Aşiretin Hanımağası

By beyzaninkaleminden

2M 65.6K 10.3K

"Sen dün gece çok değiştin Zeynep." Dedi Kerem. Zeynep, Kerem'in cümlelerinden hiçbirşey anlamıyordu. "Ne dem... More

1ஜ "Kahveyi kimden içeceğime karar verdim."
2ஜ "Bacakların meydanda, bir daha giyme."
3ஜ "Ama benim beğenmem lazım, sonuçta ben göreceğim."
4ஜ "Sana dokunmayacağım."
5ஜ "Benim kadınım oldun."
6ஜ "Benim kocama kur mu yapıyorsun sen!"
7ஜ "Niye beni kendinle sarhoş ediyorsun."
8ஜ "Önünde eğilmen gereken kadın!"
9ஜ "Yalnız kalabileceğimiz bir yer."
10ஜ "Sen yanımda olunca sinir falan kalmıyor."
11ஜ "Ben Zeynep'e köpek gibi aşığım."
12ஜ "Sen de benimsin Kerem Sayer."
13ஜ "O eteğin boyu ne!"
14ஜ "Ne işin var burada Seda?"
15ஜ "Çocuklarımın torunlarını görmeden ölmeyeceğim."
16ஜ "Zeynep, sana ihtiyacım var!"
17ஜ "Seni istiyorum."
18ஜ "Ben bu aşiretin hanımağasıyım."
19ஜ "Bir öpücük versem?"
20ஜ "Zeynep Hanım, testlerde bir yanlışlık oldu."
21ஜ "Diz çök ve hanımından af dile."
22ஜ "Zeynep! Beni istemeye gelen kişi.."
23ஜ "Bekle bizi Ağva, biz geliyoruz."
24ஜ "Hani yırtmaya çalıştığın gömleğim..."
25ஜ "Her şey sende gizli."
26ஜ "P-pusat yaralanmış! Bir şey yapın!"
27ஜ "Bunu yapanın kim olduğunu biliyorum."
28ஜ "Benim olmanı seviyorum."
29ஜ "Ben senin kocan için yanıp, tutuşuyorum."
Röportaj - Alıntı
30ஜ "Sen benim kardeşim olamazsın."
31ஜ "Ondan daha eğlenceli şeyler biliyorum aslında."
32ஜ "Bizimle bir yolculuğa çıkmaya hazır mısın?"
33ஜ "Ben kadınımı istiyorum."
34ஜ "O benim... Üvey kardeşim."
35ஜ "İşkence dolu anlara hazır mısın, Berzan?"
36ஜ "Seninle gurur duyuyorum oğlum."
37ஜ"Sensiz iki dakika bile bana haram bana."
38ஜ "Bu... Mucizenin ta kendisi."
39ஜ "Seni çok özledim abla!"
40ஜ"Güneş bu elbisenin sırtı ne böyle!"
41ஜ "Hayatımı değiştiren kadın; Zeynep Sayer!"
42ஜ "Kokun tam bir aşk çiçeği..."
43ஜ"Mirza suratına işiyor!"
44ஜ "Park da salıncak sırası bekleyen çocuk gibi bekledim seni..."
BİR BUÇUK SENE SONRA

45ஜ "Benim gözümde nasıl bir güzelliğin olduğunu anlayamazsın."

26.2K 902 345
By beyzaninkaleminden

Merhaba. Şimdi şöyle bir açıklık getireyim; hikayede Yağmur ve Can karakterleri hikayemizde çok kısa sahneler yer alıyorlar. Kurgu gereği böyle olmasını istemiştim. Bu bölümde ufak bir yer edindiler kendileri :) Bazı tatlı okuyucularım onların nereye kaçtığını merak etmişler :D Haklılar da :D Hikayemizin başrolleri Kerem ve Zeynep'e ait. Ama yan karakterler olarak Güneş ve Pusat'ın da aşkını es geçmeyelim :D Sevenler çok :D Neyse umarım geç geldiği için bana çok kızmadınız *surat asan emoji* Yeni hikayem için odaklandım. Kapağını multiye bırakacağım. Zeyker değil. Farklı karakterler denemek istiyorum :) Adı; Haziran Işığı. Ben severek yazmaya başladım. Umarım bu hikayemi yayımladıktan sonra da beni yalnız bırakmazsınız :) En bi' sevdiklerimsiniz..

Dipnot: Wattpad bazı bölümlerimi siliyor. Bunun benimle alakası yok. Bölümleri başka bir yere kaydettim. Sadece 31. Bölüm yazılmayı bekliyor. Bir de... Bölüm de Selma da var :D Hani Kerem'in halası :D Yine mi geldi o karı dediğinizi duyar gibiyim :D

Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ülkemizde yaşanan bu olaylara ne desem karı olmayacak. Elimden sadece dua etmek gelir. Onlar da inşallah kabul olur.


Mirza yine göğsümle sıkı bir bağ içerisine girmişti. Bir elini açıkta olan olan göğsüme koymuş diğer elini de üzerimdeki askılı badini üzerine yerleştirmişti. Fazlasıyla sahiplenici bir oğlum vardı.

Telefonumun mesaj zil sesiyle birlikte komodinin üzerindeki telefonumu aldım ve ekran kilidini açtım.

Kerem'den bir mesaj vardı. Mirza'ya dönüp burnunu sıktıktan sonra, "Baba mesaj atmış," dedim. Mirza beni hiç umursamayıp göğsümü emmeye devam etti.

"Yine bir sıkıcı toplantının içerisindeyim. Sizi özledim."

Ruhum bir kelebek misali başka diyarlarda gezinirken, fazla geç cevap vermemden kızabileceğini düşünerek hızla cevap yazdım.

"Biz de seni özlüyoruz."

Birkaç dakika sonra cevap geldi.

"Ne yapıyorsunuz?"

Mirza minik dudaklarını göğsümün ucundan çekince üstümü düzelterek onu beşiğine yatırdım. Zaten uyumak üzereydi.

"Odadayız. Mirza'yı da az önce emzirdim sonra da beşiğine yatırdım."

Bu sefer cevap vermesi uzun sürmüştü.

"Yine vakumlama işlemini mi uyguladı?" diye mesaj geldiğinde dudaklarımı ısırarak gülmemi durdum. Eğer gülersem bu kahkahaya dönüşecek ve Mirza'nın uykusunun dağılmasına yol açacaktı. Bu yüzden dudaklarımı ısırarak gülmemi güçlükle durdurdum.

"Aynen öyle. Oğlun yerini aratmıyor." Bunu yazarken tereddüt etmiştim. Çünkü bu mesajı atıp Kerem'in farkı şeyleri ima etmesi olanaktı. Ama... Herhalde toplantıdayken bunları düşünmezdi.

"Konağa gelince görüşeceğiz, hanım ağam." Altındaki imayı fark etmiştim.

"Bekliyorum." Mesajı yolladıktan sonra Mirza'nın ani bir şekilde ağlamasıyla birlikte hızla yerimden kalktım. Mirza'yı kucağıma aldıktan sonra Mirza kucağıma yerleşti ve ellerini yüzüme koydu.

Ağlaması durmuştu. Gülerek oğlumun burnunu öptükten sonra Mirza'nın daha uyumayacağını anlamıştım. Mirza ile birlikte odadan çıktıktan sonra yavaşça merdivenlerden inerek avluya geçtik.

Sedirlerin birinde Ahmet baba oturuyordu. Ahmet baba torununu görünce içtiği kahveyi sehpaya bırakarak torununu kucakladı.

"Nasılmış benim torunum ve gelinim?" diye ikimize de birden bakınca Ahmet baba yüzümdeki gülümseme ile birlikte ben de karşı taraftaki sedire oturdum.

"Gayet iyiyiz. Uykusuz geçen günleri saymazsak," dedim burnumu hafifçe kırıştırarak. Mirza gece sürekli kalktığı için uyku sorunlarımız olmuyor değildi. Ama bunlar olacak şeylerdi.

"Bunlar da tuzu biberi işte," dediğinde içlenerek derin bir nefes aldı. "Üç tane çocuğum var. Hepsi de candan çok daha öte... İki tane torunum var. Allah'tan başka ne isteyebilirim ki?" Yüzündeki o sıcak tebessüm ile birlikte yüzümdeki içten ifade daha da katlandı.

"Yağmur'un bebeği de inanılmaz güzel," dediğimde onaylarcasına başını salladı. Yağmur'un kız bebeği olmuştu. Adını da Hüma koymuşlardı. Gerçekten çok güzel bir kızları vardı. Anne olmadan önce hala olmuştum. Onlar baştan beri Mardin'in dışında ayrı evde oturuyorlardı ve yakın zamanda Ankara'ya yerleşiyorlardı. Nedenini bilmiyordum. Kendi kararlarıydı. Sanırım Mardin ortamı onlara göre değildi. Hoş bize göre de değildi. Ben de Mardin dışında başka bir yerde yaşamak istiyordum. Fakat bütün her şeyimiz buradaydı. Her yer anılarımızla çerçevelenip duvara asılmıştı. Yine de, her şeye rağmen bu düşünceyi düşünmekten kendimi alı koyamıyordum. Başka bir şehir de yaşasak neler olurdu? Mirza'yı can acıtan topraklarda büyütmek istemiyordum. Ama her yer can almıyor muydu sonuçta? Birden sıkıntıyla içlenen tüm bedenimi rahatlatmak amaçlı derin bir nefes alıp bunları düşünmemeye çalıştım. Mirza'ya odaklandığım da gözlerini irice açmış ve dedesinin burnuna tırnaklarını geçirmekle meşguldü. Ahmet baba keyifli bir şekilde onunla oynarken ben de bu zamandan istifa de ederek duşa girmem gerektiğini fark edince yerimden kalktım ve Ahmet babaya doğru gülümsedim.

"Baba, ben biraz odaya çıksam, sorun olur mu?" diye sorduğumda Ahmet baba Mirza'yı kucağında hoplatırken keyifli bir şekilde güldü.

"Tabii gelin çık sen. Ben de torunumla oynayayım," dediğinde hafif bir tebessüm eşliğinde yanlarından ayrıldım. Tekrardan odaya geldiğimde odamızda olan banyoya girdim ve üzerimdekileri çıkardım. Duşa girdiğimde kendimi suyun rahatlatıcı işlevine bırakmıştım. Yorgundum. Ama bu tatlı bir yorgunluktan başka bir şey değildi. Anne olmak zordu. Gerçekten zordu. Üzerinizdeki yük omuzlarımdan hiç inmeyecekti. Ama böyle bir yük ilk defa bu kadar güzeldi. Vücudumu yıkadıktan sonra kendimi havluya sararak duştan çıktım. Havlu kalçalarımı kapatmıyordu. Odada kimsenin olmadığını bildiğim için büyük bir rahatlıkla odaya girdim. Karşımda Kerem'i görmemle birlikte o şokla tam çığlık atacaktım ki ağzımı hızla kapattım.

"Ne işin var burada Kerem?" Cümlem oldukça saçmaydı değil mi? Aynen öyle. Kerem'in de yüzünde şaşkınlıkla yıkanmış yüz ifadesiyle bana baktı. İlk önce gözlerime bakmıştı. Ama yavaş yavaş gözleri tüm bedenimi taradı.

İnceledi.

Yutkundu.

Bir daha baktı.

Tekrar yutkundu.

Gözlerime baktı sonra bakışları ile röntgenlemeye devam etti.

"Asıl senin bu halin ne, Zeynep?" Onun sorusu da saçmaydı.

"Duştan çıkmıştım," dedim sağ elimi havlunun göğsümdeki kısmına getirerek. Utanmam normal bir durum kesinlikle değildi. Sonuçta tüm bedenimi adımın Zeynep olduğu kadar net bir şekilde bilirken utanmam anlamsızdı. Ama işte o, o kadar kolay değildi. Sevdiğim adam bu kadar aç bir şekilde bana bakarken ben nasıl kendimi kontrol altında tutabilirdim? Zordu. Çok zordu.

"Belli oluyor." Sesi hırlamayı andırıyordu. Ürkek bir ceylan misali yavaş adımlarla geriye doğru birkaç adım attım. Kerem iki adım atarak belimi sıkı elleriyle kavradı ve kendine doğru hızla çekti.

Kokusuyla nefesim kesildi.

Bakışıyla soluğum kesildi.

Sıcaklığıyla kaburgalarım ezildi.

Aşkından kalbim hızlı atmaktan durdu.

"Sen niye bu kadar erken geldin ki?" Kerem elini çeneme getirdi ve başımı kaldırdı. Bakışları bakışlarımla kesişince gözlerinden damla damla akan ateşi fark etmem sadece birkaç saniyemi almıştı.

"Dayanamadım." Ben bu adamı nasıl bu kadar sevebiliyordum? Nasıl böyle ölümle karşı karşıya kalabiliyordum? Ne zaman böyle kavrulmaya başlamıştım?

"Neye?" diye sordum masumca. Kerem'in dudağının kenarı biraz havaya kalktı ve bakışlarım hop diye oraya gitti. Şimdi öpsem devamı fazla gelir miydi? Bizim bir de kuralımız vardı. Düğünümüz olmadan olmayacaktı! İçten içe kendime küfrettim. Bu işi çıkaran bendim. Bazen gereksiz yere saçma şeyler söyleyebiliyor ve bunun bedelini fena bir şekilde ödeyebiliyordum. Şu anki durumda buna örnek gösterilebilirdi.

"Güzelliğine," dediğinde kısık gözlerle beni izliyordu. Dudaklarını ahenkle yaladı ve göğsüm hızla inip kalktı. Duygularım birbirleriyle karışmış gibiydi. Ne hissettiğimi kendim bile emin olamıyordum.

"O kadar güzel değilim."

"Benim gözümde nasıl bir güzelliğin olduğunu anlayamazsın."

Bunu hep merak etmişimdir. İnsanların gözünde kendimi görmeyi gerçekten isterdim. Ama şu an tek isteyeceğim şey Kerem'in gözünde kendimi görebilmekti.

"Sen de benim gözümde ne kadar çekici olduğunu tahmin bile edemezsin," dediğimde Kerem'in kıvrılan dudağı daha da kıvrılmış ve yüzünde alaylı bir gülümseme oluşmuştu.

"Tahmin edebiliyorum."

"Ne demek o şimdi?" diye sordum kaşlarım hızla yüzümde yükselirken. Kerem'in kısıtladığı alana rağmen kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Çoğu kadından bunu duyuyorum." Başımı yana eğerek yüzüne öyle mi dercesine baktım. Bunu duyuyorum demişti duyuyordum dememişti. Bu da demek oluyor ki çekici olduğunu söyleyen kadın vardı. Damarlarımdan akan kan bu sefer vücudum için değil de kıskançlık için akıyordu. Dudaklarımı ağzımda yuvarlayarak sakinleşmem gerektiğini kendime içimden söyleme başladım.

Evli bir adama hala yaklaşmak isteyen kadınlar varsa bu adamın suçu değildi. Ama adam da kadına mesafesini gösterecekti.

"Sana hala çekici olduğunu ya da çok yakışıklı olduğunu söyleyen var mı?" Sesim sakin gibi çıkıyordu. Ama içimde kopan zelzeleler ardı ardını kesmiyordu. Organlarım yıkılan evler gibi yıkılıyordu.

"Sıklıkla." Ağzım aralık kapı gibi açıldı. Kerem'i üzerimden yavaşça ittim ve üzerimdeki havluyu umursamadan ellerimi kollarımı sallayarak odada tur atmaya başladım.

"Ne demek sıklıkla? Sen onlara müsamaha mı gösteriyorsun?" Kerem ani tepkime pek bir şey demeden hoşnut bir ifadeyle bana baktı ve kollarını göğsüne doğru bağladı. Kol kasları oldukça nefis duruyordu. Ama bunu düşünmeyecektim!

"İltifatlara her zaman açığım."

"Peki, o zaman ben de okula gitmeye başladığımda evli de olsam normal erkek arkadaşlarımdan gelen iltifatlara her zaman açık olacağım."

Ve bir daha meydan okuma.

Bir daha kıskançlık temalı konuşma.

Üniversiteye bir yıllığına dondurmuştum. Yaz bittiğinde devam edecektim. Kerem'in yüzündeki kaslar hızla kasılırken, yanıma geldi ve iri elleriyle yüzümü kavradı.

"Asla. Erkek cinsi olan hiç kimseyle muhatap olmayacaksın!" Gözlerimi meydan okurcasına gözlerine diktim. İşaret parmağımı Kerem'in göğsüne getirerek boydan boya gezdirdim. Kerem göğsünde gezinen parmağıma baktı sonra bakışlarını gözüme çevirdi.

"Sen de sana gelen iltifatlara karşı sert cevap vereceksin. Anlaştık mı?"

"Anlaştık!" Gözleri dudaklarıma kaydı ve aynı saniyeler içerisinde sıcak, dolgun dudaklarını dudaklarımın üzerine bıraktı. Dudaklarımız ahenkle birbirinin olurken ağzıma gelen kahve tadıyla birlikte kendimi inlememek için tuttum.

"Daha fazlasını istiyorum. Hem de şimdi. Ama... Düğüne kadar dayanacağım. Üzerindeki gelinliği ben çıkaracağım ve seni anbean kendime katacağım."

*******************

"Zeynep," dedi Sevim anne. Tatlının şerbetini dökerken ona doğru döndüm. "Mirza nerede?"

Şerbeti döktükten sonra Sevim anneye dönüp, "Kerem'le birlikte," dedim.

"Fatma, ikinci tepsiyi de fırına koydun mu?" Fatma teyze hızla başını salladı. Börekten bahsediyorlardı.

"Koydum hanımım."

"Anne birden niye böyle bir aile yemeği çıktı?" diye sordum. Kerem'le odadan çıktıktan sonra aşağıya indiğimizde Sevim anne bana akşam Sayer ailesinden kim varsa herkesin olacağını söylemişti. Tam olarak akrabalarla tanışmamıştım. Bu iyi olabilirdi.

"Tüm aile olarak uzun zamandır toplanamamıştık," dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. Aklıma gelen isimle birlikte yüzümü buruşturarak Sevim anneye döndüm.

"Anne," dedim dehşet bir sesle. "Selma Hanım da gelecek mi?"

Sevim anne memnun olmayan bir şekilde homurdandı. "Gelmez mi o meymenetsiz? Gelecekmiş. Kadın yüzsüz işte."

Derin nefes alarak aldığım oksijeni dışarı saldım. O kadının yüzünü görmek istemiyordum. En son Kerem onunla tüm bağını koparmıştı. Umursamamıştım. Çünkü o kadın resmen adımı kısır diye çıkarıyordu! Ama Allah'tan aklında kurduğu sinsi planlar işe yaramadı. Olan ona oldu. Birinin yuvasına el uzatmak hiç doğru bir şey değildi.

"Neyse görmemezlikten gelmeye çalışırım." Sevim anne başını salladı. Tatlıyı dolaba koydum. Ocakta pişen sarmaya baktıktan sonra mutfaktan çıktım.

Bir iki saat sonra herkes gelmeye başladı. Konağın avlusu çok büyük olunca iki üç masa açılmıştı. Bazı kişilerle önceden tanışmıştım. Erkekler ve kadınlar ayrı yerlerde yemek yiyeceklerdi. Ama sofraların aralarında mesafe pek yoktu. Zaten akrabalar olduğu için öyle erkekler ya da kadınlar ayrı yerlerde dursun diye bir şey söylenmemişti.

Kerem'in amcasının oğlunun karısıyla konuşurken kucağımda da Mirza vardı. Mirza kucağımda saçlarımla oynarken gelen giden kimseyi umursuyor gibi gözükmüyordu. Herkes onunla ilgilenmeye çalışıyordu ama Mirza kendi halindeydi.

"Okumaya devam edecek misin?" diye sordum yanımdaki kadın.

Normal bir şekilde, "Evet," dedim. "Devam edeceğim." Garipsemiş bir şekilde baktılar. Bu bakışları çok görmüştüm. Evlenmeden önce de ağa kızısın okumana ne gerek var derlerdi. Şimdi de hanım ağasın okumak da neymiş kafasındaydılar.

Bakışlarımı Mirza'ya çevirdiğimde elini göğsüme koymuştu. Sanırım acıkmıştı. Müsaade isteyerek yanlarından ayrıldım ve yatak odasına doğru yürümeye başladım. Merdivenlerden çıktıktan sonra odama gittim.

Üzerimi açtıktan sonra Mirza hızla göğsüme kapılmıştı. Çok fazla sütümü içmeden doymuştu. Üzerimi düzelttikten sonra Mirza ile birlikte tekrardan avluya geri döndük. Ve o hiç unutamadığım sima ile karşı karşıya kaldım. Selma Hanım'la bakışlarımız hızla kesince yine aynı o kin vardı. Ama bakışları kucağımdaki Mirza'ya dönünce yüzünde hiç görmediğim şefkatli bir ifade oluşuvermişti.

Yüzüme bakınca ona nasıl baktığımı fark etmiş olacak ki yanıma gelmedi. Gelmesini de istemiyordum. Kısır diye adıma leke sürdükten sonra bir de aşireti tepeme toplamaya çalışan bir kadınla aynı ortam da bile bulunmak istemiyordum ama maalesef şartlar bunu gerektiriyordu. Kerem yanıma geldiğinde yüzünde tebessüm vardı.

Halasına baktıktan sonra bakışlarını bana çevirdi, "Bir sorun yok değil mi, güzelim?" diye sordum kulağıma doğru. Aramızda yine de bir mesafe vardı.

"Hayır yok," diye cevapladım rahat bir tavırla.

"Mirza'yı alayım ben o zaman. Sen de biraz otur. Yoruldun."

Başımı sallayarak Mirza'yı Kerem'in kucağına bıraktım. Mirza babasının kulağını ağzına sokunca erkeklerin olduğu yerde gülüşme sesleri geldi.

Kadınların yanına geldiğimde herkes sıcak bir şekilde bana bakıyordu. Tabii Selma Hanım dışında... Bu kadın gerçekten aklı yerinde değildi. Bakışlarım etrafta gezinince bir kadının bana doğru kinayeli bakışlarını fark ettim. Sonra kadın ve Selma Hanım bakıştıklarında gözlerimi devirmeden edemedim.

"Gelin, Mirza'nın peşine bir tane daha erkek çocuk yaparsın artık." Bunu diyen kadın Kerem'in bir diğer amcasının karısıydı.

Hoppala!

"Şu anlık düşünmüyoruz," dedim, ne diyeceğimi bilemeyerek. Kadın karşımda birden kısık sesle gülünce kaşlarımı çattım. Söylediğim şey de gülünecek ne vardı?

"Bunun düşünmesi mi olurmuş?" dedi hala gülmeye devam ederken.

"Çocuk bizim çocuğumuz olunca düşünmesi de bize kalıyor, teyzeciğim." Kadın bir an şaşırdı ve gülmesini kesti. Saçmalıktı. Bu kadar özele girilmesini istemiyordum.

Kadın cevap vermedi ve bozulduğunu belli edercesine kollarını kavuşturdu.

"Gelinim aslan gibi bir erkek evlat doğurdu. Zeynep'e kısır dedikler, aşiret toplattırdılar ama gelinim herkese cevabını Kerem'in kucağında olan erkek evlatla cevabını verdi." Bu lafın altındaki göndermeyi herkes anlamıştı. Bazı kadınlar çaktırmadan Selma Hanım'a bakarken, Selma Hanım'ın bakışları Sevim annenin üzerindeydi.

"Senin yaptığın şey hiç doğru değil, Sevim Hanım," dedi Selma Hanım ani bir şekilde sesini yükselterek. Ama sadece yanımızdaki kadınlar duyabilmişti. Bu ani çıkışla birlikte gözlerimi kıstım. Yine ne diyecekti acaba?

"O ne demek şimdi, Selma?" diye sordu Sevim anne. Tüm kadınlar Sevim anne ve Selma Hanım'a bakıyordu. Yanımda oturan Yağmur kolumu tuttu ve sakin olmam hakkında bana bir bakış attı.

"Oğlunun beşik kertmesi olduğu halde gidip onu evlendirdin. Beşik kertmesi yarı nikah sayılmıyor muydu, Sevim Hanım?" Herkes bir an sustu. Fısıltılar kesildi.

Beşik kertmesi de neydi şimdi? Hala devam ediyor muydu?

Selma Hanım yerinden kalktı ve az önce kinayeli bir şekilde bana bakan kadının yanındaki kızın kolunu tuttu ve ayağa kaldırdı.

"Bu kız ile Kerem beşik kertmesidir... Bu kız sadece Kerem'i bekledi ve siz buna rağmen Kerem'i bu kadınla nikah kıydınız!"

Hayretle kadına baktım. Şimdi de bahanesi bu muydu? Ses daha da yükselince erkeklerin olduğu masanın tüm odağı burası olmuştu. Kerem yanıma geldi.

"Ne oluyor yine?" diye sordu sesini yükselterek.

"Beşik kertmesi diye bir şeyler diyor Kerem. Ben de anlamadım. Ama inan kendimi kontrol etmek de güçlük çekiyorum."

"Kerem... Bu kız senin beşik kertmen. Senin asıl Havin'le evlenmen gerekiyordu!" Kolunu tuttuğu kız hızla başını salladı.

"Evet! Ben bunca zaman seni bekledim."

"Bana baksana sen!" Sesim yüksekti. Sinir tüm bedenimde yankı yaparken kendimi durdurmaya çalışıyordum. "Bunca zaman bekledin de, biz evlendikten bir sene sonra mı geldin! Ne palavrası uyduruyorsun burada?"

"Dile bak sen," dedi Selma Hanım. Burnumdan soluduğum hava, ortamdaki gergin havayla bütünleşiyor ve negatif enerji salıyordu. Beynimdeki damarlar bir şişip bir iniyordu sanki. Soluk borum nefes almak için çalışmıyordu. Ellerim kaşınıyordu. Vücudumda esen soğuk rüzgarlar derimin altından tüylerimi yellendiriyordu.

"Yine ne diyorsun?" Kerem öfkeli bir şekilde karşısındaki uydurma yalanlarla bizim mutluluğumuzu bozmaya çalışan kadına doğru kükredi.

"Gerçekleri." Selma Hanım'ın sesi biraz daha kısıktı.

Sevim anne yerinden kalktı ve Selma Hanım'a doğru yürüdü.

"Bu kadar küçülmeyi nasıl başarıyorsun?" diye sordu Sevim anne. Sesi oldukça kısıktı ama Selma Hanım'ı rezil edecek gibi gözüküyordu. "Gelinime kısır dedin. Ama kendine hiç baktın mı Selma? Bir çocuk bile doğuramayan sensin! Ama bu senin suçun değildi. Bu Allah'ın vermiş olduğu bir şeydi. Ama sen kendini bilmeden insanların üzerine iftira attın! Karşındakinin kim olduğunu bilmeden! Ve Selma... Ben de bir hanım ağa olarak seni bu konaktan kovuyorum!"

*********************

"Ya gerçekten inanamıyorum! Kadın başka bir şey bulamamış gelmiş beşik kertmesi diyor! Kerem nasıl bir insan böyle?"

"Gerçek yüzünü ben de seninle birlikte gördüm, Zeynep. Ben de hayretle izledim." Başımı Kerem'in göğsüne daha fazla yasladım.

"Neden bizim aramızı bozmak istiyor ki?"

"Bilemiyorum." Başımı göğsünden kaldırarak dudaklarımı yanağına yaklaştırarak, dudaklarımı yanağına sürttüm.

"Bir türlü beceremiyorlar. Beceremezler." Kerem başını salladı. Belimi sıkıca tuttu. Kendine doğru çekti. Sıcaklığı ile birlikte tüm yorgunluğum anında bulutlar gibi etrafa yayılırken, mümkünmüş gibi Kerem'e biraz daha sokuldum.

"Bizi bizden başka kim ayırabilir ki?" diye konuştuğunda Kerem çokbilmiş bir edayla burnumu dikleştirdim.

"Bizi, biz bile ayıramayız."

Kerem tebessüm ile, "Ne güzel söyledin sen öyle," dediğinde dudaklarımı büzerek Kerem'e doğru eğildim.

Her şeye rağmen, herkese rağmen hala dimdik ayaktaydık.

Şimdi siz söyleyin; biz bu kadar severken bizi bizden kim ayırabilirdi?

#BölümSonu

Keyifli okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Bu bölüm sevgili Müke'ye gidiyor. Umarım beğenirsin, tatlım :) Yorumlarınızı yazarsanız çok mutlu olurum. Şimdiden herkese çok teşekkür ederim:)




Continue Reading

You'll Also Like

42.7K 4K 37
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.
22.3K 2.1K 46
Eğlenmek için yazıyorum, eğlenmek isteyenleri hikâyeme bekliyorum🖤
53.6K 5.9K 21
Taehyung bir katildir ve hapishaneden kurtulmak için taklit yaparak akıl hastanesine girer. O sırada orada hasta yatan Jungkook ile karşılaşır ve Jun...
18.9K 2.4K 14
Jeongguk'un sevgilisi Bogum, ona pek de iyi davranmıyordu.