YORGUN

Autorstwa seydauynk

45.3K 13K 43.6K

"Seni uyardım! "Dişlerini sıkarak konuştuğunda onu ilk gördüğüm anda ki öfkesiyle yüz yüze geldim "şimdi bura... Więcej

1.BÖLÜM - ZAMANSIZ
2.BÖLÜM - ÇÖKÜŞ
3.BÖLÜM - GEÇMİŞ
4.BÖLÜM - İLK ADIM
5.BÖLÜM - MERAK
6.BÖLÜM - TECRÜBE
7.BÖLÜM - MEZAR
8.BÖLÜM - SINAV
10.BÖLÜM - YARA
11.BÖLÜM - BEKLENMEDİK
12.BÖLÜM - KORKU
13.BÖLÜM - HASRET
14.BÖLÜM - LAVİNİA
15.BÖLÜM - FOTOĞRAF
16.BÖLÜM - KARAR
17.BÖLÜM - KADER
18.BÖLÜM - YANGIN
19.BÖLÜM - ESKEF
20.BÖLÜM - MEKTUP
21.BÖLÜM - UZAK
22.BÖLÜM - DİLHUN
23.BÖLÜM - HİSTERİK
24.BÖLÜM - UÇURUM
25.BÖLÜM - ENDİŞE
26.BÖLÜM - KURŞUN
27.BÖLÜM - UYANIŞ
28.BÖLÜM - YALNIZLIK
29.BÖLÜM - KAÇAK
30.BÖLÜM - ÇIRPINMAK
31.BÖLÜM - PİŞMANLIK
32.BÖLÜM - ÇARESİZ
33.BÖLÜM - MECRUH
34.BÖLÜM - MİSAFİR
35.BÖLÜM - ÖLÜM
36.BÖLÜM - OD

9.BÖLÜM - DEĞERSİZVARİ

1.4K 401 1.7K
Autorstwa seydauynk

Merhaba arkadaşlar! Dokuzuncu bölüm ile karşınızdayım. Beğeni, yorum ve destek verip yanımda olan herkese çokça teşekkürler. Keyifli okumalar dilerim...

Bölüm Şarkısı: CLANN - I Hold You



Karanlığın içinde bacaklarını karnına çekip çenesini dizlerinin üzerine koymuş gözleri boşlukta takılı kalan bir kız gördüm. Düşleri beklenmedik yerden kırılıp umutlarının üzerine devrilmiş, sevgisinin en acı lanetini yaşıyordu. İnsanların işlerinin düştüğü zaman hatırladığı benliği hayatını kırgın geçirmeye mahkûm hissediyordu. Yüzündeki acı karanlıkta kat be kat derinleşirken elmacık kemiklerine yuva edinen keder gölgeliyordu tebessümlerini. 


Küflü aynalarda eskiyip pörsümüş asırlara meydan okuyan hüzünleri yüreğine ağır geliyordu. Girdiği savaşlardan bir hiç olarak çıkmış zafere karşı koşmaktan yorgun düşmüş artık kaybettiğini ilan ediyordu. Vazgeçmiş olmanın ruhuna verdiği acı ayyuka çıkıyordu. Darmadağın olmuş yaşamanın bir anlamı ve nedeni kalmadığından ölmeyi isteyecek kadar cesurdu ama getirilerinden de bir o kadar korkuyordu... 


Onun yanında duran adam ise acımasızlığı maske edinmiş, kişiliğine yenilmezliği giydirmişti. Ama bu adamın kalbi bir çocuğun kalbi kadar narin, atmayı unutmuş kadar katıydı. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan ihtirası bu adama yabancıydı. Dağlarca yaş biriktirdiği gözünde şimdi her şey acıydı. Dokunduğu her şeyde kanlı anılar varken yaşamak onun için külfetten başka bir şey değildi. 


Benzer duyguları barındırdıkları yüreklerinde silahları birbirlerine doğru çekmekten bir an bile tereddüt etmediler. İkisi birbirine bu kadar benzerken bir o kadar uzaktılar. Kızın ruhu yavaş yavaş ölüyordu, adamın ruhu kan ağlarken... Yerde oturan kendinden geçmiş olan acı yığınının ta kendisiydim. Neden Kamer'i düşünüyordum? Ona acıyor muydum? Bu mevzu bahis bile değildi. Acınacak birisi varsa o da bendim. 


Kamer'i düşündüğüm için asıl ben kendime kızıyor ve acıyordum. O sadece intikamını almak istiyor bu yolda istikrarla ilerliyordu. Peki, ben ne yapıyordum? Amaçsızca onu düşünürken ben cidden ne yapıyordum? Bundan sonra onu düşünmek yerine artık kendimi düşünerek duruma göre planlar yapmalı, bir an önce bu işin içinden çıkmalıydım. Kendime yeni, bambaşka bir hayat kurmalıydım. Bulanıklaşan zihnimde bir örtü kalkıyor gibiydi. 


Yavaş yavaş bilincim yerine geliyor dışarıyı duyumsuyordum. Yüzümde hissettiğim o keskin acıyla tamamen kendime geldiğimi fark ettim. Ben neredeydim? Biraz zihnimi yokladığımda en son yaşadığım olaylar bir bir gözümün önüne gelmişti. Görkem denen adam, Nevzat GÜRLEK, silah... Hissettiğim korkuyla gözlerimi tamamen açıp hızla yerimden doğrulmaya çalıştım. Kısa süreli bir baş dönmesi geçirdiğimde birisinin beni tuttuğunu hissettim.


"Sakin ol "Nevzat Bey ' in endişeli sesiyle ona baktığımda tedirgin bir şekilde beni incelediğini gördüm. Ben neredeydim? Nevzat Bey neden buradaydı? Aklımın iyiden iyiye karışmış olduğunu bakışlarımdan anlamış olacak ki tekrar konuştu "benim evimdesin. En son olanları hatırlıyor musun? "Sakin bir şekilde konuştuğunda oturduğu yerden kalkıp yanıma oturdu. 


Nevzat Gürlek'in evine girmek plan dahilinde olan bir durumdu ama bu şekilde ben etkisiz bir halde iken olmamalıydı. Evine mümkünse tepeden tırnağa kadar bilinçli, ayık ve tek parça halinde girmeyi planlıyordum. Önümde duran karafa uzanıp yanındaki kristal bardağı eline aldığında bardağa su doldurdu ve bana uzattı. Uzattığı bardağı elinden alıp bütün suyu içerek kuruyan boğazımı ıslatmıştım.


"Ben bayıldım galiba "yutkundum "silah sesi duydum "panikleyerek Nevzat GÜRLEK ' e döndüm " bir şeyiniz yok değil mi? "Diye sordum telaşla.

"Ben iyiyim silah boşa patladı "elimdeki boş olan kristal su bardağını aldı "Görkem sana vurunca darbenin şiddetiyle bayılmışsın. Burası güvenlidir "işaret parmağıyla önümdeki küçük poşeti gösterdi "doktor merhem verdi "dedi bana dönerek. Ben bayıldıktan sonra güvenli olduğu için evine getirmiş bayılmama karşın da doktor çağırmıştı. Onun gibi bir adamdan bu umulmadık bir hareketti açıkçası.

"O adama ne oldu? O adam kim? "Diye sordum fısıltıyla. Görkem denen adamın belli ki Nevzat Gürlek ile bir kapatmak istediği bir hesabı vardı ve bu kapatmak istediği hesabın hırsını da benden çıkarmıştı. Nevzat Gürlek ile bu adamın arasında nasıl bir durum vardı?

"Seni ilgilendirmeyen kısımlara karışma "dedi kaşlarını çatarak. İçine düştüğüm durumu haklı olarak merak ediyor bütün bilinmezlikler ise merakımı iyice kabartıyordu. Nevzat Gürlek'in haksız tepkisi sinirlerimi tepeme çıkarırken ona baktım.

"Kusura bakmayın Nevzat Bey başıma her zaman silah dayanmadığından merakımı maruz görün "Sesimdeki sertliğe karışan keskin tavrım Nevzat Bey ' i çokça şaşırtmışa benziyordu. Derin bir nefes alırken onu karşıma almamam gerektiğini gözünde güvenilir ve sadık bir çalışan imajı çizerek onu yanımda tutmam gerektiğini kendime ısrarla hatırlattım. Kibar bir şekilde öksürüp endişeli ve çekingen bir tavırla tekrar konuştum "özür dilerim Nevzat Bey sinirlerim bozuldu "tadında olduğuna karar kıldığım çekingen ifademi sürdürürken gözlerimi odanın içinde gezdirdiğim sırada bakışlarım Galileo duvar saatine takıldığında panikleyerek hızla ayağa kalktım. 


Zamanın bu kadar çabuk geçmesi imkansızın bile ötesinde bir durumdu. Nevzat Bey ne olduğunu anlamayarak kolumdan tuttuğunda ona saatin geç olduğuna ve gitmem gerektiğine dair bir açıklama yapmış ardından küçük bir tebessüm eşliğinde kolumu çekmiştim. Çantamı ve gösterdiği ilaç poşetini alarak kapının önüne geldiğimde konuştu.


"Bu halde kendin gitme seni ben bırakayım " dedi hemen yanıma gelerek. İtiraz etmeden hızla dışarı çıkarken Nevzat Bey de çıkıp arabasını kapının önüne getirdiğinde hızla arabaya binmiş ve yola çıkmıştık. Nevzat Bey 'e ona verdiğim sahte özgeçmişimde yazılı olan önceden oturduğumuz eski mahalleden bir evin adresini tarif etmiştim. Yol boyunca sessizliğimizi korurken aklımda bundan sonra neler olabileceği hakkında ihtimaller dönüyordu. 


Nevzat Bey eskiden oturduğum binaya yakın olan bir başka binanın önünde durduğunda kendime gelerek arabanın kapısını açtım. Gecenin sert soğuğu bedenime çarpıp titretirken Nevzat Bey'e baktım.


"Her şey için teşekkür ederim, yarın ofiste görüşmek üzere "deyip kapıyı kapattım. Hayatımda şansımın yaver gittiği tek an şu an olabilirdi çünkü apartmanın kapısı aralı duruyordu. Hızla yürüyüp içeri girmemle birlikte Nevzat GÜRLEK arabasını çalıştırıp gitti. Annemi aramak için telefonumu elime aldığımda Kamer'in, Çağatay'ın ve Başak'ın bir sürü mesaj atmış ve aramış olduğunu gördüm. Önceliği anneme vererek arayıp bu akşam ofiste işlerin yoğun olduğunu çıkışta ise Cemre de kalacağımı söyledim. Annemle kapattıktan sonra Kamer'i aramıştım o da aramamı bekliyor olacak ki ilk çalışta açmıştı.

"Eğer beni kızdırmaya çalışıyorsan bil ki başardın "sesindeki öfke sertliğiyle beraber kulağıma çarptığında diyecek bir şey bulamadım. Kamer'in öfkesini kanlı canlı yaşamak şu an istediğim en son şey bile değildi ama gelmesi gerekiyordu. Görkem kim ve bizim durumumuzla bir alakası var mı öğrenmeliydik. Kısaca bulunduğum yerin adresini verip telefonu kapattığımda yüzümün geldiği son hali merak ettiğimden zemin katta olan asansörün kapısını açtım ve aynasına yaklaştım. 


Sol yanağım kızarmış ve sanki yirmilik diş çektirmişçesine şişmiş olduğunu gördüm. Elimi kaldırıp yanağıma dokunduğumda hissettiğim sızlama yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. Sağlam bir darbe yediğimi altını çizerek söylemem gerekirse silah ile sağlam bir darbe yediğimi kabul ediyordum. Bileğimde hissettiğim soğuk parmaklarla irkildiğimde elin sahibine döndüm.


"Senin burada ne işin var? "Kaşlarını çatarak sorusunu sorduğunda cevabımı beklemeden elimden tuttuğu gibi dışarıya doğru çekmişti. İtiraz etmeme vakit kalmadan apartmandan çıkmış arabanın yanına gelmiştik. Ellerimi kaldırarak beden dilinde bir suçum olmadığını ifade etmeye çalıştım.

"Her şeyi anlatacağım "dedim normal ses tonuyla. Kamer şu zamana kadar sakin kalması bir mucizeymiş gibi kendini daha fazla tutamayarak bağırdı.

"Bu saate kadar Nevzat'ın yanında ne işin vardı? Sen kimi kandırmaya çalışıyorsun Karaca? "Kolumdan tutup beni sertçe kendine çektiğinde öfkeme hakim olmak istediğimden dişlerimi sıkmış sıkmam nedeniyle yanağıma hatırı sayılır bir sızı girmişti. Kolumu hafifçe sıktığında tekrar konuştu "ihaneti asla affetmediğimi sana göstermem gerekecek "umduğumdan daha da fazla öfkeli olması benim açımdan işleri epey zorlaştıracağa benziyordu. 


Muhtemelen beni takip ettirmiş ve Nevzat ile olduğumu öğrenmişti. Beni takip ettirmek için girdiği zahmeti keşke önceden Görkem denen kişiyi öğrenmeye harcasaydı. Bir gün içinde yaşanan olayların üzerine bu tavrı beni daha çok sinirlendirirken kendi kafasında kurduklarına inanıp her seferinde beni azarlayacaksa ona hiçbir şekilde açıklama yapmayacaktım.


"Sakın bir daha bana bağırma! "Yanağımda gitgide artmakta olan sızıyı göz ardı ederek işaret parmağımı kaldırıp Kamer'i omzundan ittim "beni dinlemek yerine suçladığın için sana hiçbir şey anlatmayacağım "nefretle gözlerine baktığımda daha fazla burada durmaya tahammülüm olmadığını anladığımda Kamer'in omzuna çarpıp yanından geçerken gitmeme izin vermemiş kolumdan tuttuğu gibi arabaya götürmüştü. Karşı çıkmama fırsat vermeden beni arabaya bindirmiş kendisi de hemen yerini almıştı.

"Senin şu bencil tavırların canıma yetti artık! "Öfkeme hakim olamayıp bağırdığımda hırsımı almak için Elimi öfkeyle torpido gözüne geçirip ona baktım. Kamer beni duymazlıktan gelip arabayı çalıştırdığında bu hareketi beni daha çok öfkelendirmiş homurdanıp tekrar sertçe torpido gözüne vurmuştum. Allah'ım! Şu an sinirden ya onu ya kendimi parçalayacaktım! Şu öfkeyle ona ulaşamayacağımı fark ederek dakikalar boyu derin nefesler alıp kendime gelmeye çalıştım. Biraz olsun içimdeki yangının sönmeye başladığını hissettiğimde kontrolümü ele aldığımı fark ederek az önce bağıran ben değilmişim gibi sakince konuştum.

"Eve götür beni "dedim düz bir sesle. Cevap vermek yerine radyoyu açtığında ona inanamayarak kaşlarımı kaldırdım. Bu adamın akıllı mantıklı bir tane hareketi yok muydu?

" Hey! "Seslenip hafifçe koluna vururken arabanın içinde Cemre'nin sırf introsunu beğenerek her seferinde dinlediği için beynimi delik deşik ettiği şimdilerde sözleri anlamsız olduğu halde hit olan parça çalarken sinirlerime hiç iyi gelmediğini anlamıştım. Ben yokmuşum gibi davranıyor abuk sabuk şarkıyı bilmediği halde Yeşilçam filmlerindeki sanatçılar gibi sözler başkayken kendisi çok başka bir şarkıyı mırıldanıyordu. 


Yarım saattir şu koltukta kendimi sakinleştirme çabam beş dakika içerisinde bütün bu anlamsızlıklar silsilesi yüzünden boşa çıkacakmış gibi duruyordu. "Kime diyorum durdur arabayı! "Dedim sesimi yükselterek. Cevap vermemeyi tercih ederek beni daha çok hırslandırdığının farkında olduğunu hiç sanmıyordum. Öfkeyle arabanın kapısını açtığımda rüzgâr arabanın kapısına aksi yönde sert bir kuvvet uygularken aşağı baktım. Yolun ayağımın altından hızla akıp gidiyor olması şu an ki öfkemle umurumda bile değildi.


"Arabayı durdurmazsan şimdi atlarım "dedim hırsla ona bakarak. Yapamayacağımı sanıyorsa fena halde yanılıyordu. Şu an arabadan atlamayı geçtim içinde biz varken patlatabilirdim bile!

"Kapat şu kapıyı "dedi dümdüz bir sesle. Rüzgârın uğultusundan ifadesiz sesini zar zor seçebilmiş seçtiğimde ise sinirimi daha da bozmaktan başka bir işe yaramamıştı.

"Durdur dedim! "Diyerek bağırdım arabasının kapısını hırsla daha çok ittirirken. Şu an onunla aynı ortamda bulunmak yerine asfalta yapışmayı yeğlerdim!

"Kapat kapıyı! "Diye bağırarak cevap verdi. Eğer beni dinlemezse bende atlardım. Bugün zaten yaşayacağımı yaşamıştım atlamam da onun hiç umurunda olmazdı. Trafik seyrekti ve evlerin az olduğu bir kesimdeydik. Atlamam dahilinde yaralanma hatta şanssızlığımdan ötürü ölme ihtimalim bile olabilirdi ama öfkem gözüme bir perde gibi indiğinden bunların hiç birisi umurumda bile değildi. Vücudumu kapıya doğru çevirip iki elimle sıkıca tutundum.

"Sen durmazsan bende atlarım "dedim ifadesiz bir şekilde. İçimden üçe kadar saydığımda tam cesaretimi toplayıp atlayacağım sırada Kamer hiç beklemediğim bir anda ceketimden tutup beni içeri çekmeye çalıştı. "Bırak atlayacağım! "Diye bağırdım kapıya tutunarak. Beni tekrar içeri doğru çekmeye çalıştığında kapıya sıkıca tutunarak ona direndim.

"Kapat kapıyı Karaca! "Diye salt bir öfkeyle bağırdığında onun öfkesiyle de şu durumumuzla da ufak bir şekilde bile ilgilenmedim. Bir bana bir de yola bakarken konuştum.

"Ceketimi bırak! " diye bağırdığımda Kamer aynı anda hem beni içeri çekmeye çalışıp hem de direksiyon hâkimiyetini sağlamaya çalıştığı sırada araba artık yalpalarken güç bela kenara çekebilmeyi başarmıştı. Ceketimle beraber kazağımı da tutup kontrolsüz bir öfkeyle beni sertçe içeri çektiğinde kazağımdan mı yoksa ceketimden mi geldiğini bilmediğim bir yırtılma sesi sinirlerimi yay gibi germişti.

"Bir kere de sözümü dinle! "Diye bağırarak direksiyona sert bir şekilde vurduğunda ceketimdeki elini de çekmiş direksiyonda duran elinin hemen yanına koymuştu. Sesli bir nefes alıp sakinleşmeye çalışarak bana döndü "ne oldu anlat "dedi sakin bir şekilde. Sinirim artık yeni bir boyuta geçerken kendimi tutamayarak keyiften yoksun bir kahkaha patlattım. Birkaç saat önce olanların üzerine bu yaşadıklarımız da eklenenince kafayı yememek çok zor bir durumdu.

"Çok mu umurunda? "Diye sordum sert bir şekilde. Öfkem beni kendine hapsettiği gibi birazdan içeriye onu da alacaktı.

"Sana da ne desem yaranamıyorum! "Dedi isyan ederek. Nerede nasıl konuşacağını bilmezse elbette yaranamazdı bana! Öfkeyle öncelikle radyoyu kapatıp kulaklarımın işkencesine son vermiş ardından arabanın tavan lambasını açıp kızarmış ve git gide şişen yanağımı sarı ışığın altında ona göstermiştim.

"Bunlar daha başlangıç değil mi? "İşaret parmağımla yanağımı gösterdim "yüzümün geldiği hale bak. Niye her seferinde hırpalanan ben oluyorum? Nevzat tehlikeli bir işin peşinde ama sen bana söylemeye gerek bile görmedin! "Elimi öfkeyle salladım "her neyse unut gitsin zaten en sonunda varacağımız nokta yine orası olacak "daha fazla konuşmak istemeyerek kestirip attığımda öfkeyle arabadan çıkıp kapısını hırsla çarptığımda arabanın önüne geçip derin bir nefes alarak arabaya yaslandım. 


Dibine kadar hissettiğim değersizlik duygusu beni yerle bir edecek kadar güçlü ve gözle görebileceğim kadar somuttu. Onun için bir değerim olmayabilirdi ama benim de bir hayatım ve değiştirmek istediğim bir geleceğim vardı. Kendimi çok değersiz ve beceriksiz hissediyor hislerim ise önünü alamayacağım bir ağlama nöbetini körüklüyordu. O bana verdiği sözü her ne kadar tutmamış olsa da ben kendime verdiğim sözü tutacak ve ağlamayacaktım. 


O beni asla ağlarken görmeyecekti. Ben ağlayamadığım acılara katıla katıla gülmesini de bilirdim. Bu zamana kadar ağlayamadığım acılara nasıl gülmüşsem şimdi de öyle yapacaktım. Kamer beni bir hiç sayarak bu kadar kolay mı çekerdi ruhuma tetiği? 


Bir kapı açılıp kapanma sesi duydum ama ilgilenmedim. Adım sesleri yaklaşıp tam yanımda dururken Kamer'in kolu koluma değdiğinde buna tahammül edemeyeceğimi düşünerek arabanın içine girmek için hareketlendiğim sırada kolumu tuttu. Davranışı ve öfkem bende etkileşim yapmış olacak ki daha fazla dayanamayıp patladım.


"Canımın yanması çok hoşuna gitti değil mi? "Elini alıp hızla atan kalbimin üzerine koydum "bak tam buradan nefret ediyorum senden! Hadi şimdi de tekrar yaralarımdan vur beni, daha çok zevk alacağına eminim! " Kamer'in elini itip avuç içlerimle gözlerimi kapattım. Gecenin ortasında bir kahkaha daha patlatırken gözümden tek bir damla yaş dahi düşmemesi için avuç içlerimi bütün gücümle gözlerime bastırdım. 


Ben ağlayamadığım acılara hep gülerdim. Çocukluğumla vedalaştığım günden bu yana acılarıma ağlayamaz mutsuzca gülerdim. Ağız dolusu kahkahamı etrafa salar dört duvara sinip topladığı yıkımlarla geri bana dönmesini beklerdim. Ben karşımdaki insanı ağlayarak mutlu etmez kahkahamla sinir ederdim. Sinirlerim boşalmış olduğundan kendimi kontrol etmekte bocalıyordum. 


Kamer omuzlarımdan tutup beni kendine yaklaştırdığında ellerimi yavaşça yüzümden çekti. Bir elini yanağımın üzerine koyduğunda kahkahama bir son verip dudaklarım çizgi halini alırken ne yapmaya çalıştığına baktım. Şiş olan yanağımın üzerine dudaklarını bastırdığında nefesim boğazımda asılı kalırken dudaklarından yanağıma geçen sıcaklık içime bir kor parçası bıraktı. 


Neyin öpücüğüydü bu? Olanların mı yoksa henüz olmayanların mı? Kalbim ona doğru atarken kendime kızmakla ona ve yaptığına şaşırmak arasında gidip geldim. Tenime değen dudakları ve üzerinde bıraktığı ılık nefesi yüzünden tüm vücudum kasıldı.


"Bütün olanlar benim için de çok zor Karaca "fısıltıyla konuştuğunda elimi alıp kalbinin üzerine koydu. Kalp atışlarımız birbirine karışırken hangimizin kalbinin daha hızlı attığını bir türlü anlayamamıştım. "Burada koca bir hayatın yasını taşıyorum "yutkundu "beni anlayacağını umuyorum "gözlerindeki büyük acıyı gördüğümde yüreğime bir ağırlığın oturduğunu hissettim. 


Daha fazla gözlerine bakamayarak elimi ondan kurtarıp tek kelime etmeden arabaya bindim. O da arabaya binip çalıştırdığında biraz önceki zamana çok tezat bir sakinlikle yola devam ettik. Onun yüzünü en çok da gözlerini görmek istemediğimden sağ tarafıma dönüp kolumu başımın altına aldım. Yırtılan ceket ve kazağım yüzünden rahatsız hissediyor elimi yırtık olan yere götürüp ara sıra yokluyordum. Sonunda pes edip yorgun bir şekilde nefes alarak başımı cama yasladım. 


Tek isteğim uyumak ve bugünü hafızamdan silerek sabaha hiçbir şey olmamış gibi uyanmaktı. Yol boyunca Kamer'in dudakları ve yanağımın üzerinde bıraktığı öpücükle nefesi aklıma geldikçe delirecek gibi oluyor ama bunu büyük bir ustalıkla bastırıp zihnimden uzaklaştırmaya çalışıyordum. 


Nihayet Kamer'in evine geldiğimizde yavaş hareketlerle arabadan inip yürümeye başladım. İçeri girdiğimizde Çağatay ve Başak' düşünceli ve tedirgin bir şekilde oturuyorlarken gördüm. Boş olan koltuğa çantamı fırlattığımda Başak beni görür görmez telaşla ayağa kalktı.


"Karaca ne oldu? "Diye sordu tedirgin bir şekilde. Cevap vermemi beklemeden koşup boynuma sarıldığında sarılmasına karşılık verip bende ona sarıldım. Şu günün tek iyi olan şeyi şüphesiz Başak'ın bana gerçek bir şekilde sarılmasıydı. Kamer'in öpücüğünü de unutma... O konuya girersem çıkamayacağımı bildiğimden yanına bile yaklaşmıyordum.

"Başak kızı rahat bırak oturup her şeyi anlatsın "dedi Çağatay tedirginliğini bastırmayı başaramadığı bir ses tonuyla. Hepsi neler olduğunu merak ediyor ve belirsiz durum için haklı olarak tedirgin oluyorlardı. Hepimiz kendimize bir yer bulup oturduğumuzda Başak bana su ve sıcak bir çay getirmiş ona teşekkür ederek suyu bir dikişte içmiştim. Bugün sabahtan başlayıp başımdan geçen her olayı sırasıyla -bazı yerlerini atlayarak- anlattım.

" O adi herif sana bunun yapılmasına nasıl izin verir? "Diye bağırdı Başak öfkeyle. Böyle bir soruyu sormak konusunda ciddi miydi? Bütün olanların başıma neden ve kim yüzünden geldiği belliyken o ciddi miydi? Ona alaycı bir bakış atıp keyifsizce güldüm.

"Benzer işler Başak "omzumu silktim "Kamer nasıl göz yumduysa o adam da izin verdi. Ben arada bir fark göremiyorum "dedim alay eden bir ifade ile. 


Kamer ise anında lafa girmiş beni ofisten çıkınca alamayacağı için takip ettirdiğini ama Nevzat Gürlek ile bir mekana girdiğimi haber aldığında takip ettirdiği adamdan yerimi öğrenip adama gitmesi için emir verdiğini kendinin beni oradan çıkarmak için yola çıktığını ama mekana gittiğinde ise bizim orada olmadığımızdan bahsetti. Görkem konusunda kendini böyle aklamaya çalışıyorsa altı boş bir söylemdi çünkü Nevzat Gürlek'in sandığımdan çok daha tehlikeli bir adam olduğunu bana söyleme gereği bile görmemişti.


"Bana ne dediğini hatırlıyor musun? "yavaşça ayağa kalktım "ben seni Nevzat konusunda korurum demiştin ama sen bana verdiğin sözü tutmadın! Bilerek yaptın değil mi? "Cümlemin sonunda bağırdığımda öfkeden pek de uzaklaşamadığımı anlamıştım.

"Ne saçmalıyorsun sen? Eğer haberim o- "Saçma açıklama girişimine dayanamayarak hırsla sözünü kestim.

"Senin haberin olsaydı benim içi kılını bile kıpırdatmazdın! "Ona şu an tahammül etmek git gide zorlaşırken sesimin ayarını yine kaçırmıştım "çocuk mu kandırıyorsun sen? "Öfkem birazdan benden taşıp lavlarıyla hepimizi yakacak gibiydi.

" Yeter! "Diye bağırarak araya girdi Çağatay "ikiniz de zor bir gün geçirdiniz ve ikinizin de sakinleşmeye ihtiyacı var "Başak'a döndü "Başak sen Karaca' yı dinlenmesi için yukarıya götürsen iyi olacak "dedi ısrarcı bir tavırla. Başak Çağatay ' dan aldığı talimatla daha fazla tartışma çıkmaması için hızlıca çantamı eline alıp koluma girerek beni oturma odasından çıkarttı. Seri adımlarla yukarı kata çıkıp Başak ve Çağatay'ın odasına girmiştik. 


Başak bana giyinmem için temiz hızla kıyafetler verip odadan çıktığında düşünmeden Başak ' ın verdiği kıyafetleri alıp odadaki banyoya girmiş kısa bir duş aldıktan sonra saçlarımı kurutmuş ve eşofman takımını giymiş bir şekilde banyodan çıktım. Kahverengi saçlarımı yukarıda dağınık bir ev topuzu yaptıktan sonra yorgun bir şekilde yatağın üzerine oturdum. Bir gün bu kadar uzun sürer miydi? Sürüyordu ve bitmek bilmiyordu. Tıklatılan kapıyla başımı kapıya çevirdim.


"Karaca gelebilir miyiz? "Çağatay ' ın dingin sesi biraz içimin rahatlamasını sağladığında ona başımla onay verdim. Çağatay ve Başak sessizce odaya girip kısa bir bakışma yaşarlarken Başak kapıyı örttü. Söze kim başlayacak diye aralarında sessiz bir anlaşma yaparken bakışlarından anladığım kadarıyla görevi Çağatay üstlenmişti.

"Nasıl oldun? "Biraz tereddüt ederek sözlerine devam etti "Kamer her ne kadar belli etmese de o da sarsıldı Karaca "sakince konuştuğunda ona inanmadığımı belli edercesine homurdandım. Aslında Kamer sarsılmıştı ama başıma gelenler yüzünden değil Nevzat ile iş birliği yaptığımı düşünerek sarsılmıştı.

"Sorun belki de olanlardan daha fazlasıdır Çağatay? "Soru soran bir sesle konuştuğumda derin bir nefes aldım "Sorun ne biliyor musun? Kamer benim Nevzat ile iş birliği yaptığımı düşünecek kadar ileri gitti. Siz ne derseniz deyin Kamer bencil herifin teki "öfkeyle konuştuğumda Başak yanıma gelip elini omzuma koydu. Çağatay ile kısa bir süre bakıştıktan sonra bana döndüğünde Başak söze başlamadan önce ben konuştum "sinirli değilim sadece yoruldum "dedim beni anlamalarını umarak.

"Mesaj alınmıştır "Başak gülümseyerek bana baktı "hadi gel kalacağın odaya götüreyim seni "dediğinde ikimiz odadan çıkıp kalacağım odanın önüne gelmiş birbirimize iyi geceler diledikten sonra Başak odasına girdiğinde bende kapıyı açarak odaya girmiştim. Sadece tül perdesi çekili olan pencereden yansıyan loş ışık odayı hafif bir şekilde aydınlatırken balkonun camına ilerleyip perdenin ucunu sıyırarak sessizce dışarıyı izlemeye başladım. Bu kadar olaydan sonra sakinliğe ulaşabilmek benim için altın değerindeydi.

"Soğuk havayı hissetmek güzel değil mi? "Duyduğum sesle olduğum yerde sıçrayarak bakışlarımı yatağa çevirdim.

"Senin bu odada ne işin var? "Onun evindeyken bu soruyu yöneltmem saçma olabilirdi lakin biraz olsun özel ve mümkünse yalnız kalıp kafamı toparlayabileceğim bir alan istiyordum. Sorduğum soruyu duymazlıktan gelip yattığı yataktan kalkarak ağır adımlarla yürüyüp yanıma geldiğinde ona fırsat vermeden sakince konuşmaya başladım.

"Sorun ne biliyor musun? "işaret parmağımla onu gösterdim "sorun senin beni bu kadar kolay harcayabilecek olman. Kızgın olmaktan çok daha fazlasını hissediyorum. Değersizlik duygusunu hayatım boyunca hep hissettim ama bugün çok başka bir yerden yaraladı beni "sesimin titreme ihtimaline karşın daha fazla konuşmayarak derin bir nefes alıp dudaklarımı birbirine bastırdığımda elinin tersiyle yanağımı hafifçe okşadı.

"Değersiz hissetmesi gereken sen değilsin "parmaklarının tersini yanağıma hafifçe sürttü "durumu telafi edeceğim bundan emin olabilirsin. Seni koruyacağım "dedi fısıltıyla. Ellerinden yanağıma ulaşan o sıcaklığını daha önce hissedemediğim temasıyla ummadığım yerden sarsılmış ama belli etmemiştim. Şu gözleri olmasa ona inanmamak benim için o kadar kolay olurdu ki... Elini yanağımdan çekip yatağa doğru yürüdüğünde oturup sırtını başlığa yasladı. Karanlıkta bile seçebileceğim kuzguni gözleriyle bana bakarak elini hafifçe yatağa vurdu.

"Yanıma gel "Davetkar sesi bana ulaşırken şu ses tonunu kullandığı zamanlarda sınırlarımı her anlamda zorladığının farkında olduğunu sanmıyordum. Bir süre aklım karışmış bir şekilde benimle dalga geçip geçmediğini anlamaya çalıştım.

"Odana git Kamer "Davetine tereddütle düz bir ses tonuyla cevap verdim. Bugün yaşanacaklar kotasını yeterince doldurduğumdan daha fazlasını istemiyordum. Üstelik kalan irademe, hislerime özellikle kalbime hükmetmesine izin veremezdim.

"Sana gel dedim "ısrar ettiğinde iradem onun için yerle bir olmaya çoktan hazırmış ki kendimi yanına gidip yatağa oturmuş üstüne sırtımı başlığa yaslamış halde buldum. Yerinden usulca doğrulup beni kollarının arasına aldığında sırtım hafiften göğsüne değerken yaydığı sıcaklık içimdeki bütün odaları yakmaya başlamıştı. Kolları gövdemi kuşatmış esaretin en yumuşak halini yaşatıyorken tenime karışan kokusu içime doluyor öfkeden çok ama çok uzak duyguların kucağına bırakıyordu beni. Hafif çıkmış sakallarına takılan saçlarım yüreğimden yüreğine yol olurken gerçekliğe çekilmem bir hayli uzun sürmüştü.

"Kamer? "Dedim zaman kavramını yitirecek kadar uzun bir süre sustuktan sonra fısıltı gibi çıkan sesimle. Seslenmekten çok onu, kendimi, anı sorgulamak gibiydi. Derin bir nefes aldığında şişen göğsünün üzerinde bende hafifçe yükseldim.

"Birlikte bir sessizliği paylaşamaz mıyız? "Derinden gelen sesi kulaklarımda bir dua gibi yankılanırken iradem onun ayakları altına serilmiş bir adım atsa çiğneyip geçebileceği bir noktaya gelmişti.

"Biz seninle birlikte sadece nefreti paylaşabiliyoruz "dedim ifadesiz bir şekilde. Bizim paylaştıklarımız hep karanlık taraftaydı aydınlık taraf artık ikimize birden fazlaydı.

"Hani aynı acının içindeydik biz? "Dedi benden çok bir çocuğu ikna etmeye çalışır gibi. Yetişkin bir insanı suçladıktan sonra bir çocuğu kandırır gibi vaat vererek ya da karşınızdaki insanın bir sözünü kullanarak kandıramazdınız.

"Aynı acının içindeyiz ama sen meğerse yanımda değil karşımda duruyormuşsun "kollarıyla beni biraz daha kendine çektiğinde ellerini hafifçe ittim "sarılma bana "ona karşı gardımı bu kadar çabuk indirmeye hazır olmak benim açımdan çok gurur kırıcı bir durumdu. Sesimin kırgın çıkmasına mani olamayarak ellerini tekrar ittiğimde yerinden kımıldamazken hafifçe güldü. Hoş bir tınıya sahip olan kıkırtısı kulaklarıma dolduğunda içimden bir pencerenin ona doğru açıldığını gördüm.

"Patronun kim olduğunu unutma "dudakları kulağımın arkasına değdiğinde içimde yükselmekte olan ateşle irkilmiş ama belli etmemeye çalışmıştım "zaman bizi bu anın içine hapsetti Karaca "kokumu içine çektiğinde gözlerimi kapattım "sessizliğin yanında paylaştığımız diğer şey bu an olsun "fısıldadığında beni kendine biraz daha çekip sıkıca sarıldı. Paylaştığımız diğer şey bu an olsun... 


Bir şey vardı kollarında gitmemi istemeyen beni içimden engelleyen, bir şey vardı sarılmasında tutmak isteyen benim de sıcaklığıyla burada kalmak istediğim... Sarılmasına karşılık verip ona daha çok sokulduğumda ellerimi ellerinin üzerine koyup sıcaklığını avuçlarımın arasına aldım. Paylaştığımız an en derinden içime işlerken yüreğime adıyla beraber eşsiz kokusu kazınmış unutamayacağım bir ana imza atmıştı.


"Paylaştığımız bir an "dedim daha çok kendi kendime fısıldayarak. Sadece bir andı ve bu ana manalar yükleyip kendimi umutlandırmak onun tarafından kandırılmış olmak istemiyordum. Hoş tınıdaki kıkırdamasını tekrar işittiğimde başımı çevirip ona baktım.

"Birden fazlası için istekli gibisin "dedi gülüşünün arasında. Ben neden şu adamın her konuşmasında ayrı bir detayına takılıyordum? Şu an neden gülüşü zihnimde yankılanıyordu? Neden gözleri aklımdaydı? Neden dişlerine, sakalına, dudaklarına, kahkahasının rengine bakıyordum? Neden? Neden? Neden?

"Odana gider misin? Artık uyumak ve bugünü sonlandırmak istiyorum "diyerek rica ettim. Gerçekten bu sefer benden beklenmeyecek bir incelik ve nezaketle rica ettim. Ona karşı en kibar olduğum ilk ve tek zamandı.

"Gözlerini kapatırsan uyursun "dedi keyifle. Günlük kotasını doldurmamış olduğunu düşünerek benimle uğraşmaya devam ediyordu anlaşılan.

"Düşündüm de oturma odasında uyuyabilirim "dedim ciddi bir şekilde. Tamam şu an bir anı paylaşıyorduk ama uyumak? Onunla uyumak... Onunla birlikte uyumak benim için tamamen başka bambaşka bir şeydi. Ulaşılamaz ve çok farklı boyutta bir durumdu. Kalkmaya çalıştığımda cılız hamlemi görmezden gelerek beni kollarının arasına sıkıştırıp engelledi.

"Gözlerini kapat Karaca bir anı paylaşıyoruz seninle sadece gözlerini kapat "diye fısıldadı. Gözlerim bana ihanet edip onun komutuyla kapanırken ellerimi tekrar Kamer'in ellerinin üzerine koydum. Burnunu saçlarımın arasında hissettiğimde kalbim orantısız bir güçle çarparken derin bir nefes aldı. "Biz seninle birçok şeyi paylaşabiliriz ama nefreti değil Karaca nefreti değil "sözleri içimi ısıttığında içimdeki pencereye ulaşan sıcaklıkla beraber o pencere onun için açılmış sıcaklığını içeri buyur etmişti. İçeriye en derinimden sızmaya başlaması beni endişelendirirken aklımın unutulmuş köşesinde bir soru belirdi.

Biz onunla bir andan daha fazlasını gerçekten paylaşabilir miydik?

***

Üzerimdeki örtü hızla çekildiğinde uykum açılmış neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Yan tarafıma baktığımda yatakta yalnız olduğumu gördüm. Kamer ne zaman gitmişti? Bir anı paylaşmak ama sonrasında yalnız uyanmak gerçekten insana berbat hissettiriyordu.

"Neler oluyor? Taarruza mı katılıyoruz? "Dedim huysuzca. Kamer karşımda gece üzerimizde olduğundan emin olduğum elindeki battaniyeyle sırıtırken nedenini bilmediğim bir hayal kırıklığıyla gözlerine baktım. Hayal kırıklığının nedenini bilmediğinden emin misin? Şu an suyu bulandırmanın hiç sırası değildi ve öyle bir gecenin ardından ondan daha fazlasını bekleyemezdim.

"Sende de ne uyku varmış "dedi keyifle. Kaşlarımı kaldırıp keyfine ve cümlesine karşın hayretle ona baktım "ağzımda bir gülle seni uyandırmamı beklemiyordun herhalde "dedi gülerek. Onu istem dışı öyle dudaklarının arasına bir gül sıkıştırmış vaziyette hayal ettiğimde gerçekten komik bir görüntü olmuştu.

"Ben seni komple beklemiyordum "başımın altındaki yastığı alıp başımın üzerine koydum "git sen ben gelirim bir ara "onu göndermeye çalışırken durdum ve bir şey hatırlamışçasına tekrar konuşmaya başladım "benim eve gitmem lazım "dedim başımdaki yastığı geri başımın altına koyarak. Elindeki örtüyü yatağın üzerine attı.

"Başak ' a söyledim sana giyecek bir şeyler ayarladı "deyip odadan çıktığında daha fazla oyalanmayı bırakıp yataktan kalktım ve rutin işlerimi hallettikten sonra aşağı indim.

"Günaydın Karaca "dedi bitirim ikili aynı anda. Umarım birbirlerine dönüp 'aynı anda!' klişesini bize yaşatmazlardı.

"Size de günaydın "deyip Kamer'in yanındaki sandalyeye oturdum.

"Sana giyecek bir şeyler ayarladım benim odamda "elindeki çayını yudumladı "kahvaltıdan sonra giyersin "dedi Başak çay bardağını yerine koyarken.

"Teşekkür ederim sana da yük oluyorum kusura bakma "dedim mahcup bir ifadeyle. Kızın dolabını kendi dolabımdan daha fazla kullanıyor olmak bana kendimi çokça mahcup hissettiriyordu.

"Saçmalama çok kıyafet var zaten "konuyu kestirip attığında kahvaltının geri kalan zamanında genellikle Başak ve Çağatay nişan merasimleri hakkında konuşmuş Kamer ve ben sadece dinleyip fikirlerine onay vermekle yetinmiştik. Kahvaltıdan sonra yukarı çıkıp Başak ' ın verdiği hâkî yeşil ceket pantolon takımını altına da topuklu botları giymiş yanağım hala gözle görülür bir şekilde şiş olduğundan saçlarımı açık bırakmıştım. Kısa sürede hazırlandıktan sonra Kamer'in yanına geldiğimde birlikte evden çıkıp arasına bindik. 


Uyandığımdan beri aklımı kemiren soruyla Kamer'e yandan bir bakış attığımda dikkatli bir şekilde yola baktığını gördüm. Gece benimle bir anı paylaştığı için, benimle uyuduğu için pişman olmuş olabilir miydi? Olmasın...


"Geçen gün taktığın kalemi her gün takmanı istiyorum "dedi yola bakarak. Dün Görkem olayından sonra böyle bir karara varmış olabilirdi ama riskli olduğunu düşünüyordum.

"Sürekli dinlenmeyi istemiyorum "diyerek reddettim. Telefon denen bir icattan haberi var mıydı? Bir şey olması durumunda anında ona haber uçurabilir hatta isteği doğrultusunda fotoğraf ve video bile ayarlayabilirdim.

"Senin isteyip istememen önemli değil "dedi ifadesiz bir şekilde. Onunla ilk konuştuğum zaman ki ifadesizliğiyle benimle konuşmasına anlam veremedim. Neden bu kadar uzak davranıyordu? Neden yine en başa sarmıştık?

"Büroda kendi kafama göre hareket etmiyorum "anlamasını umarak açıklamaya girişip Kamer'e bakarak konuşmaya devam ettim "bir durum olursa sana haber verebilirim "dedim telefonumu göstererek.

"Sana bunun çocuk oyuncağı olmadığını daha kaç kez söyleyeceğim! "Aniden bağırmasıyla oturduğum yerde sıçradım "patronun kim olduğunu sakın unutma! "Öfkeyle bağırdığında onu neyin bu kadar sinirlendirmiş olduğunu anlamaya çalışmış ama kayda değer bir şey bulamamıştım.

"Neden her şeyi mahvetmek zorundasın? Bir kere de güne başladığımız gibi devam edemez miyiz? "Diye sordum sitemkâr bir sesle. Gece sakindik sabah gergin bir ortam yoktu bunu neden yapıyordu? Yola çıktığımızdan bu yana ilk defa öfkeyle de olsa gözlerime baktığında hiç bakmamış olmasını istemiştim. Pişman olmuştu... Benimle bir an paylaştığı için ölesiye pişmandı ve bütün öfkesi bundandı.

"Edemeyiz! "Elini direksiyona vurdu "altı üstü bir an Karaca altı üstü bir an! Bir ana sakın anlamlar yüklediğini söyleme bana "elini boşlukta salladı "öylesine yaşanmış bir andı. Sen bile kendini sevmezken benden basit bir an için ne bekliyorsun? Bütün her şeyi unut ama "işaret parmağını tehditkar bir şekilde bana doğru salladı "patronun kim olduğunu sakın unutma! "Bütün sözleri ağzıma tıkadığında tekrar yola döndü. 


Bütün her şeyin içinde haklı olduğu tek bir cümle vardı: 'Sen bile kendini sevmezken benden basit bir an için ne bekliyorsun? 'Gerçekten ben Kamer'den neyi bekleyebilirdim? Gözlerim içime düşen ateşle beraber yanmaya başladığında başımı sessizce camdan tarafa çevirdim. Ona kırılmaya hakkım yoktu çünkü onun nasıl bir insan olduğunu bildiğim halde farklı şeyler bekleyen bendim. 


Dün gece onun eline dolu bir silah vermiş az önce de yüreğimin ortasında patlamasına izin vermiştim. Bir insanın eline dolu bir silah verdiğinizde beni vurma diyemezsiniz. Kamer beni içimde vurup terk ederken gözlerinde bir yabancının o uçsuz bucaksız soğukluğu vardı.

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

6.8M 8.1K 19
Karanlığın Hassas Noktası ~Tek Kalp Beş Kardeşlik Serisi -1 (FINAL) Mortena Yayınları farkıyla yakında raflarda olacağız! Tanıtım Hayat hep kurallar...
18.4M 632K 88
Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen yalnız kalmanız durumundan yazar kesinlikl...
799K 54.8K 34
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
2.1M 69.4K 60
Öpüşü beni darmaduman edebilecek, yok edebilecek, lezzetli bir azabı verebilecek şeydi. Bir ateş yandığında, yakar. Yakarsa kül ederdi, yok ederdi. O...