Ertesi günü Barlas kitaplarını okurken ben bundan önceki günlerde yaptıklarımdan farklı olarak kitapları inceliyordum. Artık aylak aylak ortalıklarda gezip kendi kendimi umutsuzluğa düşürmekten sıkılmıştım. Midemde beni öldürebilecek kadar tehlikeli bir uyuşturucu paketi ve peşimde beni öldürmek isteyen adamlar vardıysa ne olmuştu yani. Eninde sonunda herkes ölecekti. Dünyanın bile sonu gelecekti. Bir toz tanesinden oluşan bu evden bile ufak bir toz tanesine dönüşecekti tekrar. Önemli olan ölümle yaşam arasına sığdırdıklarımızdı. Ben de artık çevremdeki zenginliklerin farkına varmaya karar vermiş ve ilkokuldan beri yapmadığım şeyi yapmakla başlamıştım bu işe. Barlas bu kadar okuyorsa bir bildiği vardır diyerekten ben de bir roman almıştım elime. İlk başlarda biraz sıkıcı gelse de ilerledikçe daha fazla kaptırıyordum kendimi. Barlas'ın koca kitaplığının her bir rafının sıkıcı bilimsel kitaplarla dolu olduğunu düşünmüştüm ama arada aşk romanları da okuyormuş romantik Barbar.
Bir süre sonra aşağı bakmaktan boynum ağrıdığında neredeyse elli sayfa okumuştum. Boynumu rahatlatmak için kafamı yukarı kaldırıp biraz ensemi ovdum. Kafamı sağ sola çevirip egzersiz yaptırırken Barlas'la göz göze gelmemle durdum. Kitabını bir köşeye bırakmış çenesini de eline yaslamış öylece beni izliyordu. Ne olduğunu sorduğumda cevap vermek yerine elimi tutup biraz daha havaya kaldırdı ve dirseğimi koltuğun kenarına koydu. Ardından çenemi tutup kitaba göre eğdi. "Kitabı okumaya başlamadan önce onu nasıl tutacağını öğren." Sesi öğretici bir tonda olmasa ona saldırabilirdim ama bana bir şeyleri öğretmeye çalışması hoşuma gitmişti. Kafamı olumlu anlamda sallayıp tekrar kitabı okumaya başladım. Henüz birkaç kelime okumuşken "Sesli okur musun?" diye ricada bulundu. Bunu kesinlikle yapamazdım. Ben onun gibi güzel okuyamazdım. Hem okumam da çok yavaştı. Geçen gün o bana o kadar güzel okurken şimdi ben ona berbat bir şekilde okursam kitaptan soğurdu çocuk. "Olmaz. Sen kendi kitabını oku."
"Neden?"
"Sesli okumayı sevmiyorum."
"Doğruyu söylemek gerekirse ben kitapları sevmediğini düşünürdüm. Seni kitap okurken görünce çok şaşırdım."
"Sevmezdim aslında, sen sevdirdin."
"Öyleyse bana birkaç sayfa kitap okumayı borçlusun." Diyerek beni kenara sıkıştırdı. Ne çakal bir adamdı ama! Bir yandan da haklı sayılırdı tabii. O bana saatlerce kitap okurken benim de ona birkaç dakika kitap okumamı istemek en doğal hakkıydı. Aslında onun kadar güzel okuyabilseydim ben de isterdim ama becerebileceğimi sanmıyordum.
"Peki," diyerek kabul etmek zorunda kaldım. Gözlerindeki parıltılardan sevincini görmek mümkündü. Böylesine ufak bir şeyden bile mutlu olabiliyordu benim çocuk ruhlu Barbar'ım. Umarım ben okumaya başladığımda bu sevinci yerini hayal kırıklığına bırakmazdı. Bunun olmaması için onu okumaya başlamadan önce olacaklardan haberdar ettim. "Ben en son ilkokulda cin aliyi okumuştum ama haberin olsun."
Burnundan güldü. "Ben öğretmenin değilim Hera. Amacımın sana not vermek olduğunu mu sanıyorsun?" derken gözlerime öylesine güzel bakıyordu ki aslında tek amacının sesimi dinlemek olduğunu anlamam çok da zor olmamıştı. Bu daha fazla çekinmeme neden olsa da geri adım atmak için çok geçti. Ona gülümseyip kitaba döndüm tekrar. Kitap bir kız ve bir erkek arasındaki ilişkiyi anlatan, kahramanın bakış açısından yazılmış bir romandı. Ve ben tam da kızın erkeğe olan aşkını tanımladığı kısımdaydım. Paragrafı okuyana kadar böyle bir içeriği olduğunu bile bilmiyordum. Bilseydim başka paragrafa atlardım muhtemelen. "...Onunla olmak onu sevmek kadar farklıydı. Sadece yanımda duruşu bile bana çok şey öğretmişti. Bana öğrettiği en önemli şeylerden biri de aşktı. Onunla tanışana kadar yaşadığım ufak kalp çarpıntılarını aşk sanmışım meğerse. Onun gözlerine her baktığımda daha da derin kazınıyordu hafızama; aşk ufak bir kalp çarpıntısı değildi. Aşk evrendeki her şeyin silinip zamanın yavaşladığı bir anda kalbin hızla atmasıydı. Aşk onun sıcak nefesi tenine çarptığında senin nefessiz kalışındı. Aslında aşk herkes için çok farklıydı. Benim içinse baştanbaşa ta kendisiydi..." Birkaç sayfa sonra kitabın bir bölümünü daha bitirdiğimde durup kitabın arasına ayracını koydum ve kitabı kapatıp masanın üzerine bıraktım. Barlas ise hala dikkatle beni izliyordu. "Sence aşk ne Hera?"
Barbarca da aşk yoktu. Barbar zaten kendisi aşktı. "Aşk mı? O da ne? Ben bir Barbar'ı bilirim." Deyip onun dizlerine yatarken bana gülümsediği gözlerimden kaçmamıştı. Eliyle saçlarımı okşarken ben de ona bir soru yönelttim. "Aşk için kimyasal bir süreç derler, sence de öyle mi?"
"Bence sadece kimyasal olamaz. Fiziksel de olmalı." Dediğince benim aklım müstehcen temaslara kaymıştı bile. Tabii Barlas'ın bunu kastetmediğini biliyordum. Onun el ele tutuşmak gibi masum şeylerden bahsettiğine emindim. "Bence bir kadının saçlarını okşamak da aşka dâhildir." Yüzümde yayılmaya hazır koca gülümsemeyi bastırabilmek için alt dudağımı dişledim. Daha aylar öncesinde iletişim bile kuramadığım bu adamla aşk üzerine sohbet etmek, saçlarımı okşarken bu yaptığının aşka dâhil olduğunu söylemesi direk olarak bana âşık olduğunu söylemesinden daha etkileyiciydi.
Bir süre Barlas'la kitap okuduktan sonra birlikte akşam yemeği yedik. Yemek boyunca tavuk suyundan nefret ettiğimi söyleyip durmuştum. Barlas eğer söylenmeden yemeğimi yersem yatmadan önce iki kaşık Nutella yememe izin vermişti. Tabii ben bunu pazarlık yapa yapa dörde çıkarmıştım. Gece yatma vaktimiz geldiğinde ise ikimiz de kendi odalarımıza dağılmıştık. Bir bahanem olsaydı yanında uyuyabilirdim ama yoktu.
Sonraki birkaç günü de birlikte kitap okuyarak geçirmiştik ve ben fazlasıyla eğlenmeye başlamıştım. Birbirimize kitap okumamızı, okuduğumuz kahramanlar hakkında sohbet etmeyi fazlasıyla eğlenceli ve özel buluyordum. Bence çok romantikti. Aralarında aşk gibi güçlü bir çekimin olduğu iki kişinin dağ başında bir eve tıkılmaları durumunda birlikte olmaları için onlarca kez doğru ortam oluşurdu ama bizim için bu söz konusu değildi. Ben neyse de bir erkek olarak Barlas bile böyle bir yaklaşımda bulunmuyordu. Bizim aramızdaki fiziksel temaslar çok daha farklıydı. O benim saçlarımı ben onun sakallarını okşuyorduk. Bazen aynı yatakta yatıyorduk ama sadece nefeslerimiz dokunuyordu bir diğerinin tenine. Biz gerçek anlamda çok farklı, bu dünyaya yabancı olan bir bütünün parçalarıydık.
Yine okuduğumuz kitaplar hakkında sohbet ediyorduk. Benim aksime o daha bilimsel kitaplar okuyor ve yeni öğrendiği ilginç şeyleri benimle paylaşıyordu. Barlas hayatta yapmam dediğim şeyleri bana severek yaptırıyordu. O öyle biriydi ki içinde yandığı cehenneme rağmen bana cenneti sunuyordu. Bir uçurumun kenarında onunla yürürken düşüşü değil yükselişi hatırlatıyordu bana. En güzel papatyaların uçurumun kenarında yetiştiğini gösteriyor ve o papatyalardan taç yapıyordu bana. O her şeyiyle eşsiz bir adamdı.
Bir anda susup dikkatle yüzüme baktı. Yüzündeki gülümseme yavaşça genişlediğinde bunun nedenini merak ettim. Yüzümde bir şey vardı sanırım. Elimi yüzüme götürürken bunu ona sordum. "Hayır, hiçbir şey yok." Deyip anlattığı şeye geri döndü. Yine de benim aklım orada kalmıştı. Söylediklerini dinlemek yerine az önceki hareketlerini anlamaya çalışmıştım. Sanırım bir sebebi yoktu, sadece bir anda içinde meydana gelen sevgi patlamasının bir sonucuydu bu. Bazen bana da oluyordu. Durduk yere Barlas'ın izleyip salakça sırıtıyordum. Hatta bazen ona o kadar sıkı sarılmak istiyordum ki onunla bir bütün olmakla kalmayıp onu içime almak istiyordum. Öylesine dolup taşan bir sevgiydi bu.
Akşama doğru yağmur şiddetini arttırmıştı ve fırtına çıkmıştı. Barlas şömineyi odunla doldurmuş olmasına rağmen fazlaca soğuktu. Isının yayılma alanı küçüksün diye odalarımızın kapılarını bile kapatmıştık. İkimiz de battaniyelerimize sarılıp üçlü koltuğa oturmuştuk. Barlas bana kitap okurken ben kafamı koltuğun arkasına yaslamış hayranlıkla onu izliyordum. Bu gece benim için benim kitabımı okuyordu bana. O an farkına varmıştım. Kitap okumaktansa Barlas'ın bana kitap okumasını daha çok sevmiştim. Bir aşk kitabını onun sesinden dinlemek bambaşka bir duyguydu.
Şimşeğin çakmasına eş zamanla elektrikler kesildiğinde şaşırmadık bile. Böyle olacağını biliyorduk. Barlas elindeki kitabı sehpanın üzerine bıraktıktan sonra mum getireceğini söyleyip mutfağa gitti. Birkaç dakikalık yokluğunda şimşeklerin daha şiddetli çarptığını hissettim. Yağmur damlaları, o gelene kadar daha sert çarptı toprağa. Işığıyla geri geldiğinde artık ne yağmur sesi ne de şimşek sesi kalmıştı. Elindeki iki mumu da sehpanın üzerine bıraktı. Koltuğa oturacağını anlayınca onu sinir etmek için ayaklarımı onun oturacağı kısma uzattım. Hemen ne yapmaya çalıştığımı anladı. Bıyık altından gülerken ayaklarımı çekmemi söyledi. Omuz silkip çekmemekte inat edince mumlara da dikkat ederek sehpanın üzerine oturdu. O geri adım attıkça ben de üzerine gitmeye karar verdim. Ta ki onun sabrını taşırana kadar... Koltukta doğrulup oturduğumda birbirimize o kadar yakındık ki bacaklarımız iç içe geçmişti. Sırasıyla benim, onun, benim ve yine onun bacakları vardı. "Eskisine göre daha sabırlı biri olmuşsun Barlas Altınok. Böyle daha bir mülayim olmuşsun."
"Bir delinin laflarını umursamıyorum artık." Deyip sinsi sinsi sırıtınca sinirlerim bozuldu. Sanki bir sır verecekmiş gibi ona doğru eğildim ve kulağına fısıldadım. "Hiçbir zaman bir deli kadar umursamaz olamazsın." Diyerek meydan okudum. Aynı şekilde o da benim kulağıma eğildiğinde heyecanlanmıştım. Ne söyleyeceğini merak ediyordum. Günün her saatini onunla didişerek geçiriyorduk ama o bir şekilde beni heyecanlandırmayı başarıyordu. Sıcacık nefesi şu sözcükleri çarptı kulak zarıma. "Biliyorum, bir deli beni delirttiğinde anladım." Gülümsemeden edemedim. Kazanan yine o olmuştu ama ben alacağımı zaten almıştım. Aramızda öylesine farklı bir savaş vardı ki ya birlikte kaybediyorduk ya da birlikte kazanıyorduk. Denge ustası bir akrobatın elindeki sopanın iki ucu gibiydik. Birimiz ağır gelirsek ikimiz de düşüyorduk. Dengeyi sağladığımızda ise birlikte kazanıyorduk.
Geri çekildiğimizde ona da yer açmak için kenara kaymak istesem de dizlerinin arasında kalan dizimi dizlerine sıkıştırarak engel oldu. Ne olduğunu anlamak için ona baktığımda yüzündeki gülümsemeden beni sinir etme sırasının ona geçtiğini gördüm. Bir süre bir şeyler demesini bekledim ama o konuşmak yerine sadece beni izlemeyi tercih etti. Bu bunu ikinci yapışıydı. Bir kez daha neden böyle baktığını sorduğumda yine cevap vermeyip bacaklarını açtı. Yerinden kalkmasına fırsat vermeden bu kez ben sıkıştırdım onun bacağını dizlerimin arasına. Artık tahmin yürütmek yerine ne olduğunu öğrenecektim! "Neden bana öyle bakıp duruyorsun? Sabah da yapmıştın bunu."
"Dedim ya öylesine." Derken hala öyle bakmaya devam ediyordu.
"Söylemezsen bacaklarımı açmam ben de."
"Çok mu merak ettin?" diye sorduğunda benimle dalga geçecek olmasını umursamadım bile, hiç hesapsız "Evet." Dedim. Kulağıma eğilip bir süre bekledi. Sıcacık nefesi boynuma her çarptığında daha da heyecanlandım. Sonunda merakımı giderecek olmanın verdiği mutlulukla gülümserken "Etmelisin de." Dedi ve geri çekilip bacağını dizlerimden kurtardı. Aklınca beni sinir ediyordu ve başarmıştı da. Şu merak duygum olmasa güzel bir laf sokardım aslında.
Sanki hiçbir şey olmamış gibi omuz silkip koltukta kenara kaydım ve Barbar haricinde her şeyle ilgilenmeye başladım. Kısa süre içerisinde Barlas'ın yanımda olduğunu unutup çok farklı düşüncelere daldım. Acaba yıllar sonra da yanında oturacak olan ben olabilecek miydim? Eğer ben olmazsam kim olurdu? Onu da öper miydi avuç içlerinden? Ya yıllar sonra aklına bile gelmezsem onun? İşte o zaman yok olurdum. Ruhum da dâhil tüm varlığımı yitirirdim. Tüm yaşadıklarım boşa giderdi. Kendini bana bağlamasını da istemiyordum bir yandan. Her gün, bedeni toprağa karışmış bir kadın için ağlamasını da istemiyordum. Onun gibi güzel seven birini ziyan etmek istemezdim. Benimki kadar olması mümkün değil ama onu çok seven bir kadını sevmesini ve onunla gülümsemesini isterdim. Ama beni de unutmasın istiyordum. O kadına sarıldığında değil ama o kadının avuç içlerini öptüğünde aklına gelmek istiyordum. Ne bir kalp sancısı ne de bir gözyaşı... Yüzünde sadece ufak bir tebessüm bırakmak istiyordum.
Merhaba Barbar ailem :)
Cuma günü paylaşmam gerekirdi fakat yazmaya yeni fırsatım oldu. Umarım beklediğinize değen bir bölüm olmuştur. Bu hafta içi fazladan bir bölüm daha atacağım. Yorumsuz geçmeyin. Kendinize iyi bakın ;)