Barbar

By hera-ashanti

2.1M 95K 5.9K

"Kitap okuyorum sessiz olur musun?" "Benim yüzümde mi yazıyor cümleler?" "Hayır, kitap baştan aşağı sensin... More

-Bölüm 1-
-Bölüm 2-
- Bölüm 3-
Duyuru!
-Bölüm 4-
-Bölüm 5-
-Bölüm 6-
-Bölüm 7-
-Bölüm 8-
-Bölüm 9-
-Bölüm 11-
-Bölüm 12-
-Bölüm 13-
-Bölüm 14-
-Bölüm 15-
-Bölüm 16-
-Bölüm 17-
-Bölüm 18-
Şarkı listesi~
-Bölüm 19-
-Bölüm 20-
-Bölüm 21-
-Bölüm 22-
-Bölüm 23- hakkında
-Bölüm 23-
24. BÖLÜM KESİTİ
-Bölüm 24-
-Bölüm 25-
-Bölüm 26-
-Bölüm 27-
-Bölüm 28-
-Bölüm 29-
-Bölüm 30-
-Bölüm 31-
-Bölüm 32-
-Bölüm 33-
-Bölüm 34-
-Bölüm 35-
°^°
-Bölüm 35-
-Bölüm 36-
-Bölüm 37-
-Bölüm 38-
-Bölüm 39-
Bölüm Sonu
-Bölüm 40-
-Bölüm 41-
-Bölüm 42-
-Bölüm 43-
-Bölüm 44-
-Bölüm 45-
-Bölüm 46-
-Bölüm 47-
-Bölüm 48-
-Bölüm 49-
-Bölüm 50-
-Bölüm 51-
-Bölüm 52-
-Bölüm 53-
-Bölüm 54-
Bölüm Sonu
-Bölüm 55-
-Bölüm 56-
-Bölüm 57-
-Bölüm 58-
-Bölüm 59-
-Bölüm 60-
-Bölüm 61-
-Bölüm 62-
-Bölüm 63-
-Bölüm 64-
:)
Çok Önemli!
Barbar
Kesit
Düzenleme
-Bölüm 65-
-Bölüm 66- Son
:(
Ufak Bir Soru
Kitap
Kitap ismi
kitap kapağı
Duyuru!
Çekiliş
Çekiliş!!
Cevaplar

-Bölüm 10-

43.3K 2K 112
By hera-ashanti

-Aşeka-

Maalesef gelen Ayten hocaydı. Ayten hoca müzik öğretmeniydi ve yetenekli öğrencilerin peşini bırakmazdı. Öğrencilere sorma gereği bile duymadan onları müzik etkinliklerine sokardı. Sizi bir kere keşfetti mi kaçışınız olamazdı. Şu an avına yaklaşan bir aslan sevinciyle bana yaklaşmasından belli ki; yeni kurbanı bendim.

"Sen miydin az önceki müziğin nedeni?" diye sorduğunda mecburen "Evet." demek zorunda kaldım. Hayır desem ne olacaktı ki Akın kız sesi çıkaramayacağına ve piyanonun başında ben oturduğuma göre inanmayacaktı tabii ki de.

Sevinçle cebinden bir not defteri ve bir kalem çıkarıp piyanonun üzerine koydu hemen ardından boynuna asılı olan gözlüğü taktı. "Adın, soyadın, sınıfın nedir tatlım?" diye sordu; bense suratındaki gülümsemeye bakıyordum biraz psikopatsısıydı sanki. Korku filmlerini andırıyordu. Hani gece yarısı arabanız bozulur ve çevredeki ahşap evi bulursunuz ya, kapıyı sevimli ve yaşlı bir bayan açıp sizi içeri alırken sebepsiz yere fazlaca gülümser heh! İşte o gülüş vardı suratında ya da ben fazla film izliyorum bilemiyordum.

"Hera ALTINOK, 12-C"

Hızlıca notunu aldıktan sonra özenle not tuttuğu defterini kalemiyle birlikte üzerindeki beyaz öğretmen önlüğünün cebine attı. Sonra yanağımı okşayıp "Seninle çok güzel şeyler yapacağız tatlım." dedi ve gitti. İstiyor muyum diye sormadı bile. Kendimi kullanılmış gibi hissediyordum.

Kafamı kaldırıp bana gülen Akını görünce "Hepsi senin yüzünden." dedim. O ise gülmeye devam edip "İyi yönden bak müziğin beş gelecek." diye dalga geçti.

"Ben sırf o kadın beni fark etmesin diye her müzik dersinde uyuyorum. Her sene müzikten kalıyorum haberin var mı?" diye kızınca daha fazla gülmeye başladı. Ben de yeri geldiğinde ondan intikam almaya karar verdim.

Çıkış zili çalana kadar Akın'la müzik sınıfında oyalanıp durduk. Zil çaldığında eve gitmek için hevesle sınıfıma ilerlerken Ayten hocaya yakalandım yine. Mümkünse bu gün biraz benimle çalışma yapmak istediğini söyledi. Bundan kaçamayacağımı anlayınca sınıftan çantamı aldım ve müzik sınıfına geri döndüm. Bana bir kaç şarkı söyletip bir şeyler çaldırdı ben bunları yaparken de kendisi notlar alıp durdu. Sonunda bittiğinde akşam olmuştu. Eve gelir gelmez mutfağa girdim ve bir şeyler atıştırıp odama çıktım. Üzerimi değiştirip banyoda rutin işlerimi hallettim.

Saat on olduğunda Barlas hâlâ gelmemişti. Nerede olduğunu öğrenmek için telefonumu elime aldım ve onu aradım. İkinci çalışınca telefon açıldı. Fakat bir bayan sesi geldi kulağıma. "Buyurun, Barlas Beyin telefonu."

"Barlas'a verebilir misiniz telefonu?"

"Barlas Bey şuan toplantıda."

"Anladım. Aradığımı söylersiniz."

"Kim diyeyim?" dediğinde donup kaldım. Numaram telefonuna kayıtlı bile değildi. Tüm hücreleriyle benden nefret etmesine neden olacak ne yapmıştım hiçbir fikrim yoktu. Ona Barbar demekte sonuna kadar haklıydım. O ancak ona verdiğim değeri yitirmeyi bilirdi.

"Barbar de o anlar." deyip kapadım. Nasılsa bir tek bana Barbarlığını yaptığından anlardı hemen onu kimin aradığını. Zaten neden aradıysam? Başlı başına aptallıktı bu yaptığım.

Kendime kızmakla vakit kaybetmek yerine çalışma masama oturdum ve ödevlerimi yapmaya başladım. Sonunda bittiğinde saat on iki olmuştu. Susadığımı hissedip odamdan çıkmamla Barbarla göz göze gelmem bir oldu. O da odasından çıkıyordu. Bu gece ya o fazla sessizdi ya da ben derse fazla kaptırmıştım kendimi.

"Neden aradın beni?" diye sordu o buz gibi ve umursamaz ses tonunda. Sorduğu sorunun cevabını merak etmediğini ses tonunda bu kadar yansıtmışken ona sorduğu sorunun cevabını vermek yerine soruyla karşılık verdim. "Ben mi aradım?"

"Bana senden başka kimse Barbar demez."

"Bir tek bana yaptığın için mi acaba?" diye lafımı sokup aşağıya indim ve suyumu içip tekrar odama döndüm. Yatağıma girip uyudum. Gece yarısı korku içinde uyandığımda kâbusuma giren o lanet geceye bir kez daha küfrettim. Bu kez sonuna kadar görmüştüm ve kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Gözyaşlarımı tutmakta zorlanıyordum. İçimde hâlâ o gecede yaşayan çaresiz Hera çığlık çığlığa bağırıp yardım istiyordu. Neden yaşadığım o kötü anlar o gece de sınırlı kalmıyordu. Neden her kâbusumda o anları tekrar tekrar yaşamak zorundaydım. Bir kere yetmiyor muydu? Zaten birincisini atlatamamışken neden her gece tekrar tekrar yaşıyorum bu anları?

Barlas'ın yanına gitmemek için kendimle savaş verdim bir süre ardından televizyon izlemenin iyi bir fikir olabileceğine karar verip aşağıya indim. Televizyonu açıp on dakika kadar izledim. Yavaş yavaş sakinleşiyordum. En azından yalnız hissetmiyordum. Kafamda kendi çığlıklarım yankılanmıyordu.

"Beni sinir etmek için çocukça oyunlar oynamayı bırak." diyen sesin sahibine doğru kafamı çevirdiğimde bu kişinin Barlas olduğuna emin oldum. Sinirli duruyordu. Televizyona ilerleyip onu kapadı.

"Sen de her şeyi üzerine alınmayı bırak artık. Dünya senin etrafında dönmüyor."

"Dikkat çekmeye çalışıyorsan eğer saçma göründüğünün farkına var."

"Barlas..." diye cümleme başlamıştım ki vazgeçtim. Kime laf anlatıyordum ki? Ne söylersem söyleyeyim umursamayacaktı ki zaten. "Ya da neyse ya vakit kaybısın." deyip ayağa kalkıp arkamı dönüp gidecekken bileğimden yakalayıp engel oldu. Sol bileğimden tutmuştu. Bileğimin iç kısmını çevirip yara izini görmesini sağladım. Böylelikle fark etti hangi bileğimi tuttuğunu yavaşça çekti elini bileğimden. "Bence de çok iğrenç." deyip odama geri döndüm. Hemen bileğime bir fular bağladım. Görmeye tahammülüm bile yok bu iğrenç, her gördüğümde o geceyi hatırlatan izi.

Kafamda dolanan milyon tane düşünce vardı ve ben tüm bunlar için fazla yorgundum. Kulaklığımı takıp cam kenarına oturdum ve Bullet for my valentine-tears falling şarkısını açıp son seste dinlemeye başladım. İçimden şarkıya eşlik ederken düşünmemeyi umut ettim. Önceki birçok gece gibi bu gece de kısmen işe yaradı.

Sabah saat 9'da uyandığımda bu günün hafta sonu olduğunu anlamam çok da vaktimi almadı. Tavanla bakışırken kendimi amaçsız ve işsiz hissediyordum. Üstelik bu eylemi bütün gün devam ettirebilirdim. Yaptım da ta ki saat 10: 13'de Akın arayana dek. Beni arayıp evine davet etti ve ben de kabul ettim. Aslında evinde buluşma düşüncesi beni ilkten rahatsız etse de biber gazım aklıma gelince o kadar da kötü bir fikir olmadığına karar verdim. Önce kalkıp tek başıma kahvaltı ettim ardından gri bir kazak giyip altıma da açık renk yırtık kot pantolonumu geçirip paçalarını katladım. Son olarak beyaz spor ayakkabılarımı da giyip evden çıktım. Arabayla on beş dakika kadar sonra verdiği adrese vardığımda zile basıp bekledim. Saniyeler sonra güler yüzle açtı kapıyı. Yolda gelirken aldığım abur cuburların bulunduğu poşeti ona uzattım. "Gerek yoktu." diyerek aldı elimden ve içeri girmem için çekildi. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Bana oturma odasını işaret edince o tarafa yöneldim. Zaten bir oda bir salon, ışık alan küçük ve şirin bir evdi. Erkek evi olmasına rağmen oldukça temizdi. Ya da ben geleceğim için temizlenmişti. Bu da olası bir ihtimal tabii.

"Evi nasıl buldun?" diyerek ev hakkındaki düşüncelerimi sorguladığında " Mobil haritadan." diye iğrenç bir espri yaptım. Suratını buruşturup "Ben yiyecek bir şeyler getireyim sen de içindeki ergeni öldür." deyip gitti. Gitarın yaslanmış olduğu koltuğa oturup - zaten tek koltuk var- gitarı kucağıma aldım ve incelemeye başladım. Oldukça pahalı ve orijinal duruyordu. Görünüşü bile kendine çekiyor.

Ben gitarı incelerken Akın da elinde tepsiyle geldi. "Aferin hamarat kız." diye dalga geçince "Dediğimi yapmadın mı sen?" diye şakayla karışık kızdı. Sonra yanıma oturup gitarı kucağımdan aldı. "Tutuşun bile yanlış. Gitarı ağlatacaksın." diye bilmiş bilmiş küçümsedi beni. "Çok biliyorsan çal da dinleyelim koçum."

"Kamyon şoförü gibi konuşma." deyince kahkaha atıp "Tamam sustum." dedim. O gitar çalarken kahvemi alıp arkama yaslandım ve onu dinlemeye başladım. Tabii intikam için telefonumu ses kaydına almayı da ihmal etmedim. Madem ben Ayten'e yakalandım sen de yakalan Akın Bey.

Sonunda bitirdiğinde biraz daha çalmasını istedim. Doyamamıştım hâlâ o kadar harika çalıyordu ki. Sesi de çok güzeldi. Bir şarkı daha çaldıktan sonra "Harikaydı. Nasıl öğrendin?" diye sordum.

"Abim öğretti." dediğinde gözlerine bir hüzün çöktü. Bu sırada fark ettim ilk defa ailesinden bahsediyordu. O gece bile onunla saatlerce sohbet etmiştik ama ailesinden hiç bahsetmemişti. İçimde kabaran meraka engel olamadım: "Ne oldu ona?"

"Öldürüldü." dedi düpedüz. Bense ne diyeceğimi bilemedim. Baş sağlığı dileyebildim sadece. Ardından anne ve babasını sorduğumda babasının abisinin ölümü üzerine kalp krizi geçirdiğini annesinin de delirdiğini söyledi. Bu kez baş sağlığının ve ya geçmiş olsun dileklerinin yetersiz kalacağını anlayıp boynuna sarıldım. Sırtını sıvazlayıp "Hepsi geçti." diye teselli ettim onu. O da bana sarılıp "Geçmedi ama geçecek biliyorum." dedi.

Sonrasında gitar çalıp şarkı söylemeye devam ettik. Birlikte uzun uzun sohbetler ettik. O kadar eğlenceliydi ki zaman nasıl geçip gitti fark etmedim bile. İkimiz de birbirimize iyi gelmiştik bu gün.

Akşam yine muşmula suratlı Barbar ile akşam yemeği yiyorduk. Ufacık bir tebessüm bile yoktu suratında. Bütün gün Akın'la güldükten sonra şimdi somurtkan Barbarla yemek yemek garip geliyordu.

"Neredeydin bütün gün?" diye sordu her zamanki soğuk ses tonunda.

"Ben de ne zaman konuşacaksın diye merak ediyordum." diyerek onun silahıyla onu vurmayı umdum ve ayağa kalkıp çatal ve kaşığımı tabağımın içine koydum. Bardağımı da alıp mutfağa yöneldim ve makinaya yerleştirip odama gitmek için geri döndüm fakat Barbarın arkasından geçip gidecekken bir anda bileğimden yakaladı. "Ya sen söylersin ya da ben öğrenirim." diye tehdit etti beni.

"Keyfin bilir." deyip bileğimi elinden kurtardım ve odama çıktım. Bir süre ders çalışıp müzik dinledikten sonra bir şeyler yemek istediğimi fark ettim. Aç değildim fakat bir şeyler atıştırmak istiyordum. Hemen aşağıya indim ve Barbar'ın oturup film izlediği salonu geçip mutfağa vardım. Her yeri kurcaladım ama bir türlü istediğim şeyi bulamadım. Hayal kırıklığı ile geri dönerken Barbar'ın kucağındaki cips tabağı dikkatimi çekti. Bir de evi böyle şeylerle doldurduğum için bana kızardı. Şuansa kendisi yiyordu. Cipsten yiyebilmek için ben de yanına oturdum. Filmin Türk Tarihini anlattığını öğrenene kadar izlemeye niyetim yoktu fakat öyle olduğunu gördüğümde dikkatle filmi izlemeye başladım.

Barlas genellikle bilimsel filmler izler ve bilimsel kitaplar okurdu. Geçmişten günümüze birçok şey hakkında bilgiye sahipti. Gece yarıları tuvalete gitmek için ya da su içmek için uyandığımda birçok kez onu hala kitap okurken bulurdum. Kitapları sadece okumakla kalmıyor aynı zamanda onlara çok da özenle bakıyordu. Yani Barlas benim aksime iyi bir okurdu.

Bir süre sonra dik oturmaktan yorulup koltuğa yayıldım fakat ayaklarımı koyacak yer bulamadım. Sehpaya uzatmak istedim ama Barlas boyu uzun olduğu için sehpayı ileri itmişti. Bacakları sehpa ve koltuğun arasına anca sığmıştı. Sehpayı iteceğine ayaklarını sehpanın üzerine uzatsaydı ne olurdu sanki! Olmayan Beyefendiliğinden bir şey kaybetmezdi. Ben de ayaklarımı Barbar'ın ayaklarının üzerine uzattım. Ayaklarını sehpaya bile uzatmayacak kadar disiplinli birinin bacaklarının üzerine ayaklarımı koymam tabii ki de tepkisiz bırakılmamıştı. Kafasını bana çevirip kaşlarını çattı. Ben de inatla gözlerine bakmaya devam ettim. Bir süre inatla bakıştık ve sonuç: ben kazandım. Ayaklarımın bacaklarının üzerinde kalmasına izin verdi.

Filmin sonlarına geldiğimizde birazdan kâbuslar gördüğüm odama gidip tek başıma uyumak zorunda olacağımı biliyordum. Bu gerçek beni korkutuyordu. Her ne kadar onun için bir değerim olmasa da o kâbuslarımı dindiren adamdı. Biraz daha yanında kalmak istiyordum. Eninde sonunda o odaya tek başıma döneceğimi biliyordum ama ne kadar geç gidersem o kadar iyiydi. Ben ne yapsam da Barlas'la kalsam diye düşünürken film bitmişti bile. Ayaklarımı çekmem için bana baktığında "Bu kadar erken mi uyuyacaksın? Ben bir film daha izlemeyi düşünüyorum." Dedim. O ise hiç umursamadan "Sen izle." Deyip gitti. Yine tek başıma kalmıştım yani. Film yerine yabancı bir dizi açıp izlemeye başladım. Artık göz kapaklarımı taşıyamaz hale geldiğimde cep telefonumun saati sabahın üçünü gösteriyordu. Her ne kadar bugün okula gitmeyecek olsam da uyusam iyi olacaktı.

Sabah uyandığımda yatar yatmaz uyuya kaldığımı anladım. Gece boyunca da hiç kâbus görmemiştim. Bundan olsa gerek huzurlu uyanmıştım. Tabii bu sabah alarmsız uyanmamın da katkısı vardı bu huzura. Şarkı söyleyerek banyoma girdim ve elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı taradım. Tekrar odama döndüğümde yatağıma oturup bu gün ne yapsam diye düşünmeye başladım. Ona göre üzerimi giyinecektim. Eğer bir şeye karar veremezsem de günü pijamalarımla sonlandırmaya niyetliydim.

Ben henüz bir karara varamamışken Barbar girdi odaya. Fark edildiyse kapıyı çaldı demiyordum. Kapı çalmak falan yoktu bu Barbarda. Burayı da kendi şirketi sanıyor olacaktı ki her odasına hiç sorgulamadan dalıyordu. Onun gibi fazla kitap okuyan birine bunu yakıştıramamıştım. Yine de bunu dile getirmeyecektim. Çünkü o Barbar'dı. Kendi doğasında olanları yaptığı için onu suçlayamazdım.

"Dışarıda yiyeceğim, geleceksen on dakika içinde arabada ol." Diyerek beni kahvaltıya davet ettiğinde sadece kendisinin kullandığı Barbar dilini kullanmıştı. Hayatımda böylesine kaba birini daha görmemiştim. O kitapları boşuna okuyordu.

Cevap vermeme fırsat vermeden odadan çıkıp gittiğinde yapacak daha iyi bir planım olmadığı için onunla gitmeye karar verdim. Dolabın karşısına geçip bir kaç dakika kadar bakındıktan sonra sırt kısmı saydam olan siyah bir bluz ve petrol yeşili dar bir pantolon seçtim. Üzerimi giyinip aynaya arkamı döndüm ve omuzumun üzerinden sırtıma baktım. Sırtımdaki iki dövme de oldukça belli oluyordu. Biri sol kürek kemiğimdeki Hera'nın Zeus'a olan aşkını anlatan Latince metinken diğeri kuyruk sokumumdan sırtımın ortasına kadar uzanan sarmaşıktı. Bu sarmaşığın adı Aşeka'ydı. Yani aşk kelimesinin Arapça kökeni. Aşeka dolandığı ağaçtan besinini alırken zaman içinde ağacı kurutur ve öldürürdü. Yani aşk gibi. Barlas gibi...

Sonunda hazır olduğumda aşağıya inip ayakkabılarımı giydim. Barlas çoktan hazırdı zaten. Birlikte evden çıktık. Daha bahçenin kapısına varmışken Barbar huysuzlanmaya başlamıştı bile. Elimdeki kabanı alıp sert bir şekilde omuzlarıma astı. Fakat gözleri bana bakmıyordu bile. Ağaç gövdesi kadar sert olan gözlerinin odağını takip ettiğimde korumaları gördüm. İkisi de kafasını önüne eğmişti.

Barbar konuşmama fırsat vermeden arabaya yönelince bu sinirle beni burada unutmadan ben de arabaya bindim. Her zaman - kırk yılda bir- geldiğimiz kafe-restoran tarzı yere geldik. Klasik sessiz kahvaltımızı yapmaya koyulduk çünkü her seferinde sohbet girişimlerimiz kavgaya dönüşürdü. Bu kez bir farklılık yaptı Barlas. Sesinin en sakin tonunda "Saçlarını neden uzatmıyorsun?" diye sordu. Aldığım nefesi sessizce verip "Kırılıyorlar Barlas." diyerek kısaca yanıtladım sorusunu. Sonra yine sessizliğe büründük. Hiç konuşmadan denizi ve gökyüzünü izledik. Yalnızlığı paylaştık, göz göze gelmediğimiz anlar dışında.

Continue Reading

You'll Also Like

7.1M 414K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
19.7K 3.4K 19
Sâra ile Yarkın'ın sarı gül motifli, tahta kapaklı bir günlükle başlamıştı aşkı. Birbirlerini hiç tanımayan iki kuzenin aşk hikayesi... Yarkın; "Nefr...
1.3M 90K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
931K 64.9K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...