MAHUR-EHVENİŞER

derinmevzular77

2.5M 173K 54.6K

"Bir kalbe iki aşk da sığıyormuş sevgilim; bir vatan bir sen..." Küçüklüğümden beri bir kalbe iki sevginin sı... Еще

Giriş
1.Bölüm💫
2.Bölüm💫
3.Bölüm💫
4.Bölüm💫
5.Bölüm💫
6.Bölüm💫
7.Bölüm💫
8.Bölüm💫
9.Bölüm💫
10.Bölüm💫
11.Bölüm💫
12.Bölüm💫
13.Bölüm💫
14.Bölüm💫
15.Bölüm💫
16.Bölüm💫
17.Bölüm💫
18.Bölüm💫
19.Bölüm💫
Berkin💫
20.Bölüm💫
21.Bölüm💫
22.Bölüm💫
22.Bölüm Part-2💫
Berkin-2💫
23.Bölüm 💫
24.Bölüm💫
25.Bölüm💫
26.Bölüm💫
karakterler 💫
27.Bölüm💫
Instagram 1-💫
28.Bölüm💫
29.Bölüm 💫
Beliz💫
30.Bölüm💫
31.Bölüm💫
32.Bölüm💫
33.Bölüm💫
34.Bölüm💫
Soru-Cevap💫
35.Bölüm 💫
36. Bölüm💫
37. Bölüm💫
38.Bölüm💫
39.Bölüm 💫
40.Bölüm💫
41.Bölüm💫
42.Bölüm💫
43.Bölüm💫
44.Bölüm 💫
45.Bölüm💫
İnstagram-2💫
46.Bölüm💫
47.Bölüm💫
48.Bölüm💫
50.Bölüm💫
51.Bölüm💫
Instagram-3💫
52.Bölüm💫
Bayram Özel Bölüm
53.Bölüm💫
54.Bölüm💫
55.Bölüm💫
56.Bölüm💫
Beha 💫
57.Bölüm💫
58.Bölüm💫
59.Bölüm💫
60.Bölüm💫
1.Kitap Final💫
2.Kitap Tanıtım💫
2.Kitap-1.Bölüm💫
2.Kitap-2.Bölüm💫
2.Kitap-3.Bölüm💫
2.Kitap-4.Bölüm💫
2.Kitap-5.Bölüm💫
2.Kitap-6.Bölüm💫
Kaldırılacak
2.Kitap-7.Bölüm💫
2.Kitap-8.Bölüm💫
2.Kitap-9.Bölüm💫
2.Kitap-10.Bölüm💫
2.Kitap-11.Bölüm💫

49.Bölüm💫

41K 2.3K 1.2K
derinmevzular77

15.732 kelime taslak ile başladım düzenlerken 15.980 kelime oldu. Lütfen oy vermden geçmeyin 🙏

İyi okumalar 💙

💫

Hafif esen hava çıplak bacaklarıma değerken yüzüme çarpan rüzgarla gözlerimi kapatıp açtım. Abimin omzumdaki eli koluma indi. Aşağı yukarı yavaş yavaş sıvazlarken gülümsedim.

Feda abi birkaç dakika önce çalan telefonuyla içeriye girmişti. Bizimkiler hâlâ hazırlanamadığı için bu sakinliğin tadını çıkarıyordum.

"Hadi girelim, üşümüşsün."

Omuz silktim. "Üşümedim. İyi böyle." Yanağını saçıma yaslarken alayla "Hı-hı" dedi. "Giydiğin eteğe bak. Üşümemen imkansız. Başka bir şey giyseydin ya."

Hazır Beha'nın tansiyonu yükselmemişken tabiki değiştirmeyecektim. "Kabanım uzun."

Derin bir nefes bıraksa da bir şey demedi. Bakışları bahçe duvarının üzerinden yolda ve kenardaki ağaçlarda geziniyordu. Birkaç dakikalık sessizliğin ardından "Hayat Hanım" diye söze girmesiyle gerildim.

Sustu. Yutkunduğunu hissederken "Ona niye uzaksın?" Diye sormasıyla ben yutkundum bu sefer. Elini saçıma çıkardı. "Caner Bey'le daha yakınsın sanki. Bir şey mi oldu?"

Dudağımın içini ısırırken bunun bende farkındaydım. Başımı göğsüne iyice yaslarken "Hani" dedim kısık sesle. "Annem öldükten sonra bir gün seninle oturup konuştuk ya."

Üvey oluşumuzu unutacağımıza dair bir konuşmaydı. "Evet" dedi anlamaz bir sesle.

Başımı sallayıp devam ettim. "Sana bir soru sormuştum hatırlıyor musun?"

Saçımı okşayan eli dururken buruk bir tebessümle devam ettim. "Annem bunu bizden niye sakladı,neden daha önce söylemedi diye sormuştum"

Bedeni gerilirken acıyla "Yapma" deyişiyle hatırladığını anladım. Dolan gözlerim rimel yüzünden yanarken kırpıştırdım.

"Sende başkasına anne deriz diye korkmuştur demiştin."

Elimi belinden çekip gözümden akan bir damlayı sildim. Dudaklarını saçıma bastırdı. "O zamanlar çok sevinmiştim buna. Birimiz üvey de olsak annem bizi çok seviyordu ve bu beni çok mutlu etmişti."

Titreyen sesimle dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sonra bu aileyle tanıştım ve her şey o kadar zor geldi ki. Baba ayrı mesele anne ayrı meseleydi içimde."

Bir de bütün bunlardan sonra abilerimle savaşmıştım. Burnumu çektim. "Baba ne demek bilmiyordum, babamla öğrendim bunu. Ve ona alışmak kolay oldu. Ama anneme yakın olmaya ona yaklaşmaya hep korktum sanki."

Başımı kaldırıp abime baktım. Bakışları bana döndü. "Onu annem olarak görürsem alışırsam, annemize haksızlık ederim,ihanet ederim gibi geldi hep. O biz başkasına anne demeyelim diye yıllarca bir şeyleri saklamıştı ve Hayat Hanım'a anne demek bana çok ağır geldi."

Burukca gülümserken başımı tekrar göğsüne yasladım. "Bunun yanlış olduğunu çok geç farkettim. Onun bir suçu yoktu,sadece kızına yakın olmak istiyordu. Ama bu sefer de o benden uzak durunca cesaret edemedim."

Hafif güldüm. "Sanırım onun cesaretini de ben kırmıştım."

"Şundan vazgeç..."

Omzumdaki eli kolumu okşarken devam etti. "Sürekli hatayı kendinden aramaktan vazgeç. Bazı şeyleri kontrol edemeyiz. Baba ne bilmiyordun ve Caner Bey'den uzak durman senin hatan değildi. Annemi çok seviyordun ve Hayat Hanım'a anne demenin zor gelmesi çok normaldi."

Saçıma bir öpücük bıraktı. "Demek ki böyle olması gerekiyormuş, böyle olmuş. Tamam mı?"

Gülümsedim. "Tamam."

Burnumu çekerken koluma vurdu. "Hadi gitsene artık sen. Batırdın güzelim gömleğimi."

Omuz silkip iyice sarıldım beline. "Hiç güzel değil bi kere bu gömlek."

Güldü. "Hadi git ama cidden. Seni bekliyorlardır."

Dudak büktüm. "Hazır olsalar İzel çağırırdı."

Derin bir nefes alıp verirken "Seviyorsun İzel'i?" Demesiyle gülüşüm büyüdü. Seviyordum tabiki. Belki de ilk tanıştığımız andan beri bana yakın olduğu içindi.

"Seviyorum. Çok tatlı,iyi birisi. Bana her 'abla' dedikçe içimde bir şeyler kaynıyor böyle."

"Senden küçük bir kardeşin var ve sana 'abla' dedikçe kendini çok güçlü hissediyorsun değil mi?"

Evet. Tam olarak öyleydi. Geri çekilip yüzüne bakarken gülümsüyordu. Kaşlarımı kaldırdım. "Sende mi böyle hissediyordun."

Başını salladı. Gözleri arkamda dolanıp geri bana döndü. "Evet. Seni her şeyden koruduğumu sanıyordum ve öğrendiklerim bu yüzden çok ağır geldi."

Bakışlarımı kaçırırken omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Böyle düşünme diye sakladım. Sen beni hep korudun, aksine ihtimal verme istedim."

Sessizce bana bakarken başımı yana eğdim. "Kötü bir niyetim yoktu, yemin ederim."

Elleriyle yüzümü avuçladı. Dudaklarını alnıma bastırırken "Biliyorum" dedi. "Ve az da olsa içimi rahatlatan tek şey bu"

Gözlerimi kırpıştırdım. Ağlamak istemiyordum. Kirpiklerimi çok güzel kıvırmıştım, bozamazdım.

Konuyu tamamen değiştirdi. Başını yana eğerken göz kırptı. "Nasıl gidiyor dağ görevleri?"

Dudak büktüm. "Kötü tabiki. Ayda bir çıkıyoruz çıkmıyoruz."

Güldü. Bahçe kapısının açıldığını duydum. Adım sesleri bize yaklaşırken Beha'nın kokusu rüzgarla burnuma geldi. Dudağımın içini ısırdım.

"Yanarım yanarım Çakır'la görevlere çıkamadığıma yanarım."

Abimin kaşları çatılırken yanımıza gelen Beha da farksız değildi. "Çakır kadar başına taş düşsün. Ne bu ya Çakır da Çakır."

Kaşları düzelen abim güldü. "Yıllardır ben uğraşıyorum,biraz da sen uğraş bakalım."

Tedirgince yerimde kıpırdandım. Ben o detayı atlamıştım abicim sağol. Beha tek kaşını kaldırdı. "Yıllardır?"

Yutkundum. Bakışlarımı bahçe kapısına çevirdim. Parmağımla orayı işaret ettim. "Annem çağırıyor. Siz konuşun o zaman akşama görüşürüz."

Birkaç adım atmıştım ki Beha'nın parmakları koluma dolandı. Olduğum yerde mecburen dururken gözlerini gözlerime sabitledi.

"Mahur,Çakır'a ne zamandır hayran?"

Bakışları bendeydi ama sorusu abimeydi. Bol keseden Çakır'a atıp tutuyordum ve tek dayanağım Beha'ya Çakır olduğunu bildiğimi söyledikten sonra 'Sen olduğunu biliyordum o yüzden söyledim' diyecek olmamdı. Tüm dayanağım yıkılmıştı.

Bakışlarımı Beha'dan çekemiyordum. Abim kararsız bir sesle "Galiba öyle bir askerin varlığını öğrendiğinden beri" diye mırıldandı. Yutkundum. Gözlerimi sakince kapatıp açarken Beha 'öyle mi' dercesine gözlerime bakıyordu.

Başını yavaş yavaş salladı. "Ne zaman öğrendin varlığını."

Pas.

Cevap vermek istemiyorum bu soruya. Abime baktım kısa bir an. Kollarını göğsünde birleştirmiş keyifle bizi izliyordu. Sitemle ona baktım.

Kolumu Beha'nın elinden kurtardım. "Bunu sonra konuşsak"

Benden cevap almayacağını anlamış olmalı ki abime döndü sorarcasına. "Ne zaman öğrendi?"

Abim sağolsun anında "3 yıl falan oluyor" deyince gözlerimi sıkıca kapattım. Birisi ona benim abim olduğunu hatırlatabilir mi?

"Ya sen benim abimsin!"

Beha gözlerini devirdi. Ellerini erkeksi bir biçimde beline koydu. Başını yana eğerken kaşları hafif çatıktı.

"Bende benim abim demedim zaten. Konuyu değiştirme."

Oflarken kaşlarımı çattım. "Çakır'ı biraz abartmıyor musun Beha?"

Kaşlarını inanmazca kaldırdı. "Abartıyor muyum?" Başını sallarken yutkundu. "Tamam. Hep bana diyorsun ya empati yap anlarsın diye. Yap bakalım şimdi empati, abartıyor muyum abartmıyor muyum?"

Empati yapmayı kendi içimde reddettim. Çakır kadın olsaydı ve Beha o askere hayran olsaydı bir şey olmazdı ama her fırsatta bunu dile getirse bozulurdum galiba. Bilmiyorum. Öyleyse bile değildi işte.

"Evet abartıyorsun. Ufak bir hayranlığa bozulmazdım."

Meydan okurcasına bana bakarken gaza gelmemesi için dua ettim içinden.

"Abla,hadi!"

İzel'in sesi aramıza girerken gülümsedim. Önce arkamı dönüp abimin yanağını öptüm. "Görüşürüz abicim. Arabanı alıyorum."

Güldü. Başıyla beni onaylarken bu halimizden keyif alıyordu bildiğin. Sonra hâlâ çokta hoş sayılmayacak şekilde bana bakan Beha'ya döndüm. Onun yanağını da öptüm.

"Görüşürüz bitanem."

Tek kaşını kaldırırken ellerini pantolunun cebine sokup önüne döndü. "Görüşeceğiz merak etme."

Dudaklarımı birbirine bastırıp içeriye ilerledim. Bir şey olsun,bir şey olsun ve ben Beha'ya bir şeyleri bildiğimi söyleyebileyim. Ama bu zor bir ihtimaldi. Bazı şeylerin gizli kalması gerekiyordu.

Bahçe kapısından salona girdim. Yengem hariç hepsi burdayken o da içeriye girdi. "Tamam hazırım."

Gülümsedim. Koltuğa bıraktığım kabanımı üzerime geçirdim. Çantamı da elime alırken "Hadi çıkalım o zaman." Dedim.

"Hala nereye gideceğiz?"

Demir meraklı bir sesle peşimden gelirken "Bilmiyorum bitanem" dedim. "Babaannene sor."

Siyah bilekte biten botlarımı giyerken bizimkiler de çıkmıştı. Feda abiye arabanın anahtarını abime vermesi için vermiştim. Vestiyerdeki montunun cebinden anahtarı alıp bende peşlerinden çıktım.

Yengem ceketinin önünü kapatırken bize baktı. "Siz düğün için bir şeyler baktınız mı?"

Kaşlarım havalandı. "Kimin düğünü var?"

Sorumu İzel cevapladı. "Eski bir komşumuzun oğlu evleniyor."

Bana döndü. "Ama öyle sıradan bir komşu değildi. Yani baya yakındık."

'anladım' manasında başımı salladım. "Ne zaman?"

Lale kaşlarını çattı hafif. "Cuma galiba. Yani yarından sonra"

Anneme döndüm. Başımı yana eğip gülümsedim. "Ben tanımadığım için gelmeme gerek yok değil mi?"

Düğünlerden nefret ettiğimi söylemiş miydim?

Benim gibi başını yana eğerken tatlı tatlı gülümsedi. "Hayır olmaz. Bizimle beraber olmanı istiyorum"

Ama sen böyle bakarsan olmaz ki. Yanağımın içini ısırdım. Görevin cumaya kadar uzamasını istedim.

"O zaman işim olmazsa diyeyim."

Beni onaylayınca arabayı açtım. "Ee binin o zaman"

İzel ve Lale arkaya yöneldi. Şoför koltuğuna otururken yengem de arkaya yöneldi. "Sen öne geç Hayat"

Derin bir nefes alıp verirken annem de yanıma bindi. Kemerimi takıp arabayı çalıştırdım. Yavaşça bahçeden çıkarken Demir "Hala müzik açar mısın?" Deyince gülümseyip dikiz aynasından ona baktım.

"Açarım tabiki halasının bitanesi."

Böyle küçücük boyuyla bıcır bıcır konuşuyordu o zaman ona karşı içime sığmayan bir sevgi oluşuyordu. Çok tatlıydı.

Radyoyu açtım. Bilmediğim bir müzik başlarken dikkatim yoldaydı. Annemle yengem bilmediğim biri hakkında konuşurken annem elini gelişigüzel salladı.

"Zaten önceden de Caner de gözü vardı o kadının."

Babamın ismiyle bakışlarım kısa bir anneme kaydı. Kaşlarını hafif çatmış yolu izliyordu. Yengem "Doğru ya..." Dedi bir şey hatırlamış gibi. "Hatta şu Canerle beraber karıştığınız kavga da o da vardı dimi?"

Merakım iyice ağır basarken İzel de araya girdi. "Ay anne anlatsana bunu ilk defa duyuyorum bende"

Annem önce yengemi onaylayıp sonra derin bir nefes alıp verdi. Bana döndüğünü hissediyordum ama bakışlarımı yoldan çekmedim.

"Babam ben 17 yaşındayken başkomiserdi. Babanla da o dönem tanıştık."

Annemin ailesini hiç merak etmediğim ve sormadığım geldi aklıma. Babamın anne ve babası ölmüştü ve tek kardeşi amcamdı bunu biliyordum. Ama annem nereli onu bile bilmiyordum.

Şimdilik kurcalamadım. Bugün bir fırsatını bulup annemle yalnız kalmalıydım. Konuşacak çok şeyimiz vardı.

"Ben tek çocuğum. Kardeşim yoktu ve genel olarak pek arkadaşım da yoktu. Okuldakilerle anlaşamıyordum. Daha doğrusu onlarla arkadaş olmak istemiyordum,onlar da benim bu soğuk tutumumla hep dalga geçiyorlardı."

Bakışlarım kısa bir an ona kaydı. Bende pek şanslı değildim o konuda. Asrın olmasaydı sanırım ben de yalnız kalırdım.

Yengem gülerek araya girdi. "Tabi annen de dayanamayıp hepsini bir güzel yoluyordu."

İstemsiz gülerken aynadan ona baktım. "Aynı okulda mıydınız?"

Saçını savurdu. "Tabiki hayır. O lise üçteyken ben üniversite ikinci sınıftım. Esat'la bir yıllık ilişkimiz vardı."

Gülümsedim. İzel dirseğiyle koluna vurdu. "Hızlı zamanlarınızmış yenge. Şimdi daha iyi anlıyorum Feda abilere niye evde kalmış muamelesi yaptığınızı."

Sesli gülerken bakışlar bana kayınca dudağımı ısırıp sustum. Annem de gözlerini devirip anlatmaya devam etti.

"İşte o kavga ettiğim muhteremler sürekli beni şikayet edince babam birgün çok sinirlendi. Emniyeti bana temizletmeye kararlıydı."

Gülerken ona baktım kısa bir an. "Gerçekten mi?"

Başını sallarken o da gülüyordu. "Evet. Bir saat içinde dört nezarethane, üç komiser odası ve bir de kantini temizlemem gerekiyordu. Eğer dediklerini yaparsam şikayetçi olan kızın ailesiyle konuşabilirmiş. Yoksa konuşmayacakmış ve tıpkı normal bir vatandaş gibi prosedür işleyecekmiş."

Derin bir nefes alıp verdi. "İnşaat mühendisi olmak tek hayalimdi ve mesleğimi etkilesin ya da etkilemesin bir sabıka kaydı istemiyordum."

Mantıklı bir yaklaşımdı elbette. Kim isterdi ki sabıka kaydı olmasını?

"Neyse işte ben nezarethaneyi süpürürken Caner ve Esat abiyi getirdiler. Tabi benim çıkmam gerekiyordu. O gün hiç dikkat etmemiştim onlara. Yani nezarethaneye giren potansiyel suçluydu gözümde."

Melek yenge yine gülerek araya girdi. "Hadi hadi yeme bizi. İlk görüşte aşktı değil mi?"

Bizde güldüm. Annem inkar ederken yengem pek inanmadı. "Sonraları da gide gele tanıştık falan öyle"

İzel sabırsızca "Tamam" dedi. "Şu diğer şeyi anlat. Tek başına ettiğin yetmedi bir de babamla mı kavga ettin."

Hayretle sorduğu soruyla iç çektim. Beha 'İzel kavgayı, gürültüyü sevmez' demişti. Galiba haklıydı. O bunu çok absürt bir şey olarak karşılarken ben daha çok 'var bir hayalimiz' modundaydım.

Yani sevgilimle kavga etmek saçma bir hayal olabilirdi ama güzel bir yanı da yok değildi. Bir kavganın ortasında Beha'nın 'sen kenara çekil' demesindense 'yardım lazım mı' diye araya girmesi hoştu bence.

Annem de güldü. "Biraz öyle oldu. İşte bahsettiğim kadınla tartışıyorduk biz. Kadın Caner'i önceden tanıyormuş. Bir şeyler hissediyormuş hatta."

Kısa bir an yükselen sesiyle dudaklarını birbirine bastırdı. Kıskançlığım anneme çekmişti galiba.

"Sonra kızın abisi geldi. Benim üzerime falan yürüdü. Sonra Caner geldi derken ortalık baya karıştı."

Melek yenge gülerken Lala başını iki yana salladı. "Biz de işte tanıştıktan bir hafta sonra evlendik. Flört falan hak getire."

Kısa bir kahkaha attım. "Öyle deme ya. Sizinki de güzel."

Alışveriş merkezinin otoparkına arabayı park ederken Demir ellerini birbirine vurdu. "Oyuncaklara da bakalım mı?"

Kemerimi çıkarırken arkaya döndüm. "Bakarız bebeğim. Ne istersen onu yaparız."

Gözlerindeki mutluluk her şeye bedeldi. Küçük çocukları mutlu etmeyi seviyordum. Arabadan inerken dudak büktüm. Ama anne olmayı istemiyordum.

Anahtarı çantama atarken annem bize döndü. "Almak istediğiniz bir şeyler varsa önce onlara bakalım."

İzel Lale'nin koluna girdi. "Bizim birkaç işimiz vardı. Onları halledelim."

Lale kaşlarını kaldırırken İzel imayla gülünce "Haa" deyip bana döndü. "Evet işimiz var"

Hı hı yedim bende.

Lale Demir'i yengeme doğru ilerletti. "Sende Melek yengenle dur tamam mı annecim, biz hemen geleceğiz"

Demir başını sallarken yengemin elini tuttu. "Arabalara bakalım mı Melek yenge?"

Yengem gülümsedi. "Bakalım kuzum, gel"

Onlar içeriye giderken Lale ve İzel de peşlerinden gitti. Hâlâ karşımdaki boşluğa bakarken dilimin ucunu ısırdım. Kalmıştık baş başa. Bu kadar erken beklemiyordum bu anı.

Sessizce yutkunup anneme döndüm. "Bizde girelim o zaman."

Beni onayladı. Beraber alışveriş merkezinin büyük kapısından girdik. Çantalarımızı yandaki makineye koymadan önce cüzdanımdan kimliğimi çıkardım. Güvenlik kimliğe bakıp başını sallayınca geçtim.

Etrafımdaki dükkanlara bakarken derin bir nefes alıp verdim. Anneme doğru döndüm.

"Bizimkileri beklerken bir kahve içelim mi? Hem konuşuruz"

Geciktirmek daha da zorlaştıracaktı. Gülümsedi. İzel ve Berkin abimi andıran kahverengi gözleri ışıl ışıldı. "Olur. İçelim"

Sağ tarafımızdaki kafeye girdik. Hafif kalabalıktı. Boş ve sakin tarafa geçip karşılıklı oturduk. Kabanımı çıkarıp sandalyenin arkasına astım. Çantamdan telefonu çıkardım, kazağımın kollarını çekiştirdim, eteğimi düzelttim derken yapabileceğim tüm işler bitmişti.

Artık konuşmam gerektiğinde masaya gelen garsonla sustuk bu defa. Siparişlerimizi verdikten sonra ellerimi masanın üzerinde birleştirdim.

"Annem yani beni büyüten annem kanserdi."

Nereden başlayacağımı bilmiyordum ama sanırım önce ona neden uzak olduğumu anlatmalıydım.

"Yıllarca savaştı bununla. Kurtulma şansı çok düşük dedi doktorlar. Lise sona geçmiştim. Abim göreve yeni başlamıştı. Bursadaydı. Annem de hastanede kalıyordu. Gündüzleri okula gidiyordum, okuldan sonra hastaneye."

Abim gelememişti o zaman.

"Aramız iyiydi. Çok seviyordum. Kocasını ne kadar sevmiyorsam annemi seviyordum."

Bakışlarımı masaya çevirdim. Üzülmüş müydü bilmiyorum ama görmeye cesaret edemedim.

"Gittikçe kötüleşiyordu. Sürekli uyuyordu, nefes almakta çok zorlanıyordu. Abimi sayıklamaya başlamıştı."

Dudaklarımı ıslattım. "Ölmeden birkaç saat önce gelebildi abim. Annem ölmeden önce birimizin üvey olduğunu söylemişti."

Bakışlarımı ona çevirdim. "Hangimiz üveyiz bilmiyorduk. Karışma olayından da haberimiz yoktu. Belki o dönem araştırsak bir şeyleri öğrenebilirdik."

Bu bir gerçekti. Yaşanan bunca olay belki de yaşanmazdı.

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Annem ölmüştü,o adamın umrunda değildik ve abimle ikimiz kalmıştık sadece. Ama her şeye rağmen velayetim o adamdaydı. Eğer ben üvey çıkarsam ailemin kim olduğunu ya da nerde olduğunu umursamdan beni evden atardı."

Burukca gülümsedim. "O dönem için abimin beni yanına alma imkanı yoktu."

Gözlerimi kırpıştırdım. "Ama eğer abim üvey çıkarsa o adam yine aynı davranırdı. 18 olmama az kalmıştı ama abim o bir yıllık ayrılığı göze alamadı."

Sesim titredi. "Bende alamadım. Annem ölmüştü. Kimsem kalmamıştı. Abimi de kaybetme ihtimali çok kötüydü."

Her şeyi, en ince ayrıntısına kadar konuşmuştuk o zamanlar. Yeni bir aile o adamdan daha korkutucu ve kötü değildi elbette ama bir ailem var mıydı ya da beni istiyorlar mıydı bilmiyordum. Dahası abimin üvey olma ihtimali de vardı.

"Doğru veya yanlış bilmiyorum, asla sorgulamadım ama biz her şeyi unutmaya karar verdik. Biz kardeştik. O benim abimdi."

Masaya gelen siparişlerle geriye yaslandım. Annem sulanan gözlerini sildi. Garson "Afiyet olsun" diyerek giderken bardağı kendime çektim.

"Ben hissettiklerimi çok anlatamıyorum. Ama abim bambaşka benim için."

Babama anlatırken çekinmiştim ama anneme karşı daha rahattım. Belki de kadın olmasından kaynaklıydı.

"O adam beni sevmiyordu. Baba yoktu benim hayatımda. Ölmüş gibi düşün yani hiç olmadı. Abim vardı hep. Küçük aklımla onu baba yerine koydum. Çünkü ne zaman bir şeye ihtiyacım olsa abim vardı yanımda. Harçlığımı da bir şey yaptığımda cezalarımı da o verdi."

Uzanıp elini tuttum. Tüm samimiyetimle ona bakıyordum. "Gerçekten kötü bir niyetimiz yoktu. Hangimizin bilmiyorduk ama birimizin ailesi bizi arıyor olabilirdi, öldü sanıyor olabilirdi. Bunları da düşündük ama hepsi bir ihtimaldi ve o ihtimallerle birbirimizi bırakamazdık"

Hafif gülümsedi. "Bir şeyleri açıklamak zorunda değilsin kızım. Hiçbir şey karşıdan göründüğü gibi olmaz, bunu biliyorum."

Gülümsedim. Elimi çekmeden devam ettim. "Sonra sizinle tanıştım. Büyük ve hiç tanımadığım bir ailem vardı. Her şey çok zor geldi. Sizinle iyi anlaşmak size alışmak abime haksızlık gibi geldi hep."

Abim buraya geldikten sonra konuştuklarımız aklıma geldi. Hafif güldüm. "Sonra abimle konuştum, bir şeyleri netleştirdik ve size karşı düşüncelerim değişti. Abimleri bir kenara bırakırsak babam ve sen bir şeyleri hak ediyordunuz. Bana karşı çok iyi davranıyordunuz, bir şeyler için zorlamadınız ve ben size karşı çok mahcup hissettim"

Başını itirazla iki yana sallarken "Mahur-" demesiyle sözünü kestim.

"Bitireyim. Baba ne demek bilmiyordum ve bunu babamla öğrendim."

Başımı yana eğdim. "Yeni bir alışkanlık edinmek kolaydı. Ama var olan bir alışkanlığı değiştirmek zor geldi. Kimseye içten bir baba dememiştim. Ama anne dediğim biri vardı. Anne demeye alıştığım biri vardı ve yeni birine anne demek..."

Bir damla yaş kirpiklerime tutunurken gözlerimi kırpıştırdım. "Ben uzak durdukça sen de bana yaklaşamadın. Çok saçma düşündüğüm biliyorum ama engel olamadım işte."

Başını iki yana sallarken diğer eliyle de elimi tuttu. "Saçma değil,kendine bu kadar yüklenme. Öğrendiklerin basit bir tahlil karışıklığı değildi. Kendimi senin yerine koyduğumda seni anlıyorum. Annemle hep çok güzel giden bir ilişkim oldu. Şimdi annemin başkası olduğunu öğrensem gidip ona anne diyemem. Zaten bir annem var ve başkasına anne dersem kırılır, üzülür diye düşünürüm."

Tebessümle ona baktım. Anlıyordu beni ve bu çok güzeldi. Gülümsedi. "Senden uzak durdum ama seni sıkmak istemedim. Israr her zaman işe yaramaz. Üzerine gelirsem ya da ısrar edersem ters tepersin diye korktum."

Rahat bir nefes bırakırken başımı salladım.

"Artık uzak olmayalım. Hayat bir şeyleri ertelemek için çok kısa."

Öyleydi ve ben hayatımda daha fazla pişmanlık istemiyordum. Elini benden çekerken kenardaki peçeteden çıkarıp bana uzattı.

"Sil o zaman gözyaşlarını ve biraz anne-kız muhabbet edelim."

Uzattığı peçeteyle gözlerimin altını silerken güldüm. Soğumaya başlayan kahvemden bir yudum alırken dudaklarımı ıslattım.

"Bir şey soracağım ama yanlış anlama lütfen."

Kaşları çatılır gibi olurken "Sor" dedi. Tereddütle ellerimi birbirine kenetledim. "Babamda sende çok iyi ebeveynlersiniz. Abimler de öyle. Hepiniz çok iyisiniz."

Sustum. Onları kırmak ya da üzmek istemiyordum ama bir şeyler saçmaydı.

"Yani siz bu kadar iyiyken Damla neden öyle?"

Derin bir nefes alıp verirken buruk bir tebessüm oluştu dudaklarında.

"Her zaman uyumsuz biriydi Damla. Biz ne kadar üzerine düşsek de bir şeyler için çabalasak da fayda etmedi."

Yutkundu. Başını yana eğdi. "Baban bir gün psikologa gidelim dedi. Ne bileyim belki bize anlatamadığı bir sıkıntısı derdi vardır diye düşündük. İkna ettik götürdük."

Dudağını ısırırken "Uyuşturucu kullandığını da o zaman öğrendik" dedi. "Daha 13 yaşındaydı Mahur. Kimden alışmıştı,nasıl bulaşmıştı bilmiyorum. Muhtemelen arkadaş çevresinden. Bıraktıramadık. Naptıysak bırakmadı. Ne bıraktı ne de tedaviyi kabul etti."

Elimi yanağıma yaslarken sessizce dinliyordum ve uyuşturucunun nasıl kötü bir şey olduğunu ve insan hayatını nasıl etkilediğini bir kez daha anlamıştım.

Ve toplumdaki ailesi olmayan, ailesi ilgilenmeyen çocuklar bağımlı olmuyordu sadece. Çok iyi bir ailede yetişmiş bir çocukta bulaşabilirdi bu illete.

(Bu konuyu anlatan çok güzel bir kitap var. Canan Tan-Eroinle Dans. Okuyanlar vardır ama okumayanlara da tavsiye ederim.)

"Gitgide daha kötü olmaya başladı ve kaçınılmaz son; bağımlı oldu. O dönem tüm yaptıkları bu bağımlılık yüzündendi biliyorum. Kafası yerinde değildi ama yine de kızmadan edemiyordum Mahur."

Dolan gözlerini kırpıştırdı. "Kendime çok kızıyordum bunun için ama engel de olamıyordum. Berkin'in yaşadıkları, ölen torunum. Affedemiyorum."

Dudaklarımı birbirine bastırırken sessiz kaldım. Haksız diyemiyordum.

"Sonra zorla da olsa tedavi olmayı kabul etti. Olmuştu da. Ben her şeye rağmen ona bir şans vermeye hazırdım. Ama tedaviden sonra tekrar başlayıp,bir de Eylem'e öyle yapınca..."

Uzanıp elini tuttum. "Kendine yazık etmiş. Her şeye rağmen yanında olmak istemeniz,tedavi olsun diye uğraşmanız kötü bir şey değil, kızma kendine. Ama işte bazen ne kadar uğraşırsak uğraşalım bir şeylere engel olamayız ve bir şeyleri değiştiremeyiz."

Gülümsedi sadece,bir şey demedi. Belki de onun da içinde hâlâ halledemediği şeyler vardı. Elimi kendime çekerken hüzünlü konuları bir kenara bırakıp aklımı kurcalayan başka bir konuya geçtim.

"Anneannemle dedem hayatta mı?"

Başını salladı. "Evet. Sivas'talar."

Kaşlarım havalandı. "Sivaslı mısın?"

Güldü. "Evet. Babanla tanıştığımız sıralar Bursa'daydık. Babamın görevinden dolayı ama emekli olunca onlar tekrar Sivas'a döndü."

"Ankara'ya neden taşındınız peki?"

Kahve fincanını masaya bırakırken devam etti. "Esat abiyle babanın işleri yüzünden. Canerin babası ölünce şirketler de bizimkilere kaldı. Bursa'daki şirket zaten küçüktü ama buradaki büyük. Başında kimse olmayınca bir sürü problem çıktı. O yüzden buraya taşındık Bursa'ya da arada gidip geliyoruz."

'anladım' dercesine başımı sallarken omuz silkti. "Sonra Efdal ve Feda'da burda başladı. Biraz geç olsa da Beha da buraya geldi. Berkin zaten özel hastanede çalışıyor. Cihangir de önce özel okulda başlamıştı sonra ataması buraya çıkınca devlete geçti."

Ne güzel. Hiç ayrılmamışlardı. Çantasından çıkardığı telefonda birkaç şey yapıp bana uzattı. Ekranda iki kişi vardı. Galiba anneannemle dedemdi.

Anneanne,babaanne ya da dedem hiç olmamıştı. Bakışlarım yorgun ve yaşlı yüzlerinde gezindi. Dedemi işaret ettim. "İzel'le benziyorlar."

Başını sallarken güldü. "Her fırsatta bunu dile getirip babanı delirttiğine emin olabilirsin."

Bende güldüm. Ona benziyor oluşuma bu yüzden çok seviniyordu anlaşılan.

"Tanışmak isterim" diye mırıldandım. Kaşlarını hafif kaldırırken şaşırdığını görebiliyordum. "Onlar da seninle tanışmak istiyorlar."

Biz mi giderdik onlar mı gelirdi bilmiyorum ama tanışmak istiyordum. Telefonu ona uzattım. Tek çocuğum demişti. Dayım ya da teyzem yoktu.

Sessizce kahvelerimizi içerken sessizliği benim telefonum bozdu. Hemen sağ tarafıma koyduğum telefonu elime aldım. Akın arıyordu.

"Efendim Akın?"

Arkama yaslanırken annemin bakışları da camın dışında geziniyordu.

"Naber bebeğim?"

Güldüm. Keyfi yerindeydi. "İyi. Senden naber?"

"Bomba gibiyim. Dışarıya çıkacağım arkadaşlarla vedalaşacağım da, istediğiniz bir şey var mı burdan alayım çıkmışken?"

Kısa bir an düşündüm. "Yok gibi ya. Ama yine de abimi ara sor."

"Ha" dedi yeni aklına gelmiş gibi. "Geldi mi o?"

"Geldi sabah"

Onaylayan birkaç mırıltılı çıkardı. Gelen rüzgar sesiyle dışarıda olduğunu anlarken "Nereye geleceğiz biz?" Dedi.

Yanağımın içini ısırırken "Abimin evine geldiniz mi hiç?" Dedim. "Hayır."

"İyi ben sana konum atarım, oraya gelin. Sizin evi falan sonra temizleriz. Ya da abim alır sizi otogardan. Boş olursam da ben gelirim."

"Yok ya çok eşyamız yok. Konum at sen geliriz"

"Konuşuruz tekrar. Selam söyle teyzeme"

"Olur olur" diye beni geçiştirince gözlerimi devirdim. Vedalaşıp telefonu kapattık. Sorarcasına bakan anneme "Teyzemin oğlu" dedim. "İzmir'den buraya taşınıyorlar da"

"Öyle mi, ne güzel"

Gülümsedi. "Bende onunla tanışmak isterim. Yani seni bir de ondan dinlemek isterim. Bebekliğini falan"

Duygusal ortam yaratmasına izin vermeden araya girdim. "Ben anlatayım annecim sana nasıl bir bebek olduğumu. Çok usluymuşum, hiç ağlamazmışım."

Güldü. Elinin tersini dudaklarının üzerine kapatıp gülmeye devam ederken başını salladı. "Doğan hiç öyle demiyor ama"

Kaşlarım hafif çatıldı. "Ya sen ne bakıyorsun ona. Aramızda beş yaş var. Ben doğduğumda beş yaşındaydı. Nereden hatırlıyor o?"

Dudağının kenarını ısırıp gülüşünü bastırırken "Öyle olsun bakalım" dedi. Boş fincanı masanın kenarına koyarken elini yanağına yasladı.

"Beha'yla nasıl gidiyor?"

Kısa bir an şaşırdım. Konunun Beha'ya gelmesini beklemiyordum. Yine de işime gelmişti tabiki. Yeşil gözleri zihnime sızarken gülümsedim.

"Güzel gidiyor"

Kısa cevabıma gözlerini devirdi. "Yok mu ufukta evlilik?"

Titrek bir nefes bırakırken onun gibi elimi yanağıma yasladım. "Bilmiyorum" diye cevapladım.

"Yani konuştuk ama, ortada bir teklif yok"

Başını yana eğdi. "Teklif önemli" Hafif gülerken başımı salladım. "Yani normalde sürpriz beklemem. Ama evlenme teklifi de etsin bir zahmet"

"Etmeye eder de sen yine de beklentiyi çok yükseltme. Beha'dan çok romantik bir şey çıkacağını sanmıyorum"

Dudak büktüm. "Açıkçası bende sanmıyorum. O yüzden de çok merak ediyorum napacağını"

Yerimde dikleştim. "Acaba Cihangir'e mi söylesem, akıl versin biraz onda potansiyel görüyorum"

Annem cevap veremeden itiraz ettim. "Ya da yok ya. Önemli olan kendi düşünmesi."

Çalan telefonunu açmadan hemen önce "Aynen öyle" dedi. "Bir dal çiçekle önünde diz çökse bile değerli"

Arkama yaslanıp derin bir iç çekerken annem yengemle konuşuyordu. Masada titreyen telefonumu elime aldım. Ekrandaki Çakır Gözlüm ismiyle yanağımın içini ısırdım. Bence yeni ismi daha güzel olmuştu.

İki tane fotoğraf atmıştı. Birinde üzerinde siyah gömlek vardı diğerinde mavi.

Kimden; Çakır Gözlüm
Hangisi?
Görevli kız siyah daha güzel oldu dedi.
Gerçi şimdi senin aklın Çakır'la doludur.
Odaklanamazsın

Kaşlarım havalanırken dudağımı ıslattım. Demek görevli kız siyah güzel oldu dedi. Trip atıyor güya havalara bak. Öyle kıskandırılmaz sevgilim. Sanki ben bilmiyorum kızın biri gelip siyah güzel olmuş dese onu umursamayacağını.

Kime; Çakır Gözlüm
Yok ya mavi olan daha iyi
Hem siyahın çok mavi al
Bende sana yazacaktım şimdi.
Annemler lavaboya gitti de iki elbise arasında kararsız kaldım.

Galeriye girdim. Geçen sene Beliz'le alışverişe çıkmıştık. Çok güzel bir sürü elbise vardı ama tabi hepsi çok açık olduğu için almamıştım. Yani hem giyecek yerim yoktu hem de ben rahat edemiyordum.

Ama denemek parayla değildi sonuçta ve anı kalmıştı. Eh işime yarayacaktı şimdi. En dekolteli olan ikisini seçip attım.

Kırmızıyı mı alayım siyahı mı?
Görevli ikisini de al dedi ama kararsız kaldım

Dudağımı ısırıp tepkisini beklerken annem ayaklandı. "Gidelim hadi. Yukardalarmış bizimkiler."

Onu başımla onaylayıp kalktım. Çantamı omzuma takarken kabanımla telefonumu da elime aldım. Kasaya ilerlerken çalan telefonumla annem bana döndü.

"Sen bak ben hallederim."

Başımı sallayıp keyifle dışarıya çıkarken Beha'nın aramasını yanıtladım.

"Efendim badem gözlüm..."

Etkilenmedi. "O elbiseleri giyip bir de yetmedi kabinden mi çıktın sen?!"

Dudak bükerken masum bir sesle "Ama kabinde ayna yoktu" diye cevapladım. "Bakmasa mıydım nasıl olduğuna?"

"Bakmasaydın!" Dedi beklemeden. "Kıyafet denemek kadar saçma bir şey mi var ya? Al gel, ben bakardım evde söylerdim nasıl olmuş. Elin adamına ne senin kıyafetinden!"

Gülmemek için dudağımı ısırdım. Ben görevlinin erkek olduğunu söylememiştim ki.

"Tabi kıyafet denirse onlara. Allah aşkına sen nerde giyeceksin onları? Hem hani dekolte sevmiyordun,rahat edemiyordun!"

Cevap vermeden beklerken "Mahur!" Deyince boğazımı temizledim. "Ne? Sevdiğime karar verdim Beha olamaz mı? Adam da incelik gösterdi güzel olmuş dedi ne var bunda? Kız da sana demiş ben bir şey diyor muyum?"

Sakin sakin tane tane konuşmamla "Haa..." Dedi aydınlanmış gibi. Sesi yumuşarken "Anlaşıldı" diye devam etti. "Misilleme yapıp tansiyonumu fırlatacağına açık açık kıskandım desen olmuyor değil mi?"

Güldüm. "Kiminle dans ettiğine dikkat et sevgilim"

Derin bir iç çekti. "Çok ama çok fena biriyle dans ediyorum ya hadi hayırlısı."

Ağzımı açmışken "Dur dur" dedi. "Ama sen o elbiseleri gerçekten giyip çıktın mı?"

Gözlerimi devirdim. "Fotoğraflar eski. Kahve içiyorduk annemle, bir şey bakmadım daha"

"Dolabında mı peki onlar?"

Kafeden çıkan annem eliyle üst katı işaret ederken gözlerimi kapatıp açarak onayladım. O merdivenlere yönelirken bende peşinden ufak ufak yürümeye başladım.

"Hayır. Çok güzeller ama rahat edemiyorum Beha giyince. Sanki herkes bana bakıyor gibi hissediyorum. Yani sadece kısa olsa neyse ama dekolte olanlar rahatsız ediyor"

"Valla hiç üzüldüm diyemeyeceğim" dedi keyifle. "Giyme zaten. Ha dersen ki içimde kalıyor,o zaman alırız evlenince evimizde giyersin"

Gerçekten artık diyecek bir şey bulamıyorum. Napıp edip konuyu evliliğe getirmeyi başarıyordu.

"Kapatıyorum bitanem tünele giriyorum."

"Kaç sen kaç" dedi imayla. "Yakalarsam bırakmayacağım ama."

Telefonu hiç çekinmeden yüzüne kapatırken sıcak basmıştı birden. Telefonu çantama atıp elimle yüzüme hava yaptım.

Her şey iyi hoş da,ben hazır değilim ki sana yakalanmaya.

Dudağımın kenarını kaşırken kalbim hızlı hızlı çarpıyordu. Sanırım bu konuda destek almam gerekecekti. Tek başıma aşabileceğim bir şey değildi. Öpmek tamam ama ilerisi...

Kısık sesle oflarken adımlarımı hızlandırıp anneme yetiştim. Sonra düşünecektim bu konuyu.

💫

(Oy vermeyi unutmayın lütfen🙏)

"Ya hala ben bebek miyim?"

Gösterdiğim oyuncak ayıya da bundan önceki oyuncaklara verdiği tepkiyi veren Demirle gözlerimi devirdim.

İki saat kadar beraber kıyafet baktıktan sonra annemler üst kattaki köfteciye girmiş,bizde sıkılan Demir'e oyuncak bakmaya gelmiştik.

Ezgi de gelmişti.

Gayet tatlı ve yumuş yumuş olan ayıcığın başına yanağımı yasladım.

"Oğlum ayının bebeklikle ne alakası var? Baksana şuna çok tatlı,ben bile alırım bunu kendime. Sarılır uyursun."

Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Erkek adam ayıcıkla oynamaz."

Ayıcığın başından başımı çektim. Kaşlarım şaşkınca havalanırken dudaklarım aralanmıştı. Ayıcığı rafa koyarken eteğime dikkat ederek önünde eğildim.

"Nerden öğreniyorsun bakayım sen bu lafları?"

Berkin abimin böyle şeyler söylemeyeceğine emindim. Güldü. Başını yana eğip bana bakarken "Cihangir amcam söyledi" deyince hiç şaşırmadım.

Ellerimi beline koyup kendime çekerken yanağını öptüm. "İstediğin oyuncakla oynayabilirsin halasının bitanesi. Bakma sen Cihangir amcana. O anlamaz oyuncaktan."

Bakışları tekrar raflara kaydı. "Hadi al istediğini" Yerimde doğrulup ellerimi kabanımın cebine soktum. Demir yavaş yavaş rafların önünden geçerken arada bir ilgisini çeken oyuncaklara dokunuyordu.

Yaklaşık on beş dakikanın ardından eline aldığı helikopterle gülümsedim. Yanıma gelince bana uzattı.

"Bunu alalım mı?"

Saçını okşadım. "Alalım tabi bitanem." Yerim ben bunu ya. Kutuyu elinden alıp üzerine baktım. Uzaktan kumandalı bir helikopterdi.

Boştaki elimi de uzatıp elini tuttum. Kasaya ilerledik. Oyuncağın parasını ödeyip dükkandan çıktık. Demir yerinde neşeyle kıpırdanırken güldüm.

Yürüyen merdivenle üst kata çıktık. Bizimkilerin yanına ilerlerken Demir annesini görünce elimi bırakıp ona doğru koştu. Bakışlar bizi bulurken Demir parmağıyla elimdeki poşeti gösteriyor bir şeyler anlatıyordu.

Şu masum mutlulukları bile her şeye değerdi.

Ezgi ve İzel'in ortasındaki boşluğa otururken elimdeki poşeti Lale'ye uzattım. Dudak büktü. "Almasaydın keşke. Bir sürü oyuncağı var."

Omuz silktim. "Yeğenime aldığım ilk oyuncak."

O gözlerini devirirken Demir bu seferde anneme bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Ezgi telefonunu sertçe masaya bırakırken ofladı.

Ona doğru döndüm. "Düzelmediniz mi siz daha?"

Omuz silkti. "Düzelmedik. İyice sürtsün burnu."

Yorum yapmadım. Çünkü aynı durumda ben olsam bende aynısını yapardım galiba.

Eliyle alnını ovaladı. "Bazen abartma diyorum ama bazen de ciddi olduğumu anlasın istiyorum. Bunda hemen affedersem yarın öbür gün zaten kızmıyor diye hep saklar."

Haklıydı bu konuda.

Kolunu sıvazladım. "Haklısın ama yine de kendini affettirmesi için fırsat verebilirsin. Evde depresyonda şu an."

Güldü hafif. "Kıyamıyorum da."

Gülümsedim. Çünkü aşıksın.

Arkama yaslanırken İzel'e döndüm. "Senden naber? Nasıl gidiyor Serkan'la. Açık açık konuştunuz mu?"

Oflarken başını iki yana salladı. "Hayır. Yani hep ima var ama açık açık bir şey demedi."

Ezgi telefonuna dönünce bende tamamen İzel'e döndüm. "Ee sen konuş, duygularından eminsen."

"Eminim" dedi o da bana dönerken. "Ama olur mu ki. Ne bileyim ya,ya ben yanlış anlıyorsam bir şeyleri. Rezil olmak da var."

Gözlerimi devirdim. "Niye rezil olasın İzel. Ayrıca bir şey hissetmiyor olsa öyle davranmaz. Yani yapan şerefsizler var biliyorum ama Serkan o kadar da şerefsiz değil. Sana bir şey hissetmese aranıza bir mesafe koyardı."

Tereddütle "Konuşayım o zaman?" Deyince başımla onayladım.

"Ee yani."

Saçımı savururken arkama yaslandım. "İyi ki biz sizin gibi uzatmamışız bir şeyleri. Boşu boşuna ayrı kalırdık."

Derin bir iç çekerken Beha geldi aklıma. Çok seviyordum hemde çok.

İzel gülüp önüne dönerken bende gülümsemeye devam ettim. Sevgilim diye demiyorum çok tatlı bir beydi.

💫

Mutsuzca lavabodan çıkarken İzel kaşlarını çattı. "Regl olmuşum. Ve inanılmaz ağrılı geçiyor."

Henüz bir şey yoktu ama yavaş yavaş başlayacaktı biliyorum. Ağrı kesici falan da yoktu.

"İlaç içiyor musun?"

Oflarken başımı salladım. Yıkadığım ellerimi peçeteyle kurularken "Var mı evde?" Diye sordum. "Majezik içiyorum."

Kısa bir an düşündü. "Yok. Başka var ama dediğinden yok."

Eczane bulmam lazımdı o zaman. Doktor kontrolünde içiyordum ve başka ilaç içmek istemiyordum.

Lavabodan çıktık. Annemler dışarıda bizi bekliyordu. Yavaş yavaş yanlarına yaklaşırken arabanın yanındaki Cihangir'le güldüm.

Ezgi ona en uzak köşede dururken Cihangir yavru köpek bakışlarıyla ona bakıyordu. Yanlarına vardığımızda "Hoşgeldin" dedim.

Bakışlarını bana çevirmeden "Hoşbuldum yenge" deyince gülümsedim. Başımı iki yana sallarken anneme döndüm. "Ben eczaneye uğrayacağım, siz Cihangir'le dönün isterseniz. Nöbetçi eczane uzak mı yakın mı bilmiyorum."

Annem beni onaylarken Cihangir kolumdan tutup çekti. Kulağıma eğildi. "Hayır ya annemleri de al. Ezgi'yle yalnız kalmam lazım."

Kolumu ondan kurtarırken "Gerizekalı mısın sen?" Diye mırıldandım. "Ezgi seninle yalnız biner mi o arabaya. Önce bizimkileri bırak sonra yalnız kalırsınız."

Kaşlarını kaldırırken gülümsedi. "Akıllı yengem benim ya. Sağol."

Bizimkilere döndü. "Hadi gidelim"

Onlar arabaya yerleşirken bende abimin arabasına ilerledim. Kabanımı ve çantamı yan koltuğa bırakırken telefonumu açtım. Nöbetçi eczane ararken çokta uzak olmadığını görünce rahat bir nefes verdim.

Kemerimi takıp arabayı çalıştırırken yavaş yavaş gelen ağrıyla dudak büktüm. Neden ama ya neden? Regl olup kan kaybettiğimiz yetmiyor bir de ağrısını çekiyoruz. Hormonlar zaten birbirine giriyor.

Neyseki yakın olan eczaneye kısa sürede gelirken cüzdanımı alıp arabadan indim. Rüzgar bacaklarıma vururken hızlı adımlarla eczaneye girdim.

Ağrı kesiciyi ve gelmişken birkaç paket pedi de alıp çıktım. Poşetleri yolcu koltuğuna bırakıp şoför koltuğuna bindim.

Arabayı çalıştırıp yola çıkacakken sol taraftan birden çıkan arabayla diğer tarafa dönerken bariyerlere sürtmüştüm.

Sinirle arabadan inerken adam durmadan gitmişti. Sinirim içimde patlarken "Mahur!" Diyen Beha'yla şaşkınca ona döndüm. O nerden çıkmıştı.

Çattığı kaşlarıyla hızlı adımlarla bana gelirken "Dikkat etsene!" Diye söylendi. Kollarını beklemeden bana sararken nefesleri hızlıydı.

Şaşkınca ellerimi sırtına sardım. Olanlara yetişemiyordum.

"Tamam bir şey yok" diye mırıldandım. Benden ayrıldı. Gözlerinden okunan sinirle "Nasıl yok!" Dedi bağırarak.

"Niye dikkat etmiyorsun?"

Etraftaki insanlara bakarak "Bağırma bana!" Dedim sakince. Bakışları etrafa kayarken dudaklarını birbirine bastırdı. Çenesi kasılmışken yanımdan geçip şoför koltuğunun kapısını açtı.

"Bin"

Dilimin ucunu ısırıp yolcu koltuğuna binerken kapıyı sertçe kapattım. Poşetleri ve çantamı arka koltuğa koyarken kabanımı üzerime geçirdim.

"Niye bağırıyorsun ya? Bir şey olmadı işte."

Arabayı çalıştırırken "Nasıl olmadı ya?!" Diye bağırdı. "Ya duramasaydın arabaya çarpsaydın. Niye bakmıyorsun etrafa! Ya bir şey olsaydı!"

Kollarımı göğsümde birleştirirken sinirlenmiştim. Diğer taraftan çıkan arabaya sinirlenmiştim ama Beha daha da arttırıyordu bunu.

"Ama olmadı!"

Tek eliyle direksiyonu tutarken kısa bir an bana döndü. Azalmayan siniriyle "Ama olabilirdi..." Diye tekrar başlarken önüme döndüm.

Başımı koltuğun arkasına yaslarken gözlerimi sakince kapattım. Kulaklarım ise o bağırışa çoktan alışmıştı.

Yarım saat sonra

"Ya sen ehliyeti kasaptan mı aldın!?"

Sinirle girdiğim salona benden daha sinirli giren Beha'yla bakışlar bizi buldu. Elimdeki çantayı hızla yanımdaki koltuğa bırakırken kenardaki küçük kırlenti aldım elime.

İçeriye giren Beha'ya döndüm. Kaşlarım çatılmış, sinirden ter basmıştı. İçerinin sıcağıyla üzerimdeki kaban daha ağır gelirken kırlenti sinirle Beha'ya fırlattım.

"Bağırıp durma Beha! Yeter!"

Suratına çarpan kırlenti yakalarken Doğan abimle Bera abimin gülüşü doldu kulağıma. "Bak yemin ediyorum cinnetime beş var şu an!"

Sabırla nefes alırken sesli bir şekilde ofladım. Önüme gelen saçlarımı arkaya atarken üzerimdeki kabanı çıkarıp koltuğun kenarına bıraktım.

Babam "Noluyor yine?" Deyince ikimizde aynı anda ona döndük. Herkes burdaydı ve hepsi sessizce bizi izliyordu. Beha benden önce "Kızın kaza yaptı amca,o oluyor." Deyince tekrar hırsla ona döndüm.

Abimin arkasındaki kırlenti de alıp Beha'ya fırlatırken "Kaza falan yapmadım, çarpıtma!" Diye bağırdım.

Annem endişeyle "Ne kazası?" Derken abim sakin bir sesle "Merak etmeyin Hayat Hanım, baya sağlam göründüğü gibi" deyince ona dönmedim.

Beha eliyle burun kemerini sıktı. "Yemin ediyorum tansiyon hastası oldum."

Alayla güldüm. "Limonlu su getireyim mi? İyi gelir"

Elini çekip keskin bakışlarını bana dikti. Salondakiler gülmek dışında sessizce bizi izlerken "Hâlâ alaya alıyorsun" demesiyle ofladım. Hemen arkamdaki koltuğun kolçağına çöktüm.

Artık birinin sakin olması gerekiyordu. Tane tane bu sefer bağırmadan konuştum.

"Sadece bariyere sürttüm Beha. Anladın mı bitanem. Sadece ufak bariyere sürttüm. Neden? Çünkü ona birazcık sürtmesem diğer taraftaki arabaya çarpacaktım. Tamam mı hayatım tamam mı çimen gözlüm, bağırma artık! Bir şey olmadı!"

Konuşmam bittiğinde derin bir nefes verdim. Korkmuştu biliyorum. Bunu arabanın içinden bile fark etmiştim. O yüzden bağırıp duruyordu onu da biliyordum ama hiçbir şey olmamıştı ve sakin olması gerekiyordu artık.

Abimler aynı anda boğazını temizleyince onlara döndüm. Noldu şimdi?

Ailenin önünde sevgilinle flört ettin canım bir şey olmadı.

İç sesime gözlerimi devirdim. Sinirden o sinirden. İltifat değildi.

Beha oflayıp salondan çıkarken Cihangir merdivenlerden inip salona girdi. "Ne bu tantana ya?"

Bilmem Cihangir ne bu tantana? Abine sor.

Abimin yanındaki boş yere otururken kollarımı göğsümde birleştirdim. Bu kadar tantanaya gerek yoktu işte. Bir de sakin olacakmış. Nah sakin olur. Bir gün bile dayanamadı.

Feda abi "Niye bağırıyor bizim deli yine?" Deyince çatık kaşlarla ona döndüm. Saçma sapan bir şeye bağırıyordu. O bağırdıkça bende bağırıyordum ve sinir oluyordum.

Hepsi sorarcasına bana bakarken derin bir nefes alıp verdim. "Ya ben eczaneye girdim. Ağrı kesici almaya."

Abimle Feda abiye baktım. "Sizde marketten çıkmışsınız."

Feda abi "Aynen" dedi. "Beha da seni bekliyordu."

"Heh işte. Ben onu görmedim arabayla çıkarken, diğer taraftan aniden bir araba çıktı bende bariyere sürttüm. Eve gelene kadar söylenip durdu. Yok niye dikkat etmiyorsun, ya hızlı çarpsaydın bilmem ne. Delirtti ya."

Babamla amcam birbirine bakarken sessiz kaldılar. Abim kolunu omzuma sararken şakağımı öptü. "Tamam sakin ol. Korkmuştur."

Tamam korktu ama. Yine de bağırıp durması gerekmiyordu. Bir şey demedim. Bizimkiler kendi arasında konuşup olayı değerlendirirken aklımın Beha da kaldığı bir gerçekti. Ama bu sefer alttan alması gereken oydu.

İzel güldü. Sessiz salonda odak onda toplanırken dudağının kenarını ısırdı. "Ehliyeti kasaptan mı aldın dedi ya. Sizin kadar garip bir çift görmedim."

Doğru. Öyle demişti. Sanki sevgilisi değilim, trafikte kavga ediyor.

Cihangir de kahkaha attı. "Abim yine romantik."

Başımı iki yana sallarken babam da boğazını temizleyip gülüşünü bastırdı. "Ne zaman aldın kızım ehliyetini."

Omuz silktim. "18 olunca."

Amcam girdi bu sefer araya. "Doğan öğretmiştir."

Bera abim yerinde rahatsızca kıpırdanırken yanında oturan İzel bu hâline gülüyordu. Eylem ve Berkin abim yoktu. Abim henüz hastaneden gelmemiş olmalıydı. Eylem de muhtemelen uyuyordu.

Amcamın sorusuyla alayla "Hıı" deyip abime baktım. "Abim öğretti."

Abim gözlerini devirirken Cihangir merakla "Öğretmedi mi?" Deyince abim kendini savunmaya geçti.

"Öğretmeye çalıştım ben. Hanımefendi beni beğenmedi. Gitti kursa yazıldı."

İnanmazca ona dönerken kaşlarım havalandı. "Pes valla..."

Babama döndüm sonra. "Tamam öğreteceğim dedi. İşte gittik boş bir araziye. Önce anlattı. Gösterdi falan. Ya baba hayatımda ilk defa direksiyona geçmişim,yeni yeni şeyler öğreniyorum. Karıştırmam normal değil mi?"

Amcam güldü. Babam tebessümle başını sallarken abim araya girdi.

"Tamam unutabilir. Ama bana sorsun ben tekrar söylerim ona."

Bacağına vurup ona doğru döndüm. "Ya sordum! Ama bağırıyordun abi sürekli. Dikkat et,aynaya bak bilmem ne. Bende soramadım."

İzel "Naptın ki?" Deyince abim elini 'buyur anlat' dercesine açtı. Omuz silktim.

"Frenle gazı karıştırmışım."

Annem elini başına yaslamış beni izlerken Demir anladı mı anlamadı mı bilmiyorum ama Cihangir'in kahkaha atmasıyla o da gülmeye başladı.

Babam "Oğlum sende sabırsızsın heralde" deyip abime döndü. "Kıza ilk günden yüklenilir mi?"

Babamın bana arka çıkmasıyla abime baktım. Beha'yla gerçekten benziyorlardı. İkisi de çabuk sinirleniyordu. Aslında araba kullanmayı öğretmek istemiyordu,yani daha erken olduğunu düşünüyordu ama ısrar edince mecbur kalmıştı. Öyle olunca da fazla asabiydi ve her şeye kızıyordu.

Abim başını iki yana sallarken arkasına yaslandı. "Arabayı çarpıp neredeyse on binlik masraf açtığını da söyle."

İzel endişeyle "Hih" derken "Sana bir şey oldu mu?" Diye devam etti. Başımı iki yana salladım. "Yok bana bir şey olmadı da..."

Arabaya yazık olmuştu.

Amcam abime baktı. "Sen istemiyor muydun öğretmek?"

Abim derin bir nefes alıp verdi. "İstememek değil de sadece yanlış zaman olduğunu düşünüyordum."

Bakışları kısa bir an Hayat Hanım'a kaydı. "Annem öleli bir yıl olmasına rağmen Mahur hâlâ toparlanamamıştı."

Dudaklarımı birbirine bastırırken sanki başkasını anlatıyor gibi dinlemeye devam ettim.

Başını yana eğdi. "Kafasını dağıtmak için öğrenmek istiyordu. Hâliyle istemiyordum."

Babamın bakışları bana değdi. Hüzünle bakıyordu. Konunun annemin ölümü olmadığını sanırım sadece biz biliyorduk.

Bakışlarımı kaçırıp önüme dönerken Cihangir boğazını temizledi. Salona hâkim olan sessizliği bozdu.

"Abimle bu kadar ortak noktanız olması..."

Bakışları abimdeydi. Amcam kahkaha attı. "Doğan'la Beha'yı bilmem de sizin Mahur'la ortak noktalarınızın olduğu kesin."

Ben ona bakarken yengem güldü. "Beha'nın arabasını çarpmıştı Cihangir. Beha bir daha arabasını ne Cihangir'e ne Feda'ya vermedi."

Güldüm. Gülsem de kalbim sıcacık olmuştu. Arabasını göreve giderken bana bırakmıştı. Acaba vukuatlarımı bilse de bırakır mıydı?

Feda abi kaşlarını çatarken homurdandı. "Arabayı çarpan bu,fatura bana kesiliyor."

Bera güldü. "İnsan en çok sevdiğini si-" Babamın "Lan!" Deyişiyle susarken Cihangir güldü.

"Böyle de terbiyelidir oğlumuz."

Bera abim gözlerini devirdi. "Abla hani dedin ya; bariyere sürtmesem diğer taraftaki arabaya çarpacaktım diye."

İzel'o başımla onayladım. "Evet."

Kaşlarını kaldırdı. "Beha abim naptı?"

Oflayıp alnımı kaşıdım. "Şükür ki bir şey yapamadan adam gitti."

O sinirle kesin olay çıkartırdı zaten adam gitmese. Tekrar aklıma gelenlerle kaşlarım çatılırken dudağımın içini ısırıp ayağa kalktım.

"Ben bi üzerimi değiştireyim."

"Tamam kızım. Yemek hazır sayılır. Çok oyalanma."

Annemi onayladım. Kabanımla çantamı alıp salondan çıkarken odama yöneldim. Peşimden çıkan Feda abi "Mahur" deyince olduğum yerde durup ona döndüm.

"Efendim abi?"

Birkaç adımda yanıma gelip önümde durdu. Sıkıntılı bir ifadeyle merdivenlere bakarken derin bir nefes alıp verdi.

"İzel..." Diye mırıldandı. "Üç yıl önce bir kaza geçirdi. Büyük bir kaza."

Tahmin ediyordum bunu ama yine de kalbimin acımasına engel olamadım. Bir şeyleri düşünmek başka, duymak bambaşkaydı. Titrek bir nefes bırakırken dudağını ısırıp devam etti. "Detayları ben anlatamayacağım ama o kazadan İzel'den çok Beha etkilendi."

Başını yana eğerken omuz silkti. "İzel bizim de kardeşimiz ve babasından sonra başka bir kazada onu da kaybedeceği düşüncesi Beha'yı yıkmıştı."

Kaşlarım havalanırken bakışlarım yere düştü. O yüzden miydi bu tantana?

"Şükür bir şey olmadı. Sana abartıyor gibi gelebilir ki bencede abartıyor ama bu konuda fazlaca hassas."

Bakışlarını gözlerime sabitledi. "Tavrı kesinlikle sana özel değildi. Aynı şeyi ben yapmış olsam da kıyameti koparırdı."

Sessiz kaldım. Böyle bir şey aklıma gelmemişti. Keşke olmasaydı. Sadece fevri olduğu için kıyameti koparmış olsaydı. En fazla birkaç saate düzelirdik. Ama şimdi öğrendiklerim çok hoşuma gitmemişti.

Onu çok iyi anlıyordum. Birini kaybetmekten korkmak ne demek çok iyi biliyordum. Annemden sonra aynısını bende abim için hissetmiştim. En ufak bir soğuk algınlığında bile yüreğim ağzıma gelirdi. Ama ben aşmıştım. Abim askerdi, her zaman yanımda olmayacaktı ve ben bunu aşmak zorundaydım.

Feda abi omzumu sıvazlayıp salona dönerken kabanımı ve çantamı odama bırakıp merdivenlere yöneldim. Aslında bildiğim ama olayla birleştirmediğim şeyleri idrak ettikten sonra sanırım oturup onu bekleyemeyecektim.

Beha çok başka bir adamdı. Mesleğini bir kenara bırakırsak ben ona hep hayrandım. Çakır olarak başka Beha olarak bambaşka...

Çok güçlüydü. Her şeye rağmen çok güçlüydü. Babası ve annesinin ölüm günü doğum günüydü. Babası çirkin bir pusuya kurban gitmişti, içindeki hırsı taze tutmayı başarmıştı.

Çok, hemde çok fevriydi. Bazen tek bir bakışla, tek bir sözle bile sinirleniyordu. Öfke problemi yoktu buna eminim. Belki de yıllardır taze tuttuğu intikam ateşini bu şekilde taze tutmayı başarmıştı.

Sanırım dediği gibi intikamı bittiğinde her şey daha kolay olacaktı. Dediği gibi içindeki ağırlık kalkınca daha sakin ve mutlu olacaktı.

Merdivenler bittiğinde derin bir nefesle odasına adımladım. Kapıyı tıklatıp saçlarımı arkama atarken içeriden ses gelmeyince "Beha?" Diye seslendim. "Gelebilir miyim?"

Ses yoktu. Dudak bükerek yavaşça kapıyı açtım. Odasında değildi. Banyodan gelen seslerle orda olduğunu anlarken bir elim hâlâ kapı kulpundaydı. Kesilen su sesiyle yerimde dikleştim. Bu klişeyi yaşamak istemiyordum.

Dışarıya bir adım atıp kapıyı kapatacakken Beha'nın "Mahur?" Demesiyle durdum. Gözlerimi sıkıca kapattım.

Yanağımın içini ısırıp beklerken "Sonra konuşuruz" diye mırıldandım. Hafif güldü. Adımları bana yaklaşırken elini elimde hissettim. Gayri ihtiyari ona dönerken üzerindeki beyaz tişörte ve siyah eşofman altına kaydı gözüm.

İstemeden tuttuğum nefesimi bırakırken bakışlarımı gözlerine çıkardım. Yavaşça içeriye çekerken kapıyı kapattı. Sırtımı kapıya yaslarken elimi bırakmadan yüzüme eğildi.

"Ne için gelmiştiniz hanımefendi"

Sakin hâline şaşkın şaşkın bakarken kaşlarımı kaldırdım. "Sinirini alayım diye gelmiştim ama. Gerek kalmamış. Sakinleşmişsin."

Gözlerindeki muzip ışıltıyla iyice yüzüme eğildi. "Hayır geçmedi!" Dedi sahte bir sinirle. "Hadi al sinirimi."

Alnımı alnına yaslayıp gülerken boştaki elimi göğsüne koydum. Islak saçlarından birkaç damla alnıma düşerken burnumu burnuna sürttüm. Sakindi, görünüşe göre huzurluydu da. Bu hâlini bozmak istemedim.

"Bir daha..." Diye mırıldandım sakin bir sesle. Elimi yavaş yavaş yavaş boynuna çıkardım. "Askeri emir komuta zinciri haricinde..."

Alnımı alnından çektim. Başımı omzuna yaklaştırdım. Boynuna ufak bir öpücük bırakırken fısıltıyla "sakın bana bağırma" diye mırıldandım. Adem elması aşağı yukarı hareket ederken burnunu saçlarıma dayadı.

Benim gibi fısıltıyla mırıldanırken belime kayan eliyle iyice ona çekildim.

"Sende dikkatli ol. Ömrümden on sene gitti Mahur. Aklımı aldın ya. Niye dikkat etmiyorsun?"

Derin bir nefes alıp verirken diğer elini de bırakıp omzuna çıkardım. "Beha benimle alakalı bir şey değildi sende gördün. Diğer taraftaki birden çıktı."

Gözlerini kapatıp açarken omuz silkti. "Olsun. Sen dikkatli ol"

Sonra kaşlarını çattı. "Kaçmayacaktı o pezevenk gösterecektim ben ona sağa sola bakmadan çıkmak neymiş?!"

Başımı umutsuzca iki yana sallarken aklıma gelenle kaşlarımı çatıp omzuna vurdum. "Ehliyeti kasaptan mı aldın ne demek Beha. Öküz müsün ya. Sevgilinim ben senin"

Kaşları düzeldi. Hafif güldü. Dudaklarını alnıma bastırıp çekerken "Akıl mı bıraktın" dedi. Yanağını okşadım hafif.

"Vardır öyle etkilerim."

Ukalaca konuşmamla imayla "Hmm" diye mırıldandı. "Başka nasıl etkileriniz vardır hanımefendi? Ben tam anlamadım da"

Dudaklarını dudaklarıma sürttü. "Mesela bu dudaklar..."

İstemsiz omzunu sıktım hafif. "İnanın" diye mırıldandım kendimi toparlayıp. Kesinlikle benim aklımı da alıyordu. "Kalıp uygulamalı göstermeyi çok isterdim ama ortam müsait değil."

Tüm aile aşağıda,yemek için bizi bekliyordu. Yani galiba.

Derin bir nefes alıp verirken belimdeki elini çekti. Yanağımı sertçe öpüp birkaç adım geriledi. "Alacağım olsun o zaman"

Başımı sallayıp güldüm. "Öyle olsun." Kapıyı açtım. "Sende çok oyalanma. Yemek için bekliyorlar."

Başını sallarken "İnerim şimdi" deyince odadan çıktım. Merdivenleri hızlıca inip odama girdim. Üzerimi değiştirip telefonumu da alarak odadan çıktım. Saçlarımı gelişigüzel toplarken salona girdim.

Berkin abim de gelmişti. Göz göze geldiğimizde gülümsedim. "Hoşgeldin doktor."

Gülümsedi. "Hoşbuldum asker."

İstemsiz keyiflenen hâlimle amcamın yanına otururken "Efdal gelmedi mi?" Diye sordum. Abimle babam sohbet ediyordu. Kızlar muhtemelen mutfaktayken Bera abim de Demirle oynuyordu. Cihangir ve Feda abi burda değildi. Beha da gelmemişti.

Sorumu beni tek duyan amcam cevaplarken ona döndüm. "Geldi. Odasındadır iner şimdi."

Göz kırpıp başını salladı. "Hallettiniz mi?"

Kaşlarım havalanırken anlamıştım ama anlamazlığa gelmek aşırı cazip geliyordu. Tamam amcamdı ama aynı zamanda sevdiğim adamın babasıydı.

"Neyi?"

Güldü. Açık televizyona dönerken "Öyle olsun" diye mırıldandı. Dudak bükerek önüme dönerken "Annemlere yardım edeyim ben" diyerek ayaklandım.

Amcamın bir şey demesine izin vermeden salondan çıkarken merdivenlerden inen Beha göz kırptı. "Noldu?"

Omuz silktim. "Amcam biraz babama benzeyemez miydi? Niye seni kıskanmıyor."

Anlamazca baksa da ufak bir kahkaha attı. "30 yaşına gelmişim neyimi kıskansın."

Ne bileyim. Kıskansın. Böyle bir şeyleri ima ettikçe ne diyeceğimi bilmiyordum. Bizimle yaşıt arkadaşımız falan olsa utanmam ama işte Beha'nın babası. Yani bir yerde kayınpederim oluyor.

Derin bir nefes alıp verdim. Kollarını göğsünde birleştirmiş olan Beha sırtını merdivenlerin trabzanına yaslarken kaşlarımı kaldırdım. "Girsene içeriye. Mutfağa gidiyorum bende."

"Ya Mahur gel evlenelim artık kurban olayım ya"

Bir anda sızlanırcasına konuşmasıyla kaşlarım havalandı. "Ben senden uzak durmak istemiyorum."

Aramızdaki mesafeyi iyice kısaltıp ona yaklaşırken "Hayatım zaten uzak değiliz" dedim. Yani daha ne kadar yakın olalım.

"Şu an değiliz. Birazdan olacağız ama."

Göğsünde birleştirdiği ellerini çözüp elimi tuttu. "Kendi evimizde başbaşa olmak istiyorum ben."

Gülümsedim. Güzel bir hayaldi. "Bunun gerçek olması için bütün şartları sana söyledim."

Yani bir evlilik teklifini et bakalım önce. Sonra istemede zaten hepsi konuşulur.

Çalan telefonu açtığı ağzını kapatmasını sağlarken cebinden telefonunu çıkardı. İstemsiz ekrana kaydı gözlerim. Kayıtlı olmayan bir numaraydı.

Birkaç saniye ekrana bakan Beha elini yeşil tuşa götürmüştü ki arama bitti. "Allah Allah kim bu şimdi?"

Hemen kapandığı için "Yanlış aramıştır belki" dedim. "Olabilir" diye mırıldanıp telefonu cebine koyacakken gelen bildirim sesiyle durdu. Ekrana düşen mesajı okurken kaşlarım çatıldı.

Merhaba ben Nilay-

Gerisini okuyamadan Beha "Iı.. içeri gideyim ben" diyerek ekranı kapatınca dudaklarımı birbirine bastırdım. Tek kaşımı kaldırıp avcumu ona uzattım.

"Ver şu telefonu."

Başını iki yana salladı. "Napacaksın sen benim telefonumu bitanem. Hadi mutfağa git sen, çok acıktım ben."

Derin bir nefes alıp verirken "Beha" dedim dişlerimin arasından. "Ver şu telefonu."

Kaşlarını yalandan çatarken "Ben senin telefonunu karıştırıyor muyum?" Demesiyle koluna vurdum.

"Karıştırmaycağım! Şu bildirime bakacağım. Ver telefonu!"

Eline doğru uzanmışken "Ama sakin olacaksın" demesiyle gözlerimi sakince yumdum. "Beha bak delirtme beni! Gerçekten sana da kızmaya başlıyorum."

"Ulan ben naptım şimdi?"

Bacağına vurdum. "Önüne gelen herkesi kıskanıp olay çıkartıyorsun. Kimse sana gelip 'Mahur'un sana olan sevgisi biter' demiyor. Yetmiyor,birde saklamaya çalışıyorsun!"

Ofladı. "Kız umrumda değil. Ama aramıza sokacağı bu tartışmaları istemiyorum."

Sinirle gözlerimi kapatıp açtım. Türkçe konuşmuyor muyum ben?

"Sen geçiştirmeye çalışmadan şu telefonu bana verirsen tartışmayız."

Cihangir "Yine noluyor abi ya?" Diyerek merdivenleri inerken bakışlarım ona döndü. "Çok garip bir çiftsiniz. Kavga mı ediyorsunuz birbirinize cilve mi yapıyorsunuz anlamıyorum."

Beha uzanıp kafasına vurdu. "Anlama zaten. Sana ne bizden. Git içeri."

Cihangir dudak bükerken başını yana eğdi. "Sen söyle canım yengem naptı yine abim?"

İstemsiz bir sinirle ona baktım. "Senin aynının laciverti işte. Biz kadınlar yapsak şu yaptığınızı kıyameti koparırsınız."

Çatık kaşlarımla arkamı dönüp mutfağa ilerlerken Beha kolumdan tutup durdurdu. "Yav bir dur. Tamam al telefonu"

Kolumu ondan kurtardım. Bana uzattığı telefona bakmadan omuz silktim. "İstemiyorum. Git konuş kimle istiyorsan. Sormayacağım da bakmayacağım da."

Tamamen ona doğru dönüp işaret parmağımı yüzüne salladım. "Serkan'la sarılıyorum diye ya da askeriyedeki doktorla oturup ARKADAŞÇA, tamamen senin varlığına saygı duyarak konuşuyorum diye bana trip atarsan, olay çıkartırsan vururum yemin ediyorum."

Hâlâ merdivende duran Cihangir kaşlarını kaldırıp "Ovv" dedi. "Yürü be aslan yengem"

Gözlerimi devirip mutfağa girerken Beha hâlâ "Ama güzelim bir dur..." Diye söyleniyordu. Mutfağa girince bakışlar bana döndü. Masada oturmuş turşu yiyen Eylem'in yanına oturdum.

Sinirlenince ya da böyle stresli olunca bir şeyler yiyesiniz geliyor muydu? Benim geliyordu, özellikle de turşu. Böyle ekşi ekşi. Kavanoza elimi atıp salatalık turşusu alırken Eylem kaşları havada bana bakıyordu.

"Sende mi aşerdin?"

İzel ve Lale gülerken "Hıı" dedim alayla. "İlerisi için stok yapıyorum."

Annem güldü. "Hele o günler bir gelsin. Kendi ellerimle beslerim ben seni."

Ona döndüm. Ağzımdaki turşuyu yutarken "İzel'e sakla hevesini" dedim. Çocuk istemiyordum ben. Tamam seviyorum falan ama o kadar. İstemiyorum.

Yengem kaşlarını kaldırırken başını yana eğdi. "Hâlâ Beha'ya mı kızgınsın sen?"

"Evet!" Dedim yükselerek. Kızmıştım. Nasıl kızmayayım ama. Sanki kendisi çok normal sakin ve hiç kıskanç değilmiş gibi davranıyordu.

"Ona kızmamak mümkün mü? Delirtiyor her dakika! Serkan benim kardeşim diyorum, dinlemiyor onu bile kıskanıyor..."

Eylem'in elinden aldım kavanozu. Bir tane havuçtan ağzıma atarken devam ettim. "Ama ben kıskanınca 'sakin ol Mahur' 'O benim umrumda değil Mahur'. Ama benim umrumda!"

Annemle yengem gülerken Lale dudak büktü. Yüzüme eğildi hafif. "Sen regl mi oldun?"

Kaşlarımı çattım. "Evet ne var? Sen olmuyor musun?"

Dudaklarını birbirine bastırırken "Anlaşıldı" diye mırıldandı. İzel karşıma otururken elini başına yasladı. "Bu kadar kızmazdın ki sen."

Kavanozu sertçe masaya bıraktım. Sonra oflayıp elimle yüzümü kapattım. Duygularım birbirine girmişti. Böyle bağırıp çağırıp sinir atmak istiyordum,bir taraftan da sakince yatıp uyumak.

Ama ben haklıydım işte. Tamam aynı durumda ben olsam bende saklardım,olay çıkarmasın diye. Ama Beha'nın gerçeği bildiğini bildiğim hâlde değil. O, mesajı gördüğüm hâlde saklamaya çalışmıştı ve kızdığım buydu. Gördüm mesajı biliyorsun işte daha neyine kapatmaya çalışıyorsun üstünü.

Benim ona kızıp, sinir olduğum nokta buydu. Yoksa bende biliyorum kızla ilgilenmediğini.

Yalnız kızdaki genişlik de...Daha sabah uyanmamış mıydım ben onu? Buna rağmen niye hâlâ arayıp,mesaj atarak kendini küçük düşürüyordu?

Hem numarasını nerden bulmuştu? İnşallah sen vermemişsindir Efdal.

Annemle yengem mutfaktan çıkarken ellerindeki tabaklara kaydı bakışlarım. Karnım guruldarken annem gülümsedi.

"Hadi gelin oyalanmadan her şey hazır."

Onlar mutfaktan çıkarken Lale de çıktı. Eylem masadaki boş tabağa turşuyu boşaltıp ayağa kalktı. "Kalk hadi. Yemek ye,sinirin geçer."

Derin bir nefes alıp verirken içeriye giren Beha'yla gözlerimi devirdim. İzel gülümsedi. "Bende gideyim bari."

Ayağa kalktım. "Gidelim güzelim acıktım ben" Beha yanından geçerken elimden tutup durdurdu. "Sen git abicim, geliyoruz hemen bizde."

İzel mutfaktan çıkarken elimi Beha'nın elinden çektim. "Bende gidiyorum sen kal."

Tekrar durdurunca ona döndüm. "Hâlâ sakinleşmedim Beha ve tartışmak istemiyorum."

"Tamam işte sakin sakin konuşalım."

Başımı iki yana salladım. "İstemiyorum. Çekilir misin önümden?"

"Mahur yapma böyle."

İşte böyle deyince ben sakinleşmek yerine daha da deliriyorum. Kısık sesle bağırarak konuştum. "Ya delirtiyorsun beni! O mesajı gördüğümü bildiğin hâlde saklamaya çalışıyorsun Beha ve ben buna deli oluyorum."

Her fırsatta bana 'benden bir şey saklama' diyen adam kendisi bir şeyleri saklamak istedikçe deliriyordum ve buna hakkım olduğunu düşünüyordum.

Bir yere varamayacaktık. Başımı iki yana salladım. "Biz hep aynı şeyler yüzünden tartışıyoruz farkında mısın? Gündem hep aynı. Ya saklanan bir şeyler yüzünden,ya senin sinirin ve gereksiz kıskançlığın yüzünden. Hep aynı şeyler."

Muhtemelen şu an bile sinir olurken sakin kalmaya çabalıyordu. Ama öyleydi. Başka bir şey yüzünden tartışmamıştık.

"Gereksiz kıskançlığım?"

Alayla güldüm. "Evet gereksiz. Bak gerçekten saygısızlık yapmak istemiyorum hissettiklerine. Kendince çok haklı sebeplerinde vardır eminim."

Gözlerimi kapatıp açtım. Sanırım sabah bunu açık açık söylememiştim.

"Ama kız gözümün önünde dekolte veriyor. Hiçbir erkek buna karşı koyamaz diyor ve seni o dekolteyle tavlayacağını söylüyor."

Derin bir nefes alıp verdim. Özellikle konuşmaktan kaçındığım konulardı ama başka türlü anlaşamayacaktık.

"Yani kız bildiğin;oramı buramı açar sevgilini yatağıma alırım diyor."

Kaşları çatılırken devam ettim. Ellerim yumruk oldu. "Ben o kızın kafasını orda önündeki masaya geçirmediysem tek sebebi orda bir Türk askeri olarak bulunuyordum ve kendimi küçük düşürmemek içindi. Ben senden de kendimden de eminim. Ve bütün bunları düşününce senin yaptığın kıskançlıklar sencede gereksiz olmuyor mu?"

Gözlerine hâkim olan sinir beni tatmin etmedi. Bana değil söylediklerime kızmıştı onu da biliyorum.

Ona aşık olanlar olabilirdi. Bunu engelleyemezdim. Ama ben Beha'nın sevgilisiydim ve o her kim olursa olsun ilişkimize saygılı olmak zorundaydı.

"Ben..." Diye mırıldandı. Dudaklarını ıslatırken bir adım daha atıp dibime girdi. Gerilesem de kalçam masaya çarptı ve ellerini bana sarmasına engel olamadım.

Omzundan itmek isterken daha çok çekti kendine. "Beha bırak!"

Saçımı öptü. "Ben bu kadar ileriye gittiğini bilmiyordum. Kız zerre umrumda değil. Seni üzmek istemedim."

Ellerim aramızda kalırken gözlerimi kapattım. "Gitti. Gitmeye de devam ediyor. Daha bir gün olmadı ben onu uyaralı ama seni arıyor,yetmiyor mesaj atıyor."

Çok garip hissediyordum. Hormonlarım mı coşmuştu bilmiyorum ama biraz önceki sinirimin aksine oturup ağlayasım gelmişti.

Alnımı omzuna yaslarken yanağı saçlarıma değiyordu. Elleriyle sırtımı okşarken "Ne yazmış?" Dedim. Her ne kadar biraz önce 'bakmayacağım' diye artistlik yapmış olsam da merak ediyordum.

Tek elini benden çekip cebinden telefonunu çıkarırken bende geri çekildim. Bana uzattığı telefonu alırken kaşlarım çatıldı. "Şifre?"

Uzaklaşmadı. Hâlâ dibimdeyken benimle birlikte telefona eğildi. Önü uzun olan saçları alnıma değiyordu.

"1881"

Elim bir an duraksadı. Gülümsememek için yanağımı ısırarak şifreyi girdim. Açılan ekranla mesajlara girdim.

Hâlâ okundu olarak işaretlenmemiş mesajı açtım

Merhaba ben Nilay. Yabancı numarayı açmazsın diye düşündüm. Biraz konuşabilir miyiz?

Derin bir nefes alıp verdim sakince. Sen benim sevgilimle ne konuşacaksın acaba?

Mesajlardan çıkıp arama kayıtlarına girdim. Numarayı engelleyecekken ekrana düşen aramayla durdum. Yine arıyordu.

Beha başını çevirip alnımı öptü,burnunu saçlarıma sürterken gelen arama çok umrunda değildi. Başımı geriye çektim. "Ya bir dokunma, uzak dur benden!"

Asla umrunda değildim. Boğazımı temizledim. Telefonu sıktığım elimi gevşetip yeşil tuşa bastım.

'alo' demeden beklerken Beha havalanan kaşlarıyla bana bakıyordu. Açacağımı düşünmüyor olmalıydı.

"Alo. Beha? Nilay ben. Mesaj atmıştım. Nasılsın?"

Gülümsedim. Hemen dibimdeki masaya yaslanırken Beha ellerini iki yanımdan masaya yaslayıp başını boynuma bıraktı. Kaşlarım çatılırken başını ittim.

Ona hâlâ kızgındım,bana ne?

Gözlerini devirip tekrar eski pozisyonuna geldi. Beni umursamayışı sinir ederken omzuna çimdik attım.

"Ben Mahur."

Oluşan sessizlik beni tatmin ederken "Niye aramıştın?" Dedim tatlı bir sesle. Boğazını temizledi.

"Planla ilgili bir şey soracaktım."

Omzundaki elimle sinirle omzunu sıkarken Beha burnunu boynuma sürttü.

"Beha duşta" dedim çekinmeden. "Çıkınca söylerim Destan'la konuşur."

Beha başını kaldırdı hızla. Şaşkınca bana bakarken omuz silktim.

"Ayrıca plan için aramadığını ikimiz de biliyoruz Nilay. Kişisel bir problem yüzünden sorun çıkarıp görevi olumsuz etkilemek istemiyorum ama görev bitince kolla kendini. Sen sınırı çoktan aştın. Bu saatte sen benim nişanlımı arayamazsın."

Beha ellerini çekip yerinde dikleşirken parlayan yeşil gözlerinden gözlerimi kaçırdım.

"Beha-"

Sertçe sözünü kestim. "Onun adını ağzına alma!"

Güldü hafif. "Sen böyle atıp tutuyorsun ya,Beha bana geldiğinde yüzünün alacağı ifadeyi çok merak ediyorum."

Güldüm keyifle. Beha şaşkınca bana bakarken "Nilay" dedim seslenircesine. "Canım uyan,rüya görüyorsun."

Telefonu suratına kapatıp telefonu sinirle göğsüne çarptım. "Bırak bu kızla konuşmayı göz göze bile gelmeyeceksin Beha. Aranızda bir kilometre mesafe olacak. Bak bu konuda çok ciddiyim!"

Telefonu cebine atarken dudakları kıvrıldı. "Ne dedin sen biraz önce"

"Beha!"

Ellerini belime sardı. "Bir daha 'nişanlım' desene."

Elimi kollarını koyup itmeye çalıştım. "Beha ciddiye al artık lütfen."

Omuz silkti. "Tek ciddiye alacağım mesele şu an bu. Siktir et şu kızı. Nişanlım de bakayım sen şöyle dolu dolu."

Elimin tersiyle dudaklarına vurdum. "Küfretme."

"Hem ben öylesine dedim onu. Hemen havaya girme. Abim gitmeden isteme işini hallederiz diyordum ama unut sen o işi."

Kaşları çatıldı. Başını itirazla iki yana sallarken işaret parmağımı ona doğru salladım. "Tek kelime etme! İlk istediğimde verseydin o telefonu şimdi sarılıyor olurduk."

Alnını alnıma yaslarken derin bir nefes bıraktı. "Özür dilerim. Haklısın. Ama şu kız yüzünden aramız açılmasın istedim. Aramış mı arasın açmam. Mesaj mı atmış görüldü bile yapmadan silerim. Mesajı gördün, okudun noldu? Sinir oldun. Bütün huzurun kaçtı. Mutluyduk. Daha birkaç saniye öncesinde evlilikten bahsederken geldiğimiz şu duruma bak."

Ofladı kısık sesle. "Bu ilişkiye başladığımızdan beri bir şeylerle mücadele ediyoruz Mahur. Bizimkilerle, Semih'le, kendimizle. Ve uzun zaman sonra ilk defa huzurluyduk. Sana nasıl evlilik teklifi edeceğimi düşünüyorum."

Başını iki yana salladı. Çekilmeliydim. Kızgındım ve çekilmeliydim. Ama çok güzel şeyler söylüyordu.

"Bir şeyleri yoluna koymuşken adını birkaç dakika sonra unutacağım o kıza fırsat vermem Mahur. Bunu sen fark etmeseydin,o sana bir şeyler söylememiş olsa da vermezdim."

Bunları zaten biliyordum ve sorun ettiğim şeyler bunlar değildi. Beha beni galiba ilk defa anlamıyordu. Belki de gerçekten sakinleşince sakin sakin konuşmalıydık.

Gözlerimi kapatırken başımı geriye çektim. "Bizi bekliyorlar" diye konuyu değiştirdim. Dudaklarını alnıma bastırıp geri çekildi.

Dokunma, uzak dur dedikçe tersini yapıyordu. Ona kızgındım, temas halinde olunca kızgınlığımı unutuyordum. Ve Beha bu konuda beni hiç umursamıyordu.

"Tamam. Kendin sakinleş bu sefer."

Kapıyı gösterdi. Önünden geçip mutfaktan çıktım. Salona girdim. Cihangir hafif bir şarkı mırıldandı.

"Ne kavgam bitti ne sevdam
Ömür geçer, gönül geçmez"

Dilimin ucunu ısırıp Cihangir ve İzel'in arasına oturdum. Beha "Kaşınma Cihangir" deyip karşıma oturdu.

Amcam ve babama baktım. "Kusura bakmayın. Önemli bir telefon geldi de"

Önemini sevdiğim.

Babam "Sorun değil" deyince önüme döndüm. Abim göz kırpıp başını sallayınca 'bir şey yok' dercesine omuz silktim.

Çorbamdan bir kaşık alıp yemeye başlarken masa sessizdi. Sadece Demir'in babasına heyecanla bugünü anlatan sesi duyuluyordu.

Tebessümle yemeğimi yemeye devam ettim. Beha'nın çalan telefonuyla bakışlar onu bulurken salataya uzanan elim durdu. Nilay ihtimalini nolursa olsun atamayan beynimle tek kaşımı kaldırdım.

Ekrana bakan Beha "Pardon açmam lazım." Diyerek masadan kalkınca elimi kendime çektim. Suyumdan bir yudum alırken bakışlarım Efdal'e kaydı. O da bana bakarken sanırım ikimizin de düşündüğü görevle ilgili olma ihtimaliydi.

Göz göze geldiğimizde hafif dudak büküp omuz silkince sakince önüme döndüm. Babam "Bir sorun mu var?" Diye mırıldandı. Masadaki sesler susarken onların bakışları bana benimki babama kaydı.

Efdal ve bende gezinen gözleriyle başını sallarken "Yok." Dedim. Gülümsedim. "Bir sorun yok."

İnanmasa da zorlamdan önüne dönünce dudağımın içini ısırdım. Bir sorun var mıydı bilmiyorum ama umarım yoktur. Sakince şu görevi bitirmekti tek istediğim.

Plan hazırdı. Polislerin planı dahil her şey hazırdı ve Turan'ın yarın geleceğine inancımız tamdı. Öyle olmalıydı.

Berkin abim ve Doğan abim sakin bir sohbetin içindeydi. Abim olanları bilmiyordu. Hastalığını bilmiyordu. Söylemeli miydim onu da bilmiyorum. Konu ben değildim ve Berkin abimin buna nasıl bir tepki vereceğini kestiremiyordum.

Bakışlarım onların üzerinde gezindi. Ne konuştuklarını duyamıyordum. Masanın diğer ucundaydılar. Cihangir ve İzel'in ortasında oturuyordum.

Cihangir kulağıma eğildi. "Bu kadar iyi anlaşmaları normal mi?"

Dudak büktüm. Hafif ona doğru yöneldim."Galiba değil. İkisi de birbirine karşı mesafeliydi. Ne konuşuyorlar acaba?"

"Bence tetikte olmalıyız. Doğan abiyi bilmem ama Berkin abiyi biliyorsun. Her an olay çıkarabilir."

Gözlerimi devirdim. "Abartma. Yabani mi benim abim."

Hafif güldü. Kısık sesle kendi aramızda sohbet ederken kesinlikle odak biz değildik. "Yabani değil ama..."

Dudağının kenarını ısırdı. "Konu sana gelirse kavga edecekleri kesin."

Başımı abimlere çevirdim. Abimin sırtı bana dönüktü,ne konuştuklarını merak ediyor olsam da Berkin abimin dudağını okumaya da çekiniyordum.

Tekrar önüme döndüm. Yemeğime devam ederken içeriye giren Beha'yla ona baktım sorarcasına.

"Benim çıkmam lazım" dedi bakışları bizimkilerin üzerinde gezinirken. Yerimde dikleştim. "Bir şey mi oldu?"

Başını iki yana salladı. "Dosyalarla ilgili bir karışıklık çıkmış. Karargâha gidiyorum."

Rahat bir nefes versem de aklıma gelenle sitemle ona baktım. "O dosyaları kendin geçir demiştim."

Bakışları bana döndü. "Haklısın" deyişiyle kaşlarım havalandı. Haklısın mı? 'Akif'e güvendim' ya da 'Ne bileyim böyle olacağını' demek yok mu?

Amcam "Tamam oğlum. Bak sen işine" derken Beha abime yöneldi. "Ben gelmeden gitmiş olursanız..."

Ayağa kalkan abimle erkekçe sarılıp vedalaştılar. Ayağa kalktım. Babam "Sende mi gidiyorsun?" Deyince Beha'ya döndüm.

"Geleyim mi? İşin çok mu?"

Başını iki yana salladı. "Gerek yok. Ben hallederim."

Odadan çıkarken dudağımın kenarını kaşıyıp masadan çıktım. Bir şey demeden Beha'nın peşine takıldım. Montunu giyiyordu.

"Gelebilirim" diye mırıldandım. "Hem ne karışıklığı çıkmış ki?"

Eğilip ayakkabılarını giyerken "Raporlar yanlış geçirilmiş" diye mırıldandı. "Senlik bir şey yok. Benim imzam olan dosyalar"

Yerinde doğruldu. Eğilip alnımı öperken geri çekilmeye vaktim olmadı."İşim uzayabilir" dedi. "Açamazsam merak etme."

Dönüp kapıyı açarken aklıma gelen gerçekle sarsıldım. Gerçekte karargâha mı gidiyordu,yoksa Çakır olmaya mı?

İhtimali bile kalbimi hızlandırırken bir endişe bedenimi ele geçirdi. Çakır'dı. Beha olduğunu öğrenmeden önce bile askerliğine hayran olduğum adamdı. Sağ salim dönerdi biliyorum ama hepsinden önemlisi sevdiğim adamdı. Tabiki korkacaktım kaybetmekten.

Kolundan tutup durdururken kollarımı boynuna doladım beklemeden. Şaşkınca elleri belimi bulurken gözlerimi kırpıştırdım.

"Mahur..."

Anlamsızca çıkan sesiyle derin bir nefes alıp verirken hafif geri çekildim. Yanağına tam gamzesinin üzerine dudaklarımı bastırdım. "Sen gelmeden gitmiş oluruz. İyi geceler öpücüğüm olsun."

Düzgün çıkarmayı başardığım sesimle belimde gevşek duran elleri sıklaştı. Başını çevirip saçımı öptü. "Sen bana kızgın değil miydin?"

Gülümsedim. Sonra gülüşümü bastırıp düz bir sesle konuştum. "Hâlâ kızgınım. Hemde çok kızgınım. Uzun bir süre de sakinleşmeyi düşünmüyorum. Ama seni çok seviyorum Beha. Geldiğinde burda olmayacağım."

Ondan ayrıldım. Yüzünü avuçlarımın arasına alırken elleri hâlâ belimdeydi. "Küs zaten değiliz ama yine de bozuk ayrılmayalım."

Küs değildim. Yani küsmek bu değildi bana göre. Öyleyse bile değildi işte. Küs olursam susmam gerekirdi. Ama benim planlarımda sürekli laf sokup yaptığına pişman etmek vardı.

Alnını alnıma yaslarken sıcacık gülümsedi. "Bende seni çok seviyorum. Nolursa olsun bu değişmeyecek."

Yanağına tekrar bir öpücük bırakıp geri çekildim. "Hadi bir an önce halledip dön. İşin bitince haber ver. Yani eve gelince. Ona göre devam edeceğim trip atmaya."

İstemsiz çatılan kaşlarımı düzelttim. Bir türlü geçmiyordu öfkem.

Çok takmadı. Başını salladı. "Mesaj atarım, geç olursa."

Dudak büktüm. "Çok mu ciddi sorun?"

"Galiba" deyip arada bir cevap verirken emin oldum. Karargâha gitmiyordu. Bir şey demeden "Kolay gelsin" diye mırıldandım yalnızca.

"Sağol bitanem."

Son kez eğilip başıma bir öpücük bıraktıktan sonra arabasına ilerledi. Bir elimle kapının kulpunu tutarken başımı kapıya yasladım. Arabasına bindi, hızla bahçeden çıkarken derin bir nefes alıp verdim.

Hep böyle bensiz gidecekti o dağlara biliyorum ama çoğu zaman yanında olacak olmam içimi az da olsa rahatlatıyordu.

Kapıyı yavaşça kapatıp salona döndüm. Asker sevmek zordu. Hemde çok zordu.

💫

"Anlat bakalım."

Bakışlarımı hâlâ Berkin abimle sakin bir sohbet içinde olan abimden çekip Efdal'e çevirdim. Yemekten sonra el birliğiyle sofrayı toplamış ve salona geçmiştik.

Biten kahve fincanımı ortadaki sehpaya bırakırken omuz silktim. Muhtemelen yarım saate kadar çıkardık. Güney abi gelmişti,oraya giderdik önce.

"Ne anlatayım?"

Gözlerini devirirken yan döndü bana doğru. Bizimkiler kendi arasında konuşuyordu. "Nilay'ı diyorum?"

Kaşlarım çatılırken sinirlerim tepeme çıkmak üzereydi. "Şu görev bi bitsin. Nilay falan kalmayacak ortada."

Net sesimle kaşlarını kaldırdı. "Anlatacak mısın artık?"

"Neyini anlatacağım ya onun?" Dedim ters ters. "Beha'yı elimden alacakmış da bilmem neymiş de. Bir de numarasını nerden bulduysa arıyor. Benim sevgilimi niye arıyor ya o bu saatte. Planı soracakmış. Seni arasın Gürkan'ı arasın ya da sizin komiseriniz Destan değil mi onu arasın. Hiç çekinmiyor maşallah sevgilisi olan bir erkeği ararken."

Ağzını açmışken izin vermeden devam ettim. "Hayır gerçekten niyeti iş olsa sesimi çıkarmam. Ama kızın niyeti başka. O saçlarını böyle elime dolayıp-"

Kahkaha atarak kolunu boynuma saran Efdal'le sözüm kesilirken çatık kaşlarımla ona baktım.

"Tamam sakin ol" demesiyle koluna vurdum sertçe. "Ya bak bana sakin ol deyip durmayın. Bu olayın tam tersi olsa o deli şu an nezarethanede olurdu. Ben niye sakin oluyorum?"

"Ya sen bakma o deliye. O her boka sinirlenir."

Ayağına vurdum. "Deli deme sevgilime."

Hayretle "Sende dedin" deyince omuz silktim. "Benim sevgilim. Ben diyebilirim."

Kaşlarını çatarken "Sevgilim deyip durma" diye homurdandı.

"Kardeşim mi diyim?"

Ters ters bakıp başını iki yana sallarken önüme döndüm. İnşallah bu görev yarın biterdi. Allah'ım çok amin.

İyice sinir oluyordum düşündükçe. Ona doğru dönüp konuyu değiştirdim. "Destanla ne zamandır beraber çalışıyorsunuz?"

Kaşları bir an çatılır gibi oldu. Çenesini kaşıyarak düşünürken "Dört ya da beş ay galiba" diye mırıldandı. "Başka biri vardı, onun tayini çıkınca Destan geldi."

Başımı yana eğerken gülümsedim. "Sizin üstünüz dimi, rütbe olarak"

Başını salladı. "Evet. Destan, ben, Gürkan. Nilay zaten yeni başladı göreve."

"Haa" dedim aydınlanmış gibi. "Ondan bu tavırları. Daha yaptığı mesleği bile bilmiyor."

Hafif güldü. Bir şey deneyince ona döndüm. "Destan kaç yaşında?"

"Benden bir yaş küçük"

"Nasıl senin üstün oluyor?"

Gözlerini devirdi. "Sen nasıl Korkut'un üstüysen öyle"

Bu sefer gözlerimi deviren ben oldum. "Aynı şey değil. Korkut'un cezası olduğu için üsteğmen rütbesi alamıyor. Diğerlerinin de az kaldı diye biliyorum almasına."

Saçımı öptü. Yanağını başıma yasladı. "Bizimkide bir değişiği işte sınav mülakat falan..."

Kurcalamadım. O kadarını merak etmiyordum. Aralarında çok yaş farkı yoktu. Bu yeterliydi benim için.

Ağzımı açamadan "Sen ne zaman aldın rütbeni?" Diye sormasıyla geri kapattım. Konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Neyse biraz hevesini alsın bakalım.

"Buraya gelmeden dört beş ay önce."

Kaşlarını kaldırdı. "Hiç anlamıyorum sizin rütbeleri nasıl oluyor anlatsana."

Gülmemek için yanağımın içini ısırırken devam etti. "Sen kaç yaşında teğmen oldun?"

"21" dedim sakince. "Yani yabancı dil hazırlık okumadım,sadece sınavına girdim. O yüzden 21"

Başını sallarken "Beha da öyle" dedi. "ee sonra?"

Ulan Efdal ulan Efdal.

Yine sakince cevapladım. "İşte üç yıl teğmen olarak görev yaptım. Normalde geçen sene üsteğmen rütbesini alacaktım ama birkaç olay olunca gecikti."

Başını yana eğerken dudak büktü. "Yani 24 yaşında üsteğmen oluyorsun. O zaman 27 yaşında yüzbaşı olman gerekmiyor mu? Beha niye 30 yaşında oldu."

Güldüm hafif. Bütün bunları bildiğine eminim. "Hayır Beha tam zamanında oldu. 3 yıl üsteğmen 3 yıl kıdemli üsteğmen yani 6 yıl üsteğmen olarak görev yapıyoruz."

Kaşlarını çattı. Başıyla abimi işaret etti. Soracağı soruyu anlayıp cevapladım. "Normalde 36 yaşından önce binbaşı olamaz. Ama o başka nedenlerden dolayı oldu. Yüzbaşı olarak üç yıl görev yaptı. Yani üç yıl kıdemler gitti, altı yıl erken oldu."

Nihayet sessizleştiğinde tekrar konuya girdim. "Destan..."

Bakışları değişti. "Güzel kız" diye mırıldandım. Başını salladı. "Allah sahibine bağışlasın."

"İşinde de baya iyi gibi"

Babam ufak bir kahkaha atınca bakışlar ona döndü. "Pardon" deyip tekrar amcama dönerken Efdal de beni onayladı.

"İyi, birçok dosyayı başarıyla çözdü."

Dudaklarımı ıslatırken "Bekar mı?" Diye sordum. "Galiba. Ne bileyim kızım ben. Sen komutanına sevgilin var mı diye soruyor musun?"

Dudak büktüm. Derin bir nefes alıp verirken "Sen bilirsin" diye mırıldandım.

Oflarken "Yok" dedi bıkkınca. "Sevgilisi falan hiçbir şeyi yok. Hayırdır oğluna mı alacaksın ne bu sorgu?"

Güldüm. Hayır sana alacağım.

"Evet öyle yapacağım. İyi biri mi?"

Sabırla "Çok iyi biri" deyince kolundan kurutulup ona doğru döndüm. "Ee salak mısın sen?"

Kaşlarını çatarak devam ettim. "Gözünün önünde hem güzel, hem iyi, hem de ayakları üzerinde durabilen bir kız var ve sen hâlâ ben hayatımda birini istemiyorum mu diyorsun?"

Ayağa kalktı. "Uykum geldi benim. İyi geceler."

Gülerek bende ayağa kalktım. Kolundan tutup durdururken bakışlar bizi bulmuştu. Yanağını öptüm.

"İyi geceler. Sabah görüşürüz."

Başını iki yana sallarken derin bir nefes bıraktı. Eğilip yanağımı öperken "Sakın kıza da saçma sapan şeyler söyleme" diye mırıldandı.

Tek kaşımı kaldırdım. "Bana göre mi saçma sapan sana göre mi?"

Yakasını silkti. "Kızım bi sal beni ya. Git Beha'ya trip at sen."

Kaşlarımı çatarak yerime oturdum. Hem sinirli hem reglim. Allah'ım sen bana sabır ver.

Efdal odadan çıkarken Eylem oturdu yanıma. Artık iyiden iyiye belli olan karnıyla çok tatlıydı. Balık sırtı ördüğü saçıyla, üzerindeki kırmızı geniş tulumla çok güzel görünüyordu.

"Ayh..." Diye nefeslenince gülümsedim. "Yoruyor mu?"

Başını sallarken "Biraz" diye cevapladı. "Şimdiden böyle ve ben ne yapacağımı bilmiyorum."

Gülümserken ona doğru döndüm tamamen. Tek ayağımı altıma alırken dirseğimi koltuğun başına yasladım.

Sonra niye çocuk istemiyorsun diyorlar. Bu yüzden işte. Hamilelik gözümde çok büyüyordu.

Elini sallarken "Boşver sen beni" dedi. "Senin neyin var?"

Omuz silktim. "Bir şeyim yok. Niye?"

Başını yana eğdi. "Yapma Mahur. Tanıdık artık seni az çok."

Oflarken ellerimi kucağımda birleştirdim. "Önemli bir şey değil. Beha'ya kızdım biraz."

Kaşlarını kaldırınca kısaca özet geçtim. Derin bir nefes verip bakışlarını kısa bir an abime çevirdi. "Erkeklerin kafa yapısı öyle veya böyle aynı yani."

Dudaklarını ıslatırken "Bir saat mekanizması gibi düşün." Dedi. "Hepsinin mekanizması aynı, çalışma prensibi aynı. Tek farklı olan tasarımları."

Benzetmesine güldüm. Bacağıma vurdu hafif. Kendisi de gülüyordu ama "Gülme" dedi. "Gerçekten öyle. Evlendikten bir yıl falan sonraydı."

Kaşlarını hafif çattı. "Şirkette yeni işe başlamıştım. Bera da hem mimar hem genel müdür."

Başımı sallarken merakla onu dinliyordum. "Sekreteri vardı bunun bir tane. Yıllardır yanında çalışıyormuş ama hiç şüphelenmedim kızdan. Gayet iyi, işini düzgün yapan biriydi. Neyse birgün oturuyoruz Bera'nın odasında kız geldi. Elinde bir hediye paketiyle."

Bakışları yine abime kayarken başını iki yana salladı. "Bera'ya uzattı size gelmiş diye. Çıktı. İşte açtı etti falan derken içinden bir tane anahtarlık çıktı. Böyle siyah kalpli. Bir tarafında 'B' harfi var diğer tarafında 'S' harfi. Sekterin ismi Selin ama asla aklıma o gelmiyor."

"O mu göndermiş?"

Merakla sorduğum soruyla başını salladı. "İşte belli aralıklarla sürekli böyle hediyeler falan geliyor derken bi gün bunları konuşurken duydum ben."

Kaşlarım havalandı. Merakım gitgide artarken benim bakışlarım da Bera abime kaydı.

"Meğer eski sevgilisiymiş."

Hızla Eylem'e döndüm. "Ne?" Ciddi ciddi bana bakmasıyla "Oha" dedim. Yani abime aşık olmasını falan bekliyordum. Eski sevgili aklıma gelmemişti.

Başını salladı. Aklına gelmiş olmalı ki gözlerine bürünen sinirle yanağımın içini ısırdım. "İşte ben duymamış gibi gittim konuştum bununla. Sekreteri soruyorum falan. İyice sıkıştırdım ama yok hâlâ söylemiyor tabi delirdim. Fırsat veriyorum soruyorum söyle dimi. Söylese kızmayacağım belki."

Evet işte,benimde demek istediğim buydu. "Ee" dedim yerimde kıpırdanıp. "Sonra noldu?"

Omuz silkti. "Burnu iyice sürtmüş olmalı ki gelen müşterileri bile haber veriyor artık."

İnanmazca ona bakarken kaşlarım havalandı. "Naptın ki?"

"Ambargo koydum" dedi keyifle. "Sana da tavsiye ederim. İşe yarıyor,net."

"Ne ambargosu?" Dedim anlamazca.

Bana yan bir bakış atarken dudağını ısırdı. "Yani evli olsanız yatak odasına koy derdim ama..."

İmasıyla boğazımı temizleyip yerimde dikleştim. Ama anlamıştım. Tek kaşım havalanırken başımı salladım ağır ağır. Öyle diyorsun yani. Mantıklıydı. Temas yok, sarılmak, öpmek yok.

Sürün bakalım Beha efendi.

Bende zorlanacaktım biliyorum ama olsun. Ver dediğimde verseydi o telefonu böyle olmazdı. Kimi kimden koruyorsa.

Keyifle arkama yaslanırken önüme döndüm. Konu biz olmadığımız zaman ya da görevle ilgili bir şey olduğu zaman saklayabilirdi. Ama ilişkimizi etkileyecek bir şeyi saklamamalıydı.

Kısa bir an geçmişi taradım. Ben ondan bir şey saklamamıştım. Semih görevle ilgiliydi. Çakır mevzusu da öyle. Karargâhta şu askerlerin muhabbetini saklamıştım evet ama bildiğini anladığım hâlde saklamaya devam etmemiştim.

Ama Beha, mesajı gördüğüm hâlde saklamaya çalışıyor. İyice dengesizleşen ruh hâlimle kollarımı göğsümde birleştirdim.

Kâbusun olacağım Nilay bekle sen...

💫

Arabadan inerken bakışlarım geldiğimiz lüks semtte gezindi. Dudaklarımı 'vay be' dercesine bükerken abime baktım.

"Güney abi şirketten bu kadar para kazanıyor mu ya?"

Biraz daha oturup kalkmıştık. Berkin abim biraz söylense de pek etki etmemiş, babamın abimi orda kalmaya yönelik ikna çabaları boşa gitmişti.

Çıkarken babama sarılıp 'istediğiniz zaman gelebilirsiniz ya da ben gelirim' dememle attığı tribi bırakmıştı.

Cihangir ortamda oluşan gerginliği 'Boşver amca, daha iyi. Abimle aynı evde kalmasınlar. Evlenmeden ayıp yani' diyerek bozarken Feda abi 'Kız tarafı olmaya mı karar verdin?' diye dalga geçmişti.

Cihangir'in ise umrunda olmamış, yanıma gelerek kolunu omzuma atmıştı. 'Valla istemede kız tarafıyım. Abimin kedi hâllerini kullanmak istiyorum'

Bu lafı herkesi güldürürken Eylem imayla bana bakmış. 'Artık kedi mi olur yoksa daha da mı asabi olur Allah bilir' demişti. Eh orasını bende kestiremiyordum.

Temas bağımlısı sevgilim için zorlayıcı olacaktı.

Abim omuz silkti. "Kazanıyor demek ki." Dudak büktüm. Beraber kapıya ilerlerken "Keşke sende şirket kursaydın" dedim. Gözlerini devirip zili çaldı.

"Takım elbise bana göre değil."

Güldüm. "Şirket sahibi olarak istediğini giyebilirdin bence. Zaten Güney abiyi de takımla hayal edemiyorum."

Açılan kapıyla abimin bakışları oraya dönerken kahkaha attı. Havlanana kaşlarımla kelimenin tam anlamıyla dağılmış Güney abiye baktım.

Abim gülüşünün arasından kapının pervazına yaslandı. "Al bak hayal etmene gerek kalmadı."

Güney abi gözlerini devirirken kenara çekildi. "Geçin."

Ben önden girerken hâlâ Güney abiye bakıyordum şaşkınca. Üzerinde beyaz gömlek siyah pantolon vardı. Pantolonun içine soktuğu gömleğinin uçları yer yer dışarıya çıkmıştı. Kumral saçları dağılmış, kravatı fazlasıyla gevşemişti.

"Niye gülüyor bu?"

Hâlâ gülen abimde içeriye girip kapıyı kapatırken "Ya onu boşver" dedim. Elimi saçına uzatıp dağıtırken dökülen toprakla geri çekildim. "Noldu sana?"

Oflarken abim hâlâ gülüyordu. Ceketini çıkardı. "Biri çarpmış belli. Ama nasıl ve nereden Allah bilir."

Anlamsızca onlara bakarken kabanımı çıkardım. Telefonu hırkamın cebine atarken kabanımı da vestiyere bıraktım.

Güney abi bıkkınca abime bakarken "Doğan yeter" diye homurdandı.

Abim omuz silkerken daha önce geldiğini tahmin ettiğim odaya ilerledi. "Yoo yetmez. Hadi gel anlat. Nasıl biriydi kız?"

Güney abiye sorarcasına bakarken sertçe yüzünü sıvazladı. "Geç sen Asrın da gelir şimdi. Ben bir duş alıp geleyim."

Onu onaylayıp abimin peşinden odaya girdim. İkili koltuğa oturmuş ayaklarını da keyfile orta sehpaya uzatmıştı. Açtığı televizyonu izlerken başımı iki yana salladım.

Yanına otururken bakışlarım odada gezindi. Parlament mavisi koltuklara aşık olmuştum. Rengi çok güzeldi. Büyük bir televizyon ve orta sehpadan başka bir şey yoktu ve bu daha hoş bira hava katmıştı.

"Noldu anlatsana?"

Bana doğru dönerken güldü. "Yolda kaza yapmış."

Kaşlarım çatıldı. "Pes yani iki saattir buna mı gülüyorsun?"

Dudağının kenarını ısırdı. Kaşlarını kaldırıp indirdi. "Yemekten sonra aradım ben bunu naptın geldin mi diye."

"Ee" dedim sabırsızca. "Eesi sinirle gelmiyorum dedi küfür falan etti. Kapattı bu telefonu."

Ayaklarını sehpadan indirip bana doğru döndü. "Sonra iki dakika geçmeden geri aradı. Şu iki üç sokak aşağıda biri çarpmış. Yol bizimkininmiş araba diğer taraftan çıkınca yolcu kapısı tarafına girmiş baya"

"Yaa" dedim üzüntüyle. "Çok mu kötü acaba?"

Elini 'boşver' dercesine salladı. "Çarpan kişi kadınmış,baya tartışmışlar falan."

Çatılan kaşlarımla ona doğru döndüm tamamen. "Hâlâ neye güldüğünü anlamadım."

Omuz silkti. "Tekrar karşılaşacaklar bence. En büyük aşklar kavgayla başlar."

"Oha" derken güldüm. "Yani abi gerçekten Feda abi ve Güney abiyle birleşince içinden başka biri çıkıyor."

Çok umursamadı. "Hak etti."

Kapı sesiyle açtığım ağzımı kapatırken ayağa kalktım. Muhtemelen Asrın gelmişti. Yine dördümüz bir aradaydık,uzun zaman sonra.

Heyecanla koridora çıktım. Asrın elindeki poşeti yere koyup doğrulmuşken göz göze geldik. Gülümsedi. O gülümseyince neşeyle "Hoşgeldin" diyerek ona ilerledim.

Kollarımı boynuna dolarken şakağımı öptü. "Sende hoşgeldin. Ne zaman geldiniz?"

Kısa bir sarılmanın ardından ayrıldık. "Çok olmadı. Yeni geldik."

Başını sallarken ceketini çıkardı. "Yemek yediniz mi?" Bıraktığı poşetleri alıp mutfak olduğunu tahmin ettiğim kapıdan girdi. "Bir şeyler aldım abim açtır diye ama. Başka bir şey yapalım isterseniz."

Başımı iki yana sallarken masaya oturdum. "Yok yedik biz."

Gerçi acıkmış sayılırdım ama daha çok canım tatlı istiyordu. Klasik regl dönemi geçiriyordum kısacası.

Başını salladı. "Olsun tekrar yeriz."

Saçlarını havluyla kurulayan Güney abi kapıdan bize baktı. "Hoşgeldin."

Havluyu boynuna sararken Asrın'la sarıldılar. "Asıl sen hoşgeldin. Aradım niye açmadın?"

Dudağımı ısırdım. "Müstakbel yengemizle tanışmakla meşgulmüş."

Asrın "Ne!?" Diyerek bana dönerken Güney abi başını yana eğdi. "Sen yapma bari ya."

Omuz silktim. "Ben abimin yalancısıyım valla."

Asrın "Noluyor ya? Yengem mi var?" Deyince güldüm. "Abim anlatır sana"

Güney abi ofladı. "Allah da benim belamı versin. Bir daha Delfin'le ilgili bir şey demeyeceğim."

O mutfaktan çıkarken Asrın ofladı bu sefer. "Siz bensiz ne bok yiyorsunuz? Delfin kim?"

Kaşlarımı 'bilmiyorum' dercesine oynattım. "Onu da abim anlatacak"

Sandalyeden kalkıp mutfaktan çıktım. Salona girince tekrar abimin yanına oturdum. Asrın ayakta beklerken bakışları abisindeydi.

"Abi açsan bir şeyler var mutfakta."

Güney abi "Değilim. Sen ye" diye cevaplayınca Asrın tekli koltuğa oturup başını iki yana salladı. "Bende aç değilim. Şu yengeleri anlatın siz"

Başımı hızlıca sallayıp iki ayağımı da altımda toplayıp abime döndüm. "Asrın sende kahve yap hadi."

"Bana ne ya,ev sahibi yapsın. Misafirim ben."

Güney abi boynundaki havluyu atıp ayağa kalktı. "Yapayım bari,bu sorgu çetin geçecek belli"

Ona kaşlarım havada bakarken abim arkasındaki yastığı fırlattı. Güney abi gülerken kaçarken gözlerimi devirdim.

"Abi başlasan mı artık"

Bana doğru dönerken derin bir nefes alıp verdi. Sertçe yüzünü sıvazlarken "Hani sana ilçede görev var demiştim ya" diye başladı.

Başımı sallayıp onu onayladım. "Evet hatırlıyorum."

Başını sallarken yutkundu. "İşte Delfin o köyde yaşayan birisi. Yani öyleydi. 5 yaşında bir oğlu var."

Yanağımın içini ısırırken sessizce dinliyorduk. Asrın'la bana kısa bir bakış atıp sehpaya sabitledi bakışlarını.

"Çocuğun babası yok. Delfin'le yalnız yaşıyorlar. Çocuk gece ateşlendi, gittiğimizin ikinci günü. Burhan baktı. Sabahında Burhan'ın karargahta işi vardı, serumu çıkarmaya ben gittim."

Kısa bir an sustu. Asrın bana bakıp dudaklarını oynatarak "Kesin aşık olmuş" deyince kararsızca abime baktım.

Öyle olsa bile kolay kolay kabullenmezdi biliyorum. Hayatına birini alma fikrine çok fazla tepkiliydi. Konusunu bile açtırmıyordu.

"Çocuk askerlere aşık. Karargâha gitmek istedi, ben de hayır diyemedim. Ama annesi istemiyordu. Yani bana yakın olmasını istemiyordu."

Derin bir nefes alıp verdi. "Öyle veya böyle sürekli görüşmek zorunda kaldık. Sonra görev bitti biz sınıra döndük. Onlarda zaten köyden ayrılacaktı."

Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Yolda birkaç sıkıntı çıkmış,taksi şoförü yolun ortasında bırakıp gitmiş"

Bakışlarını bana çevirdi. "Karakolun ilerisinde ormanlık alan varya, yola yakın tarafta?"

"Evet" diyerek onayladım. Biliyordum orayı. Genellikle teröristlerin gözcülük yaptığı yerlerdi.

"İşte orda indirmiş. Bizde ordan sinyal aldık, baktım Delfin'in numarası."

Sözünü yine kesti. İçinden geçenleri kabullenmediği için açık açık hislerini söylemiyordu.

Kaşlarım aklıma gelenle çatılırken içeriye giren Güney abiye dönmedim. Elindeki kupaları sehpaya bıraktı. Asrın oturduğu koltukta öne doğru eğildi. Benim düşündüğümü düşünmüş olmalı ki onun da kaşları çatılmıştı.

"Sen normalde bir buçuk ay önce gelecektin buraya. Ama şartlar müsait olmadığı için kaldın."

Asrın devam etti. "Bu durumda Delfin ve oğlu da sizinle beraber karakolda kaldı?"

Abim başını yana eğdi. "Mecburen"

"Çok tehlikeli ama. Çocuk çok küçük abi"

"Biliyorum" dedi hafif yükselttiği sesiyle. "Yapacak bir şeyim yoktu. Tek aracımız var zaten biliyorsun, onu kullanmazdık. Erzak kamyonu zaten gelemiyordu"

Güney abi gerginliğini almak için olsa gerek oturduğu tekli koltukta yayılıp "Daha fazla görmek istedim demiyor da" dedi keyifle.

Abim diğer taraftaki yastığı da fırlattı ona. "Güney kaşınma"

Güney abi çok umursamadı. Elindeki kupadan bir yudum aldı. Asrın da abisi gibi arkasına yaslanırken "Ee" dedi. "Nolacak şimdi?"

Abim uzanıp kupanın birini aldı. Bana uzatırken gülümseyip aldım. Kendininkini de alıp arkasına yaslandı.

"Ne nolacak?"

Güney abi kısa bir kahkaha attı. "Bundan sonra nasıl devam edeceksiniz diyor"

Abim gözlerini devirdi. "Devam edilecek bir şey yok. Ilgar'la arada konuşuruz"

Ilgar kadının oğlu olmalıydı. Bakışlarım abimin yüzünde gezindi. Feda abinin dediği gibi kendi içinde bir şeyleri halletmemişti henüz.

Yavaşça ona yaklaşıp başımı omzuna yasladım. Onlar kendi arasında muhabbete başlarken elimdeki kupayı dikkatle kucağımda sabitledim.

Bazen eski sevgilisine çok kızıyordum. Abim olması bir yana bir asker olarak da çok kızıyordum. Herkes bekleyemezdi, beklemek zorunda da değildi elbette. Ama sonuçta abimle sevgili olurken onun asker olduğunu biliyordu, hep görevlere gideceğini biliyordu. Buna rağmen sanki sürpriz olmuş gibi 'ben seni bekleyemem' demesi beni bile kırmıştı.

Ama sanırım iyi olmuştu. Yani bende Araz'dan ilk ayrıldığımda çok üzülmüştüm, yıkılmıştım. Ama Beha'dan sonra aslında çok iyi olduğunu anlamıştım.

'Keder varlığınızda ne kadar derin bir oyuk açarsa, taşıyabileceğiniz sevinç o kadar fazla olur' diyor bir kitabında Halil Cibran. O kadar haklı ki. Üzüldüğümden çok daha fazla sevinç doluydu şimdi içim.

Umarım abim içinde öyle olurdu.

💫

1 Saat Sonra

"Hatırlıyorum" diye kahkaha attım. Yaklaşık bir saattir eski anılardan konuşuyorduk ve gülmekten gözlerimden yaş gelmişti. Gerçekten çok güzel anılar biriktirmişiz.

Abim çattığı kaşlarıyla "Kim o lavuk?" Derken Güney abi gülüşünü durdurup "Cidden" dedi. "Hiç haberimiz olmadı. Kimdi o?"

Asrın "Bizim sınıftan değildi. Hatta son sınıftı o. Furkan diye biri." Diye cevapladı.

Gözlerimi silerken başımı salladım. "Aynen. Ama tatlı çocuktu şimdi."

Asrın gözlerini devirdi. "Hiçte değildi. Zevksizdin kızım sen o zamanlar."

Benim itiraz etmeme izin vermeden devam etti. "Ayrıca hadi sen manyaksın böyle bir şeyi bana teklif ettin. Ben hangi akla hizmet kabul ettim acaba onu? Motorlu insanı koşarak takip etmek ne ya?"

"Ne bileyim ben" dedim kendimi savunurcasına. "O geldi o an aklıma. Çok merak ediyordum kimle buluşacağını. Altımızda arabamız olmadığına göre mecbur koşacaktık."

Güney abi ellerini birbirine vurup alkışladı. "Çok zekice. Bravo."

Ona omuz silkip Asrın'a döndüm. "Seni de biliyoruz Asrın efendi. Açtırma şimdi ağzımı."

Abim alayla güldü. "Açtınız açacağınız kadar. Anlat başka naptınız haberimiz olmadan"

Ben başlayamadan Güney abiye döndü. "Bizde uyanığız, attıkları adımdan haberimiz var sanıyoruz."

"Ben dedim ama sana" dedi Güney abi televizyonun sesini iyice kısarken. "Bunların mutlaka sakladığı şeyler vardır dedim."

Asrın gururla güldü. "Heralde. Sizin bildikleriniz yarısı bile değil."

Abim başını iki yana sallarken bana baktı. "Devam et sen."

Kaşlarım hafif çatılırken hatırladığım şeyle neşeyle "Ha" dedim. Kaşımla Asrın'ı işaret ettim. "Az şerefsiz değildi bu."

Arkasındaki yastığı bana attı. "Çarpılacaksın."

"Hıı" dedim alayla. "Bu bi tane Instagram hesabı açmış,fake. Ama hesap kız hesabı. Baya aktif asla fake olduğu anlaşılmıyor."

Güney abi "Çakala bak" derken devam ettim. "İşte ordan eski sevgilileriyle falan uğraşıyormuş. Yeni sevgililerine yazıyormuş."

Asrın gözlerini devirdi. "Pişman değilim. Aldatmasalarmış."

Güldüm. İlerde değerleneceğini bilseler aldatmazlardı eminim.

"Neyse bizim sınıftan bir kızın bundan haberi olmuş. Başka okulda bir sevgilisi vardı. Birgün geldi yanımıza Asrın'a sen o hesaptan çocuğa yaz bakalım napacak ne diyecek falan dedi."

Elimle Asrın'ı işaret ettim. "Buna da zaten eğlence olsun. Kabul etti. Yazdı hemen çocuğa. Ama çocuk akşam cevap vermiş. Bir taraftan kıza cevapları atıyor bir taraftan çocukla konuşuyor. Çocuk sevgilim yok falan deyip baya yürüdü buna."

Güney abi "Valla mı?" Deyince başımı salladım. "En komiği de bu da kaptırdı kendini baya ilerlettiler sohbeti. Ertesi gün okulda kıza diyor ki 'sevgilin artık benim sevgilim çık aramızdan'"

Abimler kahkaha atarken Asrın da gülüyordu. Yazık kıza öyle denir mi demiştim ben ama takmamıştı tabiki.

Asrın başka bir konuya geçerken cebimde titreyen telefonumu çıkardım. Ekrandaki Çakır Gözlüm yazısıyla yerimde toparlanırken mesajı açtım.

Kimden; Çakır Gözlüm
Uyudun mu?

Dönmüştü galiba. İyi miydi acaba? Mesaj yazabildiğine göre iyidir heralde.

Kime; Çakır Gözlüm
Sana ne?
Bitti mi işin?

Görüldüde kalmasıyla gözlerimi devirip sohbetten çıktım. Saniyeler geçmeden ekrana düşen aramayla ayağa kalktım. Bakışlar beni buldu.

"Beha arıyor" diye mırıldanıp salondan çıktım. Telefonu yanıtlarken hemen soldaki mutfağa girmiş kapıyı hafif kapatmıştım.

"Efendim."

Beha'nın sesinden önce arkadan gelen seslerle kaşlarım çatılırken "Nerdesin sen?" Dedim.

"Kendi evimdeyim" dedi. Gözlerimi devirirken alnımı kaşıdım.

"O sesler ne peki? Kim var yanında?"

"Arkadaşım var. Burda kalacağım bugün."

Kaşlarım havalandı. "Niye eve gitmiyorsun?"

Yaralanmış mıydı? O yüzden gitmiyor olabilir miydi?

"Arkadaş var dedim ya güzelim. Sohbet ederiz. Hem sen niye uyumadın hâlâ?"

Dilimin ucunu ısırırken hâlâ içim rahatlamamıştı. "Görüntülü arayacağım aç."

Telefonu yüzüne kapatıp görüntülü aramayı başlattım. Ona güvenmediğimi düşünebilirdi ama şu an zerre umrumda değildi. İyi olduğunu görmek istiyordum.

Çok süre geçmeden açılan telefonla yerimde dikleştim. Beha'nın yüzü görüş açıma girerken üzerinde siyah bir tişört vardı. Sadece göğsünün bir kısmı görünüyordu. Kaşlarını kaldırırken alayla "Etrafı da göstereyim mi?" Deyince kaşlarımı çattım.

"İstemez" diye mırıldandım. Bakışlarım görebildiğim her yerinde gezinirken "Kolunda ne var senin?" Diye sordum.

Bakışları kollarına düşerken "Ne var?" Demesiyle sabırsızca "Bende onu soruyorum" dedim. "Göster bakayım kollarını"

Şaşkın bakışları beni bulurken "Yok artık" dese de kamerayı kollarına çevirdi. Rahat bir nefes verirken, çevirdiği kameradan bacaklarını da görmüştüm. Bir şey yok gibi duruyordu.

"İyi tamam" dedim. "Yanlış gördüm heralde"

Derin bir nefes alıp verirken tek kaşını kaldırdı. "Sen neredesin?"

Omuz silktim. "Güney abideyiz"

"Orda mı kalacaksın?"

Tekrar omuz silktim. "Bilmiyorum, belki"

Kalmazdık muhtemelen.

Tripli sesimle dudaklarını ıslattı. "Geçmedi mi sinirin?"

"Geçmedi. Bu gidişle de geçmeyecek. Sabah gidip o kızın yüzünü göreceğim ve o işiyle değil seninle ilgilenecek."

Gözlerini sakince kapatıp açarken çenesini sıvazladı. "Sen özel gününde misin?"

Düzelmeyen kaşlarım iyice çatılırken "Sana ne ya, öküz!" Deyip suratına kapattım. Telefonu masaya bırakırken ellerimle yüzümü kapattım. Allah'ım noluyor bana, ben böyle biri değildim.

Derin bir nefes alıp verirken sakinleşmeye çalıştım. Yıllardır regl oluyordum ama ilk defa hormonlarım bu kadar coşmuştu. İlk defa duygularımı bu kadar uçlarda yaşıyordum.

Titreyen telefonumu elime aldım.

Kimden; Çakır Gözlüm
İyi geceler kara gözlüm

Dudaklarımın kıvrılmasına mâni olamazken arkama yaslandım.

Kime; Çakır Gözlüm
İyi geceler
Yarın gelme beni almaya
Kendim gideceğim
Ha illaki geleceğim dersen de keyfin bilir
Arabanla arkamdan takip edersin

Kimden; Çakır Gözlüm
Ne kadar sürecek bu trip

Kime; Çakır Gözlüm
Bilmem
Ne zaman ilişkimizi etkileyecek bir olayı saklamamayı öğrenirsen o zaman

Kimden; Çakır Gözlüm
Sen sanki benden bir şey saklamıyorsun

Kaşlarım çatıldı. Yazmak zor geldiği için isminin üzerine tıklayıp aradım. Bekletmeden açtı.

"Evet saklıyorum" dedim mesajı cevaplayarak. "Ama ilişkimizi ilgilendiren,ucu sana dokunan bir konu değil. Tamamen geçmişimle alakalı bir şey. Ve yine konu herhangi bir erkek değil."

Kısa bir sustum. "İntikam mevzusunu öğrendiğimde sana bana söylemediğin için kızmadım. Bak Beha biz beraberiz, evlenip ortak bir hayatı paylaşacağız ama bu ikimizinde özel sınırları olmayacak demek değil. İllaki olacak. Bana söylemek istemediğin şeyler olacak. Benim bilmemi gerektirmeyen şeyler olacak ama belli bir sınır içerisinde."

Sessizce beni dinlerken ilk defa sakin sakin konuşuyorduk.

"Konu ilişkimizse, ilişkimizi etkileyecek bir şeyse bu konuşulmalı. Ben sana o kızın seninle ilgili düşündüklerini,bana söylediklerini söyledim. Sana mesaj atan kız yarın bunu bana ballandıra ballandıra anlatır,buna eminim. O zaman nolacak Beha? Kızın karşısında haberim var diyemeyeceğim. Ya da en önemlisi güven var. Herhangi bir olay olduğunda acaba saklıyor mu sorusu olacak hep aklımda."

Aynı sakinlikle "Haklısın" deyince derin bir nefes bıraktım. Zaten aramız bozulacak,bir şey olacak diye tedirgindim hep.

"Semih konusunu senden sakladım. Sen öğrenmesen saklamaya da devam ederdim çünkü bu görevdi, söz konusu evet ilişkimizdi ama öncelik vatandı. Bu konuda netim,netiz. Olmak zorundayız. Görevle ilgili sakladığın hiçbir şeye gönül koymam, koyamam. O gün eğitimde 'askerler napmış biliyor musun?' dediğinde hayır demiştim. Ama onu askeriyeden çıkınca söyleyecektim sana. Orda olay çıkmasın istedim. Sonra Akif'ten bildiğini öğrendim ve uzatmadım. Ona rağmen hayır bilmiyorum desem ne düşünürdün?"

İç çekti. "Kızardım tabiki. Akif'ten öğreniriz dediğim için Akifle konuşacağını biliyordum. Ona rağmen hayır deseydin çok kızardım"

Nihayet beni anlıyor oluşuyla "Hah işte" dedim. "Bahsettiğim bu. O mesaj geldiğinde ikimizde ekrana bakıyorduk Beha. Senin okuduğun kadarını bende okudum ve sen bunu biliyordun. Ona rağmen üstünü kapatmak isteyişine kızdım. Telefonu ver dediğimde verseydin böyle olmayacaktı. Kimi kimden koruyorsun sen ya!?"

Sonlara doğru yükselen sesimle yine o anlar aklıma gelmiş ve sinirlerim tavan yapmıştı.

"Yav kimi kimden koruyacağım Mahur saçmalama. Sinirleneceksin diye okuma istedim. Kendimden biliyorum ben o sinirin nasıl bir şey olduğunu. Kızım kaşlarını çatmana bile kıyamıyorum ben senin!"

Çatık kaşlarım refleksle düzeldi. Hızlanan kalbimle boynumu kaşıdım. Gözlerimi kırpıştırdım, yutkundum derken ne diyeceğimi bilemedim. Beklemediğim yerden gelmişti.

Titrek bir nefes bıraktım. Sessiz kalışımla iç çekti. "Başka bir şey var sende."

Dilimin ucunu ısırırken bakışlarım halıda geziniyordu. Ayağımı stresle sallarken "Yo" dedim. "Daha ne olsun?"

"Daha önce o börek getiren kızı sakladım diye bu kadar büyük tepki vermemiştin,başka bir şeye mi kızdın?"

Konuyu "Doğru bir de o var" diye değiştirdim. "Anlat ya başka bilmediğim bir şey varsa"

"Tamam" dedi usulca. "Bunu yüz yüze hallederiz yarın. Şimdi güzelce uyu ve sakinleş"

Telefonu kapatacakken arkadan gelen erkek sesiyle durdum. "Arkandayım yenge. Affetme. Sürünsün!"

Beha'nın hiçbir arkadaşını tanımıyordum. Beha sinirle "Kes sesini Çınar!" Deyince dudağımı ısırdım.

"Affetmeyeceğim Çınar merak etme"

Beha bu sefer bana yönelik konuştu.

"Uyma sende şuna!"

Kendi kendime omuz silkip bir şey demeden telefonu kapattım. Durgun bakışlarım mutfak tezgahında gezinirken abim girdi içeri. Telefonla konuşmadığımı görünce kaşlarını kaldırdı.

"Bitmiş mi işi?"

Başımı salladım. Tek kaşını kaldırdı bu sefer. "Bozuk musunuz siz hâlâ?"

Başımı yana eğdim. "Eh."

"Araba mevzusu mu?"

Başımı onaylamazca salladım. "Yok başka bir şey ama önemli değil. Hallederiz."

Ayağa kalktım. Dudaklarını birbirine bastırdı. "Gidelim mi? Erken kalkacaksın."

Gülümsedim. "Gidelim."

Kolumu beline sardım. Elini omzuma sararken şakağımı öptü. Beraber tekrar salona döndük. "Biz kaçıyoruz."

Güney abiyle Asrın ayağa kalktı. "Otursaydınız" diyen Güney abiye "Herkes sen gibi öğlene kadar uyumayacak" diyen abimin sırtına vurdum.

"Uğraşma adamla."

Güney abi Asrın'a dönüp kaşıyla beni gösterdi. "Örnek al örnek. Vefasız."

Güldüm. Başımı abimin omzuna yaslarken Asrın gözlerini devirip bana baktı. "Haftasonu maç var diyordu Beha. Noldu o?"

Omuz silktim. "Beha'yla konuş bilmiyorum. En son bilet ayarlayacaklardı. Buldular mı onu da bilmiyorum."

Abim Güney abiye döndü. "Sizde tanıştınız mı?"

Güney abi dudak büktü. "Tanıştık ama Beha benden pek hoşlanmıyor olabilir"

Kaşlarım çatılırken başımı itirazla iki yana salladım. Yoktu öyle bir şey, ne alaka?

Asrın "Haklı" diyerek omuz silkti. "Ben olsam bende hoşlanmam"

Abim "Niye?" Derken dudağımı ısırdım. "Beha'yı Araz sandı"

Abim dudaklarını birbirine bastırırken "Hep bu abin yüzünden" diye kendi savundu Güney abi. "Hiç demiyor ki ayrıldılar."

Abim bir şey demedi. Araz'a hâlâ çok öfkeliydi. Bir ara onu da konuşmalıydım. Emin değildim ama yüksek ihtimal babama mektup gönderen oydu.

Net olamıyordum ama düşününce Beha ilk zamanlar gidip kavga etmişti. Belki de onu yedirememişti kendine. Sonuçta kavga benim yüzümdendi. İntikam almak istedi belki de bilmiyorum.

Derin bir nefes alıp verdim. En son Beha ben araştıracağım demişti. Belki de bulurdu. Bizde emin olurduk.

"Hayır" diyerek konuya başka bir yerden girdim. "Sana karşı bir tavrı yok abi. Olsa söylerdi."

Alayla devam ettim. "Hiç çekinmez öyle." Sürekli Serkan'a laf ediyordu malum. Güney abiye karşı da tepkili olsa söylerdi. Biraz önce belki burda kalırız demiştim ona da bir şey dememişti. Ama Serkan'da kalacağız desem tepki verirdi net.

Pek tatmin olmasa da uzatmadı. Abime döndü. Yarın için plan yaparlarken sakince onları dinledim.

Biz napacaktık bakalım yarın. Allah'ım sen benim keçilerime mukayyet ol. Nilay'ı o görev için getirilen tabuta sokmayayım.

💫

Yüzümü temizlemeyi yeni bitirmiş pamukları kenara koyarken yatağın üzerindeki telefonum çalmaya başladı. Bakışlarım komodindeki saate kaydı.

Bir buçuktu. Eve geldikten sonra direkt duşa girmiştim. Regl olduğum zaman kendimi çok rahatsız hissettiğim için daha sık duş alıyordum. Çıkınca da her ne kadar yıkamış olsam da makyaj kalıntıları olan yüzümü temizlemiştim.

Ayağa kalkıp yatağa otururken bir elimle telefonu alıp diğeriyle saçımdaki havluyu sabitledim. Beliz arıyordu.

Endişeyle yanıtladım telefonu. "Beliz?"

Neşeyle "Naber bebek?" Deyince gözlerimi devirip rahat bir nefes verdim. "Bu saatte bir şey oldu sandım Beliz ya."

Güldü. "Yok. Yarın izinli misin gidecek misin?"

"Gideceğim. Dokuza doğru. Noldu?"

"Sabah sekiz gibi alırım seni. Kahvaltı yapalım beraber"

Kaşlarım havalanırken ayağa kalktım. Boy aynamın önünde dururken "Tamam olur da" dedim. "Nereden esti?"

Çenemdeki kızarıklığa bakarken dudak büktüm. Masanın kenarına çarpmıştım. Hafif çizilmiş ve kızarmıştı. Millet kafasını,alnını çarpar ben çenemi çarpıyorum.

"Kuşlar moralinin bozuk olduğunu söyledi. Konuşalım"

Yanaklarımı şişirdim. O kuş abim olmalıydı. "Önemli bir şey yok aşkım, işin falan varsa hiç-"

Sözümü kesti. "İlk davam saat onda. Sekizde hazır ol. Hadi iyi geceler"

Yüzüme kapanan telefonla kaşlarım havalanırken ofladım. Asla umursanmıyordum ve buna sinir oluyordum.

Telefonu masaya bırakırken saçımdaki havluyu çıkarıp biraz kuruttum. Nemli hâle gelince balıksırtı ördüm. Nemli ördüğüm zaman açınca daha güzel oluyordu.

Ortalığı da üstünkörü toplayıp odadan çıktım. Abimin odasının önüne gelince kapıyı tıklattım.

"Gel fıstığım"

İçeriye girdim. Abim yatağın üzerinde oturmuş telefon oynuyordu. Derin bir nefesle içeriye girip yanına oturdum. Pikeyi üzerimize örterken güldü.

Başımı göğsüne yaslayıp beline sarıldım. Kollarını bana sararken titrek bir nefes bıraktım. Galiba bir şeyleri konuşmamız gerekiyordu ama hiçte istemiyordum.

Dudaklarını saçlarıma bastırdı. Bir süre, on dakika kadar sessizce oturduk. Gözlerim karşımızdaki dolapta ve perdesi kapalı pencerede gezindi.

"Uykun var mı?"

Sessizliği bozan abim olurken "Çok yok" diye cevapladım. Yanağını başıma yasladı. "O zaman biraz konuşalım mı?"

Cevap vermedim. Konuşmayalım desem aklında sorular var, konuşalım desem bir şeyleri anlatmak daha doğrusu sesli dile getirmek istemiyorum.

Derin bir nefes bırakırken "Nasıl fark etmedim ben?" Dedi. "Sen nasıl saklayabildin. Sen acını bırakıp tüm bu olanları benden nasıl saklamayı başardın?"

"Bunları konuşmak" dedim boğazımı temizleyip. "İkimize de acı verecek. Tek diyeceğim."

Gözlerimi sıkıca kapattım. "Sandığın kadar sakar bir çocuk değildim."

Bedeni kasıldı. Nefesini tuttuğunu hissederken muhtemelen bir şeyleri gözden geçiriyordu tekrar.

"Düşümüyordun..." Dedi kısık sesle. "Bir yerlere de çarpmıyordun. Kavgacı hiç değildin."

Burnumun direği sızlarken nefeslerim sıklaştı. Yutkundum üst üste. "Niye hiç söylemedin be güzelim. Hadi ben anlamadım sen niye söylemedin. Bırakır mıydım bilsem seni o evde."

"Bırakmazdın" dedim beklemeden. "Ama annem vardı. Hayatı zaten hastanelerde geçerken sen uzaktın. Bende uzak olursam napacaktı tek başına?"

Başını iki yana sallarken "Dava açalım" dedi. "Şikayetçi ol, dilekçe ver. Bir şey yapalım."

Güldüm. Gözümden akan bir damlayı sildim. "Tamam açalım. Sonra?"

Kaslarının çatıldığını hissederken açıkladım. "Dava açtık diyelim. Nasıl kanıtlayacağız. Şahidim yok, kanıtım yok."

Şahit zaten yoktu ama kanıtım da yoktu. Bedenimde hiçbir iz kalmamıştı ki kalmış da olsa bir asker olarak operasyonlardan kalma izler olmadığını kanıtlayamazdım.

"Hadi diyelim bütün bunları hallettik. Çok zor ama hapse girdi."

Göğsünden doğruldum. "Ee nolacak? Benim çektiğim acıların karşılığını alacak mı? Hapis onun için sadece ödül olur. Kira derdi yok. Geçim derdi yok. Yemeği çayı önüne gelecek. Açacak televizyonu maçını izleyecek."

Bütün bunların gerçek olması çok ama çok acıydı. "Sadece özgürlüğü kısıtlanacak ama bu beni tatmin etmeyecek."

Acıyla bana bakarken tekrar sıkıca sarılıp göğsüne çekti. Yıllar önce hapse girip şişlenen o adam için de aynıydı. Ama onun için tek tesellim başka kızlara bir şey yapamayacak olmasıydı.

Şişlenip ölmesi için tam bir hayal kırıklığı olmuştu. Kavuştuğu sonsuz huzuru sevmemiştim. Ben hâlâ bir şeylerle savaşırken onun hiçbir şey hissetmiyor oluşu zoruma gidiyordu.

Benim adaletim göze göze dişe dişti. Ama ne yazık ki böyle bir adalet yoktu.

💫

Üzerime kabanımı geçirip çantamı da alıp evden çıkarken kapıyı yavaşça kapattım. Abim uyuyordu. Yani muhtemelen uyanmıştı ama uyuyordu işte.

Birkaç dakika önce Beliz geldim diye mesaj atmıştı. Beha'yla ise henüz konuşmamıştım. Ayağıma botlarımı da geçirip binadan çıktım. Havanın soğuğuyla oyalanmadan yolcu koltuğuna bindim.

Arabanın sıcağı hoş gelirken Beliz neşeyle "Günaydın" diye şakıdı. Kemerimi takarken "Günaydın" dedim. Ellerimi kalorifere uzattım.

"Ay çok soğuk ya."

Başını salladı. "Evet. Valla Allah yardımcınız olsun Mahur. Biz şuradan şuraya gidene kadar donuyoruz. Günlerce dağlarda."

Gülümsedim. "Alıştım artık. O kadar zor gelmiyor. Ama yine de soğuk olduğu gerçeği değişmiyor."

Bakışlarını yoldan ayırmadan "Noldu anlat bakalım?" Dedi. "Niye bozuk moralin?"

Dudak bükerken ona doğru döndüm. "Abim mi aradı?"

Başını salladı. "Evet. Dökül."

Sessiz kaldım. "Gidelim konuşuruz ama önemli bir şey değil."

Beliz yanımdaydı. Onunla konuşacaktık ve ondan bir şeyleri saklayamayacağımı biliyordum. Ya da bir şeyleri sinirimle kamufle edemeyecektim.

On dakika kadar sonra küçük bir kafenin önünde durduk. Kemerimi çıkarıp inerken Beliz de peşimden indi. Yan yana sessizce kafeden içeriye girdik.

Çok kalabalık olmayan mekanda cam kenarına karşılıklı oturduk. Üzerimdeki kabanı çıkarıp yanımdaki sandalyeye koydum. Beliz dirseklerini masaya yaslayıp bana bakarken gelen garsonu "İki kahvaltı tabağı iki çay" diyerek hemen gönderdi.

Sorarcasına bana bakarken derin bir nefes aldım. Olayı kısaca anlattım.

"Yani problem kızla yüz yüze gelecek olman?"

Başımla onayladım. "Evet. Sosyal medyadan yazan herhangi biri olsa bu kadar tepki vermezdim. Ama kızla yüz yüze geleceğim. Kız demeyecek ki o kadar atıp tutuyorsun ama adam sana mesaj attığımı bile söylemiyor diye."

Dudaklarını birbirine bastırdı. Gelen siparişlerimizle tabağını önüne çekti. "Tamam sonuna kadar haklısın."

Çayımdan bir yudum alırken gözlerini gözlerime çevirdi. Net bir sesle "Şimdi gerçeği anlat" deyince içtiğim çay boğazıma kaçtı.

Deli gibi öksürürken Beliz kollarını göğsünde birleştirip bilmiş bir gülümsemeyle arkasına yaslandı. Gözlerimden akan yaşları sildim. Öksürüğüm yavaş yavaş dinerken "Ne gerçeği?" Diye sordum.

"Olay bu işte."

Hafif güldü. "Seni tanıyorum Mahur. Tamam verdiğin tepkide haklısın ama yine de bu kadar büyük tepki vermezdin?"

Bakışlarımı kaçırırken ofladım. Dirseğimi masaya, elimi de başıma yaslarken yutkundum. Dünden beri aklımı kurcalayan şeyi sesli dile getirmek istemiyordum.

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Korkuyorum." Kaşlarını kaldırdı. Burukca "Beha'yı kaybetmekten korkuyorum. Benden sıkılır diye korkuyorum." Dedim.

"Mahur Beha seni çok seviyor,bu nerden çıktı?"

Bu gerçek beni gülümsetirken kalbim sıcacık oldu. Başımı iki yana salladım. "Onu biliyorum ama bahsettiğim şey o değil."

Elimi indirip ona doğru dönerken gülümsemem silinmedi. "Beliz biz evlilik planı yapıyoruz."

Bu düşünce artık o kadar korkutucu gelmiyor olabilirdi ama hâlâ bir şeyleri aşamamıştım.

"Her şeye rağmen ben hâlâ bir şeyleri tek başıma aşamıyorum. Konu asla Beha değil,bu tamamen benimle alakalı bir şey."

Dudağımı ısırırken başımı iki yana salladım. "Beha'ya alıştım. Ona sarılmak, dokunmak çok güzel. Ama ilerisi beni korkutuyor,hemde çok. Beha beni bekler onu da biliyorum,bir şeylere asla zorlamaz. Ama ya yorulursa beklemekten, ya ben bir şeyleri aşamazsam."

Gözlerim dolarken burnumu çektim. "Ben sevdiğim adamdan korkarım diye çok korkuyorum Beliz. Ben bunlarla savaşırken bir de üstüne Nilay öyle konuşunca hem korktum hem kızdım."

Omuzlarımı çaresizce kaldırıp indirdim. O farkında değildi ama beni en eksik hissettiğim yerden vurmuştu,cinsellikle. Onun Beha'yla sevgili olma gibi bir derdi yoktu. Bana,yatağıma gelir demişti. Beha beni aldatmazdı. Ama ya ilerde bıkarsa,beklemek istemezse?

Beliz ayağa kalktı. Yanındaki sandalyedeki eşyaları karşıya koyarken omzuma sarıldı. "Senin yaşadığın o olayı yaşamayan kadınların yarısından fazlası ilk gece korkusu yaşar Mahur. Bu çok normal. Sen yaşadıklarına rağmen böyle hissettiğin için suçlama kendini. Normali bu."

Başını omzuma yasladı. "Beha konusunda endişelenme. Seven adam bıkmaz, yorulmaz, sıkılmaz. Seven adamın önceliği kalptir."

Gözyaşlarım akmaya başlarken hızla silip elimle yüzümü kapattım. "Sinirlerim bozuldu. Her şey her zamanki gibi üst üste geliyor."

"Şşt sakın ağlama! Beha'ya trip at ağlayacağına"

Güldüm. Kendimi toparlayıp ona baktım. "Onu zaten yapacağım. Bir daha saklayamasın hiçbir şey"

Bu sefer güldü. "Ha şöyle. İşte görmek istediğimiz hareketler"

Yanağımı öpüp yerine geçti. "Hadi yap kahvaltını. Ben boşum ama sen geç kalma"

Onu onaylayıp kahvaltımı yapmaya başladım. Ufak sohbetlerle geçen kahvaltımız bitip, kafeden çıktığımızda saat sekiz buçuğu çoktan geçmişti.

Beliz arabayı emniyetin önünde durdurunca bakışlarımı tam karşıdaki Beha'dan çektim. Kemerimi çıkarıp Beliz'le vedalaştıktan sonra arabadan indim.

Beha yaslandığı arabadan doğrulurken yavaş adımlarla yanına ilerledim. Tam önünde durduğumda bakışları yüzümü tarıyordu. "Günaydın."

Düz ve tripli bir sesle "Günaydın" dedim. Dudaklarını birbirine bastırırken başını yana eğdi. "Girelim mi?"

Kaşlarını kaldırdı. Ellerini pantolonun cebinden çıkardı. "Hayır. Halletmeden girmeyeceğiz."

"Burası yeri değil."

Bana bir adım yaklaştı. Ellerini uzatıp ellerimi tuttu. Çekmek istedim ama kısa bir an yapamadım.

"Mahur'um, güzel sevgilim..."

Hayır hayır. Hiç adil bir dövüş olmuyor ama bu.

"Böyle konuşup beni yumuşatamazsın."

İç sesim buna kahkahalarla gülerken başımla emniyet binasını işaret ettim. "Şimdi içeriye gireceğiz ve o kız napacak biliyor musun? Seni aradığını benim açtığımı söyleyecek sonrada dönersin diye bekledim falan diyerek saçmalar."

Gözlerimi kapatıp başımı iki yana salladım. "Bak ben bu kızı öldürürüm. Elimden bir kaza kesin çıkar zaten."

Bir elini bırakıp işaret parmağımı ona doğru salladım. "Öyle bir durumda hele bir ayırmaya kalk,arada kaynarsın."

Parmağımı tutup indirirken başını salladı. "Tek düşündüğüm sensin."

Gözlerimi devirdim. Ellerini bırakıp gözüme çarpanla montunun önünü iki yana açtım. İçine giydiği lacivert gömleğin üç düğmesi açıktı. Kenardan ufakta olsa görünen beyaz sargıyla kalbim hızla çarparken içim endişeyle doldu.

Yaralanmış mıydı?

Fark ettiğimi Beha'ya fark etmeyeceğim diye boğazımı temizledim. Beha ellerimi indirip önünü kapatırken kaşlarımı çattım.

"Kapat şu düğmeleri de. Zaten üzerine atlamak için yer arıyor."

Başını yana eğerken hafif güldü ya da gülmeye çalıştı. "Yok artık, o kadar da değil."

Ellerimi ellerinden sertçe çektim. "Tam yumuşuyorum yine delirtiyorsun ya! Keyfim ve kahyası aksini isteyene kadar bana sakın yaklaşma! Yok artıkmış!"

Emniyetin kapısına doğru bir adım atmışken arkamı dönmeden sesimi yükselttim. "O düğmeleri kapatmadan gelme."

Hızlı adımlarla yanımdaki yerini alırken durmadım. Ben durmayınca aynı hızla önüme geçti. Beklemediğim için göğsüne çarparken kaşları çatıktı. Dişlerini birbirine bastırmıştı. Dudaklarının arasından kısık bir nefes çıkarken yüzüm istemsiz yumuşadı. Galiba gerçekten yaralanmıştı.

"Ne demek yaklaşma?!"

Gözlerimi gözlerine çevirdim. "Ne duyduysan o."

Yanından geçip giderken sesli bir şekilde ofladı. Binadan girdim. Merdivenleri hızla çıkarken arkamdaki sert adım seslerinden Beha'nın da geldiğini anlıyordum.

Dünkü toplantı salonuna girdim. Sadece Nilay vardı. Kör istedi bir göz Allah verdi iki göz.

İçeriye girdik. Beha yanımdaki yerini alırken Nilay oturduğu yerden kalktı. Sinir bozucu bir gülümsemeyle bize doğru geldi.

"Hah bende seni bekliyordum Beha. Tabut için Mahur uygun mu? Nefesini kontrol edebilir mi?"

Kesinlikle değilim. Bence o tabut için sen daha uygunsun Nilaycım.

Ben yokmuşum gibi, tüm o uyarmalarımı yok sayarak Beha'nın koluna dokundu. Elimdeki çantayı sertçe masaya koyarken Beha kolunu sertçe ondan çekti.

Nilay'la aramıza girdi. Tedirgin bir ifadeyle bana bakarken iki kolumu tuttu. "Burda olmaz" dedi net bir sesle.

"Bazı şeylere gücüm yetmez Mahur, burda olmaz"

Kollarımı ondan çekerken sinirle gözlerine baktım. "Noldu ya sana iki gündür. Sen niye beni anlamıyorsun Beha. Niye ben boşa konuşuyor gibi hissediyorum. Yüzbaşıya kafa atan sen değil miydin?"

Sabırla gözlerini kapatıp açtı. "Ben askeriye dışında yaptım"

Gözlerine 'öyle mi' dercesine bakıp göğsünden kenara ittim. Nilay'ın kolundan sertçe tuttum. "Gel biz bir hava alalım."

Kolunu benden çekmek isterken daha sert tuttum. "Bırak ya deli misin sen?"

"Deliyim, sen delirttin beni!" Dedim dişlerimin arasından. "Yürü şimdi, konuşacağız"

Beha "Mahur-" derken hızla ona dönüp sözünü kestim. "Sen hiç konuşma, seninle sonra görüşeceğiz"

Tam böyle ben mi abartıyorum diyeceğim ama abartmadığımı kanıtlıyor sağolsun. Asıl kızdığım da tam tersi olsa kendisi bu kadar asla beklemezdi.

Nilay'ın etrafa belli etmemek için saçtığı sahte gülücüklerle dışarıya çıktık. Garanti olsun diye emniyetin bahçesinden de çıkarken Beha'nın peşimden gelmiyor oluşu az da olsa bir puan yazdı hanesine.

Emniyetin hemen yanındaki boş arsa gibi bir yere geldiğimizde kolunu bırakıp sertçe ittim. Sabah kıvrıklığı hoşuma gittiği ve biraz da Beha'yı delirtmek için toplamadığım saçlarımı geriye attım.

Gazamız mübarek olsun o zaman

💫

Bölüm başını okumadan geçtiyseniz oraya bir bakıp gelin 💙

Evet Hayat Hanım ve Mahur'un konuşmasından başlayalım?

Beha-Mahur tartışması?

Efdal-Destan?

Güney?

Doğan?

Ezgi-Cihangir?

Çınar?

Sormak söylemek istedikleriniz 💙

Bölüm arasında söylemeyeyim dedim burda söyleyeyim. Hani Ezgi bir daha yapmasın diye kesin tavır koydum dedi ya. Bazı arkadaşlar diyor ki işte yirmi otuz kişi kalmış, nolacak bölümü at. Eğer şimdi atarsam bu sefer diğer bölümde 'zaten oy versek de vermesek de bölüm geliyor' diyecekler. Olayı daha iyi anlayın diye ufak bir örnek ve kamu spotu. kgfjdhdjdjjggkmvvm

Продолжить чтение

Вам также понравится

157K 7K 39
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?
1.6M 71.7K 77
Yanlış bir numaradan doğan biraz alevli, biraz tatlı, birazda mizah dolu bir aşk... ****************************************************** Müzik bitm...
1.1M 52.8K 53
Numara sallayıp, komutana denk getirmek mi? 07.12.2022 #beyza etiketinde 1.sıra 29.06.2023 #avukat etiketinde 1.sıra 18.01.2023 #hakim etiketinde 1...
3.7M 65K 20
[Bir ömür uçsam ufkun ötesine, Bazen yalnız bazen birlikte] *Olamayan Hayalin Karekteri bu kitap senin için. "Aynı yeryüzünde değil,aynı gökyüzündeyi...