Savaş;
Korku insana her şeyi yaptırabilecek bir duygudur. Neyden ya da kimden korkulduğunun bir önemi yok. Herkesin ufak da olsa bir korkusu vardır ve biz bunu kullanarak sorgudaki adamı konuşturmaya bir adım daha yaklaşmıştık.
Ürkek bakışlarla bizi süzdü önce. Derin bir nefes alıp kendini topladı. Önemli bir itiraf geliyordu belli ki. Ben de tıpkı onun gibi omuzlarımı dikleştirip sandalyede doğruldum. Duyacaklarıma kendimi hazırlamıştım.
Umut Karlı bir kez daha Burhan'a ve bana baktıktan sonra anlatmaya başladı.
"Zeynep ile ayrılmanın eşiğine gelmiştik. Ben kıskanç bir adamım ve etrafında çalışan da olsa erkek görmeye dayanamıyorum. Bu yüzden sık sık tartışırdık zaten. En şiddetlisi ise bir hafta, on gün önce falan oldu. İş çıkışında onu ziyarete gittiğimde restoranda bir masada bir adamla çok samimi bir şekilde yakaladım."
"Biraz daha açar mısınız? El ele mi tutuşuyorlardı? Nasıl bir samimiyetten bahsediyorsunuz?"
Burhan'ın sorusu üzerine öfke dolu bir bakış yollayıp anlatmaya devam etti.
"Karşılıklı gülüşüyorlardı. Zeynep adama bildiğiniz kur yapıyordu. Şuh bir kahkaha attığını duydum tam içeri girdiğimde ve öfkem kontrolü ele geçirdi. Bağırıp çağırmaya başladım. Tartışma eve kadar devam etti ve ona vurmak zorunda kaldım. Beni suçluyordu çünkü. Abarttığımı söyleyip beni ezmeye çalışıyordu."
Adamın bu tavrına uyuz olsam da konuşturmak istediğim için ses çıkartmadım.
"Bu kavga büyüdü mü? Zeynep Hanım'ı dövdünüz mü?" dedi Burhan tiksinti dolu bir sesle.
"Birkaç tokat attığımda apartmandaki o yaşlı karı kapıya çıktı ve polisi arayacağını söyledi. Öfkemi ona yönelttiğimde biraz sakinleşmiştim. Eve girdikten sonra olay büyümedi çünkü Zeynep bir astım krizine girdi. O an onu kaybedeceğim korkusuyla da öfke falan kalmadı."
"Bize her şeyi anlatacağım derken bunu mu ima ettiniz? Zeynep Hanım'a şiddet uyguladığınızı mı kabul ediyorsunuz yani sadece?"
"Bir hafta önce benden ayrılmak istediğini söyledi. Ona bunun mümkün olmayacağını söylediğimde tekrar bir tartışma yaşadık."
"Neden mümkün değilmiş? Kadın ayrılmak istiyorsa ayrılır. Zorla yanınızda tutamazsınız ya!" diyen Burhan öfkeden deliye dönmüş gibiydi. Onun öfkesine ortak olsam da bir şey diyemediğim için sinirden ayağımı sallıyor, ellerimi yumruk yapmış derin nefesler alıyordum.
Karşımızda tam bir denyo oturuyordu ve biz onu aşağılayamıyorduk bile.
"Komiserim bizde yok öyle yarı yolda bırakıp gitmek. Eğer bir yola çıktıysak bu sonuna kadar gitmeli. Beni kimse terk edemez."
"He terk etmek isterse de öldürür müsün yani? Ya benimsin ya toprağın kafasında bir adamsın herhalde."
"Burhan, bırak da anlatsın." dedim adamın öfkeyle Burhan'a yönelen bakışlarını görünce.
"Şimdi amirim öldürmek falan yok ortada. Zaten biz sorunu çözdük. Zeynep anlık bir kafa karışıklığıyla arkadaşlarının dolduruşuna gelmiş ve bu yüzden ayrılalım demiş. Yoksa beni sevdiğini biliyorum. Sevmese üç gün önce ettiğim evlilik teklifimi niye kabul etsin?"
"Korkudan olabilir mi? Kadını dövüyormuşsun, nasıl reddetsin seni? Üstelik reddettiğinde öldürülme riski de varmış, görmüş olduk."
Burhan kötü polis işine iyice kendini kaptırmıştı. Söylediklerine katıldığım için yine sessiz kalmayı seçtim. Adamı öfkeden kudurtana kadar da onun tarafında görünmeyecektim. Yani şu an iyi polis kötü polis değil, tarafsız polis ve kötü polistik.
Umut Karlı ellerini yumruk yapıp masaya vurdu.
"Beni sevgilisini döven bir adam olarak görmenizi anlıyorum ama bir katil değilim. Elinizde hiçbir kanıt olmadan da beni bu suçla itham edemezsiniz. Size her şeyi anlattım. Daha fazla burada kalmak istemiyorum."
"Ona biz karar veririz koçum."
Adamın Burhan'ın üzerine atlamak istediğini fark edip nihayet araya girdim.
"Umut Bey, şuan sizi kesin bir suçla yargılamıyoruz. Sadece olabilecek teoriler üzerinde duruyoruz ki böyle bir durumda kurbanın şiddet gördüğü kişinin suçlu olma olasılığı çok yüksek. Zeynep Hanım'ın katilini bulmak için herkesi böyle sıkıştıracağımızı bilmenizi isterim. Benim soracağım başka bir soru yok." diyerek Burhan'a döndüm. Burhan da omuz silkip önündeki defteri cebine attığında ayaklandım.
"Bir süre şehirden uzaklaşmayın. Sizinle tekrar görüşmemiz gerekebilir. Bize söyleyeceğiniz bir şey yoksa gitmekte serbestsiniz."
Adam sadece kafasını olumsuz anlamda salladı. Biz odadan çıkarken o da ayaklanıyordu. Kapıdaki Alper'i çevirip adamı gitmek istedigi yere bırakmalarını istedim. Böylece yoldayken de şüpheli bir hareketi, bir sözü olursa haberdar olacaktık.
Ben üst kata yöneldiğimde Burhan ardımdan seslendi.
"Otopsiye katılacak mısınız amirim?"
"Evet, arabanın anahtarlarını ofiste unutmuşum. Onu alıp otopsiye geçecektim. Geliyor musun?"
"Daha iyi bir işim yok gibi görünüyor o yüzden maalesef geliyorum."
On beş dakika sonra Burhan sürücü koltuğuna geçmiş adlı tıbba doğru sürmeye başlamıştı. Yolda ikimiz de sessizdik. Onun da yeni çıktığımız sorguyu düşündüğüne emindim. Bu adam katil değildi muhtemelen ama kesinlikle cezalandırılması gereken biriydi. Bir kadına atılan her tokat başı beş aylığına hapse atabilsek belki de kadına şiddet oranı ülkemizde azalırdı. Boş hayallerle geçen yolculuğun ardından otoparka varmış, ikimiz de Selma'nın olduğu kata yürümeye başlamıştık. Burhan sessizliğini nihayet bozdu.
"İnşallah bu sefer katile ait bir iz yakalar Selma, vallahi çok yoruldum hiçliğin ortasında katil aramaktan."
"Umarım Burhan, bu sefer bir hata yapmış olsun da bir adım da olsa yaklaşabilelim."
İkimiz de otopsi odasına girmeden galoş ve bonelerimizi taktık. Maskeleri de aldıktan sonra içeri süzüldük. Selma büyük bir dikkatle metal sedyenin üzerindeki bedene yoğunlaşmış, geldiğimizi umursamamıştı. Yavaş adımlarla karşısına geçtiğimizde başını kadının Y şeklinde kestiği göğsünden kaldırıp bize doğrulttu. Yanındaki kayıt cihazını işaret edip yardımcısının onu kapatmasını bekledikten sonra derin bir iç çekerek "Yine pek bir şey bulabildiğimi söyleyemem beyler." diyerek omuz silkti.
"Aksini beklemiyordum zaten, katilin çok dikkatli olduğu ortada." diyerek Selma'yı rahatlatmak istedim.
"Yine de size şunu söyleyebilirim ki kurbanın dış muayenesinde kollarında ve bacaklarında darp izlerine rastladım. Katille olan bir mücadeleden değil tabii. En az bir haftalık iyileşmek üzere olan morluklardan bahsediyorum."
Burhan'la ikimiz göz göze geldiğimizde aklımızdan Umut Karlı ismi geçiyordu.
"Kurbanın erkek arkadaşı tarafından şiddet gördüğünü biliyoruz." dedim Selma'ya.
"Bu şiddet epey büyük boyuttaymış yalnız çünkü iki parmağında ve kaburgasında iyileşmiş çatlak, omzunda da zedelenme var."
Eldivenlerini değiştirip önümüze kurbana ait röntgen sonuçlarını açtı ve kaynayan kemikleri işaret etti.
"Bu adam onu sürekli dövüyor olmalı. Kemiklerin iyileşme zamanları farklı. Yani farklı zamanlarda şiddet görmüş. Vücudundaki morluklar da öyle. Baldırlarındaki bazı morluklar yeni oluşmuş. Kol ve bacağın alt kısmındakiler ise eski."
Burhan Umut Karlı'ya söverek odadan çıktı.
"Başka neler buldun Selma? Sigara kullanımına dair bir şeyler çıktı mı?"
"Hayır, aksine zaten kullanamazmış çünkü astım hastası. İlaca bağımlı kalarak nefes alan bir kadının sigara içilen ortamlarda bile tıkandığına eminim. Zaten tıbbi geçmişinde de bu hastalığı yer alıyor. Yani komiserim bu kadın ağzına sigara sürmemiş biri."
"O zaman sigara izmariti katile ait. Ya da onu döven sevgilisine."
"İncelemeye yolladım. Alınan DNA sistemden biriyle eşleşirse direkt size haber vereceğim."
"Otopside görmem gereken bir şey var mı?"
"Aslında hayır, iç organlarını inceleyeceğim sadece. Ölüm sebebi belli zaten. Yine de bir şeyi gözden kaçırmak istemiyorum. Bu yüzden detaylıca kontrolden geçirmeliyiz, yani buradaki işim uzun. Sizin başka bir işiniz varsa gidebilirsiniz. Bundan sonra bulacağım pek bir şey olmaz. Tırnak altından alınan örnekleri inceleyip sonuçlanınca size haber veririm."
"Tamam Selma, sağolasın. Bu arada parmaklara dövmelenen harfler ne oldu? Sonuç aldık mı?"
"Aslında çok kolay oldu. Bırakılan mesaj 'Sıradan'. "
"Yani ilk akla gelen kombinasyon. Katilin ne anlatmak istediğini bir çözebilsek belki ona yaklaşabileceğiz ama şu an bir arpa boyu yol gidemedik."
"İnanın Savaş Başkomiserim benim de beynim durdu. Yani kelimeler çok tutarsız. Basit, klişe, sıradan... Birleştiğinde bile mantıklı bir cümle çıkacak mı emin değilim."
"Ben de Selma, ben de. Hadi sana kolay gelsin ben kaçayım. Otopsinin en sevmediğim kısmına yetişmek bile midemi kaldırmaya yetiyor." diyerek iç organlarını gördüğün kurbandan kaçırdım gözlerimi.
Dış muayenede olmak iyiydi. Genital muayene rahatsız ediciydi belki ama bu kısım içlerinden en kötüsüydü. Tek tek organları çıkarıp inceleyecek, hatta tartacaklardı. Sonra da bir puzzle gibi onları yerlerine yerleştirip açtıkları gibi dikecek, kurbanı ailesine Frankenstein gibi teslim edeceklerdi.
İç çekerek kapıya doğru yürüdüm. Selma da iyi akşamlar diyerek işine kaldığı yerden devam etmek üzere eldivenlerini yeniledi. Ben çıktığımda çoktan Selma'nın kayıt cihazını başlattığı ve ne yaptığını anlatmaya başladığını duydum. Ardıma bile bakmadan dışarı attım kendimi.
Evet sürekli ceset ve kan görmeye alışkındım ama bir kadını karşımda parçalamalarına asla alışamayacaktım sanırım.
Otoparka vardığımda Burhan'ı arabanın kaputuna yaşlanmış sigara içerken yakaladım.
"Hayırdır oğlum sen yine tiryakiliğe mi başladın?"
"Yok amirim ya, ara ara içiyorum böyle işte. Bugünün üzerine yakılırdı bir tane."
Kafa sallayıp arabaya yöneldigimde o da yarıda kalan sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi. Yanıma oturduğunda yola koyulmak için motoru yeni çalıştırmıştım. Yola çıktığımızda Burhan daha fazla sessizliğini koruyamadı ve ağzını hiç susmamak üzere açtı.
"Şu herife ayar oluyorum. Baştan dövmediğini söylüyor, sonra birkaç tokat diyor. Kadını hastanelik etmiş, resmen sakatlamış. Bunun bir tokatla olmadığını hepimiz biliyoruz. Su salak için tutuklama emri çıkartıp biraz süründürsek fena mı olur?"
"Bunu senin kadar ben de isterim Burhan ama kafamıza göre birilerini kodese tıkamayız biliyorsun. Elimizde bir kanıt yok. Ne diye tutuklama kararı çıkartacağız ki? Ölen bir kadına zamanında şiddet uyguladığı için mi? Ne için?"
"Bize yalan söyledi."
"Yeterli olmadığını sen de biliyorsun. Tek temennim olay yerinde bulunan sigara izmaritinden onun DNA'sının çıkması. Bugün ona ikram ettiğin sigaranın izmaritini sakladın dimi?"
"Ayıp ediyorsunuz. Analiz için yolladım bile. Eşleşme varsa yarın haberi gelir."
"İyi iyi. Aile ile görüşmeden bunların çözülmesi iyi olacak. Yarın uzun bir gün bizi bekliyor. Zeynep Bal'ın iş yerine gidip çalışma arkadaşlarıyla konuşmalı, sonra ailesini görmeliyiz. Kurbanın özel hayatını bir de onlardan dinleyelim. Belli ki sevgilisi bizi kandırıp kendini aklama peşinde çünkü."
"Yarın aile geldiğinde size haber veririm. Merkezde kalıp evrak işlerini halletmem lazım. Malum Sevda'yı basın işinin başına verdik. Elemanlarımız giderek azalıyor."
''Biz bir şekilde hallederiz biliyorsun. Her zaman hallettik."
''Umarım öyle olur abi çünkü ben artık bunaldım. Kolay vakaları kapatmayı özledim. Kendimi yeterli hissetmeyi, yenilmez hissetmeyi... Bu gibi cinayetlerle uğraşmak insanı delirtiyor."
"Bunu da çözeceğiz Burhan, az kaldı. Hissediyorum. Katil hata yapmaya çok yakın. Tek bir hatasında onun tepesine çökeceğiz."
"Tepesine çökmek ne kelime, bu uykusuz gecelerin her biri için onu tokat manyağına çevireceğim"
Gülerek yanıtladım. "Güzel fikir, benim uykusuz gecelerim için de tokatla. Belli ki öfkeni anca dindirir."
"Tüm İstanbul için tokatlayacağım."
Öfkeli bir tonda söylediği bu cümleden sonra kısa bie sessizlik oldu. Sessizliği bölen ilk şey benim kahkaham, ardından Burhan'nın anırmaya benzeyen kahkahası oldu. O öyle gülünce ben daha çok gülmüş, gerilen sinirlerimizi bu şekilde rahatlamıştık.
Burhan'ı evinin önünde indirip ben de eve geçtim. Nihayet uyumaya bu kadar yaklaşmış olmak, sıcak yatağımı düşünmek öyle huzurlu hissettirmişti ki koşa koşa kapıya vardım ve eve girer girmez kendimi yatağa bıraktım.
Eveeet, bir bölümün daha sonuna geldik. Yeni bölümde kurbanımíz Zeynep ile ilgili önemli şeyler öğreneceğiz. Bakalım katile yaklaşabilecekler mi?
Umut karlı hakkında ne düşünüyorsunuz? Kıza uyguladığı şiddet ölümüne sebep olmuş olabilir mi?
Bu arada Mesajların ne ile ilgili olduğunu tahmin eden var mı?
Yeni bölümde görüşmek üzere, kendinize cici bakın 😽