Bölüm 25 ▶ Ateşten Kelebek Kozası

44.4K 1.6K 105
                                    


Multideki müzikle okumanız taviye edilir.

Ömrümün satırlarına boşa harcanmış bir günü daha karalarken, ruhum kendi sancısıyla bir kez daha üşüdü

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Ömrümün satırlarına boşa harcanmış bir günü daha karalarken, ruhum kendi sancısıyla bir kez daha üşüdü. Bir şeyler eksikti. Çok şeyler parçalanmıştı. Hafızamdan çok şey silinmişti. Kalbimde birçok isimsiz anının izi kalmıştı. Ben kimdim? Hayatta durduğum o küçük noktanın önemi neydi? Geçmişime ait olan ve zihnimin en kuytu köşesine sürüklediğim o şey neydi? Benliğimden bir parça mı, yoksa tamamen ben miydi? Hiçbirine verecek bir cevabım yoktu. Belki de hiç olmamıştı. Hiç olmayacaktı. Belki de ben koca bir hiç kimseydim.

Sesinden endişe izlerini silemeden, "Son zamanlarda çok fazla dalıp gidiyorsun." dedi.
Ona bakmadım. Doğrusu bakamadım çünkü kime baksam düşüncelerimden bir parçayı yakalayacakmış gibi hissediyordum. Kimsenin ruhumdaki karmaşayı görmesini istemiyordum. Yaralarımı, zayıf noktamı gösterecek kadar cesur ve güçlü değildim.

Geniş cama konan kelebeğe ilişti gözlerim. Kanatlarında nokta kadar siyah lekeler olan küçük mavi bir kelebek. Güzeldi ama ölümü hatırlatıyordu işte. Sanki hatırlatan başka şeyler yokmuş gibi.

Düşüncemi dile getirerek, "Kelebekleri sevmiyorum" dedim aniden. İşaret parmağımı cama, kelebeğin tam üzerine koyup kısmen yok olmasını sağladım.
Merakla,"Neden?" Diye sordu.
"Çünkü çok güçsüzler"
Ve ömürleri çok kısa.

Gülümsedi. Elime uzanıp masaya indirdi. Bu sırada kelebeğin çoktan uçmuş olduğunu fark ettim. Ellerimi avuçlarının arasına aldığında, masmavi gözlerinin içine baktım. Tuhaf bir şekilde onun gözlerinin içine her baktığımda kendimi daha güçlü hissediyordum. Sanki her şeyi yapabilecekmiş gibi...Sanki ihtiyacım olan şey oradaymış gibi. Bana iki sene önceki o kışı hatırlatıp duruyordu.

****

Titreyen bacaklarımı yürümeye zorlayarak, botlarımla karda belirgin izler bırakmaya devam ettim. Keskin soğuk iliklerime kadar ulaşmış olsa da, yürümeyi bırakmayı bir an bile düşünmedim. Geçmişimde neden orada bulunduğunu öğrenmek istiyordum. Gördüğüm şeylerin anlamını bilmek istiyordum. Ve gerçekten bu yola çıkmak için epeyce cesaret toplamam gerekmişti. Korkup kaçamazdım. Zaten bu yüzleşme için geç bile kalmıştım. Daha fazla erteleyemezdim.

Akıl hastanesinin önünde durdum. Tüm damarlarımın çekildiğini, vücudumun kaskatı kesildiğini hissettim. Ensemde karanlığın korkunç pençesini duyumsadım. Korku soğuk bir ölüm gibi etrafımdaydı. Gerçekten bilmek istiyor muydum, emin değildim. Babamı dinlemediğim için pişman olmaktan korkuyordum ama buraya kadar gelmişken vazgeçemezdim. Belki de babam yanılıyordu. Belki de geçmişim kurtuluşumdu.

Derin bir nefesi ciğerlerime hapsedip, ellerimi kabanımın ceplerine soktum ve kapıdan içeriye girdim. Birkaç güvenlik işleminden sonra içeriye ulaştım ve danışmadaki asık suratlı kadına, "Doktor Atakan Kara ile görüşmek istiyorum" dedim.
Kadın baştan aşağıya beni süzdükten sonra ellerini beyaz önlüğünün ceplerine soktu. Yargılar bir tavırla," Neden?" Diye sordu.
"Ona sormam gereken önemli şeyler var" dedim. Kadının zorluk çıkaracağını fark edince, "Lütfen.." diye ekledim.
Kadın eziyet etmek istercesine uzunca bir süre boş boş baktı. Sonunda onaylarcasına başını sallayınca, bana kibarca teşekkür etmek düştü.

Mavi Kelebek Where stories live. Discover now