Bölüm 12 ▶ Körebe

59.1K 2.6K 189
                                    

Kalbimin üzerinde bir ağırlık vardı ve bu ağırlık nefes almamı güçleştiriyordu. Kimseyi duyamayacak kadar dünyadan soyutlanmış ve konuşamayacak kadar kötü hissediyordum kendimi.

Dakikalardır yatağımın ortasında oturuyor, boş duvara bakmaktan başka bir şey yapmıyordum. Kulaklarımda hep aynı kelimeler uğulduyordu. Zihnim bu acı sözleri tekrarlarken kalbim bir enkazın altında ezildikçe eziliyor, küçüldükçe küçülüyordu. Neden kabullenmiyordu? Neden aklım bu durumun zaten gerçekleşeceğini biliyorken, kalbim duyduklarını sindiremiyordu? Ona bu kadar mı bel bağlamıştım? Bu kadar mı güvenmiştim? Kimseye güvenmemem gerektiğini kendisi söylemişken hem de. Ne açıdan bakarsam bakayım onu suçlayamıyordum. Bilmiyorum, belki de suçlamak istemiyordum. Suçlanması gereken birisi varsa o da bendim. Sormadan onun hayatına dahil olmuştum ve ondan gizlediğim şeyler vardı. Benden çıkarı kadar, ondan çıkarım vardı.

Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım ve kendime çeki düzen verdim. Kararım zaten en başından belliydi. Yapılması gereken en iyi şeyi yapmak zorundaydım. Onun yanında kalmalıydım. Babam için...

Sarp odamın kapısına gelip gideceğini söyleyeli yaklaşık iki saate yakın bir zaman olmuştu. Bu kadar zaman ortalarda görünmemem ve her zaman yaptığım gibi salonda uyumamam dikkat çekeceğinden aşağıya inmek zorundaydım. Derin bir nefes alıp odadan dışarı çıktım. Dokunsalar ağlayacak kadar doluydum. Dilimde haykırmak istediğim kelimeler, kalbimde yok etmek istediğim bir acı vardı. Ve bu duruşuma ne kadar gizlemek istesem de yansıyacaktı.

Merdivenleri ağır adımlarla inerken, Ateş'in hareketsiz bir şekilde koltukta oturduğunu gördüm. Gözleri bir noktaya dalmış, bir şeyler düşünüyordu. Hemen önünde duran masada ki içki bardağını fark edip duraksadım. Babam, bir adam tek başına içiyor ve dalgınsa ona yaklaşma derdi. Bu sözü hatırlayıp, ona bir şey demeden aşağıya indim. Yerde parçalanan vazoya baktım. Bembeyaz yerde birkaç damla kan vardı. Endişeyle bakışlarımı ona doğru çevirdim. Babamın sözleri aniden aklımdan uçup gitmişti.

"İyi misin? Yerde kan var" dedim, parmağımla kan izlerini göstererek.

İçki bardağına uzandı. Bana bakmadan boğuk bir sesle, "Bana ait değil" dedi.

Öyleyse Sarp'a aitti. Elini mi yaralamıştı? Ya da Ateş'in yumruğu yüzünden burnu ya da dudağı mı kanamıştı? Onu aramayı kendime not edip, yerden cam parçalarını toplamaya başladım. Parçaları avucumun içine doldururken, "Bırak onları" dedi.

"Ama topla..."

"Sana bırak ve odana çık" diyorum diye bağırdı.

Ayağa kalktım. Yine öfkeli bakışlarının hedefindeydim. Yine hiçbir suçum yokken, onun öfkesini sapladığı kişiyim. Dolan gözlerimle başımı hafifçe sallayıp merdivenlere yöneldim.

"Bekle!" diye bağırdı.

Kadehini masanın üzerine sertçe bıraktıktan sonra ayağa kalkıp hızla yanıma yaklaşmaya başladı. İstemsizce birkaç adım geriledim. Tutmak için çabaladığım gözyaşlarım ardı ardına yanaklarıma düştü.

Ateş, aramızda birkaç santim kala aniden duraksadı ve kaşları hafifçe çatıldı. Yüzünde yabancısı olduğum, farklı bir ifade belirdi. Afallamış gibiydi. Grilerinde ilk kez tereddüt görmüştüm.

Fısıldar gibi, "Korkma!"dedi.

Tek hamlede elime uzandı ve kendine doğru çekti. Elim, ellerinin arasında yumruk halindeydi ve o an avucumdan sızan kanı fark etmiştim.

Kısa bir anlığına gözlerimin içine bakıp, "Avucunu aç" diye emretti, yumuşacık bir sesle.

Parmaklarımı öyle sıkmıştım ki, gevşetmekte zorlanıyordum. Yavaş yavaş parmaklarımı açarken, avucumun içinde bir yanma hissettim. Acıyla yüzümü buruşturup, dişlerimi sıktım.

Mavi Kelebek Место, где живут истории. Откройте их для себя