Kum Kelepçe ( Kum Diyarı Aşk...

By sevimtesse

1.2M 73.4K 14.9K

Ankara'nın kalabalığında başlayıp, Arap diyarının ıssız çöllerine mahkûm, deli bir sevda. İki kor yürek ve bü... More

(1.Bölüm)Büyü
(2.Bölüm) Ey Gönül Kıblem!
(3.Bölüm) Kan Yemini
(4.Bölüm) Kötü Bir Oyun
(5.Bölüm) Bir Garip Teklif!
(6.Bölüm) Gelini
(7.Bölüm) Nefret ve Aşk
(8.Bölüm) Prangalı Güneş
(9.bölüm) Korkular
(10.Bölüm) Kanlı El-Hana
(11.Bölüm) Bir Emirle Mühürlenen
Kısa bir kesit
(12.Bölüm) Aşık Gelin, Kaçak Damat
(13.Bölüm) Büyücü Rakkase
(14.Bölüm) Mutluluğun Gölgesi
(15.Bölüm) Hasret
(16.Bölüm) İkinci Düğün
(17.Bölüm) Kanlı Dövme
(18.Bölüm) Meassaleme Elbi
DARBEYE HAYIR!!!
(19.Bölüm) Aşkın Kayıp Yanı
(Yeni Hikaye) Kara Günler Mevsimi
Sürpriiizz (Aasraf'ın Hikayesinin İlk Bölüm)
(20.Bölüm) Güneşin Geceye Doğuşu
(21. Bölüm) Sürgün
(22. Bölüm) Oyun
(23. Bölüm) Mehir Kanı
(24.Bölüm) Monaco
(25. Bölüm) Açığa Sıkan Sırlar
(26. Bölüm) Saraydaki Düşman
27. Bölüm
(28.Bölüm) Aasraf'ın İhaneti
29. Bölüm Aasraf'ın Ölümü
(30. Bölüm) Kalbi Kırık Hande
(31. Bölüm) Adala'nın Gözlerindeki Aşk
Ben kim miyim?
32. Bölüm/Halaskarım
34/Tuzak
PİİŞŞŞŞTTTT!!!!
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
YASTAYIZ...
41. Bölüm
42.Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50.Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60.Bölüm
Alıntı...
KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN
61. Bölüm
****Kum Kelepçe 1 Yaşında****
63. Bölüm
Aasraf ve Adala Kesit
64. Bölüm
65. Bölüm
66.Bölüm
Yeni ölümden kısa bir kesit...
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
Tanıtım
kapak
73.Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm
77. Bölüm
78. Bölüm
79.Bölüm
80. Bölüm FİNAL
Teşekkürler
Çöl Kırağı
💞💞💞
ÖZEL BÖLÜM SÜRPRİZİ:D
Yeni Yıl İçin Şakalı Bölüm
İzmir

33. Bölüm/Ezrak ve Esin

10.4K 759 83
By sevimtesse


SİZE TATLI BİR SÜRPRİZ YAPAYIM DEDİM. UMARIM BEĞENİRSİNİZ ...;)

Medya Carole Samaha (Shokran)

*********

Hande, oturduğu kafede yıllar öncesinin muhasebesini yapıyordu. Pişmanlığını bir kez daha yüzüne vuran, Mustafa'nın tam bir hafta önce söyledikleriydi canını yakan. Aynı suçlamaları iki sene önce bir başkasından da işitmişti ama canı hiçte bu kadar yanmamıştı. Şimdi ise iki erkekten en çok canını yakanı hangisiydi bilmiyordu genç kız.

Mustafa ile Zeynep'in nişanı olduğunda hayatın anlamı bitmişti genç kız için. Günlerce kendini eve hapsetmiş ağabeyini bile yaklaştırmamıştı yanına. Bir gece uyuyan ağabeyine aldırmadan gizlice çıktığı eve ertesi sabah utançla gireceğini bilse çıkmazdı asla.

Saatlerce hiç bilmediği karanlık sokaklarda dolaştı durdu, tek amacı içindeki kıskançlık ve aşk zehrini atmaktı ama yoktu hiçbir yolu. Ne yapsa da geçmiyordu acısı. O kadar çok içmişti ki alışık olmayan bünyesi ve damarlarında dolaşan aşk ile birleşen alkol, kaldırımın kenarına oturup kalmasına neden olmuştu. Tek hatırladığı bundan ibaretti aslında. Ertesi sabaha yumuşacık bir yatakta, kar beyazlığında bir çarşafın altındaki çıplaklığıyla uyanmıştı. Geceyi bir erkekle geçirdiğinin en büyük kanıtı, çarşafın üzerindeki birkaç damla pembemsi kan lekesiydi. Çevresine göz gezdirdiğinde utancının diğer yarısı ortalarda gözükmüyordu.

Baş ucundaki sofistike görünümlü beyaz komodinin üzerindeki bir tomar para ile bir mektup vardı. Titreyen elleri paraya dokunmaktan kaçındı ve katlı kâğıdı açtı korkarak. İçinde yazanları okumaya çekiniyordu, bu yüzden zaman kazanmak için etrafını izlemeye koyuldu. Oda hatırı sayılır derece büyüktü, her şey kusursuz bir beyazlıkla masalsı bir görünüm kazandırılmıştı. Oysa kim bilir kaç hayalin sıkışıklığı vardı bu beyaz duvarlarda. Yatağın tam karşısında kapağı tamamen ayna olan büyük bir gardırop geniş odayı daha da büyük gösteriyordu. Odanın bir erkeğe ait olduğunu bildiren tablolar her duvarı ayrı ayrı süslüyordu. İki kapıdan biri kapalıydı ve nereye açıldığını düşünmedi bile Hande. Diğer kapı ise açıktı ve salonun bir kısmı görünüyordu.

Dekorun çok özenilerek yapıldığı belliydi ama ruhsuz havasından sıyrılamamış olduğu da gerçekti. Sonunda gerçeklerden kaçamayacağını kabullendiğinde kâğıdın katlarını, idamını bildiren bir hükümmüş gibi yavaşça ve titreyerek açtı. "Fahişe olmaya karar verdiysen müşterilerine zorluk çıkarmamanı tavsiye ederim güzellik. Sana biraz kötü davranmış olabilirim, üzgünüm ama zor kadınlardan hoşlanmam.

Yok eğer fahişe değilsen gece sokaklarda gezmemelisin. Bunu düşünmemin sebebi ise tatlı kızıl, bakire olmandı. Buraya telefon numaramı yazıyorum, senden gerçekten hoşlandım. Bu işi yapmamaya karar verirsen muhakkak beni ara. Bıraktığım para bir hayli yardımı dokunacak bir meblağ ve bu süre zarfında teklifimi düşünmeni ve hatta kabul etmeni isterim.

Vücudundaki morlukların sebebini merak edebilirsin. Odaya girdikten sonra istemediğini söyledin ama inan seni bırakacak durumda değildim. Güzelliğin beni benden almıştı ve bende senin kadar olmasa da sarhoştum. Bunun içinde özür dilerim sevgilim. Harika bir geceydi ve devamının geleceğine inancım tam. Umarım doğru bir karar verirsin. Bu arada benimle olmaya karar verirsen Mustafa kimse, ondan kesinlikle vazgeçmelisin. Benim olan, sadece benimdir."

Lekesinin hatırlatıcısı kâğıt parmaklarının arasından düştüğünde, kollarındaki izlere baktı. Omuzlarında ve kalçalarında da vardı bu yeminli morluklardan. Bir an kendini küçücük hissetti bu kocaman yatakta. Hayatının ilk hatası Mustafa'ya âşık olmaktı. Şimdi ise tecavüzüne yol açan alkolümü suçlamalıydı? Yoksa aşka yenilip kendinden geçene kadar içen kendisini mi?

İğrenerek dokunduğu paraları zarfın içine yerleştirdi, beraberinde mektubu da aynı zarfa koydu ve giyinip odadan çıktı. Bir an şaşırmıştı çünkü burası sandığı gibi bir ev değil oteldi. Şaşkınlığından sıyrıldığında lobiye indi, aklındaki numarayı tuşladı. Kendi telefonundan arayıp adamı başına tebelleş etmek istememişti genç kız.

"Evet...?" Hande bir an konuşamadı tok sese karşı. Utandı geceye dair hatırladığı bölük pörçük anı parçalarından. Az sonra adamın yazdıklarını hatırladı. Bu adam kendisine alenen fahişe demiş, üstüne üslük zor kullandığını da eklemişti mektubunda. Utanması gereken biri varsa o da sadece o pislikti. "Alo...! Konuşmayacaksan neden arıyorsun kardeşim?!"

"Birincisi; ben fahişe değilim!

İkincisi; senin kardeşin hiç değilim!

Üncüsü; Allah belanı versin aşağılık piç kurusu...!" Konuşmasına devam edecekti ki omzunda hissettiği dokunuşla irkilip arkasına döndü. İlk karşılaştığı bembeyaz bir gömlek ve genzini yakan erkeksi bir parfüm kokusuydu. Elindeki telefonu bırakmadan biraz geriledi ve tanımadığı adamı süzdü. Onunda elinde telefon vardı ve o da konuşmadan sağ kaşını kaldırmış, genç kızı izliyordu.

Kahverengi buğulu gözlerdeki memnuniyet arsızca belli ediyordu kendini. Dudakları her an gülecek gibi duruyordu ve muziplik akıyordu baştan ayağa. Boyu oldukça uzun ve harika bir fiziği vardı adamın. Eğer kalbi Mustafa'ya ait olmasaydı sevebileceği hatta belki de âşık olabileceği bir adamdı karşısında kendinden emin duruşuyla bekleyen adam. "Bana hakaret etmeden önce, keşke yakınlarda olup olmadığıma bir baksaydın." Hande anlamıştı o rezil mektubu ve parayı bırakan leş kargasının bu pislik olduğunu.

"Niye ki? Değişen tek şey, bunları yüzüne söylerken hissedeceğim mutluluk olurdu. Onu da kaçırmış sayılmam sonuçta tam karşımda duruyorsunuz. Sen kimsinde beni fah- o şey olmakla suçluyorsun! Üstelik istemediğimi anladığınız halde neden rahat bırakmadınız ki! Şimdi sizi şikâyet etsem kim durdurabilir beni!"

"Muhtemelen yine ben. Sokakta yarı baygın ve müşteri bekleyen, şey gibi duruyordun ve emin ol bende sarhoştum. Ne düşünmemi beklerdin? İyi aile kızının teki yanlışlıkla sarhoş olmuş ve yolun kenarında sızmış mı? Hadi ama yapma, şu söylediklerime sen inandın mı?" Hande bakışlarında ne olduğunu bilemiyordu ama adam başını öne eğer kendi sözlerini tasdik ettiğinde daha da şaşırdı. "Ben de inanmazdım ta ki bakire olduğunu anlayana kadar. 'Ya ilk işi için, yada çivi çiviyi söker mantığında dolaşan tatlı bir kızıl' dedim. Bak gel birlikte bir kahvaltı yapalım ne dersin."

Sonunda şaşkınlığından çıktı genç kız ve öfkeyle adamın üzerine atıldı, tırnaklarını adeta bir kedi asaletiyle çıkararak. "Sen ne diyorsun pislik herif! Çok mu basit sana göre her şey ha?! Bir tomar para, salak bir kahvaltı, öpüşüp barış çubuğu da yakalım mı ne dersin?!"

"Bağıracaksan odaya çıkalım istersen tatlı kızılım." Bu son sözler Hande'yi çileden çıkarmıştı. Önce zarfı fırlattı hakaretlerine devam etme terbiyesizliğini yapan adama, sonrasında tırnakları yapıştı yakışıklı esmer yüze. Bir daha ne o adamı gördü, nede aklıda tuttu yaşadıklarını. Hiç yaşanmamış saydı ama ne var ki onun unuttuğu hatayı en sevdiği vurmuştu yüzüne.

Genç kız geçmişin muhasebesini yine karıştırmış, alacakları yerine ödeyeceği bedelleri yazmıştı hanesine. Sonunda kapıdan içeri giren Nisa'nın sesi ile çıktı hesap kitap işinden. "Hamdeee! Ben seni his görmüyooommm! Sen küstün mü bana?"

"Hiii, hiç ben kara meleğime küser miyim? Ben annene küstüm sadece."

"Niye küstün anneşkoma?" Hande naif bir kahkaha attı Nisa'nın yeni öğrendiği kelimeye.

"Nisa kızım o ne öyle şişko der gibi. Bunları sana hep Kavas öğretiyor biliyorum, bir gelsin ben biliyorum ona yapacağımı. Kendisi daha Türkçeyi tam öğrenemeden kıza yanlış şeyler öğretiyor." Hande arkadaşının yüzüne baktı buruk bir tebessümle. "Esin mutlu musun onunla gerçekten? Yani dili diline uymaz, gelenekleri bizimkinden farklı."

"Çok mutluyum hem de Hande. Hiçbir yerde bulamadığım huzur onun yanında her daim var. Doğru, farklılıklarımız da var ama tek tek aşacağız." Esin konuşmasa bile gözlerindeki aşk dolu huzur veriyordu aslında cevapları. Yıldız gittiğinden beri birbirlerine destek olmuşlardı ve bu sayede daha çok yakınlaşmıştı iki kadın. Yine de hala anlaşamadığı noktalar olduğunda, iki kardeş misali kavgadan çekinmiyorlardı. Tabii bu kez ayırıcı güç Nisa oluyordu, Yıldız'ın yerine.

"Biliyorum deli kadın! Senin istediğinde ne denli inatçı olduğunu çok iyi biliyorum hem de." Bir süre sessice bekledi vereceği haberin öncesinde. Zira gerçekten korkuyordu alacağı tepkiden. Derin bir nefesi hapsetti ciğerlerine. "Esin, ben gidiyorum..." Hande eğdiği başını kaldıramadı, arkadaşının gözlerindeki suçlayan bakışları görmemek için.

"Nereye gidiyorsun?!"

"Kimsenin beni bulmasını istemediğim bir yere. Ne durumda olduğumu biliyorsun ve artık pes etme vakti geldi." Küçük bir çocuk gibi ağlayan kadının elini tuttu. Keşke şimdi Kalas aptalı burada olsaydı diye içinden geçirdi ilk defa. O adama bir türlü kanı ısınmamıştı ve sebebi adamın bir şeyleri gizlediğini hissetmesiydi.

"Ön- önce Yıldız gitti, şimdi de sen terk ediyorsun! Hani beni bırakmayacaktın, söz vermiştin bana."

Hande kahverengi gözlerini devirdi ve gülümsedi. "Esin, Allah aşkına seni evlilik vadiyle kandırmışım da, şimdide karnında çocuğumla terk ediyormuşum gibi konuşma. Kızım anla beni. Çok kötü şeyler oldu ve artık kaldıramıyorum. Bir ömür boyu ağlamaktansa birkaç yıl ağlar unuturum. Hem söz veriyorum sonra gelip seni nikâhıma alırım, ama ben gelene kadar o Kalas'la çoktan evlenmiş olursan karışmam."

Esin duyduğu şeylerle ağlarken gülümsedi. "Handeee kalas deme sevgilime. Onun adı Kavas."

"E tamam ben de öyle dedim ya işte, Kalas."

"Babaaa...!" Ortalığı inleten ses yine Nisa'nın minik kırmızı dudaklarından çıkmıştı ve bu kez herkes şok olmuştu. Esin kızını kucağına aldı, kaçmak için çare ararcasına Hande'ye döndü korkak bakışları. Nereden, nasıl bulmuştu bu adam yine kendilerini. Kolundaki çekiştirilme ile kızına daha sıkı sarıldı genç kadın. Gelecek olan herhangi bir darbenin kızına değmemesi için miniğini göğsüne sakladı ve sımsıkı kapalı gözlerinin aksine avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.

"Bırak! Ne olur bırak kızımı Erdal! Uzak dur bizden, yalvarırım uzak dur!!!" Hiçbir sesi duymuyor, sadece bağırarak kızını kurtarmaya çalışıyordu. Çevredeki insanlar da olaya müdahale etmek için ayaklandıklarında, sevdiği adamın gür sesi, içindeki korkulu huzursuzluğu silip süpürdü. Yerine şenlik gibi bir mutluluk bahşetti.

"Esin, Esin sevgilim benim Kavas! Güzelim tamam sakinleş artık, bak Nisa çok korktu!" Genç kadın içini çeke çeke adama döndü. Erdal'ın mendebur yüzü yerine, Kavas'ın kumral yakışıklılığını gördüğünde ağlayarak boynuna doladı kollarını. Genç kadını korumak için ayaklanan kadınlı erkekli topluluk olayın yanlış anlaşılma olduğundan emin olana kadar bu küçük gurubun başından ayrılmadılar.

Ezrak ilk defa bir kadın içi gözyaşı dökmek istiyordu ve bundan hiçte şikâyetçi değildi. Küçük kıvırcık kuzusunu kucağına aldı ve Esin'i de en dibine kadar çekip göğsüne bastırdı. Hâlâ titreyen küçük bedenler hırsını, öfkesini körüklüyordu genç adamın. "Hişt tamam güzelim, sakin ol yoksa o şerefsizi bulmak için giderim yemin ederim."

"B-ben, Nisa bağırınca" Esin hıçkırıklardan konuşamayacak durumdaydı ve imdadına Hande yetişti. "Nisa birden 'baba!' diye bağırınca, bizde o pislik geldi sandık. Esin'de korkudan şoka girdi sanırım." Ezrak korkunun nedenini anlamıştı zaten ama bu korkuya neden olanın Nisa olmasını anlayamamıştı. Sonrasında aklına dank eden gerçekle iki meleğini de daha bir sıkı sardı. Kıvırcık kuzu, baba olarak kendisin seçmişti ve artık kimse onlarla birlikte olmasına engel olamazdı.

"Esin sakinleşmen gerekli güzelim. Seninle konuşmam gereken çok önemli konular var ve acilen ülkeme dönmeliyim." Esin kıpkırmızı olmuş gözlerini sevgilisinin, gören herkesi büyüleyen turkuaz gözlerine çevirdi. "Ne- neden? Ama daha yeni geldin." Hande de bir sıkıntının kokusunu almıştı ve eğer bu pislikte, Erdal gibiyse giderken Nisa ve Esin'i de götürmeliydi uzaklara.

"Bana bak Kalas, eğer bu kızın başını birde sen belaya sokarsan, var ya seni öldürürüm." Ezrak, gözü deli deli bakan kızıl kafanın bu vahşi tavırlarını kız kardeşi Adala'ya çok benzetiyordu. Bu yüzden de hiçbir zaman ona kızamıyor, aksine onun sayesinde kardeş özlemini dindiriyordu. "Ya kizm bir kerede muhalefetten taraf olmasan da yanimda olsan, dişimi kiraririm. Evet, başim belada ve bu beladan kurtulana kadar Esin ve Nisa'nın saklanmasi gerekli."

"Ne oldu Kavas? Kimle başın belada? " Sevdiği kadına bir yalan daha söylemeyi yediremedi genç adam. Gözlerine sevgiyle baktıktan sonra Esin'in alnına kokusunu içine çekerek bir buse kondurdu. Her gerçeği yavaş yavaş anlatacaktı. Yalan üzerine kurulu bir aşkı ne kendisi, nede Esin hak etmiyordu. "Ağabeyimle başım belada sevgilim. Beni yaninda istiyor." Esin gözlerini kırpıştırarak uzaklaştı adamdan. Bir ağabeyi olduğunu bilmiyordu. Hatta sevdiği bu adam hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordu.

"Eee bunun Nisa ve Esin'le ne alakası var?"

"Ağabeyim çok guçlü bir adam, Hande. Beni yanında istediğini söylediğinde Esin ve Nisa'dan bahsettim. Onlari birakmamı ve ülkeme tamamen dönmemi istedi."

"Anladım." Genç kadının fısıltısını dibindeki Ezrak ve karşısındaki Hande bile zor duymuştu.

"Ne! Tek soyleyeceğin bu mu?!" Esin, sorunun aileden geldiğini, yani Kavas'ın ailesi tarafından kabullenilmediğini anladığında sessiz kaldı. Kendi ailesini kaybetmiş biri olarak sevdiği adamın da aynı şeyi yaşamasını kabul edemezdi.

"Ne diyeyim Kavas, onlar senin ailen. 'Onlara aldırma yanımızda ol' mu diyeyim?"

"Evet Esin, tamda söylemen gereken bu. Ek olarak sevgilim 'senin ailen biziz' demeni de beklerdim!" Hande, bu adamın Esin'i gerçekten sevdiğine, gözlerinde ortaya çıkan kırgınlıkla daha çok inandı. Hem de ailesini bile uğruna bırakacak kadar çok seviyordu. Eh adam artık bir dişini feda etmesi gerekecekti ya neyse.

"Kalas haklı Esin. O seni her şeyden ve herkesten vazgeçecek kadar çok seviyor, sen ne diyorsun?"

"Sen beni haklı mi buldun? Hem de az önce söylediklerimin ardından. Biliyordum senin sinsi bir düşman olduğunu. Şaka bir yana, ben kabul etmeyince size yönelmesinden korkuyorum. Yapmaz demek isterdim ama..." Susan adamın cümlesini Hande tamamladı. "Ama ağabeyin psikopat bir diktatör mü?" Ezrak ağabeyinin diktatörlüğünü kabullenmese de psikopat olduğunu kabullenmişti. Hele de öğrendiği Aasraf olayından sonra.

"Sessizliğini kabulleniş olarak algılıyorum Kalas. Esin ve Nisa'nın saklanabileceği çok iyi bir yer biliyorum. Benim anne tarafım Safranbolulu, orada küçük bir butik otelimiz var. Ben dayımı arar haberdar ederim, hiç sıkıntı yapma kimlik bile sormazlar. Otel ağabeyimle benim, dayım orada müdürlük falan yapıyor sanırım."

"Orada güvende olacağına emin misin?"

"Eminim çünkü benim çevremdekiler bile bilmezler o oteli. Zaten bende yurtdışına çıkacağım ama istersen bende bir süre onlarla kalabilirim. Hatta istersen onları da götürebilirim ama pasaport ve kimlik girer işin içine." Erzak için çok zor geliyordu bu konuşma ve canı yanıyordu. Yine de bir süre onları terk etmesi gerekiyordu. Yanlarında olmadığı bu sürenin ne kadar olduğunu kestiremeyen adam, en azından sıkıntıda olmadıklarını bilmeliydi. Cüzdanından çıkardığı kredi kartını uzattı gözlerinin siyahında huzur bulduğu kadına.

"Yok, sen programını bozma, şüpheleri üzerinize çekmeyin." Hande'den sonra gözleri yine sevdiği tek kadına döndü. "Esin, canım bunun içinde oldukça yüklü bir meblağ var. Şifresi senin ve Nisa'nın doğum tarihi, Nisa'yı hiçbir şeyden mahrum birakma sakın annesi. Ben gelene kadar kızıma iyi bak. Elimden geldiğince çabuk gelmeye çalışacağım güzelim." Ardından ceketinin iç cebinden bir kutu çıkardı. "Bu yüzüğü annem sana gönderdi. O seni daha ben söylemeden kabullenmişti bile."

"Yüzüğü alırım ama kartı istemem, benim bize yetecek kadar param var. Yetmediği yerde çalışırım."

"Guzel kadin biliyorum senin paran olduğunu ama Nisa'yı kime bırakıp çalışacaksın. Hem benim neyim varsa sizin değil mi? Sen beni ailen, Nisa'da baba olarak seçtiğinizde bitti her şey. Şimdi al bu kartı ve ben gelene kadar dikkat çekmeden yaşayın." Ezrak siyah kutunun içinden çıkarttığı, kandamlasını andıran yakut yüzüğü Esin'in parmağına taktı ve avucunun içine kısa bir öpücük kondurdu. "Seni çok seviyorum be kadin. Söylemeden geçemeyeceğim, bizim evin erkekleri bir kadını sevdim mi, ne çılgınlıklar yapıyor bilemezsin. Yani sen şanslısın çünkü seni ben sevdim ve asla seni üzmeyeceğim. Kimsenin üzmesine de izin vermeyeceğim."

"Bana nee, bana nee! Ben takıcaam onu! Menim o, bana neee! Sen babasın en çot meni seviyosun!" Ezrak, kıvırcık kuzusunun kıskançlığını bildiğinden annesinin parmağındaki yüzüğün kolyesini de Nisa'nın başından geçirdi. "Tabi kıvırcık kuzu, men en çot seni seviyom. Annenden bile çot. Peki sen kimi seviyosun?"

"En çot babayı seviyooomm!" Annesinin kucağından kendisine doğru zıplayan küçük kızı sımsıkı sardı Ezrak. Bu iki kadın ne yapıyordu bilmiyordu ama ikisini de ömrünü verecek kadar seviyordu. Yine de uyarmadan edemedi Esin'i. "Güzelim bir yolunu bul kolyeyi çıkar çocuğun boynundan. Birisi değerli olduğunu anlarsa Nisa'ma zarar verebilir."

Esin çok mutluydu bu adamın yanında ve Allah'a hep şükrediyordu bu kadar düşünceli ve sevecen bir adamı kendi ömrüne, çektiği acıların telafisi olarak yazdığı için. Kime ne iyilik yapmıştı bilmiyordu ama onun gibi bir erkekle ödüllendirilmişti. Yine de aklını kurcalayan şeyler vardı ve cevapları sadece Kavas'daydı. "Peki annen kabullendiyse, ağabeyin neden bizi istemiyor?"

"Sen benim ülkemde yaşayamazsın, yaşasan bile sizi o kargaşaya sokamam. Ağabeyimde beni bırakmak istemiyor. Bu durumda da..."

"Esin'i ortadan kaldırmanın akıllıca olduğuna mı inanıyor?"

"Tabi ki onlara fiziksel bir zarar vermez ama yine de..."

"Kalascığım kusura bakma sözünü kestim ama bunları söylerken, sen bile emin değilsin ağabeyinin neler yapabileceğinden." Gerçekten Ezrak emin olamıyordu ağabeyinin yapabileceklerinden, ama ne olursa olsun küçük ailesine kimse bulaşamayacaktı. Sessizliğinden anlaşılmıştı her şey ve kimse daha fazla uzatmak istemedi bu konuyu. Bir daha ne zaman görürdü sevdiği kadını bilmiyordu Ezrak ama bildiği tek şey, sonunda ölüm dahi olsa küçük ailesine kavuşacaktı...

Hande ise birbirlerine aşkla bakan bu çifte imrendi içinden. Neden Mustafa da böyle çok sevmemişti kendisini? Bunun yarısı kadar bile sevse Hande ömrünü feda ederdi ona ama yapabileceği hiçbir şey yoktu artık. Bir haftadır kaçıyordu ondan. Ne telefonlarına çıkıyor, ne de evine gelince kapıyı açıyordu. Biliyordu ki Mustafa vicdanı yüzünden ona geliyordu. Oysa genç kız onun vicdanı değil, küçükte olsa aşk umuduyla gelmesini istiyordu ama hep olmayacak duaya âmin dediği için başına gelmemiş miydi tüm bunlar?

Gitmeliydi, gitmeli ve herkesi hatalarıyla baş başa bırakmalıydı. Zira kendi valizi ağzına kadar yanlışlarla doluydu. Yanlış bir aşk, yanlış ve hatırlanmayan bir gece, bir yığın hatırlamadığı yanlışlar. Tek bir doğrusu, karşılıksız aşkı en azından kurban gitmemeliydi. Bu gün karışacaktı bilinmeyen kalabalıklara bir başına, ama önce dayısını aradı ve arkadaşından bahsetti. Hiç kimse hiçbir şey sormayacaktı bu anne kıza. İstedikleri kadar kalacaklardı. Anne tarafıyla araları çok iyi olmasa da otelin tamamı Hande ve ağabeyi Taylan'a aitti. Dayısı da işletmeciliğini yapıyordu ve sırf yıllık payın tamamını isterler korkusu ile ses edemiyordu onların hiçbir isteğine. Keza Hande çok iyi biliyordu dayısının paraya ne kadar bağımlı olduğunu. Onlar için para nefes almak gibiydi.

Aslında Taylan ve Hande'ye annelerinden ve babalarından güzel bir miras kalmıştı ama iki kardeşte en azından şimdilik ilgilenmiyorlardı bunlarla. Hiçbir zorluk yaşamadan oldukça mütevazı bir hayat yaşıyorlardı ağabey kardeş. Öyle ki ağabeyi çalıştığı şirket yüzünden zaten hep yurt dışındaydı ve şimdi yine, yeni bir hayatın başlangıcını yapacaklardı birlikte. Göçebe kuşlar misali, misafir oldukları bu güzel yüreklerden de gideceklerdi uzaklara. Kim bilir bir daha ne zaman dönerlerdi sevdikleri insanların yanına, ama mutlaka döneceklerdi çünkü kızıl güzel, kalbini emanet etmişti bir kere o zalim sevgiliye. Hasretine dayanamayacağı gün, onun başkasıyla mutlu olduğunu da olsa görmeye gelecekti. Şimdilik şairin dediği gibi.

Gitmeler yüklü kalbi alıp gitmeli gözlerde ki hasretle.

O hasretin kalanı, yanmalı gidenin ardından.

Bir daha böyle severse kalp, yakmalıydı ruh ile birlikte o bedeni de...

**********

Erzak kısıtlı olan zamanının geri kalanını sevdiği kadın ve kıvırcık kuzusu ile geçirmek istediği için Hande'nin yanından ayrıldılar. "Kavas ne zaman gideceksin?" Genç adam güzel kadının sesindeki hüznü hissettiğinde göğsünde çırpınan kalbinin daha da büyüdüğünü hissetti. Evet, bu kadın onun gerçekte bir sultanın kardeşi olduğunu bilmiyordu ama yine de yalansız dolansız seviyordu. Kendisi ise yalan söylemiyordu belki ama gerçekleri de açıklayamıyordu. "Saat dörtte uçağım kalkacak güzelim."

"Bir az daha kalsan olmaz mı? Yani Nisa çok özledi seni de ondan dedim." Ezrak bu güzel isek ve tatlı mazeret karşısında gülmeden edemedi. "Hım... Sen kalmamı istemiyorsun yani?" Esin ise onun gülen sesi ve imalı sorusu ile bir hayli utandı ve kıvırcık kahverengi saçlarının ardına saklanırcasına başını öne eğdi. Niye utanıyordu ki? Bu adam onun sevdiği adamdı. Hem de yalsız dolansız seven adam. "Ne var! Ben de çok özledim seni, Allah Allah ya! Kavas sana bir şey soracağım."

Genç adamın gülüşü artık yüksek perdeden kahkahalara dönüşmüştü bu hararetli savunmayla. İki meleği Allah ona hediye diye göndermişti artık emindi Ezrak. Nasıl bir iyilik yapmıştı da bunlarla ödüllendirilmişti bilmiyordu ama seviyordu onları, hem de çok! "Tamam sor güzelim. Bu arada bende işleri ayarlayabilirsem iki gün kalabilirim herhalde. Hem sizi yerleştiririm gözüm arkada kalmaz, hem de hasretin kalbini yararız iki gün. Hasretin bize güleceği güne kadar biz ona güleriz."

"Kavas ne demek?"

"Aslında benim adım Ezrak Kavas Bin. Ihh şey, yani Ezrak demek 'mavi gozlü demek. Kavas'da 'okçu' anlamına geliyor. Yani mavi gözlü okçuyum ben, ama bir tek sen Kavas diyorsun bana. Yani sevgilim bir tek senin okçunum ben."

"Vayy! Ok atabiliyor musun peki?"

"Gülme sakın! Her silahı rahatlikla kullanabiliyorum ama ok hiç elime almadım. Neyse ki güzel bir kadının kalbini nişan aldım ve o şimdi benim."

"Öyle mi, peki senin kalbin kimin?"

"Hımm, kalbim sadece o kadına ait. Bir de kıvırcık kuzusuna." Genç kadın bu tatlı sözlerle kalbinin hızlı hızlı attığını hissetti. Eve gidip Hasan babayla konuşması gerekiyordu ama ne diyecekti onlara? Bir tarafta sevdiği adam ve kızı, diğer yanda ailesi vardı. İlk ailesini hataları yüzünden kaybetmişti, şimdi de aynı hatayı yapıyor olabilir miydi?

'Hayır, bu hata değil biliyorum. Ona gözüm kapalı inanıyorum. O hem kızımı hem beni gerçekten seviyor. Bende onu çok seviyorum. Hayır Esin hata değil bu!' Son model kırmızı bir aracın önüne geldiklerinde Kavas kapıyı açınca aklındaki düşüncelerden sıyrılamadı ve ön koltuğa oturdu.

Kavas, kıvırcık kuzusunu arka koltuğa oturtup emniyet kemerini de taktıktan sonra sürücü koltuğuna oturdu. Hâlâ düşünceli olan kadının çenesinden tutup kendine yönlendirdi. Onun bu düşünceli halleri her zaman geriyordu genç adamı. "Ne oldu güzelim?"

"Ben Hasan babaya ne diyeceğimi bilmiyorum. Onlardan ayrılamam ki." Genç adam anlamıştı Esin'in aklından geçen düşünceleri. "Anladım ama bunu hem Nisa için hem de bizim için yapmak zorundayiz. İnan sevgilim büyük bir fırtına geliyor ve sizi korumak benim için her şeyden daha önemli."

"Anlamıyorum Kavas. Neden ağabeyin bu kadar kötü biri?" Buruk bir gülümseme düştü genç adamın yüzüne. O biliyordu sebepleri ve bir kısmını sevdiği ile paylaşmaya karar verdi. "Sevgilim. Ağabeyim anne sevgisinden uzak büyüdü. Bu yüzden kalbi taştandı onun, sonra minik bir kelebek yakaladı. Sarı, güzel bir kelebek. O kelebek o kadar çok kişiye aşk getirdi ki inanamazsın. Ağabeyim avuçlarından kaçmasın, hep onu sevsin diye güzel kelebeği büyük bir kafese hapsetti."

"Ama bu çok kötü bir şey! Yazık değil mi o kıza, nasıl zorla tutabilir? Kanun yok mu senin ülkende Kavas?"

"Var güzelim ama kanunun adı da, yazanı da ağabeyimdir. Neyse. Sonraları kelebek onu o kadar çok sevdi ki bu tutsaklığa gönüllü köle oldu."

"Kavas Allah aşkına olmasa ne yapacaktı?"

"Öyle deme güzelim. Ağabeyim ona kimselere göstermediği yönlerini gösterdi. Kimseleri almadığı kalbi şimdi sadece kelebeği için atıyor. Dünyası o kelebekten ibaret oldu. Hatta onu ölümden dönecek kadar çok sevdi ama inan bu sevgisi hep karşılıklı oldu. Oysaki ben ağabeyimin sevecek bir kalbi olduğunu o kelebek geldikten sonra öğrendim biliyor musun? Ama şimdi her şey sarpa sarmaya başladı ve kelebek evine gitmenin derdine düşmek üzere. Üstelik bir de minik bebekleri var."

"Ayy yazık ya. Peki sen ona yardım edemez misin?" Ezrak umutsuz gözlerle baktı güzel aşkına. Tanıdığı ama bilmediği bu kelebeğe üzülmüştü tertemiz, güzel kalpli kadın. "Edemem güzelim. O kelebek ağabeyimden giderse, felaketin biri bitmeden diğeri başlar. Ülkedeki herkes tehlike altında olur çünkü o kelebek ağabeyimin tek iyi tarafı. O olmazsa, ağabeyim karanlığında boğulurken herkesi de beraberinde götürür. Hele benim yardım ettiğimi öğrenirse, gözünü kırpmadan yakar canımı. Önce can sevgilim ve sizler benim canımsınız. Kimse için sizi tehlikeye atamam."

"Ama o kıza ne olacak?"

"Bilmiyorum güzelim ama şimdi elimden hiçbir şey gelmez. İşte bu yüzden sizi ülkeme götüremem. O karışlığa ne sen, nede Nisa dayanamazsınız." Esin gerçekten üzülmüştü o kız için. Ya güzel kardeşi de böyle acı çekiyorsa? Ya birileri de Yıldız'ı hapsettiyse bir yerlere? Bu düşünceler akına geldiğinde gözleri dizginlenemez yaşlarla doldu. İçini çeke çeke ağlıyordu genç kadın. Nisa annesinin ağladığını gördüğünde oda bir ağıt tutturdu.

"Esin güzelim ağlama, bak Nisa'da ağlıyor."

"Tutamıyorum kendimi Kavas. Ya benim güzel kardeşimde tutsaksa bir yerlerde. Ya daha kötüsü öldüyse. Allah'ım ne olur sen yardım et onlara."

"Kimlere güzelim?"

"Mustafa ağabey ve birkaç arkadaşı bir yere gittiler Yıldız'ı aramak için. Kavas, iste canımı vereyim ama gidemem. Arife anne mi, Hasan babamı bırakamam. Onlar Yıldız'ımın emaneti bana. Söz veriyorum iki katı daha dikkatli olurum ama gidemem." Esin'in söyledikleri canını sıkmıştı ama bu arama işini ağabeyine söylemeye hiç niyeti yoktu. Mâlik için canını bile verirdi ama konu sultan Mâlik olunca artık istemeden öfkeleniyordu genç adam. Üstelik Ezrak'ı sevdiği kadınla tehdit edebiliyorsa elbette ki biricik karısının akrabalarıyla da uğraşabilirdi. Şu anda kendi sorunlarıyla ilgilenmesi gerekiyordu çünkü. "Güzelim ne olur dediğimi üçümüz için de yap. İnan bu onlar için de en güvenilir yol."

"Olmaz Kavas, gidemem, hele de şimdi hiç olmaz."

"Peki güzelim ama size bir şey olursa bil, ben de yaşayamam. Buraya birkaç adam brakacağm, sizi korumaları için. Bu adamlar, benim en güvenilir adamlarım. Kimseye hiçbir şey anlatma sakın. Hasan bey ve diğerleri de dahil." Esin bir an şaşırdı. Sonra yaklaşık yarım saattir içinde yolculuk yaptığı arabayı incelemeye başladı. Oldukça lüks bir araçtı bu.

"Adam mı? Kavas şaka mı yapıyorsun sen bana? Bu arabayı nereden buldun?" Genç adam sıkıştığı bir köşe daha olduğunu anladı. Evet, Esin onun hakkında çok şey bilmiyordu belki ama zengin olmadığını düşünüyordu. Ona yalan söylemekten nefret ediyordu genç adam. "Esin, güzelim az önceki konuşmalarımızdan da anlayabileceğin gibi, oldukça büyük bir ailem var. Ve bayağı da işte..."

"Ne Kavas? Açık konuş lütfen."

"Ailemiz oldukça güçlü bir aile ve zengin. Ağabeyimin yardımcısıyım ben de... O yüzden... öyle."

"Kavas, doğruyu söyle! Yoksa siz mafya falan mısınız?" Sinirleri bozulan adam kahkahalarla gülüyordu. Bir de bu sese Nisa'nın çocuksu kahkahaları eklenince tüm gerginliği dağıldı. Ağabeyinin karısı için neden 'gönlümün kıblesi' dediğini şimdi çok iyi anlıyordu. Esin'de Kavas için aynıydı, onun yanı huzur ve mutluluktu.

Asla vazgeçmeyeceği bir huzur...

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 62.4K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
MASAL By Özgürçiçek

General Fiction

2.1K 68 1
Tutku ve arzunun komediyle harmanlamış halini okumak isteyenlere. Trajikomik bir masal. Hangi masal gerçek ki? Belki onların ki olur! Kim bilir biz...
Mübrem By Keje

Teen Fiction

646K 35.7K 51
En candan gördüğün insanlar en çok canını yakanlardır...🥀🍂 -Mübrem ●●●Ferman Miroğlu ve Jiyan Miroğlu'nun hikayesine hoş geldiniz:)●●●
21.2K 2.6K 39
Tarihi Kurgu ( 1918-19-20 ) BxB Urfa'nın kurtuluşu anlatılıyor