YORGUN

Od seydauynk

45.2K 13K 43.5K

"Seni uyardım! "Dişlerini sıkarak konuştuğunda onu ilk gördüğüm anda ki öfkesiyle yüz yüze geldim "şimdi bura... Více

1.BÖLÜM - ZAMANSIZ
2.BÖLÜM - ÇÖKÜŞ
3.BÖLÜM - GEÇMİŞ
4.BÖLÜM - İLK ADIM
5.BÖLÜM - MERAK
6.BÖLÜM - TECRÜBE
7.BÖLÜM - MEZAR
8.BÖLÜM - SINAV
9.BÖLÜM - DEĞERSİZVARİ
10.BÖLÜM - YARA
11.BÖLÜM - BEKLENMEDİK
12.BÖLÜM - KORKU
14.BÖLÜM - LAVİNİA
15.BÖLÜM - FOTOĞRAF
16.BÖLÜM - KARAR
17.BÖLÜM - KADER
18.BÖLÜM - YANGIN
19.BÖLÜM - ESKEF
20.BÖLÜM - MEKTUP
21.BÖLÜM - UZAK
22.BÖLÜM - DİLHUN
23.BÖLÜM - HİSTERİK
24.BÖLÜM - UÇURUM
25.BÖLÜM - ENDİŞE
26.BÖLÜM - KURŞUN
27.BÖLÜM - UYANIŞ
28.BÖLÜM - YALNIZLIK
29.BÖLÜM - KAÇAK
30.BÖLÜM - ÇIRPINMAK
31.BÖLÜM - PİŞMANLIK
32.BÖLÜM - ÇARESİZ
33.BÖLÜM - MECRUH
34.BÖLÜM - MİSAFİR
35.BÖLÜM - ÖLÜM
36.BÖLÜM - OD

13.BÖLÜM - HASRET

1K 329 1.6K
Od seydauynk

Herkese merhaba! On üçüncü bölüm ile karşınızdayım. Oylarınız, yorumlarınız ve destekleriniz için çok teşekkür ederim. Seviliyorsunuz! Keyifli okumalar...

Bölüm Şarkısı: Colossal Trailer Music - Frostland

Gözlerimde peydahlanan kurşuni renkler umutsuz diyarlarımın hayal kırıklığını barındırıyordu. Neydi gözlerimde beslenen? Yıkılmanın verdiği tükenmişlik hissi miydi yoksa savaşmanın verdiği derin bir keder miydi? Bir zamanlar içimi yangınıyla sızlatan duygularım geride hiçbir şey bırakmayacak şekilde ardına kadar öldü. Yıkılmak, yeniden yıkılmak... 


Savaştaki gardım düşmeye başladığında bitiş önümde belirmiş akıl almaz bir acıyı koynuma iliştirmişti. Ben bu acıyı tanıyordum. Bu çirkin bedenle, bu kötü ruhla, bu berbat kalple yaşamak zorunda kalmak canımı yakıyordu. Canım yandığı yerden her defasında büyük bir ihtirasla şahlanıyor bulandığı hüzünle birlikte hiç yanmamış gibi karşımda boy gösteriyordu. 


Gün geçtikçe her şeyin daha da karışık bir hal alması beni korkutuyor ailem hakkında git gide endişelenmeme sebep oluyordu. Güçsüz görünmekten nefret ettiğim için korktuğumu kimseye söylemiyor büyük bir sabırla korkumu geride bırakmaya çalışıyordum. Aslında korkumun kaynağı başıma gelecek olası durumlar değil ona teslim olmak zorunda kalmaktı.


"Halbuki iki farklı işin refah seviyemi yükseltmesi gerekirdi! "Kendime sitem ederek elimde mobil bankacılığın açık olduğu telefonu gürültülü bir şekilde masaya bırakıp yakmış olduğum sigaramdan bir nefes çektim. 


Aldığım üç günlük raporun süresini bitmiş üstüne işe başlayalı neredeyse bir hafta olmuştu. Oturduğum mekanda harcamalarımı kontrol edip ödeme planımı gözden geçirirken biraz fazlaca açıldığımı görmüş ve hayatım yetmiyormuş gibi mobil bankacılık hesabımı da fena halde karıştırmıştım. 


Hayatım demişken, Kamer'in Görkem'i omzundan vurduğu gün evine geldiğimizde ortalığı ayağa kaldırmış Çağatay Kamer ve benim aramın daha fazla bozulmasını istemeyerek beni Başak'a götürmeyi teklif etmişti. Kamer'in gözü önünde bu planı kabul etmiş gibi görünüp arabaya bindiğimizde bitirim ikiliye adeta çemkirmiş beni eve bırakmaları konusunda emirler vermiştim. 


İkisi de sıkıntılı bir şekilde durumu el mahkum kabul etmiş eve gidip bir de üzerine ani olan iş seyahatim! Hakkında annem ve babamla bir güzel tartışmak durumunda kaldığım için üç gün rapor hakkımı evde kendimi odaya kilitleyerek kullanmıştım. Çağatay'dan aldığım bir telefonla Görkem'in vurulduktan sonra hayatta ve durumunun iyi olduğunu öğrenmiş ama iki gün sonra -bizim maşallah dediğimiz doğru düzgün yaşamadığından- Görkem bürosunda bir silahlı saldırıya maruz kalıp öldürülmüştü. 


Yine Çağatay'dan öğrendiğim kadarıyla Kamer durumu araştırmış Görkem'in bizim durumumuz ile bir alakası olmadığına emin olduktan sonra ölüm nedenini araştırmış bir kumarhaneye olan borcu yüzünden suikasta kurban gittiğini öğrenmişti. Rapor sürem bitinceye kadar yalnız kalmak istediğimden Kamer ile konuşmamış ama daha fazla onu cevapsız bırakırsam tehdit içerikleri mesajlar atmaya devam edeceğinden birkaç kez onunla telefonda konuşmuştum. 


Görkem'in ölümünü ve o gece yaşananları öyle ya da böyle atlatmıştık. İşe başladığım gün Kamer iş için şehir dışına çıkmış neredeyse on gündür görüşmemiştik. Bu süre içerisinde bende görünüşümü iyi bir şekilde toparlayabilmiştim.


"Sanırım gözlerin beni seçemiyor "dedi sahte bir alınganlıkla. Başımı sesin geldiği yöne hızla çevirirken bir yandan da sigaramı söndürmeye çalışıyordum.

"Kusura bakma dalmışım seni görmek bana sürpriz oldu "karşımdaki boş sandalyeyi gösterdim "oturmaz mısın? "Doğukan karşımdaki boş sandalyeye otururken yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Takım elbisesinin içinde oldukça şık ve karizmatik göründüğünü söyleyebilirdim.

"Mekana girdiğimde seni gördüm. Hemen yanına gelmek istedim "dedi garsona gelmesi için işaret verirken. Garson işaretini görüp hemen geldiğinde siparişini verip tekrar konuştu "nerelerdeydin Karaca? Seni çok merak ettim "dedi ciddi bir ifadeyle. 


Mahcup olmuş bir şekilde etrafa bakınırken el birliğiyle hazırladığımız yalanı seslendirdim. Hasta olduğumu üstüne hastalığı atlatamayıp hastanede kaldığımı dahası ona da bulaştırmak istemediğimi söyledim. Her yalan içinde ufacık da olsa bir gerçek barındırırdı ve bu yalandaki gerçek benim hasta olmuş olmamdı. Vicdanını rahatlatmak için kendini kandırıyorsun Karaca, içinde hiç gerçek olmayan yalanlar da pekala olur. İç sesim sahtekarlığımı yüzüme vurduğu sırada Doğukan gelen içeceğinden bir yudum aldı.


"Neden bana haber vermedin? "elindeki fincanı tabağına koyarken bana karşı ciddi tavrını sürdürdü "yanında olmayı isterdim " dedi bozulmuş bir şekilde. Açıkçası yeni tanıştığı bir insanın sağlık durumunu bu kadar içselleştiriyor olması beni bir parça şaşırtmıştı.

"Seni de telaşlandırmak istemedim ayrıca telefonum kaybolmuştu " bütün karşı koymalarıma rağmen Kamer'in bana aldığı telefonu gösterdim "yeni bir telefon almak biraz vaktimi aldı " dedim yumuşak bir sesle.

"Ne olursa olsun bir daha beni habersiz bırakma "dedi başını sallayarak. Elini uzatıp masanın üzerinde duran elimin üzerine koyduğunda küçük bir şekilde tebessüm etti. Temasına takılmamaya çalışarak tebessümüne karşılık verdim.

"Düşünmen yeterli "elimi kendine çekip tüy kadar hafif bir öpücük kondururken tebessüm etmekle yetindim. Bir süre birlikte vakit geçirmiş sonrasında Doğukan ile ayrılmak üzere evimin önüne geldiğimizde arabadan ineceğim sırada kolumu tutup beni durdurmuştu. Önce eline ardından hafifçe kaşlarını çatmakta olduğu yüzüne baktım.

"Benden kaçmıyorsun değil mi Karaca? "Diye sordu gözlerimin içine bakarak. Hayatına eskiden aşık olduğu Başak yüzünden ansızın girmiş onunla bir samimiyet kurmuş üstüne bu samimiyete tezat bir şekilde on gün boyunca onu hiç aramamıştım. Çünkü aklım tamamıyla Kamer ve on gün boyunca şehir dışında kalmak zorunda olmasındaydı.

"Doğukan gerçekten benim için sıkıntılı bir süreçti "dedim derin bir nefes alarak. Doğukan mı bana fazla yapmacık ya da ısrarcı geliyordu yoksa ben adamakıllı bir ilişki yaşamadığımdan durumu yadırgıyor muydum anlayamamıştım.

"Umarım bir daha öyle bir süreç yaşanmaz ama yaşanırsa yanında olmama izin ver "Gözlerimin içine baktığında bakışlarını bir canlılık içerdiğinden epeyce şüphe duyduğum bakışlarımla kabul ettim. Gözleri yönünü değiştirip dudaklarımda durduğunda aradaki mesafeyi acelesiz bir şekilde kapatmaya başladı. 


Nefesi dudaklarıma çarptığında karnıma korkuyla karışık bir sancı girerken dudaklarımız arasında milim denebilecek kadar az bir mesafe vardı. Gözlerimi sıkı sıkıya kapattığım esnada çalan telefonum yüzünden korkuyla sıçradım. Doğukan huysuz bir şekilde homurdanıp geri çekilirken derin bir nefes alıp telefonumu ne zamandır titrediğini bilmediğim elime almış Zeynep ablamın aramasını meşgule vermiştim.


"Ben artık gitsem iyi olacak "telefonu gösterdim "evden arıyorlar "aceleyle konuştuğumda cevabını beklemeden arabadan inerek hızlı adımlarla apartmana doğru yürümüş bizim oturduğumuz kata gelmiştim. 


İmdadıma telefon yetişmeseydi kaçınılmaz son gerçekleşecek miydi yoksa durma noktasında olan aklım bana bir fikir sunabilecek miydi hiç bilmiyordum. Düşüncesi bile içimi alt üst ederken aklımdan çıkmayan Kamer'in sureti bir lanet gibi bütün duygularımda hüküm sürüyor ve bütün benliğimi istila ediyordu. 


Eve girerken kapı önünde duran ayakkabılardan Zeynep ablamların bize gelmiş olduğunu fark ettim. Kapıyı açan yeğenlerimle olduğumuz yerde kısaca sarılıp hasret gidermiş çantamdan regl dönemim için bulundurduğum ama onlar için almış gibi gösterdiğim iki çikolatayı çıkarırken elimden sevinçle kapıp gitmişlerdi. Eniştemle kısa bir hoş geldin faslından sonra Zeynep ablam ve ben benim odama geçtik.


"Karaca biraz konuşalım mı? "Diye sordu odanın kapısını kapatırken. Bir zamanlar herkesin boyatmak için kuaför kuaför gezdiği Hürrem bakırı rengi saçları beyaz tenine çok yakışıyor yuvarlak yüzünü ortaya çıkarıyordu.

"Tabi "dedim yanıma oturması için elimle yavaşça yatağa vururken. Parmağındaki beştaş yüzüğüyle oynarken onun için sıkıntılı bir konuşma olacağını ister istemez ele veriyordu.

"Annem ve babam Efsun ile görüşme kararı aldılar "dedi beklentiyle bana bakarak. Muhtemelen ablamlar Efsun hakkında konuşmak için bizim eve gelmişler kendi aralarında konuşup görüşme kararına varmış olmalıydılar. Başıma o kadar çok şey gelmişti ki Efsun konusu tamamen aklımdan çıkmıştı. Böyle ailevi bir konunun aklımdan çıkmasına inanamıyordum.

"Kendileri bilir ablacığım "dedim sakin bir şekilde. Sonuçta bende sütten çıkma ak kaşık değildim bu konuda konuşmalar yapmaya hakkım yoktu. Zeynep ablamın ailemizde taze olan bir yara için gözleri parladığında onun da barışmaya hazır olduğunu gördüm.

"O bizim kardeşimiz ablacığım bir hatası oldu diye sırtımızı dönemeyiz " dedi gözleri dolarken. Ona sırtımızı dönmemiştik ama yüreğimizde bıraktığı yükün ağırlığından nefes almak istemiştik. Ablam çar çabucak toparlandığından hepimizden aynı performansı bekliyordu.

"Ne olacak şimdi? "Diye sordum sesimdeki garip tınıyla boğazımdaki yumruyu yok sayarak. Şu an karşısında yirmi üç yaşına girecek olan Karaca gibi değil henüz on yaşındaki Karaca gibi hissetmek beni güçsüz bırakmıştı.

"Eşi ve Efsun yemeğe gelecekler "salaş örme kazağının kollarını çekiştirirken bana kısa bir bakış attı "senden sakin bir şekilde onları karşılamanı istiyorum "dedi yumuşak bir şekilde. Benim olası tepkimden çekindiği için baş başa konuşmak istediğini anlamıştım.

"Bugüne kadar kimse bana fikrimi sormadı, siz nasıl istiyorsanız öyle yapın "dedim ifadesiz bir şekilde kese kağıdı rengindeki duvara bakarken. Verdiğim cevap üzerine ablam da bakışlarını duvara çevirmişti. Bizim ailemizde fikir alışverişi olmaz büyüklerin dediğine ayak uydurmak zorunda olurduk genellikle o yüzden takılmadım. Ablam küçük yeğenim Hira'yı bahane ederek odadan çıkarken büyük yeğenim Eslem odaya girip yanıma oturdu. Bakışlarını bana çevirdiğinde gözlerini kısarak bir süre yüzümü izlerken bana güçlü bir soru soracağını anlamıştım.

"Teyze "dedi bana biraz daha sokulurken "elinde olsa gökyüzünü hangi renge boyamak isterdin? "Diye sordu meraklı bir sesle. Kaşlarımı sorusuna inanamıyormuşçasına kaldırdım. Bu soru da nereden çıkmıştı? On iki yaşında bir yeğenim olması iyi hissettiriyordu. Aramızda sadece on yaş vardı ve arkadaş gibiydik. Kahverengi gür saçları, çekik gözleri ve yaşıtlarına göre uzun boyuyla çok güzel bir kızdı. Teyze olmak belki de şu ana kadar başıma gelen tek güzel şeydi. Daha fazla onu bekletmek istemeyerek düşünüyormuş gibi yaptım.

"Siyaha boyamak isterdim "dedim ona bakıp gülümseyerek. Eslem cevabımdan memnun olmadığını belli ederek yüzünü buruşturup bana baktı.

"Onca renk varken neden siyah teyze? "Diye sordu merakla. Bir zamanlar ondan daha küçükken bende gözlerimde eski masum bir parıltıyla öylece etrafa bakabiliyordum. Yitirdiğim şeylerden birisi de buydu.

"Çünkü ben siyah rengini çok seviyorum ve bilirsin güneşli havalardan hoşlanmıyorum "dedim saçlarını okşayarak. Gözleri gözlerimi bulduğunda onda gözlerinin parıltısına hiç mi hiç yakışmayacak hafiften bir üzüntü sezdim.

"Üzgün müsün? "Diye sordu gözlerimin içine bakmaya devam ederken. Beklemediğim sorusuyla saçlarındaki elim kısa bir an durmuş dudaklarıma buruk bir tebessüm yerleştirip tekrar saçlarını okşamaya başlamıştım.

"Neden üzgün olayım teyzeciğim? Üzgün olmam için bir sebep mi var? "Dedim duygularımı belli etmemeye çalışarak. Bütün bu kaostan onları olabildiğince uzak tutmak istiyor benim aksime erkenden büyümelerini istemiyordum.

"Şu son olanlar yüzünden üzgünsün işte görüyorum. Saklama benden sır tutabilirim biliyorsun "dedi kızgın bir şekilde. Onun kızgın tavrı içimde bir yerlerde gülme isteğimi tetiklerken beni daha fazla azarlamaması için konuyu değiştirdim.

"Sen gökyüzünü hangi renge boyamak isterdin? "Diye sordum sesimi canlı tutmaya çalışarak. Duygularım hakkında özellikle yeğenlerimle konuşmak istemiyor onları bilmeden de olsa kötü yönde etkilemek istemiyordum.

"Ben pembeye boyamak isterdim "yanağıma bir öpücük kondurdu "seninle birlikte "belime sarıldığında bende sarılmasına karşılık verdim. 


Çocuk kalbiyle her şeyi hissediyor ve beni teselli etmeye çalışıyordu. Eslem ve Hira ile biraz vakit geçirdikten sonra ablamlar gidinceye kadar onlarla ilgilenmiş ablamlar gittiğinde ise sessizce odama çekilmiştim. Annemi her gördüğümde aklıma Efsun babamı her gördüğümde ise aklıma Kamer geliyordu. Babam ile aramda tonlarca karmaşa varken Kamer hepsinin üzerine geri dönüşü olmayacak bir şekilde yerleşmişti. 


Babamın böyle bir şey yaptığına dair delilleri kendi gözlerimle görmeden inanmayacak hiç kimseyi delile dayanmadan farazi konuşmalarla suçlamayacaktım. Yataktan kalktığım gibi saatin geç olmasına aldırmadan telefonumu elime alıp Kamer'i aradım ama telefonunu açmamıştı. İçimde hissettiğim tonlarca duygunun beni yönlendirmesine izin vererek ona mesaj attım.


"Beni saran yokluğun seni ısıtıyor mu? Beni kahreden özlem sende can buluyor mu?"

Gecenin içimde oluşturduğu karmaşayla tamamen amacım dışında bir mesaj attığımın yeni yeni farkına vararak içimde kafamı duvarlara vura vura parçalama isteği doğmuştu. Adama açık açık seni özledim demiştim ama zaten yeteri kadar rezil olduğumdan çok takılmamaya çalıştım. Kamer beni şaşırtmayarak mesajıma cevap vermezken kendimi berbat hissediyordum.

***

Sabah erkenden kalktığımda hissettiğim moral bozukluğunu bir nebze gidermek için giyimime özen göstermeye karar vermiştim. Üzerime triko Fransız boy acı kahverengi bir elbise giyip üzerime siyah kabanımı aldım. Saçlarımı açık bırakıp sadece önümdeki tutamları saçımın arkasında toplayıp toprak tonlarında bir makyaj yaptım. Bilekte botlarımı giyip çok geçmeden çiçekçiye geldim. 


Her şey Kamer ansızın karşıma çıkar diye değil tamamıyla kendimi iyi hissetmek içindi. Yol boyunca gözlerim etrafta gezinirken Kamer'in bir yerlerden ansızın karşıma çıkıp dün attığım mesajla dalga geçmesini bekledim. Bir ses, bir dokunuş, bir bakış... Ya da sadece varlığı. Hiç birisi yoktu. Beni rahatsız eden ama aynı zamanda bana güven veren varlığı içimde bir yerlerde ağırlık yapıyordu. 


Ona alışmış mıydım? Neydi bu içimde aniden filizlenen merak ve varlığını hissetme ihtiyacı duygusu? Mesajıma ve çağrılarıma hala dönmemişti. Şu saate kadar görmemiş olması imkansızdı. Kırılmış mıydım? Biraz parçalanmış olabilirdim ve bu tek kelimeyle utanç vericiydi. Beni düşman olarak gören birisine karşın hissettiğim bu yoğun duygular kesinlikle utanç vericiydi ama kendime engel olamıyordum. 


Mantığımla hareket etmeyi gaye edinmiş olan ben için duygularım fazla yoğundular. Düşünmeyi bir kenara bırakıp çiçeklere odaklandım. İçlerinden üç tane skulent ekili olan küçük saksıları alıp bir karton poşete koydum ve fiş kesip ücretini kasaya bıraktım. Bazen dükkândan kendime, anneme, Zeynep ablamın evine ya da Cemre'ye çiçek aldığım olurdu. Çıkış saatime kadar çiçeklere bakım yapmış, gelen müşterilerle ilgilenmiş ve etrafa çeki düzen vermiştim. 


Çıkış saatim geldiğinde ise saksıların olduğu karton poşeti aldığım gibi çiçekçiden çıkıp büroya giden otobüse binmiştim. Yarım saatin sonunda büroya gelmiş içeri girdiğimde Yüksel Hanım ' a aldığım saksıdaki skulenti hediye etmiştim. İkinci olarak kendi masamın üzerine saksımı koymuş son saksıyı ise Nevzat Bey ' in odasındaki masanın üzerine koyduktan sonra odadan çıkıp Yüksel Hanım ' ın masasının önündeki sandalyeye oturmuştum.


"Nevzat Bey bugünde mi yok? "Diye sordum merakla. Aslında Nevzat Bey'i uzun bir süre görmek istemiyordum. Görkem belası bana onun yüzünden bana bulaşmıştı ama garip olan şuydu ben işe geri döndüğüm ilk gün ona da uydurduğum bahaneler hakkında konuşmuş onun dışında bir daha kendisini görmemiştim.

"Sabah erkenden uğruyor birkaç dosya alıp gidiyor "büronun telefonu çalmaya başladığında konuşmayı bırakıp telefonu açtığında oturduğum yerden kalkıp kendi masama gittim.

"Nevzat Bey şu an büroda değil Doğukan Bey. Geldiğinde Nevzat Bey ile görüşüp size dönüş yapacağım "Yüksel Hanım ' ın dudaklarından Doğukan ismi dökülürken başımı hızla ona çevirdim. Bir süre karşı tarafı dinledikten sonra kaşlarını çatarak telefonu kapattı.

"Doğukan Bey epey canınızı sıktı sanırım Yüksel Hanım iyi misiniz? "Diye sordum temkinli bir şekilde ona bakarak. Derin bir nefes alıp başını kendine gelmek istercesine hafif bir şekilde sallamış ardından bakışlarını bana çevirmişti.

"Nevzat Bey'e ulaşamadığı için biraz gergin ama durumu toparlayabileceğimize inanıyorum "dedi sıkıntıyla önüne dönerken. Yerimde hafifçe doğrulduğumda konuştum.

"Doğukan Bey kim? "İkimizden başka kimsenin olmadığı katı inceleyip bana döndü "bir sıkıntı mı var? "Diye sordum yaptığı harekete anlam veremezken. Nevzat Bey ekibiyle beraber dışarıdayken üstelik bulunduğumuz katta sadece ikimiz varken etrafı kontrol etme durumu bana abes gelmiş ama belli etmemeye çalışmıştım.

"Nevzat Bey Çıray Holding'in avukatı "dediğinde dudaklarımdan bir hayret nidasının dökülmemesi için kendimi zor tuttum. 


Beklenmedik ama içinde müjdeler barındırdığından şüphem olmayan bu bilgi işimize yarayabilir üstelik bağlantılarını, iş durumlarını ve yakınlık derecelerini dahi öğrenebilme şansımız olabilirdi. Yüksel Hanım'ın Doğukan hakkında benim çoktandır bildiğim ama kendisinin bundan haberi olmadığı için yüzeysel bilgileri benimle paylaşmıştı. 


Doğukan muhabbetini daha fazla çekemeyeceğimi hissettiğimde işime dönmüş kısa sürede yapmam gereken işlerimi hallederek derin bir nefes alırken Nevzat Bey ofise gelmiş aldığım nefesi beni odasına çağırarak boğazıma dizmek istemişti. İstediği belgeleri elime alarak odasına girdiğimizde getirdiğim saksı için teşekkür etmiş ardından yerine oturmuştu. İstediği dosyaları önüne koyarken kendisini durumla alakalı bilgilendirmiş ardından odadan çıkacağım zaman beni durdurmuştu.


"Görkem bir daha senin karşına çıktı mı? "Diye sordu bana bakarken. Nevzat Görkem'in bir suikasta uğradığını öğrenmiş şu an ise bildiklerini saklayarak muhtemelen Görkem ile uzaktan yakından alakası olan herkesi kendince üstü kapalı sorgulayıp ağızlarından laf almayı umuyordu ama Nevzat Bey'in hesaba katmadığı bir durum vardı. Biz ondan hep bir adım öndeydik.

"Kendisini bir daha görmedim. Bir sıkıntı yoktur umarım "dedim ifadesiz bir şekilde. Odasının kapısı tıklatıldığında komutuyla beraber Yüksel Hanım içeri girmiş ben ise kendimi adeta dışarı atmıştım. 


Kendime bir kahve yaptıktan sonra yerime oturacağım sırada masamın üzerinde siyah küçük kadife bir kutu yanında ise kırmızı bir gül gördüm. Kaşlarımı yukarı doğru kaldırarak gülü elime almış merakla gülü incelerken buna bir son verip dayanamayarak koklamıştım. Gülü ve kutuyu Sinan ya da Doğukan göndermiş olabilir miydi? Sinan daha önce benim için aldığı şimdi ise muhtemelen çöpü boylayan hediyelerini bana gönderdiğinden tekrara düşmeyeceğini umuyordum. Doğukan ise çoktan Nevzat Bey'in bir çalışanı olduğumu öğrenmiş olabilir üstüne birbirimize duyduğumuz yakınlığı bahane ederek bana bir jest yapmak istemiş olabilirdi. 


Gülü yavaşça masanın üzerine bırakıp küçük siyah dikdörtgen şeklinde olan kadife kutuyu elime aldım. Kutunun kapağını yavaşça açtığımda beyaz altın olduğunu tahmin ettiğim ortalama bir uzunluk ve kalınlığa sahip ay şeklinde bir kolye ile karşılaştım. Ay şeklinin altında kısa bir zincirle tamamen pırlanta taşla kaplı olan küçük bir yıldız vardı. Kolyeyi kutunun içinden çıkarıp avucuma aldım. 


Ayın dış çevresinde tek sıra şeklinde pırlanta taş vardı. Özel yapım olduğunu tahmin ettiğim kolyenin çok zarif bir o kadar da güzel olduğunu itiraf etmeliydim. Ayın üzerine işlenmiş metalik yazı tipinde olan ' K.K' harfleri hemen gözüme çarparken bunun gerçekliğini sorgulamış dahası engelleyemediğim bir heyecanla tekrar kutunun içine bakmıştım. Kutunun kapağına konmuş olan siyah kartı elime aldığımda altın sarısı harfler ve mükemmel el yazısı gözlerimi kamaştırıyordu.


"Şurama batan" diyor şair,

Şurama batan

özlem demeselerdi

Bıçak derdim. "

Cemal Süreya

"Onu boynunda görmek istiyorum Karaca... " K.T

Kolyeyi ne zamandır titrediğini bilmediğim parmaklarımın arasına almış birkaç deneme sonucunda nihayet takabilmiştim. Oturduğum yerden heyecanla kalkarken hızla eşyalarımı toparlamış bu süre zarfında Nevzat Bey'in odasından çoktan çıkmış olan Yüksel Hanım'a haber verip bürodan çıkmıştım. 


Büronun arka sokağına girerken Kamer'i görmüş olmak hızla atan kalbimin göğüs kafesimi delecek şekilde hızını arttırıp dizginleyemeyeceğim bir şekilde çarpmasına sebep olmuştu. Arabasına yaslanmış bir vaziyette kollarını göğsüne bağlamış hafiften uzamış olan kirli sakalları nefes kesici görüntüsüne ayrı bir hoşluk katmıştı. 


İçinde karanlık bir dünyayı barındıran kuzguni gözleri önce beni bulmuş ardından boynuma takmış olduğum kolyede asılı kalmıştı. Dudakları belli belirsiz bir tebessüme ev sahipliği yaptığında tebessüm gözlerine ulaşmış samimiyetin yanında değişik bir parıltı bırakmıştı. Serseri gülümsemesini korurken aradaki mesafeyi hızla kapatmış düşünmeden boynuna sarılmıştım. 


Beklenmedik davranışım karşısında birkaç saniye afallasa da çok beklemeden elleri yavaşça belime dokunduğunda sıkıca sarıldı. Başımı boynuna koyduğumda baş döndürücü kokusu içime işlemiş onu özlemiş olmamın gerçekliğini en çarpıcı haliyle gözlerimin önüne sermişti. Birkaç dakika sonra birbirimizden yavaşça ayrılırken içimdeki gerçeğin aynısının onda olup olmadığını merak ederek gözlerine bakmıştım.


"Ne zaman geldin? "Diye sordum yumuşak bir sesle. Sesim öyle bir yumuşaklığa sahipti ki birazdan eriyip asfalta karışacak olsam itiraz etmezdim.

"Sabaha doğru "yüzümü dikkatle incelerken ona sarılma konusunda kendime hakim olabileceğime şu an için güvenmediğimden parmaklarımı birbirine geçirip sıkıca kenetledim.

"Yorgun olmalısın "dedim mahcup bir ifadeyle. Hediyesinden ötürü ona nasıl yaklaşacağımı henüz kestirememiş bilinmezlik ise aklımı karıştırmaya yetmişti. Omuzlarını silktiğinde arabaya binmiş ben ise olduğum yerde sadece onu izliyordum. 


Ufak bir kahkaha attığında beni kendime getirmek için kornaya basmış bilmem kaçıncı olan rezilliğimi yok sayarak arabaya binmiştim. Yola çıktıktan bir süre sonra benim için yeni olan muhtemelen onun çoktandır bildiği durumu onunla paylaşmaya karar verdim.


"Bugün Doğukan büroyu aradı. Yüksel Hanım konuştu "tepkilerini ölçmek isteyerek ona baktım " Nevzat ile görüşmek istedi ama büroda değildi. Çıray Holding ' in avukatı olduğunu biliyor muydun? "Kaşlarını çattığında tekrar konuştum "sence Doğukan benim Nevzat'ın yanında çalıştığımı öğrenmiş midir? "Diye sordum bir cevap vermesini umarak. Öğrenmemişse bile mutlaka günün birinde öğrenecekti ve o zaman nasıl davranmam gerektiği hakkında konuşmamız lazımdı.

"Biliyordum "beni şaşırtmayarak sakladığı bilgiyi normal bir durummuş gibi söylerken derin bir nefes aldı "Doğukan ile görüşmeye devam ediyor musun? "Sesindeki sertlik beni kıvrandıracak derece içime bir çaresizlik bırakırken cevabını bildiği soruları sorarak günümüzü zehir ediyordu. Sessiz kalma hakkımı kullanmamdan hoşnut olmamış olacak ki sertliğini sürdürdü "bir soru sordum Karaca "cevap isteyen otoriter tavrı karşısında şansım kalmazken yutkunarak bakışlarımı yola çevirdim.

"Bizim için beyaz yakalı "diyebildim beni anlamasını umarak. Başını beni onaylamaz şekilde sallarken anlayamadığım bir şeyler mırıldanmış ardından sessizliğini korumuştu. 


Bir ara rahatsız edici duruma gelen sessizliği bozmak isteyerek radyo kanallarında gezerken Kamer ses karmaşasına dayanamamış elimi ittirerek radyoyu kapatmış bende omuzlarımı silkip kollarımı göğsümde bağlayarak yola dönmüştüm. Kendi içinde bana açıklamaya tenezzül etmediği nedenler yüzünden haklı olabilirdi ama bende ortadaki gerçeklerin farkında olup onlara göre davranarak haklıydım. 


Araba durduğunda içimdeki haklılık savaşına son verirken ikimiz de arabadan indik. Şehirden epeyce uzak olduğunu tahmin ettiğim bu izole bölgede ağaçlarla donatılmış araziler çoğunluktayken hatırı sayılır uzaklıkta birkaç lüks ev vardı. Havası çok temiz olmakla beraber keskin diyebileceğim bir soğukluğa sahipti.


"Burası neresi? "Öldüğünden şüphelendiğim vücut ısımı canlandırmak isteyerek ellerimi birbirine sürttüm "burada ne arıyoruz? "Diye sordum dişlerim birbirine çarparken. Korumalar büyük demir kapının açılmasını sağladığında tasarımıyla göz dolduran taş ev bizi karşılarken hatırı sayılır büyüklükte bakımlı bahçesiyle kendisine hayran bir şekilde ağzımı açık bırakmıştı. Kamer'in peşinden giderken burasının kendine ait olduğunu zaman zaman kafa dinlemek için geldiğinden bahsetmişti.

"Birkaç gün burada kalacağız "dediğinde birlikte geniş koridordan geçmiş sonrasında oturma odası olduğunu anladığım bir odaya girmiştik. Duvarların tıpkı binanın dış cephesi gibi tamamen taşla döşeli olması içeride değişik bir ambiyans oluşturmuştu. Koltuk takımı koyu füme yastıkları ise açık füme rengiydi. Ortadaki sehpa ve özel tasarım kırık beyaz renkli bir kitaplık dikkati üzerine çekerken halı füme renginin bir başka tonuna ev sahipliği yapıyordu. Çantamı koltuğa bıraktığımda Kamer'e doğru yürüyerek tek kaşımı kaldırdım.

"Beni sinirlendirecek bir şey söylemeyi aklından bile geçirme "dedi ters bir şekilde. Vücut hareketlerim dahilinde tek kaşımı da kaldırmış olmamın ona epeyce ip ucu vermesine sinirlenmiştim. Sesli bir şekilde of çekip üçlü koltuğa oturduğumda bacak bacak üzerine atıp gözlerimi kapattım. Onunla tekrar bir tartışmaya girmeden önce vücudumu dinlendirip enerji toparlamayı sonrasında ise atak bir hale geçmeyi planlıyordum. Kamer eşyalarını sertçe sehpaya bırakırken bir gözümü açmış çıkardığı sese içimden küfürler savuruyordum.

"Acıktım, kalk bir şeyler yap "dedi ayağıyla ayak bileğime vururken. Darbesiyle bacağım yan tarafa düşmüş altta kalmayarak öne atılıp koluna hafifçe vurmuştum. Sesli bir şekilde sabır dilenirken yanıma oturmuş sarılmamızı yok sayarak birbirimizi boğazlamamız konusunda endişe duyduğum için ayağa kalkmayı üstelik mutfağa gitmeyi seçmiştim.

"Mutfaktayım "ona son bir bakış attım "bir şey olursa seslenme ilgimi çekmiyor "dedim onu sinir etmeyi umarak. İki katlı evinde- teras katını sayarsak iki buçuk katlı ev- mutfağı ilk katta bulmuştum. Geniş olan mutfakta siyah rengi hakimken mutfağın ortasında da siyah ada tezgâhı vardı. 


Hızla malzemelere bakarak salatasından çorbasına hatta etinden tut tatlısına kadar güzel bir ziyafet hazırlamış masayı kurduktan sonra tatlı hazır olunca yemekleri ada tezgâhın üzerine koymuştum. Dolabı açmak için arkamı döndüğümde Kamer'i görünce ağzıma gelen çığlığı geri yuttum.


"Korkuttun "dedim elimle kolyemi tutarak. Bu görgüsüzlüğün kaçıncı seviyesiydi Allah aşkına? Bu aşıkların yaptığı tavırlara benzeyen hareketi sana yakıştıramadım Karaca, acilen kendine gelmen gerekiyor! İç sesime hak vererek ellerimi kolyemden çektim.

"Çorba yaptığından beri buradaydım "ada tezgaha doğru yürüdü "çok sesli çalışıyorsun "dedi gözlerime bakarak. Bunun onun dilinde bir teşekkür olduğunu var sayarak sofrayı gösterirken beni takmayıp çoktan yerine oturmuştu. Bozuntuya vermeyip bardaklarımıza içecek dökmüş ardından karşısına oturduğumda daha ağzıma aldığım ilk lokmayı bile bana haram etmek istercesine konuşmuştu.

"Makarna yaparsın diye düşünmüştüm "sesindeki bariz alay beni sinirlendirmeye yeterken yüzümü buruşturarak ona baktım. Komik olduğunu sanıyorsa ona kötü bir haberim vardı: kesinlikle komik değildi.

"Yemek yapmayı biliyorum "dedim ciddi bir şekilde. İçeceğimden bir yudum alıp tekrar konuştum "kaç tane kızın makarnasını yediysen bütün kızları öyle sanıyorsun "dedim kız muhabbetini karıştırmamın saçmalık olduğunu fark ettiğimi belli etmeden tek kaşımı kaldırarak. Meydan okumamı kabul ederek o da tek kaşını kaldırdı.

"Biraz alındın sanki "dedi beni abartıyla süzerek "yok sen baya baya bozulmuşsun "tadında bir kahkaha atıp beni yerin dibine soktuktan sonra tekrar konuştu "açıkça kıskandığını söyleseydin bende durumun herhangi bir kızla alakası olmadığını söylerdim "dedi keyifle gülerek. Ah şu gülüşü olmasa dişlerini dökmek bana o kadar zevk verirdi ki...

"Hayal gücüne gıpta ediyorum biliyor musun? "Çatalımla onu gösterdim "egonu böyle böyle büyüttün sen "dedim başımı abartıyla iki yana sallayarak. Sözlerime cevap vermediğinde tekrar konuştum "birkaç günlüğüne bile olsa Başak'ın yaptığı yemeklerden kurtulduğunu itiraf etmek istemiyorsun değil mi? "Dedim keyifle gülerek. Başak sürekli dünya mutfağından yemekler yapmaya çalışıyor ama beceremediğini kabul etmediğinden Kamer ve Çağatay'a zorla yediriyor bazen bundan bende nasiplenmek durumunda kalıyordum.

"Arkadaşlarımızın arkasından konuşmayı sana hiç yakıştıramadım "dedi beni kınayan ama sahte olduğu anlaşılan bir tavırla. Dudaklarımın üzerine hayali bir fermuar çekip konuyu burada kapatmıştım. Kamer ikinci tabağını bitirdiğinde nihayet sevmediğim halde sırf o seviyor diye yaptığım şerbetli tatlıya geçebilmiştik. Telefonum çaldığında biraz ileride duran telefonuma uzanmış tatlı yiyip tatlı konuşmak niyetinde olduğum için çağrıyı yanıtlamamayı seçmiştim.

"Açmayacak mısın? "Diye sordu çatalıyla telefonu göstererek. Tatlı konuşmamızı habersiz bir şekilde bitirmek isteyen beyaz yakalıya zoraki bir gülümseme gönderdim. Arayan ısrarcı olduğundan telefonum tekrar çalarken telefonu açmış ayağa kalkacağım sırada Kamer telefonu eline alarak hoparlöre vermişti.

"Sonunda sana ulaşabildim "dedi gülerek rahatlamış bir sesle. Kamer'in gerilmesine Doğukan'ın sesi yetmiş gerginliğine son vermek istercesine telefonu elinden almaya çalışırken sertçe bileğimi tutmuştu.

"Telefonum sessizdeydi aramayı şimdi fark ettim "dedim sakin bir şekilde.

"Yanına gelmek istiyorum "dedi beklenti dolu bir sesle. Doğukan her şeyden habersiz bir şekilde yepyeni bir tartışmanın fitilini ateşlerken Kamer'e bakmak dahi istemiyordum.

"Maalesef Doğukan bugün müsait değilim "dedim anlamasını umarak.

"Seni görmek istiyorum "Doğukan ısrarını sürdürürken yavaştan ecel terleri dökmeye başladığımı hissediyordum.

"Müsait bir zamanda çok isterim "sesimi canlı tutmaya özen göstererek konuştum "bugün evde olmam gerekiyor. Şimdi kapatmalıyım sonra görüşürüz "Kamer daha fazla konuşmamıza fırsat vermeden telefonu kapattığında bana atmayı ihmal etmediği öfkeli bakışından nasibimi alırken bileğimi bırakıp mutfaktan çıktı. Bende arkasından gitmek yerine bir nevi kaçış olarak gördüğüm mutfakta bir süre durmuş ardından toparlayıp daha fazla kaçamayacağımı bildiğimden yanına gitmiştim.

"Derdin ne senin? "Dedim karşısına geçerek. Öfkesinden bir nebze eksilmediğini bana göstermek istercesine hızla oturduğu yerden kalkıp karşıma geçti.

"Benim sana hesap sormam gerekirken sen bana hesap soruyorsun "dedi inanamayarak "seninle nasıl bu kadar samimiyet kurdu Karaca? "Uyarır tonda yükselen sesi benim de sinirlerimi yavaştan bozmaya başlarken tartışmaya girmek istemeyerek derin bir nefes aldım.

"Seninle bu konu hakkında konuşmayacağım. Kendimi ifade etmeye çalışıyorum ama anlamıyorsun "dedim sakinliğimi sürdürerek. Arkamı döndüğümde kolumdan tutup sertçe kendine çekti. Vücudum göğsüne çarptığında yerinden kımıldamazken gözlerimi açarak ona baktım.

"Ben konuşurken beni dinleyeceksin! "Dedi dişlerini sıkarak "Doğukan şerefsizinden uzak duracaksın! "Diye bağırdı. Doğukan'a kafayı neden bu kadar taktığını anlamış değildim. Planın ilk hali zaten benim onunla görüşmem değil miydi?

"Bırak beni! "Dedim kolumu kendime çekerek "ne yapsam beğenmiyorsun, doyumsuzsun. Zaten Doğukan ile her şekilde görüşecektim Kamer. Çağatay varken Başak ' ın onunla görüşmesi ne kadar doğru olurdu? "Dedim sesime karışan isyanı bastıramayarak.

"Ben varken senin onunla görüşmen ne kadar doğru peki? "Diye bağırdı öfkeyle. O varken mi? Ne demek istiyordu? Varlık derken kastettiği şey neydi? Şaşkınlıkla ona bakarken sözlerinin anlamını zihnimde tartıyor bir yerlere oturtmaya çalışıyordum. Çalan zille birlikte kendimize gelmiş Kamer beni bırakarak kapıyı açmaya gitmişti.

"Sürpriz! "Son sesli harfi uzatarak bağırdığında bana sarılmış bende şaşkınlığı üzerimden atarak ona sarılabilmiştim. Kamer ve Çağatay birlikte oturma odasına giderken Başak ve ben mutfağa gitmiş ben kahveleri yaptığımda Başak tatlı koyduğu tabakları eline alarak oturma odasına girmiştik. Herkes kahvesiyle tatlısını aldığında Çağatay Kamer'e bakarak konuştu.

"Ben işlerle alakalı seninle görüşmeye gelmiştim ama "Başak'ı gösterdi "Karaca'yı görmek isteyince Başak'ı da getirdim "dedi Çağatay gülerek.

"Bu saatte sizin iş muhabbetinizi çekemeyeceğim "elini bana doğru salladı "Karaca biz mutfağa gidelim "dedi tatlı tabaklarımızı eline aldığında. Bir şey demeden ayağa kalktığımda bende kahve fincanlarını alıp birlikte mutfağa geçmiş ada tezgâhın önündeki sandalyelerde yan yana oturmuştuk.

"Son durumlar nedir? "Gözleri kolyemi bulduğunda "hediye mi? "Diye sordu merakla. Kamer Başak'a söylediğimi duyarsa muhtemelen kızabilirdi ama onu sinir eden her eylemi gerçekleştirmeyi kendime görev edindiğimden söylemeyi uygun gördüm.

"Kamer'in hediyesi "tebessüm ettiğimde Başak kaşlarını kaldırarak bana baktı.

"Birbirinize karşı bir şey hissetmediğinize emin misiniz? "Diye sordu şüpheyle. Nefret dışında herhangi bir duygunun bize isabet etmesinin mümkün olup olmadığını bende bilmiyordum.

"Doğukan konusunun seni rahatsız ettiğinin farkındayım ama yardımına ihtiyacım var. Onun hakkında bir şeyler bilirsem daha rahat hareket edebilirim "dedim düşünceli bir sesle. Boş bardaklarımızı alıp tezgâhın üzerine koyduğumda konuştu.

"Kamer Doğukan konusunda ne diyor? "Diye bir soru yöneltti. Doğru soru ne demiyor olabilirdi sanırım.

"Hala aynı şeyler "elimi boş ver dercesine salladım "ama bunu yapmak zorundayım "dedim net bir şekilde. Başını salladığında ona bakıp konuştum "Doğukan ve senin aranda özel bir şey mi vardı? Sadece anlamaya çalıyorum Başak gerçekten "dedim o gün söylediklerini hatırlayarak. Biraz rahatsız olsa da tebessüm edip konuştu.

"Bir şey yoktu aramızda. Doğukan ve ben bir ara arkadaş olarak görüşüyorduk ama Doğukan beni sevdiğini söyledi. Çağatay bu durumu öğrenince çok rahatsız oldu ve bir seçim yapmamı istedi. Bende Çağatay ' ı seçtim. O günden sonra birkaç defa bana ulaşmaya çalıştı ama konuşmadım. Sonra sadece seninle birlikteyken görüştüm onunla "dedi. Çağatay'ın rahatsız olup kaldırıp kopardığı durum bu muydu? Ama nihayetinde Çağatay'ı anlayabiliyordum ben olsam muhtemelen bende böyle bir tepki verebilirdim.

"Benimle görüşmek istiyor arkadaş değiliz ama sevgili de değiliz. En son beni iş yerinden aldığında biraz fazla yakınlaştık "sıkıntıyla konuşurken parmaklarımı alnıma bastırdım.

"Nasıl yakınlaştınız? " diye sordu merakla. O anlar gözümün önüne geldiğinde gözlerimi sıkıca yumdum ve geri açtım.

"Beni öpecekti "duraksayıp birisi geliyor mu gelmiyor mu diye arkama baktım. Güvenli olduğunu hissedince tekrar konuştum "dudağımdan "dedim fısıltıyla. Gözleri şaşkınlıkla açıldı.

"İnanmıyorum! "Diye bağırdığında elimi hızla ağzına kapattım. Şu an yüksek tepki vermesinin ne yeri ne de zamanıydı.

"Biraz sessiz ol sadece sana söyledim. Kamer'in haberi yok "fısıltıyla konuşurken elimi ağzından çekip tekrar konuştum "Allah'tan telefonum çaldı da korktuğum şey olmadı "dediğimde rahatlamış gibi derin bir nefes aldı.

"Sana karşı bir şeyler hissediyor Karaca hem de seni ilk gördüğü andan beri. Onu kendine çekiyorsun "dedi kendinden emin bir sesle.

"Sizin dünyanıza ait olmadığım için ilgisini çekiyorum sadece o kadar "dedim sıkıntıyla. Klişe bir Türk filmi repliği olabilirdi ama durum tamamen bundan ibaretti.

"Doğukan'ı tanıyorsam bu ilgiden fazlası "dedi Başak tatlısından bir çatal alıp ağzına götürürken. Tatlısını yediğinde tekrar konuştu "üstelik Kamer ve Doğukan tanışıyor. Senin ikisi arasında kalmanı riskli buluyorum "dedi düşünceli bir sesle. İkisi arasında muhtemelen bir gerginlik vardı ama ben bu gerginlikte taraf olmaktan ziyade iş bitiren olmak istiyordum.

"Biz gidiyoruz "Çağatay'ın sesini duyduğumuzda konuşmayı bırakıp oturduğumuz yerden kalkmış birlikte dış kapıya kadar gitmiştik.

"Dediklerimi düşün "Başak bana sarıldığında kulağıma fısıldarken başımı sallamakla yetindim. Hep birlikte dışarı çıktığımızda Çağatay Başak'ı kollarının arasına alırken birbirlerine sarıldıklarında bir süre onları izledim. 


İçimdeki üzüntünün kaynağı böyle bir sevgiye ulaşamayacak olmam mıydı yoksa yanı başımda duran adamın bana uzak olmasıyla mı alakalıydı anlayamamıştım ama en azından içimizde iki kişinin mutlu ve tamamlanmış olması beni sevindiriyordu. Onlar arabalarına binerken cebimdeki sigara paketimin içinden bir tane sigara alıp dudaklarımın arasına yerleştirmiş ucunu ateşleyip içime derin bir nefes çekmiştim. 


Kamer de tekrardan cebime koyduğum sigara ve çakmağı almış içinden bir tane alıp dudakları arasına yerleştirdiğinde ucunu ateşleyerek içine derin bir nefes çekmişti. Sigaramız bitince içeri girmiş ben mutfağı toparlarken Kamer içeriden tabak ve bardakları getirmiş ardından tezgâha yaslanarak beni izlemeye koyulmuştu.


"Başak ile ne konuştunuz? "Diye sordu meraklı bir şekilde. Doğukan konusunda ona anlatmayacağım durumları Başak'a anlatacağımı tahmin ederek beni sorgulamaya çalışıyordu.

"Günlük şeylerden bahsettik "dedim yüzüne bakmadan. Daha fazla üzerime gelmekten vazgeçip sessiz kaldığında olabilecek en kısa sürede işimi bitirmiş ikinci kata çıkarak Kamer'in bana söylediği odaya girmiştim. Dolapta bulduğum siyah eşofman takımını üzerime geçirerek odanın ışığını kapatmış yatağın örtüsünün üzerine yatarak cenin pozisyonu alıp küçülebildiğim kadar küçülmeye çalışarak ellerimi bacaklarımın arasına koymuştum. 


Bütün bu sıkıntıların yanında Efsun Oğuz ile birlikte eve gelecek muhtemelen annem ve ablam sakin hatta memnun bir şekilde onları karşılayacaktı. Babam sessizliğini koruyacak eniştem ise her şeyi sorgulayacaktı. Ben ise ne yapacağımı bilmiyordum. Hiçliğime karışıp infilak eden duygularım yoğun bir acıyla kavrulurken içime akıttığım gözyaşlarımdan bir damlası kalbimi aşındırıp gözlerimden firar etmişti. 


Gözyaşımın tuzlu tadı orayı da ağzına kadar doldurmuş şimdi ise yanağımdan çeneme doğru yol almıştı. Sağ elimle kolyemi bütün gücümü kuvvetimi ondan alabilecekmişçesine sımsıkı tuttuğumda odanın kapısı yavaşça açıldı.


"Uyudun mu? "Diye sordu kısık bir sesle. Gitmesi umuduyla yüzümü yastığa gömerken ahşap parkede birkaç adım sesi duymuş sonrasında yatağın boşta kalan tarafı hafifçe çöktüğünde Kamer'in yanıma uzandığını anlamıştım.

"Neden örtüyü üzerine almadın? "Diye sorduğunda cevap vermek yerine omuz silkmekle yetindim. Ellerini belime koyup yavaşça beni kendine çekti "yüzüme bak "diye fısıldadı. Bakmadım. Çenemden tutarak yüzümü yukarı kaldırdığında yüzümü inceledi. 


Hafiften dolan gözlerime baktığında gözlerinde bir şeylerin hareketlendiğini görür gibi olmuştum ama yanılıyordum. En kötüsü senin gözyaşlarını hissetmeyen, gözyaşlarının ruhuna dokunmadığı insanın en yakınında olmasıydı. 


Kamer için benim hissettiğim şeylerin pek bir önemi olmadığını bildiğimden kalbimde hissettiğim ani acının etkilerinin yatışmasını bekledim bir süre. Bir eliyle belimden tutarken diğer elini ıslak yanağıma koyarak başparmağıyla bir damla gözyaşımın ıslattığı yeri okşadı.


"Sen ağladın mı? "Diye sordu yumuşak sesiyle. Bir şeyleri anlamak isteyerek gözlerimin içine bakarken nasıl bir duygu barındırdığını bilmediğim gözlerimle ona baktım.

"Ben ağlamam "dedim bulanık bir sesle "ben dışımdan ağlamam Kamer "fısıltım içimi dağlarken ağlama isteğimi tetikliyordu ama ağlamayacaktım. Gözlerine çöken puslu bir ağırlıkla bana baktı.

"Belki bu seferde bir yorgunluğu paylaşırız "ellerini saçlarıma götürdüğünde okşamaya başladı "aynı yorgunluğun içinde kalır gökyüzüne bakarız "fısıltısı izinsiz bir şekilde içimde yeşerirken kollarımı Kamer'in geniş gövdesine sarıp ellerimi sırtına koydum ve parmaklarımla isimlerimizin baş harflerini yazmaya başladım. ' K.K '

"Neden benim için bir şey yaptın? "Diye sordum fısıltıyla. Neden benim için ismiyle müsemma olan bir hediye almayı uygun görmüştü?

"Senin tek yönün benim "diye fısıldadı "seni özledim güzelim "gözlerimin içine baktığında onun tarafından özlenmiş olmanın eşsizliği içimi ateşe verecek derecede bir sıcaklık doğururken onu özlediğimi onun aksine ben çoktan kabul etmiştim.

"Seni özledim "diye bir itirafta bulundum gözlerine bakarak "sana sarılmayı da öyle "fısıltım dudaklarına çarptığında gözlerini yumup birkaç saniye sonra geri açtı. Gözlerindeki yoğunluk beni içine çekecek şekilde yoğunlaşırken konuştu.



"Sana sarılmayı da öyle "sözlerimi tekrar ederken gözlerimin içine baktı. Gözlerinde çok yabancı bir duygu vardı. Nefretten çok uzak ama ruhuma dokunmaya çok yakın bir duyguydu. Bakışları yüreğime denk düştüğünde gözlerindeki ateş kalbimi alevlerinin arasında bırakmıştı. 


Aramızdaki mesafeyi en aza indirerek ona daha çok sokulduğumda saçlarıma bir öpücük kondururken gözlerimi yavaşça yumdum. Sarılmak bize iyi gelecekse onunla hep böyle kalmayı yeğlerdim. Sıkıca sarıldığında başımı boynuna gizleyip uyuyuncaya kadar orada kokusu ve içimdeki varlığının ağırlığıyla durdum.








***

Sabah erkenden uyanıp kahvaltı yapmış Kamer şirkete giderken beni de çiçekçiye bırakmıştı. Çiçekçideki işim bittikten sonra büroya gelmiş Yüksel Hanım izinli olduğundan bütün her şeyle ben ilgilenmek durumunda kalmıştım. Gün boyunca dur durak bilmeden çalan telefonlara, Nevzat ' ın bitmek bilmeyen isteklerine ve misafirlerine bakmıştım. 


Çıkış saatime yakın işlerimi hallederken büronun telefonu çalmaya başladığında açmış telefondaki kişiyle konuşurken karşımda birisi durduğunda başımı kaldırmıştım. Doğukan ' ı görmemle kısa bir şaşkınlık yaşarken aynı şaşkın ifade onun da yüzünde belirmişti. Telefonu kapatır kapatmaz ayağa kalktım ve karşısına geçtim.


"Doğukan? "Dedim sorarcasına şaşkınlığımı gizleyemeden. Şu ana kadar gayet iyi rol yapmıştım. Tebessüm ettiğinde beni birden kendisine çekip sarıldı. Beklemediğim hareketi karşısında şaşırsam da kendimi toparlayıp sarılmasına isteksizce karşılık verdim. Ayrıldığımızda önündeki sandalyeyi göstererek "otursana "dedim. Gösterdiğim yere otururken bende karşısındaki sandalyeye oturdum.

"Burada çalıştığına inanamıyorum "dedi hayretle. Muhtemelen o da iyi bir oyuncuydu ya da gerçekten burada çalıştığımı şimdi öğrenmişti.

"Nevzat Bey ' in özel sekreteriyim. Sen Nevzat Bey ' le ne için görüşecektin? "Diye sordum laf arasında soruyormuş gibi yaparak. Normalde kimse bir sekretere hesap verecek değildi ama aradaki samimiyeti kullanmayı hedeflemiştim.

"Benim şirketimin avukatı her ay mutlaka görüşürüz "parmaklarını masaya vurdu "prosedür meselesi " dedi bıkkın bir şekilde. Büronun telefonunu elime aldım ve Nevzat ' a Doğukan ' ın geldiğini haber verdim.

"Nevzat Bey odasında seni bekliyor "dedim tebessüm ederek. Avukatın evraklarıyla beraber şirkete gitmesi gerekirken Doğukan'ın buraya gelmesi biraz şüphe uyandıran bir durumdu.

"Sanırım buraya artık daha sık uğrayacağım "deyip göz kırptı ve oturduğu yerden kalktı. Nevzat ' ın odasına girdiğinde tuttuğum nefesimi serbest bırakamadan Nevzat Bey kahve istemiş odasına ikisi için kahve götürdükten sonra işime geri dönmüş çıkış saatime kadar bütün işleri bitirmiştim. Doğukan sandığımdan daha uzun bir süre Nevzat ' ın odasından çıkmazken mesai bitiminde çıkmak için hazırlandığımda Nevzat ' ın odasının kapısı açıldı ve Doğukan çıktı. Bürodan çıkacağım sırada bana yetişti.

"Birlikte akşam yemeği yiyelim mi? "Diye sordu birlikte dışarı çıkarken. Normal bir zaman diliminde dönüp bana bakmayacak olan adamın şu an ki ısrarlı tavrı beni şaşırtıyordu.

"Doğukan ben mü- "Bir bahane bulup onu ret edeceğimi anlamış olacak ki sözümü kesti.

"Dün telefonu suratıma kapatmanın cezası olarak düşün "dedi gülerken. Mahcup olmuş bir şekilde bakışlarımı kaçırdım.

"Kapatmak zorundaydım kusura bakma "kol saatime bakıp devam ettim "çok vaktim yok bir an önce geçelim istersen "dedim tebessüm ederek. Ben şu adama neden hayır diyemiyordum? Ya da şu adam neden hayırdan anlamıyordu? Arabasına bindiğimizde yarım saatin sonunda ismini çok duyduğum ama ilk defa gördüğüm bir mekâna gelmiştik. 


İçeri girdiğimizde Doğukan geleceğimden emin olmuş olacak ki önceden ayırttırdığı masaya oturup siparişlerimizi verdik. Yemek boyunca birbirimize gün içerisinde neler yaptığımızı, günümüzün nasıl geçtiğini anlattık. Yemeğin sonunda tatlılarımızı yerken Doğukan masanın üzerinde duran elime uzanıp avucunun içine aldı.


"Senden bir şans istiyorum Karaca "dedi beklentiyle bana bakarak. Aramızdaki belirsiz durumu bitirip bir ilişkiye başlamak istediğini anlamıştım ama ne yapmam gerekiyordu? Durum içinden çıkılmaz bir hal almadan acilen planın devamını konuşmalı ona göre hareket etmeliydim. O zamana kadar da Doğukan'ı biraz kendimden uzaklaştırmam gerekiyordu.

"Bize bir şans verebilmek için aklımdaki sorulara cevap bulmak zorundayım "dedim sakin bir şekilde. Kaşları çatılırken konuşmaya devam ettim "Başak ile aranızda ne geçti Doğukan? "Diye sordum cevap istediğimi belirten bir ses tonuyla. Onu uzaklaştırma eylemini Başak üzerinden yapmam hiç etik bir durum değildi ama aklıma geçerli olabilecek başka bir şey gelmemişti.

"Bunun önemi var mı? "Az önce güler yüzlü adama tezat düşecek bir soğuklukta konuşurken gülen yüzünün arkasındaki gerçek Doğukan'ı merak etmiştim. Tuttuğu elimi elinden nazik bir hareketle kurtardım.

"Belirsiz bir durum varken bize şans vermek bana ters düşer "masanın üzerinde duran peçeteyi alıp dudağımı sildim ve yüzüne bakmadan "kalkalım mı artık? "Dedim ifadesiz bir şekilde. Başını salladığında yüzüne bakmadan ayağa kalkıp dışarı çıktığımda Doğukan peşimden geldi.

" Her şey için teşekkür ederim kendim gitsem iyi olur. Bir süre görüşmeyelim. İkimizin de düşünmeye ihtiyacı var "cevabını beklemeden arkamı döndüğümde bileğimden tutup yavaşça beni kendine çevirdi.

"Bu konu hakkında konuşmak istemediğim için cevap vermedim. İkimizde seçimimizi yaptık geçmişte kaldı "bileğimi bırakıp ellerini yanaklarıma koydu "bana inanıyor musun? "Diye sordu gözlerime bakarak. İnsanlara inanmak konusunda çok yanlış bir kişiye çok yanlış bir soru sormuştu. Yüzümdeki ellerinden son derece rahatsız olduğumdan ellerini yavaşça tutarak yüzümden indirip ellerimin arasına aldım. Bu hareketim beni iyiden iyiye zorlarken Doğukan'a baktığımda derin bir nefes aldım.

"Konuyu bir müddet kapatalım "ellerini hafifçe sıkarak bıraktığımda "gidelim artık "dedim yumuşak bir sesle. Arabaya bindiğimizde yol boyunca hiç konuşmamış evimin olduğu sokağa girdiğimizde arabayı durdurup bana doğru dönmüştü.

"Sen benim için özelsin Karaca "dedi gözlerime bakarak. Bu laflar eskidiğinden ona inanmadığıma dair bir bakış gönderip konuşmadan arabadan indim. Doğukan'da biraz çapkınlık havası seziyordum ama umurumda değildi. Eve doğru yürürken bir el beni kolumdan tutup sertçe çektiğinde bir bedene çarpıp durabilmiştim.

"Neredeydin? "Diye bağırdığında gür sesi sokakta yankılanmıştı. Burada ne işi vardı? Cevabımı beklemeden beni ileriye park ettiği arabasına doğru sürükledi. Kolumu kurtarmaya çalışırken arabanın kapısını açmış beni içeri oturtmuştu. Kendisi de yerine geçtiğinde asfaltı tabiri caizse ağlatacak şekilde gaza yüklenmiş uzun yolu sayesinde arabayı ciddi anlamda hızlı kullanmasıyla göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede gelmiştik. 


Araba durur durmaz Kamer'e bakmadan arabadan indim. Çelik kapıyı kırarcasına açtığında öfkesinden kaçmak için koşar adımlarla dün gece kaldığımız odaya girmiş ardımdan kapıyı büyük bir gürültüyle açtığında içeri girerek kapıyı çarpmıştı. Bana doğru yürümeye başladığında bende geriye doğru adımlamaya başladım. Sırtım duvara çarptığında artık öfkesinden kaçacak bir yerim kalmadığını anladım.


"Onun sana bu kadar yaklaşmasına nasıl izin verirsin? Onun ellerini nasıl tutarsın? "Öfkeyle bağırdığında ellerini hırsla saçlarının arasından geçirdi. Öfkesine karşın aklımda cereyan eden bir soruyu sordum.

"Sen bunu nasıl gördün? "Fısıltı gibi çıkan sesim ya da sorum onu daha çok kızdırmıştı.

"Seni iş yerinden alıp yanıma getirmesi için şoförü gönderiyorum ama Karaca nerede? Doğukan'ın arabasında! "Öfkeyle gülüp tekrar konuştu "senin yüzüne dokunduğunu, onun ellerini tuttuğunu kendi gözlerimle gördüm "dişlerini sıkarak konuşurken içinde öfkesiyle büyük bir harbe girdiğini anlamıştım. Ben ilk plana sadık kalmak dışında hiçbir şey yapmadığımdan öfkesinin hedefi ben değil planı yapan kendisinin olması gerekirdi.

"Fazla oluyorsun! "Diye bağırdım öfkeyle "ben yaptığınız ilk plana sadık kalmak dışında bir şey yapmadım! Yüzümdeki ellerinden rahatsız olduğum için ellerini çektim sadece! Neden beni dinlemek yerine kendince yargılıyorsun? "İsyanım onda ne gibi bir etki bırakmıştı anlayamamıştım ama aramızdaki mesafeyi kapatıp iki eliyle yüzümü tuttu. 


Tutuşu bakışlarına ve davranışlarına tezat bir şekilde yumuşaktı. Gözlerindeki öfke ateşi hala yanarken ellerimi boynuna götürdüm. Parmak uçlarım ensesinde hafifçe gezinirken gözlerini yumarak alnını alnımın üzerine koydu. Ona olan dokunuşlarım engelleyemediğim bir duruma ulaşmış bedenim mantığıma ihanet ederek onunla temas kuruyordu.


"Bununla neden ilgileniyorsun Kamer? "Yutkundum "bu kadar büyük tepki ne için? "Diye sordum fısıltıyla. Bütün bunlar niyeydi? Biraz geri çekildiğinde gözlerini açıp gözlerime baktı. Gözlerindeki karanlık öfke nefesimi kesip beni anda hapsetmeye yetmişti. Gözlerinde kırılmış ama söyleyememenin vermiş olduğu çaresiz öfkeli bir bakış vardı. Kalbimin ritminin bozulduğunu hissettiğimde aramızda isim veremediğim, gücümün yetmediği kudretli duygular duruyordu. 


Bütün anlayışım, sabrım, kendimi anlatma çabam sırf o beni görsün diyeydi. Sadece onun yanında böyle oluyordum. Onun yanında mantığını toparlamaya çalışan duygularının arasında sıkışıp kalmış birisi oluyordum. Gözlerini gözlerimden çekip dudağıma baktığında nefesi dudaklarıma çarparken sesli bir şekilde yutkundum. 


Aramızdaki mesafe kapanıp dudakları dudaklarıma değdiğinde içimde büyük bir fırtına koptu. Kopan fırtına ardına kadar örtülmüş kapılarımı ve pencerelerimi zorlayıp içeri girmeye çalışırken öpüşüne karşılık verdim. Karşılık vermemle birlikte öpüşü derinleştiğinde fırtına kasırgaya dönüp içimdeki ateşi harladıkça harlamıştı. 


Yüreğim ona en derinde saklı kalmış gizi verirken içimde kasırgaya karışıp ona ulaşmıştım. Nefesimiz tükendiğinde alt dudağımı ısırıp bir öpücük kondurduğunda geri çekildi. Ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi yavaşça açtım. Yüzü hala yüzüme yakındı ve sıcak nefesi dudağıma çarparak başımı döndürüyordu. Bir elini belime koyduğunda beni sıkıca tutup kendine daha çok yaklaştırdı.


"Sen sadece bana aitsin Karaca "dedi fısıltıyla. Dudaklarıma tekrar kapandığında o kapı ardına kadar açılmış, güneş onun için doğmuş, penceredeki çiçekler onun için yeşermişti. 


Dudakları dudaklarımda hükmünü sürerken kalbimin bütün engelleri aşıp onun kalbine sarıldığını hissettim. Biz birlikte çok özel ve eşsiz bir ana hapsolmuştuk. Zaman bizim için burada kalmış içimizdeki ateşin yüreği burada atmıştı. Korkum yavaşça içimde boy gösterdiğinde onun bir gün beni bırakıp gideceğini kulağıma fısıldarken yüreğim ve inancım çoktan bir gerçeğe sırt dönmüştü bile.

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

1.1M 9.6K 7
"Buradayım." dedi Giray fısıltıyla ardından Çağlanın gözündeki bezi yavaşça aşağı çekti. Bez Çağlanın boynuna düştüğünde Çağla, karanlığa alışan gözl...
2.1M 69.4K 60
Öpüşü beni darmaduman edebilecek, yok edebilecek, lezzetli bir azabı verebilecek şeydi. Bir ateş yandığında, yakar. Yakarsa kül ederdi, yok ederdi. O...
Hırsız Od Zeliha Eren

Historická literatura

996K 7.5K 3
1800'lerin İngiltere'sinde asi, güçlü ama kalacak yeri olmayan bir kızın, İngiltere'nin en çapkın, en sevilen ve en tasasız Marki'si ile karşılaşması...
1.4M 49K 75
Hayatın kimilerine göre daha acımasız davrandığı bir avuç insanın yaşamı er ya da geç kesişir. Yaşam piyesinde, bir amaç için paylaştırılan rolleri o...