Tehlikeli Güzel (TAMAMLANDI)

Af Darkparadise168

83.3K 4.9K 1K

Tam bir baş belası olan Şebnem'e rastlayıp, onun etkisine kapılan Selim'in hayatı bir anda sakinlikten, hiç d... Mere

Kaçak
Kimlik
Yanlışlık
Hırsızlar
Av
Kötü Kız
Acaba
Gergin
Gürsoy
Şeytan'ın Tohumu
Yalanın Yuvası
Kan Gölü
Plan
Çıkmaz Yol
-Duyuru-
Travma
Dejavu
Kabus
Geçmişin Sancıları
Ten Kokusu
Derin Korkular
Masa
Lucifer'in Gölgesi
-Bir Küçük Final Meselesi-
Mesaj Sendromu
-Ruhsuz Tren Makinisti-
Zafer Sarhoşluğu
Tehlikeli Güzel
İstenemeyen Kız
Sonsuzluğa Yolculuk (Final)
"Sonsuzluk ve Ötesi I"

Aşk Kafası

980 105 106
Af Darkparadise168

SELİM

İlk defa diz üstüne çökmüş olmanın üzerimde yarattığı bir şey vardı. Düz duramıyordum, ayaklarım ve belim bu kısa sürede ağrımaya başlamıştı ve daha korkutucu olan Şebnem çok tepkisiz bakıyordu sanki suratıma tükürmek için bir boşluk arıyor gibiydi ki Allah'tan öyle bir şey yapmadı. Ama hala sessizdi. Alt tarafı tek kelime bir şey söylecekti, neydi derdi?

"Selim..."

Aldığı derin nefes beni o kadar germişti ki bir anda hayatımın tüm bu kısımlarını atlayıp direk emekli olduğum ve torun sevdiğim ana ışınlanmak istedim. Yoksa bu zaman akışının yavaşlığı beni öldürecekti. Neyse ki Şebnem beni bu dertten kurtardı ve elleriyle yanaklarıma dokunup şevkatkle ki bu onun nadir ortaya çıkardığı bir ifadesi, gülümsedi.

"Seninle ömür boyu suç işlerim ben."

En sonunda! Şu an ayağa kalktığım gibi delice öpüşmeye başlamamız gerekiyordu, en azından normal çiftler böyle yapardı ama inanın ki benim hiç acelem yoktu ve onu öpmekten önce yapmam gereken daha önemli bir şey vardı: ayağa kalkıp şükür etmeye başlamak.

"Allah'ıma şükür, sonunda cevap verdin. Her yerim ağrımaya başlamıştı."

"Saçmalama, Selim. Alt tarafı iki dakika diz üstünde durdun sanki amuda kalkmış gibi konuşma."

Haklılığına güvenerek derin bir nefes aldım ve kutudaki yüzüğü elime aldım. Annemden kaldı diyemeyeceğim ama benim için değerli birinden kalan yakut bir yüzüktü ve Şebnem'in istediği gibi mütevaziydi de. Parmağına takmadan önce gözlerine baktım.

"Pırlanta sevmediğini biliyordum, alyansla da evlilik teklifi etmek istemedim... Bu yüzden, daha iyi şartlarda çıkarılan taşlardan olan yakut yada zümrüt arasında bir seçim yapmam gerekiyordu...Bende yeşilin senin tarzın olmadığına karar verdim, bu yüzden zümrütü de gözden çıkardım. Çünkü kırmızı tam anlamıyla senin ateşinin rengi... Ve yakutta sahip olduğun o büyük kalbin bir yansıması gibi..."

Yüzükle oynarken utanarak başımı eğdim.

"Şey... Gerçi ikinci el ama... Yeni alacaktım aslında ama kontrol etmek için bu yüzüğü tozlu raflarından çıkarınca aslında tam olarak istediğim şey olduğunu fark ettim ve benim için anlamı da vardı... Yani... Şey..."

Kafamı kaldırıp gözlerimi kaçırdım.

"Cimrilikten olduğunu düşünebilirsin, haklısın da ama-"

Şebnem'in dudakları bir anda dudaklarımı buldu. Bir eliyle yanağıma dokunuyordu, sanki bana güven ve samimiyet vermek ister gibi yavaşça okşuyordu.

"Selim..."

Gözleri mi dolmuştu yoksa bana mı öyle geliyordu?

"Bana samandan bir yüzük verseydin bile umrumda olmazdı, ona yüklediğin anlam çok daha önemli."

Onun sormaya çekindiği sorunun cevabını vermeye karar verdim.

"Babanemindi... Yüzük yani. Annem çocukken gittiğinde benimle ilgilenen kişi oydu, şimdi yok gerçi ama... O annemden sonra sevdiğim ikinci kadındı. Seni üçüncü sıraya yerleştirmek biraz nankörlük olacak belki ama..."

Gülümsemeye çalışmama aynı şekilde karşılık verdi.

"Şey, aile üyelerinden sonra araya reklam almadığına sevindim."

Kısa bir kahkahadan sonra yüzüğü parmağına geçirdim, her bir saniyesinde sanki yeniden doğuyor gibiydim. Garip bir şekilde beni zehirlemişti. Hemde öyle bir zehirlemişti ki tek panzehirim oydu ve bu zehri vücudumdan hiçbir şekilde çıkaramıyordum. Beni kendine bağımlı hale getiren bu güzel kokulu kadından daha fazla istediğim bir şey yoktu bu hayatta.

"Selim... Emin misin?"

Yüzüğü takmış, ellerini tutuyordum ve bu soru karşısında afallayarak ona baktım.

"Hangi konuda?"

"Benimle evlenmek konusunda? Bak bu son kaçma şansın, bir daha geri dönemezsin. Öyle bir kaç hafta sonra ben boşanmak istiyorum falan gibi bir kurtuluşun yok."

Bu kız onu ne kadar sevdiğimi bilmeden saçma sapan konuşuyordu, sadece gülümsedim.

"Ciddiyim bak. Şimdiden söyleyeyim. Öyle çok mükemmel yemek yapamam, yaparım ama bir Oktay Usta değilim, ev işlerini yapmaya da çok üşenirim, evi pislik götürmediği sürece temizleme zahmetine girmem. Artık Çakıroğlu meselesi kapandığına göre iznimi bitirip işe geri döneceğim için etrafı aceleyle dağınık bırakabilirim ve bir de-"

Onun o tatlı hallerini ne kadar sevsemde, can çekişmekten vazgeçmesi gerekiyordu bu yüzden onu son kez öper gibi uzun süre öperek susturdum.

"Fikrimi değiştirmeye mi çalışıyorsun? Öyle yapmaya çalışıyorsan eğer üzgünüm çünkü seninle evlenmekten vazgeçmiyorum."

Küçük bir gülümsemeyle bana büyük bir mutluluk bahşetti. Gülümsemesinden başlayarak yüzüne küçük öpücükler bıraktım. En sonundaysa durup direk gözlerine baktım.

"Seni seviyorum..."

Bu iki kelime bizim için her nedense söylemesi çok zor kelimelerdi. Büyülü gibiydiler ama aynı zamanda lanetli de. Buna rağmen laneti kırmak istediğimi fark ettim. Neden söylemek bu kadar zor olsun ki?

Onu seviyorum. Onu çok seviyorum. O da beni seviyor ve ben artık diğer normal insanlar gibi bunu birbirine kolaylıkla söyleyebilen çiftlerden olmak istiyorum...

Şebnem'e bana dönüt vermesi için bakıyordum, oysa sadece gülümsedi. Bu kadar mıydı yani? Suratımı buruşurup ondan uzaklaşmak üzereydim ama sonra dudaklarını araladığını fark ettim.

"Bende seni seviyorum."

Şaşkın bir rahatlıkla kendime geldim. Bir an hiç söylemeyecek sanmıştım.

"Seni ömür boyu seveceğim, Şebnem İnan."

"İşte, orda dur bakalım."

"Ne var?"

"Soyadım bende kalıyor, ondan vazgeçecek değilim."

"Ama artık Şebnem Gürsoy olarakta kalamazsım, sonuçta evleneceğiz ve insanların taşıdığın soyadı bilip sana ona göre yaklaşmaları gerek."

"Evlendiğimi yüzüğümden de anlayabilirler yada tavırlarımdan. Hem... Soy ismini hiç almayacağım demiyorum ki, benimkinin yanına eklemek istiyorum sadece. Olduğum kişiden bir anda vazgeçemem, ailem Çakıroğlu kadar kötü olsa bile... Bu kim olduğum gerçeğini değiştirmiyor."

"Tamam... Nasıl isterseniz, Bayan Gürsoy İnan yada İnan Gürsoy. Bundan emin misin. Kulağa pek hoş gelmiyor?"

"Bir yolunu bulurum, belki sen benim soyadımı almak istersin, hı? Selim Gürsoy... Kulağa-"

"Hayır."

"Ama-"

"Hayır, dedim."

"Tamam, madem öyle o zaman soyadı benimkinin yanına yakışan birini bulmam gerek."

"Evet. Hatta mümkünse benim soy ismimle de uyum sağlasın olur mu? Sonuçta sabıkamda ismimin yanında öldürdüğüm kişi olarak onun ismi yazacak."

Ben öfke dolu bakışlarla ona bakarken Şebnem kocaman gülümsedi ve beni öptü.

"Sadece dalga geçiyordum. Eğer istersen, seve seve Şebnem İnan olurum..."

Bir öpücük daha.

"Ama bence sende Selim Gürsoy konusunda bir düşünme-"

"Hayır, dedim."

Onu tekrar öptüm ve alnımı onunkine dayayarak gülümsedim. Hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim.

ŞEBNEM

Bir dakika. Bir dakika. Bir dakika. Neler olmuştu böyle?

"Şu an resmen nişanlı mıyım ben?"

Selim bu hoşuna gitmiş gibi güldü.

"Evet, öylesin."

Yavaş yavaş suratımdaki ifade zayıflıyordu.

"Yani artık kimseye haber vermeden gece dışarı çıkmalar, istediğim insanlarla arkadaşlık kurmalar, yeni gelen mankenlerle flört etmeler, tek başına yatmalar yok öyle mi?"

Selim'in de aynı şekilde yüzündeki gülümseme bir anda silinivermişti.

"Ne demek gece dışarı çıkmalar, yabancılarla arkadaşlık kurmalar, mankenlerle flört etmeler falan? Yok, tabii! Sıkıyorsa olsun, o stüdyoyu üzerine yıkarım senin ama tek başına yatma mevzuatına gelince... Asla öyle bir şey olmayacak!"

Onun bu tatlı kızgın suratına bakıp gülümsedim.

"Selim... Bana söz verir misin?"

"Ne için?"

Ellerimden tutup çekti ve bana sıkıca sarıldı. Başımı geniş omuzlarına gömüp gözlerimi pörtlettim.

"Asla tek başıma yatmama izin verme. Kavga bile etsek, birbirimizden  o an için nefret bile etsek, tek başıma yatmama izin verme."

Bizi ayırdı ve kafasını şaşkınlıkla geri çekerek bana baktı.

"Bu da nerden çıktı şimdi?"

"Öyle işte. Artık böyle, Selim Gürsoy. Ölene kadar benimle aynı yatakta yatmaya mecbursun. İyi günde ve kötü günde. Ölene kadar bir tek beni sevmeye mecbursun. Hastalıkta sağlıkta. Her daim. Kabul ediyor musun?"

Suratında garip bir ifade vardı. İlk önce benim dediğim şeyi anlamaya çalıştığını düşündüm ama şaşkınlık sadece bir saniye süren bir ifadeydi, sonra evlilik fikrinin ona korkutucu gelmeye başladığını düşünüp endişeye kapılmaya başladım ama en sevdiğim gülümsemesi suratında belirince bende gülümsedim.

"Evet. Tabii ki kabul ediyorum."

Bu kez pişkince gülümsedi ve beni belimden çekip iyice kendine bastırdı.

"Şimdi... Gelini öpebilir miyim?"

Dudaklarımı dudaklarının üzerine bastırmadan önce fısıldadım.

"Evet..."

Huzur buydu, İşte. Yıllardır peşinde koşup bulamadığım şey buydu. Nihayet karşımdaydı ve beni kendine çekiyordu hemde hiç durmadan. Korkuyordum. Onun aydınlığında kaybolmaktan ve kendi karanlığımı içimde büyütmekten korkuyordum. Ama her ne kadar korksamda hiçbir korkum ona olan sevgimin önüne geçemiyordu.

O benimdi ve bende onun. Eğer bu böyle olmayacaksa nefes almanın hiçbir anlamı yoktu. Gözlerine baktığımda aynı şeyi düşündüğünü şüphe duymadan görebiliyordum ve onun sevgisinden her emin oluşumda onu daha çok seviyordum.

Öpüşmelerimiz şiddetlenirken tırnaklarımı boynuna sürtmemden hemen sonra belimi iki eliyle öyle sıkı tutmuştu ki tek bir bedende buluşmuş gibiydik.

Ben onu öpmeye devam etmek için çabalarken o zorla ve nefes nefese bir halde dudaklarını geri çekmeye çalışıyordu.

"Bu sefer kesinlikle duramam."

"O zaman durma. Bu seni neden bu kadar korkutuyor."

"Korkuttuğu için değil. Senin için özel olmasını istiyorum."

"Benim için seninle olan her şey özel zaten."

Alınlarımız birbirine değer vaziyette gözlerimiz kapalı öylece duruyorduk ve ben ona her uzandığımda dudağını daha da geri çekiyordu.

"Tam bir centilmensin, öyle değil mi?'

"Emrine amadeyim ve evet tam bir centilmenim. Bununla ilgili bir problemin mi var?"

"Evet var."

Ciddi ver sert çıkan sesim onu rüyadan uyandırmıştı ve gözlerini açıp bana soru soran gözlerle bakmıştı. Bende sorusuna cevap vermek için gülümsedim.

"Seni daha çok sevmeme sebep oluyor. Ve ben artık birini bu kadar çok sevmek mümkün mü onu bile bilmiyorum. Şizofren olduğumu ve seninde sanrılarımdan biri olduğunu düşünüyorum. Çünkü gerçek olamayacak kadar mükemmelsin ve bu beni delirtiyor."

Dudağıma yaklaşırken daha fazla gülümsedi.

"O zaman birlikte delirelim."

Ve birlikte delirdik. Gerçekten de...

Onu öpmeyi hiç bırakmak istemiyordum ama zar zorda olsa kendimi geri çektim çünkü çalan kapı bizim tüm romantizmimizi bozmuştu.

"Bu da kim şimdi?"

"Birini mi bekliyordun?"

Sorduğum soruya Selim'in kafa sallaması istediğim cevabı vermişti. Şaşkın bir halde kapıyı açmaya giderken bende peşinden gittim.

Selim kapıyı açar açmaz içeri dalan adama şaşkınlıkla baktım. Oydu... Harun İnan.

"Selim! Neden her şeyden en son benim haberim oluyor?"

Babası beni ve ortamı fark etmeden yaptığı bu girişi beni görünce utanmaya çevirmişti.

"Özür dilerim ben Selim'in yalnız olduğunu sanıyordum. Hatta ve hatta..."

Elini beline koyup önce Selim'e sonra bana ve parmağıma baktı.

"Neden yeni bir ev almak için o kadar para harcadığını merak ediyordum ama değecek bir şey için olduğunu bilmiyordum."

Bu söylediği içtendi ama Selim'e imalı bir bakış attı.

"Tebrik ederim."

"Söyleyecek-"

"Daha bir sevgilin olduğunu bile bilmeden nişanlın olduğunu öğreniyorum, neden bana anlatman gereken daha fazla şey olduğu izlenimine kapıldım acaba."

Bu güzel gecenin bu şekilde bölünmesi Selim'i hayal kırıklığına uğratmış gibiydi, benimse babasıyla hiçbir sorunum yoktu.

"Özür dilerim."

Bir gülümsemeyle kapıyı kapatıp Selim'in yanına geçtim.

"Muhtemelen benim tam bir başbelası olmamdan kaynaklanıyordur."

Selim bana küçümseyici bir bakış attı.

"Ciddi misin sen?"

"Selim.'"

"Efendim baba?"

"Kapa çeneni."

Ben küçük bir kıkırtı ağzımdan kaçırırken, Selim azar işitmiş bir çocuk gibiydi, babasıysa ilgiyle yanıma geldi.

"Seni dinliyorum, küçük hanım."

"Ayakta kaldınız, isterseniz koltuğa geçelim. Selim de bize bir kahve yapsın."

Selim'in bakışlarına gülmek istediğim halde malesef yapamadım.

"Be-Ben mi?"

Gayet ciddi bir ifadeyle önce ona sonra babasına döndüm.

"Evet. Sen. Orta şekerli olsun, siz nasıl içersiniz efendim?"

"Ben de aynısından alayım, lütfen."

Selim şaşkınlıktan kısa bir süre  güldü. Sonra ciddileşip elini beline koydu ve bana ölücül bakışlarından birini attı.

"Şaka yapıyorsun, heralde, dimi?"

"Selim. Hadi. Vakit geçiyor. Bekletme babanı."

Harun Bey memnun bir halde koltuğa geçerken Selim kulağıma eğildi.

"Bunun hesabını senden tek tek soracağım, haberin olsun."

"Sonra konuşuruz, Selim'cim. Bak baban bekliyor."

"Gidiyorum, Şebnem. Gidiyorum..."

Selim'in bana gözüm üstüne işaretleriyle mutfağa gitmesinden sonra gülerek koltuğa Harun Bey'in karşısına oturdum.

"Biliyorum, daha önce söylememiz gerekirdi ama inanın yaşadıklarımızı duyunca haber verememize hak vereceksinizdir."

"Dinliyorum."

"Siz dinliyorsunuz, da... Benim nerden başlayacağıma dair hiçbir fikrim yok. O kadar zaman oldu ki... O kadar şey..."

Bir an yaşanan her şey gözümün önünden geçince  başımın döndüğünü hissettim ama derin bir nefes alıp boğazımı temizledim.

"Nerden başlamamı istersiniz?"

Bacak bacak üstüne atıp rahat bir dinleme pozisyonu aldı.

"En başından."

Her şeyi anlatmaya başladığım sırada Selim yeni   gelin edasıyla kahvelerimizi getiriyordu. Önce babasına sonra bana verdi ve kendisi de tepsiyle birlikte oturdu. Kendimi kız istemedeki damat gibi hissettiğim için bu duruma güldüm. Benim gülmemin hemen ardından Selim koluyla beni dürtüp fısıldadı.

"Bundan zevk alıyorsun, kabul et."

"Hiçbir zaman aksini iddia etmedim ki?"

Selim derin bir nefes aldı ve elindeki tepsiyi fark edip yeni gelin oturuşundan kurtularak bacak bacak üstüne attı ve her zamanki erkeksi bakışlarını takındı.

Harun Bey bu sessiz konuşmamızı duyup gülümseyerek kahvesinden bir yudum aldı.

"Hikaye çok heyecanlı görünüyor ama bir kahve molası iyi gelecektir, lütfen buyrun."

Gülümseyerek kahvemden bir yudum aldım ve püskürtmemek için kendimi çok zor tuttum. Acı çeken bir yüz ifadesiyle öksürerek yuttum ve Selim'e döndüm.

"Selim."

"Efendim, güzelim."

"Sen kendini kız istemedeki gelin mi zannettin? Tuz var be bunun içinde."

"Ne oldu, Şebnem Hanım? Beğenemediniz mi?"

"Beğenemedim, Selim Bey."

Kahveyi sehpaya bırakıp, su içtikten sonra gülümsemeye çalıştım.

"Kusura bakmayın, küçük bir patavatsızlık işte"

"Önemli değil."

Bana güldükten sonra, Selim'e sitemli bir bakış attı.

"Oğlumun her zamanki hali."

Selim gülümsedi ve açıklama moduna girdi.

"Ama babacığım-"

"Çeneni kapatır mısın, oğlucuğum?"

Selim ani bir surat ifadesi değişimiyle sustu ve arkasına yaslandı. Bir süre sonra Selim'le hikayeyi aramızda dönerek atlatmaya başladık, her bir anımızda daha çok birbirimize bağlandığımızı fark ediyorduk ve her bir anımızda Harun Bey daha fazla şaşırıyordu. Karısıyla ilgili durumu dinlerken gözünden bir kaç damla yaş dökülmüştü, onu gidip görmek isteyeceğinden hiç şüphemiz yoktu ve bunun için burukça mutluyduk. Hikaye bitince, bir süre sessizlik oldu ve bir süre sonra Harun Bey ayağa kalktı.

"Gecenizi mahvettiğim için üzgünüm. En kısa zamanda tekrar görüşelim, lütfen."

Elimi sıktı ve içten bir halde gülümsedi.

"Tanıştığımıza çok memnun oldum, Şebnem. Sizin adınıza çok mutluyum, yarın akşam size bir özür yemeği ısmarlamama izin verin."

"Tabii ki de yemekte size eşlik ederiz. Sizinle tanıştığıma gerçekten çok memnun oldum."

Selim'se samimi bir gülümsemeyle babasının koluna vurdu.

"Sonra görüşürüz, baba."

"Görüşeceğiz, zaten. Hiç merak etme."

Yine imalı bir gülümsemeyle oğluna laf soktuktan sonra Harun Bey evden ayrıldı ve bizde bu gece daha fazla ekşın kaldıramayacağımızı düşünerek koltuğa çöktük.

Birbirimize bakıp ortada hiçbir şey olmadığı halde kahkaha atmaya başladık.

SELİM

En sevdiğim şey ortada hiçbir halt olmadığı halde bana bakıp benimle aynı şeyleri düşünen Şebnem'le birlikte anırarak gülümsemekti ve şu anda yaptığımız şey de tam olarak buydu.

Babamın tavırlarından ondan hoşlandığını gayet net sezebilmiştim ve bana olan kızgınlığıysa olan biten her şeyi şu an öğrenmiş olmasından başka bir şey değildi.

Gönlünü almak kolay olacaktı ve Şebnem babamdan resmi olarak olmasa da görülen üzre onay almıştı, şimdiyse sıra bendeydi... Bu durumu Bora'ya açıklamak kolay görünsede, açıkçası tepkisinden korkuyordum. Yine de başka çarem yoktu çünkü Şebnem'in tek ailesi onlardı...

Kahkahalarımıza son verdikten sonra Şebnem'in elini tutup sıktım ve dudaklarıma götürüp uzun bir öpücük bıraktım.

"Seni ne kadar sevdiğime dair hiçbir fikrin yok."

Bana olan bakışları ve dudakları içimi öylesine titretti ki onu hızla altıma çekip koltukta üstüne uzandım. Bir şey yapacağımdan değildi, sadece yakın olduğumuz zamanları seviyordum.

"Senin için göze alamayacağım şey yok. Senin için ölürüm... Senin için öldürürüm..."

Parmağımı yavaşça göz kapaklarında ve dudağında gezdirdim.

"O büyük gözlerin ve öpmeye doyamadığım dudakların için herkesi karşıma alırım."

Gülümseyerek avuç içleriyle yanaklarıma dokundu.

"Yanılıyorsun...  Beni ne kadar sevdiğini biliyorum çünkü o sevgiyi gözlerinde her gördüğümde sana tekrardan bin kat daha fazla aşık oluyorum. Bana bu şekilde bakmaktan vazgeçmediğin sürece bende sana aşık olmaktan vazgeçmeyeceğim. O yüzden..."

Dudaklarıma gözleriyle ateşli öpücükler kondurduktan sonra dudağını ısırarak doğrudan gözlerime baktı.

"Beni ne kadar sevdiğine dair kesin kanıtlı fikirlerim var, kovboy."

Onu yumuşak dudaklarından öptükten sonra dişlerimi dudağından ayırmadan ağzının içine mırıldandım.

"Öyle mi?"

Gözlerini daha da büyüterek bana bakıp dudağı dudağımdayken gülümsedi ve kısa bir öpücükten sonra cevap verdi.

"Öyle."

Boynuna ufak öpücükler bırakmaya başladım, onunsa kıkırdamamaya çalışırken dişlerini ısırması o kadar çekiciydi ki kapı çalmasaydı, bu şekilde sonsuza kadar devam edebilirdim.

"Bundan nefret ediyorum."

Kalktım ve elimi uzatıp onu da kaldırdım, burun buruna gelinceyse yeni aşıklar gibi utançla gülümsemesine bende samimi bir utançla karşılık verdim. Kapıyı açarkense içimden lanetler savurmaya devam ediyordum.

"Bu sefer kim-"

"Kimmiş?"

"Kimse yok. Sadece bir kutu var "

"İçinde ne var peki?"

"Hadi öğrenelim, o zaman."

Munzır bir gülümsemeyle kutuyu içeri aldım. Büyük ihtimalle sipariş verdiğim çiçeklerin saatini karıştırmışlardı.

Ben kutuyu açarken belime sarılmış Şebnem'le biraz oynamaya karar verdim.

"Canım bir an kutuyu açmak istemedi."

"Nazlanıyor musun, sen?"

"Hayır, ne münasebet."

Belime daha çok sarılıp çenesini omzuma koydu.

"Bence nazlanıyorsun."

Omzuma kazağımın üstünden bir öpücük bıraktı.

"O zaman kendime gelmeme yardım et."

Arkaya doğru yaptığım küçük imadan sonra boynuma değen dudakları kendimi göklerde hissetmemi sağlamıştı. O beni öperken bir yandan da ben kutuyu açmaya çalışıyordum ama parfümünün kokusu kafamı çok fazla karıştırıyordu. O an kutuyu bırakıp arkama dönmek ve onu deli gibi öpmek istedim. Sonra centilmenlik sözümü koruyup kutuyu açmaya devam ettim.

Kutuyu açtığımdaysa adeta buz kesmiştim. Şebnem'se gülümseyerek baktığı kutunun içinden çıkan şeyi görünce çığlık atmamak için ağzını kapatmıştı.

Bu bir kafaydı. Bize kesik bir kafa göndermişlerdi. Hemde ne düşünüp, ne hissedeceğimizi şaşırtan birinin kafasını... Bu da henüz bitmediği anlamına geliyordu. Görünüşe göre verilecek son bir savaş daha kalmıştı ama kiminle?

Fortsæt med at læse

You'll Also Like

3.2K 134 38
Hayal Alanya'da yaşayan ve çeşitli psikolojik sorunları olan bir avukattır.Hayatı aslında bir yalan üzerine kuruludur.Fakat o bu yalandan kaçmaktansa...
804K 65.6K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
1K 224 21
Milena Ravin, Lorisan isimli gezegende yaşayan bir öğretmen-askerdir. Bir gün ülkesinde çıkan beklenmeyen savaşın sonucunda vurulur ve savaş meydanın...
69.1K 3.8K 44
KOD ADI AZRAİL. Ailesi küçük yaşta öldürülen Efsar, kardeşiyle birlikte ailesinin katilinin yanında esirdir. Küçük yaştan itibaren suikastçi olarak y...