MUHÂFIZ

By mercanfatmanur

28.2K 3.2K 4.3K

"Benim değil. Koruduğun inancının muhafızısın." dediğimde aniden gözlerime baktı. Bir kılıç kadar keskindi ba... More

00: Muhafız
01
02
03
04
05
06
07
08
09
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
Duyuru
25
26
28
29
30
31
32
33

27

752 85 123
By mercanfatmanur

"Alışmışım sana ben.."

****

Kimsesizliği tattınız mı?

Ben 25 senedir tattığım en acı şey olarak bağrımda saklıyordum bunu. Ara sıra silahım olarak kullanıyordum. Acındırıyordum kendimi. Ona buna dil döküyordum ki beni kollarının altına alsınlar diye. Dik durmaktan da ödün vermiyordum, ayaklarına serilmiyordum kimsenin. Bazen de dalgaya vuruyordum bu acınası halimi. Gülüp geçiyordum. Ama biliyordum ki bu his benim en derinime yer edinmişti. Kazılı bir kuyuydu. Almıyordu kimseyi içine. Daima var olacaktı.

Karanlık kuyuda bir adam vardı şimdi. Fakat onu karanlığa mahkum edemezdim.

Odayı inceledim. Camları vardı ama perdeleri kapalı olduğu için kör bir odadan farkı yoktu. Karanlıktı. Odaya kadar eşlik eden kişi duvardan loş ışık yakmıştı. Henüz akşam bile olmamıştı, neydi bu odadaki karanlık?

Karanlık bir tünelde elimde meşale varmış gibi hissetmiştim. Bu loş lambalar sanki ateş gibiydi. Odayı sarı kırmızı bir atmosfer kaplamıştı. Yutkundum. Odanın içine doğru yürürken kapı kapanma sesiyle irkilerek arkama dönmüştüm.

Görevli gitmişti.

Hadi ama böyle sert kapatmasına lüzum yoktu. Zaten karanlıktı oda, korkmuştum!

Her neyse.

Öncelikle hızla yürüyüp kalın perdeleri araladım. Sonra tamamen açtım. İçeri giren aydınlık, karanlığa alışmış gözlerimi kamaştırdı. Birkaç kere kırpıştırıp açtım. Loş lambayı kapattım. Derin bir oh çekip camın yanındaki çift kişilik geniş yatağa sırtüstü attım kendimi. Bu, rahatlatmıştı.

Yatağın rahat olduğunu es geçemezdim. Kendimi yatağa bırakır bırakmaz bedenimdeki tüm ağrılar kendini hissettirerek yatağa döküldüler.

Üstümü değiştirmem gerekiyordu ama kıyafet var mıydı?

Yaramı temizlemem gerekiyordu ama bez var mıydı?

Tüm soruları itip tavanı izleyen gözlerimi kapattım. Belki birkaç dakika uyuyabilirdim. Birkaç saat? Birkaç gün de olabilir tabii.

****

Yüksek bir sesle gözlerimi araladım. Hafiften sıçramıştım da. Kısa süreli bir sesti ama algılayamamıştım. Belki kapıya vurulmuştu. Ellerimi yukarı doğru gerererek esnedim ve doğruldum. Gözlerim camı buldu. Cam boydandı, yeri de göğü de gösteriyordu oturduğum yataktan. Mavinin tonu epey koyulmuştu. Akşamüstüydü.

Çok da uyumamışım canım.

Belimi kaşırken ayaklarımı yataktan sarkıtıp kalktım. Yatağın karşısındaki duvarda da sedir tarzında bir koltuk vardı. Oda büyük sayılırdı. Göz gezdirip dolaba yaklaştım. Belki birkaç kıyafet geçirebilirdim üstüme.

Dolabın iki kapağını tutup ikisini de açtım. Karşıma çıkan manzarayla gözlerim kocamanlaştı. Bir sürü kıyafet vardı, evet. Ama bunlar pek benlik değildi sanki..

Elimi uzatıp işaret ve baş parmağımla birini tuttum. Diğer parmaklarımda olabildiğince yukardaydı. İyice kaldırıp baktım. Göğüsü kapatan bir bez parçasıydı. Dudağımın içini dişlerken göz devirdim. Burda hiç normal kıyafet olabilir miydi? Mantık çerçevesine sığmazdı bir kere.

Elimdekini geri yerleştirmek yerine dolabın bir köşesine fırlattım. Açık giyinen bir insan değildim. Yazları şort vs. giyerdim fakat bunlar beni aşardı. Sade giyinirdim. Yaz dışında da kısa giyinmezdim doğal olarak. Şimdi kışın ayazın ortasında bunları giyen kadınlara ne denirdi? Ben, bunları giymeyecektim herhalde..

Dolabın kapağını kapatıp yan dolabını açtım. Hiç değilse içim rahatlamıştı. Erkek kıyafetleri vardı. İçinde dar bir tişört ve paçaları lastikli eşofman aldım. Bana yine de bol olacaktı ama yan dolaptan iyidir. Harbi bunları giyince beni kovabilirlerdi. Çünkü yoldan geçen bir kızdan farksız duracaktım. Güldüm. Zaman kaybetmeden üstümü değiştirdim.

Duvara montelenmiş boydan aynanın önüne geçtim. Bu halde ortalıklarda gözükmeli, bir şeylere burnumu sokmalı mıydım ki acaba?

Birden kapı 'tak!' diye açıldığında irkilerek geriledim. Ya şu an üstümü değiştiriyor olsaydım!!

İçeri giren tanıdık şahısla gözlerimi kıstım. Niye burdaydı şimdi bu?

Birkaç adımda içeri girdi. Ardından kapı kapandı. Odada ikimiz kaldık. Sesimi temizleme ihtiyacı hissetsem de bunu yapmadan dik durdum. Saçlarımı söz verdiğim gibi açık tutmuştum. Hazırlıksız yakalansam bile. Omuzlarıma dökülen saçlarımı başımı sallayarak sırtıma gitmelerini sağladım. Adımları önümde durdu.

Bakışları yüzü falan güzeldi, tehlikeliydi, yaralıydı. Ama şerefsizdi kendisi. Duruşunda meymenet yoktu bu adamın. Omuzları rahatlıktan mı yoksa suçtan mı bilmem, çöküktü.

"Benimsemişsin." dedi odayı işaret ederek. Başımı salladım.

"Alışmaya çalışıyorum." dedim. Yukardan aşağı süzdü beni.

"Karanlıktan hoşlanmıyor gibisin." dediğinde başta algılayamadım sonra açtığım perdeleri kastettiğini idrak ettim.

"Klostrofobi'm var. Karanlık beni boğuyor."

Karanlık benim evim. Işığım ateşim. Yüreğim. Kuytu da kuyum. Sevdiğim yalnızlığım. Ben karanlığım diyemezdim.

Biraz daha yaklaştığında aramızda minik bir mesafe vardı. Üzerime bol olmuş tişörtü karnımın olduğu yerden kendine çekti. Bir santim kımıldamadım. O da kıyafeti göstermek amacıyla yapmıştı bunu.

"Bunları niye giydin?" dedi dudaklarında peyda olmuş saçma bir gülüşle. İkinci Dük vakası gelirse korkarım Ammar'ı tutamazdım.

"Sence o f**işe kıyafetlerini giyer miyim ben!" diye çıkıştım. Bağırmamıştım, somurtmuştum sadece.

"Dindar mısın?" dedi burun kıvırıp.

"Ne alaka?" dedim umursuz tavrımla.

"O zaman seni bu kadar rahatsız etmemeli o f-.."

"Bedenime saygım var benim.." yüzümü yüzüne doğrulttum. Yüzümü buruşturarak, "..Bay ismini bilmediğim adam!" diyip geri çekildim.

Dudağını aşağı sarkıtıp başını salladı. 'Çok dinledim bunları' ve 'vay be' ifadesiyle karışık.

"Seni bu kılıkla burada dolaştırmam. Erkek olsaydın tekmeyi vurmuştum g*tüne." Gözlerimi açıp kaşlarımı çattım.

"Düzgün konuş!" diye çıkıştım biraz sesli.

Elini ceketinin iç cebine attı. Bir sigara çıkardı. Dudaklarının arasında sıkıştırıp önümden çekildi. Cama doğru yürürken gözlerini benden ayırmadı. Ağzındaki hala dudaklarındayken,

"Neyseki çıkışmana bir şey demiyorum. Kadınlara şiddet uygulamak benlik değil." dedi. Çakmağı çıkarıp ucunu yaktı. Çeker çekmez tüm dumanı odaya yayıldı. İçime çekmemek için nefesimi tuttum. Nefesten nefese fark vardı ya hani. Leş gibi, çiçek gibi.

Alakasız.

Önünde durduğu camın perdesini çekip camı açtı. Omzunu cama yaslayıp önünü içeri döndü. Sigaradan çekip dumanı dışarı üflüyordu. He ya benim klostrofobim vardı, ondan. Nefesimle güldüm. Daha tanışmamıştık, vakit geçirmemiştik. Bana güvenmediğini biliyordum. Bu samimiyet ve düşünceli tavırların aslını merak etmiyor değildim. Her neyse.

"Niye geldin?" diye sordum.

"Dinlendiğine göre tanışabiliriz diye düşündüm." dedi. Ağzımda biriken tükürüğümü yuttum. Boğazım kurumuş meğer.

Dinlendiğimi nerden biliyordu. Kamera falan mı vardı.. ben üstümü değiş-.. Ahhğ..

"Tanışalım." diyiverdim. Parmaklarının arasında sıkıştırdığı azalmış şeyi camdan aşağı attı. Camı kapatmadan yanıma gelip yatağa oturdu. Tedirgindim ama son derece rahat davranmaya özen gösteriyordum. Komidinin yanındaki sandalyeye oturup sırtımı yasladım.

"Neden aranıyorsun?" Dudaklarımı birbirine bastırıp derin bir nefes aldım. Bunu düşünmüştüm. Verdiğim cevap tatmin edebilirdi onu.

"Evimde mal yakaladılar." Kaşları kalktı beğenmiş bir vaziyette. Bu köpeklerin ciğerlerini ezberlemiştim ben.

"Kaçmayı başardım ama burdan çıktığım an ensemde olacaklar." diye tamamladım.

"Kime çalışıyorsun?" diye sordu.

Ayvayı yedin mi Hafsa.. Onu düşündün de bunu düşünmedin mi sen şimdi!

Dur.. vardı aslında bildiğim karşı şirketlerden. Konsa'lar, Sebastian'lar, Kerze'ler. Bunlar hep düşman (sözde) şirketlerdi. E burda da onlardan varsa kurtuldum demekti. Yoksa yine ayvayı yiyecektim.

Düşman illegal çetelerden olduğumu söylememin sebebi beni bulmalarının zor olmasıydı. Eğer Baldıranlara ait mal çetelerini söylersem beni bulmaları bir gün sürmezdi.

"Aslında şirketlerin düzeni yok. Ben aracıyım bana veriyorlar ben taşıyorum. Ama genel olarak Sebastian, Konsa, Kerze gibi büyük çaplılar oluyor." Başını kaldırıp dilini yanağına bastırdı. Düşmanlarıydı çünkü.

"Biz onlarla rekabet halindeyiz. Senin burda olman büyük bir koz olur." dedi. Yüzündeki ifadeyi okuyamıyordum. Hem memnundu hem de tedirgin.

"Yani?"

"Seni onlara geri verebiliriz istersen. İstemezsen bize çalışırsın." dediğinde heyecanla lafa atladım.

"Ben aslında taşıyıcılık yapmaktan sıkıldım. Onlara ihanet etmek istemem ama kıymetimi bilmiyorlar. Dövüşebilirim, silah tutabilirim artık. Küçük adamların yapacağı işi yapıyorum senelerdir."

"Hakettiğin mevkiyi biz veririz, o konuda sıkıntı olmaz. Ama sen köstebeklik yaparsan hesabını kendi ellerimle keserim." Yutkundum. Keserim kelimesini öyle bastırarak söylemişti ki bir an o anları hayal ettiğimde tırstım. Başımı salladım.

"Siz beni onlardan koruyun, beni sizin yanınızda görürlerse asıl o zaman bittim."

"Sıkıntı etme." dedi sakalını kaşıyarak. Onu şöyle bir inceledim. Kötü, cani, vicdansız, leş gibi bir kadın olsaydım bu adam hoşuma giderdi. Şu an sadece kusasım geliyordu.

Ihm..ıhm.. Şimdi tanışmalıydık. Gülümsedim.

"İsmin ne?"

"Korkut."

"Gerçek ismin mi?"

"Hayır." Gözlerimi yere indirip başımı salladım. Takma adı Korkut olan bir adam.. Gerçek ismini sormamayı tercih ettim. Büyük ihtimalle sert yapardı. Şimdi gerilmeye gerek yoktu.

"Sen kimsin?" diye sorduğunda atılmak yerine sakince cevap verdim,

"Arya."

"Arya?"

"Gerçek ismim bu, Arya Göreli."

"Kendi ismini mi kullanıyorsun?"

"Az önce dediğim gibi öyle özel bir işin içinde bulunmadım. Dolayısıyla bana takma isim koyan da olmadı." Gözlerimi başka yere dokundurup yüzüne baktım. "Seninki, güzelmiş ama." Tepki göstermedi. Yerinden kalkıp dolaba doğru yürüdü. Ne yapmaya çalıştığını izlerken dolabın kapağını iki yana açtı. Umarım tahmin ettiğim şey değildir. Hava neredeyse karardığı için fazla göremiyordum. Dolabın önünde öylece durup baktı sadece. Sonra elini uzatıp bir parçayı çekti askısıyla. Askıdan tutup hava kaldırdığında o da ben de elbiseyi inceledik.

Simli siyah bir elbiseydi. Önü kapalıydı fakat sırt dekoltesi vardı. Bel kısmında bollaşmış kumaş modeli vardı. Elbise askılıydı ve etek boyu bir bacağın diz üstünden diğer bacağın diz altına doğru çapraz kesimle geliyordu. Baktığım an üşümüştüm. Korkut'da yerini ve elbiseyi ezberlemiş gibi çekip almıştı. Elbiseyi inceledikten sonra havada tuttuğu askıyı yatağa attı. Elbise yatakla buluşunca.. evet, tam da tahmin ettiğim şey.. Alnıma sertçe vurasım geliyordu şimdi. Gözlerim açıldı iyice. Hayır ama ben bunu giyemezdim. Rahatsız, olurdum.. Donardım.

"Bu akşam diğerleriyle tanışman için doğru düzgün giyinmen gerek. Barda toplu bir masa olacak."

Doğru düzgün mü???? Barda toplanmış bir sürü adam mı????

Elbisenin doğru düzgün sözcüklerine uymaması bir yana iğrenç bir ortama hazır olmadığım aşikardı.

Ben o birkaç günlük kasaba evinde Ammar'la didişmekten çok memnundum. Benim burda ne işim vardı ya!..

Yatağa uzanıp elbiseyi elime aldım. Bir de böyle inceledim. Kaşlarım alnıma doğru büzülürken Korkut'a kaldırdım yüzümü.

"Bunu giymek zorunda mıyım?" Tek kaşı havalandığında daha sakin konuşmaya özen gösterdim,  "..yani pantolon gömlek de olur. Çekici duracak bir şekilde kombinleyebilirim." dedim.

Gözlerini yere indirip sabırsız bir nefes aldı. Göz bebeklerini tekrar bana doğrultup konuştu,

"Seni ilk defa görecekler, iyiliğin için söylüyorum. Sen bilirsin.." diyip tek omzunu silkti. Kapıya dönüp giderken onu durdurum.

"Korkut." Fazla mı samimi olmuştu. Yoksa ben mi bunları başıma sararak kaşınıyordum. Ama ne deysedim şimdi, Korkut Bey mi!.. Saçmalık.

Adını duyunca şaşırmıştı. Adımlarını durdurup bana döndü. Bakışlarıyla ne diyeceğimi sorduğunda dudaklarımı araladım.

"Bu odayı bana tahsis ettirmiş olabilirsin. Ama mahremiyetimi ihlal etme. Üzerimi giyiniyor da olabilirim. En azından tıktıkla." dedim kaşlarımı kaldırıp indirirken. Beklemediğim bir şekilde sakin karşıladı. Başını sallayıp geri önüne döndü ve adımlarını hızlandırıp odadan çıktı.

Başımı iki yana sallayıp oflayarak derin bir nefes verdim. Şimdi ne yapacaktım? Bu elbise bana bu kadar dert olmalı mıydı? Elbisenin beni rahatsız etmiş olması mıydı bu dürtü, yoksa tahminen Ammar'ın hoşuna gitmeyecek olması mıydı?

Beni görmeyecek olsa bile bu düşünce aklımdan geçiyordu.

Odanın içinde ki lavoboya girip kendime çeki düzen verdim. Kolumdaki kesik yarayı temizledim. Hava beş on dakika içerisinde iyice kararmıştı. Hazırlanmaya başlasam iyi olacaktı.

Bunu.. yapacaktım. İstemeyerek bile olsa, zorunda tutmuştu beni. Dolaba baktığımda zaten bu elbise en rahat olanıydı. Yüzümü tavana doğrultup soluklandım. Sonra elbiseyi tekrar kavrayıp banyoya yürüdüm. Kamera olma olasılığı yüksekti buranın, tedbirimi alsam iyi olurdu.

****

Boydan aynanın karşısındaydım. Şifoniyer çekmecesinin içinde bulduğum birkaç makyaj malzemesiyle yüzümü renklendirmiştim. Nedense içim hiç rahat değildi. İlk defa yaptığım bir şey olmamasına rağmen..

Elimdeki ruju dudağımın bir ucundan diğer ucuna sürdüm. Çok renklenmemesi için bastırmamıştım. Dudaklarımı birbirine bastırıp rengin yayılmasını sağladım. Kenara taşan yeri serçe parmağımın kenarıyla sildim. Rujun kapağını kapatırken geri çekildim. Aynada kendimi izledim. Güzel olmuştu. En azından farklı durmuyordum. Hala Hafsa gibiydim. Sadece biraz rahatsız bir Hafsa.

Elbisenin belinden tutup çekiştirerek bollaştırdım. Dolabın alt rafından alelade siyah bir topuklu seçip ayağıma geçirdim. Hazırdım. Zaten telefonum yoktu. Yanıma alabileceğim daha önemli bir şey de kalmıyordu geriye. Hafif bir öksürükle sesimi temizleyip kapıya doğru yürüdüm. Ayakkabının ritmik sesine gıcık olsam da bunu bugünlük çekecektim. Dışarı çıkıp kapıyı kapattım. Geniş holden hızlıca yürümeye başladım. Tanıdığım bir tek Korkut vardı, tanımaya bin şahit gerçi. Ama aşinaydı gözüm ne de olsa. Şimdi ilk defa göreceğim insanların beni gözleriyle süzecek olması geriyordu. Bedenimi istemsiz bir şekilde kasıyordum.

Merdivenlerden aşağı indim. Gözümün önüne gelen saçlarımı yukarı iterek koca köşkün çıkışına yöneldim. Her kapıda koruma duruyordu. Burası nedense daha korunaklıydı. İç kapı dış kapı dinlemeden her birine yapılı adamlardan dikmişlerdi. Kapıdan çıkarken yerinde duran korumaya yanaştım,

"Bar kısmı ne tarafta?" Eliyle sol tarafı gösterdiğinde sesini çıkarmaya tenezzül bile etmedi. Omuz silkip teşekkür etmeden sol tarafa yöneldim. Hızlı yürüyordum ki ne olacaksa olsundu artık. Kapısını tanıyınca duraksamadan girdim. Gündüz gördüğüm gibi karanlıkta renkli ışıklar süzülüyordu. Koridorda yürürken kenardaki oda gözüme çarptı. Bir anda o odaya tıkılmıştım ve Korkut'la karşılaşmıştım. Odayı umursamadan önüme baktım. Müzik sesinin geldiği yöne kulak verdim.

Sonunda süzülen ışıkları yüzümde ve vücudumda hissedince hafif bir tebessüm bıraktım. Birkaç basamak merdiven inip kenarlara kurulmuş masalara yöneldim. Bu masalardan birine oturacaktım sanırım ama önce onları bulmalıydım. Barmenin olduğu yere gidip yüksek bar taburesinde yerimi aldım. Burada beklesem iyi olacaktı. Yalnız olmak burda sırıtmıyordu.

"İstediğiniz bir karışım var mı??" İstekli ses kulağıma ilişince önüme baktım. Gayet düzgün görünümlü barmendi bu.

"Şu an bir şey içmeyi düşünmüyorum."diyerek gülümsedim. O da karşılık verip diğer müşterilere baktı. Dirseklerimi tezgaha yaslayıp ellerimi çenemin altında bileştirdiğimde omzumun üstünden giren çıkanları da takip ediyordum aynı zamanda.

Ne kadar öyle bekledim, aklımdan neler geçirdim bilmiyorum, sonunda içeri bir takım resmiyet dolu grup giriş yaptığında, bir de içlerinde Korkut'u gördüğümde kalçamı iterek tabureden kalktım. Ortadaki masaya doğru gidiyorlardı. Korkut'la göz göze gelince önce beni memnuniyetle süzdü sonra kaşlarıyla işaret yaptı. Yanındakiler yerlerine yerleşirken elleriyle birazdan seni getireceğim hareketi yaptı. Yerimde kaldım. Sanırım şu an beklemeliydim.

Fazla beklemeden yanıma yaklaşan Korkut'u farkettim. Yerimde doğrulup omuzlarımı dikleştirdim. Baştan aşağı beni süzdü yine. Yerin dibine giresim  geliyordu.

"Gidelim." dediğinde arkasından yürüyecekken bileğimi tuttu. Bu samimiyet nerden bakışı atacaktım ki, burada temas etmenin önemli bir rol olmadığını hatırladım. Galiba Ammar'a alışmıştım ve buralar artık bana yabancı gelmeye başlamıştı. Kolunu açtığında arkadaşmışçasına koluna girdim. Orta adımlarla masaya yaklaştıkça yumruğumu sıkmadan edemedim. Fazlasıyla gerilmiştim.

Masanın önünde durduğumuzda bakışların üzerimizde toplanması için yalancı bir öksürük sundu Korkut. Hepsi teker teker yabancı olan beni incelerken içlerinde bir kadın Korkut'a seslendi.

"Bu genç kadında kim Korkut??" Korkut'un eli belimde belirdiğinde kaşlarım ortaya büzüştü. Ne yaptığını sanıyordu bu. Bu da mı dostça bir hareketti? Neyse buna sabretmeye çalışsam iyi olacaktı.

"Arya'ya merhaba diyin. Kendisi piyasamızı yeniden canlandıracak o kadın. Size bahsetmiştim" dediğinde içimden kıkırdamadan edemedim. Masadakilere teker teker bakıp göz gezdirerek gülümsedim. Şaşırılacak iş şu ki, yüzleri temizdi. Normal bir yolda yanımdan geçseler gülümserdim. Aklımdan geçmezdi katil ve vicdansız oldukları. Ama Dük, Merlin, Vegas, Koral ve diğerlerinin yüzünden anlaşılıyordu falsolukları.  Hatta bu yüzden dışarda pek normal hayatları olmazdı. Gören insanlar onlardan korkardı çünkü. Bu kesindi. Her neyse.

Başımı hızlıca iki yana sallayıp kendime geldim. Bakışlar hala üzerimdeyken Korkut belime yasladığı elini bastırıp kendiyle birlikte beni de yanına oturttu. Sol elimle perçemimi sağ kulağımın ardına attım. Şimdi tam olarak bir muhabbet açılacak gibiydi.

"Detayları size anlatmıştım zaten. Şimdi soru sorarak onu sıkmak doğru olmaz. Sadece tanışmanızı istedim." dedi Korkut. Ne yalan söyleyeyim sahip çıkması, söz ettirmemesi eğer böyle giderse iyiydi. Fakat sırf bunun için bana bu elbiseyi giydirmesi nefret bir şeydi.

"O zaman tanışalım." diyip elini uzattı çakma sarışın olan kadın.

"Ben Elvis, Arya umarım tanıştığıma memnun olurum." Bu nası tanışma cümlesiydi böyle. Uzattığı eline karşılık verdim. Gülümsedim.

Masada tamı tamına beş kişiydik. Ben ve Korkut'la birlikte. Pakala 'adamlar' diyebileceğim bir kavrama hitap etmiyorlardı. Kalabalık değillerdi en azından şimdi.

Yabancı olan üç kişiden birinin ismini öğrenmiştim. Oldukça genç ve iyi giyinimli biri karşımdan kalkıp diğer yanımdaki boşluğu dolduruğunda hayretle hareketlerini izledim. Yüzümü ona çevirdiğimde gözlerim açılmıştı. Alık ifadesiyle beni etkilemeye çalışan bir Arizona kertenkelesi gibiydi gözümde. Dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Valen." dedi elimi kucağımdan alıp üstüne hafif bir öpücük kondururken. Olanlar o kadar komik geliyordu ki birden kahkaha patlatmaktan korkuyordum. Fazla göz göze gelmeyip gülümsedim Valen'e. Rahat bir tavırla sırtını arkaya yasladığında Korkut kulağıma eğildi. Sıcak nefesi rahatsız etmişti birden. Aşırı suçlu hissediyordum.

"Biraz çapkındır, sorun etme." diye fısıldadı kasıldığımı farkederek. Ona küçük düşürücü bir bakış attım. Bu mu çapkındı... pabucumun çapkını. Bu olsa olsa alık olurdu tam olarak böyle. İfademi toplayıp gülümsedim. "Sorun değil." dedim.

Sırada bir kişi kalmıştı. Orta yaşlı hatta biraz büyük de olabilir. Gayet sıradan ve rahat olan adam başını sallayıp "Servet." dedi ve yanındaki kadını kollarının arasına aldı. Elvis'le sevgiliydi demek ki.

"Tanıştığıma memnun oldum." diyerek onayladım hepsini. Sonra birden kolumdan çekilip kaldırıldım. Valen, "Tanıştığımıza göre biz biraz eğlenebiliriz değil mi?" dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Hala yan tarafımda oturan Korkut, bileğimi tuttu. Valen'e bakmadan,

"Otur oturduğun yere kızı sıkma." dedi. Yutkundum. Valen'e baktım. Bozguna uğramış bir ifadeyle gözlerini devirdi. Geri çekilip eski yerine gidip oturdu. Yerime oturmadan,

"Ben biraz dolaşsam iyi olacak." diyerek masadan ayrıldım.

Bu kadarcık bir tanışma için giydirdiği kıyafete inanamıyordum. Bu adam beni kekliyor muydu?

Kalabalığın, çıplak ve yapış yapış olmuş tenleri içinden süzüldüm. Arada sıkışıyordum. Defalarca böyle dans etmiş olsam bile şuan canım bunu istemiyordu. Oysaki tam şimdi müziğin ritmine kapılabilirdim.

Birden belimde hissettiğim elle irkildim. Elim kolunu çevirmek için belime gitmişti ki ilk önce yüzüne bakmam gerek gibi hissettim. Arkama doğru döndüğümde Korkut ciddi bakışlarıyla gözlerinin altından bana bakıyordu. Üst dudağımın kenarı yukarı çekilirken 'ne yapıyorsun' bakışları atıyordum. Elimi bileğine götürüp kavradım ve boşluğa bıraktım. Kaşlarım çatıldı. Bu defa aniden bileğimi kavrayıp beni çekti. Peşinden yürürken kalabalıktan çıktık. Bar taburesinin yanında durduğunda elimi bırakıp bana döndü. Anlamadım. Acaba bir şey mi sezmişti? Benden mi şüphelenmişti?

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"Öylece masadan kalkıp gidemezsin." dedi. Alaycı bir tavırla,

"Suspus oturuyorsunuz. Soru falan da sormuyorsunuz. Ben sıkıldım. N'apayım? Hem buraları da bilmiyorum. Ortama alışmam lazım."

"Ortama mı alışmak istiyorsun?" Göz devirdim. Cevap vermeden sıkılgan bir ifadeyle başımı salladım. "Peki." dedi. Suratındaki ciddiyet birden beni tedirgin etti. Tam yutkunurken tekrar bileğimden çekilmeye başladım. Yine kalabalığın içinde buldum kendimi. Ter kokan leş gibi ortamın içinde yüzüm kızarmıştı. Etrafıma baktım. Gitmişti sanırım. İçimden derince bir ohh çektim.

"Çakılma öyle, dans et." Duyduğum sesle bir anda sıçradım. Bir yutkunma daha koyverdim. Arkama döndüğümde cüretkar bakıyordu. Alay vardı ifadesinde. Bedenimi buz kesti. Yapamayacağım bir şey değildi. Ama dans etmek bir yana dursun kolumu dahi kıpırdatmak istemiyordum. Tuhaf bir gerginlik oturmuştu enseme. Beni itmiyordu, çekmiyordu. Tam olarak yerimde çakılmamı sağlıyordu. Gözleri gözlerimi arıyordu. Çünkü gözlerimde kendisini görmüyordu, bunu anlamıştı.

Harbi bu adam ne yaşıyordu?

Dudağımı ıslatıp ona yaklaştım.

"Sana ne?" Burun kenarı sinirle seyirdi. "İstersem burda öylece beklerim." dedim kendimden emin bir şekilde. Buranın piyonlarının bu adamdan deli gibi korktuğuna emindim. Ama başta saygılı olursam istediğim yere ulaşamazdım. Öfkesi gözle gürülür şekilde çoğaldığında kollarımı kavradı. İki koluma da baktım. Sıkıca kavramıştı. Suratına baktığımda bütün nefreti gözlerinde birikmiş bir şekilde bana bakıyordu. Gözlerimi kıstım. "Bırak." Neden bilmem şu an kitlenmiştim. Ani bir hareket yapabilecek bir mesafe yoktu. Korkut'un elinden kurtulmak oldukça zordu. Tutuşu daha da sıkılaştıkça etime parmak izlerini bıraktığından emindim. Kemiklerimi hissediyordu.

Bıraktı.

Kollarım öyle sızlıyordu ki çömelip ağlamak istedim. Canımı yakmıştı. Yüzüne baktığımda çenesini öne itmiş başka yöne bakarak soluyordu. Kararlı bir ifadeyle bakıp bu defa ben onun bileğinden tutup çektim. Masaların olduğu boşuluğa geldiğimizde durdum ve Korkut'a döndüm.

"Öfken kime?"

"Bilmiyorum." dedi içindeki boşluğun sebebini bilmiyormuş gibi.

"Bak anlıyorum sana karşı çıktım diye sinirlendin, ama canımı acıttın farkında mısın! Hani kadınlara şiddet uygulamıyordun?" diye çıkıştım. Kaşları çatıldı.

"Kadınlar üste çıkmaya başlarsa zarar görür." Başımı kaldırıp yüzüne baktım.

"Ne zaman kadınların sözünü başınızın üstüne koyarsanız, o zaman bir halta yarayabilirsiniz ancak." dedim. Kaşlarını kaldırdı.

"Bunu kanıtlarsan.. Ona o zaman bakarız küçük hanım."  Çenemi öne iterken alt dudağımı dişlerimin arasında sıkıştırıp bıraktım.

"Adım Ha-.. hanım değil. Arya, Korkut." Ben bu gidişle deşifre olacaktım. Hafsa değil kızım Arya. Arya bebeğim, bunu aklına sok artık.

"Küçük Arya." diyip güldü. Hatta gülüşü derinleşince dediği şeye gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu adamda şeytan tüyü vardı herhalde. Garip davranıyordu ama yumuşak biri gibiydi de. Neyse.

"Arya demen yeterli." dedim. Kaşlarını hayır anlamında yukarı kaldırdı. Başımı sağa yatırıp merakla baktım.

"Sana bir ad bulmamız gerek böyle olmaz." Haadi ya.. Bir Düşes sendromu daha mı geliyordu??

"Peki siz bulun bana kabüldür." dediğimde başını salladı.

"Valen'e çok yaklaşma. Kurallara uymaz o. Kadınları mahvetmeyi sever. Çapkın göründüğüne bakma fazla güçlü ve acımasız." diye uyardı. Başımı salladım. Bir adım atıp yaklaştı.

"Yani demem o ki," dibimde bitmişti. İtmek istiyordum ama bu yumuşak konuşmaya çok absürt kaçardı. Dişlerimi birbirine bastırdım. Çene kaslarım belirginleşti. "..burda benden başkasına yakınlık kurma." dedi. Gözlerine bakıp

"Sana da yakınlık kurmasam?" diye zoraki bir gülümsemeyle sorduğumda  karşımda bana bakan adam bir anda yok oldu. Gözlerim kocamanlaştı, az önceki sesle göz bebeklerim sağa sola kaydı fakat nafile önümde kara bir şey vardı. Gözümün önü kararmıştı fakat göz kapaklarım açıktı.. Bütün bakış açımı ve kadrajımı kapatmıştı. Çenemde bir el belirdi. Yutkunduğumda işaret parmağının kenarı bunu hissetmişti. Evet elinin tersinden tutuyordu çenemi. Bileği yukarı bakacak şekilde sıkıca tutmuştu. Baş ve işaret parmağı boğazımı kaplarken serçe parmağı çeneme baskı uyguluyordu. Sıcak eli tenimi yakmıştı. Yüzümü buruşturdum.

Yüzümü kaldırıp elin sahibine bakamıyordum. Aslında çok acımıyordu sadece yüzümü ve başımı çeviremiyordum. Kaskatı kesilmiştim. Çenemi tutan eli bir anda yüzümü kaldırdı. Gözlerim direkt dibimdeki adamın yüzüne gidince..

Gözlerim yuvasından çıkacak kadar açıldı.

İçini su bastı.

Dudaklarım uyuştu.

Yüzünü eğip burnunu yanağıma yasladı. Derince soluk aldı.

"Sen buraya ne için geldin?" dedi fısıltı ve tını karışık bir sesle. Boğazımı sıkmaktan yutkunamadım. Ses çıkarmadım.

"Sen buraya görev için geldin." dedi cevabını vererek. Dudaklarımın arasından bir nefes verdiğimde boynuna ilişti. Çenemi tutan eli iyice hafiflemişti.

"Şerefsizleri kendine aşık etmek için değil!!" diye hırladı birden. Hıçkırdım. Korktuğumdan değildi bu. Suçlu hissettiğimdendi. Elleri söylediği şeyle tekrar sıkılaşmıştı. Ellerimi zor bela kaldırıp yanaklarına yerleştirdim.

Ammar..

Sakallarını kesmişti. Onu hep biraz da olsa sakallı görmüştüm. Ben gitmeden de onlara dokunmamıştı. Şimdi onu birden, hemde bu şekilde görmek özlemimi yarıda kesiyordu. Parmaklarımı gezdirdim çenesine doğru. Elime batan sakalları yoktu artık demek. Zaten kaç kere dokunmuştum ki sakallarına?

"Ben-.." kaşlarım ortaya büzüştü. "y-yyemin ederim. Uzak durmaya çalışıyorum."  Yutkundu. Burnunu yasladığı yanağımdan çekip gözlerime baktı.

"Sana nasıl bakıyordu..!" dedi sakin ve yüzünde yediremediği ifadesiyle. Dudakları aşağı kıvrılmıştı. Onu böyle görmek içimden bir şeyleri koparmıştı. Çenemdeki elini belime indirdi. Belimi kapatan kumaş için şükrettim. Biraz yukarısında tenim vardı çünkü.  Hareket eden elini izledim. Kendine çekti beni. Omuzları beni kavramak için hazırken yüzünü arkaya çevirdi. Korkut'a baktı. Tahminimce fazla keskin baktı. Ammar'ın omzundan göremiyordum fakat benim sadece Muhafız'a ait olduğumu göstermiş gibiydi. Ellerimi yanaklarından ensesine indirdim.

Sevgili gösterisi mi yapmıştı yoksa sahiden ciddi miydi?

Ciddi miydi?

"Ciddiyim." dedi yüzünü yüzüme yanaştırıp.

"Ne?" dedim saf bir ifadeyle. Diğer eliyle de belimi kavrayıp sıkıca sardı. Hareketleri gerçek dışıydı ve oldukça da şaşırtıcı..

Dudaklarıma doğru konuştu.  "Öfkelendirdin beni."

"Kıskandım Serçe."  Kalbim dört nala koştu.  "Ölesiye kıskandım." Ensesinde bollaşmış ceketin yakasını sıktım, dişlerimi de.

"Damarım kabardı benim. Nasıl bir yıkımsın sen?" Dudaklarımı ıslattım.

"Yıkım mıyım ben?"

"Yıktın geçtin az önce." Kalbim mümkünmüş gibi uçacaktı şimdi.

"Kondum." dedim gözlerimi kapatıp başımla çenesinin altına sığınarak. Kokusunu içime çektim.

"Uçtun." dedi.

"Döndüm." dedim kaşlarımı çatarak.

"Hayır," diye reddetti.  "geldim." diye tamamladı cümlesini.

"Sen bana dönmedin ben sana geldim. Bir gün dayanamadım, hanımefendinin düştüğü durumlara bak.." içinden söylenerek çoğunlukla zikrettiği cümleyi söyledi.

"Şu giydiğin şey.!" kollarını sırtıma yaslayıp kapladı. Yok saydım dediğini.

"Bende bir ay gibi geçen bu bi' günde seni aradım. Yani gözlerim sürekli seni aradı." dedim başımı kaldırıp tekrar yüzüne bakınca. Korkut epey uzakta kalmıştı zannımca. Ammar'ın rahatlığından çıkarımım buydu.

"Karşıma böyle çıkmanı istemezdim."

"Karşımda seni böyle görmek istemezdim." dedi karşılık olarak. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözlerine uzun uzun baktım. Kaçırmadı.

Ağzımı açsam dilimden kaçacak şeyi biliyordum. Bu sebeple dudak mahzenimi kapalı tutmaya zorladım. Şuracıkta dökülüp bütün hislerimi ötebilirdim. Bu, durumu bu mekanda daha karışık hala sokabilirdi. Gözlerimden anlamıştı sanki ne demek istediğimi, ben bile tartamazken. Beklentiyle bakıyordu yüzüme.

Artık bu bakışmayı yedi sülale görse yanımıza yaklaşmazdı herhalde.

Etkisinden çıkamayacağım saatlere girmiş bulunmaktayım.

"Alışmışım sana ben.."

****

Selamun aleyküm..

Umarım uzun bir süre sonra beğendiğiniz bir bölümle karşılayabilmişimdir sizi :)

Çok kontrol edemeden attım. Yazım yanlışı varsa kusura bakmayın.

Yeni bir döneme geçiş yaptığım için biraz yoğun olabiliyorum bu sebeple bölüm fazlasıyla gecikiyor.

Kitabın instagram hesabında da aktif olamıyorum. Aranızda isteyen olursa muhafızın fan hesabı gibi, edit yapma konusunda yetenekli gönüllü biri çıkarsa hesabı o kişiye vereceğim. Ben yaparım diyen bu paragrafa yorum bıraksın iletişime geçeceğim.

Artık aktif olduğum kişisel instagram hesabım: fmercn

Hepinizi beklerim.

Görüşmek üzere Allah'a emanet olun >3

Continue Reading

You'll Also Like

41.1K 4.9K 45
"Saçlarına rüzgarları iliştirmiş, avuçlarının içini öpen şifacısıyla dünyaya meydan okuyan asi bir papatya: Daisy Sofia Flores... Kaderin çağrısına k...
81.2K 5.5K 60
İtlerin korkulu rüyaları her daim onların sonunu getirmeye ant içmiş vatanı için herşeyini feda edicek yiğitlerdi Bu yiğitler sevdiklerini arkaları...
73.4K 4.1K 25
Gece yarısı uyanmalarımda bile özledim seni. Hangi duvara baksam sen, hangi boşluğa dalsam sen gibi. Seni özlemek; Senden gayrısını duymayacak ama, S...
765K 42.6K 34
Aniden bileğimdeki parmaklarını sıkılaştırıp beni mümkünmüş gibi kendine doğru çekti. "Halledemiyorum." diye fısıldadı dudaklarıma. Alnındaki çizgile...