Tehlikeli Güzel (TAMAMLANDI)

By Darkparadise168

83.3K 4.9K 1K

Tam bir baş belası olan Şebnem'e rastlayıp, onun etkisine kapılan Selim'in hayatı bir anda sakinlikten, hiç d... More

Kaçak
Kimlik
Yanlışlık
Hırsızlar
Av
Kötü Kız
Acaba
Gergin
Gürsoy
Şeytan'ın Tohumu
Yalanın Yuvası
Kan Gölü
Çıkmaz Yol
-Duyuru-
Travma
Dejavu
Kabus
Geçmişin Sancıları
Ten Kokusu
Derin Korkular
Masa
Lucifer'in Gölgesi
-Bir Küçük Final Meselesi-
Mesaj Sendromu
-Ruhsuz Tren Makinisti-
Zafer Sarhoşluğu
Tehlikeli Güzel
Aşk Kafası
İstenemeyen Kız
Sonsuzluğa Yolculuk (Final)
"Sonsuzluk ve Ötesi I"

Plan

2K 159 18
By Darkparadise168

SELİM

"Hayır, hayır, hayır. Bu- Bu imkansız, bu- Eğer bu doğruysa..."

Alevhan'ın geç düşen jetonu bana kaymıştı.

"Bir dakika öz babam derken ne demek istedin?

"Eğer Çakıroğlu babamsa... Bunca zamandır koca bir yalanı yaşıyormuşum demektir. Ben- Ben bunu kaldıramam."

"Biri bana neden babama baba dediğini açıklayabilir mi acaba?!"

"Çünkü biz kardeşiz!"

Sabrım tükenince Alevhan'a bağırdım ama onun kafası hala soru işaretleriyle doluydu, tıpkı benim gibi.

"Ne? Bu çok saçma."

"Anneni kimim kaçırdığını mı merak ediyordun? Ben kaçırdım. Çocukluğumdan beri annemi arıyordum ben! Ve onu alıkoyanın Çakıroğlu olduğunu öğrenince yardım alarak onu kaçırdım! Çünkü o benim yıllardır görmediğim ve hasretini çektiğim annemdi. Ama bana ne dedi biliyor musun? "Alevhan nerde? Tek oğlum, nerde?" dedi! Annemle babamdan başka birisinin birlikteliği ve o kişinin Çakıroğlu olması midemin bulanmasını sağlıyordu ama şimdi babam dediğim Harun İnan'ın Çakıroğlu olduğu gerçeği beni kusturacak!"

Suratına bakıp şaşkınlığını gördüm, cevap vermeyince yüzüne eğildim.

"Kafan karışmış görünüyorsun. Dur tahmin edeyim, tek bir halt bile anlamadın, öyle değil mi..? Kulübe hoşgeldin."

Kapıyı çarpıp dışarı çıktım. Temiz havaya ihtiyacım vardı, asllında temiz olması umrumda bile değildi hava olsun yeterdi. Kendi hayatımım beni boğuyordu. Babamın hep meşgul ve benden sakladığ bir yanı olduğunu biliyordum ama bu kadar kötü bir şey olduğunu tahmin bile etmemiştim. bunca zamandır ne kadar körmüşüm. Babam dediğim adam hem annemi elimden aldı hemde bu derdimi paylaşabilmem için bana destek olacak bir kardeşle büyüme şansımı... Benden her şeyimi almış! Sadece benden de değil, Tüm o insanlar... Allah'ım ben... Ben bununla nasıl başa çıkacağım? Şebnem elini omzuma koydu, yüzümü ona dönünce bana hiçbir şey söylemeden baktığını gördüm. Teselli için fazla acı bir gerçek olduğunu düşünüyordu ki haklıydı da.Bende bir şey söyleme gereği duymadım çünkü gözlerimin benim yerine söylediğini düşünüyordum. Kızarık gözlerimindeki damlalar tek bir sözün tesirini bekliyorlardı şimdi. Ama beni ağlatan kötü bir söz olmadı.

"Gel buraya."

Şebnem elini enseme koydu ve bende kafamı onun omzuna gömdüm, ilk kez bir kadının yanında ağlıyordum ve hiçte sessiz değildi. Şebnem'in "Sorun yok" dercesine sırtımı sıvazlaması içimi rahatlatsada bana yapılanı unutturmuyordu. İçimde babama karşı oluşacağını hiç düşünmediğim bir nefret dalgalanıyordu.

"Selim... Ne desem boş biliyorum. Ama söyleyeceğim şey... Baban olsun ya da olmasın, sana bu acıyı yaşatan kişinin kıçını tekmelemelisin."

"Ne demek istiyorsun?"

"Kendi oğulları dair herkese meydan mı okuyor? O zaman hodri meydan. Sen artık annesi için ağlayan o küçük çocuk değilsin, kendi gerçeklerinin peşinde olan bir yetişkinsin. Ve öyle gibi davran. Madem kimsenin onu tanımadını düşünüyor ve ona yanıldığını göster. Alevhan yapamadı çünkü annenizle tehtid ediliyordu ama şimdi bizi durduracak hiçbir şey yok."

"Ne demek istiyorsun?"

"Kendi babanın saltanatını devirecek kadar güçlü müsün merak ediyorum?"

"Şüphen mi var? Madem bunca yıl bana yaptığı babalık koca bir yalanmış, o zaman bir oğul olarak yalan nasıl söylenirmiş ona bizzat öğreteeceğim."

ŞEBNEM

İçeri döndüğümüzde Alevhan gerçekleri öğrenmiş olmalıydı ki suratında tuhaf bir ifade vardı, yumruk yemi bir boksör gibi bakıyordu. Herkes susunca sorulması gereken bir soru olduğunun farkına vardıldı ve aramızdaki en rahat ve umursamaz kişi oan ablam beklentiyle bize döndü.

"Ee, şimdi ne yapıyoruz? Büyük kardeş kucaklaması? Aile kavgası? Hayır mı? En azından Çakıroğlu'nun kıçına tekmeyi nasıl basacağımızı söyleyin? O da mı hayır? Dilinizi kedi mi yuttu, biriniz artık konuşacak-"

"Eylül..."

"Sonunda bende-"

"Kapa çeneni."

Alevhan eski formuna yavaş yavaş geri dönüyormuş gibi görünüyordu.

"Bunu polise verip babamın işini bitirelim derdim ama bu yeterli olmayacaktır."

Sevil şaşkınlıkla karşı çıktı.

"Nasıl yani? Birinci elden, bir polisin ağzından önemli açıklamalar var."

"Kır saçlı biri olup adı Harun olan kaç kişi var senin haberin var mı? Elimizde bir soyad yok, şirket adı yok, yer adı yok. Hiçbir şey yok! Babam yine bizden bir adım önde ve Demir bir hiç uğruna öldü.Duymak istediğinizin bu olmadığını biliyorum ama gerçek bu."

"H...sktr."

"Ne?"

Selim Bora'ya endişeyle baktı.

"Demir'in bedenini ve diğer adamların bedenini evde öylece bıraktık bu sıkıntı çıkarmayacak mı? Evimizde ölü bir polisin olması."

"Gerçekten mi? Tapuya bizzat bizden birinin adını ve resmini verecek kadar aptal olduğumu mu sanıyorsun?"

Mert'in küçümseyici bakışı, Selim'in anlamadığı gerçeğini değiştirmeye yetmemişti.

"Sevil bir hayalet adam, yani sahte olan her şey onun işi."

"Basitçe söylersek bu biraz sıkıntılı bir iş ama alanınızda uzmansanız ve çevrenizde varsa, sizin için gayet kolay hale gelir. Bir kimlik oluşturursun ve kimliğe bir hayat verirsin, ona bir okul, bir banka hesabı, bir ev, bir araba verirsin ama bunu yaparken biraz hile kullaranarak sanki gerçekten yaşayan birine aitmiş gibi gösterirsin ve Mert bilgisayar konusundaki yeteneklerini her zaman gizler ve küçümser ama bu kimlikleri ben oluştururken o gerçekçi hale getirmek için bir çok kez devlet veri tabanına sızacak kadar yetenekli.Tapudaki isim ve kişi tamamen gerçek gibi görünen ama olmayan biri, resim ise ölmüş birine ait sanırım. Çok önceden ölmüş birinn yüz hatlarını alıyorsun ve onlarla oynayıp yeni fotoğraflar çıkartıyorsun, çocukluk, okul ve iş için. Sonra bunu sisteme yerleştirip onaylatıyorsun. Görüyorsunuz ya, Mert ve ben birbirimiz için mükemmeliz."

Ablam derin bir iç çekti.

"Şimdi kusacağım."

"Yine elimiz kolumu boş mu yani?"

Herkes birbirine bakarken ben Selim'in koluna sıkıca sarılmıştım, desteğimi hissetmesini umuyordum ve bu ağır yükü tek başına taşımak zorunda olmadığını göstermeye çalışıyordum ama ne kadar işe yaradığına dair hiçbir tahmin yürütemiyordum. Alevhan parmağıyla Selim'i işaret etti.

"Peki ya ben seni bulmuş olsam?"

"Ne?"

"Seni bulmuş olsam ve sana bir şeyler gevelemiş olsam?"

"Ne diyorsun sen be?"

"Kardeş olduğumuza emin misin çünkü senin IQ seviyesinde biraz problem varmış gibi geldi."

"Açık konuş."

"Aptalsın diyip hakaret etmek istemiştim."

"Hayır, ben plandan bahsediyorum!"

"Babama- Babamıza- O aşağılık adama gidip sadık evlat rolü oynayabilecek kadar zeki misin onu söyle önce."

"Babam olması bir şeyi değiştirmez. Onu devirmek için her şeyi yapacağım."

"Ona gidip benim seni bulduğumu, sana kardeş olduğumuzu ve babamızın aşağılık herifin teki olduğunu anlattığını söyleyeceksin."

"Sonrada bana açıklayacak, ya yalan söylerse?"

"Onu biraz pohpohlarsan bülbül gibi şakacaktır. Tabii anlatırken suçu mutlaka anneme yükleyecektir ama bu kadar kişinin alattığı hikayenin orjinaline inebileceğine eminim. Sonuçta bir çok yalan gerçeklerden doğar."

"Ne? O zaman yalan olmasının mantığı ne?"

Alevhan Selim'e dalga geçen bir bakış daha gönderdi ve ciddi bir şekilde laf attı.

"Bence DNA testi yaptırmalıyız."

Bu kez iç çeken ben oldum.

"Yaptırmanıza gerek yok, bana kalırsa aptallık konusunda ikinizinde birbirinden bir farkı yok."

"Ah, muhteşem oyuncu konuştu. Boğazını sıktığım zaman haklı olduğumdan emindim. Sizi dinliyoruz, efendim."

"Bu şekilde annesinden bahsetmesi, seni ifşa etmeyecek mi? Onu kaçırmış gibi görüneceksin?"

"Dediğin gibi, 'Görüneceğim.'"

Rahat bir şekilde omuz silkti.

"Ama ben yapmadım. Birileri benim yerime yapmış. Bana dair tek bir kanıt bulamayacak, bunun için size sonra teşekkür etmem gerektiğini bana sonra hatırlatın."

"Bunun için bize teşekkür etmen gerekiyor."

Bana baktı, bense aldırmadan kollarımı gögsümde birleştirdim.

"Hazır herkes burdayken."

"Çok-"

"Kaltak mıyım? Evet,bazen içimdeki ablamı dışarı çıkarıyorum."

"Sinsisin diyecektim ama sen öyle hissediyorsan-"

Selim Alevhan'ın karnına bir tane geçirince, Alevhan eğilmişti. Bunu beklemediği kesindi, aslında hiçbirimiz beklemiyoruk ve yumruğun sebebinin ben değilde az önceki hakaretleri olduğunu düşünüyordum.

"Ah, doğru. Siz gerçekten sevgiliydiniz, öyle değil mi? Ben hepsinin rol olduğunu sanıyordum, hatırlattığın iyi oldu."

Alevhan'ın yumuşadığını düşünüp Selim gülünce suratına gelen yumruğu göremedi. Alevhan onu Selim'i kapıdan dışarı ittirirken, ablam gülümsedi bir koltuğa çöküp bacak bacak üstüne attı.

"İşte ben buna olay derim. Biri aile kavgası mı dedi? Bingo!"

Bomboş yeşilliğe birbirlerini attıar ve kavga etmeye başladılar. Kimse ne için kavga ettiklerini bilmiyormuş gibi görünsede herkes aslında bu kavganın kendi içlerinde yapmaktan bıktıkları için birbirlerine yansıdığını biliyordu. Selim çocukluğunu annesini arayıp, babasının yalanlarına bağlanarak geçirmişti. Alevhan ise annesine ulaşmaya çalışıp, babasının yarattığı vicdan azabıyla yaşayarak geçirmişti. Gerçekleri önceden biliyor olduğu için Selim'in Alevhan'a imrendiğini ve Alevhan'ın da kolay kazanılmış bir hayatı olduğu için Selim'den nefret ettiğini görüyordum. İkisininde haklı sebepleri vardı...

SELİM

Alevhan'ı yumruklarını gördüm ve onun üstüne çıkmayı başarıp bu kez ben yumruk atmaya başladım ama kafasını sürekli oynatarak yumruklarımı engelliyordu, yumruğumu yakalayarak kolumu kıvırdı ve beni yerde bir müddet döndürdükten sonra karnıma vurmaya başladı, bende kalkıp ona kafa attım ve bir süre sendeledi. Bu sabaha kadar devam edebilirdi ama arkadan Şebnem'in sesini duydum.

"Yeter artık! On iki yaşında mısını? Kesin şunu! Bu yumrukların asıl sahibi Çakıroğlu, birbiriniz değilsiniz! Birbirinize cephe alarak onu yenemezsiniz! Birbirinize ihtiyacınız var! O yüzden artık birer ergen gibi davranmayı bırakın ve kendinize gelin! Kimse yaşadıklarınızın hafif olduğunu söylemiyor ama siz bu işi çok basitleştiriyorsunuz."

Parmağını dudağımdaki yaraya bastırdı.

"Acıyor mu?"

Sonra gidip Alevhan'ın kaşındaki yaraya bastırdı.

"Peki bu acıyor mu?"

"Tabii ki de acıyor!"

Cevabıma güveniyordum ama Şebnem de kendine güveniyordu.

"Güzel. Çünkü bunlar babam dediğiniz o adamın sizin içinizde açtığı yaranın sadece bir parçası. Bunu ona karşı kullanın, birbirinize değil."

Şebnem'in haklı olmasından nefret ediyordum. Mert Şebnem'in bu hareketinden sonra güldü.

"Belkide artık demokratik bir şekilde başkan seçmenin zamanı geldi, benim oyum Şebnem'e."

"Kapa çeneni. Ayrıca demokrasi derken?"
Şebnem bunu söyledikten sonra hafifçe güldü ve içeri geçti.

Alevhan'la bakıştıktn sonra onun gidişini izledim ama hiçbir şey demedim. Dilimin ucunda çıkmayı bekleyen kelimeler vardı ama ağzımın açıldığını görünce cesaretlerini yitirip küçük dilimin arkasına saklandılar. Lanet olası küçük dil, hepsi senin suçun!

Bir süre gizlendikten sonra planı uygulama kararı alındı. Önce Alevhan elindeki tüm kanıt ve belgeleri bize getirecekti, Mert bir kaç polisin bilgisayarını kendini gizleyerek hackleyip Demir'le ve Çakıroğlu'yla ilgili olan soruşturmayı takip edecekti, Sevil ve Şafak bize yei kimlikler çıkartacak, Bora bankadaki paranın hesabını ve gelir gider düzeyini kontrol edecekti, Şebnem benim sakinleşmemden sorumluydum ve Eylül'de... Açıkcası onun ne yapacağına dair hiçbir fikrim yoktu ki kaçırılması olayının peşine düşeceğini ve onu ele veren şerefsizi bulacağına dair bir ton küfürler savurunca kendi kendine görev verdiğini anlamış olduk. Ve tüm bu açık oturumun sonunda kendimi yatak odamda Şebnem'le doktorculuk oynarken buldum.

"Ah, acıdı."

"Afedersin, bilerek oldu. Alevhan seni bayağı sağlam pataklamış."

"Sen bir de onun suratını gör."

"Gördüm, pardon bir dakika açıkca söylemek gerekirse, pek bir şey göremedim çünkü görülecek bir şey yoktu."

Laf soktuğunu belli eden bir bakış aattıktan sonra pamuğu yarama bastırmaya devam etti. Dudağımın kenarına pamuğu bastırırken hiç çekingen bir hali yoktu. Ya suratlarımızın bu kadar yakın olduğunu fark etmemişti ya da bu doktor hasta olayını fazla ciddiye alıyordu. Aslında düşününce..."

"Kapa çeneni."

"Ne? Hiçbir şey demedim!"

"Ama düşünüyordun. Ve ikimizde kafanda doktor fantazisi kurduğunu biliyoruz, Selim."

"Yok daha nele-"

Şebnem'in bana diktiği bakışlarından kaçamayacağımı anlayınca pes ettim.

"Tamam, belki bir iki ufak şey düşünmüş olabilirim. Ama kafamı dağıtmama gerekiyor sonuçta. Hem... Senin beni sakinleştirmen gerekmiyor muydu? Ben iyi bir yol biliyorum aslında."

"Sana bakıcılık yapmam gerekiyor, seni eğlendirmem değil. Hem senin sakinleşmenin tek yolu bacak arandaki o işe yarama uzuvun beynini ele geçirmesine engel olmak."

"İşe yaramaz olduğunu nerden biliyorsun?"

"Altıncı his diyelim."

"Altıncı hissin yanılıyor ve ben bunu kanıtlamak için sabırsızlanıyorum. Aahhhh! Senin amacının yaralarımı iyileştirmek olduğunu sanıyordum, tekrar kanatmak değil!"

"Bende senin kafanı dağıtmak için bir yol aradığını sanıyordum, bence bu gayet kolay bir yol."

"Bu kez gerçekten çok acıdı ama!"
Yüzüme eğildi ve üzgün gibi görünen bir bakış attı.

"Güzel."

Pişkince gülümseyince dayanamadım ve bileğinden tutup yatağa yatırdım, yanına doğru uzanırken bileklerini hala tutuyordum. Gülümsedi.

"Seni yalancı, canının acımıyor muydu senin?"

"Hala saana yetecek kadar gücüm va-"

Karnıma vurdu ve bileklerini bıraktım. Doğrulurken dalga geçmeyi de ihmal etmedi.
"Afedersin, ne diyordun? Patates olmuşsun, hala konuşuyorsun ya, komiksin cidden."

"Bazı insanların sevgileri bu gibi durumlarda yaralanan sevgilerini öperler ve en iyi şekilde rahat etmelerini sağlarlar, sense benim canıma okudun, adalet bunun neresinde söyler misin lütfen?"

"Madem bu konuda çok dertlisin o zaman kendine yeni bir sevgili bul."
Sitemle ayağa kaltı, bende gülümsedim.

"Ve seni bir başkasının eline mi bırakayım, unut gitsin. Sensiz bir ben mi? ERROR NOT FOUND! Düşünemiyorum bile."

Kollarını boynuma doladı, ben sadece onun o güzel gülümsemesine dalmıştım ama bir anda suratının düştüğünü fark ettim.

"Sorun nedir?"

"Hiçbir şey."

"Şebnem."

"Sadece- Muhtemelen kızacaksın."

"Hayır, kızmayacağım."

"Şey... Alevhan'ı düşünüyordum."

"Evet, kızdım. Neden?"

"Senin yaralarına iyi gelen şey bu pamuk değil, yanında olup sana destek olan birilerinin olması. Sen bize sahipsin ama onun yaralarını saracak kimse yok. Bu biraz haksızlık değil mi?"

"Yufka yüreğini her ne kadar sevsem de..."

"De ne?"

"Bu benim içinde geçerliydi. Babamın iyi biri olduğunu düşünmem onun bana yeterli bir baba olduğu anlamına gelmez. Ben annemin beni neden terk ettiğini düşünerek büyüdüm, yalnız! O zamanda ben o acıyı hissediyordum-"

"Şimdi de o mu hissetsin? Senin neyin var böyle? Ne olursa olsun siz kardeşsiniz. Neden babanızın yaptıklarnın hesabını birbirinizden kesmeye çalışıyorsunuz?"

Kollarını boynumdan çekip ellerini tuttum ve öptükten sonra gülümsedim. Şebnem konuşmak istemediğimi anlayıp, yanıma oturdu ve kendini arkaya atarak yatağı yarısına uzandı.

"Ser verip sır vermiyorsun demek, sen bilirsin, nasıl olsa seni konuşturmanın bir yolunu bulurum."
Bende aynı şekilde kendimi arkaya attım ve yarım şekilde yatağa uzandık, direseğime yaslanarak ona doğru yan döndüm, bana her zamanki aşık olduğum gülümsemesiyle bakıyordu.

"Neden bana öyle bakıyorsun?"

"Asıl sen neden bana öyle bakıyorsun?"

"Sadece bakıyorum işte."

"Her gördüğümde tekrar tekrar aşık olduğum bu bakış, sadece bir bakış olamaz..."

"Vay canına, senin romantik olacağn kimin aklına gelirdi. Ölüyor muyum?"

Güldüm.

"Şu anda hayatımda yalan içermeyen bir tek sen varsın ve bende o tek şeye sahip çıkmaya çalışıyorum."

"Zekice. Ne derler bilirsin, dizginleri elden bırakmamak ge-"

Eğilip onu öpünce susmak zorunda kalmıştı, cümlesini onun için tamamladım.

"Gerekir."

"Ahh, demek böyle oynamak istiyorsun."

İki kolununun dirseğini yatağa dayayarak hafif doğrulunca hırkası omuzlarından hafifçe kaydı ve bana daha da yaklaştı.Dudağını da ısırınca işaretimi aldım ve beline sarılmak için üzerine doğru bir hamle yaptım ama o yana kayarak ayağa kalktı.

"Hayır."

Bir çocuk edasıyla kendimi geri attım ve iki seksen uzandım.

"Neden? Neden?!"

"Çünkü herkes bir şeyle meşgulken, bizim bu şekilde davranmamız, vicdanım açısından büyük bir problem."

"Beni bir Salako'ya çevirdiğinin farkındasın, değil mi? Ah, sahi bugün günlerden neydi? Çarşamba. Dur tahmin edeyim."

"Çarşafa dolanır."

"Bunun hesabını sonra uzun. Hemde çok uzun, bir şekilde soracağım sana."
"Kendini avutmaya devam et sen."

İkimizde içtenlikle gülüyorduk ve bu anın kaybolmasını istemiyordum.

"Şaka bir yana... Teşekkür ederim."

"Ne için, kapanan yaralarını açtığım için mi?"

"Hayır, onun için bir özür bekliyorum, teşekkür ediyorum çünkü hep yanımda oldun."

"Ve olmaya da devam edeceğim, tabii sen uslu bir çocuk olmaya devam edersen."

"Komik değilsin."

"Bu çok garip çünkü komik değilsin derken bile yüzünde şu sırıtış var."

"Ne sırıtışı?"

Parmağınını uzatarak yüzümde döndürdü.

"Hani şu gözlerini pançak pançak yapan sırıtış."

"Evet, beni yakaladın, gözlerim parlıyor. Parlıyorlar çünkü her şeye rağmen mutluyum, bu mutlu olduğum zamanki sırıtışım yani buna bir ad vereceksen eğer-"

"Buna maymun gülüşü diyeceğim sanırım."

Tüm hayallari yıkılan bir çocuk gibi durumu kurtarmaya çalıştım.

"Daha karizmatik bir şeyler bulamaz mıydın?"

"Karizmatik mi? Bence maymun benzetmesi senin şu suratına nazaran gayet karizmatik. Hiç aynaya baktın mı? Dayak yemiş gibi görünüyorsun? Ah, bekle bir saniye. Çünkü zaten dayak yedin."

"Gerçekten. Hiç komik değilsin, neyin var senin böyle?"

"Bende buyum, malesef eskisini ver, yenisini al gibi bir kanpanyamda yok, o yüzden katlanmak zorundasın, Selim Bey."

"Katlanmak mı?"

Ayağa kalkıp, boynundan öptüm.

"Seninle bir ömür geçiririm ben."

Bu sözünü unutma lütfen çünkü sana hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğim."

ŞEBNEM

Selim'in gülüşüne dalsamda telefonumun çalışı, bizi böldü.

"Kapatsan olmaz mı?"

"Çok isterim... Ama olmaz."

Alevhan yazısını görünce bir şey çaktırmamaya çalıştım ve gülümsedim.

"Bakıp geliyorum."

"Neden burda bakmıyorsun?"

"Sen beni dikizlerken mi? Hiç sanmıyorum."

Kapıyı yavaşça kapattım ve telefonu açtım.

"Evet?"

"Bu kötü haberi vermek istemezdim ama birileri mahzenime inmmiş."

"Anlayamadım?"

"Bodrumumdaki gizli küçük odacığım... Biri tüm belgeleri almış."

"Şaka yapıyor olmalısın!"

"Keşke şaka olsaydı... Üstelik bize bir de not bırakmış."

"Ne diyor?"

"Yeni arkadaşlarına benden selam söyle."

"Sencede bu biraz iddalı olmamış mı?"

"İddalı mı? Bence daha gerçekçi olmuş."

"Bak, bunu diğerlerine söyleyeceğim, sende beladan uzak durmaya çalış."

"Beladan uzak durmaya mı?! Ben belanın kendisiyim! Ama sizinle takılmaya başladığımdan beri herkes evimin yolunu bilir olmuş!"

"Dikkatli olsaydın-"

"Kimse benim evimden bir şey çalamaz!"

"Bana bağırma! Senin güvenlik açığının olması seni ilgilendirir! Sinirini benden ya da bir başkasından çıkaramazsın, bu hata senin! O yüzden düzeltsen iyi olur."

Telefonu kapatınca kriz anlarında birine bağırmanın aslında rahatlattığını fark ettim. İçeri girdiğimde Selim yatağın üstünde oturmuş bekliyordu.

"Ee?"

"Alevhan aradı."

"Anlamıştım zaten. Ne dedi?"

"Biri evini yağmalayıp tüm belgelerini çalmış, beyefendi de küplere binmiş tabii"

"Dur tahmin edeyim? 'Kimse benim evimden bir şey çalamaz!' triplerindeydi."

"Bağırması içeri kadar geliyor muydu?"

"Evet, senin bağırışın kadar olmasa da. Ne yalan söyleyeyim, karşı atağa geçmene sevindim."

"Ah, lütfen. Ben Şebnem Gürsoy'um. Tabii ki de karşı atağa geçeceğim. Ama bu yine de işi zora sokar. Aşağıdakilere haberi verip, bununla ben ilgileneyim. Bakalım kimmiş bizim için gelenler?"

"Biz, demek istedin herhalde. Senin bir manyak ordusunu tek başına araştırmana izin veremem."

"Sen babanla ilgilen ve uzmanlık alanım olan manyakları bana bırak lütfen. Biliyorsun onları dize getirmede ustayım."

"Ben manyak değilim."

"Öyle olduğunu hiç söylemedim zaten."

Munzırca güldüm.

"Yoksa seni yola getirdiğimi itiraf etmeye mi çalışıyorsun? Koskoca Selim İnan'a da bak sen."

Burukça baktı ve kafasını önüne eğdi. Telefon konuşmasını aldığımdan beri durgundu, gülüyordu ama içini kemiren bir şeyler olduğu gayet açıktı.

"Şebnem..."

"Hı?"

Bir şey söylemedi.

"Hı dedim."

"Muhtemelen sana çok saçma gelecek bir şey. O yüzden..."

"Neden ağzındaki şu baklayı çıkarmıyorsun artık?"

"Bir şey oldu mu?"

"Anlamadım?"

Doğru kelimeleri bulmaya çalışıyormuş gibi elleriye bir takım hareketler yapıyordu.

"Yani, sen Alevhan'da kaldığında, demek istedim. Bilmem gereken herhangi bir şey var mı?"

"Aa, hatırladığım kadarıyla yok. Ne bilmek istediğine bağlı gerçi. Ne oldu mu?"

Ne demek istediği gayet net anlamıştım ama kıskançlıktan kıvranışını görmek bana paha biçilemez bir zevk veriyordu.

"Biliyorsun işte! Herhangi bir yakınlaşma, bir... Ne bileyim, kıvrandırmasana beni!"

Güldüm.

"Hayır, olmadı. Ama biz bunu geçeli çok olmuştu, sen hala orda mı kaldın? Ne kadar kuvvetli bir hafızan varmış, hayret ettim cidden."

"Ha, ha, ha."

Bana sinir olduğu göstermeye çalışan ciddi bir surat ifadesi takınmaya çalışıyordu ama bir şey olmadığı için duyduğu sevinci de saklamayı pek beceremiyordu.

"Bu kadar eğlence yeter, kıskanç çocuk. Artık aşağıdakilere kötü haberi verme zamanı geldi."

Birlikte aşağıya inince herkesin bir telaş içinde olduğunu gördük. Bora masayı tekmeliyordu ve kimse bizim geldiğimizi bile fark etmemişti.

"Size kötü haberimiz var. Alevhan'ın evi yağmalanmış ve bizim işimize yarayacak her şey çalınmış."

"Kötü haber mi duymak istiyorsun? Şunu dinle, Demir'i öldüren adamın elinden silahını aldığımı ve peşimizde olduklarından dolayı silahı orda bıraktığımızı hatırlıyor musunuz?"

"Evet, ne olmuş?"

"Evin tapusundan bir ipucu çıkmayınca, balistik raporuna bakmışlar ve doğal olarak parmak izim bulunmuş, bir numaralı cinayet sanığıyım!"

"Ne?!"

"Sadece bu da değil, Mert'de polis veri tabanına sızarken yakalandı, kendisi şu anda siber suçlardan aranıyor. Kıçımızı kurtarmak için bir Harvey Specter bulamazsak, hapisi boylayacağız demektir."

Selim'le birbirimize baktık ve korkumuzu gizleyemedik. Bora devam etti.

"Komik olan ne biliyor musunz? Mert hiç yakalanmaz. Daha önce hiç yakalanmadı! Onun orda olduğunu anlamak için oraya bakmak ve orda olduğundan şüphelenmek gerekir. Bu durumda ya bu ahmaklarıın beyinleri sonunda doğru çalışmaya başladı ya da-"

"Bizi ihbar eden biri var."

Bu sözler ağzımdan istemeye istemeye çıkmıştı ama çıktığı anda herkesin gözleri ablama çevrilmişti.

"Ne? Ne var? Ben bütü gün burda gözünüzün önündeydim, tuvalete bile gittiğimi hatırlamıyorum."

"Biz onca plan yaparken güvenmediğimiz bir sen vardın."

"Yanlışını bulmaya çalıştığımdan değil ama bir tek ben yoktum."

"Alevhan.."

Selim fısıdamıştı ama ortam çok sessiz ve gergin olduğundan herkes duymuştu. Bora omuz silkti.

"Önce bizi ihbar edip sonrada pişkin pişkin belger çalındı diye arayacak değil ya? Ayrıca kendi evinden belge çalmış gibi gösterip, itibarını neden çöpe atsın ki?"

Ablam gitgide sinirleniyordu, benim susuşum onun suçlu olduğunu düşündüğümden değildi, aksine ona inanmak istememdendi ama o yine benim üzerime oynadı.

"Yani ona güveniyorsunuz öyle mi? Alevhan'a olan bu aptal güveninizin kaynağı ne öğrenebilir miyim? Sırf Şebnem'le bir geece geçirdi diye, onu aileden mi sayıyorsunuz? Metreslere saygı duyduğunuzu bilmiyordum."

"Ne dedin sen, ölmek mi istiyorsun?!"

Ablamın üzerine doğru yürüyen Selim'in gögsüne yapıştım ve onu geri tutmaya çalıştım.

"Tamam, Selim! Yeter! Ablamın insanlara sadece kendi çıkarları doğrultusunda iyi davradığını unutmuşum. Görünüşe göre artık çıkarlarına uyuşmuyorum. Bu kendi açımdan çok acınası! Bana az da olsa değer veriyorsun sanmıştım."

"Ah, lütfen. Şu aile zırvalıkları-
Ablamın ileri gidip beni kıracağı bellidi ama Mert olaya el attı.

"Telefonunu ver."

Bu çıkışı ablamı içten içe kırmıştı ama bir şey demedi ve telefonunu uzattı.

"Kendi telefonunmuş gibi kurcala-"

Kapının tıklatılması hepimizin dikkatini dağıttı. Herkes sus pus kesilmişti.

"Misafir bekliyor muydunuz?"

Bora yavaşça kapıya ilerliyordu ama gelen ses onun yerinden sıçramasına yetmişti.

"Açın kapıyı! Polis! İçerde olduğunu biliyoruz!"

NOT:Uzun zamandır internetim yoktu malesef o yüzden yazamadım, geç oldu ama umarım değer. :))

Continue Reading

You'll Also Like

11.9M 581K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
1K 141 11
- Yapma... İçimdeki bu yangın seni de beni de yakar. Yapma. - Sen benim yanmak istediğim tek yangınsın Gökçen. Seni sevmeme izin ver.
SEÇKİN KRALİÇE By Lisé

Historical Fiction

9.2K 1K 29
Gözleri soluk beyaz tende ve rengini yitiren kızıl saçlarda dolandı. Zayıf bedeni göğsüne çekerken gözyaşları haykırışlarıyla karıştı ve geçtiği her...