Mavi Kelebek

By SiyahinRuhHali

1.8M 78.8K 4.6K

🦋 O, kanatlarında ölümü taşıyan mavi bir kelebekti. Hüznün mavisi, ölümün uykusuyla birleşti. Kadın ve adam... More

Mavi Kelebek
Bölüm 1 ▶ Kurban
Bölüm 2 ▶ Soğuk Pençe
Bölüm 3 ▶ Geçmişin İzleri
Bölüm 4 ▶ Soğuk Ateş
Bölüm 5 ▶ Kuklacı
Bölüm 6 ▶ Ateş Ve Buz
Bölüm 7 ▶ Karşılık
Bölüm 8 ▶ Başkalaşmış
Bölüm 9 ▶Kül Mavisi
Bölüm 1o ▶ Kendine Kalır İnsan
Bölüm 11 ▶Dokunulmaz
Bölüm 12 ▶ Körebe
Bölüm 13 ▶ Dudaklarımda Ki Zehir
Bölüm 14 ▶Vezire Karşı Duran Piyon
Bölüm 15 ▶Bana Seni Anlat
Bölüm 16 ▶Piyona Adanmış Vezir
Bölüm 17 ▶Oyun Döngüsü
Bölüm 18 ▶ Anlattıkça Zor
Bölüm 19 ▶ Uyu Ve Öl Kelebek
Bölüm 2o ▶ Kanat Çırpmaktan Yorulan Kelebek
Bölüm 21 ▶Kanayan Bir Düş
Bölüm 22 ▶Mavi Kelebeğin İncileri
Bölüm 23 ▶Benden Önce Ölme
Final ▶Bana Bir Düş Ver
Yeni Hikaye Duyurusu
★ Bölüm Duyurusu ★
Bölüm 26 ▶Baharda Ölen Kelebek
Bölüm 27 ▶Kelebeklerin Ölümsüz Olduğu Yer
Bölüm 28 ▶️Kalbinde Kalan Küller
Bölüm 29 ▶ Ölümsüz Mavi Kelebek

Bölüm 25 ▶ Ateşten Kelebek Kozası

44.4K 1.6K 105
By SiyahinRuhHali


Multideki müzikle okumanız taviye edilir.

Ömrümün satırlarına boşa harcanmış bir günü daha karalarken, ruhum kendi sancısıyla bir kez daha üşüdü. Bir şeyler eksikti. Çok şeyler parçalanmıştı. Hafızamdan çok şey silinmişti. Kalbimde birçok isimsiz anının izi kalmıştı. Ben kimdim? Hayatta durduğum o küçük noktanın önemi neydi? Geçmişime ait olan ve zihnimin en kuytu köşesine sürüklediğim o şey neydi? Benliğimden bir parça mı, yoksa tamamen ben miydi? Hiçbirine verecek bir cevabım yoktu. Belki de hiç olmamıştı. Hiç olmayacaktı. Belki de ben koca bir hiç kimseydim.

Sesinden endişe izlerini silemeden, "Son zamanlarda çok fazla dalıp gidiyorsun." dedi.
Ona bakmadım. Doğrusu bakamadım çünkü kime baksam düşüncelerimden bir parçayı yakalayacakmış gibi hissediyordum. Kimsenin ruhumdaki karmaşayı görmesini istemiyordum. Yaralarımı, zayıf noktamı gösterecek kadar cesur ve güçlü değildim.

Geniş cama konan kelebeğe ilişti gözlerim. Kanatlarında nokta kadar siyah lekeler olan küçük mavi bir kelebek. Güzeldi ama ölümü hatırlatıyordu işte. Sanki hatırlatan başka şeyler yokmuş gibi.

Düşüncemi dile getirerek, "Kelebekleri sevmiyorum" dedim aniden. İşaret parmağımı cama, kelebeğin tam üzerine koyup kısmen yok olmasını sağladım.
Merakla,"Neden?" Diye sordu.
"Çünkü çok güçsüzler"
Ve ömürleri çok kısa.

Gülümsedi. Elime uzanıp masaya indirdi. Bu sırada kelebeğin çoktan uçmuş olduğunu fark ettim. Ellerimi avuçlarının arasına aldığında, masmavi gözlerinin içine baktım. Tuhaf bir şekilde onun gözlerinin içine her baktığımda kendimi daha güçlü hissediyordum. Sanki her şeyi yapabilecekmiş gibi...Sanki ihtiyacım olan şey oradaymış gibi. Bana iki sene önceki o kışı hatırlatıp duruyordu.

****

Titreyen bacaklarımı yürümeye zorlayarak, botlarımla karda belirgin izler bırakmaya devam ettim. Keskin soğuk iliklerime kadar ulaşmış olsa da, yürümeyi bırakmayı bir an bile düşünmedim. Geçmişimde neden orada bulunduğunu öğrenmek istiyordum. Gördüğüm şeylerin anlamını bilmek istiyordum. Ve gerçekten bu yola çıkmak için epeyce cesaret toplamam gerekmişti. Korkup kaçamazdım. Zaten bu yüzleşme için geç bile kalmıştım. Daha fazla erteleyemezdim.

Akıl hastanesinin önünde durdum. Tüm damarlarımın çekildiğini, vücudumun kaskatı kesildiğini hissettim. Ensemde karanlığın korkunç pençesini duyumsadım. Korku soğuk bir ölüm gibi etrafımdaydı. Gerçekten bilmek istiyor muydum, emin değildim. Babamı dinlemediğim için pişman olmaktan korkuyordum ama buraya kadar gelmişken vazgeçemezdim. Belki de babam yanılıyordu. Belki de geçmişim kurtuluşumdu.

Derin bir nefesi ciğerlerime hapsedip, ellerimi kabanımın ceplerine soktum ve kapıdan içeriye girdim. Birkaç güvenlik işleminden sonra içeriye ulaştım ve danışmadaki asık suratlı kadına, "Doktor Atakan Kara ile görüşmek istiyorum" dedim.
Kadın baştan aşağıya beni süzdükten sonra ellerini beyaz önlüğünün ceplerine soktu. Yargılar bir tavırla," Neden?" Diye sordu.
"Ona sormam gereken önemli şeyler var" dedim. Kadının zorluk çıkaracağını fark edince, "Lütfen.." diye ekledim.
Kadın eziyet etmek istercesine uzunca bir süre boş boş baktı. Sonunda onaylarcasına başını sallayınca, bana kibarca teşekkür etmek düştü.

Onun arkasından yürürken, bacaklarımdaki titremeyi gözardı etmeye çalışıyordum. Vücudumdaki her bir hücre bunu yapmamam gerektiğini haykırırken kendimi çoktan doktorun odasının kapısında beklerken buldum. Herşey gereğinden fazla bir hızla ilerlemişti benim için. Zaman sanki benim aleyhime akışını daha da hızlandırmıştı.

Kadın içeriye girip," Sizinle görüşmek istediğini söyleyen biri var" dedi.
Doktor şaşkın bir sesle, "Bu saatte" diye sorguladı.
"Gelsin"

Kadın dışarı çıkıp, içeriye girmem için kapıyı açık tuttu. Doktor belki kırklı yaşların ortalarında belki de sonundaydı. Gözlüklerini gözünden indirip, önündeki dosyayı kapattı.
"Buyrun. Hastanız hakkında bilgi almak için mi geldiniz?" Diye sordu tatlı bir dille.

Olumsuzca başını salladım.
Sanki konuşma yeteneğimi kaybetmiş gibi,"Şey...Ben" diye lafı ağzımda gevelemeye başladım.
"Otursanıza"
Mahçup bir gülümsemeyle usulca adamın karşısındaki koltuğa oturdum. Bacaklarımdaki titremeyi önlemek için ellerimi diz kapaklarına koydum.
"İsminiz neydi?"

Adımı unutmuşum gibi bir an duraksadım. Düşünemiyordum. Kaçıp gitmek ve her şeyi anlatmak arasında sıkışıp kalmıştım yine. Hiçbir şey için geç değildi o an. Ama bir saniye sonrasında, her şey için çok geç kalacaktım.
"Masal Duman" dedim.

Adamın yüzündeki ani değişimi gözlerimle görmesem inanmayabilirdim ama şaşkınlıkla açılan ağzına ve büyüyen gözlerine bizzat kendim şahit olmuştum.
"Beni siz tedavi etmiştiniz. Yaklaşık 12 yıl önce"
"Evet ama..." dedi adam.
Söyleyebileceği doğru kelimeleri arar gibi duraksadı.
Güçlükle gülümseyerek, "Çok büyümüşsün. Çok değişmişsin" dedi sonunda.
"Hastalığımı bilmek istiyorum"
Uzatmadım çünkü benim için bu durum yeterince zordu ve artık bilinmezliğe bir saniye bile katlanmak istemiyordum.

Atakan Bey'in ağzı balık gibi açılıp kapandı. Sanırım çeşit şok geçiriyordu. Belki yıllar sonra beni karşında aynı yerde, büyümüş olarak görmeyi beklemiyordu. Belki de gerçekten ona kötü şeyleri hatırlatmıştım.

Onu bu kadar şaşırtanın ne olduğunu merak ederek,
"Bakın buraya sırf geçmişimin peşinden koşmaya gelmedim. Kafamda, anılarımda bir şeylerin eksik olduğunu fark edeli çok oluyor. Ben sadece..."

Sözümü tamamlamama fırsat vermeden yarıda kesti. "Sana olanlar hakkında konuşamam Masal. Halil'i kesin bir dille uyarmıştım. Geçmişini hiçbir şekilde karıştırmaman gerekiyordu. Sana olanları anlatırsam neler olacağını bilmiyorum"

Sıkıntıyla derin bir nefes verdim. "Bilmiyor musun?" Diye sordum alayla. "Ben sana bildiğim bir şeyi söyleyeyim o zaman. Aklımı kaybediyorum"

"Böyle düşünmene sebep olan şey ne?"

Sebepleri gözümün önüne seren güzel bir soruydu.Başımı iki yana salladım. Ona annemin gece boğazıma yapıştığından bahsettiğim anda, diğer delilerin yanına tıkılacağımı biliyordum.

Sesimi hafifçe yükselttim ve, "Sadece bana onları anlat. Neyle karşı karşıya olduğumu bilmek benim hakkım. Bana ne yaptığınızı bilmek istiyorum" dedim.

"Bunun doğru olduğunu düşünmüyorum"
"Neyin doğru, neyin yanlış olduğuna ben karar verebilirim"

Bu defa sesini yükseltme sırası ondaydı. Saniyeler içerisinde ortam gerilmişti. Neredeyse sanki birbirini uzun süredir tanıyan iki akraba gibi kavgaya tutuşacaktık. Bu komik, aynı zamanda tedirgin ediciydi.
"Bu sende bir şeyleri tetikleyebilir" dedi doktorluk taslayan bir tavırla.

Kendimden bile beklemediğim bir sakinlikle yerimden kalktım. Kollarımı göğsümde birleştirip,"Sanırım başka şeyler bunu çoktan yaptı bile" diye itiraf ettim.

"Ne demek istiyorsun?"
Daha fazla uzatamazdım çünkü bu tavrın ikimizi de bir sonuca ulaştırmayacağını biliyordum. Dahası olanları bilmem yetmiyordu. Bir çözümün olması şarttı ve Atakan Bey'in bana yardım edebileceği çok açıktı.

Yeniden yerime oturup ellerini saçlarımın arasına daldırdım ve zihnimde kelimelerle oynayıp mantıklı cümleler aramaya başladım. Sanırım söylenebilecek çokta iyi şeyler yoktu dilimin ucunda.

"Yaklaşık altı ay oluyor sanırım. Bir gece uykumdan uyandığımı hatırlıyorum. Kendimi ölü gibi hissediyordum. Demek istediğim ergence bir şey değil. Ruhum yokmuş gibi. Bedenim bir çuvalmış gibi. Nefes alıyor muyum diye kontrol ettim. Öldüğüme o kadar inanmıştım ki, kendi cansız bedenimi evin içinde aramaya başladım" dedim ve doktorun tepkisini görmek için yüzüne baktım.

Şaşkın değildi sadece biraz dehşete kapılmış gibiydi. "Sonra..." dedi fısıltıyla.
"Bir şey hissetmek için kendimi kestim. Küvetin içine damlayan kanlara boş boş baktım ama ne bir acı ne de bir sızlama hissetmedim"
Duraksadım. Oturuşumu değiştirip, gerilen vücudumu açmaya çalıştım. Ardından daha çok kendimi sorgularcasına devam ettim.
"Bu nasıl mümkün olabilir ki? Bileğim haftalarca sargıda kaldı. Mutlaka bir şeyler hissetmiş olmalıydım değil mi?"

Atakan Bey ne diyeceğini biliyormuş gibi bir süre düşündükten sonra anlını kaşıdı.
"Bir çeşit şokta olduğun için beynin acıyı algılamamış olabilir"
Mantıklı olabilirdi ama değildi.
"Şokta falan değildim. Gayet aklım başımdaydı"
"O zaman bunun ne olduğunu düşünüyorsun?"
"Aslında bir tahminim vardı..."
Ellerimin parmaklarını birbirine geçirip, ayakkabılarıma baktım. Söyleyeceğim çılgınca şey için gözlerimi ondan kaçırma ihtiyacı hissetmiştim.
"Birkaç gün önce annem boğazıma yapışana kadar Cotard Sendromu (Yürüyen Ceset Sendromu) olabileceğini düşündüm. Biliyorsunuz sanırım, annem öldü. "

Doktor aniden ayağa kalkınca, bakışlarımı yerden kaldırıp yüzüne baktım ve gerçekleri o şaşkın ifadede gördüm.
Sahte bir tebessümle,"Tam tahmin ettiğim gibi değil mi?" Diye sordum.

Atakan Bey belki ağzını açıp tek kelime etmedi ama sessizliği sorusunu cevaplamaya yetti.

"Durdurmak için yapabileceğin herhangi bir şey yok mu?"

Olumsuz anlamda başını salladı.
"O zaman çok küçüktün Masal" dedi.
Sesinin titremesine inanamamıştım.
"Ben yan dairenizde oturuyordum. Seni o evde kanlar içinde bulduğumda, nefes aldığını fark ettiğimde her şeyin bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. Sadece seni kurtarmak istemiştim"

Şaşkınlıkla ona baktım. Geçmişimde saklı bir parçayı daha bulmuştum.

"Aylarca yoğun bakımda kaldın. Gerçekten tüm doktorlar seni yaşatmak için ellerinden gelenin çok daha fazlasını yaptılar. Tüm hastane çalışanları gözlerini açmanı sabırsızlıkla bekliyordu. Ve bir gün uyandın...Ama normal bir çocuk olarak değil. Öldüğüne inanıyordun. Haftalarca sana kurtulduğunu, her şeyin yolunda olduğunu anlatmaya çalıştık. İpin ucu ise sadece senin aldığın kötü kokuyla başladı"

Kısık ve çatlak çıkan sesimle, "Çürüyordum" dedim. Gözlerimden iki damla yaş aniden ellerime düşünce ağladığımı anladım.
"Çürüdüğünü sanıyordun" diye düzeltti. Derin bir nefes alıp, gözlerimin tam içine baktı. "Bedeninin kurtladığını söylüyordun. Ve bir gün... O günü asla unutmuyorum. Ölü olduğunu bize kanıtlamak için camdan atladın Masal. Seni tutamadık. Yaşadığına hiç inanmadın"

Kendi duyabileceğim şekilde, "Belki de hâlâ gerçekten yaşamıyorumdur" diye fısıldadım.
"Peki tedavi" diye sordum.
"Tedavi ağırdı. Hâlâ o küçük kızın çığlıkları kulağımda, her şeyi unuttuğun için çok şanslısın"
Ayağa kalktım. Gözlerimdeki yaşı kurulayıp,"Şanslı olsaydım bu hayat bana ait olmazdı"
Buruk bir şekilde gülümsedi.
"Bazı kelebeklerin kozası ateştendir Masal. Güçlü kelebeklerin kozası.."
Bende güldüm. "Kelebeklerin en güçlüsü bile üç gün yaşar Atakan Bey. Ben kelebek olmak istemiyorum. Kelebeklerden nefret ediyorum" dedim ve her şey için teşekkür ederek odasından çıktım.

* * * *

Avucunun içindeki elimi kendime doğru çekip, "Tanıştığımız günü hatırlıyor musun?" Diye sordum.
Yüzündeki gülümseme aniden silindi, kaşları çatıldı. Ona cevap verme fırsatı vermeden, "Ben hatırlıyorum" dedim.

Anılarımda aynı gün su yüzüne çıkınca ellerimin ve ayaklarımın buz kestiğini hissettim.
"Herkesin deli gibi korktuğu, aynı zamanda sevdiği Doğu Bartın o gece neden o köprüden benimle atladı, hâlâ merak ediyorum"

Geriye yaslandı. Yüzünde hafif bir tebessüm yerini alırken, "Çünkü sen atlamak istedin. Çünkü o gece ben ölümün kıyısında duran bir kıza aşık oldum" dedi.
Ciddiyetle, "Beni tanımıyordun bile. Daha öncesinde beni fark etmiyordun bile.." diye itiraz ettim.

"Ama seninle atladım değil mi?"
"Evet atladın ve ölebilirdin. Neden? Neden yaptın?"
"Sen neden yaptın?"
Başımı iki yana salladım. "Bir sebebi yok. Sadece yorulmuştum"
"Yalan söylüyorsun"
Gülümsedim. "Sen yalan bile söylemiyorsun" dedim.
Oda gülümsedi. "Belki günün birinde söylerim"
Omuz silktim ve kahveme uzandım.
"Belki bende günün birinde söylerim"
"Söz mü?"
"Söz"
Gözleri ışıl ışıl parlayarak, "Aslında sebebini şimdi söyleyebilirim" dedi.
Kahvemi masaya bıraktım. "Ama ben şuan sana hiçbir şey söylemeyeceğim" dedim.
"Önemli değil. Zamanı geldiğinde söyleyeceğini biliyorum. Yine de ben söyleyeceğim. Yarın her şey için çok geç olabilir" dedi. Parmaklarını masaya vurmaya başladı ve pencereden dışarıya baktı. Gergindi ve yüzündeki tüm yaşam enerjisi aniden çekilmiş gibiydi.
Merakla, "Ee, bekliyorum" dedim.

Kısa bir süre daha dışarıyı izledikten sonra, "Seni ikna edemeyeceğimi biliyordum" dedi. Yüzünü bana doğru döndü.
"Ve o an, sensiz bir dünya hayal edemedim"
"Ama sen..."
Sözümü kesti. "Ama ben seni uzun zamandır tanıyordum Masal. Düşündüğün gibi seni fark etmemiş değildim. Aslına bakarsan 8. Sınıftan beri gördüğüm bir tek sensin. O gece partide de gördüğüm sendin. Bu yüzden seni takip ettim"
"Neden öncesinde benimle konuşmadın?"
Acı bir gülümseme ile yüzüme baktı. "Başlarda korktum"
Güldüm. " Benden mi?"
"Hayır, kendimden. Seni ilk gördüğümde bir şekilde zayıf noktam olacağını biliyordum. Bu beni korkuttu. Korkusuz, korkutan olmak hoşuma gidiyordu. Benim hiçbir zayıf noktam olmamalıydı...Çok aptalca düşünüyordum."
"Sonra.." dedim.
"Sonra senin tek başına daha güzel olduğunu fark ettim. Gülümsemeni, o masum hallerini uzaktan izlemek çok güzeldi. Bazen sinir bozucu olmuyorda değildi. Daima insanların seni kullanmasına izin vermen beni delirtiyordu. Seni korumak istiyordum. Bazen canını sıkanın, canını yakıyordum da ama yetmiyordu. Seni bir fanusa koyup orada saklamak istiyordum"
Güldüm. Masanın üzerindeki sıcacık ellerini tuttum ve samimiyetle, "Teşekkür ederim" dedim.
"Ne için?"
"Benimle atladığın için. Bana ölüme bile beraber gidecek kadar değer verdiğin için"
"Her zaman"
"Söz mü?"
"Söz"
Birleşen ellerimize baktım. "Seninle birlikte ölmek istiyorum. Sence bu aşk mı?"
Gülümsedi.
"Bunun cevabını senden sonra bile yaşamasını isteyeceğin birini bulursan anlayacaksın "
İstediğim cevabı alamadım ama elini hafifçe sıkıp gülümsedim.

* Masal'ın Ölümünden 1 Gün Sonra

Merhaba gökyüzünü gözlerinde saklayan adam. Bu mektubu sana ulaştırması için Sarp ile epeyce kavga etmem gerekti. Bir sebepten ötürü senden hoşlanmıyormuş gibi görünse de aslında seni sevdiğini biliyorum. Seni kim sevmez ki? Sen, güneşin doğduğu tarafsın. Güneşim daima senin olduğun tarafta doğar, gün başlar.

Zamansız vedama kızgınsın değil mi? Belki de kırgınsın. Tek başıma gitmek zorunda olduğum için özür dilerim ama artık korkmuyorum Doğu. Tek korkum sana verdiğim sözü tutamamak. Bu yüzden tüm gerçeklerimi bir tek senin için yazıyorum.

Hatırlıyor musun, sana belki de hâlâ o suyun altındayızdır ve ölmek üzereyizdir demiştim. Yaşadığımız her şeyin o buz gibi suyun altında ölmek üzereyken kurduğumuz saniyelik bir hayal olabileceğini söylemiştim. Ve sen de bana her şeyin gerçek olduğunu söylemiştin. Haklıydın. Her konuda olduğu gibi yine haklıydın ama sana inanmadım. Inanmadım çünkü her şeyin bir hayalden ibaret olduğunu düşünmek istedim.

Biliyorsun değil mi? Bildiğini gözlerinde görebiliyorum. Seni son gördüğümde gözlerindeki o yoğunluğun ve hüznün sebebi olduğumu biliyorum. Çok canın yandı mı? Çok ağladın mı? Gözyaşların yüreğime düşüyor biliyorsun değil mi?

Elinden, elimden hiçbir şey gelmediği için kızgın olduğun da biliyorum. Üzgün olma, kızgında olma çünkü ben her şeyi en başından beri biliyordum. Hastalığımın bir kısmından en başından beri haberdardım. Yıllar önce o köprüden atlama sebebim buydu. İlaçlar ancak buraya kadar işe yarayabildi. Ve bir gün yenileceğimi biliyordum. Sadece unutmak istedim. Neyle karşı karşıya olduğumu çoğu zaman gerçekten unuttum. Aslında neyle savaşta olduğumu gerçekten hiç bilmedim. Sadece benim tahminlerimle vardı hastalığım. Sanırım bilmekten korktum. Aklım çok zaman gelgitlerle boğuştu. Merak etme, şuan bunları sana yazarken tamamen sağlamım. Yani sanırım öyleyim. Hadi gülümse. Gülümsediğini görmeye ihtiyacım var.

Kendi kiralık katilimi tutmuş olmamı çok aptalca ve klişe bulduğunu biliyorum. Ama başka seçeneğim kalmamıştı inan. Bu hastalıktan kurtuluşumun olmayacak ve yeni hatırladığım bazı şeyleri yeniden yaşamak istemiyorum. Savaşacak gücüm yok. Tükendim ve yorgunum. Inan bana derin, huzurlu ve güzel bir uyku çok iyi gelecek bana. Tek ihtiyacım olan bu.

Hem ben şanslı sayılırım. Ölüm şeklini seçmek her insana nasip olmuyor. Sonumun olduğu yeri sevdim. Kendime hazırladığım sonu sevdim Doğu. Senin yanında, onun kollarında olmak. Bir son ancak bu kadar güzel olabilirdi. Son olmak için sence de çok güzel değil mi?

Ve o sorunun cevabını Ateş'le buldum. Onun benden sonra yaşamasını istiyorum çünkü, o yaşadıkça bende yaşayacakmışım gibi hissediyorum. Bu yüzden senin de iyi bir hayat sürmeni istiyorum. Gelecekteki eşin için, çocukların için, Ateş için güneşi öne sürmeye devam et. Benim için devam et.

Ve bir de, beni unut.
O güzel kalbine yakışacak başka bir kelebek bulmak için soğuk bir kış gününü bekleme... Bahar çok yakında gelecek. Bu sana yeniden başlaman için verdiğim zaman. Toparlan ve ayağa kalk.
Seni izliyorum.
Seni seviyorum.
Hep sevdim.
Hep seveceğim.

-Masal



100K yı geçtik. Okuyan, okunmasını sağlayan, yorumları, voteları ile yanımda olan herkese binlerce kere teşekkür ederim. Söz verdiğim gibi Ateş' ten de son bir bölüm gelecek..

Not : Masal vurularak ölmeseydi bile kendi sonunu hazırlamıştı. Sadece kendine hazırladığı sondan çok daha önce veda etti.

Continue Reading

You'll Also Like

18.4K 1.5K 13
"Gök yüzü parlak olmadığında da beni görebilirsin sevgilim. Sana ait olan kalbimle yıldızların arasından tıpkı zümrüt gözlerin gibi parlayacağım." B...
137K 5.2K 41
İhanetin gölgesinde kalan kadınların intikamı ağır olur. Mecburiyet, kollarını hayatına doladığı zaman susacağını sanır, seni hislerle yanıltır. Ama...
3.9M 234K 65
Şu an tam olarak neredesiniz? Yirmi numaralı otobüsün üçüncü koltuğunda mı? Evde, okulda ya da iş yerindesiniz. Kısa bir mola verdiniz ve pencere ken...
387K 20.5K 38
"Haklısın. Bu şehir labirent gibi karmaşık ve çıkmaz sokaklarla dolu. Ama ben sende kayboldum Gece. Paramparça ruhunda... Göğüs kafesinin içinde yara...