Aşiretin Hanımağası

By beyzaninkaleminden

2M 65.6K 10.3K

"Sen dün gece çok değiştin Zeynep." Dedi Kerem. Zeynep, Kerem'in cümlelerinden hiçbirşey anlamıyordu. "Ne dem... More

1ஜ "Kahveyi kimden içeceğime karar verdim."
2ஜ "Bacakların meydanda, bir daha giyme."
3ஜ "Ama benim beğenmem lazım, sonuçta ben göreceğim."
4ஜ "Sana dokunmayacağım."
5ஜ "Benim kadınım oldun."
6ஜ "Benim kocama kur mu yapıyorsun sen!"
7ஜ "Niye beni kendinle sarhoş ediyorsun."
8ஜ "Önünde eğilmen gereken kadın!"
9ஜ "Yalnız kalabileceğimiz bir yer."
10ஜ "Sen yanımda olunca sinir falan kalmıyor."
11ஜ "Ben Zeynep'e köpek gibi aşığım."
12ஜ "Sen de benimsin Kerem Sayer."
13ஜ "O eteğin boyu ne!"
14ஜ "Ne işin var burada Seda?"
15ஜ "Çocuklarımın torunlarını görmeden ölmeyeceğim."
16ஜ "Zeynep, sana ihtiyacım var!"
17ஜ "Seni istiyorum."
18ஜ "Ben bu aşiretin hanımağasıyım."
19ஜ "Bir öpücük versem?"
20ஜ "Zeynep Hanım, testlerde bir yanlışlık oldu."
21ஜ "Diz çök ve hanımından af dile."
22ஜ "Zeynep! Beni istemeye gelen kişi.."
23ஜ "Bekle bizi Ağva, biz geliyoruz."
24ஜ "Hani yırtmaya çalıştığın gömleğim..."
25ஜ "Her şey sende gizli."
26ஜ "P-pusat yaralanmış! Bir şey yapın!"
27ஜ "Bunu yapanın kim olduğunu biliyorum."
28ஜ "Benim olmanı seviyorum."
29ஜ "Ben senin kocan için yanıp, tutuşuyorum."
Röportaj - Alıntı
30ஜ "Sen benim kardeşim olamazsın."
31ஜ "Ondan daha eğlenceli şeyler biliyorum aslında."
32ஜ "Bizimle bir yolculuğa çıkmaya hazır mısın?"
33ஜ "Ben kadınımı istiyorum."
34ஜ "O benim... Üvey kardeşim."
35ஜ "İşkence dolu anlara hazır mısın, Berzan?"
36ஜ "Seninle gurur duyuyorum oğlum."
37ஜ"Sensiz iki dakika bile bana haram bana."
38ஜ "Bu... Mucizenin ta kendisi."
39ஜ "Seni çok özledim abla!"
40ஜ"Güneş bu elbisenin sırtı ne böyle!"
41ஜ "Hayatımı değiştiren kadın; Zeynep Sayer!"
42ஜ "Kokun tam bir aşk çiçeği..."
43ஜ"Mirza suratına işiyor!"
45ஜ "Benim gözümde nasıl bir güzelliğin olduğunu anlayamazsın."
BİR BUÇUK SENE SONRA

44ஜ "Park da salıncak sırası bekleyen çocuk gibi bekledim seni..."

18.4K 780 269
By beyzaninkaleminden

#BugünAşiretinHanımağasıGünü

"Oğlun senin baban çok gıcık bir adam," dedim Mirza'nın beşiğine doğru. Mirza gözlerini irice açmış bana bakıyordu. Sağ elini kaldırarak önden düşen saçımı ellerinin arasına aldı ve saçımı çekti. 

"Bana babanı savunma," dedim gözlerimi kısarak. Mirza artık sıkıldığını belli edercesine beşiğinde sallanmaya başladı. Yan dönerek kendi kendine bir şeyler yapmaya başladı. 

Dudaklarımı hoşnutsuz bir şekilde öne doğru uzatırken, gözüm koltukta yatan Kerem'e kaydı. Dün yapmış olduğum şaka onun lehine dönmüştü. Dün benimle yatağa gelmemişti. Ama sabah Mirza'nın ağlamasıyla birlikte onu emzirmek için kalktığımda yanımda bir adet yatakta uyuyan Kerem vardı. Sanırım... Benim uyumamı beklemişti. Çünkü biliyordum ki bensiz uyuyamıyordu. Saat 10 civarı kalktığımda Kerem'i koltukta bulmuştum. Kerem bugün şirkete erken gitmeyeceğinden dolayı sabah kalkıp şirkete gitmemişti. 

Daha fazla dayanamayarak Kerem'in yattığı yere doğru ilerlemeye başladım. Küçük bir çocuğun buzdolabından gizlice yemek aldığı zamanki tepkileri aynı şu anki hareketlerime örnek verilebilirdi. 

Koltuğun kenarında bir yere oturdum ve Kerem'in yüzüne dokunmak için elimi yüzüne doğru götürdüm. Elimi sağ yanağından gezdirirken elime batan sakallarını daha fazla hissetmek için elimin baskısını bir tık daha artırdım. 

Ve birden Kerem gözlerini açtı. 

Elimi hızla çekerek oturduğum yerde omuzlarımı dikleştirerek bakışlarımı parmaklarıma çevirdim. 

"Uykumda ırzıma mı geçmeye çalışıyordun, Zeynep?" diye sordu, arsız bir tını ile bana yaklaşarak. 

"Ben senin ırzına geçeli çok oldu, Kerem..." dedim meydan okurcasına. Kerem gözlerini gözlerime dikerek aldığı cevaptan memnun olmuşcasına dişlerini göstererek sırıttı. 

"Doğru diyorsun," diyerek yattığı koltuktan oturur bir pozisyon aldı. "Peki, ne yapmaya çalışıyordun  müstakbel karıcığım? Bizim evlenene kadar birbirine dokunmama kuralımızı çok çabuk unuttun sanırım." 

"Yo, unutmadım." Evet, kesinlikle unutmamıştım. Öyle bir şey dediğim için dilime kızgın mızraklar yolluyordum. 

"Evet, ben de unutturmamak için her türlü şeyi yapacağımdan emin olabilirsin, güzelim."

Tam ağzımı açıp bir şey demek üzereyken Mirza'nın ağlama sesi kulaklarıma hızla doldu. 

"Bizim küçük ağa uyandı," diyerek ayağa kalktı Kerem. Ben de kalktığım zaman Kerem, Mirza'yı kucağına almıştı. 

"Mirza aynı bana benziyor," dedi Kerem böbürlenerek. Yüzüne hadi ya dercesine baktım. 

"Hiç de bile," diyerek karşı çıktım. Kerem kendi gözüyle bakınca Mirza ona benziyor gibi geliyordu. Ben Mirza'ya baktığımda, bana benzediğini düşünüyordum. 

Mirza uykunun vermiş olduğu ağır bir yükle kafası babasının omzuna doğru düşmüştü. Mirza'nın eli babasının vücuduna tam olarak yapışmış olan tişörtünde geziniyordu. Gözleri bir açıp bir kapıyordu. 

"Bak babasının kucağında nasıl da uslu," dedi iğneleme tonundaki sesiyle. Bakışlarım düz bir ifadeye bürünürken, Kerem'e doğru yürümeye başladım. 

"Birazdan ağlamaya başlar. Ver de karnını doyurayım." 

Kerem cevap vermeden Mirza'yı kucağıma verdiğinde koltuğa tekrardan yerleşerek üzerimi açtım. Mirza hızla göğsümle bağlantı haline geçerken, Mirza'nın yüzünde keyifli bir hal oldu. 

Kerem'e dönüp göğsümde 'cok cok' sesleri çıkartan oğlumu işaret ettim. "Şu keyifli hali görüyor musun? Sadece ben onu emzirirken böyle."

Sesimde oldukça memnun bir tını vardı. Kerem göğsüme bakıp, adem almasını yerinden oynattı ve sertçe yutkundu. 

"Orada ben de olsam ben de o kadar keyifli olurdum," dedi ve boğazdan gelen bir hırıltıyla birlikte birkaç kere öksürdü. 

"İyi misin?" diye sordum Kerem'e. 

Mirza'yı işaret ederek, "Mirza'nın yerinde olsam daha iyi olabilirdim," dedi. 

"Çok edepsizsin!" dedim hızla sesimin tınısını yükselterek. Mirza sağ göğsümü iştahlı bir şekilde emmeye devam ederken, emdiği göğsümün üzerine elini koydu ve gözlerini kapattı. 

"İştaha bak!" dedi Kerem, Mirza'yı incelerken. "Bir de elini koydu! Çakala bak."

"Bu konuda sana çekmiş," dedim gülerek. Kerem de bana katılarak güldü. Yatağa oturarak elini Mirza'nın dudaklarını uzatırken, eline hafifçe vurarak elini geri çekmesine sebep oldum. 

"Karantina bölgesine girmeniz yasak, ağam." 

Kerem dişlerini sıkarak başını salladı. Sanki kendini kontrol etmeye çalışır bir hali vardı... Evet, evet. Tam olarak öyleydi. 

"Peki," dedi ve bıyık altından gülümsediğini gördüm. "Bir şey soracağım."

Başımı hızla sallarken, bakışlarım Mirza'nın üzerindeydi. 

"Ben de Mirza gibi sesler çıkartıyor muyum?"

**********************************

"Zeynep, telefonun çalıyor." Kerem avludan bana doğru seslenince merdivenlerden hızla inmeye başladım. Telefonumu avlunun oradaki masada unutmuştum. 

"Kim arıyor?" diye sordum. Kerem telefondaki numaraya bakarak kaşlarını çattı. 

"Kayıtlı değil. Ben açarım." Kerem daha ağzımı bile açmama izin vermeden, telefonun yanıtla kısmına bastı ve kulağına götürdüm. 

"Sen kimsin?" 

"Pardon. Veriyorum." Kerem telefonu bana verdi ve ağzıyla birlikte 'Sıla' dedi. 

Sıla mı? 

Kaşlarımı kaldırarak telefonu kulağıma götürdüm. 

"Efendim," dedim. 

"Şey, merhaba hanım ağam. Ben Sıla. Hatırladınız mı?" Geçmişe dönük bir hafıza kontrolü yaparken Sıla'nın kim olduğunu ve nerede tanıştığımız aklıma gelince kafamda ampul ışıkları yanıp söndü. 

"Ah, Sıla. Merhaba, nasılsın canım?" 

Sıla hızla yanıt verdi. "Çok şükür iyiyim, hanım ağam. Siz nasılsınız? Bebeğiniz olmuş, çok tebrik ederim. Allah analı babalı büyütsün." 

"Ben de iyiyim. Çok teşekkür ederim. Neler yapıyorsun?" diye sordum, ne yaptığını merak ederek. Sıla'nın bizden yardım istemesini hala unutamıyordum. O Sülo Ağa denilen ağa bozuntusunun o sinir halleri gözümün önünden film şeridi gibi geçerken, yine o zamanki gibi sinirlendiğimi hissettim. 

"Ben üniversiteyi kazandım," dedi neşe kokan sesiyle. "Hem de hukuk bölümünü. Ailemde okumama izin veriyor. Size bir daha teşekkür etmek için aradım. Yanınıza gelmek bir türlü mümkün olmadı. Her şey Kerem Ağam ve sizin sayenizde oldu." 

Tüm hücrelerim sevinçle ayağa kalktı ve dans etmeye başladı. Bu çok güzel bir haberdi. "Ah, canım çok tebrik ederim. Çok güzel bir bölüm kazanmışsın. Her şey gönlünce olur umarım." 

"İnşallah. Sizin için her gece dua ediyorum. Benim için ailemle konuşup onları ikna ettiniz. O adamla evlenmeme engel oldunuz. Size ne kadar teşekkür etsem az..." 

Yüzümdeki gülümseme anbean büyüdü. Kerem meraklı bir şekilde bana bakarken, ona gözlerime kadar ulaşan o mutluluk ile gözlerinin içine baktım. 

"Asıl ben teşekkür ederim. Böyle ayakta dimdik durduğun için... Neler yaşamış da olsa ayakta kalmaktan hiç pes etmediğin için..."

Bir süre daha Sıla ile konuştuktan sonra telefonu kapattık. 

"Ne oldu? Sıla ne söylediyse çok mutlu oldun," diyen Kerem gülümseyerek bana bakıyordu. Kerem'in yanına giderek kollarımı boynuna doladım. 

"Sıla hukuk bölümünü kazanmış." 

Kerem gülerek baktı. "Helal olsun ona," dedi. 

"Umarım hayatı bundan sonra hep güzel gider," dedim. Ahmet baba kucağında Mirza ile yanımıza gelirken, Mirza'nın sırtını sıvazlamaya devam ediyordu. 

"Gelin bu küçük ağa yine bezine yaptı," dedi ve kucağında Mirza'yı bana doğru uzattı. Mirza'yı kucağıma alarak burnumu poposuna yaklaştırdım. Artık alışmış olduğumuz koku ile karşılaşınca Kerem'e masum masum bakmaya başladım. 

"Kerem," dedim, 'e' harfini uzatarak. Kerem ne isteyeceğimi anladığında kafasını hızla salladı. 

"Sanırım şirkete gitmem gerekiyor," dedi ve hızlı hareketlerle alnımı öptü. 

"Kendinize iyi bakın, güzelim..." 

***********************************

"Güneş ben sana yarım saattir ne anlatıyorum? Kafan nerede senin?" diye sordum telefona doğru sesimi yükselterek. Kerem şirkete gittikten yarım saat sonra Mirza uyumuştu. Ben de Güneş'i arayıp konuşmak istemişti. Ama Güneş beni dinlemiyordu. 

"Ya kafam burada," dedi saçma bir cümle kurduğunu fark etmeden. "Sadece Pusat'ı düşünüyorum." 

Bıkkınca nefes verdikten sonra, "Sen hep Pusat'ı düşünüyorsun ki zaten," dedim. 

Güneş telefonun diğer ucunca bile olsa dudaklarını büzüp tırnaklarına işkence ettiğini az çok tahmin edebiliyordum. 

"Bugün beni hiç aramadı." Sesi sıkıntı sularının içinde kaybolmuş gibi kısık bir tonda çıkmıştı. "Her gün öğle saatlerinde arardı. Ama şimdi aramadı!"

"İşi vardır, Güneş." 

"Olabilir tabii," dedi. Ama hala sıkıntılıydı. 

"Kafana olur olmaz şeyler getirme, Güneş." Sesim net çıkmıştı. Bakışlarım beşikte uyuyan Mirza'ya kaydı. Üzerinin örtülü olduğunu görünce tekrardan tüm odağımı Güneş'e verdim. 

"Ay aman! Pusat'tan bana ne ki? Ne hali varsa görsün! Umurumda bile değil." 

Tam kahkaha atacaktım ki son anda kendimi durdurabildim. 

"Sen bu dediğine inandın mı?" diye sordum, gülmemek için kendimi sakinleştirirken. 

Konuyu değiştirmek istercesine, "Senin şu Kerem'le olan şeyiniz ne ya? Ne kuralı? Ne oyunu? Anlattığından hiçbir şey anlamadım." 

"Ya Kerem bana yakınlaşıyordu..."

"Huu bak sen..." dedi Güneş, sesinde müstehcen bir ima vardı. 

Tekrardan Güneş'e dün gece olanları daha kapalı bir detayla anlatmaya başladım. 

"Kızım sen de çok nazlısın. Git öp kocanı işte. Ne nazlanıp duruyorsun?" 

Gözlerimi irileştirerek hızla itiraz etmeye başladım. "Ben naz falan yapmıyorum! Ağzımdan çıkıverdi bi' an işte!"

"Peki şimdi senin rahatsız olduğun nokta nedir?" diye sordu Güneş. Güneş'in sürahiden bardağa bir şey doldurduğunu duydum. 

"Kerem'e dokunamıyorum." 

Güneş ağzındaki içtiği her neyse onu hızla püskürttü. 

"Oha," dedi şaşkın bir şekilden. "Kerem'in içine Christian Grey mi kaçtı?" 

Garipser gibi, "Sen o adamı nereden biliyorsun?" diye sordum. 

"Ah, ben başka neler biliyorum bir bilsen sen... Ay, dur Pusat arıyor!"

Ve telefonu suratıma kapattı. Garipsemedim. Sonuçta bu Güneş'ti. 

***********************************

Avluda oturuyorduk. Kerem, Mirza ile ilgileniyordu. Ahmet baba büyük bir ciddiyetle Kerem'e döndü. 

"Miran aşireti ile ilgili sorunlar artık sıkıntılı olmaya başladı." Bu aşiret olaylarını artık kafama takmak istemiyordum. Her gün değişik aşiret isimleri duyuyordum. Ve bu Mardin'in bu aşiret, töre, berdel, kuma, kan davası gibi birçok olayın bir an önce temelli olarak bitmesini umut ediyordum. Ama mümkün müydü kendim bile bilemiyordum. Bu olayların bitmesi için insanların biraz daha bilinçlenmesi ve insanlık kavramını tam olarak öğrenmesi gerekiyordu. 

"Benim de sabrım taşıyor, baba. Hadlerini aşmaya başladılar. Karşılarında kim olduklarını öğrenemediler sanırım." 

Kerem'in mızrak gibi keskin olan sesi ile konuya olan odağım arttırmıştı. Demek ki işler ciddiydi. Mirza babasının sakalları ile oynarken, Kerem de babasına gözleriyle bir şeyler demek istercesine bakıyordu. 

"Ne oluyor, Kerem?" diye sordum, Ahmet baba ve Kerem'in arasında bakışma ben de huzursuzluk yaratırken. 

"Önemli bir şey değil, Zeynep." Ses tonu hiç de önemli değil cümlesini tasdik etmiyordu. 

"Emin misin?" diye sordum yüzündeki mimikleri incelerken. Yüz mimikleri sertti. Bakışlarını sakin tutmak istiyordu ama kendine hakim olamıyordu. 

"Eminim." Mirza'yı kucağıma verdi. "Ben odaya çıkıyorum. Kafamı dinlendirmem lazım." Sonra sıkıntı ile nefesini dışarı verdi ve bana son kez bakış attı. 

Bu bakış 'yanıma gel' anlamındaydı. 

Müsaade istedikten sonra Mirza ile yukarı çıkmaya başladım. Odaya geldiğimde kapıyı yavaşça açtım ve içeri girdim. Kerem yatakta başını sıvazlıyordu. 

"Kerem, neler oluyor?" diye sorarken, Mirza'yı beşiğine yerleştirmiştim. 

"Artık bu aşiret olaylarından bıktım." Kerem'in yanına gidip, hemen dibine oturdum. Ellerimi saçlarının arasından geçirerek dikkatli bir şekilde yüzüne bakmaya başladım. "Ben böyle bir yaşam istemiyorum. İleri de Mirza büyüdüğünde ağalık ona kalacak. Ben oğluma böyle bir gelecek sağlamak istemiyorum. Böyle şeylerle uğraşmasını istemiyorum." 

"Kerem," diye fısıldadım sakallarını okşamaya başlarken. "Bu senin seçimin değildi."

Kerem dişlerini sıkarak başını salladı. "Evet, değildi. Ama ben bunu oğluma yaşatmayacağım. Birinin ölüm kararını kendi ağzıyla vermesine izin vermeyeceğim." 

Kaşlarım hızlı bir şekilde kalktı. "O ne demek, Kerem? Ne ölüm kararından bahsediyorsun?"

"Aşiretlerin gücü büyük olunca cezaları da hafif olmuyor," dedi katı bir ses tonuyla. "Eğer biri büyük bir yanlış yaparsa, ölüm emri verilir. Bir can gider. Kim ne yapmış olursa olsun ölümü hak etmez. İşte bundan nefret ediyorum. Bu yüzden Mardin'in topraklarında gezmekten iğreniyorum. Mardin çok can yaktı... Mardin çok can aldı. Sadece Mardin değil her akan kanın bulaşmış olduğu topraktan iğreniyorum..." 

Yüzümde hüzünlü perdeler hızlı bir şekilde inip yüzümü örterken, Kerem'in bu düşüncelerinin aynısını ben de düşünüyordum. "Peki," dedim. "Sen hiç ölüm emri verdin mi?" diye sordum. 

"Bunu hiç istemedim," dedi buruk bir şekilde. Yüzünü bana çevirdi. "Ama yapmak zorundaydım. O emri vermek zorundaydım. O suç çok ağırdı. Önüne geçemezdim. Engel olamazdım. Bu şartlar burada varken hiçbir şey kolay olmuyor."

Yüzümü yana yatırarak Kerem'e gözleri dolmuş bir şekilde baktım. Biliyordum. Kerem bunu hiç istememişti. Ama o öldürmemişti. O sadece o kelimeyi söylemişti. Ve onu bu duruma zorlamışlardı. Ona kesinlikle kızmamıştım. Benim kızdığım bu ölümlerin saçma sapan nedenleriydi. Can almak kimin haddine? 

"Biliyorum," dedim Kerem'e sımsıkı sarılarak. "Biliyorum, Kerem... Peki, bugünkü Ahmet babanın bahsettiği durum ne?" 

"Miran aşiretinin ağası üzerine kuma almıştı. Fakat kuması Mardin'den kaçmıştı. Kıza ölüm emri verildi. Kızın ölüm kararına engel olduk. Ve Miran aşireti o günden beri bizi düşman belledi." 

"Bir şeyler yapmaz değil mi?" diye sordum. Endişe duygusu bedenimde ziller çalmaya başlamıştı. 

"Buna cesaretleri yok," dedi sakin bir tonda. "Fakat hadlerini bildirmek gerekiyor. Herkes sınırını bir yerde bilecek. Onlar o sınırı zorlamak da kararlılar. Biz de hadlerini bildireceğiz." 

"Sana bir şey olmasını istemiyorum, Kerem. Böyle şeylerle uğraşmanı istemiyorum. Bırak ne halleri varsa görsünler yeter ki sana bir şey olmasın." 

Kerem bana sıkı sıkı sarıldı ve alnıma sıcacık bir öpücüğünü teslim etti. "Bir şey olmayacak. Sadece güvenliği sağlayacağız. Bize inat birkaç evi dağıtmışlar. Bunun hesabının verilmesi gerekiyor." 

"Tamam. Ama bana söz ver," dedim Kerem'e yoğun bakışlarımı sunarak. "Kendine hiçbir şey olmasına izin vermeyeceksin." 

Kerem hafif bir tebessüm ile eşlik etti. "Söz veriyorum," dedi. 

Burnunu yanağıma sürttü. İçimdeki bazı değişik duygular,onları hapis ettiğim kafesten kurtuldu ve o duygular benliğimin her bir köşesine firar etti. 

"Bakıyorum da sırnaşmaya başladın," dedim. Sesim saf alay ve dalga içeriyordu. 

"Yine 'evlenmeden olmaz' gibi bir şey deme lütfen." Kerem bunu dememem için bana yalvaran bakışlar attı. 

"Ama Mirza uyanık." Bahanem hazırdı. Kerem bedenini havaya kaldırarak Mirza'ya baktı ve derin bir iç çekti. 

"O anlar mı ki?" 

Yüzüne 'sence?' dercesine baktım. 

"Uyuduktan sonra?" dedi soru sorar bir halde. 

Dudaklarımı ısırarak cevap vermedim.

"Bunu evet olarak kabul ediyorum." 

"Aslında bunu hayır olarak da kabul edebilirsin," dediğimde amacım gıcıklık yapmaktan başka bir şey değildi. İnat damarım yine kendini gösteriyordu. 

"Bir ağayı yatağına almıyorsun, farkında mısın sen?" 

"Gayet farkındayım. Aslında yatağa alıyorum ama koynuma almıyorum," dedim gülerek. 

"Bak sen nasıl da konuşuyor?" dedi. Üzerime doğru eğildi ve nefesini yüzüme doğru verdi. İç gıdıklayıcı hareketleri içimdeki zelzeleleri arttırıyordu. Organlarım yıkılan evleri andırıyordu. 

"Öyle yaklaşma ya!" diye cırladım. Güneş'in yan etkilerini hissediyordum. 

"Bundan daha fazla yaklaştığım zamanlar oluyor biliyorsun. Çok yakın... Çok çoktan da yakın." 

Kerem'in imalı ardı ardını kesmezken dudaklarımı ısırarak utanmamak için kendimi zorladım. Sonuç: Başarısız. Utançtan ciğerlerim sönüp şişiyordu. 

"Yalnız dipnot düşeyim, Mirza uyanık. Kötü örnek olmayalım." 

Ve o an Mirza ağlamaya başladı. Kerem'le ikimiz gülmeye başladığımızda mutluluk kelimesinin 'm' harfinden 'k' harfine kadar yaşıyorduk.

Bizim güzel bir yuvamız vardı. Mirza'nın beşiğine doğru gidip onunla ilgilenmeye başladım. Kerem arkadan kollarını belime doladı ve dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. 

"Park da salıncak sırası bekleyen çocuk gibi bekledim seni... Biraz heyecan, biraz da salıncağı başkası kapacak korkusu işte... Cemal Süreya ne güzel de söylemiş. Ben de seni böyle bekledim. Ama ben salıncağı başkası kapacak gibi korkmadım. Ben seni gördüğümden beri zaten o salıncağın bana ait olduğunu biliyordum. Sadece benim..." 

#BölümSonu

Ezan dinmez!

Bayrak inmez!

Vatan bölünmez!

ŞEHİTLER ÖLMEZ. 

*Bölüm WhatsApp grubumuzun güzellerinden Aylin'e gidiyor. Umarım beğenirsin kuzum :)

Dipnot : Bölüm sonundaki söz Cemal Süreya'ya aittir. Salıncak kalbe benzetilmiştir :) 

Yorumlarınızı eksik etmeyip düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Yorumlara geri dönemiyorum en kısa zamanda yanıt vereceğim. Çok teşekkürler her birinize^^ En güzel okuyucularıma kocaman sevgilerle :*





Continue Reading

You'll Also Like

125K 22K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
29.2K 1.2K 43
Bu kitap Yabani dizisinin 28. bölümünden sonra ASLAZ cephesinde yaşanan olayları konu aldığım bir kitaptır. Görmek istediğimiz fakat tüm beklentileri...
31.9K 2.8K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
156K 16.5K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...