DİRİLİŞ (ASKIDA)

By aysnzkylby

575K 11.5K 1.1K

-İnsanlar neden yalan söyler sence? -Doğruyu söylemekten utandıkları için. -Peki neden utanırlar? -Yanlış şe... More

Berbat Gün
Yeni Bir Derin
Yeni Ev
Aşk Zayıflıktır...
İntikam Almayacak Mısın?
Havuz
İyiyim Desem İnanır Mısın?
Ben Senin İçin Başkası Değilim
Sevgi mi Aşk mı?
Bundan Sonra Birini Sevebilir Misin?
Senden Nefret Ediyorum
Umut vermek mi?
Toka
Benim Rüyam Ol
Sen Ona Aşık Olmuşsun...
DERİN
YENİ KİTABIM YAYIMLANDI❤️❤️

Biz Seninle Arkadaş Değiliz

14.7K 576 79
By aysnzkylby

Medyada Gökçe'nin giydiği kıyafet var.

Eylül'ün ağzından

Annemin mezarına bakıp derin bir iç çektim. Her geldiğimde boğazıma bir yumru oturuyordu ve her ne kadar evde ne söyleceğimi tekrar edip gelsem de hiçbir şey söyleyemeden gidiyordum. Nasılsa beni görüyordu. Mezar taşına bakıp gülümsedim. "Bak yine sustum. Kırk beş dakikadır sadece seni izliyorum. Ama çok güzelsin ne yapayım, gözlerimi alamıyorum." Dolan gözlerimi gizlemeye çalışsam da başarılı olamadım çünkü anneler herşeyi fark ederlerdi.

Kurumuş dudaklarımı ıslatıp yutkundum. "Aslında...seninle konuşmak istiyorum ama yapamıyorum işte. Heyecanlanıyorum her geldiğimde." Islanmış yanaklarımı silip acıyan ayaklarımı hareket ettirdim ve yanına oturdum. Gerçekten geldiğimden beri ayakta durmuş öylece annemi izliyordum. "Ama bu gün biraz dertleşelim mi? Ben... pek iyi değilim." Hafifçe gülümsedim. "Üzülme sakın. Kızlarla biraz aramız kötü. Özellikle de Gökçe ile. Onu çok seviyorum anne. Sen göremedin biliyorum ama kardeşim gibi oldu. Hani ben küçükken hiç kardeş istemiyordum ya, halt etmişim. Büyüdükçe üzülüyordum ama sonra Gökçe ve Mira'yla tanıştım. Ailem oldular bir anda." Yaşlar gözlerimden peş peşe akarken hıçkırdım. Seninle konuşmak neden bu kadar zordu? Duyduğunu biliyordum. Keşke cevap da versen...

"Ama dün Gökçe'yle kavga ettik. Mira da çok üzüldü ama belli etmiyor. O benden daha dayanaklı böyle konularda. Ben aralarındaki en konuşkan ve en delidolu olanım. Böyle olmayı seviyorum. Hayat dolu olmak güzel hissettiriyor. Hem biliyorum, babam anlatırdı. Sen de öyleymişsin. Etrafına ışık saçarmışsın. Herkes seni severmiş." Hıçkırıklarımın arttığını hissettiğim an tırnaklarımı avucuma sapladım. Acı iyiydi. "Seni çok hatırlayamıyorum. Özür dilerim. Hafızamın suçu işte! Aklımda ki en belirgin şey gülüşün! Hala gözlerimin önüne gelince istemsizce gülümsüyorum. Seni çok seviyorum anne. Keşke..." Nefes alamadım ve elimle ağzımı kapattım. Ağlamamı bir nebze engelledikten sonra yutkundum ve gülümsemeye çalıştım. "Keşke şu an burda olsan. Bana sarılsan, saçlarımla oynasan, bana yine o güzel gülüşünle gülsen! Seni o kadar özledim ki!" Gözlerimi kapatıp saçlarına dokunmak istedim ama elim ıslak toprağa değince göz yaşlarım daha hızlı akmaya başladı. "Rahat rahat uyu tamam mı? Beni hiç merak etme. Ben mutluyum. Hayatımı seviyorum. Seni daha çok..."

Ayağa kalkıp gülümsedim ve göz yaşlarımı tamamen sildim. "Görüşürüz anne. İyi uykular." Arkamı döndüğüm an başka bir bedene çarpmıştım. Karşımdakine baktığım an kim olduğunu gördüm. "Burak?" Şaşkın sesime burukça gülümsemişti. "Ne işin var burada?" Omuz silkti. "Seni takip ettim." Kaşlarımı çattım. "Nedenmiş o? Sapık mısın?" Sırıttı ama kısa sürmüştü. "Hayır tabi ki sarışın! Seni merak ettim. Dalgın gibiydin." Alayla yüzüne baktım. "Bu seni ne ilgilendirir ki?"

"Teşekkür etme şeklin bu mu?" Kaşlarım kendiliğinden çatılırken annemin yanında daha fazla bu çocukla tartışmamaya karar verip yürümeye başladım. Peşimden gelirken sinirli sesimle konuştum. "Senden bir şey istediğimi hatırlamıyorum. Gelmek senin seçimindi. Teşekkür beklemen aptalca." Mezarlıktan çıktıktan sonra kolumdan tutup beni kendine çevirdi. "Eylül, yavaş gel! İyilik ettim sadece. Aptal falan ayıp oluyor." Kolumu kurtarıp derin bir nefes aldım. "İyi, teşekkür ederim. Çok sağol! İyi ki varsın." Deyip ona baygınca baktım. "Oldu mu?" Sırıttı yine. "Olmadı, gel bir yerlere oturalım. Bana kahve ısmarla." Elimle başımı ovdum. "Gerçekten kendimi iyi hissetmiyorum Burak!"

Gözleri kısılırken bana baktı. "Annen... Ne zaman?" Deyip susunca yine içimde bir şey çok acımıştı. Gözlerim dolunca titrek bir nefes verdim. "Çok oldu aslında. Ama hala dünkü gibi." Anlayışla bana baktı. "Hemen kanamaya başlıyor değil mi?" Cevap vermeden başımı eğince anlamış gibi devam etti. "Başın sağolsun." Gülümsemeye çalıştım. "Hani kimseyi kaybetmemişim ya? Hiç bir şey anlamam ya ben?" Deyip bana bir ay kadar önce arabada söylediği sözleri tekrar ettiğimde mahçupça yüzüme baktı. "Kusura bakma Eylül, ben öküzlük ettim." Sırıtmam genişlerken gözlerine baktım. "Tamam tamam. Affettim. Hadi sıkıldım bir şeyler yapalım." Şaşırmış yüzüyle bana bakmaya başlamıştı. "Anın anını tutmuyor. Ne değişik kızsın."

Omuz silkip yürümeye başladım. Peşimden gelmeye başlarken ellerimi cebime sokup konuştum. "Tek bir anda sıkışıp kalmak bana göre değil. Her duyguyu her an yaşamayı seviyorum." "Güzelmiş. Kafan gibi renklisin." Deyip sırıtınca ona gözlerimi devirdim. "Doğal bir kere bunlar. Özel üretim, kapiş?" Sırıttı. "Sana da aksi yakışmazdı zaten."

"Eee nereye gidiyoruz?" Dudaklarını bilmiyorum der gibi büzdü. "Bilmem, yapmak istediğin bir şey var mı?" Bir süre düşündüm. Canım dans etmek istiyordu. Sesim iğrenç olduğu için şarkı söylemek iyi bir fikir değildi. O yüzden sadece dans iyi fikirdi. Ona döndüm. "Dans edelim mi?" Heyecanlı sesime gülümsedi. "Pek heveslendin bakıyorum da?" Başımı salladığım an konuştu. "Tamamdır sarışın. Dans edelim. Gel benimle, gidiyoruz!" Bileğimden tutup beni götürmeye başlayınca itiraz etmeden onu takip ettim.

***********************************************

Burak'ın beni getirdiği yer aşırı iyi bir mekandı. Herkes deli gibi dans ediyordu ve şarkılar efsanedeydi. Kendimi hemen ritme kaptırırken sahnenin ortasına gelmiştim. Vücudumu şarkıya göre hareket ettirirken biri belimden tutup beni kendine çekti. Tedirgince yüzüne bakacağım sırada kulağıma fısıldadı. "Kapmasınlar seni sarışın." Sesini tanıyıp gülümsedim ve kollarımı boynuna doladım. "Niye? Belki de artık taliplerime şans vermenin zamanı gelmiştir. Bekleye bekleye içim kurudu." Somurttuğum an sırıtıp belimden baskı uygulayıp beni daha çok kendine çekti ve bedenlerimizi yapıştırdı. "Bekleme o zaman sende! Yanı başındakileri değerlendir." Gözlerine bakıp sırıttım. "E onlar da bir işaret versinler. Böyle devam ederse hiç şansları olmayacak." Kaşlarını havaya kaldırıp derinden gelen sesiyle konuştu. "İstediğin işaret olsun güzelim!" Deyip başını boynuma gömdü ve dudaklarını kulağımın hemen altına bastırdı.

Bir an da ne olduğunu anlayamadığımdan düşecek gibi olmuştum. Beni daha sıkı tuttu. Sırıttığını hissedebiliyordum. Boynumdaki dudaklarına odaklanmamaya çalıştım çünkü aksi takdirde düşecektim. Gözlerim kapanacakken fısıldadı. "Nasıl işaret ama?" Yüzüme bakınca utançla başımı eğmiştim çünkü yanan yanaklarımı görmesini istemiyordum. Nefes almayı unutmuş gibi hissediyordum. Ne yapıyordu bu çocuk? Kendi kendime gülümserken çenemden tutup yüzlerimin hizasını eşitledi. "Ne yapmaya çalıştığını görebiliyorum. Yapma!" Fısıldayışıma tatlı bir şekilde gülümsedi. "Niye hoşuna mı gidiyor?" İstemsizce dudaklarım kıvrıldı. "Diğer kızları da böyle mi etkiliyorsun?"

"Diğer kızlara bakmam yetiyor. Ama sen öyle değilsin. Şu an dudaklarıma yapışman gerekiyordu." Kıkırdamama engel olamadım. O da sırıtıyordu. "Komik çocuk seni!" Dudaklarıma bakarken boğuk sesiyle konuştu. "Komik ama gerçekçi. Kabuk et benden etkileniyorsun." Dudaklarımı ıslatıp gözlerine baktım. Kendimden emin ses tonumla konuşmaya başladım. "Kabul, etkileniyorum." Şaşkınlık göz bebeklerine yayılmaya başlayınca devam ettim. "Ama sadece o kadar. Yarım saniye falan sürüyor daha sonra gerçeğe dönüyorum. Senin gibilerin ile benim işimin olmadığını hatırlıyorum." Yüzü ifadesizleşirken belimdeki elleri sıkılaşmıştı. Bense kollarımı boynundan çektim.

"Benim gibiler kimmiş?" Alayla gülümseyip gözlerine baktım. "Alınma ama sana uygun daha iyi sıfatlar olsa da dilim varmıyor. Her gün başka kızlarla takılan ve asla gerçek bir şey istemeyen birisin." Kaşlarımı havaya kaldırdım. "Yalan mı? En son ne zaman gerçek bir duygu yaşadın? Anlık zevkler olmadan ne zaman tüm benliğinle huzuru hissettin? Ya da karşılıksız bir sevgiyle mutluluğu tattın? Ben söyleyeyim çok çok uzun zaman önce."

Kaşlarını çatıldı. "İstediğim şeyi yaşıyorum Eylül. Buna karışamazsın." Gözlerimi kıstım. Gözleri tam tersini söylüyordu. "Karışamam zaten. Sadece hatırlatıyorum. Dünyada böyle şeyler var ve sen bunları cidden yaşamak istemiyor musun? İnanmam ki. Herkes hissetmeyi sever." Belimdeki ellerini hızla çekti. Ortamdaki gürültü artmaya başlamıştı. Gözlerime uzunca baktı. "Hissedince çektiğin acı ne olacak?" Yavaşça gülümsedim. Çok tatlıydı. "Acı da bir duygu! Niye bunu yaşamaktan korkuyorsun?" Omuz silkti. Ama aslında fena umursuyordu. "Böyle bir eziyeti niye çekeyim ki bir daha?" Dediği an hızlıca ona döndüm. Demek eskiden acı çekmişti. Kaşlarım çatılırken gözlerin de bir duygu belirtmeden bana baktı. Yüzüne yansıyan renkli ışıklarla çok ulaşılamaz görünüyordu. Belki de kendini ulaşılmaz yapmak istediği içindi. Ve bir daha acı çekmemek için.

"Bir kere üzüldün diye tüm hayatını böyle mi geçireceksin? Kendine haksızlık yapma." Bileğimden tutup beni kalabalığın arasından çekerken bir dakika sonra daha az sesli olan bir yere gelmiştik. Barın arka tarafı gibiydi. Yere oturup sırtını duvara dayayınca başında durdum. Elinde nerden bulduğunu bilmediğim bir içki şişesi vardı. Kafasına dikip içmeye başlarken bir kaç dakika daha ayakta durdum ve ona inatla bakınca benimle göz teması kurmadan mırıldandı. "Otur şuraya, ya da git." Omuz silktim ve yanına oturdum. Başımı çevirdim ve yüzüne baktım. Hala bana bakmıyordu. "Eee anlat bakalım." Yutkundu. "Neyi anlatayım?" Omuz silkti. "İlk öpüşmeni?" Deyince ciddi misin der gibi suratıma bakmıştı. Haince sırıttım. "Şaka yapıyorum tabi ki, şu geçmişte yaşadığın eziyeti? Seni bu kadar üzen şeyi merak ettim." Tekrar önüne döndü ve derin bir nefes alıp başını arkadaki duvara yasladı. Ne yaşamıştı ki bu kadar? Susup bir şey anlatmayınca sabırsızca konuştum.

"Bak, hazır olmanı bekliyorum ama ben Eylül'üm ve fazla bile dayandım. Hadi, anlat." Sırıtıp bana bakınca gülümsedim. "Senin gibiydi. Sarışın..." Gülüp bir kaç yudum daha aldı içkiden. Bir şey demeden dinlemeye devam ettim. "Saçları doğaldı. Sapsarıydı. Gözleri masmaviydi. Çok güzeldi. Ona bakınca tüm dertlerimi unutuyordum. Beni dinlendiriyordu. O kadar çok güveniyordum ki ona, bana yalan söyleyeceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Hayatımdaki tek gerçek şey oydu. Senin dediğin gibi. Gerçek şeyler güzel olsa da çok can yakıyor. Bir kere yaşadım, bir daha yaşamak istemiyorum." Yutkunup başımı salladım. Haklıydı. Acı çekmek pek matrak bir şey değildi. Ona baktım. Gözlerimiz buluştu. Tepkimi ölçmek için bakıyordu. "Peki, ne oldu? Ayrıldınız mı?" Omuz silkip gülümsedi. Bu gülüş fazla anlam yüklüydü. Yaşanmışlık vardı belli.

"Ben ayrılmadım o gitti. O vazgeçti. Ben... hep bize inandım. Hep bir şansımız vardı bana göre. Onu herşeyden çok severken tek bir mesajla Avusturya'ya gittiğini söyledi." Şaşkınlıktan dudaklarım aralandı. Böyle bir şeyi beklemiyordum. Aldatma fikri bile aklımdan geçmişti ama bu, çok acımasızcaydı. "Sen bile şaşırdın. Ben ne yapayım? Beş satırlık, veda mektubu gibiydi." Susup derin bir nefes aldı ve bir metin okur gibi duraksamadan konuşmaya başladı.

"Burak, bunu yapmak istemezdim ama artık dayanamıyorum. Boğuluyorum. Sana olan hislerimden pişman değilim. Kariyerim için Avusturya'ya gitmek zorundayım. Burda hiç şansım yok. Seni seviyorum. Lütfen beni affet..."

Kaşlarım çatılırken bana baktı. "Kaç gece kaç kere okudum bu mesajı hatırlamıyorum. Ezberlediğimi fark ettiğim gün okumayı bıraktım. Tekrar tekrar o yarayı kanatmak beni öldürüyordu çünkü." Vücudumu tamamen ona döndürüp konuştum. "İyi de bu kariyer meselesi ne? O yüzden mi gitmiş?" Alayla gülümsedi. Gözleri bile dolmuştu. Böyle bir çocuktan beklenmedik bir hikayeyi dinliyordum. Sanki başkasının yaşadıklarını anlatıyor gibi geliyordu hala. Burak'ın böyle şeyler yaşaması bana çok garip gelmişti. Aynı anda da çok üzücüydü.

"İlk haftalarda bu mesaja inandım. Beni hala çok sevdiğini ve kariyeri için gittiğine inandım. Daha doğrusu inanmak istedim. İyi bir lise eğitimi görmesi gerektiğini biliyordum ve o zamanlar ailesinin maddi durumu iyi değildi. Yurtdışındaki dedesinin yanına gittiğini düşündüm. Araştırdım. Dedesinin numarasını bulup iletişime geçtim." Umutla ona baktığım an sesindeki sinirlilik oranı artmaya başlamıştı. "Dedesine orda olup olmadığını sordum. Buraya hiç gelmediğini söyledi. Tüm umutlarım yerle bir olmuştu. Yılmadım ama, hala arıyordum. Böyle bitemezdi ki, çok seviyordum. Gitmesini de istemiyordum. Hala bir şansımız olabileceğine kendimi inandırmıştım. Neyse, bir ay sonra adresini buldum. Avusturya da bir ev. Üşenmedim hemen gittim. Ailemden de zar zor izin almıştım. Gittim ama ben o an bir parçamı kaybetmiştim. İnsan nefes alırken ölür mü Eylül?" Gözlerim dolarken zorla bir nefes aldım. "Sen ölmüşsün galiba." Sırıttı ama sarhoş gibiydi. "Öldüm. İlk defa o an öldüm. Meğer başka bir adamla yaşamak için beni terk etmiş. Bahanesi de zengin olmasıydı. Salak! Ben neydim ulan? İnanmadım tabi. Seviyordu adamı belli. O yüzden yanındaydı. O yüzden beni terk etmişti. Beni sevdiğini söylerken yalan söylemişti. Gözlerime bile bakamıyordu. İlk defa o zaman sevdiğim bir insandan ölesiye nefret ettim. Hem ondan hem kendimden. Bir kaç ay kendime gelemedim ama iyileşmeye başladım sonra. Şu an daha iyiyim. Unutmadım ama artık içim soğudu."

Dinlediklerim benim için fazlaydı. Kendimi tutamadan gözlerimden bir kaç damla yaş akmıştı. Elinde yarısı bitmiş içki şişesini alıp kafama diktim. Boğazım yanmaya başlayınca ağzımı elimin tersiyle sildim. Bir şeyler demem gerektiğinin farkındaydım. Ama ağzım mühürlenmiş gibiydi. Konuşsam boş olacaktı. Sussam da ayıp etmiş olurdum. Başımı ona çevirdim. İfadesiz gözlerle mermer zemine bakıyordu. Gözüme çok daha farklı geliyordu şu an. Sevgiye aç biriydi ve sevilmek istiyordu. Acı çekmekten korkan küçük bir oğlan çocuğu karşımdaydı. Elimdeki şişeyi yanıma bırakıp ellerimle yüzünü tuttum. Gözleri bana çevrildi. İfadesiz gözleri şimdi ışıldıyordu sanki.

"Diyecek bir şeyim yok." Fısıltılı sesime tepki vermedi. Devam ettim. "Ama sen sevilmeyi hak eden birisin. Umarım bir gün gerçekten seni seven biri karşına çıkar." Baş parmağımla kısılan gözlerinin kenarına dokundum. "Öyle biri karşına çıksın ki onun yüzünden acı çekmek bile dünyanın en güzel hissi olsun senin için." Sol gözünden akan yaş parmağıma değince yavaşça sildim. "Ağlaman için söylememiştim." Ellerimi indirip önümde birbirine kenetledim. Göz yaşı parmağımı yakmıştı sanki.

Biraz yüzüme bakıp sağ elini kaldırdı ve yanağıma koydu. Gözlerimi kapatmak istedim. "Sen..." Deyip sustu. Diyecek bir şeyleri varmış da çekiniyor gibiydi. Gözlerini kaçırıp elini çekti. Gözleri saniyelerle yarışır gibi yerde dolandı sonra da birden ayağa kalktı. Ne olduğunu anlayamadan ona bakınca elini uzatmıştı. Tuttum ve beni kaldırmasına yardım ettim. "Bir şey mi diyecektin?" Boğazını seslice temizledi. "Sanırım bana birşey oluyor. Ama anlayamıyorum. Sence bana ne oluyor?" İstemsizce sırıttım. "Sanırım sarhoşsun." Güldü. "Doğru, tüm bu şey ondan." Dedi ve bana yaklaştı. Duvarla beni arasına almışken şaşkınca ona baktım. "Bu... anlamsız şey ondan. Bir kalbim olduğunu hissettim biraz önce. Çok saçma! Sence de öyle değil mi? Aşırı saçma." Dengesini sağlayamadığından bir kolunu duvara dayayıp iyice üzerime geldi. Dudaklarım bir an da çenesine değince gözlerini kapattı. "Ateşle oynuyorsun." Boğuk sesine karşı yutkundum. "Yanmayı severim." Gözlerini açmadan sırıttı. Tamam bu manzara cidden güzeldi. Başını eğip gözlerini açınca burunlarımız birbirine değmişti. "Ona çok benziyorsun." Bir nefes aldı. "Bu canımı yakıyor. Sana her baktığımda onu görüyorum."

Boğazımda düğümlü bir şeyler olmuştu. Hala o kızı unutamamıştı. Ben onun için sadece aşık olduğu kızı hatırlatan biriydim. Ne fazla ne az. Benimle konuşması, bana yakın olması bu yüzden miydi? Yaralarını bile bu yüzden mi açmıştı bana? Özel olduğumu hissetmiştim. Gerizekalıydım. Net.

"Burak, iyi değilsin. Hadi eve gidelim." Sesimi sabit tutmaya çalışsamda her an ağlayabilirdim. "Ben gayet iyiyim." Gözlerine baktım. Aşık gibi bakıyordu. Beni şimdi de o kız olarak mı görüyordu yani? Yüzü mü gözünün önüne gelmişti? Dudaklarını yaklaştırdı ve kalbim artık atmıyordu. Heyecandan avucuma tırnağımı saplarken gözlerim kapandı. Nefesi dudaklarıma çarptı. Durmam gerektiğini biliyordum. Dur! Dur! Dur!

Dudaklarımda beklediğim baskıyı hissedemeden omuzumda bir ağırlık hissettim. Hızla gözlerimi açtığımda çenesi omzuma dayalı gözleri kapalıydı. Harika! Bir de rezil olmuştum. Umarım yarın bunu hatırlamazdı. Onu hafifçe dürtüp uyandırmaya çalışınca anlamasızca mırıldandı. Biraz daha yakınlaştığımda duydum.

"Seni seviyorum." Ağzım şaşkınlıktan kocaman açılırken tenim karıncalanmaya başlamıştı. Bedenimde ki heyecan en üst seviyedeyken gülümsedim. Doğru mu duymuştum? Doğruydu. Beni seviyordu. Sonra bir daha mırıldandı. Belimdeki kolları sıkılaştı. Bu sefer sesi daha netti.

"Seni seviyorum, Hevin!"

***********************************************

Gökçe'nin ağzından

Başımdaki ağrı dayanılmaz olduğunda gözlerimi kapattım. Üzüldüğüm zamanlarda hep başım ağrırdı. Ve şu anda aynı şey oluyordu. Elimle başıma baskı yaptım ama nafileydi. Sabahtan beri azalmıyordu. Kafamı sıraya koyup uyumaya çalışırken hocanın sesini duydum. Ders başlamıştı. Dinlemezsem geri kalacaktım ama şu an dinleyecek durumda da değildim. Yanıma biri oturduğunda başımı kaldırdım. Kayra gelmişti. Göz göze geldik. Beklediğim bir şeydi umursamadan tekrar başımı sıraya dayadım. Konuşacak halim yoktu.

Bugün okula geldiğimde sınıfımı değişmiş olarak görmüştüm. Kayra beyin özel isteğiydi. Olay çıkartacak gücüm olmadığından susup kabullenmiştim. Tabi hiç bir şey söylemeyince şüphelenip şaşırdıysa da üstlemedi. Cansu da başka sınıfa şutlanmıştı. Açıkçası bunu neden yaptığını bilmiyordum. Belki de bir nevi özür dilemek içindi. O kadar da kolaydı sanki. Ne olursa olsun çok az konuşacaktım. Hatta gerekmedikçe hiç iletişime girmeyecektim. Alt tarafı derslerde yan yana oturuyorduk. Teneffüslerde de kızların yanına giderdim. Böylece hiç bir sorun olmazdı.

Daha rahat bir konum alıp uyuyacakken mırıltılı sesini duydum. "Dün kimde kaldın?" Cevap vermeyecektim. Kendi kendine konuşur susardı. Tepki vermezken yine konuştu. "Gökçe, benimle inatlaşma! Soruma cevap ver." Bir de emir veriyordu iyi mi! "Konuşmayacak mısın?" Sesi artık daha yüksekti. Umarım sınıfın ortasında bir tatsızlık çıkarmazdı. "Herkesin bize bakmasını istemiyorsan konuşursun." Yine gözlerimi açmadan uykuya odaklandım. Kendi kendine mırıldanıp önüne döndü. Bu kadardı işte. Pes etmişti.

"Gökçe, dün akşam cidden çok iyi eğlendik değil mi? Evet evet havuzda çok iyiydi, ikimiz de sarhoştuk zaten. Tabi ki beni sen öptün. Biliyor musun çok ateşliydin." Der demez gözlerim kocaman açıldı ve doğruldum. Elimle ağzını kapatıp kaşlarımı çattım. Öğretmen dahil herkes bize şaşkınca bakarken yerin dibindeydim. Yanaklarım olmadığı kadar yanarken tısladım. "Ne yapıyorsun gerizekalı? Saçma sapan şeyler söylüyorsun. Manyak mısın sen? Rezil oldum herkese." Elimi itip sırıttı. "Ne oldu, bir anda konuşmaya mı karar verdin?" Omzuna sağlam bir yumruk attım. "Hayvan! Onca insan varken böyle bir şeyi nasıl yapabilirsin?" Sınıfa dönüp omuz silkti ve bileğimden tutup beni zorla sınıftan çıkarttı. "Bırak beni be! Fazla oldun sen artık! Kendini düşünmüyorsan beni düşün! Nasıl bakacağım insanların yüzüne şimdi?"

Gözlerini devirip bana baktı. "Sanki yatmışız gibi davranmasan? Bir şey yapmadık." Kaşlarımı çattım. "İçerdekiler sayende öyle düşünüyorlar ama. Ya ne diye saçma sapan konuşuyorsun ki? Gerçekten hayatımı mahvediyorsun." Yutkunup kaşlarını çatınca gözlerimi ondan kaçırdım. Doğruydu işte. Hayatımı mahvediyordu. Onunla her konuştuğumda bir şekilde canım yanıyordu.

"Sadece seni merak etmiştim Gökçe!" Dudaklarımı ıslatıp başımı salladım. O kadar dengesiz bir ruh halindeydim ki ani patlamalarım oluyordu. Diyeceklerimi bazen düşünmeden söylüyordum. Düşüncelerim içime sığmıyordu ve taştığı zaman da kırıcı oluyordu. "Kerem'de kaldım." Duvara yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Aradım ama açmadın." Omuz silktim. "Konuşmak istememiştim." "Ben orda sana öyle demek istemedim. Aslında..." Sözünü kestim çünkü daha fazla yalan dinlemek istemiyordum. "Konuşmayalım bu konuyu. Canım sıkılıyor. Hem anladım ben. Senin düşünceni de anladım nasıl davranmam gerektiğini de." Kaşlarını çattı. "Yanlış anladın Gökçe! Herşeyi yanlış anlıyorsun. Tabi ki seni bir zavallı olarak görmüyorum ben sadece..." Deyip susunca ne diyeceğini onunda bilmediğini fark etmiştim.

Derin bir nefes alıp devam etti. "Sadece saçma ve düşünülmeden söylenmiş bir sözdü. Seni öptüğümde bunun iki kişilik bir şey olduğunu biliyorum. Tüm yükü yalnız sana yüklemem." Başımı salladım yavaşça. Dudaklarımın içini ısırmaktan ağzıma kan tadı gelmişti. "Bundan sonra da böyle bir şeye gerek olmayacak çünkü bundan sonra saçma sapan yakınlaşmalar da olmayacak. Biz aynı sırayı paylaşan sınıf arkadaşları olarak kalacağız." Yutkunup gözlerini bana çevirdi. Suçlayıcı bakıyordu. "Biz seninle hiç bir zaman arkadaş değildik! Şimdi de olamayız." Gözlerimin dolmasını engellemeye çalışarak konuştum. Sesim titremişti. "Kayra... gerçekten yoruldum. Bırakalım, böyle olsun. Biz arkadaşken daha iyiyiz." Alayla gülüp doğruldu. "Seninle ilk karşılaşmam bile arkadaşça değildi Gökçe! Sonrasında da durum değişmedi. Biz hiç normal konuşmadık seninle. Hep tutku vardı. Hep bir kıvılcım vardı bunu sende biliyorsun. Öpüştük ulan biz! Arkadaşlar yapar mı bunu?"

Boğazımdaki düğümden kurtulmak için yutkundum. "Sen beni sevmiyorsun." İşte bu kadardı. Bu cümlenin sesli söylenişine ihtiyacım vardı. Çünkü gerçek buydu. Kayra da biliyordu bunu. Gözlerine baktım. Haklı olduğumu biliyordu. "İtiraf et kendine. Sen de kurtul ben de kurtulayım. Ben sahte bir şey istemiyorum. Sırf beni üzmemek için ya da arkadaş kalmak istemediğin için birlikte olamayız."

Sol gözümden akan yaşı elimin tersiyle silip gülümsemeye çalıştım. "Mutsuz oluruz. Üzülürüz. Birbirimize iyi gelmiyoruz. Bunu anlamam için gerçekten üzülmem gerekiyormuş. Üzüldüm ama olsun, anladım sonunda. Bu hastalıklı bir şey! Ben...seni sevdiğimi sanıyorum ama değil." Sorgular bakışları yüzümde gezinirken kısık sesini duydum. "Ne demek değil? Seviyorum dedin." Tırnaklarım avuçlarıma batarken derin bir nefes aldım. Boğuluyordum.

"Dedim evet, ama artık şüpheliyim. Ben anlayamıyorum. Bu sevgi değil. Ne yaparsan yap peşinden koşuyorum. Seni ne yaparsan yap affetmeye çalışıyorum. Kendi gururumu ezip geçeli çok oldu. Kendime olan saygım yok artık. Sen benim canımı her yaktığında kalbim biraz daha fazla kırıldı. Ama günün sonunda kendimi senin yanında buluyorum, seni affetmeye çalışarak..." Dudaklarımda acı bir gülümseme belirdi. "Sevgi böyle bir şey olmamalı değil mi? Bu işkence ve ızdıraptan başka bir şey değil. Bazen kendimi tanıyamıyorum. Aynada bambaşka biri var gibi geliyor. Korkuyorum Kayra..." Hıçkırıp elimle yüzümü kapattım. Zayıf olmaktan nefret ediyordum. Aşık olmaktan da...

Ellerimi indirdiğimde daha yakınımdaydı. Bir adım atsa eli elime değerdi. "Bu yüzden,böyle olması daha iyi." Kaşları yumuşadı. Ellerini kaldırıp göz yaşlarımı sildi. Yutkundum. Dokunduğu yerler yanıyordu. En sonunda gözlerime baktı ve mırıldandı. "Daha önce kimse beni böyle sevmedi. Aslına bakarsan ben hayatım boyunca tam anlamıyla sevilmedim. Hep bir çıkar vardı ilişkilerimde. Kimse beni sadece kendim olduğum için sevmedi. Herkes parama, tipime, evime bakarak karar verdi. Beni gerçekten ben olduğum için kimse sevmedi." Omuz silkip elini saçlarıyla rastgele düzeltirken sesinde ki samimiyete inanmıştım.

"Gerçi onları da suçlayamam. Kendimi herkese açmıyorum. Ama ilk defa sen, beni karşılıksız sevdiğini söylüyorsun. Param için veya tipim için değil beni ben olduğum için sevdiğini söylüyorsun. Bu alışık olmadığım bir şey Gökçe! Seni anlayamıyorum. Neler yaşadığını, hangi sözümün seni ne kadar etkilediğini kestiremiyorum bazen. Göz yaşlarının sebebi olmak istemiyorum. Afallıyorum işte ne yapayım! Çok güzel bakıyorsun bana, çok güzel gülümsüyorsun. Bu gülüşü başkaları da görecek diye ödüm koptuğundan belki de ağlatıyorum. Her ne haltsa... Seni sevmediğimi söylüyorsun, ama haklı değilsin. Sana karşı ne hissettiğimi bilmiyorum. Belki sevgi belki başka bir şey. Bilmiyorum şu an. Ama asla seni görünce bir yabancıya bakar gibi bakamıyorum. Sadece bir sıra arkadaşı gibi davranamıyorum, olmuyor. Neden bilmiyorum. Ama öğreneceğim. Emin ol öğrendiğimde de ilk sana söyleyeceğim. Sadece bana zaman ver. Kafamı toplayayım. Bu zamanda da konuşuruz,kavga ederiz,güleriz,sen bana yumruk atarsın ben seni sinir ederim, normal olur işte."

Ellerini indirip kaşlarını havaya kaldırdı. Bir cevap bekliyor gibiydi. Yutkundum. Dedikleri içimi biraz ısıtmıştı. Hala beni sevmediğinden emindim ama bu da bir başlangıçtı. En sonunda kararı verecek olan oydu. Başımı salladım. Biraz daha bekleyebilirdim. "Peki Yetkiner, öyle olsun bakalım." Sırıttı. "Yine soyadı, kızdın mı?" Cıkladım. "Lafın gelişi."

"İyi kızınca çirkin oluyorsun zaten." Alayla gülümseyip yumuşak bir yumruk attım koluna. "Kaşınma yoksa cidden iyi kaşırım seni." Güldü. "Gökçe sahalara geri dönüyor." Gözlerimi devirip gülümsedim. "Mola vermiştim sadece." Başını salladı. "Hoca da öyle diyordu." Gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Biz dersi kaçırdık! Allah kahretsin. Konu anlatacaktı. Of ya!" Yüzünü buruşturdu. "Merak etme güzelim, ben sana özel ders veririm. Ücreti karşılığında." Alayla gülümsedim. "Karşılıksız diyorduk? Ne oldu o laflara?" Sırıtıp belimden tuttu ve kendine çekti. Yüzümdeki gülümseme giderken yutkundum. Böyle yapmasını istemiyordum. Kafamı karıştırıyordu. Gözlerime bakarak konuştu. "O laflar sadece sana özeldi. Başkasından duyarsam fena olur." Gülümsemeye çalıştım. "Bana kendini açıkladığın için teşekkür ederim. Kapalı kutu olmandan hoşlanmıyorum." Başını sallarken sevimlice sırıttı. "Bu benim için milattı. Kimseye bu kadar açıklayıcı olma gereği duymamıştım. Değerimi bil." Elimi ensesine koyup saçlarıyla oynarken konuştum. "Biliyorum ki, söylemene gerek yok. Hem artık derse girsek iyi olacak. Hocayı daha fazla kızdırmayalım." Elimi çektiğimde somurttu. "İyiydik böyle."

"Olmaz. Hadi bırak artık." Haince sırıtıp dibime kadar girdi. "Bırakayım mı gerçekten?" Titrek bir nefes alıp gözlerimi kapattım ve başımı salladım. O ise gülmüştü. Sesini duyuyordum. Nefesini hissedebiliyordum. Kulağımın dibine doğru fısıldadı. "Aşık olduğunu bu kadar belli etme güzelim." Gözlerimi yavaşça açtığımda belimdeki elleri yoktu. Gülümseyerek bana bakıyordu. Belli ediyordum değil mi? Bundan da hoşlanıyordu. Kızmaya çalışarak ona baktım. "Çeneni kapa ve sınıfa gir! Hadi!" Sırıtışı genişlerken kapıyı açıp girmem için bekledi. Gözlerimi devirip sınıfa girdim. "Kusura bakmayın hocam." Kadın beni önemsemeden dersi anlatmaya devam edince şaşırsam da üzerinde durmadım ve yerime oturdum. Yanıma da Kayra geçmişti tabi ki.

Gözüm duvardaki saate takıldı, dersin bitmesine beş dakikadan az kalmıştı. Kafamı koluma koyup gözlerimi kapattım. Tabi kapattığım an dürtülmüştüm. Sonra da sesini duydum. Ama Kayra değildi. Yani Kayra'nın bir dakikada sesi bu kadar incelemezdi değil mi?

Başımı kaldırdığımda Eylül bana bakıyordu. Kaşlarımı çatıp doğruldum. Kendime gelmeye çalışırken konuştu. "Gökçe kaç derstir uyuyorsun, kalk artık son derse giriyoruz. Aşağı inelim." Şaşkınlıkla saate baktığımda haklı olduğunu gördüm. Ne ara o kadar uyumuştum? "İyi de, ben hiç uyumamışım gibi hissediyorum." Elimle saçımı karıştırırken yutkundum. "Niye uyandırmadınız ki?" Gözlerini devirip yanıma oturdu. "Her kalkıştığımızda Kayra izin vermediğinden olabilir mi?" Ona baktım. Şaka mı yapıyordu bu? Dedikleri hiç mantıklı gelmiyordu çünkü. "Ne alaka Kayra?" Omuz silkip sırıttı. "Bilemeyeceğim, ama sana her baktığımda doğal olarak onu da görüyordum ve hep sana bakıyordu. Bazen gülümseyerek bazen de düşünceli bir şekilde. Çok güzeldiniz. Hatta dur çaktırmadan bir fotoğraf çekmiştim." Cebinden telefonu çıkarıp bana gösterince elime aldım. Cidden de ona doğru dönüp uyumuştum ve o da elini çenesine yaslayıp beni izliyordu. Kendimi avutmak için değildi ama güzel bakıyordu. Sanki bir şeyler anlatmak ister gibiydi. Ama kendime ondan ümitlenmeyeceğime dair söz vermiştim. Gözü takılmış olabilirdi bir anlam yüklemeye gerek yoktu.

Telefonu ona verip ayağa kalktım. "Hadi aşağı inelim. Kahve alayım,ayılmaya ihtiyacım var." Gülüp ayağa kalktı ve koluma girdi. Aşağı inerken konuşmayı da ihmal etmiyordu. "Bence kesin sana bir şeyler hissediyor. Yani bunun başka ne açıklaması olacak ki?" Üzerinde durmadan başka bir konu açtım. "Hafta sonu bana fizik çalıştırır mısın?" Alaylı sesiyle konuştu. "Ben ve fizik mi? Hadi ordan."  Kıkırdadım. "Geri kaldım konulardan. Hem sen nasıl sayısal öğrencisisin?" Omuz silkti. "Bak kimya de canımı ye, ama fizik yasaklı bölge demek." Somurttum. "Bende de. Hayır azıcık daha kolay olsa ne olurdu sanki? Aslında... birinden özel ders mi alsam?" Kaşlarını çattığı an kantine gelmiştik. Bir yere otururken konuştu. "Fena fikir değil, bana da lazım. Ama kimden isteyeceğiz?"

Aklıma ilk Kayra gelmişti ama bunu Eylül'e söylemeyecektim tabi ki. "Bilmiyorum, Mira'ya bi soralım, belki birilerini tanıyordur." Tam konuşacağı sırada masaya Kayralar oturdu. Eylül'ün yüzü Burak'ı görür görmez bembeyaz olmuştu. Kaşlarımı çatıp ne olduğunu soracağım zaman ayağa kalktı. "Gökçe, benim bir hocayla konuşmam lazım. Sonra görüşürüz." Şaşkınca arkasından bakarken Kayra konuştu. "Ne oluyor lan?" Omuz silktim. "Bilmiyorum ki. Burak?" Burak bana baktı ama fazlasıyla yorgun görünüyordu. Gözleri şişmişti. "İyi misin sen? Noldu?" Omuz silkti. "Yok bir şey." İçime daha da bir kurt düşmüştü. "Ne demek yok bir şey? Eylül seni gördü kaçtı resmen. Sen de bir garip davranıyorsun."

Derin bir nefes aldı. "Dün öküzlük ettim. Gönlünü alırım ama merak etme." Başımı salladım. "Acele etsen iyi olur. Arkadaşımı böyle görmek istemiyorum." Oflayıp başını sıraya dayayınca elimle sıraya ritim tutturdum. "Uyanmışsın, sonunda!" Kayra'ya dönüp kaşlarımı çattım. "Sen hiç konuşma! Ne diye beni uyandırmıyorsun? Kaç ders kaçırdım." Sırıttı. "Baya bir derin uyuyordun, kıyamadım." Alayla gülümsedim. "Önceki kıydıkların ne olacak?" Yüzündeki gülümseme kaybolurken ayağa kalktım. "Kahve isteyen? Tabi ki Kayra hariç." Gözlerini devirip önüne dönünce sırıttım. "Ben alırım yenge." Başımı sallamışken cümleyi anlamamla Can'a gözlerim kocaman olmuş bir şekilde baktım. Yenge derken? Tükürüğümü zorla yutup konuşmaya çalıştım. Ama benden önce Kayra kaşlarını çatmıştı.

"Kes gevezeliği! Ne yengesi lan?" Başımı salladım. "Saçmalama Can, daha neler yani!" Kayra ile göz göze geldiğimiz an yanaklarım yanmaya başladı. Bu sefer klasiği bozmuş ve gözlerini ilk o kaçırmıştı. Daha fazla ayakta dikilmeden sıraya girdim. Kahveleri alıp masaya döndüğümde Cansu'nun da burda olduğunu gördüm. Tüm keyfim kaçarken kahve bardağını Can'a uzattım. Elimden alıp bir yudum alacağı sıra eğlenen sesimle konuştum. "Afiyet olsun enişte." O da aynı demin benim gibi şaşkınlıktan ağzındaki kahveyle öksürmeye başladı. Kayra sırıtıp bana göz kırpınca gülümsedim.

İntikam alınmıştır✔️

"Helal, helal! Ne oldu birden bire canım?" Yutkunup bana şaşkınca bakmaya başladı. "Alacağın olsun senin. Ne işim olur benim Mira'yla!" Omuz silktim. "Mira'yı nerden çıkardın ki? Ben Eylül'le yakışırsınız diye düşünmüştüm." Burak başını sıradan kaldırıp kaşlarını çattı. İşte beklediğim hamle. "Yavaş gel kızım! Eylül'ü niye karıştırıyorsun?" Cevap veremeden Cansu gıcık sesiyle konuştu. "Sen herşeye burnunu sokmasan mı acaba? İnsanları rahatsız ediyorsun!" Yapmacık bir gülüşle ona baktım. "Sen biraz sussan mı acaba? Sesin sinirimi bozuyor." Can elini kaldırıp konuştu. "Benimde." Burak da homurdanıp aynı şeyi söyleyince Cansu kaşlarını çatmıştı. "Hiç biriniz için burda değilim zaten. Sizi görmeyi bende istemiyorum. Kayra'nın yanında olmak istiyorum." Gözlerimi devirip kahvemden bir yudum aldım. Cidden bir gün elimde kalacaktı. O çakma sarı saçlarını elimde dolayıp kafasını duvara sürtmek istediğimi biliyor muydunuz? Güzel düşüncelerimi iğrenç sesi bozdu. "Kayra, bana okuldan sonra ders anlatır mısın?" Gözlerim istemsizce Kayra'ya dönerken göz göze gelmiştik. Aynı hızla önüme döndüm. "Bugün başka birine ders vereceğim, belki sonra." Kimdi bu yeni kişi? Kaşlarım istemsizce çatılırken ne olduğunu anlamadan elimdeki kahve üzerime dökülmüştü. Sıcaklığıyla tenim yanarken hızla ayağa kalktım.

Okul tişörtüme gelmişti ve karnım tamamen yanıyordu. Fazla düşünmeden üstümü çıkardım. Altımda atlet vardı. Kayra yanıma gelip telaşla yüzüme baktı. "Siktir lan, canın acıdı mı? Nerene geldi?" Acıyla inleyip karnımı gösterince kaşlarını derinden çattı. Kim yapmıştı bunu? Kayra'nın gözleri ışık hızıyla yanımıza çevirdi ama aradığı kişi yok gibiydi. Tabi ki Cansu! Başka kim olabilirdi ki?

Can ve Burak da yanımıza gelirken Kayra tekrar bana döndü. Üstündeki hırkayı aceleyle çıkarıp bana verdi. "Giyin hemen, heryerin belli oluyor." Elinden alıp üzerime geçirdim ve tabi ki bir kaç beden büyük gelmişti. Kokusu burnuma gelirken rahatladığımı hissettim. Ama aklıma üzerime kahve döktüğü gerçeği gelince kaşlarımı çattım. "O yellozu geberteceğim." Deyip gitmeye kalkınca belimden tutup bunu engelledi. "Önce sakin ol, sonra gebertirsin." Ellerinden kurtulup bağırdım. "Hala onu mu koruyorsun? Üzerime sıcak kahve döktü ve evet bilerek! Daha ne bekliyorum ki? Gidip saçını yolmalıyım." Bir daha gidecekken yine beni engelledi. "Onu düşündüğüm falan yok! Saçmalama." Kolunu ittirdim. "Neden gitmeme izin vermiyorsun o zaman? Belli ki canı yanmasın istiyorsun ama artık çok geç! Dayağımı yiyecek." Kaşlarını çattı. "Senin başına dert olmasın diye uğraşıyorum aptal! Derdi benimle! Sen sadece onun için engelsin. Bunu bildiğim için o hak ettiği cezayı ben vereceğim ona." Dişlerimi sıkıp tısladım. "Neyse ne, umurumda değil. Seninle konuşan her kıza bunu yapamaz." Can araya girdi. "Sen diğer konuştuklarından biraz daha farklısın o yüzden yapıyor."

Heyecanlanmamaya çalışarak omuz silktim. "Hiç bir farkım yok. Kayra açısından yani." Kayra dudağını sinirle ısırıp kızgın sesiyle konuştu. "Sesinizi kesin! Ben halledeceğim." Dedi ve gözlerini bana çevirdi. "Sadece sakin ol." Yapmacık bir gülümsemeyle ona baktım. Buna cidden inanıyor muydu? O kız bunun karşılığını çok fena alacaktı. Onun kredisi bende çoktan dolmuştu. Bu bardağı taşıran son damlaydı. "Tabi ki... hayır." Hızla yukarıya çıktım. Peşimden geliyordu ama bugün bir şey yapmayacaktım. Kolumdan tuttu. "Gökçe dedim, bir şey yapmayacaksın." Ona dönüp kolumu kurtardım. "Tamam, yapmam." O kadar inanmayarak söylemiştim ki oflayıp beni serbest bıraktı. Sınıfa girdiğimde sırasında kızlarla konuşuyordu. Gülüşerek! Tamam sabrım çok fena taşıyordu. Gülümseyerek sırama ilerken sesini duydum.

"A-aa sakar kızımız da gelmiş! Salak olduğu için kahveyi de üstüne döktü." Deyip aralarında gülüşünce çantamı çoktan toplamıştım. Omuzuma alıp yürüyeceğim sırada yine konuştu. "Üstüne üstlük sağır da galiba! Baksanıza bizi hiç duymuyor. Çünkü duysa bu lafların altında kalmazdı. Ya da kalırdı. Çünkü kendisi tam bir sürtüktür! Karakterine uygun davranıyor. Kayra'yı da ayarttı, onunla yattı ve şimdi Kayra onunla birazcık eğleniyor diye burnu havalarda! Geçici basit bir kız olduğunu anlayamadı bir türlü. Ama elbet Kayra onu kapının önüne koyduğunda anlayacak. Sen basit, fahişenin tekisin güzelim, daha fazlası yok."

Omzumdaki çantanın sapını sıkarken kıkırdadım. Gözlerimi ona çevirip baktım. "Ne oldu, komik mi bu?" Başımı sallayıp çantamı sıraya koydum ve telefonumdan kızlara sınıfa gelmelerini söyledim. Tek odaklandığım kız Cansu olmalıydı. Sınıfta da tek tük insan vardı zaten. Sorun olmazdı.

Gülümseyerek konuştum. "Birazdan çok fena dayak yiyeceksin." Alayla gülüp ayağa kalktı. "Hadi ya, sen mi döveceksin beni?" Başımı sallayıp güldüm. "Çok eğlenceli olacak." Bileğimdeki tokayla saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaparken ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Birazdan anlayacaktı. Kapı açılıp kızlar gelince başımla Cansu'nun yanındaki ikiliyi gösterdim. Eylül göz kırpıp gülümseyince sırıttım. İkisi kızları tutarken Cansu şaşkınca bakıyordu. "Ne oldu canım, şaşırdın sanki?" Ona doğru yürüyüp omzundan sertçe ittim. Sıraya düşüp oturdu. "Biliyor musun, bunlara değmezsin. Sana atacağım dayağa bile değmez. Ama bu sefer cidden hak ettin." Saçından tutup geriye doğru çekince çığlığı bastı. Canice gülümserken elleriyle bana saldırmaya çalışıyordu. Saçını daha sertçe çektiğimde diğer elimle de yüzünü avuçladım. Tırnaklarımı yanaklarına bastırırken ona doğru eğildim.

"Seni çok kez uyardım. Hiç birini dinlemedin. Hep kafanın dikine gittin. Ne oldu peki? Bak söylediğin sözleri sana yediriyorum işte." Acıyla bağırırdı. "Bırak beni! Canımı acıtıyorsun!" Sırıttım. "Bunu istiyorum zaten." Elimi çekince yanaklarındaki tırnak izlerimi gördüm. Elimi de saçından çektiğimde ayağa kalktı ve beni geriye doğru itti. Kızgınca üstüme doğru gelirken bağırdı. "Seni geberteceğim pis sürtük!" Kolumdan tutup sertçe beni itince dengemi sağlayamadan yere düştüm. Üzerime çıkmıştı ve saçımı çekecekti ama ondan önce davranıp karnına yumruk attım. Bağırırken onu üstümden itip bu sefer ben üstüne çıktım.

"Rahat bırak beni! İmdat! Yardım edin." Alayla gülümseyip iki elimle saçına yapıştım. "Senden nefret ediyorum lan! Sürtük de fahişe de sensin. Kayra ile yatan sensin. Ama onun hiç birşeyisin. Seni sevmiyor. İstemiyor." Sinirlenmişti ve o da saldırıyordu. Elleriyle boğazıma uzanınca başımı geriye ittim ama geç kalmıştım. Canım acımıştı. Tırnak izi? En sevdiğim.

"Fahişesin kızım sen. Herkese yamanmaya çalışıyorsun, ama başaramayacaksın. Kayra benim." Histerik bir kahkaha attığımda yüzüne tokat attım. Affalamasından yararlanırken ellerini yere sabitledim. "Kayra umurumda değil! Anlamıyor musun, umurumda değil! Ne bok yersen ye! Ama bir daha bana hakaret edersen seni komaya sokarım. Anladın mı?" Bir elimle saçını çekince başını salladı. "Duyamadım? Anladın mı?" Zorla nefes alıp mırıldandı. "Tamam be anladım. Bırak artık beni." Gülümseyip son kez elimi, tırnak izi olmuş ve kanamaya başlayan yanağına sertçe bastırdım. Gözlerinden yaşlar akarken bağırdım. "Özür dile! Hemen!"

"Özür dilerim oldu mu? Bırak artık." Başımı sallayıp üstünden kalktım. Derin bir nefes alırken başımı yukarıya kaldırdığımda müdürle bakışıyorduk. Parmağım boynuma giderken elime sıvı gelmesiyle sessiz bir küfür savurdum. Kayra da kapıya kadar gelmişti ve şokla ikimize bakıyordu. Umursamadan gülümsedim. "Bir sorun mu var hocam?"

"Altınız da hemen odama!" Kükreyen sesine aldırmadan gözlerimi devirdim. Yerde duran Cansu'ya bakıp tısladım. "Sakın karşıma çıkma." Müdürün peşinden odaya giderken Kayra ile göz göze geldik ama istifimi bozmadan yürümeye devam ettim.

***********************************************

Sıkıcı bir konuşmanın ve bir kaç cezadan sonra konu ailelere ulaşmadan kapanmıştı. Odadan çıkarken lavaboya gidip aynadan boynuma baktım. Derindi. Nasıl çizdirdim ben o salağa boynumu? Oflayıp ellerimi yıkayıp çıktım ordan. Okul bitmişti.

Sınıfa girmeden önce Cansu ve Kayra'nın konuşmalarına istemeden kulak misafiri olmuştum. Cansu ağlamaklı sesiyle konuşmaya başlamıştı. "Kayra sana inanamıyorum, hala o kızı koruyorsun. Gelmeseydiniz öldürecekti beni." Gözlerimi devirdim. Çok isterdim ama onun için katil olmaya değmezdi. Kayra sinirli bir tonda konuşmuştu. "Cansu sınırı çok fena aştın! Seni tanıyamıyorum bile. Bilerek kızın üstüne kahve döktün. Bu da yetmezmiş gibi kızın damarına basmak için elinden geleni yaptın. Ordaydım ve duydum. Onca hakarete az bile yaptı."

Tabi ki az bile yapmıştım! Onu hastanelik etme gerekiyordu. "Ne azı Kayra? Delirdin mi? Yüzümün haline bak! Heryerim çizildi ve üstelik ceza bile almadı. Gerizekalı kız!" Kaşlarımı çatıp içeri girecekken Kayra bağırdı ve Cansu'nun kolundan sertçe tuttu. "Cansu sabrımı zorlama! Kes sesini! Bir daha Gökçe'ye bulaşırsan seni şu anki halinden de beter ederim. Biliyorsun, yaparım. Şimdi gözüm bi daha seni görmesin." Hafifçe gülümserken kapının arkasında durdum. Cansu ise ağlıyordu. "Seni sevmemin karşılığı bu mu Kayra?" Gözlerimi devirdim. Bir de dram yaratıyordu.

"Sevgi dediğin böyle bir şeyse hiç olmasın daha iyi. Bak seni son kez uyarıyorum, uğraşmayacaksın. Yoksa kendini kapının önünde bulursun." Daha çok ağlamaya başlayıp sınıftan giderken kapının arkasından çıkıp sınıfa girdim. Kayra'nın arkası bana dönüktü. Bir kaç adım atıp sınıfın içine daha çok girdikten sonra hafifçe öksürdüm. Bana döndüğü zaman alaylı sesimle konuştum.

"Karadeniz'de gemilerin mi battı?" Sırıttı. "Cansu'yla uğraşıyordum." Başımı salladım. "Umarım bir daha bana sataşmaz yoksa daha kötü ederim." Gülümsedi. "Bundan sonra seninle uğraşırsa devreye ben giriyorum." "Gerek yok, kendim hallediyorum. Gördüğün gibi..."

"Görüyorum ama sana da zarar vermiş. Boynun iyi durmuyor." Elim istemsizce oraya giderken yüzümü buruşturdum. "Sen bir de karşı tarafı gör." Gülüp bana yaklaşmaya başladı. "Onun durumu daha beter. Kızda çizilmedik yer bırakmamışsın." Yakınıma geldiği an ondan uzaklaşmak amacıyla sıraya gittim ve çantamı toplamaya başladım. "Hak etti. Yine olsa yine yapardım." Çantamı omzuma asıp yanına gittim. "Eve gidiyorum. Sen ne yapacaksın?" Omuz silkti. "Aslında seninle konuşmam lazım." Ses tonundan kaşlarım çatıldı. "Sorun mu var?" Başını salladı. "Bir şey kafamı kurcalıyor. Defne, bayılmadan önce yağmurun altındayken sen bana bir şey söylüyordun,yarım kaldı."

Hatırlamıştım tabi ki. Ben de ne zaman söyleyecek merak ediyordum. Bir ara unuttuğunu bile sanmıştım. Şimdi ne diyecektim? Ona söyleme isteğim tamamen gitmişti. Mümkünse hiç söylemeyecektim. Henüz onu kaybetmeye hazır değildim. Gözlerine baktım. Merakla parlıyordu. Yutkunup çatlamış dudaklarımı ıslattım. "Önemsizdi. Saçmaladım sadece." Gözlerini kıstı. Tabi ki inanmamıştı. "Gökçe, ben sandığın kişi değilim dedin, ne demek bu?"

"Bak gerçekten önemsizdi, kafam iyiydi. Saçmaladım. Altında başka bir şey arama." Gidecekken kolumdan tuttu. Derin bir nefes alıp ona baktım. "Orda bana önemli bir şey söyleyecektin biliyorum. Önemsiz olmadığı gözlerinden belliydi. Yoksa şeyle mi alakalı?" Kaşlarımı çatıp ne olduğunu anlamaya çalışırken konuştu. "Beni sevdiğini mi söyleyecektin? O yüzden mi öyle dedin?"

Başımı salladım ve gülümsedim. "Aynen, şimdi söyleyip de hatırlatmak istemedim sana. Malum bu konu seni sıkıyor." Kolumu bırakıp kaşlarını havaya kaldırdı. "O ne demek?" Omuz silktim. "Yalan mı? Ne zaman konu açılsa ya şaşırıyorsun ya da sıkılıyorsun. Ama artık anladım, bir daha bu konuyu açmayacağım. Dediğim gibi biz sadece sıra arkadaşı bile olmayı beceremeyen iki kişiyiz." Gülümsemeye çalıştığımda derin bir nefes alıp gözlerime baktı. "Beceremiyoruz çünkü arkadaş olmak istemiyoruz." Bu konuyu daha fazla konuşmak istemediğimden gülümsedim. "Neyse görüşürüz." Bunu anlayıp başını salladı. "Bırakayım seni, yürüme." Sırıttım. "Yürüyeceğimi kim söyledi? Sarp ile gelmiştim. O bırakır." Yapmacık bir sırıtma yüzüne yayıldı. "O herif seni seviyor biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum. Bende onu seviyorum." Kaşlarını çattı. "Sen beni seviyorsun onu değil." Bir kaç saniye şaşkınca yüzüne baktım. "İkinizi de seviyorum Kayra. Çocukluk etme şimdi." Omuz silkti. "Neyse ne. Hem önüne gelene seni seviyorum diyorsan?" Gözlerimi devirdim. "Saçmalıyorsun ama."

"Herkesi sevmene gerek yok güzelim, sevmen gereken kişi tam karşında." Seni zaten seviyordum adam, niye her defasında söyletip de canımı yakıyorsun ki? Senin beni sevmeyeceğinden emindim ama bari bu kadar hatırlatma Kayra... Yutkundum yavaşça. "Bunu hep kullanacak mısın?" Anlamadan bakınca devam ettim. "Seni sevdiğimi söyledim ve sen hep bunu bana karşı kullanıyorsun. Her defasında söyleme utanıyorum." Gülümseyip başını salladı. "Yarın karne günü olduğu için benimle geliyorsun. Sabah alırım seni." Sınıftan çıkıyorken şaşkınca arkasından baktım. "Niyeymiş? Ben kendim gelirim." Bana dönmeden alaylı sesiyle konuştu. "Biliyorum ama umurumda değil."

***********************************************

Karneme acıyla bakarken gülme sesi duymamla başımı yana çevirdim. Kayra bana bakarak açıkça gülüyordu. "Pardon da komik olan ne?" Cırlamama yüzünü buruşturmuştu. "Karneyi öldürecek gibi bakıyorsun." Önüme dönüp kağıt parçasını arka koltuğa attım. Bir tane zayıfım vardı. O da maalesef ve tabi ki fizikti. Oflayıp Kayra'ya döndüm. "Ya senin yüzünden tüm fizik derslerini kaçırıyorum. Kafana estikçe beni dersten zorla çıkartıyorsun. Al zayıf! Ne diyeceğim anneme ben?" Sırıttı. "Kayra'ya bakmaktan ders çalışamıyorum dersen belki insafa gelir." Alayla güldüm. "Tabi sonra da terlikle beni Şam'a kadar kovalasın. Çok yararlı bir tavsiyeydi sağol." Güldü. "Eyvallah güzelim, her zaman."

Merakla sordum. "Senin karnen nasıl?" Omuz silkti. "Üç zayıf." Gözlerim pörtlerken haince sırıttım. "Kendine de hayrın yokmuş." Bana anlık olarak döndü. "Ama sadece sözeller zayıf. Sayısallarım senden bile iyi." Aklıma gelen fikirle ona döndüm. Gözlerimin ışıldadığına yemin edebilirdim. Dahiydim ben. "Ben sana sözel dersleri çalıştırsam ve sen de bana fiziği? Ne dersin? Çok kârlı olur. Tamam mı tamam mı? Hı? Hı?" Düşünür gibi yapınca ona yavru kedi bakışımdan attım. Bu her zaman işe yarardı ve şu an tam zamanıydı. Bir kaç saniye yüzüme baktıktan sonra yola döndü.

Cevabını beklerken arabayı da avmnin otoparkına sokuyordu. "Olur ama bir şartla." Başımı ne der gibi sallayınca sırıttı. "Öpücük desem kabul etmezsin?" Gözlerimi devirdim. "Tabi ki etmem." Başını salladı. "Bu yüzden bir akşam yemeği! Benimle yemek yiyeceksin." Kaşlarım havaya kalkarken arabayı park etmişti. "Her zaman yaptığımız şey, basitmiş. Bu akşam sana gelirim." Kapıyı açıp inecekken kolumdan tuttu. "Evde değil, lokantada baş başa yiyeceğiz."

"Neden böyle bir şey istiyorsun?" Omuz silkti. "Sorgulama. Ama sadece şık ol. Üstündekilerle gelme." Başımı istemsizce kıyafetlerime çevirdim. Kot pantolon ve siyah bir kazak giymiştim. Bence gayet şıktı ama sanırım fazla sıradandım. Ona döndüm. Bana bakıyordu. "Benim öyle abiyem yok. Haberin olsun." Sırıttı. "Bunu bildiğim için buraya geldik. Alışveriş yapacağız. Hadi in." Benden önce davranınca şaşkınlıkla arkasından baktım. Kendime gelip arabadan indim. Kayra yürümeye başlamıştı bile. Anahtarıyla uzaktan arabayı kilitleyince hızlı adımlarla ona yetiştim. "Sen bizi buraya kıyafet almaya mı getirdin? Planlı mıydı herşey?" Cevap vermeden yürüyünce cırladım. "Ya cevap versene. Kendi kendine konuşmak hiç zevkli değil." Baygın bakışlarını bana çevirip durunca ona döndüm. "Bir kere de susup sadece yürüsen olmaz mı? Bir kerecik?" Cıkladım. "Ama merak ediyorum." Gözlerini devirdi. "Hiç şaşırmadım nedense. Hadi yürü."

Avm'ye girdiğimizde dolaşmaya başlamışken dayanamayıp yine konuştum. "Seni reddetseydim boşuna mı gelmiş olacaktık? Belki seninle yemeğe çıkmak istemiyorum." Gıcık bir gülüş attı. "O zaman dersi unutursun." Oflayıp önüme döndüğüm an kolumdan tutup beni bir yere sürükledi. Şık ve aşırı pahalı olan mağazaya girdiğimizde gözlerim pörtledi.  Tamam zengin falandık da ben hayatımda hiç böyle yerlerden alışveriş yapmamıştım. Elbiseler o kadar kaliteli ve iyiydi ki dokunsam anında kirlenecekti sanki.

Kayra benden önce davranıp elbiselere bakmaya başlayınca kedi yavrusu gibi orda durmamaya karar vermiştim. Yanına adımladım. "Burdan almak zorunda mıyız?" Bana döndü. "Neden beğenmedin mi?" Şaşkınlıkla ona baktım. "Deli misin? Çok güzel ama çok pahalı. Bir elbiseye niye o kadar para vereyim ki?" Sırıttı. "Kayra Yetkiner ile yemek yiyeceğin için olabilir mi?" Gözlerimi devirdim. "Ego senin göbek adın." Sırıtıp kıyafetlere bakmaya devam etti. Sıkılmaya başlamıştım ki  bir elbiseyi bana gösterdi. Kırmızı iddialı bir elbiseydi. Biraz uzundu sadece. Aklıma gelen fikirle sırıtıp elbiseyi elinden kaptım. "Alıyoruz." Şaşkınlıkla bana bakmıştı. "İlk gösterdiğim elbiseyi beğendin ve alıyoruz öyle mi? Çok değişik bir kızsın." Omuz silktim. "İlk görüşte aşk?" Deyip göz kırpınca gülümsedi ve başını salladı. "Bedeni olur mu?" Etiketinde 38 yazıyordu. Cıkladım. "36 olsun." Elimden alıp bedenime uygun olanı bana verdi.

"Denememe gerek yok." "Üzerinde görseydim bir de." Deyip pisçe sırıtınca gözlerimi devirdim. "Heyacan olur işte, yemekte görürsün. Bu arada ne zaman gidiyoruz?" Elbiseyi elimden alıp kasaya giderken konuştu. "Bir kaç saat sonra." Kaşlarım çatılırken sordum. "Ne o açlık sınırına mı dayandın? Bu ne acele?" Sırıtıp elbiseyi öderken kolundan tuttum. "Ben öderim. Gerek yok." Cıklayıp elimden kurtuldu. "Aslında gerek var. Hediyem olsun." Omuz silktim. "Teşekkür ederim."

************************************************

Sıcak çikolatamdan kocaman bir yudum aldığım sıra Kayra bana bakarak sırıtıyordu. "Ne oldu ya?" Daha çok güldü. Onun bu dengesiz hallerine anlam veremezken doğrulup bana yaklaştı. Parmağını dudağımın kenarına değdirince derince yutkunmuştum. Allah'ım sana geliyorum. Sen beni neyle sınıyorsun?

Gözlerime bakıp parmağını çekti ve dudağına götürüp emdi. Ardından da omuz silkti. "Sıcak çikolata kalmıştı." Kaşlarımı çattım. "Söyleseydin hallederdim."

"Söyleseydim heyacanı kalmazdı." Bir kez daha yutkundum. "Heyecan falan istemiyorum tamam mı?" Şaşırsa da pek belli etmeden başını salladı. "Sinirlenince çirkinleştiğini söylemiş miydim?" Yapmacık bir gülüş dudaklarıma yerleştirdim. "Sen de ukalalaşınca kabalaşıyorsun." Güldü. "Seninle uğraşmak zevkli ne yapayım." Gözlerimi kısıp ona ölümcül bakışlarımdan attım. "Şu an aklımda seni öldürme planları yapıyorken benimle düzgün konuşmanı tavsiye ederim. Bilmem anlatabildim mi?"

Sırıtıp cool bir bakış atınca yan masamızdan gülüşme sesleri gelmişti. Başımı oraya çevirdim. İki tane çiyan suratlı kız buraya daha doğrusu Kayra'ya bakıp gülüşüyorlardı. Belki de planlarımı Kayra üzerinde değil de şu ikisi üzerinde uygulayabilirdim.

"Gözlerinle öldürdün ikisini de." Gülümsedim. "Seni kıskanmıyorum." Kaşlarını havaya kaldırdı. "Emin misin? Az önce baya korkutucu bakıyordun." Omuz silkip ayağa kalktım. "İzle ve gör." Kızların yanına gittim. İkisi de şaşkınca bana bakınca yapmacık bir şekilde gülümsedim. "Merhabalar, nasılsınız?" Bir şey demeden öylece bakmaya devam edince omuz silktim. "Sağolun sorduğunuz için ben de iyiyim. Neyse konumuza dönecek olursak, o baktığınız çocuğa bakmayın artık."

Kumral olan kaşlarını çattı. "Nedenmiş o? Sen kimsin ki? Ne karışıyorsun?" Sırıttım. "Ben bir şeyi değilim ama o şey işte." Sarışın olan sordu. "Manzaramızı kapatıyorsun. Çekilir misin?" Kaşlarımı çattım. "Ya boşuna bakıyorsunuz çünkü çocuk gay!" İkisinin de gözleri şaşkınca açıldı. Üzüntüyle başımı salladım. "Ya, ben de ilk duyduğumda çok üzüldüm. Ama insan alışıyor ne yaparsın. Umarım erken atlatırsınız."

"Ama bu haksızlık, bu kadar taş bir çocuğun gay olması cidden haksızlık!" Sarışın olan da üzgünce bana baktı. "Söylediğin için sağol. İyi günler." Gülümseyip masaya döndüm. Kayra gözlerini kısıp bana baktı. "Ne konuştunuz? Ne dedin kızlara?" Omuz silkip masumca sırıttım. "Telefon numaranı verdim. Arkadaş olursunuz diye." Şüpheyle yüzünü buruşturdu. "Senin kafana taş mı düştü? Hayatta inanmam." Arkama yaslanıp soğumaya başlamış sıcak çikolatamın son yudumunu içtim. "Seni kıskanmıyorum dediğim gibi. Artık zorlama yani."

Yutkunup başını salladı. Dediklerime inanmıyor gibiydi. "İyi, benim işime gelir. Etrafta bir sürü çıtır kız var." Dişlerimi istemsizce sıkarken zorla gülümsedim. "Bak tabii sen. Rahat rahat takıl. Ben yokmuşum gibi." Piç bir şekilde sırıttı. "Kızmak yok sonra." Omuz silktim. "İstediğini yap benim de canım sıkılmıştı. Eve gideceğim. Sonra da Sarp'ı görmeye giderim." O ana kadar etrafa bakan çocuk bir anda başını bana çevirdi. "Ne yapacaksın o çocukla?" Dediği an sorgulayıcı bir bakış attım. Hemen kendini toplayıp elini ensesine attı. "Yani  akşama yemek yiyeceğiz. Niye onunla buluşuyorsun?" Omuz silktim ve ayağa kalktım. "Daha akşama çok var. Bir bakıp geleceğim. Özledim." Kaşlarını çatıp sabit tutmaya çalıştığı sesiyle konuştu. "Nesini özlüyorsun kızım o herifin? Salağın teki." Kaşlarımı çattım. "Arkadaşım hakkında düzgün konuş. Ben seninkilere hakaret ediyor muyum?" Gözlerini devirdi. "Cansu?" Alayla gülümsedim. "O kız istisna canım. Hem üzerime kahve döktü bilerek. Beni okulun kazan dairesine kilitledi. Bence hakaret etmem çok doğal." Gülümsedi. "Cansu'ya gıcık oluyorsun değil mi?"

Alayla sırıttım. "Yok be, niye gıcık olayım ki? Beni gıcık etmesi için ilk önce bana hakaretler edip beni kışkırtması gerekli ama bunları yapmadığı için gayet iyiyiz." Ayağa kalkınca devam ettim. "Hadi görüşürüz sonra. Elbise için de sağol." Poşeti alıp yürümeye başladığım an çok geçmemişti ki kolumdan tuttu. "Araban yok, ben bırakırım. Bekle hesabı ödeyeceğim." Daha terziye uğramam gerektiğini hatırladığımda arkasını döner dönmez koşar adımlarla uzaklaştım. O elbisenin boyu çok uzundu ve ben Kayra'ya bu zevki vermeyecektim. En azından dizim hizasında kestirecektim. Yolumun üstünde gördüğüm ilk terziye girip işimi hallettikten sonra eve girdim. Telefonumu uçak modundan çıkardığımda bir sürü mesaj ve arama olduğunu gördüm. Hepsi de Kayra'dandı. Haince sırıtıp hiç birine cevap vermeden yukarı hazırlanmak için çıktım. Çok eğlenceli olacaktı.

************************************************

Bir saatin sonunda nerdeyse hazırdım. Saçlarıma maşayla şekil vermiş ve elbisemi giymiştim. Yüzüme de her zamankinden bir tık daha fazla makyaj yapmıştım ve sanırım başarmıştım. Aynadan kendime bakarken gülümsedim. Yakışmıştı.

Eylül'ün bana verdiği topuklu ayakkabıları giydim ve çantamı aldım. O sırada telefonuma mesaj gelmişti.

Kayra
Aşağı gel.

Gözlerimi devirip telefonu çantama koydum. Odun! Zaten Kayra Yetkiner'den ne bekliyorsam? Hatta bir şey beklemem aptallıktı.

Odadan çıktığımda Eylül'ün odasına girdim. Yatağa yatmış tavana bakıyordu. Geldiğimi bile fark etmemişti. Hafifçe öksürüp bana bakmasını sağladım. İrkilerek bana döndü ve yavaşça doğruldu. "Sen mi geldin? Duymadım." Yanına adımladım. "Fark ettim onu. İyi misin sen? Solgun görünüyorsun." Başını salladı. "İyiyim Gökçe. Sorup durma artık."

"Ne demek sorma, iki gündür odandan dışarı çıkmıyorsun. Kayra ile buluşacağım dedim ve sen makyajıma bile karışmadın. Bunlar iyilik belirtileri falan değil." Derin bir nefes aldığı zaman yüzünü gördüm. Gözleri kızarmıştı. "Eylül ağladın mı sen?"  Başını olumsuzca sallarken konuştu. "İyiyim dedim Gökçe,git artık. Geç kalacaksın."

"Sen beni düşünme." Deyip yanına oturdum. Saçlarına dokunup gülümsedim. "Sarışınlar ağlamaz diye bir kural var bilmiyor musun?" İstemsizce gülümseyince yutkundum. "Bak sarışın, üzgün olduğunun farkındayım. Şu yemeği yer yemez geleceğim ve konuşucağız anladın mı? Kaçarın yok. Mira da olmayacak evde, teyzesini görmeye gitti. İyice içine kapanma. Ağlama sakın, komedi filmi izle. Keyfin yerine gelir." Burnumu sıkınca geriye gittim. Sırıtıyordu. "Biraz daha bana ne yapacağımı söylersen bir yemeğe gidemeyeceksin. Ağaç oldu çocuk. Hadi git." Pes etmiş bir ifadeyle başımı salladıktan sonra ayağa kalktım. Arkamı dönüp kapının kulpuna elim gitmişti ki sesini duydum.

"Güzel olmuşsun. Bensiz de bir şeyler yapabiliyorsun." Gülümseyip ona öpücük attım ve aşağı indim. Kayra'yı fazla beklettiğimin farkındaydım. Camdan gördüğüm kadarıyla kaportaya yaslanmış beni bekliyordu. Yüzümde kendimden emin bir ifadeyle kapıyı açtım. Dışarıya doğru bir adım attığımda topukluların sesine başını çevirdi. Tepkisini beklemeden arkamdaki kapıyı yavaşça kapattım ve tekrar yüzüne baktım. Yaslanmayı bırakmıştı ve bana bakıyordu.

"Selam." Sesim gayet sevecen çıkmıştı. Ama o kaşlarını çatıp baştan aşağı beni inceleyince kendimi nedense kötü hissetmiştim. Beğenmemiş miydi? En sonunda rahatsız edici saniyelerin ardından gözlerini gözlerime dikti. Gözlerinde anlamlandıramadığım bir ifade vardı ve bu hoşuma gitmişti. Hem şaşkın hem de sinirli görünüyordu. Başımı dikleştirdim. "İyi misin sen?" Gözlerini kısıp yutkundu. Ellerini cebinden çıkardığında fark etmiştim ki takım elbise baya yakışmıştı. Sanki onun için yaratılmış gibiydi. Öylesine nefes kesici görünüyordu ki, utanmasam sabaha kadar izlerdim.

Düşüncelerimi şaşkın tonda ki sesi böldü. "Siktir..." Kaşlarımı çatıp anlamaya çalışırken yanına adımladım. Güzel bir şey bekliyordum ama ağzından çıkan sözcük bir küfürdü. "Sen..." Tekrar sertçe yutkundu ve dolgun dudakları aralandı. "Sen bana ne yapmaya çalışıyorsun kızım? Bu ne hal?" Kafamı indirip üstüme bakarken saçlarım önüme düşmüştü. Anlayamadan yine ona baktım. "Anlamadım?" Burun kemerini sertçe sıktı ve bakışları göğüslerimin olduğu noktada fazlaca oyalanınca utanmıştım. "Bakma şöyle!" Gözlerimiz tekrar birbirini bulurken gözlerini kırpıştırdı. "Böyle salmam seni dışarı." Kaşlarım alayla havaya kalktı. "Süs köpeğin miyim ben senin? Salmam nedir ya!"

"Sen kendinin farkında mısın? Şu an nasıl göründüğünün farkında mısın?" Omuz silktim. "Ne varmış halimde? Gayet iyi. Ayrıca hava soğuk, arabaya binelim hadi." Kaşlarını çatarken sesi sertleşti. "Lan gayet iyi olması bir sorun zaten. Çok fazla iyi! Alt tarafı yemek yiyeceğiz! Televizyona çıkmayacaksın. Git değiştir üstünü!" Sırıtırken keyfim yerine gelmişti. "Bir de elbisenin arkasını görsen?" Arkasında da derin bir sırt dekoltesi vardı. Gözlerini kısıp sinirli sesiyle emretti. "Dön arkanı! Hemen!" Etrafımda bir tur dönüp yüzüne baktığımda arabayı elindeki anahtarla kilitledi ve yanıma gelerek beni kolumdan sertçe tuttu. "Yemek falan yok! Gir içeri! Katil olmaktansa aç kalmayı tercih ederim." Yüzümü buruşturup kolumu kurtardım. "Mızıkçılık yapmasana! Hem bu elbiseyi sen seçmiştin. Şimdi niye böyle yapıyorsun?" Sabırsızca bir nefes alıp sinirle gülümsediğinde irkildim. Cidden kızgındı. "Bu elbise...uzundu." Zafer tadı damağıma yapışmıştı. Gülümsedim. "Biliyorum, kestirdim." "Neden?" Omuz silktim. "Bence böylesi daha iyi oldu. Ne oldu, beğenmedin mi? Güzel olmamış mıyım?"

Alayla gülümseyip konuştu. "Sorun bu zaten baş belası. Sorun bu. Fazla... iyi görünüyorsun." Kaşlarım istemsizce havaya kalkarken emin olmak ister gibi sordum. "İyi görünüyorsun derken güzel mi demek istedin?" Sıkıntıyla bir nefes aldı. "Konumuz bu değil! Konumuz senin bu elbiseyle insan içine çıkmayacağın. Konu bitti! Eve gir hadi!" Somurttum. "Ama yemek?" Cıkladı. "Yok sana yemek falan! Bir akşam da yeme." Aklıma gelen düşünceyle kaşlarımı çattım. "Sen bana karışamazsın! Hiç bir şeyim değilsin. İstediğimi giyerim, sen de hiç bir şey diyemezsin! O kadar!" Göz bebeklerinde haklı olduğumu savunan bir taraf belirdi ama anında bundan kurtulup duygusuzca bana baktı. "Gökçe! Üstündeki kumaş parçasını çıkar! Doğru düzgün giyin! Ne lan bu? Resmen malzemeden çalmışlar." Kendime engel olamadan kıkırdayınca daha da öldürücü bakmaya başlamıştı. "Tarz deniyor canım buna." Eliyle ensesini ovdu. Bu hareketi yaparken daha da bir yakışıklı olduğunu fark etmiştim. Bunun üstünde çok durmamaya karar verdim. Konumuz bu değildi sonuçta.

"Savunma şu siktiğimin elbisesini." Elimle ağzını kapattım. Ciddi olmaya çalışarak yüzüne bakınca elimin değdiği yerlerin yanmaya başladığını fark etmiştim. Kayra'nın da gözleri şaşkınca bana bakıyordu. Avucumun altındaki dudaklar yumuşaktı ve içim gidiyordu. Bir kere o dudaklar benimkilerle temas etmişti. Bunu hatırlamak bedenimdeki kanın hızlanmaya başlamasına neden oldu. Elimi çekecekken aninden öpmesiyle daha hızlı çektim. "Fırsatçı!" Omuz silkip sırıttı. "Sen kaşındın."

"Çıkarmıyorum ulan elbiseyi! Bundan sonra hep bununla gezeceğim. Var mı?" Keyiflice kaşlarını havaya kaldırdı. Böylece alnı kırışmıştı. "Ulan mı? Ne kadar ayıp!" Bir parmağımı burnuna doğru sallarken konuştum. "Dalga geçme benimle!" Parmağımı koca eline hapsedip yüzünün hizasından çekti. "Ama komik görünüyorsun." Bilmiş bir edayla yüzüne baktım. Kendimden emin sesimle dudaklarım aralandı. "Eğer gitmeyeceksek, Sarp ile giderim. Bunu ister misin?" Yüzündeki eğlenen ifade anında gitmişti. Onun yerine çatık kaşlı ve kızgın bir surat gelmişti. Böylesi daha güzeldi. "Öyle bir şey yaparsan yarın helvanı yiyor oluruz."

"O kadar hazırlandım, hevesimi kaçırmasan olmazdı." Yüzümün düştüğünü hissettiğimde bakışlarımı ondan çektim. Artık ıssız ve karanlık olmaya başlayan sokağa bakıyordum. Üşüdüğümü hissedince titrememek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Hey, suratsız! Oraya değil bana bak." Tepkisizce gözlerimi ona çevirdim. Kaşlarını çatmıştı. "Ağlayacak mısın bir de?" Yutkundum. Midemdeki tüm açlık gitmişti. Moralim bozulmuştu. "Beni ağlatmayı seviyorsun değil mi?" Cevap vermesini beklemeden yanından geçtim ve az önce baktığım tenha sokakta yürümeye başladım. Ayağımdaki topuklularla nereye kadar gidebilirdim bilmiyordum ama uzaklaşmak istiyordum. Onun yanında olduğum her an ağlayabilirdim. Bakışları bazen çok kırıcı oluyordu, sözleri gibi. Burnumu çekip acımaya başlayan ayaklarımı umursamadan daha hızlı yürüdüm. Sesini duymamıştım. Peşimden geldiği falan da yoktu!

Gelmesini istiyor muydum ki?

Sanırım kalbim dünden razıydı. Aklım ise gururumu sürekli hatırlatıyordu. Bir elbise için beni üzmesi canımı sıkıyordu. Gerçi onun her dakika beni üzmeyi sevdiğini artık kabullenmiştim.

Yaklaşık 25 dakikadır yürüyordum ve ancak  caddeye çıkmıştım. Arkamdan bir arabanın motor sesi gelince kalbim hızlandı. O muydu? Gelmiş miydi? Arkamı dönmedim. Yürümeye devam ederken artık ses daha yakındaydı. Yanımda bir çift far görünce başımı istemsizce oraya çevirdim. Kesinlikle Kayra'nın arabası değildi. Şöföre baktım ama tanıdık değildi. Yanında bir çocuk daha vardı ve ikisi de sırıtarak bana bakıyorlardı. İçime yayılan korkuyla önüme döndüm. Umarım fazla ısrarcı olmazlardı. Onlara aldırmadan daha hızlı bir şekilde yürürken bir tanesi konuştu. Seslerinden anladığım kadarıyla içkililerdi.

"Hey, güzelim! Baksana bi!" Duymamazlıktan gelsem de korkuyordum. Her yer karanlıktı ve bağırsam bile kimse duymazdı. "Nazlı çıktı abi, uğraştıracak." Gözlerim büyürken çantamı tüm gücümle sıktım. Kayra nerdeydi? Şu an gelmesi gerekiyordu. Tek başıma ikisinin de hakkından gelemezdim. Derin bir nefes alarak onlara döndüm. "Defolun gidin, belanız olmayayım." Pis bir şekilde gülüp arabayı durdular. Kalbim korkudan bedenimden ayrılmak ister gibi hızlı atarken ağzımın içi kupkuru olmuştu. Koşsam bile eninde sonunda beni yakalayacaklarını bildiğim halde ayağımdakilere rağmen koştum. Ayaklarım artık isyan ediyorlardı ve dayanılmaz bir acıyla yanmaya başlamışlardı.

"Kaçma lan, daha işimiz bitmedi! Giyinmişsin böyle, bari bir işe yarasın." Nefesim ciğerlerime batarken nerde olduklarına bakmak için arkamı dönmemle bir şeye takılıp yeri boylamıştım. Topuğumdan gelen sese bakılırsa kırılmıştı. İçimden kendime lanetler ederken ayağa kalkmaya çalıştım ama dizlerim acıyordu. Avuçlarıma baktım. Soyulmuşlardı ve kanamaya başlamışlardı. Ağzımdan çıkan sıcak buhar havaya yayılırken korkuyla yutkundum. İşim kesinlikle bitmişti. Elbisenin bazı yerleri çamur olmuştu ve gücüm tükenmeye başlamıştı.

"Nerdesin lan? Hangi deliğe girdiysen çık! Uğraştırma bizi!" Zorlanarak ayağa kalktığımda tüm vücudum acıyla kavruldu. Ayaklarım artık beni taşıyamazdı. Ayakkabılarımı çıkarıp çıplak ayağımla yere bastım. Soğuk tenimden tüm bedenime yayılırken hızlıca yürümeye başladım. Bu pislikten kurtulmam için kaçmam gerekiyordu.

Bir dakika geçmemişti ki arkamdan birinin geldiğini hissettim. Dönemeden kolumdan yakalayıp beni kendine çevirdi. Çığlık atacakken eliyle ağzımı kavradı ve sesim içime kaçtı. Büyümüş göz bebeklerimle beni tutana baktım. Bana kaşlarını çatarak bakan kişiyi gördüğümde dolan gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. İki damla eline düşerken eliyle sus işareti yapıp elini ağzımdan çekti. Korkudan nefes bile alamazken boğazıma kadar gelen hıçkırığı engelleyemedim. Artık göz yaşlarımı tutamıyordum.

"Sakin ol! Sesini çıkarma sakın." Başımı sallayıp gözlerine baktım. O da kısaca beni baştan aşağı süzerken yüzündeki sinir her saniye artıyordu. "Kaç kişiler?" Titrek bir nefes alırken mırıldandım. "İki... Senin yaşlarındalar." Başını kısaca sallayıp tekrar gözlerime baktı. "Titriyorsun." Mırıldayan sesine aldırmadım. Titrediğimi biliyordum. Çok korkmuştum. Gözlerindeki sinir bana bakınca bir an yumuşar gibi oldu ve kolumdan tutup beni kendine çekti. Direnmedim ve sıkıca sarıldım. Güven kokan kollarının arasında derin nefesler alırken hala göz yaşlarım ara ara yanaklarımdan akıyordu. Bir eli belimdeydi diğer eli ise saçlarımı okşuyordu. Az önce beni ağlatan adama sığınmıştım yine. Canımı yakan adama muhtaçtım. Beni kurtaran da beni uçurumdan atan da oydu. Korkumu hissetmiş gibi belimdeki elleri sıkılaştı. Beni tutmasa düşerdim. Dermanım kalmamıştı. Kulağıma fısıldadı. Nefesi tenimi delip geçmiş gibiydi. "Burdayım güzelim, yanındayım. Ağlama artık." Elimde değildi ki! Bu kadar korkmuşken kokusunu ve nefesini hissetmek beni duygusal açıdan yıkmıştı. Çıplak sırtıma değen elleriyle yutkundum. O ise dudaklarını saçlarımın tepesine bastırdı. Nefesimin normale dönmesiyle beni kendinden ayırdı. Ne kadar böyle kaldık bilmiyorum ama korkum geçmişti. Titremem de azalmıştı.

Ellerini yanaklarıma koyup göz yaşlarımı sildi. "Ağlama Gökçe, geldim. Burdayım. Sana bir şey yapamazlar." Bundan emindim sadece çok yorulmuştum. Başımı salladım. "Biliyorum ama korkuyorum." Kaşlarını çattı. Gözleri beni delip geçiyordu. "Hala mı korkuyorsun? Ben yanındayken bile mi?" Elleri hala yanağımdayken gözlerimi kapattım. Dışarıya titrek bir nefes verdiğimde gözümden tutamadığım bir damla daha akıp ellerine geldi.

"Korkuyordum. Artık korkmuyorum. Sen varsın." Gözlerimi açacağım an dudaklarını dudaklarımın hemen kenarına bastırdı. Kalbim hızlanmaya başlarken ellerim zangır zangır titremeye başladı. Öpücüğü güven vericiydi. Yanındayım der gibiydi. Dudakları tenimi yakıp kavuruyordu, öyle ki geriye ben diye bir şey kalmayacaktı. Beni her öpüşünde, bana her dokunuşunda, bana her bakışında yavaş yavaş kendimden vazgeçiyordum. Herşeyimi ona vermek istiyordum. Bu o kadar mantıksızdı ki bazen kendimden korkuyordum. Bir gün aynaya baktığımda kendimi görememekten çok korkuyordum.

Geri çekilince sertçe yutkundum ve gözlerimi açtım. Bakışları gözlerimi buldu ve kendinden emin sesiyle sessizce konuştu. "Şimdi, ses çıkarmadan burdan gideceğiz tamam mı? Beni takip et." O an ayaklarım acısını belli eder bi sızlayınca yüzümü buruşturdum.  Büyü bozulmaya başladıkça acı geliyordu. Kaşlarını çatıp ayaklarıma bakınca sesli bir şekilde küfretti.

"O heriflerin evveliyatını sikeceğim." Derken sesi son derece keskindi. Etrafına son bir kez baktı ve beni aniden kucağına aldı. Şaşıramayacak kadar yorgun olduğumdan tepki vermedim. Ayakkabılarım yolda kalmıştı ama umursamadım. Başımı boyun girintisine gömüp gözlerimi kapattım. Kokusunu alabiliyordum. Teni sıcaktı. Üşümüş bedenime iyi geliyordu. "Küfür etmek ağzına yakışmıyor." Mırıldamama engel olamamıştım. Dümdüz bir tonda cevap verdi. "Böyle heriflere söylediklerim az kalır." Cevap vermedim, haklıydı.

Kayra beni bir yere oturtturduğunda gözlerimi açtım. Arabadaydım. Camdan dışarıyı seçmeye çalışsam da net bir şey göremiyordum. Yanımızdan arabalar hızla geçerken otobanda olduğumuzu seçebilmiştim. Koltukta rahat bir konum aldıktan sonra Kayra sürücü koltuğuna oturdu ve vakit kaybetmeden arabayı çalıştırdı. Klimayı da açınca üşüyen bedenim ısınmaya başlamıştı. Başımı arkaya yaslayıp titrek bir nefes aldım. Yaşadıklarım ağır gelmişti. Hiç böyle bir gece tahmin etmemiştim.

"Üşüyor musun?" Gözlerimi yavaşça ona çevirdim. Bana kısa bir bakış atıp yola bakmaya devam etti. Ama hala soruma cevap istediğini biliyordum. "Hayır, iyiyim." Sesim yorgun ve kısıktı. "Aç mısın?" Aç mıydım? Hissetmiyordum bile. Sanki uzun bir uykudan uyanmış gibiydim. Bir saat önce ki tatlı heyecanım gitmişti, acıkan karnım tepki vermiyordu. Şu an ne hissedeceğimi bile bilmiyordum ki! Boşluktaydım ve tek istediğim uyumaktı.

"Hayır." Yumuşak bir şekilde sağa manevra yaptığında görebildiğim kadarıyla eve gittiğimizi anladım. "En son ne zaman yedin?" Bilmiyorum anlamında dudak büzünce başını salladı. "O zaman ilk önce yemek yiyeceğiz."

Yutkunduğumda hala ona baktığımı fark etmiştim. Beyaz gömleğinin ilk iki yakasını açmıştı ve zincir kolyesini görebiliyordum. Saçlarının bir kısmı yine alnına düşmüştü ve dokunma isteğimi arttırıyordu. Çenesi her zamankinden daha gergin görünüyordu. Kemikli yüzüne dokunmak istiyordum. Hatta saçlarıyla oynamak ve onu kucağıma yatırıp güneş doğana kadar güzel yüzünü izlemek istiyordum. Tabi bunların hiç birini yapacak cesaretim olmadığından önüme döndüm.

"Aç değilim. Sadece uyumak istiyorum." Kendimi o an daha da yorgun hissetmiştim. Dikiz aynalarını kontrol edip keskin ve taviz vermeyen sesiyle konuştu. "Bundan sonra lafımı dinleyeceksin. Ben ne dersem tamam diyeceksin. Yoksa fena olur."

Kaşlarımı çatıp ona döndüm. Bana bakmıyordu. Kahverengi gözleri direk yola odaklanmıştı. "Sen ne dediğinin farkında mısın? Neyinim ben senin? Kölen mi?" Direksiyonu daha da sıktı ve gaza bastı. Araba ileri doğru kendini atarken dudakları aralandı. "Her seferinde kafanın dikine gidiyorsun! Sonuç ne peki? Sana dokunacaklardı. Ben gelmesem...." Deyip susunca gözümün önüne yapabilecekleri şeylerin bir kısmı gelmişti. Kanım çekilirken ağlama isteğim artmıştı. "Beni dinlemeyip gittin. Hem de şu üstündeki kumaş parçasıyla gittin! O şerefsizlere şerefsizce davranmaları için bir neden daha verdin! Geç kalsaydım ne olacaktı hiç düşündün mü? Orda olduğunu tahmin etmesem başına neler geleceği hakkında bir fikrin var mı?" Sesi gittikçe yükselirken ayaklarımın ve avuç içlerimin acısı kendini daha çok belli etmeye başladı. Sızlamaya başlamışlardı.

"Anladın mı beni? Bundan sonra sen düşünmeyeceksin. Çünkü düşünemiyorsun. Saçma sapan kararların hayatına mâl olabilir." Kırıcı ses tonuyla dolmuş gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Ruhsal açıdan berbat bir durumdaydım. Avuçlarımı açıp içlerine baktım. Çizilmiş yerlerden akan kırmızı sıvı yaşadığım korkunç gecenin en gerçek kanıtıydı. Kayra gelmeseydi şu an ölmüş bile olabilirdim. Boğazıma bir yumru oturmuştu. Hayattan bir tokat daha yemiştim. Ne de olsa yediğim ilk tokat değildi. Yanımda beni kurtaran çocuk da bana tokat atmıştı.

Daha fazla ellerime bakamadım. Gözlerimi ona çevirdim. "Artık bana bağırma." Sesim yorgun çıkmıştı. Aldırmadı. Daha sert ama kısık sesiyle konuştu. "Kes sesini! Hak etmesen bağırmam." Elimde olmadan hıçkırınca çıkan sesi yaralı elimle kapatmaya çalıştım ama çoktan duymuştu. Gerçekten kötü bir durumdaydım ve bana bağırması kendimi iğrenç hissetmeme neden oluyordu. Artık kendimi tutamayacaktım. Göz yaşlarım benden izinsiz akarken silmek için veya duyulmaması için uğraşmaktan vazgeçtim. Gizlediğim zaman bir şey değişmiyordu. Yerin dibindeydim.

"Gökçe..." İsmimi ondan duymayı artık sevmiyordum. "Tamam, bağırmayacağım. Ağlama." Ama kendimi tutamıyordum ki. Elimde değildi. Gerçekten şu an yapabildiğim tek şey ağlamaktı sanki. Elimden başka bir şey gelmiyordu. Kaşlarımı çatıp yaşlı gözlerimle ona baktım."Ağlatmayı biliyorsun ama." O da kaşlarını çatmıştı. "Haklıyım da ondan bayan çok bilmiş! Ağlıyorsun çünkü haksızsın." Alayla gülüp elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. Ağlamaya bile değmezdi. "Haklı olmak kimin umurunda! Ben sadece..."

Sadece ne? Ne istiyordum? Beni sevmesini mi? Bana değer vermesini mi? Yoksa benimle hep ilgilenmesini mi? Ne? Ondan ne istiyordum? Belki de istediğim tek şey bana sarılmasıydı. Ama o bağırmayı tercih ediyordu. Suskunluğumdan güç alıp konuştu. "Ne istediğini bile bilmiyorsun değil mi?" Başımı salladım. "Aslında evet, ne istediğimi bilmiyorum. Gerçi senin gibi birinden ne isteyebilirim ki? Sadece kendini düşünüyorsun."

Gözlerini sinirle kapatıp açtı ve yolun kenarında sertçe durdu. Tekerleklerden gelen çığlıkla öne savruldum. Çarpmanın etkisiyle sırtım sertçe koltuğa yapıştı. "Aptal falan mısın sen?" Hayretle büyüyen gözlerimi ona diktim. Sesim bu sefer yüksekti. "Asıl aptal sensin. Aptalsın. Senden nefret ediyorum." Son dediğime ben bile inanmazken onun inanmasını tabi ki beklemiyordum. Gözlerinde bir duygu değişimi olmadan bana bakmaya devam etti. "Nefretin ne demek olduğundan bile bir haberken sevdiğin adama nefret ediyorum demen tam senlik bir davranış! Aptalca!"

'Sevdiğin adam' lafını duyduğumda kanım hızlanmıştı. Avuçlarım yanarken hafifçe yutkundum. Bunu onun ağzından duymak beni hazırsız yakalamıştı. Onu sevdiğimi biliyordu ve tabi ki ondan nefret ettiğime inanmıyordu. Kendimi küçük düşürmekten başka bir şey yapmıyordum ki zaten.

"Nefreti bilmediğimi nerden çıkardın? Çok iyi biliyorum. Göstermemiş olmam bilmediğim anlamına gelmez anladın mı?" Tabi ki nefreti biliyordum. Kayra o gün bana tokat attığında ondan nefret etmiştim. Kendimden beklemesem de gerçekten ondan tiksinmiş ve tüm kalbimle ondan nefret etmiştim. Ta ki onu 6 ay sonra görene kadar... O zaman kadar içimde ki öfke de nefrette o kadar tazeydi. Bazen bedenimden taşacak diye ödüm kopuyordu. O yüzden kum torbası yumrukluyordum. Nefretimi dışarıya atmak için. Onun arabasına bindiğim gün gözlerine baktığımda korktuğum başıma gelmişti. Ona olan nefretim gözlerine bakınca sıcak bir ortama konmuş buz parçası gibi yavaşça çatlamaya ve erimeye başlamıştı.

"Sakın bana nefreti bilmiyorsun deme! İliklerime kadar nefreti hissettim." Donuk bakan gözleri merakın küçük tohumlarıyla filizlendi. Sertçe yutkunup dişlerimi sıktım. Beni anlamaması canımı çok sıkıyordu. Koyu kahverengi gözlerini gözlerime dikti. "Demek nefreti biliyorsun, güzel... Sevdim." Nefreti değil beni sev.

Acıyla gülümsedim. "Bir şeyleri sevebileceğini bilmezdim." Dudakları yukarı kıvrıldı. "Ben de bilmezdim. Ta ki sen gelene kadar." Kalbim acıyla teklerken nefesim kesilmişti. Bir an nefes alamadım. Midemden gelen yakıcı bir his kalbime kadar tırmandı ve beni darmadağın etti. Vücudumdaki tüm her yerim buz kesilmişti. Ne diyeceğimi bilmiyordum ama cevap verecektim. Vermeliydim.

"Şimdi de bu zaafımdan mı faydalanacaksın?" Gözlerini şüpheyle kısınca dudaklarımı yalayıp dudaklarımı araladım. Bakışları gözlerimden kısa bir anlığına dudaklarıma kayınca sesim istediğimden kısık çıkmıştı.

"Seni sevdiğimi söylediğim günden beri beni burdan vuruyorsun. Bana karşı zerre duygu beslemediğini bildiğin halde sırf beni yatıştırıp üste çıkmak için imalarda bulunuyorsun. Beni sevmediğini bildiğin halde neden bana bu işkenceyi yapıyorsun Kayra? Anladık, olmayacak duaya amin dedim ama bunu neden her seferinde yüzüme vuruyorsun?"

Sertçe yutkununca gözlerini benden kaçırdı. Haklıydım işte, beni sevmiyordu ve dediğim her şeyde haklıydım. Gözlerimi doldurdu bu düşünce. Her defasında canımı aynı acıyla yakıyordu. Derin bir nefes aldım ve mırıldandım.

"Hadi gidelim artık." Sesim dümdüz ve hissizdi. Az önce ki ses tonumdan eser yoktu. Bu kadar ani ruh değişimi beni şaşırtmıştı. Hissizleşiyordum. Önüme döndüm. Nefes alışverişimizi bir süre dinlerken bir şey yapmıyordu. Sessizlik canımı yakıyordu.

"Zaafından faydalandığımı mı düşünüyorsun?" Cevap vermedim. Biliyordum cevabı çünkü. Sol elini direksiyonu kavradı ve sıktı. "Sen körsün." Yine sustum. Sessizliğim canını sıkmış olacak ki bu sefer daha yüksek sesle konuştu ve direksiyona sertçe vurdu. İrkildim. "Körsün! Görmüyorsun. Hayatıma girdin birden. Kaçmama izin vermiyorsun! Sıkıştım kaldım. Kaçamıyorum."

Yutkundum. Gözlerim dolmuştu ve birazdan akacaklarını hissetmiştim.

"Kaçmak mı istiyorsun?" Gözlerini bana çevirdi. Ona bakmadım. Baksam ağlardım. "Sıkıntı tam da burada başlıyor zaten! Sıkıştığımın farkındayım, bir şeyler yapmam gerek ama olmuyor."

Derin bir nefes alıp sesli bir küfür etti. Sol gözümden yavaşça bir damla akınca başımı eğdim. Parmaklarımla oynuyordum. Gözlerine bakmaktan iyiydi.

"Bir şey, bir his... bunu yapmamı engelliyor. Anlıyor musun Gökçe? Bana baktığında güçsüzleşiyorum. Gülümsediğinde kafam dağılıyor, odaklanamıyorum. Bardaki o kızı öpemedim ulan! Var mı ötesi?!" Dudaklarımı birbirine bastırıp sessizliğe sığındım. Dedikleri kalbimdeki hiç bilmediğim bir yere dokunuyordu. Dokunduğu yeri de yakıyordu.

"Yüzüme bak!" Cevap vermedim.

Daha sert sesiyle bağırdı. "Gökçe yüzüme bak dedim!"

Boğazımdan gelen yakıcı hisle yutkundum ama ona dönmedim. Onu görmek beni yaralıyordu.

"Neden bu kadar zorsun lan?" Bağırmasıyla yerimde hafifçe sıçramıştım. Bu sefer sağ gözümden de iki damla peşi sıra akmıştı. Ben zor değildim ki o zorlaştırıyordu. Araba beş dakika kadar sonra durmuştu. O ana kadar ikimiz de konuşmamıştık. Başımı kaldırıp ne yüzüne bakmak ne de konuşmak istiyordum. Bir sözüyle beni dağıtabilmeyi beceriyordu. Ama ben her seferinde kırdığı yerden yeniden parçalarımı toplamaya çalışıyordum. Bu yüzden hep bir parçam eksikti. Bana her bağırdığında eksiliyordum. İçimde oluşan koca bir boşluk vardı ve gün geçtikçe artıyordu.

Arabanın motorunu kapattıktan sonra derin bir nefes aldığını duydum. Başım ağrımaya başlamıştı. Kafamın içinde bir savaş veriyordum. Onunla olmak veya onsuz olmak. İki tarafında çok haklı gerekçeleri olduğundan bir kazanan olmuyordu. Ya da ben fazla kararsızdım. Belki de bana attığı o tokadın aynısını ona atıp hayatından tamamen çıkıp gidebilirdim. Bunun cesaret işi olduğunun bilincindeydim. Ama o ben de yoktu. Zaten bu zamana kadar olsaydı gerçeği herkese söylemekten korkmazdım.

"Gözlerini görmek istiyorum." Sesi az önceki gibi değildi, keskin ama yorgun geliyordu. "Oldu mu? Gerçeği öğrendin, bakacak mısın bana?" Başımı yavaşça ona çevirdiğimde kalbim boğazımda atmaya başladı ve yutkundum. Ellerim titriyordu ama görmesini istemiyordum. Cebime sokup ondan saklamaya çalıştım. "Bak bana güzelim, hadi." Beynim bunu bekliyormuş gibi komutuna uydum, gözlerimi yukarı kaldırdım ve göz göze geldik. Kahverengileri sıcacık bakıyordu.

Ben ise onun aksine donuk baktığıma emindim. Hislerim parmak uçlarımdan akıp gidiyor gibiydi. "Zorla burada değilim." Diye mırıldandığımda yutkundu. "Senin sandığının aksine istediğim için burdayım." Üst dudağını dişlerinin hapsine alıp ısırdı ve başını salladı. Saçlarının tutamları alnına dökülmüştü. Dağınık ve asiydi ama yine de muhteşem görünüyordu.

"Beni çok kızdırıyorsun." Sert sesine aldırmadım. "Senin de beni pek güldürdüğün söylenemez." Duygusuz çıkan sesime alayla sırıttı. "İnsanları güldürmek gibi bir amacım yok Gökçe! Ama..." deyip susunca dikkatimi yine ona verdim. Cümlesini tamamlamasını beklerken önüne döndü ve gözlerini yumdu. Onu bu açıdan izlemek hoşuma gitmişti. Adem elması titreşiyordu arada. Burnu hafif kalkıktı ve kirpikleri kahverengilerini örtüyordu. Çok güzeldi. Bir tablo gibi onu izlemekten kendimi alıkoyamıyordum. Gözlerini açmadan mırıldandı. Sesi bana annemden dinlediğim ninnilerdeki o huzuru veriyordu.

"Ama senin benim yüzümden üzüldüğünü görünce kendimi affedemiyorum." Bakışlarımı parmaklarına kaydırdım ve konuşmadım çünkü hala söyleyecekleri var gibiydi. "Sen etrafımdakiler gibi değilsin. Onların benim yüzümden üzülüp üzülmemesi ya da benim hakkımda ne düşündükleri zerre sikimde değil!" Ses bu sefer sertti ama gözleri hala kapalıydı. Bu yüzden onu rahatça izleyebiliyordum.

Yutkundum ve göz yaşının kuruduğundan yanağımda bıraktığı gerginlik hissine odaklandım. Onun yüzünden ağlamıştım yine. Ama o beni üzmek istemediğini söylüyordu. Hangi birine inanmalıydım peki? Beni üzen adama mı yoksa beni üzünce kendi daha çok üzülen adama mı?

"Bu yüzden benim yüzümden bir daha ağlarsan seni öperim." Parmaklarına baktığımdan yüz ifadesini göremesem de sırıttığını tahmin edebiliyordum. Ama yine de ciddi gibiydi. Beni neyle tehdit ettiğini düşündükçe ise utancım daha da artıyordu. Yanaklarım ısıyla yanmaya başlarken mırıldandım. "Çok adisin." O kadar kısık çıkmıştı ki sesim ben bile zor duymuştum.

Bu sefer ise gülüşünü duydum. Başım istemsizce ona dönerken çoktan gözlerini açmış ve dikkatle beni izlediğini görmüştüm. Gözlerim gülüşüne kayarken ben de gülmek istediysem de kendimi son anda frenledim. "Öyle olduğumu söylerler. Ama benden etkilenmediğini iddia edemezsin." Kaşlarımı çatıp somurttum. "Hiçte bile! Senden etkilenmiyorum." Gözlerini kıstı. "Seni öpmemi istiyorsun değil mi?"

Sertçe yutkunup önüme döndüm. Adi! "Üşüdüm." Sorusunu es geçtiğimi fark ettiğinde başını alayla salladı. "Öyle olsun çirkin." Çirkin mi? Ne bekliyorsun, güzel olduğunu söylemesini mi? Bunu beklemiyordum, çünkü öyle olmadığımı biliyordum. Ne yaparsam yapayım onun istediği bir kız olamamıştım. Gözlerimi devirip inmek için hamle yapınca kolumdan nazikçe tuttu. Canımı yakmamaya çalıştığının farkındaydım. Zaten bedenen de çok yorulmuştum.

Ona baktığımda kaşlarını çatmıştı. "Ne yapıyorsun? O ayaklara yürümeye mi kalkışacaksın?" Bunu der demez ayaklarım acıyla sızladı. Haklıydı. Yürüyemezdim. Sessizliğimi koruduğumda kolumu bırakıp arabadan indi ve benim tarafıma geldi. Kapımı açarak beni kucağına almıştı. Kollarımı boynuna dolayıp gözlerine baktım. O da bana bakınca göz göze geldik. Gözleri bal rengine dönüşmüştü ve bana dümdüz bakıyordu. Gözlerinden bir şeyleri anlamak hep zor olmuştu zaten. Beni tutan yerlerim uyuşmuşken derin bir nefes aldım. Bakışları beni yine delip geçiyordu.

"Gözünün hemen altında çizik var." Anlamadan kaşlarımı çatınca elim dediği yere gitti. Dokunmamla hafifçe sızladı. Düştüğümde yere çarpmış olmalıydım. "Önemli değil." Mırıldanmamı umursamadan dikkatlice gözlerime bakmaya devam etti. Sokağın ortasında böyle durmamız hiç mantıklı değildi.

"Önemli. Hem de çok." Ona daha fazla bakmamak istedim ama öyle gözleri vardı ki, baktıkça canım daha fazla istiyordu. "Bu bedenin başına gelen herşey benim için önemli." Yutkunup gözlerimi kırpıştırdım. Neden böyle şeyler söyleyip kalbimi hızlandırıyordu ki? Dudakları çok hafifçe yukarı kıvrıldı. Bir saniye falan sürmüştü. "Bedenimle ilgilendiğini bilmiyordum."

Bu sefer açıkça sırıttı ve beni daha çok kendine bastırdı. Vücutlarımız birbirine değerken Kayra'nın kasıldığını hissettim. Bu utancımı ikiye katladı. Dudakları aralanınca gözlerim bilinçsizce oraya kaydı. "Bedenin ve ruhun... İkisi de benim."

Bölüm sonu:)
💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜

Continue Reading

You'll Also Like

111K 9.7K 17
Uyku ile uyanıklık arasında gezindiğim o ince çizgide yatağın bana ait olmayan kısmı çöktü yavaşça. Ardımdaki beden sanki üşümemi istemez gibi yorgan...
3.5M 79.5K 26
• Daddy issues • || Mardin'den Kaçış Serisi: I || * Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın k...
113K 3.1K 46
Arkadaşı tarafından para için ihanete uğrayan bir kızzın adama mahküm edilmesi ön izleme : 3.bölüm Helin ben çok özür dilerim pişman oldum gerçektenn...
740K 46.2K 50
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*