69. Bölüm

7.1K 607 101
                                    


                                           ***


Korkumdur aşkım.

Çekip gidenleri de hapsedip yüreğine gidişlere mühürlüsün yine

Yitip gidenlerdir bölen hayatımı,

Sırlarını saklayan aşığım gibi.

Ve en büyük kaybımdır, Aşkımın sultanı gece kadar koyu,

Güneş kadar yakıcı ruhuna sarılıyken ruhum.

***

Mâlik boş odayı gördüğünde, gittiğini sandığı öfkesi bir kez daha en hoyrat hali ile meydandaydı. Tabii burası saraydaki odanın yüksekliğine karşın oldukça alçaktı ama onca muhafızın arasından sıyrılacak kadar zeki bir kadınla evli olduğunu aklına geldiğinde, Ezrak'ın yıllar önce, Yıldız kendisinden ilk kaçtığında söylediği sözleri hatırladı. 'Tebrikler ağabey, zeki bir kadınla evlenmişsin!'

O zeki kadın her şeyi anlıyordu ama bir şeyi hep göz ardı ediyordu. Nereye giderse gitsin Mâlik onu hep ait olduğu yere getirecekti. Telefonun çıkarıp "Aasraf, Nejima bir kez daha firarda! Hemen aramaya çıkın ve en ufak bir şeyde beni haberdar edin. Bende buralara bakacağım çok uzaklaşmış olamaz." Kızamıyordu bile ona kaçtığı için çünkü az önce yaptıklarından sonra ne yapacaktı, oturup bir sonra ki öfke nöbetinde zorla onu almasını bekleyecek değildi ya. Korkmuş ve sonunda kaçmıştı. Onu bulduğunda nasıl birkaç saat önceki soğukta olsa, sakin haline döndürecekti...

Aasraf hırsla kapanan telefona baktığında bir kez daha kızdı efendisine. Kim bilir buradan aldığı öfke ateşi ile ne yapmıştı ki Nejima sultan kaçmıştı bir kez daha. Acaba bulup kaçmasına yardım mı etse daha iyi olurdu? Onu ilk bulduğunda, onca insanın arasında duvara korkuyla sinmiş gördüğü andan beri içinde bir yerler terse dönmüş gibiydi. Evet, efendisi Mâlik'e ölümüne sadıktı ama Nejima sultan bu muameleleri gerçekten hak ediyor muydu? Adamları topladı ve bir kez daha kaçak sultanın peşine düştü, aklında binlerce acabalarla...

Yıldız koşmaya devam etti nefes nefese kalsa da. Ev çoktan gözden kaybolmuştu ama hissediyordu içindeki fırtına da Mâlik'in açık öfkesini. O telli duvardan canının yanacağını bilse de atlamıştı korkusunu göz ardı ederek. Piknik bahanesi ile çıktığı bir gün gizlice götürüp sakladığı merdiven bir hayli yardım etmişti genç kadına neyse ki. Kaçabilmek için bir yeri daha vardı ama orayı açık etmedi, çünkü olurda yakalanırsa bir daha ki sefere orayı kullanabilirdi.

Kalbindeki ağrıya aldırmadı, gitmeliydi hem de ondan en uzağa, çünkü onun yanında kaldığı her saniye önce onuru, sonra aklı tehlikedeydi. Onun öğlenki yakınlığını ve güzel sözlerinden hatırladığında sonraki olanlar yüzüne çarptı gerçeğin acı tokatlarını. Durdu ve bir yandan ağlarken, diğer yandan güldü aptallığına bir kez daha. Ne sanmıştı; geçmişten tanıdığı, aşkı kadar öfkesini de bildiği adamın değişmiş olabileceğini mi?

Ahh hayır! Dünyada her şey değişebilirdi belki ama asla değişmeyen bir şey vardı, Mâlik'in kabına sığmayan öfkesi. Bundan en çok nasiplenenlerde elbette en yakınları olurdu her zaman.

Haksızlık ettiğini fısıldayan bir yanına kulak asmamak için dirense de onunla tattığı tüm mutluluklar gözlerinin önünde yer ettiğinde mahzun bir tebessüm sığındı yanağına. Yine de her güzel anının bir kötü karşılığı olmuştu. Mesela kapanmayan tek yarası; Oğlunu ilk kucağına aldığında, kızgında olsa mutluluğunu bir tek Mâlik'le paylaşmıştı. Umut'unu son kucağına alışında ise acısını bile kıskanıp vermemişti o adama.

Kum Kelepçe  ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin