YORGUN

By seydauynk

45.4K 13K 43.7K

"Seni uyardım! "Dişlerini sıkarak konuştuğunda onu ilk gördüğüm anda ki öfkesiyle yüz yüze geldim "şimdi bura... More

1.BÖLÜM - ZAMANSIZ
2.BÖLÜM - ÇÖKÜŞ
3.BÖLÜM - GEÇMİŞ
4.BÖLÜM - İLK ADIM
5.BÖLÜM - MERAK
6.BÖLÜM - TECRÜBE
7.BÖLÜM - MEZAR
8.BÖLÜM - SINAV
9.BÖLÜM - DEĞERSİZVARİ
10.BÖLÜM - YARA
11.BÖLÜM - BEKLENMEDİK
12.BÖLÜM - KORKU
13.BÖLÜM - HASRET
14.BÖLÜM - LAVİNİA
15.BÖLÜM - FOTOĞRAF
16.BÖLÜM - KARAR
17.BÖLÜM - KADER
18.BÖLÜM - YANGIN
19.BÖLÜM - ESKEF
20.BÖLÜM - MEKTUP
22.BÖLÜM - DİLHUN
23.BÖLÜM - HİSTERİK
24.BÖLÜM - UÇURUM
25.BÖLÜM - ENDİŞE
26.BÖLÜM - KURŞUN
27.BÖLÜM - UYANIŞ
28.BÖLÜM - YALNIZLIK
29.BÖLÜM - KAÇAK
30.BÖLÜM - ÇIRPINMAK
31.BÖLÜM - PİŞMANLIK
32.BÖLÜM - ÇARESİZ
33.BÖLÜM - MECRUH
34.BÖLÜM - MİSAFİR
35.BÖLÜM - ÖLÜM
36.BÖLÜM - OD

21.BÖLÜM - UZAK

763 251 729
By seydauynk


Herkese merhaba! Yirmi birinci bölüm ile karşınızdayım! Yirmi birinci bölüme kadar size verdiğim 'her hafta yeni bölüm atacağım' sözünü tuttuğum için açıkçası içim rahat :) (Yazar burada kesinlikle bencillik etmiyor :D ) Gelelim bundan sonra ki sürece... YORGUN'un aslında on dokuzuncu bölüm ve sonrası (kurgu olarak ) neredeyse tamamen değişti canlarım. Eskiden okuyanlar bunu ilerleyen bölümlerde anlayacaklardır muhakkak. Bu bölümden sonrası için artık yazacağım her bölümde yazdığım konularla alakalı ve kurgunun kusuruz olmasını istediğimden araştırma yaparak yazacağım için epeyce vaktimi alacak. Bu yüzden yeni bölümler artık her hafta değil iki veya üç hafta da bir gelecek. Anlayışınız için bolca teşekkür ederim. YORGUN'un hala sizin desteklerinize ihtiyacı var her daim de olacak. Bana ve YORGUN'a oy veren, yorum yapan, destek olan herkese çokça teşekkür ederim. İyi ki varsınız. Ailemizin büyümesi dileğiyle! Çok konuştum evet farkındayım... O halde son bir şey: Yıldızları parlatmayı unutmayalım! Keyifli okumalar...


Bölüm Şarkısı: ShamRain - To Leave

                                                                                                                                                          16.03.2017

Satırlar arasında kelimelerim çürürken ben hiçbir zaman yazmayı bırakamadım. İçinizin yorulduğunu hissettiniz mi? Gözleriniz kalbinizi parçalanırken gördü mü hiç? Aldım yine her gece yaptığım gibi hayal kırıklıklarımı kucağıma, yetersiz benliğimle onarmaya çalıştım. Artık bir hayale inanamayacak kadar yorgunum. Umut edemeyeceğim kadar kırık, sevgiden beklentilerimi kestiğim kadar bitkin... Hayat tek bir durakta dinlenmeye çekilmeden ibaret olsa bile ben olmayan duraklarda pes etme peşindeyim. 


Bu hayatta hiç kimse için bir şey ifade etmeyecek kadar yalnızım. Değer kazanmadan değer yitirdim. Sanırım mutluluğa hasret kalarak öleceğim. Umarım bana uğramayan mutluluklar iyi birilerine gidiyordur ... Bastırabilir miydim içimin sesini? Hiç iken bütün duygulara sahip olabilir miydim ? Benim en büyük öfkem kendimeydi. Kaçtıkça, uzaklaştıkça, daha doğrusu uzaklaşmaya çalıştıkça bütün ruhuma yapışıyordu. Benim kavgam kendimleydi. Bu biçimsiz bedenimle, bu harabe ruhumla ve onulmaz kalbimleydi...


Gecenin büründüğü en karanlık ton benim için özgürlük demekti. Bütün ihtişamıyla her yara alışımda ne olursa olsun beni içeri davet ediyor yüreğimden kopup gelen hıçkırıklarımı bıkmadan usanmadan dinliyor, kalbimin bütün acısını sadece o karanlık kabulleniyordu. Yalnızlık pençelerini ruhuma bir mızrak gibi saplarken adaletsizliklerine içimden defalarca isyan ediyordum. Ben böyle olmak istemezdim. Gülüşlerimi çalan yaşam denen eziyete mi kızayım yoksa beni harcayan aileme mi?

Asın umutları dostum biz öldük!

Bilmediğimiz mezara tek başımıza gömüldük!

Sayın kalbim!

Hesap vakti! Üzüntünün arşınladığı , ıstırabın kol gezdiği ruhumda bu derin yaralar neden var ? Yaşamamı sağlarken aynı anda ölmeme nasıl müsaade ediyorsun?

Sen söyle göz yaşım!

Ben şimdi neye yanayım?

Ben şimdi neye ağlayayım?

Kirpiklerime ev sahipliği yaptığın yetmedi mi? Kararmış göz altlarımda hükümdarlığın hala baki mi ? Gittiler yüreğim... Kimisi ihanet ederek, kimisi sessizce, kimisi yakıp yıkarak, kimisi yerle bir ederek ...

Sayın kalbim !

Her şeyin sorumlusu bu satırları yazandır. Çünkü bütün yıkımlarına çare bulamayıp yüreğine sığınmıştır.

Sayın kalbim !

Kapat duruşmayı ! Vakit hazan vaktidir . Bir kere daha yenilgiyi kabul ediştir...

Karaca'nın günlüğünden...


İçime bıraktığı yangını kanımla söndürmek için deli gibi kıvrandığım anın içinde yok olmayı istedim. Yüreğime oturan sancıyı yüreğimle birlikte söküp atmayı istedim. O beni burada daha kabullenemediğim duygularımı ona itiraf etmenin eşiğindeyken bırakıp gitmişti. Bir kez olsun gözlerime bakmadan gitmişti...


"Karaca Hanım eve geçmek ister misiniz? "Gözlerimi yanıma gelen Emre'yi gördüğünde yönünü değiştiren Peder'den çekip Emre'ye döndüm.


"Biraz hava alacağım "ifadesiz tutmaya çalıştığım sesim hafiften titrediğinde boğazımı temizledim. Emre'ye bakmadan terastan çıktığım sırada Emre nazik bir şekilde kolumdan tutup ona dönmemi sağladı.


"Eve gitmeniz daha iyi olacaktır "ona döndüğüm an kolumu bıraktı "Kamer Bey sizi merak etme- "Nezaketen de olsa sorduğu soru yüzünden kendimi bir aptal gibi hissederken elimi kaldırıp Emre'nin sözünü kestim.


"Patronunuzun merakı zerre umurumda değil "sert bir şekilde konuştuğumda Emre'yi karşımda bırakıp mekandan çıkarken iki arabanın çoktan mekanın önünde bekliyor olduğunu gördüm. Gözlerimi kapının önünde çalışır vaziyette bekleyen iki siyah arabadan çekip etrafta gezdirdiğimde içeride lavaboya yakın bir yerde Peder'in beni izlediğini gördüm. Peder benim burada olduğumu nereden biliyordu? Üstelik neden her şeyi tehlikeye atıp buraya kadar gelmişti? Her şeyi riske atacağı kadar önemli bir gelişme mi olmuştu?


"Üzgünüm Karaca Hanım "dedi Emre mahcup bir ifadeyle hemen önümde çalışır vaziyette duran arabanın yolcu koltuğunun kapısı açarak.


"Bana her koşulda emrivaki yapacaksanız "bakışlarımı arabanın kapısından ona çevirdim "formalitelerle vakit kaybetme Emre. İnsanı sinirlendirmekten başka bir halta yaramıyor "dedim sert bir şekilde konuşup arabaya binerken. 


Suçun Emre de olmadığının farkındaydım lakin karşısındakinin de bir insan olduğunu anlamasını istiyordum. Zorluk çıkarmadan arabaya bindiğime sevinecek kıvama geldiğinde kararımı değiştirmemden korkarak hızla direksiyonun başına geçmiş kısa bir süre sonra eve gelmiştik. Evin içine girmek yerine Mustafa Bey'in çalışma odasına girdim ve kapıyı kilitleyip üçlü deri koltuğa uzandım. Bu gece kalbimin bir parçası ölmüştü. 


Ölüm...Sadece dört harften oluşan bir kelime kalbimin aldığı hasarı tarif edebilecek kadar derin miydi? Tüm bedenimle ve tüm ruhumla arzuladığım o inanılmaz kaçış yolu işkencesiyle kalbimin üzerinden geçmiş geçerken neredeyse geriye hiçbir şey bırakmamıştı. Hayal kırıklığının hala tazeliğini koruduğu gözlerimin önüne bir kuyu kadar derin, kalbim kadar karanlık gözleri geldiğinde bakışlarının barındırdığı ancak şimdi farkına varabildiğim duyguları içimi soğukluğuyla kaplamıştı. Yakın bir zamanda gülmüştü. Nefesimi kesecek kadar güzel gülmüştü. Gülüşünün ardından gelen ölümü bile çok geç hissettirmişti. 


Bu gece Kamer beni vurmuş kalbimin bir parçasını öldürdüğünü hissetmiştim. Durma , ölümü fısılda bana. Uzaklığınla kalbimi parçala, soğukluğunla kalbimi yarala, verdiğin acıyla beni çaresiz bırak. Bu gece her zamankinden daha çok yorgun hissediyordum. Onunla ve duygularımla savaşamayacak kadar yenilgiye uğramıştım. Ben bu gece ona karşı en çaresiz yenilgilerimden birisine uğramıştım.


***


"Yukarıya gelmeyi düşünmüyor musun? "Aniden açılan kapı eşliğinde azarlar bir şekilde söylenirken ona döndüm. Müsaade istemden odaya adeta dalmasına gömleğimden havuç paça tüvit pantolonuma hatta çorabıma kadar giyinik ve saçla makyajıma kadar hazır olduğumdan tepki vermeyip tartışmamaya karar verdim. 


Dün gece Mustafa Bey'in çalışma odasında uyumadan önce Kamer ile arama mesafe koymak vermiş sonrasında kararımın getirilerini düşünürken uyuyakalmıştım. Sabah ise hazırlanmak için eve girmiş Kamer'in yukarıya çıkmasını fırsat bilerek hemen üzerimi değiştirip makyajımı yapmış şimdi ise ceketimi giyip evden çıkacakken planım elimde patlamış odada yakalanmıştım.


"Çıkıyorum "yüzüne bakmadan ifadesiz bir şekilde konuştuğumda elime aldığım kumaş ceketimi giyip yanından geçerken kolumdan tutup beni durdurdu.


"Kahvaltı yapalım "dün hiç yaşanmamış gibi, beni orada kendime itiraf etmeyi geçtim kabullenmekten ölesiye korktuğum duygularımı neredeyse ona itiraf etmek üzereyken bırakıp giden o değilmiş gibi yumuşak bir sesle konuştuğunda kalbimin bir kez daha kırıldığını hissettim. Kırgınımı belli etmek istemediğimden dudağımın kenarı alaycı bir şekilde kıvrıldı.


"Bugün de kahvaltı masasındayken mi çekip gideceksin? "Önce kolumu tutan eline ardından gözlerine baktım "sana afiyet olsun "elini kaba bir tavırla kolumdan iterken izin vermeyerek beni kendine çekti.


"Dün orad- "Yapacağı açıklamasının benim nezdimde hiçbir şekilde geçerliliği olmadığından elini tekrar itmeye çalışmış buna rağmen çenemi tutup yüzümü yüzüne çevirmeyi başardığında hissettiğim heyecana daha çok sinirlenerek onu sertçe itmiştim. 


Benden uzaklaştığında hızla aşağı kata inip montumu giydiğimde dış kapıyı açarken bana yetişti "bana kızgınsın "dedi duymam için sesini yükselterek. Hissettiklerim kızgınlıktan çok daha fazlasıydı ve kızgınlık diğer duygularımın yanında kum tanesi kadar kalıyordu. Bunu anlayıp anlamadığını pasif bir duyguyla merak ederek ona döndüm.


"Ben sana hiçbir şey değilim "soğuk sesim ona ulaştığında fırtınam gözlerine vurmuş orada kırgınlığını en belirgin şekilde gösterirken hissettiği üzüntüyü dün gece onun bana yaptığı gibi görmezden gelerek arkamı dönüp evden çıkmıştım. Büroya geldiğimde çok geçmeden Nevzat Bey gelmiş Hakan Çıray ile görüşmesi gerektiğini benim de onun yanında gelmemi söylemişti. 


Kısa bir hazırlık yapıp birlikte Nevzat Bey'in arabasına binmiş sonrasında Çıray Holding'e gelmiştik. Hakan Bey'in bir çalışanı bizi karşıladığında odasına kadar eşlik etmiş içeri girdiğimizde toplantı masasında gergin bir ifadeyle oturan Hakan Bey ve Doğukan'ı görmüştük. Nevzat Bey ikisiyle de görüştükten sonra bende ilk olarak Hakan Bey ile görüştüm.


"Meşhur Karaca sensin demek "dedi dişlerini göstererek gülümserken. Hakan Bey ile ilk karşılaşmamız neredeyse beş saniyeyi geçmeyeceğinden emin olduğum bir zaman diliminde Kamer'in evinde Mustafa Bey'in çalışma odasında gerçekleşmişti. O gün zihnimde belirdiğinde içimden bir ürperti geçti. Beni hatırlıyor olabilir miydi? O kadar kısa bir zaman diliminde yüzüm hafızasına kazınmış olabilir miydi?


"Sizinle tanıştığıma memnun oldum "nasıl davranmam gerektiği konusunda çelişkiye düşerken gerginliğimi belli etmeyecek şekilde gülümsedim "Doğukan ve Nevzat Bey sizden çokça bahsettiler "dedim hala tutmakta olduğu elimi kendime çekerken. Hakan Çıray önce Doğukan'a ardından bana manidar bir bakış attığında babacan bir tavırla omzumu pat patlamış ardından Nevzat ile birlikte toplantı masasına oturmuştu.


"Seni burada görmek çok güzel "dedi elini bana uzatırken. Kısa bir kararsızlığın ardından elini tuttuğumda beni kendine çekti.


"Doğukan ba-"beni kolunun altına aldığında gözlerimin içine bakıp sözümü kesti.


"Toplantıyı bir an önce bitirelim "kulağıma yaklaştı "sonrasında benimsin "diye fısıldadı oyunbaz bir ifadeyle. Bana karşı olan ani değişimi beni tedirgin etmeye yeterken yakınlığımızdan rahatsız olarak ondan uzaklaşmaya çalıştığım sırada Hakan Çıray dışarıdan görünen fazlaca samimiyetimize takılmayıp oturmamızı söyledi. Birlikte masaya yönelip yan yana oturduğumuzda Hakan ve Nevzat konuşmaya başlamış anladığım kadarıyla Ankara'da görülen dava hem holding için hem de Doğukan için epeyce zorlu geçmişti. 


Mahkeme sonucunda Doğukan hapis cezasına çarptırılmış ama avukatlarının çabasıyla hapis cezası adli para cezasına çevrilmişti. Şimdi ise Doğukan adli para cezasını ödeme konusunda zorluk çıkardığından Nevzat Bey hoşnutsuzluğunu belli eden bir ifadeyle konuşmuş bu yüzden konuşma giderek koyu ve hararetli bir kıvam almıştı.


"Adli para cezasını ödemeyi reddetmek gibi bir lüksün yok "Nevzat Doğukan'a baktı "eğer ödemeyi yapmazsan bu sefer hapisten kurtuluşun olmaz "Nevzat Bey Doğukan'ı ikna etmek için açıklamalarını sıralamaya devam edeceği esnada Hakan Bey gergin bir ifadeyle söze karıştı.


"Şirketin bir itibarı var "kaşlarını çatarak Nevzat'a baktı "oğlumu da bir hatası yüzünden parmaklıklar arkasına gönderecek değilim "dedi sert bir şekilde. Bir hata dediği durumun hatalar dizisinden oluştuğunu ne çabuk unutmuştu?


"Şirketinizin itibarı dahası Doğukan'ın itibarı için şu sıralar biraz sakin olup geri planda kalmasını öneriyorum "Nevzat Bey bana baktığında Çıray Holding ile alakalı yanımızda getirmiş olduğumuz evrakları çıkarıp önüne koydum. Evraklara kısaca göz attığında konuştu "düşüşte olan hisselerinize de ya-"Doğukan geri planda kalma fikrini üstüne hisselerdeki düşüşü de hazmedemediğinden öfkeyle sözünü kesti.


"Kimse bana ne yapacağımı söyleyemez! "Ayağa kalktığında yumruğunu sertçe masaya geçirdi "korkak gibi geri çekilmeyeceğim! "Öfkeyle bağırdığında boğazındaki damarlar kabarmış açık teninde kendilerini epeyce belli etmişlerdi.


"Üç anlaşmamız feshedildi dahası iki ortağımız ortaklıktan çekilmek istiyor "eliyle Doğukan'a oturması için işaret etti "bir süre geri planda durman iyi olacaktır. Senin de itibarını düşünüyorum oğlum "dedi sıkıntıyla. Doğukan öfkeyle az önce Nevzat Bey'in önüne koyduğum masanın üzerindeki evrakları fırlatıp dışarı çıktığında Hakan Bey bana döndü "onu yalnız bırakma. Peşinden git "dedi sıkıntılı bir şekilde. 


Peşinden hiç ama hiç gitmek istemediğimden büyük bir umutla Nevzat Bey'e dönerken başıyla gitmemi işaret etti. El mahkum oturduğum yerden kalkıp koşar adımlarla odadan çıktığımda Doğukan'ı ortalarda görememiş bunun üzerine sekreterinin yanına gittiğimde arabasını istediğini söylemişti. Doğruca şirketin çıkışına yöneldiğimde Doğukan'ı arabasına binerken görmüş ona yetişerek düşünmeden arabanın kapısını açıp kendimi içeri atmıştım. Doğukan da arabaya binip bana kısa bir bakış attığında konuşmadan gaza kökledi.


"Konuşmak ister misin? "Sorum onu daha fazla sinirlendirirken bana yandan öfkeli bir bakış attığında üzerine gitmemeye karar verdim. Doğukan dakikalar ilerledikçe hızını anormal bir şekilde arttırırken panikleyerek titreyen ellerimle emniyet kemerine uzanmış birkaç deneme sonucunda takabildiğimde içten içe sevinirken iki elimle kemere sıkıca tutundum "sakinleşmelisin "ona yandan bir bakış attım "öfkenin sana bir yararı olmaz "dedim tedirgin bir şekilde.


"Sende bana ne yapacağımı söyleyip duracaksan in araban! "Diye bağırdı elini sertçe direksiyona vurarak. Sürekli artan hızı ve giderek büyüyen öfkesini göz önüne aldığımda üstüne onun yanında ölmek istemediğimden araba duruncaya kadar susmakta karar kılmıştım. Endişem katmerlenirken nihayet bir süre sonra oldukça büyük bir alana inşa edilmiş kapsamlı bir atış poligonunun önünde durmuştuk. 


Doğukan arabadan inip kapıyı kırarcasına kapattığında kendime gelip canhıraş bir şekilde tuttuğum emniyet kemerini açarak bende arabadan çıktım. Koşar adımlarla Doğukan'a yetiştiğimde danışmayı geçip sol tarafa yönelmiş antrasit rengindeki geniş kapıdan içeri girdiğimizde neredeyse devasa boyutta büyüklüğe sahip olan atış poligonuna geçmiştik. Gün ortası olma sebebiyle neredeyse boş olan salonun kasvetli aynı zamanda da biraz serseri bir havası vardı.


"Açık alanda mı yoksa burada mı çalışmak istersiniz Doğukan Bey? "Diye sordu numaralı gözlük takan muhtemelen burasının işletmesinden sorumlu olan kırklı yaşlarındaki beyefendi. Tavan ve zemin de dahil dört duvarın hakim olduğu kirli antrasit renginden gözlerimi çekip etrafı inceledim. 


Epeyce ileride duran üzerinde atış yapılan farklı boy ve renklerdeki hedeflerin ardından kağıt üzerindeki hedeflerde gözlerimi gezdirdim. Bu sırada Doğukan adama burada çalışacağını söylemiş ardından adam onun için ekipmanları hazırladığında Doğukan masanın üzerinde duran kulaklıklara gerek olmadığını bizi yalnız bırakmasını söylemişti. Adam isteğini onaylayıp bizi yalnız bırakırken Doğukan arkasında üzerinde mermi ve silahların olduğu masanın başına geçmişti.


"Sana mı ait? "Diye sordum masanın üzerindeki silah ve mermileri gösterirken. Yol boyunca hissettiğim öfkesinin neredeyse bir hiç olduğunu silahları görene kadar anlamadığım için kendimi aptal gibi hissediyordum.


"Hepsi "diyerek beni onayladı. Silahı eline alıp kontrolleri yapmış dolu olduğundan emin olduktan sonra bana dönmüştü "karşıya geç "dedi silahıyla bana işaret verirken düz bir sesle.


"Ne saçmalıyorsun? "Arabasına bindiğimden beri artan korkum saniyeler ilerledikçe ayyuka çıkarken isteği karşısında yüzümü buruşturdum.


"Karşıma geç "Bal köpüğü gözleri sert bakışlarıyla birlikte koyulaşırken sertçe yutkundum. Delirmiş olmalıydı.


"Seninle konuşmak için geldim "elimle kağıtların üzerlerindeki hedefleri gösterdim "beni delik deşik etmen için değil "dedim öfkeyle. Davayı kaybetmesiyle alakam olduğunu bilmediği halde gözü bu kadar dönerken bilse neler olacağını düşünmek bile istemiyordum.


"Sana karşıma geç dedim! "Öfkeyle bağırdığında sesi poligonun dört duvarına çarpıp kulaklarımda patlamış içimdeki başı bozuk öfkeyi iyice şahlandırmıştı.


"İstemiyorum! "Dedim dişlerimi neredeyse kıracak derecede sıkarken. Doğukan öfkeyle kolumdan tutup peşinden sürükleyerek poligonun tam ortasında durduğunda benden uzaklaşıp karşıma geçti "sen delirmişsin! "Diye bağırdım ellerimi yumruk haline getirerek.


" Kötü anılar neden vardır biliyor musun? "Başını yana eğip gözlerime baktı "birinin seni incitmesinin ne kadar kolay olduğunu gösterir "dedi hoşnutsuz bir ifadeyle.


"Senin öfke nöbetinle uğraşmayacağım "sesimi beni duyması için yükselttiğimde kapıya doğru bir kaç adım attım. Doğukan ayaklarıma fazlaca yakın olan yere nişan alıp düşünmeden ateş ettiğinde korkuyla çığlık atıp hızla geriye adımlarken gür bir kahkaha attı.


"Leman'ı herkesin içinde küçük düşürmeyi sana yakıştıramadım "onaylamaz bir ses tonuyla konuşurken başını iki yana salladı "üstelik o adamın yanında bunu yapman affedilmesi çok zor bir davranış "dedi memnuniyetsiz bir şekilde. En son Doğukan'ın kaybetmiş olduğu davası yüzünden yeni düştüğü öfkesiyle beraber buralara kadar gelmemiş miydik? Leman ile olan durum neredeyse eskidiğinden üstelik onu ilgilendirmediğinden neden bu konuyu açma gereği duymuştu?


"Anlaşılan Leman beni çocuk gibi sana şikayet etmiş "alay eden bir tavırla kaşlarımı kaldırdım "en yakın arkadaşının düşmanına aşık olduğunun farkında mısın? "Dedim ifadesiz bir sesle. Doğukan Kamer'den bu kadar nefret ederken Leman'ın ona aşık olmasını nasıl hazmedebiliyordu?


"Kamer'in düşmanım olduğunu söylememiştim "diye konuştu sorgulayıcı bir ifadeyle. Doğukan kendince bir açık kapı bulmayı umarak saçma bir yerden beni sıkıştırmaya çalışması komik ve aptalca duruyordu.


"Yapma Doğukan "histerik bir kahkaha attım "bir aptal bile sizin birbirinizden nefret ettiğinizi ve düşman olduğunuzu kolayca anlayabilir "dedim bilmiş bir ifadeyle.


"Kamer'e olan ilgin yüzünden Leman'dan rahatsız oluyorsun "kaşlarını çatıp öfkeyle konuştuğunda gitmek için tekrar kapıya doğru adım attığımda ayaklarıma doğru ikinci kez ateş etmesiyle geriye doğru gitmeye çalışırken çığlık attım.


"Gün geçtikçe beni kendinden uzaklaştırıyorsun "işaret parmağımı kaldırıp ona doğru salladım "davranışlarınla kendinden soğutuyorsun "diye bağırdım öfkeyle. Elinde silahla öfkeden neredeyse patlayacak noktaya gelen Doğukan ile bir atış poligonunda neredeyse ölmeyi beklediğime inanamıyordum. Sözlerim onu öfkelendirdiğinde içeriye bir adamını çağırmış adamı Doğukan'dan aldığı talimatla üzerlerinde hedef basılı olan kağıtları belirli aralıkla karışık bir şekilde konumlandırmıştı.


"En ufak bir hatamda "silahını kaldırıp bana doğru nişan aldı "kurşun sana saplanabilir "dedi acımasız bir şekilde. Korkudan sertçe yutkunduğumda tekrar konuştu "en ufak bir sözünde öfkeme yenik düşebilirim "kağıtları gösterdi "onların yerini senin alman işten bile değil "dedi alayla.


"Mantıklı düşün "titreyen sesime içime küfürler yağdırırken tekrar konuştum "kontrolünü kaybediyorsun! Sen öfkeni değil öfken seni yönetiyor! "Diye bağırdım. Sözlerim üzerinde hiçbir etki bırakmazken öfkesi hala tazeliğini koruyordu. Patlayan silahla birlikte ağız dolusu bir çığlık attım. Biraz önümde sağ çaprazda duran kağıdı tam on ikiden vurup ortasında koca bir delik açmıştı. 


Sol tarafımda duran üç hedefe peş peşe ateş ettiğinde ellerimi kulaklarıma kapatıp çığlık atarak olduğum yere çöktüm. İki el silah sesinden sonra ortama çöken sessizlikle ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi aralarken bulunduğumuz poligonun kapısı hızla açılmış ama Doğukan gelene bakmama fırsat tanımadan öfkeyle kolumdan tutup ayağa kaldırmıştı.


"Kaldırın bütün hedefleri! "Diye bağırdı gözlerime bakarak "bana tek hedef yetecek gibi görünüyor! "Dedi acımasız bir şekilde. Öldürecek... Bizi delik deşik edecek... Ellerimi kulaklarımdan çekip panikle onu itmeye çalıştığımda beni peşinden sürükledi.


"Doğukan Bey "adamın seslenmesiyle ona döndüğümüzde Doğukan elindeki silahı karşımızdaki adama doğrulttu "acil bir durum var, geçen günkü dava ile alakalı "dedi hızlıca. Doğukan artık baştan aşağı öfkeye büründüğünde beni peşinden sürükleyerek geniş kapılardan dışarı çıktığında kolumu sertçe bıraktı. Patlayan silah sesleri kulaklarımda koca bir uğultu bırakırken seken mermiler yüzünden dahası beni hedefi olarak seçmesinin verdiği korku sinirlerimi ziyadesiyle yıprattığının farkına vardığımda avucumun içini hatırı sayılır derecede acıtacak şekilde Doğukan'a sert bir tokat attım.


"Sakın bir daha karşıma çıkma! "Karşısından çekilip hızla çıkışa Doğru yürürken ona baktım "eğer bir daha bana böyle davranacak olursan ayağıma sıkmaya çalıştığın kurşunu senin göğsüne sıkarım! "İşaret parmağımı ona doğru salladım "benimle oynama! Seni ölmekten beter ederim! "Diye bağırdım boğazımı yırtacak derecede yüksek bir sesle. Titreyen bacaklarıma aldırmadan atış poligonundan hızla çıktığımda ardıma bile bakmadan koşmaya başladım. Önümde ani fren yapan kırmızı arabayla birlikte çığlık atıp dururken yolcu koltuğunun camı açıldı.


"Atla! "Diye bağırdı eliyle binmem için işaret ederek. Şaşırma faslını sonraya saklayıp kendimi yanına attığım anda asfaltı ağlatacak şekilde hızla gaza kökledi.


"Burada olduğumu nereden öğrendin? "Diye sordum şaşkınlıkla harmanlanmış titreyen sesimle.


"Seni takip ediyordum "onun hayatında normal bir durum olduğu için alelade bir şekilde söylerken kaşlarımı çattım.


"Bunu bana neden söylemedin? "Diye sordum ters bir şekilde. Torpido gözünü açtığında iki şişe su çıkartıp bana uzattı.


"Şimdi öğrenmiş oldun "dedi omuz silkerek elindeki su şişelerini almam için elini bana doğru sallarken. Elindeki su şişelerini alırken konuştum.


"Dışarı çıkacağımı nasıl anladın? "Bana yandan manidar bir bakış attığında hayret dolu bir ifadeyle ona döndüm "dava ile ilgili gelişmeyi ortaya sen çıkardın değil mi? "Diye sordum ona inanamayarak.


"Saldıray'ın da hatırı sayılır yardımı oldu "gözleriyle bir şeyimin olup olmadığını kontrol etmek istercesine hızlıca üzerimi taradı "o da seni merak etti. Hazır olduğun bir zamanda konuşsan iyi olacak "ciddi bir ifadeyle konuştuğunda onu başımla onayladım.


"Teşekkür ederim "diye fısıldadım sesimin titremesine mani olamayarak. Eskef olmasaydı atış poligonundan nasıl çıkacağımı düşünmek bile istemiyordum.


"Seninle aynı yoldayız Esmer "dostane bir tavırla gülümsedi "yola çıktığım insanı satacak değilim "dedi kendinden emin bir şekilde. Utanmasam şu an Eskef'e sarılıp ağlayacak kıvama geldiğimden duygularımı kontrol etmek adına bir zamanlar merak saldığım için öğrendiğim nefes egzersizlerini yapmış ardından sanki hiç su görmemiş gibi Eskef'in verdiği iki şişe suyu da son damlasına kadar içmiştim. Arabayı nihayet antikacıya yakın bir otoparka park ettiğinde birlikte aşağı inmiş beş dakika sonra antikacıdan içeri girip Eskef'in inine geçmiştik.


"İç kızım rahatlatır "dedi Peder önüme içinde melisa çayı olan fincanı bırakırken. Ona teşekkür edip altın sıvama fincanı parmaklarımın arasına aldığımda dudaklarıma götürüp birkaç yudum içtim.


"Dün akşam yemeğinde sizi orada görmek beni şaşırttı "Peder'e döndüm "bir sorun mu var? "Diye sordum merakla. Peder önce onay almak istercesine Eskef'e ardından anlayışlı bir ifadeyle bana baktı.


"Nevin diye birini tanıyor musun? "Diye sordu gözlerini kısarak. Nevin adını daha önce duymadığıma emindim. Peder dün bunun için mi yanıma gelmeye çalışıyordu?


"Tanımıyorum "konuşmaya devam etmesini isteyerek ona bakarken çayımdan bir yudum aldım.


"Nevin İpekçi Kamer'in annesi olabilir "dediğinde şaşkınlıktan ağzımdaki çayı fincanın içine püskürttüm. Yarısı genzime kaçan çay yüzünden kesik kesik öksürürken Eskef ayağa kalkıp bana su uzatmış suyu elinden aldığımda hafifçe sırtıma vurmuştu.


"Emin misiniz? "Elimdeki su bardağını başıma dikip bütün suyu bitirdiğimde önümdeki alçak sehpanın üzerine bırakıp hızla cep telefonumu çıkardım "bende bir fotoğraf var. Çıkan yangından bir gün önce çekmiştim "evlendiğimiz gün Mustafa Bey'in çalışma odasına girmiş ona ait evrak çantasının gizli gözünde güzel bir kadın vesikalık fotoğrafı bulmuştum. 


Telefonumda gizli dosyaya aldığım fotoğrafı Eskef ve Peder'e gösterdiğimde Eskef bilgisayarını getirmiş araştırmasına büyük ölçüde yardımcı olacağı için fotoğrafı aktarmamı istemişti. Bende fotoğrafı bilgisayara aktarmış sonrasında işimi garantiye almak istediğimden telefonumdan silmiştim. Peder ve Eskef fotoğrafı bilgisayarda açıp bakarken tekrar konuştum "Nevin İpekçi gerçekten bu fotoğraftaki kadın mı? "Diye sordum inanamayarak. Neredeydi bunca zaman? Neden gitmişti? Olanlardan haberi var mıydı? Neden onu bir başına bırakmıştı?


"Kuvvetle muhtemel "dedi Peder düşünceli bir sesle. Emin değiller miydi?


"Nasıl? "Eskef'e döndüm "anlayamadım? "Diye sordum kaşlarımı çatarak.


"Verdiğin fotoğraf sayesinde işimiz kolaylaşacak. Asl- "Aklıma gelen fikirle sözünü kestim.


"DNA testi yaptırmaya ne dersiniz? "Diye sordum bir elimi saçlarımın arasından geçirerek. Kesin bir kanıya varmak üstüne elimizde kanıtta olsun istiyorsak test en mantıklı yoldu.


"Nevin Hanım öylece üzerinden örnek alamayacağımız bir kadın Esmer "ne demek istiyordu? "Kamer olsa çoktan almıştık "dedi sıkıntıyla. Kamer olsaydı saçlarını seve seve yolarak onlara örnek alabileceğim için hak veriyordum.


"Nevin Hanım keza Kamer'in gerçekten annesiyse "sesli bir şekilde yutkundum "şu an bizim durumumuzla ne alakası var? "aniden Peder'e döndüm "siz dün akşam bunun için geldiniz öyle değil mi? "Peder başıyla beni onayladı "ama yanımda Kamer ve adamları varken bu çok riskli değil miydi? "Diye sordum anlamayarak.


"Dün aslında adamları atlatıp senden annesi hakkında bir şeyler bulmanı isteyecektim ama olmadı. Sonrasında boş bir zamanını yakalamak için Eskef seni takip etti "çok zor durumda kalmadıkça arama ve mesaj yoluyla iletişim yerine yüz yüze görüşmek için anlaştığımızdan beni takip etmelerini geçerli bir sebep olarak görüyordum "ama Doğukan denen şerefsiz yüzünden farklı şekilde görüşmek zorunda kaldık "dedi öfkeyle.


"İstediğimizi haberin olmadan bize ulaştırdın "dedi Eskef Peder'in öfkelenmesine mani olmak isteyerek konuyu değiştirip ekrandaki vesikalık fotoğrafı gösterdi. Tekrar konuşacağı sırada telefonum çalmaya başladığında bekletmek istemediğimden açtım.


"Karaca nasılsın? "Sesindeki samimiyet barındıran ilgili ton nedeniyle dudaklarım iki yana kıvrılırken konuştum.


"İyiyim, teşekkür ederim Saldıray bana çok yardımcı oldunuz "dedim minnetle.


"Bir telefon uzağındayım unutma "dedi gülerek. Saldıray ile biraz daha konuşmuş benimle ve Eskef ile olan bunca yıllık hukukuna dayanarak bana yardım ettiğini istersem de edebileceğini söylemişti. 


Karşılık almadan anne babasına bile iyilik yapmayacak derecede çıkarcı olan Saldıray'ın içtenliği beni şaşırtırken telefonu görüşmek üzere yaptığımız temennilerle kapattığımızda Eskef biraz daha araştırması gerektiğini Peder'in de ona yardımcı olacağını söylemiş ardından Kamer'in annesiyle alakalı konuştuğumuz tek zamanı hatırlayarak hakkında tek tük edindiğim bilgileri söyledikten sonra antikacıdan çıkmıştım. Eve gidip üzerimi değiştirmiş aşağı kata inerken Kamer'in öfkeli sesini işitmiştim.


"Ne oluyor? "Yanına giderken konuştum "niye bağırıyorsun? "Diye sordum anlamaya çalışarak.


"Doğukan'ın yanında ne işin var senin? "Öfkeyle bağırdığında ne cevap vereceğimi bilemez bir şekilde ona bakarken "cevap ver "dedi dişlerini sıkarak.


"Nereden çıktı şimdi? "Diye sordum amacını anlamaya çalışarak. Nevzat ile çalıştığım süre boyunca dahası Leman hayatlarında varlığını sürdürdüğü müddetçe benim Doğukan ile elbet karşı karşıya geleceğimi çoktan anlamış olması gerekiyordu.


"Neredeyse bütün gün onunlaymışsın "bana doğru bir adım attı "birlikte dışarı çıkmışsınız? "Dedi hesap soran bir tavırla. Şüpheci bir tavırla ona baktım.


"Sen beni mi takip ettiriyorsun? "Diye sordum sesimi yükselterek. Beni takip ettiriyorsa Eskef'den haberdar olabilir miydi?


"Bazen "dedi dudağını bükerek. Bu konuda dürüst olduğu için şaşırırken kaşlarımı kaldırarak ona baktım.


"Beni takip ettirmeye hakkın yok! "Ona yaklaşırken öfkeyle bağırdım. Benim de bir hayatım olduğunun farkında mıydı? Sende onun hayatına burnunu sokuyorsun... Ben bunu benden sakladığı gerçekler adına yapıyordum onu kontrol etmek için yapmıyordum.


"Sana ayarladığım korumayı kabul etmedin "dedi her kelimesine vurgu yaparak "sana şoför ayarladım kabul etmed- "İyilik adı altında hayata geçirmek için yanıp tutuştuğundan neredeyse emin olduğum amacı yüzünden öfkeyle sözünü kestim.


"Çünkü sen beni kontrol etmeye çalışıyorsun! "İşaret parmağımla göğsünden ittirdim "bu zamana kadar nasıl yaşadıysam senden sonra da nasıl yaşayacaksam seninleyken de öyle devam edeceğim! "Bileğimden tutup onu itmemi engelledi "sana izin vermeyeceğim! "Diye bağırdım öfkemi dizginlemeyerek.


"Beni yoruyorsun Lavinia! "Diye bağırdı gözlerimin içine bakarak. İtirafı içimi talan ederken bileğimi bırakıp benden uzaklaştı "bütün olanlarla uğraştığım yetmiyormuş gibi bir de seninle uğraşıyorum "dedi sinirle. Şimdi de bütün sorunu çıkaran ben mi olmuştum?


"Zaten uğraşmanı istemiyorum! Sen benimle uğraş diye evlenmedik! "Dedim neden evlendiğimizi hatırlatma ihtiyacı hissederek.


"Her gün seni görmenin ne demek olduğunu biliyor musun? "Dilini hızla alt dudağında gezdirip tekrar hırsla konuştu "senin yüzünü görmek zorunda olmak, neredeyse her şeyi seninle paylaşıyor olmak ne demek biliyor musun? Nefret ettiğin kişiyle bir şeyler yaşamanın ne kadar zor olduğu hakkında bir fikrin var mı? "İşaret parmağıyla beni gösterdi "her gün babamın katilinin neredeyse kopyası olan kızına bakmak nasıl bir işkence biliyor musun sen? "Diye bağırdı öfkeyle. Babamın geçmişi beni damgalamış etkisinin ise tüm hayatım boyunca süreceğini her fırsatta gözler önüne seriyordu.


"Defalarca söyledim! "Boğazım yırtılırcasına bağırdım "senin bulduğun belki de uydurduğun eksik parçalar bir delil niteliği taşımıyor! Benim babam katil değil bunu ispat edeceğim! "Parmaklarım boynumda Kamer'in bana aldığı kolyenin zincirine uzandı. Sadece ailemin yanına giderken taktığım onun dışında sürekli kolyemin ucunda taşıdığım alyansı çıkardım. Kamer beni çatık kaşlarla izlerken kolyemi boynuma takıp eline uzandım "madem ben bu kadar katlanılmaz birisiyim "avucunu açıp alyansımı avucunun içine bıraktım "madem bana katlatmak, benimle bir şeyler paylaşmak, yaşamak, yüzüme bile bakıyor olmak senin için bu kadar işkence boşanalım! "Diye bağırdım parmaklarını avucunun içine kıvırıp elini iterek.


"Neden evlendiğimizi unutuyor musun? "Diye konuştu sert bir şekilde alyans olan avucunu iyice sıkarken.


"Neden evlendiğimiz konusunda gün geçtikçe şüpheye düşüyorum "cevap vermesini beklemeden onu ardımda bırakıp merdivenlere yöneldim. Odaya girdiğimde dolabın içindeki küçük siyah deri valizi alıp açtım. İçine ne aldığıma bakmaksızın birkaç parça kıyafet yerleştirip ihtiyacım olan birkaç eşyayı aldıktan sonra odadan çıktım. Merdivenlerden hızla aşağı indiğimde doğruca dış kapıya gitmiş çelik kapıyı açtığımda kolumdan tutmuştu.


"Nereye? "Dedi hesap soran tavrını sürdürürken bir elimdeki küçük çantaya bir bana bakarak. Ona cevap vermek yerine kolunu itip bahçeye çıktım.


"Açın kapıyı! "Diye bağırdım bana doğru gelmekte olan Kızıl'a bakarak. Kızıl bana değil arkama baktığında öfkeyle arkama döndüm "söyle onlara kapıyı açsınlar! Benden bu kadar! "Diye bağırdım kuzguni gözlerine bakarak.


"Açmayacaklar! "Kendinden emin bir şekilde çıkan gür sesi sinirlerimi iyice bozarken elimdeki çantayı öfkeyle yere atıp ona doğru adımladım.


"Açtıracaksın! "Göğsüne sert bir yumruk geçirdim "seninle işimiz bitti! Artık herkes kendi yoluna! "Diye bağırdım göğsüne tekrar sert bir yumruk geçirerek. Bileklerimden tutup beni kendinden hafifçe uzaklaştırdı.


"Nereye gideceksin? "Bileklerimi tuttuğu elleriyle beni kendine çekti "benden gidemezsin "diye fısıldadı güçlü bir sesle. Ellerimi göğsüne koyarak onu sertçe ittiğimde bana direnmeyerek bileklerimi bıraktı. Birkaç adım geriye gittiğimde nefes nefese kalmış bir şekilde öfkeyle ona baktım.


"Sana baktığımda bazen babamı görüyorum! "Diye bağırdım. Göz bebekleri sözlerim karşısında şaşkınlıkla karışık üzüntüyle titrerken sarsıldığını anladım. Derinden sarsılmıştı. Kuzguni gözlerine hüzünle iç içe geçmiş olan kırgınlık çökmüştü "lanet olası öfkenle, beni küçümseyip durmanla, beni yerin dibin sokup sokup çıkardığın azarlamalarınla, orantısız hırçınlığınla, ilgisizliğinle, bütün her şeyde beni suçlamanla "ona doğru yürüyüp karşında durduğumda meydan okurcasına başımı dikleştirerek hırsla konuşmaya devam ettim "sürekli beni tersleyip durmanla, sürekli kalbimi kırıp beni hor görmenle, sürekli benim için yaptığın şeyleri suratıma çarpmanla, suratıma çarparak beni mahcup hissettirip kendimi fazlalıkmış gibi bir yükmüşüm gibi görmemi sağlayarak Ahmet Soykan olup çıktın! "


İki elimi de yumruk yapıp sertçe göğsüne vurmuş ardından birkaç adım geri giderek iki elimi yana açmıştım "sen gitgide babama dönüşüyorsun! O çok nefret ettiğin Ahmet Soykan oldun! "İşaret parmağımla yüzümü gösterdim "sırf kaşım gözüm Ahmet Soykan'a benziyor diye benden nefret ediyorsun ya sen kişiliğinle ve karakterinle neredeyse Ahmet Soykan oldun! Sana baktığımda babamı görüyorum çünkü inatla ona benzemeye devam ediyorsun! "


İçimde uzun zamandan beridir birikmiş öfkeyi suratına bağıra bağıra haykırdığımda kırgınlığını gizleyemeyen kuzguni gözleriyle bana baktı. Bana ilk defa bu kadar derinden hissettiği sahici bir hüzünle bakmıştı. İnkar etmemiş karşı çıkmamış ya da ters bir cevap vermemişti. Kuzguni gözlerini benden çekip Kızıl'ın yanına gitmiş onunla konuştuktan sonra bir daha yüzüme bakmadan evden çıkıp arabasına binmişti. Bu gece bu evden ben gidecekken Kamer kendi evinden gitmişti. O giderken benim payıma içime oturan geçmişin izi, babam yüzünden hayatıma işlenen damgayla orada öylece arkasından bakakalmak düşmüştü.


***


"Doğukan'a iyi geldiğin konusunda şüphelerim var "dedi hoşnutsuz bir sesle kahve fincanına uzanırken. Son on beş dakikadır bu konuda onunla aynı fikirde olduğumu savunmama rağmen neden alakasız ısrarını sürdürüyordu?


"Kolay bir dava atlatmadı "bir süre sessiz kalıp cümlelerimi zihnimde toparladım "hemen kabullenmesini bekleyemeyiz. Eminim böyle bir durumla karşı karşıya kalmak aklının ucundan bile geçmemiştir "dedim ifadesiz bir sesle.


"Siz gençler aranıza biraz mesafe koysanız iyi olacak. Seninle görüştükten sonra sakinleşmek şöyle dursun daha da sinirliydi "elinin tersini bana doğru salladı "her neyse. İşinin başına dön "dedi aksi bir tavırla. Nevzat Bey beni tabiri caizse köpek kışlar gibi odasından kovduğunda bir an önce ondan uzaklaşmak istediğimden tavrına takılmamış hemen odasından çıkarak rahatlamak adına kendime kahve alıp yerime geçmiş oturur oturmaz masamın üzerinde gördüğüm zarf dikkatimi çekmişti. Geçen ki zarfla aynıydı. Zarfı açıp içinden mektubu alacağım sırada Yüksel Hanım içeri girmiş zarfı panikle çantamın içine atmıştım.


"Ben Nevzat Bey'in yanındayken büroya kimse geldi mi? "Diye sordum kaşlarımı çatarak.


"Vallahi hiç farkında değilim "yerine oturup bacak bacak üstüne attı "Meltem ablayla sohbet ediyordum "temizlik görevlisi olan Meltem ablayla yaptığı dedikoduyu sohbet diye yumuşattığını düşünüyordu "bir şey mi oldu? "Diye sordu merakla.


"Masam biraz fazla dağınık "masamı gösterdim "bende bir şey mi oldu diye soracaktım "dedim düşünceli bir sesle. Yüksel Hanım söylediğim yalanı anlamayarak mahcup bir ifadeyle bana baktığında birisi gelip masamı karıştırmış olsa muhakkak fark edebileceği konusunda uzunca atıp tutmuş bende bir süre sonra sıkıldığımdan onu sahte bir övgüyle onaylamıştım. Günün tek muhabbeti bu olurken nihayet mesaim bitmiş soluğu hemen son zamanlarda ikinci uğrak yerim olarak gördüğüm antikacı dükkanında ve uğradığım sıklık neticesinde neredeyse ağabey ile amca samimiyeti kurduğum Eskef ile Peder'in yanında almıştım.


"Sizce kaç mektup vardır? "Diye sordum alçak sehpanın üzerine koyduğum henüz açmadığım zarfa bakarak.


"Bunu şimdilik gönderenden başkası bilmiyor "dedi Peder neredeyse gri olduğundan şüphelendiğim yaşanmışlıklarla dolu gözlerini bana çevirerek "okusan iyi olacak "diyerek zarfı alıp bana uzattı. Zarfı elinden açıp mektubu içinden çıkarttım.


                                                                                                                                                          13.02.2004

Nevin...

Seni nasıl sevdim tahmin bile edemezsin. Yüreğimin nasıl sana koştuğunu, nasıl sana karıştığımı, nasıl senden kopamaz olduğumu... Şimdi çok meyus bir insan oldum. Artık senin geri dönmeni istemeyecek kadar gururlu ama hala sana olan sevgisi bitmemiş yalnız bir adamım. Kokun hala odamızda, mutfakta, bulmaca çözerken oturduğun sandalyede, evimizin adım attığın her yerinde... 


Vaktin geçiyor olması acılarımızın bittiğini göstermiyor. Zaman bizi acıya alıştırmadı ilk günkü tazeliğini her seferinde koruyor. Acım, acımız hala yerli yerinde duruyorken pek çok seneyi yaralarımızı sarmak gibi beyhude bir uğraşla geçirdik. En çok onun yaralarını sarmak için çaba harcarken oğlum çoktan ergenlik çağına geldi. Lise öğrenimine başlayacağı yaşta yine senin yokluğunu hissediyor. Yaşadıklarını artık kaldıramadığından gün geçtikçe hırçınlaşıyor. Kardeşim dediği arkadaşı Çağatay ile ya da amcadan çok ağabeyi olarak bellediği amcasıyla bile doğru düzgün konuşmuyor. Hırçınlığı, aksiliği gün geçtikçe artarken bir de ergenlik çağında olması duygularını ziyadesiyle etkiliyor. 


Bir psikolog arkadaşımla görüştüm beni çok yakından tanıdığı güvendiği bir pedagog arkadaşına yönlendirdi. Güzel bir geleceği, güzel bir yaşantısı olabilmesi için bütün imkanlarımı ona seferber edeceğim. Oğlum için ne gerekiyorsa hem babası hem de yeri geldiğinde annesi olmaya çalışarak her şeyi yapacağım. Hiçbir çocuk annesi tarafından terk edilmeyi hak etmez. Sana çok kızgınım. Kendime sormadan edemiyorum. Senin neyini eksik ettim? Sana maddi manevi neyi vermedim de bize bunu reva gördün? Bunu neden yaptın? Ardında koca bir enkaz bıraktın. 


Bundan sonra hayatımı tek yaşama sebebim olan oğluma adayacağım. O ileride çok iyi, merhametli, başarılı bir iş adamı olacak. Ne onu terk eden annesi ne de acıları umurunda olacak. O her şeye rağmen güçlü ve hep babasının yanında olacak. Zarfın içine mektubumla beraber görmek isteyeceğini düşünerek oğlumuzun yakın zamanda çekilmiş olduğu fotoğrafını koyuyorum. Bütün bu yaptıklarına değdi mi? Dünyadaki hiçbir şey bir evladı annesiz bırakmaya değmez.


Mektup bittiğinde gözümden akan bir damla yaşı aceleyle silip mektubu katlayarak geri zarfa koydum. Mustafa Taşkıran eşsiz bir adamdı. Eşinin gidişiyle yıkılmamış aksine güçlenerek hayatını oğluna adayarak yaşamış bir babaydı. Olmak ile yapmak arasındaki farkı Mustafa Bey bariz bir şekilde göstermiş Kamer için iyinin de ötesinde bir baba olmuştu. Kamer Mustafa Bey'in anlattığı kadarıyla zor bir çocukluk geçirmişti. Bana hiç annesinden bahsetmemiş olması durumu aştığını mı yoksa sadece alıştığını mı gösterirdi?


"Uzun ve karmaşık "dedi Eskef düşünceli bir sesle. Katılıyordum. Her şey bu mektup gibi uzun ve karmaşıktı. Bu mektupların bizi yeni bir çıkmaza sürükleyeceğini hissediyordum.


"Kamer'in bir amcası var ama adını bile bilmiyorum "Eskef'e baktım "bana amcasının varlığından bile bahsetmedi. Aralarında bir sorun olabilir mi? "Diye sordum merakla. Acaba amcası Kamer'e arka planda yardım ediyor olabilir miydi?


"Muhtemel. Araştırılacak bir konu daha "diye mırıldandı sıkıntıyla "sence Nevin Hanım isteyerek mi gitti? "Sesindeki merak gözle görülecek kadar fazlayken onu başımla onayladım.


"Mustafa Bey'in iki mektubuna da bakarsak isteyerek gitmiş olabilir "dedim düşünceli bir şekilde. Kamer'i bırakmıştı. Kamer bu yüzden bir kadına bağlanmakta zorlanıyor olabilir miydi?


"Fotoğraf nerede? "Diye sordu Peder şüpheci bir merakla. Mektubu alırken zarfın içinde bir fotoğraf görmediğime emindim.


"Mustafa Bey mektubunda Kamer'in ergenlik çağındaki fotoğrafından bahsetmişti "zarfı aceleyle elime alıp açtım "ama zarfın içinde yok "dedim sıkıntıyla. Fotoğraf neredeydi?


"İki ihtimal var "Eskef elini ritmik bir şekilde orta sehpaya vurmaya başladı "birincisi mektuplar Nevin Hanım'a ulaştı ve fotoğraf onda ya da ikincisi ona hiç ulaşmadı. Fotoğraf bir başkasının elinde "dedi ciddi bir şekilde. İkinci ihtimal göz önüne alındığında fotoğraf kimdeydi?


"Her şeyden önemlisi birisi bu mektupları göndererek hedef şaşırtmaya çalışıyor olabilir mi? "Diye bir soru yönelttim tahminde bulunarak.


"Ya da "diyerek söze karıştı Peder "olanların Nevin Hanım ile bir bağlantısı olabilir mi? "Diye sordu. Bu ihtimal aklımıza daha önce gelmemişti ama olabilir miydi? Bunun riskli de olsa tek bir yolu vardı.


"Nevin Hanım'ı en kısa zamanda bulmalıyız "kararlı bir ifadeyle konuştuğumda ikisi de benimle aynı fikirde olduğunu belirtti. Nevin Hanım geçmişten gelerek bize yeni bir bilinmezliğin kapısını aralayabilirdi lakin birçok cevabı bulmamızı da sağlayabilirdi.


***


İki gündür Kamer'i göremiyordum çünkü Kızıl'ın bana yaptığı açıklamaya göre -gerçekse şayet- Kamer iş nedeniyle şehir dışına çıkmıştı. Diğer bir kötü haber ise Nevin Hanım hakkında pek bir ilerleme kaydedememiştik zamana ihtiyacımız var gibi görünüyordu. Şimdi ise Kamer'in bugün geleceğini öğrendiğim için bahçedeki salıncağa oturmuş onu bekliyordum. Bana bir açıklama yapmalıydı. Yapmak zorundaydı. Aramızdaki bütün yakınlaşmaların, bütün uzaklıkların ve bütün ikileme düştüğümüz davranışları açıklaması gerekiyordu. 


Yorulmuştum. Bu uzaklık beni ziyadesiyle yormuştu. Büyük demir kapılar açıldığında Kamer'in arabası görüş alanıma girdi. Elimdeki sigarayı söndürüp ayağa kalktığımda arabadan çıkmış bir adamı arabayı park etmek için arabaya binmiş ve gaza basmıştı. Göz ucuyla bana bakıp hızla çelik kapıyı açarak içeri girdiğinde kapıyı kapatmasına izin vermeyerek bende peşinden içeri girdim. Merdivenlerden çıkarken pes etmeyerek peşine takılmış odaya kadar gelmiştim.


"Konuşmayacak mısın? "Diye sordum ifadesiz bir sesle. İki gün önce beni yine orada öylece bırakıp giderken ne düşünüyordu?


"Ne söylememi bekliyorsun? "dedi yüzüme bakmadan ceketini çıkarırken. Onda daha önce şahit olmadığım yeni deneyimlediğim bir uzaklık vardı. Can yakan türden bir uzaklıktı.


"İki gündür neredeydin? "Bana bakmasını isteyerek önüne geçtim "haber verme zahmetinde bile bulunmadın. Benimle iletişime de geçmedin "hesap soran tavrım karşısında beni umursamayarak dolabın kapağını açtığında hızla dolabın kapağını kapattım.


"Sinirlenmeye başlıyorum "dedi sonunda gözlerime bakarak. İfadesizdi. Soğuktu. Hissizdi. Karanlık bir gölge kuzguni gözlerine oturmuş beni ağlatacak derecede duygusuz bakıyordu. Bu Kamer değildi. İki gündür özlediğim ve delicesine cevap beklediğim adama ait değildi bu gözler.


"Bu yeni bir şey değil alışık olduğumuz bir durum "dedim fısıltıyla. Gözlerimin içine bakarak meydan okurcasına gömleğini de çıkarttığında karşımda fit görünümünden zerre bir şey kaybetmemiş olan çıplak gövdesiyle durdu. İçimde onu izleme dürtümü güçlükle bastırıp gözlerimi gözlerinden ayırmamaya çalıştım.


"Sözlerim senin için neden bu kadar önemli? "Diye sordu tek kaşını kaldırarak "neden bana bu kadar çabuk kırılıyorsun? Neden benimle alakalı beklentilerin var? Neden sürekli yakınımdasın Lavinia? "Belimden tutup beni kendine çekti "neredeyse babanla bütünleşmiş bir adamla senin ne işin var? "Diye sordu fısıltıyla. Ona olan özlemimden aramızdaki uzaklığın içimde bıraktığı hasretten gözlerim dolma noktasına gelirken dudaklarımı sertçe ısırarak ellerimi çıplak göğsüne koydum.


"Seninle bir anlaşma yaptık "gözlerini kapatıp alnını alnımın üzerine koyduğunda kokusu içime doldu "birbirimize güvenmesek de birbirimiz için bir şeyleri kolayla- "Baş parmağını dudaklarımın üzerine bastırıp susmamı sağladığında benden uzaklaştı. Bedenimi terk eden ellerine kokusu da eşlik ettiğinde boğazıma bir yumru oturdu "kaçıyorsun "boğazıma oturan yumruyu geçirmek için sertçe yutkunurken.


"Sen kaçmadın mı? "Keyiften yoksun bir şekilde güldü "sen duygularından kaçmadın mı? Sana yabancı bir durum değil "dedi tekrar dolaba yönelirken. Yaralıydı. Onu ben yaralamıştım. Hasretinden kalbimi parçalayacak duruma geldiğim adabı babama benzeterek onda bir yara açmıştım.


"Neden kaçıyorsun? "Diye sorarken dolaptan kazak alıp üzerine geçirdi.


"Neredeyse baban olmuş bir adamla bu kadar ilgilenmen samimi gelmiyor "düz bir şekilde konuşup yanımdan geçeceği sırada gitmesine izin vermeyerek önüne geçtim.


"Bana kızgınsın "neredeyse üç gün önceki konuşmamızda taraflar değişirken bakışlarını benden çekti "hatta kırgınsın "diye fısıldadım. Bana uzak kalmasını, bana soğuk olmasını istemiyordum "uzak mı kalacağız? "Diye sordum sesimdeki titremeye mani olamayarak.


"Gidecek misin? "Sorusu beni şaşkınlığa uğratırken gözleri gözlerimde bir cevap bulmak istercesine yoğun bir şekilde baktı.


"Kalmamı ister miydin? "Diye sordum beklentiyle ona bakarak. Her şeyi değiştirebilirdi. Üç harfle bütün her şeyi birlikte baştan yazabilirdik.


"Günün birinde gideceğinden emin olduğum birisiyle kırgınlık da olsa hiçbir duyguyu paylaşmam Lavinia "sesindeki soğukluk neredeyse kalbimin buz kesmesine neden olacakken pes etmedim. Buraya kadar gelmişken pes edemezdim.


"Yanında kalmamı istiyor musun? "Diye üsteledim. Ona ulaşmaya çalıştığım her yolda karşıma daha önce hiç önüme koymadığı engelleri koyuyor beni yıldırmaya çalışıyordu.


"Bunu bana mı soruyorsun yoksa babana fazlaca benzettiğin adama mı? "Diye sordu kinayeli bir tavırla.


"Konuyu çarpıtıyorsun ayrıca "kaşlarımı çattım "ben suçlu değilim. Bu sefer değilim Kamer ve sen bunu çok iyi biliyorsun "dedim kendimden emin bir sesle "Kalmamı istiyor musun? "Diye sordum ısrarla içimdeki umudu dinleyerek.


"Beni bir katille aynı tutan insanın kalmasını isteyeceğimi sanmıyorum "kuzguni gözlerinde barındırdığı soğuğa bulanmış uzaklıkla gözlerime baktı "orada dur. Beni baban olarak gördüğün ilk yerde dur ve ilerleme Lavinia "kalbimi parçalayan sözleriyle beraber sertçe yutkundu. Hasretimi, umudumu, kalbimi, mutluluğumu, hayallerimi, hayatımı aşık olduğum adamın kuzguni gözlerinde bulmuştum. Gözlerine bakmaya devam ettiğimde gözümden bir damla yaş hissettiğim hayal kırıklığıyla süzülürken ondan uzaklaştım.


"Duracağım Kamer "kapıyı açıp son kez ardımdan ona baktım "yolum artık senin yolundan geçmeyecek "acıyla harmanlanmış gözlerim kuzguni gözleriyle buluştu "bütün umutlarımı yaktım bu gece "diye fısıldadım. 


Ben ona aşıktım. Geceden bir parça çalan kuzguni gözlerine, hep duymak istediğim gülüşüne, beni kendine çeken ellerine aşıktım. Sözleri beni bir mezara atmış, onsuz bırakmış, bütün umutlarımı benden almış, onu benden uzaklaştırmıştı. Çok geçti. İmkansız aşkım gün geçtikçe içime işlerken acısı zehrini salmış beni ölümün kıyısında bırakmıştı. Ben onu seviyordum ama hiçbir zaman bunu bilmeyecekti. Kalbi benim için atmayan bir adama aşıktım. Ben ona aşıktım. 

Continue Reading

You'll Also Like

969K 63.8K 51
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
1.2M 18K 40
İstanbul'un arsız Erkut'u, Mardin'in Barzan Ağa'sı... Yaşadığı iki hayatı da parmağında çevirebilen Zalim Hezeroğlu. Yaşadığı bu iki hayat, nihayetin...
8.1M 46K 16
TÜM BÖLÜMLERİYLE SİZLERLE TAMAMLANDI
2.1M 69.4K 60
Öpüşü beni darmaduman edebilecek, yok edebilecek, lezzetli bir azabı verebilecek şeydi. Bir ateş yandığında, yakar. Yakarsa kül ederdi, yok ederdi. O...