Bölüm 28 ▶️Kalbinde Kalan Küller

23.6K 980 95
                                    


Genç adam aynanın karşısında durup kendisine benzetemediği yansımaya baktı. Birbirine karışmış sakalları, gözlerindeki geniş morluğun çevrelediği boşluğu, üzerindeki dağınık kıyafetleri tanıyamadı. Bir adam vardı görüntüde ama o değildi, hiç kendisi gibi durmuyordu. Varlık ve yokluk, hiçlik ve her şey, nefret ve aşk, acı ve mutluluk arasında gelgitlerle sıkışmış bir ruhla, yenilmiş, yıpranmış bir adam.

Arafta ruhunu tüketen o adam, günler sonra ilk kez yaşam belirtisi gösterebilmeyi zor olsa da başarmıştı. Başarmak zorundaydı. Yeniden tutunmak için değil. Her şeyi yok edecek bir yıkım, kasırga oluşturmak için ayakta kalmak zorundaydı. Sırf bu yüzden görüntüsüne takılmadı. Aynanın karşısından çekildi ve havluyla kurulanmadan banyodan çıktı. Ağır adımlarla asma merdivenleri inip, hemen karşıdaki kapısı açık salonun içine baktı. Kız hâlâ oradaydı. Dizlerini karnına çekmiş korkmuş, tedirgin bir hâlde oturuyordu. Ağlıyor muydu? Muhtemelen ağlıyordu diye düşündü.
O zaman gözyaşlarını silememenin verdiği pişmanlığı şimdi en derin yerlerinde yaşıyordu. Kalbi derin kesiklerin arasında sızlıyordu.

Usulca merdivene oturdu. Parmaklıkların arasından kızın hayaletini izlemeye daldı. Yaklaşmak, dokunmak, kokusunu hiç silinmeyecek bir şekilde içine çekmek istedi ama yapamayacağını biliyordu.

O gitmişti.

Acısına, acı kata kata gitmişti.

Kızın simsiyah saçlarına dokunmak ister gibi elini uzattı. "Beni özlüyor musun?" Diye sordu.
Cevaplar havada asılı kaldı ve o korkunç sessizlik ruhuna ilmek ilmek işlendi. Bu sorunun cevabını artık hiçbir zaman duyamayacaktı.
"Gideli henüz birkaç gün oldu ama kokun daha şimdiden uzaklaşıyor. Toprak kokusunu seviyorum ama hiç sen gibi kokmuyor. Ne yapmalıyım? Söyle bana. Ya gülüşünü de unutursam...Ne yapmalıyım Masal? Seninle ilgili hiçbir şeyi unutmak istemiyorum"  dedi, içindekileri dışa vurarak.

Yavaşça korkuluktan destek alıp ayaklandı. Kalan merdivenleri inerken, gözlerini bir saniye olsun kızın üzerinden çekmedi. Birazdan olacakları biliyordu. Kız sanki bir şeylerden delicesine korkmuş gibi ona bakacaktı. Ateş'in birkaç hafta önceki hâli ise umursamadan merdivenin basamaklarını tırmanacaktı. Her şey böyle olmuştu. O zaman tek yaptığı çekip gitmekti ama elinde olsa, hiçbir şeyin böyle olmasına izin vermezdi. Ona sarılır ve asla korkmasına izin vermezdi. Gözyaşlarından öperdi. Ama...

Geç kalmıştı.

Sevmek, korumak, sarılmak için...Mutlu sonlu bir Masal yazmak  için çok geç kalmıştı.

Kızın korkmuş yüzü kendisine döndüğü an, her detayını ezberlemek istermiş gibi dikkatle ona bakmaya çalıştı ama gözlerine dolan yaşlar buna engel olmakta gecikmedi. Mavinin en güzel tonunu saklayan gözlerine yeniden bakmak...Bakmak ama bir şey söyleyememek, yeniden onu yoğun bir acı dalgasına maruz bıraktı. Kız çok kısa bir süre sonra yeniden kollarını bacaklarına sarıp, başını dizlerine yasladı. Ateş bir köşeye oturup saatlerce onu izlemeye devam etti. Taa ki hayaliyle uykuya dalana kadar.

Sabahlara, doğan her güne düşman bir adamdı. Acılarla büyümüştü. Acılar onu büyütmüştü. Alışkındı ama kurduğu hayallerin enkazı altında kalmak başına ilk kez geliyordu. Onunla güzel bir geleceği gerçekten düşlemişti. Bunu kendisine itiraf etmekte güçlük çeksede onu ilk kez gördüğünde, gülümsemesiyle beraber gülümsediğinde onu hayatında istemişti. Çünkü o Masal'dı.

Küçükken aşık olduğu aptal kızdı.

Büyüdüğünde yeniden bulup, yeniden aşık olduğu aptal kızdı.

O Masal'dı. Ateş'in Masal'ı.

Kapkaranlık dünyasına inat gülümsemesini, gözlerini, ruhunu, kalbini, hayallerini, umutlarını hep güzel tutan kız. Ölürken bile sanki hiç unutmasın diye ona gülümsemesini sunan kız.

Mavi Kelebek Where stories live. Discover now