın Ortaca'ya bağlı Dalyan beldesinde gözlerini açtığında hafızasın...
SARSILMAZ By Aslı Genç

General Fiction

69.9K 11.8K 39
Özel bir hastanede, yeni doğan servisinde hemşirelik yapan Hazal'ın, Muhabir olan nişanlısı cinayete kurban gider. Düğün öncesi yaşanan bu trajediyle...
788K 7K 21
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...