Bölüm 21 ▶Kanayan Bir Düş

43.5K 2.2K 35
                                    

Multide sevgili yazarimin yaptığı harika çalışma <3

Omuzumun üzerinden dönüp, günlerdir yaşadığım eve yeniden baktım. Bu ev çoğu zaman bana soğuk gelmişti ama şimdi ayrılmak zorunda kaldığım bu koca evin duvarları arkasında kaybolamayacağım için buruktum. En çokta gideceğim yerde salonda Ateş ile karşılaşamayacağım, gece yarısı gelmesine sevinemeyeceğim, koltukta uyumama kızamayacağı için üzgündüm. Bu duygu öyle bir histi ki, kursağımda bir elma büyüklüğünde duruyordu. Yutsan, yutulmuyordu. Silmeye çalışsan, silinmiyordu. Onu bir daha göremeyecek olma ihtimalim, kalbimi bir silindir gibi ezip geçiyordu.

Daha şimdiden özlemin filizlerini istemsizce içimde yeşertiyor, göz pınarlarımda suluyordum. Sevgisini içimde büyüttüğüm gibi, özlemini de içimde büyüteceğimi biliyordum. Buna kendimi alıştırmıştım. Yani öyle sanmıştım. Hiç bir özlemin onunla yarışamayacağını daha bana 'Git' dediğin de anlamıştım. Sert bir tokat gibi yüzüme yapışmıştı. Boğulmuştum.

Kırgın mıydım?

Hayır.

Beni oyundan atması, beni önemsediğini mi gösteriyordu? Bilmiyordum.

Tek düşünebildiğim, onun gri gözlerini bir daha göremeyecek olmamdı. Bu bir vedaydı. Soğuk, tutarsız ve en acı giyinmişinden bir veda...Ve en istemsizinden, tek taraflı bir veda.

Doğu, "Gidelim" dedi parmaklarını parmaklarıma sıkıca kenetleyip.

Bakışlarımı evden çekip ona döndüm. Gülümsemeye çalıştım ama göğsümün altına işleyen ağırlık izin vermedi. Onun yerine bir adım daha attım...

Doğu'nun arabasında bir bilinmeze doğru ilerlerken beni nelerin beklediğini bilmiyordum. Umurumda da değildi zaten. Bir geleceğim olmasını umursamadığımı fark ettim. Geleceğim. Bu kelime öyle komikti ki, başka bir zaman katıla katıla gülebilirdim. Geleceğim. Kelebeklerin gelecekleri olmaz, sadece gidecekleri yer olur. Saatleri olur. Saniyeleri olur.

Etrafımdaki her şey yalandı sanki. Yanımda oturan Doğu bile gerçek gelmemeye başlamıştı. Sanki yavaş yavaş dünyadan soyutlanıyordum. Sanki bir şeyler, gerçekleri görmemi sağlıyordu.

Annem beni öldürmek istemişti.

Annem ağabeyimi öldürmüştü.

Annem kendini öldürmüştü.

Güvendiğim yegâne insan koca bir yalancıydı.

Ateş, ailemin katilinin oğluydu.

Ateş, beni terk etmiş ve savunmasız bırakmıştı.

Her şey öyle fazlaydı ki, Ateş'in beni bırakması bardağı taşıran son damla olmuştu. Herkes, bir bir gidiyordu. Herkes acısını bana kata kata gidiyordu. Bunu artık kaldıramıyordum.
Ellerimi saçlarımın arasına daldırdım, "İstemiyorum" diye bağırdım başımı iki yana sallayarak. Kimsenin acısını çekmek istemiyordum artık. İstemiyordum. Kimsenin yasını tutmak, ihanetine uğramak, özlemini çekmek istemiyordum.

Doğu direksiyonu hızla yana kırıp arabayı durdurdu. Ellerimi saçlarımdan çekmeye çalıştı ama başaramadı. Yerinden kalkıp yüzümü elleriyle tuttu. "Bana bak Masal. Bana bak" dedi.

Sesini duyabiliyordum ama onu gerçekten görüyor muydum, emin değildim. Varlığını hissedemiyordum. Yavaş yavaş siliniyor gibiydi. Biri vardı yanımda, parmakları ritmik hareketlerle omuzumda oyalanıyordu. Nefesimi tuttum.

Kulağımın dibinde, soğuk nefesini hissediyordum. Melodik sesiyle, "Ölüsün sen Masal. Kendine bak yavaş yavaş çürüyeceksin. Öldün sen. Her şey bir rüya. Gör artık" diye fısıldadı.

"Ölüsün.."

Avuçlarımı sıktım ve gözlerimi araladım. Sıcak, rahat bir yataktaydım. Üzerimde incecik bir polar vardı. Başımı yana çevirdiğim an da Doğu'nun odasında olduğumu anladım. Köşede duvara dayalı siyah gitarını gördüm önce. Bu dağınık çalışma masası başka kime ait olabilirdi ki? Ancak bir farklılık vardı. İğrenç bir koku algılıyordu burnum. Tiksintiyle yerimde doğrulup, poları üzerimden attım. Bacaklarımı yataktan aşağı sarkıtıp, kısa bir süre odayı inceledim. Daha önce de Doğu'nun odasında bulunmuştum. En son beraber kısa bir öğlen uykusu yapmış, sonra da film izlemiştik. O zaman duvara isimlerimizi yazmıştık. Hâlâ simsiyah bir şekilde oradaydı. Gülümsedim.

Hemen ardından sanki gülmek bana yasaklanmış gibi, sol yanımdaki sızı baş kaldırdı. Göğsümün ortasında acı dolu bir kazan kaynadı.

Ayağa kalkıp odanın kapısını araladım. Önce Nilay teyzenin mırıldalanmalarını, sonra tahtaya vuran bıçak sesini işittim. Bir şeyler doğruyordu sanırım. Dışarıya çıktım. Başımı sağ tarafa çevirdiğim de, mutfak masasında oturan Doğu'yu gördüm. Telefonunu kurcalıyordu. Nilay teyze ise keyifli bir şekilde ağzının içinde şarkı söylüyordu.

Beni ilk fark eden Doğu oldu. Yerinden kalkıp,  "Uyanmışsın. Gelsene" dedi eliyle karşısındaki sandalyeyi göstererek.

Nilay teyze bıçağı elinden bırakıp, ellerini çalkalayıp kuruladı. Ben de mutfağa geçtim. Kollarını iki yana açıp ona sarılmam için bekledi.

"Hoş geldin Masal'ım" dedi içtenlikle.

Kollarımı beline sardım. Elleri sırtımı sararken, "Neler yaşamışsın sen kızım.."

Doğu, "Anne" diye uyardı.

Geri çekilip, "Sorun değil" dedim.

Gülümsemeye çalıştım. Yine olmadı.

Bundan sonra hiç gülemeyecek miydim? Gülecek bir şeyim kalmış mıydı ki?

Rahatsız edici bir sessizlikte akşam yemeğini yedik. Sonra izin isteyerek Doğu'nun odasına çekildim. Yatakta uzunca bir süre uzandıktan sonra Doğu içeriye girdi. Gülümseyerek, "Seni uyutmamı ister misin?" diye sordu.

Tek kişilik yatakta yer açıp yan döndüm ve ellerimi birleştirip yüzümün altına koydum.

O da yanıma uzandı. Aynı şekilde yan dönüp ellerini yüzünün altında birleştirdi. Yüzlerimiz çok yakın ve karşılıklıydı. Gözlerimin içine baktı.
"Buradayım, daima yanındayım. Ne yaparsan yap, yanında kalacağım. Neden biliyor musun?"

Başımı hafifçe salladım. "Senin bana verdiğin acıyı bile seviyorum"

Gözlerimi kapattım. Göz pınarlarımın dolmasını istemiyordum.
Ağlama..Ağlama... Ya da ağla. İçin dışına çıkana kadar ağla dedim kendi kendime.
Parmak uçlarını yüzümde hissettim.

Gözlerimi aralayıp tamamen alakasız bir şey söyledim. "Bir koku alıyor musun?" diye sordum.

Başını iki yana salladı. "Ne kokusu?"

Gözlerimi yeniden kapattım. Cevap vermek istemiyordum.  Yorgundum. Üzerimde binlerce tonluk bir yük var gibiydi. Ve ben artık bu yükü kaldıramıyordum.

"Beni dinleyin çocuklar, yarın buradan gideceğiz" dedi annem.
Menekşe gözleri, mutlulukla ve umutla parlıyordu. Murat abim,"Nereye?" diye sordu merakla.
"Önce annanenin mezarlığına gideceğiz. Sonra buralardan uzaklaşacağız" dedi.
Üzüntüyle dudaklarımı büzüp, "Ateş'i bir daha göremeyecek miyim?" diye sordum.
Annem tebessümle, küçücük elimi tuttu.
"Belki de daha sonra görürsün ama şimdi gitmeliyiz"
Sormurtarak, "Annaneme gitmek istemiyorum. Mezarlıklardan korkuyorum" dedim. 
Annem gözlerine yansıyan umutla, "Korkma meleğim. Annanen bizim için çok güzel şeyler saklıyor. Onları alıp hemen çıkacağız" dedi.

Gözlerimi derin bir nefes alarak araladım. Doğu yanımda uyuyordu. Odanın ışığını muhtemelen korkmamam için açık bırakmıştı. Sessiz olamaya özen göstererek yataktan kalktım. Parmak uçlarımda yürüyerek ait olduğum yere doğru gitmek için evden çıktım.

Mavi Kelebek Where stories live. Discover now