Barbar

By hera-ashanti

2.1M 95K 5.9K

"Kitap okuyorum sessiz olur musun?" "Benim yüzümde mi yazıyor cümleler?" "Hayır, kitap baştan aşağı sensin... More

-Bölüm 1-
-Bölüm 2-
- Bölüm 3-
Duyuru!
-Bölüm 4-
-Bölüm 5-
-Bölüm 6-
-Bölüm 7-
-Bölüm 8-
-Bölüm 9-
-Bölüm 10-
-Bölüm 11-
-Bölüm 12-
-Bölüm 13-
-Bölüm 14-
-Bölüm 15-
-Bölüm 16-
-Bölüm 17-
-Bölüm 18-
Şarkı listesi~
-Bölüm 19-
-Bölüm 20-
-Bölüm 21-
-Bölüm 22-
-Bölüm 23- hakkında
-Bölüm 23-
24. BÖLÜM KESİTİ
-Bölüm 24-
-Bölüm 25-
-Bölüm 26-
-Bölüm 27-
-Bölüm 28-
-Bölüm 29-
-Bölüm 30-
-Bölüm 31-
-Bölüm 32-
-Bölüm 33-
-Bölüm 34-
-Bölüm 35-
°^°
-Bölüm 35-
-Bölüm 36-
-Bölüm 37-
-Bölüm 39-
Bölüm Sonu
-Bölüm 40-
-Bölüm 41-
-Bölüm 42-
-Bölüm 43-
-Bölüm 44-
-Bölüm 45-
-Bölüm 46-
-Bölüm 47-
-Bölüm 48-
-Bölüm 49-
-Bölüm 50-
-Bölüm 51-
-Bölüm 52-
-Bölüm 53-
-Bölüm 54-
Bölüm Sonu
-Bölüm 55-
-Bölüm 56-
-Bölüm 57-
-Bölüm 58-
-Bölüm 59-
-Bölüm 60-
-Bölüm 61-
-Bölüm 62-
-Bölüm 63-
-Bölüm 64-
:)
Çok Önemli!
Barbar
Kesit
Düzenleme
-Bölüm 65-
-Bölüm 66- Son
:(
Ufak Bir Soru
Kitap
Kitap ismi
kitap kapağı
Duyuru!
Çekiliş
Çekiliş!!
Cevaplar

-Bölüm 38-

20.5K 1K 33
By hera-ashanti

-Barbarca-

Hani hayatımın en unutulmaz anı derler ya. Bu cümleyi ne zaman duysam aklıma Barlas'la dans ettiğimiz o gece gelirdi. Bu sabah ise o anlardan birine bir yenisi daha eklendi. Bu sabah hayatımın en unutulmaz anlarından birine gözlerimi açtım. Eskiden Aybars abinin tek başına bir aile kavramını karşıladığını düşünürdüm. Şuan hissettiklerimle o zamanlar hissettiklerimi kıyaslıyordum da kesinlikle dağlar kadar fark vardı arada. Barlas ve Zeynep bana sarılmış her şeyden habersiz uyuyorlarken onları izlemek eşsiz bir şeydi. Öyle ki onlar uyanmasın ve bu harika manzara bozulmasın diye nefes almaktan bile kaçınıyordum. Hani güzel bir manzara bulduğumuzda hemen önünde fotoğraf çekiliriz ya çünkü ancak bu şekilde o güzelliğin bir parçası olabiliriz. Ben hayal bile edemeyeceğim kadar harika bir manzaranın parçası olmuştum. İlk defa gerçekten bir aileye sahipmişim gibi hissetmiştim. Bu öylesine bir öz güven veriyordu ki bana sanki istediğim her şeyi yapabilirmişçesine güçlü hissediyordum kendimi.

Bana bu mutluluğu yaşatan iki insana ben de teşekkür etmek istedim. Onları uyandırmadan güç bela çıktım ortalarından. Barlas eli boşlukta kalınca bu sefer Zeynep'e sarıldı. Zeynep de aynı şekilde karşılık verdi ona. Öylesine güzeldi ki saatlerce bunu izleyebilirdim. Fakat ne yazık ki güneş doğuyordu ve onlar uyanacaklardı. Ben de bu anı ölümsüzleştirmek için fotoğraflarını çektim. Ardından onları huzurlu uykularında baş başa bırakıp aşağıya indim. İnternetten yardım alarak kahvaltı için özel bir şeyler hazırladım. Sıra krep yapmaya geldiğinde Barlas'ın yaptıkları aklıma geldi. Öylesini hiçbir yerde yememiştim. Sanki özel bir şey koyuyordu içine. Pek mutfağa giren biri de değildi. Hatta dağın başında kalsa her öğün aynı yemeği yerdi. Yapabildiği yemek sayısı bir elin beş parmağını geçmezdi. Ama yaptığı krepte farklı bir şey vardı kesinlikle. Sevgiyle mi yapıyordu acaba? Diye kendi kendime sorduktan sonra güldüm. O odunda sevgi ne arardı. Zaten az var onu da yemeğe katmasın bir zahmet.

Malzemelerimi hazırladıktan sonra ilk krepi tavaya döktüm. Onun pişmesini beklerken de Akın'ı düşünüyordum. Hep böyle olurdu zaten. En mutlu anlarımızda en kötü zamanlarımız çıka gelirdi aklımıza. Ona üzülsem mi yoksa oh canıma değsin mi desem bilemiyordum. Sonra böyle bir şeyi düşündüğüm için kendime kızıyordum. Netice de o da gerçekleri bilemeyen bir kurbandı. İnandığı doğrular yolunda almaya çalıştığı intikam zalimce ve haksızdı ama onun da canı yanmıştı. Yine de bir yanım diyor ki; senin ki hiç mi yanmadı? Tüm bu yaşananları sen mi istedin de tüm fatura sana kesildi? Tüm bunları kesinlikle ben istememiştim. Ama en çok ben kaybetmiştim. Artık geçmişin peşimi bırakmasını ve elimdekilerle mutlu olmama izin vermesini istiyordum. Hayatımı yavaş yavaş düzene sokup normal bir insan olmak istiyordum. En azından kâbus gördükten sonra Barlas'ın kafamı ellerinin arasına alıp 'sadece kâbustu' demesini istiyordum. Tüm o yaşananların sadece ama sadece kâbus olmasını diliyordum. Ama değildi. Hiçbir kâbus gözlerinizi açtıktan sonra da devam etmezdi. Benimki tüm gerçekliğiyle karşımdaydı.

Birinin eli elimi kavrayana kadar enseme nefesi çarpacak kadar dibime giren bu kişiyi fark etmemiştim. Korkuyla irkilirken Barlas elimi daha sıkı kavrayıp tavayı havaya kaldırdı. Seri bir hareketle krepi çevirdi. "Yanmış krep yemek istemeyiz." Derken ses tonundaki dalga kulaklarıma doldu. Sabah sabah onu böyle neşeli görmek hem de bana sarılarak uyuduğu gecenin sabahında onu neşeli görmek beni de neşelendirdi bir anda. Aklımı kurcalayan ve beni hüzne boğan tüm o kötü geçmişi bir kenara itip güzel geleceğe yer açtım. "Benim elimden zehir olsa yiyeceksiniz kusura bakmayın."

Geri çekildiğinde ben de yüzünü görmek için ona döndüm. Onu şöyle bir süzdüm de yataktan kalktığı gibi gelmişti. Altında gri bir eşofman altı vardı üzerinde ise dün geceki tişörtüne ek olarak kapüşonlu siyah bir hırka giymişti. Saçı hafif dağınıktı ve ufak bir tutam saçı alnına düşmüştü. Yüzünde huzurlu ve mutlu bir ifade vardı. Ne yalan söyleyecektim, takım elbiselerin içindeki soğuk ve ciddi tavrı gitmişti. Ama asilliği ve karizması yerli yerindeydi. Onlar uyurken bile gram kaybetmiyorlardı zaten.

"Orası biraz abartı oldu sanki." Derken beni kudurtmayı amaçlıyordu kesinlikle. Bıyık altından yaptığı o tatlı gülümsemeyi görmeseydim amacına kesinlikle ulaşırdı ama o gülümseme ona kızmama izin vermiyordu. "Hayır, az bile."

"Öyleyse aşçılığı senden devralsam iyi olacak." Deyip kreplerle ilgilenmeye kalktı ama önüne geçerek engel oldum. Her ne kadar onu durdurarak amacıma ulaşmış olsam da bir anda önüne atlayınca yüz yüze geldik. Gözleri beni kendine çekiyordu sanki. Baktıkça daha fazla kaybolmak istiyordum içinde. Gözlerinde o kadar farklı katmanlar vardı ki en derine kadar gitmek istiyordum. Tüm bu soğukluğunun altına gizlediği o gizemi çözmek istiyordum. Sanki ıslakmış gibi duran kirpiklerine dokunduğumda öleceğimi bilsem bir kere bile olsa dokunmak istiyordum. Tüm bu hissizliğin içinde sadece onu hissetmek istiyordum.

Sıcacık parmaklarının buz tutmuş parmaklarımın arasına süzülerek beni eritmeye başladığını hissettiğimde bundan cesaret alıp parmaklarımın üzerinde yükseldim. O da dudaklarıma doğru eğilmeye başladı. Tüm bunların saniyeler içinde olup bittiğine inanmak çok zordu. Sanki her bir hareketimiz dakikalar sürüyormuş gibi hissettiriyordu. O an aklımdan bir sürü düşünce geçiyordu, benimse tek odaklandığım onun dolgun kırmızı dudaklarıydı. Kafamda onun dudaklarıyla ilgili hayaller kurarken yüzüm bile kızarmıyordu. O kadar sessizdik ki biraz daha yaklaşsam onun kalp atışlarını da duyabilirmişim gibi hissediyordum tıpkı kendi kalp atışlarımı duyduğum gibi. Artık heyecandan ölmek üzereydim. Bir an önce onu dudaklarını tatmak istiyordum. Tüm bunları isterken ne kadar arsız biri olduğumu umursamıyordum. O an sadece istiyordum. Sanki dünya benim etrafımda dönüyormuş gibi hissediyordum.

Bir anda bir telefon melodisi romantik sessizliğimizi bozduğunda irkilerek geri çekildim. O da elini cebine atıp hala çalmakta olan telefonunu çıkarırken benden özür dilemeyi de unutmamıştı. Birkaç adım uzaklaşıp telefonunu açınca ben de kreple ilgilenmeye devam ettim. Bu sırada onun öfkeli ve soğuk sesini de duyabiliyordum. Ben Yiğit aramıştır diye düşünmüştüm ama konuşmalarına bakılırsa sekreteriydi. Barlas sekreterini kovacağını söylediğinde ona engel olduğum için pişman olmuştum. "Bir eli girer aramıza bir sekreteri, yetti ama artık!" diye sessizce söylenmekten alamadım kendimi. Tüm bunları söylerken acaba beni duyuyor mu diye Barbar'ı kontrol etmekten de geri kalmamıştım.

Barbar Beyin konuşması bittiğinde ben hala krepleri yapıyordum. Beni kolumdan tutup kendine çevirmesini ve nerede kaldığımızı sormasını bekledim ama bunlar ancak filmlerde oluyordu. Biz de bir filmin en romantik karesinde değildik maalesef. "Ben Zeynep'i uyandırayım." Deyip gitti. Zeynep'le birlikte geri döndüğünde ben hala kreplerle uğraşıyordum. Pişirdiğim son krepi de tabağa aldıktan sonra dizlerimin üzerine çöküp kucağımı Zeynep'e açtım. Koşa koşa gelip kucağıma atladığında yanaklarına sağlam birer öpücük bıraktım. "Günaydın, prenses."

Biz Zeynep'le birbirimizi sevmeye devam ederken Barlas "Yardım lazım mı?" diyerek araya girdi. O kahvaltı hazırlarken yardım etmeyi teklif etmiş olsa da ben Zeynep'i severken yardıma çağırdım. "Olur, sen ellerini tut ben de karnını gıdıklayayım."

Zeynep hain planımı duyunca kaçtı benden. Barlas onu kucağına alırken "Zeynep'ten yanayım ben." Diyerek sattı beni. Zeynep kısacık kollarıyla ahtapot gibi sardı Barlas'ın boynunu. İkisi de o kadar mutlu gözüküyorlardı ki ben de olsam ben de beni satardım. Onları kıskanmadım desem yalan olurdu. "İyi, gidip meyve suyu alın marketten."

Barlas Zeynep'i kucağından indirirken "Bu seferlik ben tek gideyim, hava çok soğuk üşütmesin prenses." Dedi.

Zeynep her ne kadar gitmek istese de sesini çıkarmadı. Barlas giyinmek için yukarı çıktığında Zeynep ve ben de kreplerle ilgilendik. Barlas'ı kapının önünde montunu giyerken gördüğümde Zeynep'i ocağa yaklaşmaması konusunda uyarıp Barlas'ın yanına gittim. Henüz giymiş olduğu montun yakalarını düzelttim. "Başka bir şey lazım mı?"

"Evet, aklında tutabilecek misin?"

"O kadar çoksa daha sonra birlikte gideriz."

"Hayır, olmaz. Yemekten sonra Zeynep'le pasta yapacağız."

"İyi, peki."

"Pasta jeli, pasta süsü, pasta keki..."

"Direk pasta alsam, her şeyi hazır aldın zaten, hepsini üst üste koyunca ister istemez pasta olur zaten." Diyerek beni sinirlendirirken yine bıyık altından gülüyordu. Yeni bir huy edinmişti sanırım. Yakışıyordu ama benim zararımaydı. Kızamıyordum ki ona.

"Barlas, sus ya. Ne diyordum ben çilek, muz.."

"Bunları nasıl bulayım kışın ortasında."

"Orası sana kalmış." Dediğimde gözlerini devirdi. Biraz zorlanacaktı belki ama karısı hamile olan adamlar nasıl buluyorsa o da öyle bulsun işte. Onun hamile bir karısı yoktu belki ama istekleri bitmek bilmeyen bir Melike'si vardı.

"Kahvaltı için meyve suyu al. Bir de benim en sevdiğim çikolatadan." Bilerek çikolatanın markasını söylememiştim. Kendisi bulsun hangisi olduğunu. Hele bir eve elinde Nutella kavanozu olmadan gelsin, ben ona yapacağımı bilirdim. O da yaptığım oyunun farkına varıp yine sabahki gülüşünü yaptı. Ama yerim ya, ne kadar tatlı gülüyordu bıyık altından öyle. Hem biraz çocuksu bir masumluğu hem de çapkınlığının vermiş olduğu bir yaramazlığı vardı.

"Alacak mısın?"

"Melike'm istiyorsa başka çarem var mı?" deyince elimde olmadan gülümsedim. O an tüm dişlerimin gözüktüğüne emindim. "Çok gecikme, seni bekliyoruz." Dediğimde o da bana gülümseyip gitti. Ben de Zeynep'in yanına geçtim. Birlikte krepleri de bitirdikten sonra yavaş yavaş masayı kurmaya başladık. Biz masayı kurduğumuzda Barlas hala ortalıkta yoktu. Telefonumu alıp Barlas'ı aradım fakat meşguldü. Kimle konuşuyordu kim bilir? Kesin o yelloz sekreteri aramıştır onunla konuşuyordur. Pis şırfıntı tam da zamanında aramıştı. Birkaç dakika daha bekleyemez miydi sanki?

Telefonu masanın üzerine koyup sandalyeyi çektim ve oturdum. Zeynep "Neredeymiş?" diye sorunca "Açmadı, tekrar arayacağım." Lafımı henüz bitirmiştim ki telefonum çalmaya başladı. Barbar'ın aradığını görünce hemen cevap verdim. "Efendim?"

"Beni aramışsın?"

"Kimle konuşuyordun?"

"Muz'u buldum ama çileği bulamadım hala. Birkaç saat sonra getirecekler olur mu?"

"O kadar uğraşmana gerek yoktu ya. Sağ ol."

"Rica ederim."

"Eve gelsene hadi,"

"Yoldayım, beş dakika sonra orada olurum."

"Tamam, bekliyoruz."

Telefonu kapatıp tekrar masanın üzerine bıraktım. Tam da söz verdiği gibi beş dakika sonra burada olmuştu. Aldıklarını birlikte dolaba yerleştirmeye başladık. O benim elime veriyor ben de dolaba diziyordum. Elime bir Nutella kavanozu geçtiğinde çektim ama gelmedi. Kafamı çevirip arkama bakınca Barlas'la göz göze geldim. İnatla tutmuş vermiyordu. Yüzünde yine o gülümseme vardı. "Geçtim mi sınavı, doğru çikolata değil mi?"

Güldüm. "Geçtin, ama böyle gülme."

Gülümsemesi yüzünde soldu. Yaşadığı şaşkınlık yüz ifadesine yansıdı. "Nasıl gülmeyeyim?"

"Böyle, bıyık altından yaramaz bir çocuk şirinliğiyle gülme bana. O zaman sana kızamıyorum."

"Yeni silahımı buldum öyleyse." Deyip yine öyle gülünce çikolatamı zorla çekip aldım elinden. "Hemen her şeyi fırsata çevir, Barbar!"

Continue Reading

You'll Also Like

1M 35.7K 57
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
5.8K 432 15
|TAMAMLANDI.| Kadının kanatlarında taşıdığı kül, adamın kabri andıran göğsünde alevlendi. O günden sonra ruhları ebediyen birbirlerine öldü. ©Gecenin...
12.8M 265K 30
(Eski Adı: Beşik Kertmesi) İnsanın kaderi ne zaman yazılmaya başlar? İnsanın kaderi kaç kez yazılır? İnsan kaderini değiştirebilir mi? Melek ve Yiğit...
991 73 6
Karanlık, yalnızım diyen bakıştan sızar; her şeyi siyaha boyar. Kapılarını kapatarak kurtulamazsın, hayatını yıkar. Bende kapılarımı kapatmadım ama k...