MAHUR-EHVENİŞER

By derinmevzular77

2.5M 172K 54.5K

"Bir kalbe iki aşk da sığıyormuş sevgilim; bir vatan bir sen..." Küçüklüğümden beri bir kalbe iki sevginin sı... More

Giriş
1.Bölüm💫
2.Bölüm💫
3.Bölüm💫
4.Bölüm💫
5.Bölüm💫
6.Bölüm💫
7.Bölüm💫
8.Bölüm💫
9.Bölüm💫
10.Bölüm💫
11.Bölüm💫
12.Bölüm💫
13.Bölüm💫
14.Bölüm💫
15.Bölüm💫
16.Bölüm💫
17.Bölüm💫
18.Bölüm💫
19.Bölüm💫
Berkin💫
20.Bölüm💫
21.Bölüm💫
22.Bölüm💫
22.Bölüm Part-2💫
Berkin-2💫
23.Bölüm 💫
24.Bölüm💫
25.Bölüm💫
26.Bölüm💫
karakterler 💫
27.Bölüm💫
Instagram 1-💫
28.Bölüm💫
29.Bölüm 💫
Beliz💫
30.Bölüm💫
31.Bölüm💫
32.Bölüm💫
33.Bölüm💫
34.Bölüm💫
Soru-Cevap💫
35.Bölüm 💫
36. Bölüm💫
37. Bölüm💫
38.Bölüm💫
39.Bölüm 💫
40.Bölüm💫
42.Bölüm💫
43.Bölüm💫
44.Bölüm 💫
45.Bölüm💫
İnstagram-2💫
46.Bölüm💫
47.Bölüm💫
48.Bölüm💫
49.Bölüm💫
50.Bölüm💫
51.Bölüm💫
Instagram-3💫
52.Bölüm💫
Bayram Özel Bölüm
53.Bölüm💫
54.Bölüm💫
55.Bölüm💫
56.Bölüm💫
Beha 💫
57.Bölüm💫
58.Bölüm💫
59.Bölüm💫
60.Bölüm💫
1.Kitap Final💫
2.Kitap Tanıtım💫
2.Kitap-1.Bölüm💫
2.Kitap-2.Bölüm💫
2.Kitap-3.Bölüm💫
2.Kitap-4.Bölüm💫
2.Kitap-5.Bölüm💫
2.Kitap-6.Bölüm💫
Kaldırılacak
2.Kitap-7.Bölüm💫
2.Kitap-8.Bölüm💫
2.Kitap-9.Bölüm💫
2.Kitap-10.Bölüm💫
2.Kitap-11.Bölüm💫

41.Bölüm💫

25.1K 2.1K 929
By derinmevzular77

iyi okumalar 💙

💫

"Hakkınızda tutuklama emri var."

Endişeyle Beha'nın koluna tutunurken amcamın "Ne tutuklaması?" Diyen sesi geldi arkadan. Beha'yla beraber eğilip kağıdı okurken gereksiz yerleri hemen geçtim.

Okuduklarımla sinirlerim gitgide gerilirken Beha'da pek farksız değildi. Tuttuğum kolu kaskatı kesilirken kağıdı sıkıyordu.

Şerefsiz Semih'in bir şerefsizlik yapacağını tahmin etmeliydim.

Beha kağıdı tekrar onlara uzatırken bizimkiler hâlâ bir cevap bekliyordu muhtemelen. "Arkadaşlar kelepçe.."

Kaşlarım daha derinden çatılırken Beha'nın kolunu daha sıkı tuttum. "Ne kelepçesi ya? Karşınızdaki adam asker."

Yanıma gelen amcam "Noluyor?" Derken ona kısa bir bakış attım. Polis "Sizi anlıyorum ama bizde görevimizi yapmak zorundayız" dedi.

Yanağımın içini ısırırken Beha kolunu benden kurtardı. "Tamam..Yok bir şey."

Sitemle ona bakarken polisler koluna girdi. Arkalarından gelen Efdal ve Feda abi "Noluyor?" Dedi. "Nereye götürüyorsunuz kardeşimi?"

Efdal polislerle konuşurken bizimkiler de yanlarına gitti. Üzerimdeki şalı vestiyere atıp hızla odama girdim. Ayakkabılarımı ve elbisemi hızlıca çıkarıp üzerimi değiştirdim.

Silahımı belime takıp telefonumu ve arabanın anahtarını da ceketimin cebine koyduktan sonra odadan çıktım. Saçlarımı toplarken kapıya gelmiştim. Ayakkabılarımı giyerken "Kızım bizde gelelim." Diyen babama başımı iki yana salladım.

"Bir şey yapamayacaksınız zaten baba gerek yok."

Amcam "Olmaz öyle.." diye araya girdi. "Oğlumu yalnız bırakmam."

Ses çıkarmadım. Keyifleri bilirdi. Şu an daha önemli işlerim vardı. Omuz silktim.

Efdal ortalarda görünmüyordu. Feda abi arabasının önünde beklerken telefonla konuşuyordu. Yolcu koltuğunu işaret edip sürücü koltuğuna geçerken bende beklemeden bindim.

"Tamam.."

Arabayı çalıştırırken telefonu diğer kulağına aldı. "Tutuklama kararına itiraz dilekçesi de hazırlaman lazım.."

Kimle konuşuyordu bilmiyorum ama Beha'nın lehine her şeye okeydim.

Telefonu kapatıp sertçe radyonun üzerine bıraktı. "Beliz'le konuştum.. Çıkaracağız."

Sessiz kaldım. Stresle tek bacağımı sallarken Feda abi anayola çıktı. Yanağımın içini ısırırken tek umudum kadının sağ salim buraya gelmesiydi. O zamana kadar da bu tutukluluk halini kaldırabilirsek..

Aklıma gelenle cebimden telefonumu çıkarıp albayı aradım. Gerizekalı Semih onu da yakmıştı.

Tedirgince telefonu açmasını beklerken açmamasıyla ofladım.

Feda abi bana kısa bir bakış attı. "Mahur şu olayı bir anlatsana doğru düzgün."

Ona doğru döndüm. "Beha bir teröristin kaçmasına yardım etmiş.. Terörist olduğunu bilmeden.."

Araba karakolun önünde dururken "Tek başına mı yapmış bunu?" Diye sormasıyla başımı iki yana salladım.

Arabadan beklemeden indik. "Hayır. Başka bir komutanın emriyle yapmış."

Kısa bir an adımları durdu. "O kurtarabilir Beha'yı o zaman. Beha sadece emri yerine getiren bir asker."

Başım hızla ona döndü. "Ciddi misin?" Dedim umutla. Derin bir nefes verdi. "soruşturma kapanmaz elbette ama tutukluluk halini kaldırabiliriz."

Heyecenla gülümsedim. Aklıma gelen Çakır'la gülüşüm solarken Feda abi başıyla içeriyi işaret etti.

"Hadi girelim."

Peşinden karakola girerken Feda abi "Sen bekle. Ben komiserle konuşayım" dedi.

Başımı iki yana salladım. "Bende geliyorum. Beha'yı göreceğim."

Onu beklemeden komiserin odasına ilerlerken Feda abi de peşimden geldi. Dudağımın içini ısırırken komiserin odasına girdik.

Efdal de burdaydı. Bizi görünce ayağa kalktı. Kolumdan tutup dışarıya çıkarırken kaşlarım havalandı. "Ya bıraksana..Bende geleceğim."

Dışarıya çıkıp kapıyı kapatınca kolumu bıraktı. "On dakika Beha'yı görebilirsin. Sizin albayı da almışlar,seni istemiş."

Tahmin ediyordum zaten. Tam her şey düzeliyor derken tam tersi her şey mahvoluyordu. Efdal'e bir şey demeden nezarethaneye indim.

Albay ve Beha yan yana otururken beni görünce ikside ayağa kalktı.

Demirlere tutundum. "İyi misiniz?"

Sorunun saçmalığını sonradan fark ederken albaya döndüm.

"Komutanım bir şey söyleyin..Bir şey yapmam lazım."

Başını iki yana sallarken dudaklarını birbirine bastırdı.

"Kadın gelip ifade verene kadar yapacağımız bir şey yok maalesef. Ama sen karargâha geç. Tuğgeneral gelir büyük ihtimal. Orda ol. Onun her şeyden haberi var."

Elimin altındaki demirleri sıkarken itiraz ettim. Bunu söylemek her ne kadar canımı sıkacak olsa da aklıma başka bir şey gelmiyordu.

"Çakır gelsin.."

İkisinin bakışları da değişirken dudağımı ısırdım. "Beha emir alan bir askerdi sadece. O burdaysa üzgünüm ama Çakır da burda olmalı."

Albayla Beha birbirine bakarken bende ikisine bakıyordum. "Olmaz.."

Beha'nın itirazıyla ona döndüm. "Ne demek olmaz? Tamam yani başka bir askeri böyle bir şey için öne sürmek çok kötü ama.."

Albaya döndüm. "Komutanım siz bir şey söyleyin."

Albay da başını itirazla sallarken dişlerimi birbirine bastırdım sıkıca.

Bakışlarım Beha'ya döndü. Gözlerini kaçırmasıyla kaşlarım havalanırken "Siz.." diye mırıldandım hayretle.

Albay zaten biliyordu tamam da.. Gözlerimi Beha'ya diktim.

"Sen biliyorsun Çakır'ın kim olduğunu değil mi? O yüzden istemiyorsun?"

Hâlâ sessiz kalmalarıyla dudaklarımı birbirine bastırıp bir adım geriledim. "Tamam..Bende gider Semih'le konuşurum."

Beha anlayamadığım bir hızla demirlere tutunurken kaşları çatılmıştı. "Saçmalama!"

Albay bize kısa bir bakış atıp arkaya giderken Beha'ya omuz silktim.

"Saçmalamıyorum..Sen değil miydin gerekirse döve döve itiraf ettiririz diyen. Al işte gerekli şimdi."

Demirleri tutan elleri bembeyaz olurken "Hayır!" Dedi dişlerinin arasından. "O şerefsizle konuşursan bozuşuruz."

Ona yaklaşıp demirlere sertçe vurdum. "Bozuşalım.. Bağıra çağıra kavga edelim ama ben oturup seni beklemeyeceğim."

Gözlerini kapatıp dişlerini sıkarken "Hiç sinirlenme boşuna" dedim ters ters.

Sonra sakinleşip elimi ellerinin üzerine koydum. "Karargâha gideceğim. Kadın sabaha burda olur demiştin.. Semih'ten önce benim görmem lazım."

Bakışları yumuşarken başını yana eğdi. "Dikkat et.." dedi kısık sesle. "Lütfen kendine dikkat et. O şerefsize zerre güvenmiyorum."

Gülümsedim. Ellerini okşarken "Merak etme.." dedim onun gibi. "Her şeyi halledeceğim. Otur ve beni bekle."

Hafif güldü. "Sen iyice ipleri eline aldın Mahur Saruhan.."

Bende güldüm. "Sevgilim Bey çok fevri. Laftan anlamıyor."

Derin bir nefes alıp verdi. "Sakin olmak mümkün mü? Önce delirtiriyorlar sonra Beha çok sinirli."

Sessiz kaldım. "Sen yine de sakin kal. Benim şimdi gitmem lazım.."

Cevap beklemeden hafif kenara kayıp albaya baktım.

"Komutanım.. yapmamı istediğiniz bir şey var mı?"

Başını iki yana salladı. "Sorguya sen gir yeter."

Onayladım. Son kez Beha'ya bakıp nezarethaneden çıktım. Sorguyu başkasına bırakmazdım elbet.

Nezarethaneden hızlı adımlarla çıktım. Beliz ve Feda abi koridorda konuşuyorlardı. Yanlarına ilerledim. Beni fark eden Beliz olurken konuşmayı kesip bana doğru birkaç adım attı.

"İyi misin?"

Kaşlarım çatıldı. "İyiyim.." beklemeden devam ettim. "Naptın dilekçeyi?"

Feda abiyi işaret etti. "Götürecek şimdi nöbetçi savcıya ama.."

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Kabul edeceklerini pek sanmam."

Elimle yüzümü sıvazlarken ofladım. "Karargâha geçiyorum ben. Bir şey olursa ara mutlaka."

Kolumu sıvazlarken "Merak etme." Dedi. "Elimden gelenin fazlasını yapacağım."

Gülümsedim. "Biliyorum.. arabanı alabilir miyim? Feda abi bırakır seni."

Cebinden çıkardığı araba anahtarını bana uzatırken Feda abi geldi yanımıza. "Nereye?"

Omuz silktim. "Karargâha geçiyorum.. Savcı itiraz dilekçesini kabul etse de etmese de Beha'yı burda oturup bekleyemem."

Feda abi başını yana eğdi. "Madem hâlâ seviyorsun ne bok yemeye ayrıldınız?"

Gözlerimi devirdim. Beliz "Ne ayrılması?" Diye bana döndü. İkisinin üzerinde gözlerimi gezdirirken yanağımın içini ısırıyordum. Başımı belli belirsiz sallarken Feda abi "Ayrıldılar" diye açıklama yaptı.

Beliz kaşlarını havaya kaldırdı. Gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Hadi canım. İnanmam."

Açıklama yapacakken Feda abi araya girdi. "Bende inanmamıştım ama Beha dün başkasıyla buluşmaya gidince..."

Baygın baygın onu dinlerken duyduklarımla yerimde dikleştim. Gözlerim kısılırken "Kim?" Dedim. "Kimle nereye gitti?"

Kaşlarını kaldırıp indirdi. "Sana ne ki?"

Ayağına vurdum. Bir adım gerilerken ayağını kaldırdı. Beliz gülerken "Biz ayrılmadık" dedim dişlerimin arasından.

Feda abi kaşlarını çattı. "Nasıl ayrılmadınız?"

Bakışlarım arkasındaki kapıdan çıkan Semih'e kayarken kaşlarım çatıldı. Ellerim yumruk olurken Semih alayla gülüp yanımıza geldi.

"Sana salak olmadığımı söylemiştim değil mi Mahur? Ayrıldığınıza inanacak kadar salak hiç değilim."

Feda abi anlamazca beklerken Beliz "Oha" diye mırıldandı kısık sesle. Zeki arkadaşım.

Yumruk yaptığım ellerimi açıp kapatarak esnettim.

"Ama ben salağım" dedim ona doğru yaklaşırken. "Karakolun ortasında adam dövecek kadar salağım."

Yumruğumu suratına geçirirken beklemediği için sendeledi. Bende Beliz'in çığlığını görmezden gelip bir yumruk daha attım. Semih acıyla inleyip yere düşerken karnına bir tekme attım.

"Şerefsizin tekisin! Ama çok az kaldı Semih."

Feda abi kolumdan tutup çekerken "Bırak" diye mırıldandım. Kolumu ondan kurtarmaya çalışsam da daha sıkı tuttu. "Tamam sakin ol!"

"Ya bırak Feda abi.."

Ayağa kalkmayacak hâle gelsin de karargâha gelemesin.

Feda abi iki kolumu da tutup sıkıca sararken oflayıp alnımı omzuna yasladım.

"Noldu burda?"

Babamın sesiyle gözlerimi kapatıp kısık sesle mırıldandım. "Biz niye her olaya akasya durağı gibi topluca gidiyoruz? Baskına falan da gelir bunlar."

Feda abi duymuş olmalı ki gülerken babam kolumdan tutup Feda abiden ayırdı. Gözleri dikkatle yüzümü tararken çatık kaşları düzeldi.

"Ağlıyorsun sandım."

Gevşeyen yüz hatlarımla yutkundum. Semih ayağa kalkmış sinirle bana bakarken başını iki yana salladı,tehdit edercesine.

"Üst üste hata yapıyorsun Mahur. Beha'nın yanına gitmen yakındır."

Kaşlarım havalandı. Tehdit mi ediyordu o beni üstü kapalı. Ben cevap veremedim. Babam önümde dağ gibi duruyordu.

"Tehdit mi ediyorsun sen benim kızımı?"

Semih'in bakışları ona çevrilse de çok oyalanmadan bana döndü.

"Bilmem. Belki."

Babam iyice önüme geçip görüş açımı kapattı. İşaret parmağını ona doğru salladı. "Ettiğin tehditlerin hepsini üstünde uygularım! Geri bas!"

Bu ona yetmedi. Babamın yanından geçip elini bana uzatmışken babam tuttu. Feda abi ani bir hamleyle önüme geçerken Cihangir ve amcam da babamın yanına geçti. Efdal yoktu. Abimler de gelmemişti sanırım.

"Kırarım o elini!"

Olaylar benim dışımda gelişiyordu. Feda abinin bir adım kadar arkasında olan biteni sessizce izliyordum. Bana uzatılan eli babam tutuyordu. Bana edilen laflara babam cevap veriyordu.

Hep istediğim gibi babam beni koruyordu.

Bu kadar olayın içinde gözlerim bu iyiliğe dolarken araya girmedim. Tüm sesler uğultu şeklinde kulağıma gelirken babamın işaret parmağı kalktı.

"Hele bir daha kızıma dokunmaya kalk sadece seni değil yedi sülaleni si-.. silerim."

Dudağımı ısırıp gülüşümü bastırdım. Kesinlikle babamsın. Teste falan gerek yok.

Semih hızla yanımızdan geçip giderken Feda abiye döndüm. "Gitmesin. Karargâha gitmesini engellememiz lazım."

Feda abi sorgulamadan Cihangir'e döndü. Ufak bir işaretle dışarıya çıkarlarken tebessümle babama döndüm. Onun bakışları zaten bendeyken bir şey demeden sıkıca sarıldım.

Elleri şaşkın bir hisle belime sarılırken "Teşekkür ederim" diye mırıldandım.

"Önemi yok. Kızımsın sen benim. Öylece bekleyecek miydim?"

Biraz öncesi için olduğunu düşündü muhtemelen. Düzeltmedim. Sadece onun için değildi. Her şey içindi. Bakışlarıyla bile bana babam olduğunu hissettirdiği içindi.

Beliz amcamla konuşurken babam saçımı öpüp geri çekildi.

Nasıl bakıyorum bilmiyorum ama kaşlarını çattı. "Niye öyle bakıyorsun?"

Kaşlarım havalanırken "Nasıl bakıyorum?" Diye sordum. Amcam ve Beliz susmuş bize dönmüşken babamın kaşları iyice çatıldı.

"Veda eder gibi."

İçimi bir ürperti kaplarken başımı iki yana salladım. "Her şey yeni başladı."

Kendi isteğimle gitmeye niyetim yoktu. Yüzündeki sıkıntı gitmese de başını salladı.

"Gördün mü Beha'yı?"

Amcam iyice yanımıza gelirken "Gördüm." Diye mırıldandım. "Benim karargâha gitmem lazım. Sizde beklemeyin burda. En iyi ihtimalle yarın öğlene doğru bırakırlar."

İkisinin de yüzü umutsuzlukla kaplanırken Beliz'e döndüm. Kaşımla kapıyı gösterdim. Ufak bir baş hareketiyle beni onayladı.

Babamın yanağına bir öpücük bıraktım. "Hadi durmayın burda."

Kolumu sıvazladı. "Tamam.. öyle olsun."

Beliz koluma girdi. Beraber çıkışa ilerlerken "Noluyor Mahur? Bensiz ne haltlar yedin sen?" Deyince gözlerimi devirdim.

"Sen ne yediğimi falan bırak da Serkan'ı ara çağır. Semih denen herifin karargâha gitmemesi lazım. Feda abi gidecek şimdi Cihangir'le beraber oyalasınlar onu.."

Aklıma gelenle heyecanla ona döndüm. "Hatta olay çıkarsınlar. Efdal'le de konuş sen. Atsın hepsini nezarete."

Önce bir gözlerini şaşkınca devirse de benden ses çıkmayınca durdu. "Sen ciddi misin?"

Başımı salladım. "Evet..yani başka türlü tutabiliriz diyorlarsa o da uyar bana. Burdan ayrılmasın yeter."

Dudağını ısırıp birkaç saniye düşünse de "Neyse hallederiz.." dedi.

Onunla vedalaşıp karakoldan çıktım. Feda abi ortalarda görünmüyordu. Cihangir de Semih'i duvara sıkıştırmış sohbet(!) ediyordu.

Hiç görünmeden Beliz'in arabasına ilerleyip kilidi açtım. Beklemeden arabayı çalıştırıp karakoldan çıkarken çalan telefonumu hoparlöre aldım.

"Efendim."

"Mahur?"

Asrın'ın sesiyle şaşırsam da "Efendim Asrın?" Diye devam ettim.

"Nerdesin? Noluyor?"

Yanağımın içini sertçe ısırırken gaza biraz daha bastım. "Beha ve albay karakolda bende karargâha gidiyorum."

"Yapabileceğim bir şey var mı?"

'hayır' diyecekken aklıma gelenle açtığım ağzımı kapattım. Gözlerim yoldayken aklım başka yerlere gitmişti. Yanlış olduğunu bilsem de yapmamam gerektiğini bilsem de kendimi tutamadım.

"Çakır'ın kim olduğunu öğrenmek istiyorum."

Kısa bir sessliklik olurken "Tamam.." dedi. "Haber veririm. Dikkat et kendine."

"Sende.."

Telefonu kapatırken derin bir nefes bıraktım. Yapacak bir şey yoktu. Yanlış da olsa kötü de olsa birinin bir şeyler yapması gerekiyordu. Madem Beha Çakır'dan emir almıştı o zaman ortadaki yanlışın düzeltilmesi gerekiyordu.

Karargâha geldiğimde beklemeden inip içeriye girdim. Odamın kilidini açmak üzereyken yanıma gelen Akif'le ona döndüm.

"Komutanım, Tuğgeneral Mustafa Deniz geldi. Toplantı odasında,Albaya ulaşamadım.."

Başımı sallarken "Tek mi?" Diye sordum.

Onayladı. "Napıyor şu an."

"Semih komutanın dosyasını istedi, onu inceliyor."

Anahtarı çıkarıp kapıyı açarken "Geliyorum iki dakikaya" dedim. "Sende buralarda ol."

"Emredersiniz komutanım!"

İçeriye girip kapıyı kilitledikten sonra hızlıca üzerimi değiştirdim. Telefonumu da titreşime alıp odadan çıktım.

Hızlı adımlarla toplantı odasına ilerledim. Kapıyı tıklatıp içeriden gelen komutla girdim.

Mustafa komutan toplantı odasında oturmuş, çatık kaşlarla önündeki dosyalara bakıyordu.

"Üsteğmen Mahur Saruhan! Ankara! Emredin komutanım!"

"Rahat"

Rahat konumda ona bakarken eliyle karşısını işaret etti. "Otur."

Dediğini yapıp karşısına oturdum. Önündeki dosyalara son bir kez göz gezdirdi.

"Olanlardan haberin var galiba?"

"Evet."

Derin bir nefes alıp verirken "Peki ne düşünüyorsun?" Diye sordu.

Komutanın yorgun yüzüne bakarken bir asker olarak o yaşlarımı görmeyi diledim. Yaşlıydı, bizden kat kat fazla operasyon ve görev görmüş, geçirmişti.

Adam kalkmış bana 'ne düşünüyorsun' diyor. Ne diyeyim ki şimdi ben buna. Tüm gerçekleri benden daha detaylı ve iyi bildiğine emindim.

Sessiz kalmamla "Semih Yüzbaşı hain olabilir mi?" Diye sordu.

Gözlerimi gözlerine çevirdim. "Semih Yüzbaşı olur mu olmaz mı bilmiyorum ama Beha'nın olmadığına eminim.."

Bir şey diyecek gibi olurken saygısızlık olduğunu bilsem de devam ettim.

"Aramızdaki bağı bildiğinize eminim ama inanın konunun bununla bir alakası yok. Çakır'ın kim olduğunu bilmiyorum ama onun da olmadığına eminim.."

Tebessümle arkasına yaslanırken "Yani açık açık söylemesen de Semih'in iyi bir asker olmadığına eminsin." Dedi.

Derin bir nefes alıp verdim. "Evet..Size verdiği raporda ne yazıyordu görmedim bilmiyorum. Ama diyelim ki Beha hain, gerçekten o kadının terörist olduğunu bile bile kaçmasına yardım etti.."

Kaşları çatılırken konunun gideceği yeri merakla bekliyordu.

"Bu durumda buna şahit olmuş her askerin,bunu rapor etmesi gerekir,rapor edemiyorsa bile üstlerine söylemesi gerekir."

Başını yana eğerken beni onayladı. Aldığım onayla devam ettim. "Eğer ben böyle bir şeye şahit olmuşsam ve bunu üstlerime söylememişsem teröristleri koruyor sayılmaz mıyım?"

Tek eli masanın üzerinde dururken yine başını salladı.

"Sayılırsın."

Gülümsedim. "O zaman Semih'te sayılır. Altı aydır susmuş, bugünse sırf Beha'ya olan kini ve öfkesi yüzünden konuşuyor."

Ellerimi 'yapacak bir şey yok' dercesine iki yana açtım. "Ama maalesef ki bütün bunlar somut delil sayılmıyor."

Çenesini kaşıdı. "Terörist kadını bulmuşsunuz?"

Onayladım. "Sabaha karşı burda olur. Sorgudan sonra her şey ortaya çıkar diye umuyorum."

Şansımı bir de burda denemek için derin bir nefes aldım.

"Komutanım aslında bir yol daha var."

Sorarcasına başını sallamasıyla "Öncelikle.." diye söze girdim.

"Özür dilerim. Bir asker olarak bunu söylemek istemezdim ama şartlar malum. Ben göreve yeni dâhil oldum, çoğu şeyi bilmiyorum. Sizin de benden farksız olduğunuzu düşünmüyorum. Burda görevin başında değilsiniz. Elbet önemli yerleri biliyorsunuzdur tabi.."

"Ee?"

Çatılmış kaşlarıyla bir an tereddüt etsem de devam ettim. "Albayın burda olması gerekiyor."

Kaşları düzelirken "Anlıyorum.." dedi. "Haklısın da. Ama biliyorsun ki görev için görmezden gelinmiş olsa bile ortada bir suç var. Bunu Terör şubenin görmezden geleceğini sanmam. Çünkü ne kadar yanlış olsa da tamamen varsayımlarla soyut delillerle başlandı bu operasyona."

Yanağımın içini ısırdım. "O operasyonda Beha emir altında olan bir askerdi sadece.."

Arkasına rahatça yaslanırken yüzünde gerçek bir gülümseme oluştu bu sefer.

"Yani diyorsun ki asıl suçlu gelsin, cezasını çeksin."

Anında itiraz ettim. "Tabiki öyle demiyorum. Öyle görünse de ortada bir suç olmadığını biliyorum. Ama madem biz onların ordan çıkacağına inanıyoruz, ne kadar hiç kimse açık açık söylemese de Semih'in hain olduğuna inanıyoruz o zaman bu göreve hakim olan insanların burda olması daha çok işimize yarar diyorum.."

Tam anlatabilmiş miydim bilmiyorum ama durum buydu. Madem onlar ordan önünde sonunda çıkacaktı o zaman orda Çakır bekleyebilirdi. Albay ve Beha da görevlerinin başına geçerdi. Her ne kadar biz bir şeyleri biliyor olsak da o gün o dağda neler olduğunu bilen Beha'ydı.

"Bak Mahur..Sen çok iyi bir askersin ancak bilmediğin bazı şeyler var. En başta da Çakır. Çakır'ın ismi geçmiyor dosyada ya da raporda.."

Kaşlarım çatılırken masada biraz daha öne çıktım. "Nasıl yani?"

"Baya.. Beha'nın emir altında bir asker olduğunu bilen sadece biziz."

Başını belli belirsiz salladı. Sıkıntıyla oflarken "Şu an burda sen varsın.." dedi. "Bende burda olacağım ama sorguya sen gireceksin anladığım kadarıyla. Bir şeyleri bilmen de fayda var."

Ellerim heyecandan buz gibi olurken yutkundum. Kesinlikle size katılıyorum komutanım. Bilmem lazım bencede.

"Çakır bordo bereli özel bir asker. Gizlenmesi tamamen kendi seçimi. Ama bunu şöyle anlama bireysel görev yapan bir asker değil. Evet tek başına görevlere çıkıyor bu doğru. Ama herkes şöyle düşünüyor. Çakır dağlarda yaşıyor bir mağarada kalıyor ihtiyaç oldukça ordan çıkıyor. Elbette böyle değil. Bir timle beraber görev yapan bir özel hareket askeri."

Şaşkınca gözlerimi kırpıştırdım. Komutan bakışlarını kaçırıp etrafa bakındıktan sonra bana döndü.

"Sana kim olduğunu söyleyeceğim ama duyar duymaz unutacaksın. Kim olduğunu bilmezsen bu konuyu uzatacaksın gibime geliyor."

Öyle yapacaktım. Her şeyden önce Beha da albay da çok iyi birer Türk askeriydi. Boşu boşuna orda olmalarına izin veremezdim.

"Çakır..Beha."

Ellerim buz gibi oldu,nefesim kesilirken yüz ifadem dondu kaldı. Kaşlarım anlamaya çalışır gibi oynarken tekrar zihnimde yankı yaptı.

"Çakır..Beha."

Nasıl olurdu ama? Beha'ydı. Baya benim sevgilim olan Beha'ydı. Hayranlık duyduğum ama son birkaç saattir de Beha'nın orda olmasına sebep olarak gördüğüm Çakır aslında Beha'ydı.

Bu durumda emir alan da veren de Beha'ydı. Deminden beri Çakır gelsin suçunu üstlensin diye diretirken aslında Çakır suçunu üstlenmiş.

Şaşkınlığın yanında içimden taşan gurur bambaşkaydı. Hep hayrandım ben o askere. Gücüne, başarısına, cesaret ettiği her şeye hayrandım.

Böyle bir askerin Türk olması yeterince gurur vericiyken bir de sevdiğim adam olduğunu öğrenmiştim.

"Tekrar söylüyorum. Hemen unut."

Şaşkınlığımı,gururu, hayranlığı.. Hissettiğim her şeyi bir kenara bırakıp komutanı onayladım. Onaylamasına onayladım ama lafta kalacağına emindim. Beha'ya her baktığımda aklıma gelecek olan bu gerçek pek unutulacak gibi değildi.

Olayın duygusal kısmını bırakıp asıl kısmına odaklandığımda bütün taşlar bir bir yerine oturmaya başladı.

Komutan sessizce bir şeyleri sindirmemi beklerken hayretle ona baktım.

"Benim buraya gelme sebebim görev değildi.."

Bir şeyleri anlamaya başladığımı fark edince arkasına yaslandı.

"Bordo bereli olmamdı. Ben değil kim gelirse gelsin bordo olacaktı."

Bütün o önemli görevlerin bizim time verilme sebebi söyledikleri gibi benim bordo olmam değil Beha'nın Çakır olmasıydı.

"Bir nevi Beha'yı kamufle etmek için geldim."

Başıyla onaylarken "Kişisel algılama." Dedi. "Senin gelmen tamamen tesadüftü. Yoksa çok iyi bir askersin. Seninde dediğin gibi kim olursa olsun bordo bereli biri gelecekti."

Anlıyordum. Mantıklı olduğunu da söyleyebilirdim. Semih'in her seferinde 'o görevlerin neden bizim time değil size verildi' sorgulamasına Beha bana her seferinde 'çünkü sen bordosun' demişti. Beni bile inandırmışlardı buna ve ben komutanımın bordo olmayışına takılmamıştım bile.

Komutan arkasına yaslanırken gözlerim boşluğa daldı. Beha'nın yeşil gözleri zihnime sızdı.

Bir lakap anca bu kadar yakışabilirdi..

💫

Ellerimi kamuflajımın cebine sokmuş, karargâh binasının hemen girişinde bahçeyi izliyordum. Saat sabah yediye geliyordu ve Semih çok şükür ki hâlâ karakoldaydı. Verdiğimiz dilekçeden ise olumlu bir sonuç gelmemişti.

Diğer timler sorun çıkarmazdı biliyorum ama Semih burda olsaydı,benden rütbeli oluşunu kullanıp sorguya girebilirdi.

Rüzgar yüzüme yüzüme eserken üşüyor olsam da yerimi değiştirmedim. Başka türlü ayık kalmamın imkanı yoktu. Gözlerimden uyku akıyordu.

Helikopter alanından gelen seslerle yerimde dikleştim. İyice dışarıya çıkıp o tarafa yönelmişken elinde belgelerle önüme çıkan askerle durdum.

"Üsteğmen Oktay Kahraman."

Başımı salladım. "Üsteğmen Mahur Saruhan. Kadın?"

Sabırsız hâlimle elindeki belgeleri bana uzattı. "Getiriyorlar. Komutanla görüşebilir miyim?"

"Tabi buyrun."

Önden binaya girdim. Kantine girmek üzere olan Akif'e seslendim.

"Akif!"

Başı bana dönerken hızlı adımlarla yanıma geldi. "Emredin komutanım!"

"Üsteğmeni,Mustafa Komutanın yanına götür."

Onlar koridorda ilerlerken tekrar dışarıya yöneldim. Adımlarım yine kesilirken kaşlarım yavaşça çatıldı.

İki askerin arasında içeriye giren kadınla geçmiş anılar bir bir zihnime dolarken göz göze geldik. Onun da kaşları çatılırken gözbebeklerine hâkim olan korku beni şimdiden tatmin etmişti.

Bir buçuk yıl önce

Bileğimdeki zincirler canımı acıtmaya başlarken ellerimi umarsız bir çabayla tekrar oynattım.

Önüme gelen saçlarımı başımı sallayarak arkama atarken sıkıntıyla ofladım. Eş zamanlı açılan büyük demir kapıdan giren kadınla başımı yana çevirdim.

Kadının düşmanı kadındır diye boşuna demiyorlardı.

"Ne o? Gözlerime bakmaya da mı korkuyorsun?"

Alayla güldüm. "Senden korkan senin gibi olsun be."

Ona doğru döndüm. Karşımdaki sandalyeye oturmuş, kollarını göğsünde birleştirmişti. Gereksiz bir özgüvenle bana bakıyordu.

"Nazar değdireceksin diye korkuyorum. Kıskançlığın yüz metre öteden anlaşılıyor da."

Ayağa kalkarken kaşları çatıldı. "Neyini kıskanacağım be senin.."

Baştan aşağıya süzdü. "Şu hâline bir bak. Rezil durumdasın."

Omuz silktim. "Senden iyi durumda olduğum kesin. Burdayım ve beni arayan kim bilir kaç asker var.."

Bana yaptığı gibi baştan aşağıya süzdüm. "Biz seni yakalasak,sana dönüp bakan olmaz."

Güldüm. "Hatta biliyor musun ilk harcayacakları sensin.."

Ağzını açmışken susturdum. "Boşver..erkek değil mi hepsi aynı."

Sinirlenmesi ama haklı olduğumu bilmesi çok hoşuma gidiyordu. Çatılmış kaşlarıyla adeta kafasından duman çıkarken yüzüme bir tokat attı.

Gözlerim kapanırken dişlerimi sıktım. "Şu an acınası olan sensin kes sesini!"

Gözlerimi açtım. Ellerimi hızla oynattım. "Çöz şunları görelim kim acınası."

Başımı iki yana sallarken bakışlar ayağıma düştü. Dikkat çekmemek için tekrar yüzüne baktım. Kendince bana bir şeyler sıralamaya devam ederken biraz geriledim.

Bileğimdeki zincirlerin bağlı olduğu demiri avuçladım. Kendimi hızla yukarı çekip ayağımla karnına sert bir tekme attım. İnleyerek yere düşerken sinirle konuştum.

"Seni kendi ellerimle göndereceğim o deliğe! Bekle!"

Kaçmıştı. O zaman yakalayamamıştım. Ama şimdi karşımdaydı. Savunmasız ve acınası bir hâlde. Bakışlarını kaçırmasıyla güldüm.

Cebimdeki telefonun titremesi ve Akif'in yanıma gelmesi aynı anda olurken ona baktım. Başımla kadını işaret ettim.

"Sorgu odasına götür arkadaşları. Komutana da haber ver. Geliyorum bende hemen."

Akif askerlere beraber giderken cebimden telefonumu çıkardım. Kapının hemen önündeki camın önüne ilerlerken babamın aramasını yanıtladım.

"Efendim babacım."

"Eve gelmemişsin akşam.."

Alnımı kaşıdım. "Karargâhtayım hâlâ..Bir şey mi oldu?"

"Yok olmadı da merak ettim."

Tebessümle başımı eğdim. Postallarımı küçük bir çocuk gibi yere sürterken "Uyudun mu?" Diye devam etti.

"Biraz.." diye yanıtladım. Hâlbuki uyuyamamıştım. "Beklediğimiz kişi şimdi geldi. Dediğim gibi öğleni bulur çıkması."

"Beliz kızım aradı konuştuk. Ben seni merak ettim."

"İyiyim ben.." dedim canlı çıkardığım sesimle. "Beha çıksın ordan yeter ki."

Rahat bir nefes verirken "Hâlâ sevmiyorum de bak napıyorum ikinize de.." diye kızdı hafif.

Tam "Baba biz-" ayrılmadık diyecektim ki "Tamam tamam" diye sözümü kesmesiyle susmak zorunda kaldım. "Demedim bir şey."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Tutmayayım ben seni. Görüşürüz kızım."

"Görüşürüz babacım."

Telefonu kapatıp cebime koyacakken dört beş saat önce Asrın'ın attığı mesaj dikkatimi çekti. Görmemiştim.

Kimden; Çocukluğum
Çakır'ı bulamadım.
Hakkında asker olduğu dışında hiçbir şey yok.
Tüm dosyaları ekstra korumalı

Cevap vermeden cebime atarken derin bir nefes verdim. Öğrenmiştim zaten.

Oyalanmadan sorgu odasına ilerledim. Mustafa komutan camın arkasında kollarını göğsünde birleştirmiş beklerken yanına geçtim.

Kadın odaya alınmışken, başında getiren üsteğmen vardı. Kaşlarım çatılırken komutan bana bakmadan bir kağıt uzattı.

"Sorguya,kendi askerleri girecekmiş."

İtiraz etmek için dudaklarımı aralasam da bir şey diyemeden geri kapattım. Kağıdı sertçe masaya bırakırken başımı belli belirsiz salladım. Öyle olsun bakalım.

Ellerimi arkamda birleştirip izlemeye başladım. Sorduğu birkaç klasik sorudan sonra asıl konuya geldi.

"Altı ay önce o dağdan kaçmana kim yardım etti?"

Kadının bakışları cama kaysa da geri masaya döndü.

"Bir asker."

"Sizinle işbirliği yapan bir asker mi?"

Yanağımın içini sertçe ısırırken gergince cevabını bekledim. "Evet." Demesiyle yerimde dikleşirken üsteğmen tekrar sordu.

"Peki kim? Hangi asker?"

Kadın kelepçeli ellerini oynattı gergince. Sağa sola baktı, birkaç kere yutkundu derken ağzından çıkan isimle tansiyonum yükseldi.

"Beha Altun."

Arkamda birleştirdiğim ellerimi çözerken kaşlarım derince çatıldı. Komutanın göğsündeki elleri de çözülürken itirazla başımı salladım.

Bilgisayarın başındaki askere yönelik "Sil o kaydı!" Dedim. Komutanın bakışları bana dönerken bende ona döndüm.

"Sorguya bende gireceğim komutanım. Hâlinden belli yalan söylediği. İzin verin!"

Kararsızlıkla bana bakarken başımı hafif yana eğdim. "Lütfen!"

Üsteğmen sorgu odasından çıkıp yanımıza gelirken ona dönmedim.

"Kaydı aç"

Üsteğmenin isteğine asker susarak cevap verirken komutanın "Gir" demesiyle onu umursamadan masaya koyduğu dosyayı alıp odaya girdim. Sessizce kapıyı kilitledikten sonra kadına döndüm yavaşça. Yutkundu. Bakışlarını kaçırdı.

Gülümsedim. "Ne o? Gözlerime bakmaya da mı korkuyorsun?"

Cevap vermemesiyle keyifle karşısına oturdum. Dosyayı sertçe ortamıza koyarken çok ihtiyacım olmayacaktı.

"Demiştim değil mi sana o deliğe göndereceğim diye."

Düşünür gibi yapıp kaşlarımı çatarak başımı salladım. "Gerçi ben yakalamadım ama olsun.."

Kaşlarım düzelirken omuz silktim. "Sonuç olarak elime düştün."

Oturduğu yerde iyice geriye yaslanırken güldüm. "Acınası bir hâldesin ve bana yaptıklarını sana misliyle yapmamam için hiçbir sebep yok."

Ellerimi masaya koyup ona doğru eğildim.

"Sen askersin.." dedi titreyen sesiyle.

Parmağımı şıklatıp ona doğru uzatırken "Hah!" Diyerek ayağa kalktım.

"İşte bir buçuk yıl önce sana anlatmaya çalıştığım şey buydu. Ben ne kadar acınası da olsam bir askerim.."

Ellerimi masaya koyup yüzüne eğildim. "Ama sen şeref yoksunu bir hainsin. Naparsan yap burdan kurtuluşun yok.."

Yerimde doğrulurken omuz silktim. "Ha olur da gerçekleri bir bir anlatırsan bende yorulmamış olurum."

"A-anlattım zaten."

Çenesini sıkıca tutup yüzünü yukarı doğru kaldırdım.

"Kimin ne olduğunu ikimizde biliyoruz.."

Yüzünü kameraya cevirdim. "Yorma beni söyle, kimle işbirliği içindesiniz?"

Yarım saat sonra

Kadının dudağından akan kan sinirimi bozarken "Tamam.. söyleyeceğim" demesiyle saçını bırakmadan daha sert asıldım..

Kapıyı hâlâ zorlayan ve açacağıma inancı tam olan üsteğmene yalnızca güldüm içten içe.

Kadın kısa bir an nefeslendi. "Semih'ti..Semih Sarı. Her şeyi o ve başkan planladı. Benim bildiğim iki yıldır işin içinde."

Saçını bırakıp elimi birbirine sürttüm keyifle. "İşte siz bu kadarsınız. İki zorlamayla hemen satıyorsunuz arkanızdakileri."

Kadın bayık bayık bana bakarken keyifle kilidi açtım. Kapıyı açar açmaz sinirli üsteğmenle karşı karşıya geldim.

"Dilekçe yiyeceğini biliyorsundur umarım."

Kaşlarım havalanırken omuz silktim. "Umrumda gibi mi duruyor sizce? Ayrıca siz niye karıştınız ki..Komutan kadını teslim aldığına dair imza atmadı mı? Attı. Ee bizim sorumluluğumuz altındaki birinin sizi artık ilgilendirdiğini düşünmüyorum."

Hâlâ bekliyor olmasıyla gözlerimi devirdim. "Geçebilir miyim?"

Derin bir nefesle birkaç adım gerilerken yanından geçip komutanın yanına geldim.

"Özür dilerim komutanım. Her türlü ceza kabulüm ama pişman değilim."

Komutan tebessüm etti. "Komutanın verir cezanı gelince."

Omzuma birkaç kez vurdu. "Kolay gelsin."

Sorgu odasından çıkarken gülümsedim. Allah'tan ters biri değildi. Bilgisayar başındaki askere yöneldim.

"Kaydın bir kopyasını ve raporunu hazırlayıp odama gönder"

"Emredersiniz komutanım"

Arkamı dönüp çıkacakken üsteğmenle göz göze geldim.

"Sizde dönebilirsiniz. Kalmanıza gerek yok."

Yanından geçip gidecekken kolumu tutmasıyla durdum. Hızlıca kolumu çekip temasını keserken istem dışı kaşlarım çatılmıştı.

Elini kendine çekti. "Neden bu kadar terssin?"

Çatılan kaşlarım havalanırken aramıza mesafe koyup ona baktım.

"Ters değilim. Sadece size anlam veremiyorum. Kadın tamamen bizim sorumluluğumuzda olmasına rağmen sorguya girmenize izin verdik. Ama söz konusu bir Türk askeriyken sorgunuz on dakika bile sürmedi,bu normal mi geliyor size?"

Konu Semih olsa da bu böyleydi. İlk söylenen isim çoğu zaman doğru olmazdı.

Sessiz kalmasıyla "Bende öyle düşünmüştüm" dedim. "İyi günler."

Aynı rütbede oluşumuza sevindiğim anlardan biriydi. Islık çala çala odama girdim.

Bu iş bu kadardı..

💫

Karakola emin adımlarla girerken ilk defa buraya geldiğimde mutluydum. Efdal'in odasına ilerledim. Kapıyı tıklatıp beklemeden içeriye girdim. Üçlü koltukta uzanmış, kollarını göğsünde birleştirmişti.

Kapıyı açar açmaz yerine sıçrarken dudağımın kenarını ısırdım. Uyku mahmuru gözleri beni bulurken rahat bir nefes verdi. Dirseklerini dizlerine yaslayıp yüzünü sıvazladı.

Kapıyı kapatıp yanına yaklaştım. Neşeyle yanağını öpüp koluna yaslandım. "Günaydın abicim."

Bakışları hızla bana döndü. "Ney ney?"

Gülüp başımı omzuna yasladım. "Günaydın.."

Gözlerini devirdi. "Hayırdır ne bu neşe?"

Gülümsedim. "Beha çıkıyor.." Omzundan doğrulup elimdeki belgeleri ona uzattım. "Hadi koş hallet."

Belgeleri alıp bakarken kaşları havalandı. Aklıma gelenle tekrar koluna yapıştım. "Semih burda değil mi?"

Dalgınca başını salladı. "Burda burda da.."

Memnunca ayağa kalktım. "Tamam hadi kalk. Önce sevdiceğimi çıkar sonra diğerine kelepçeyi takarsın."

Benimle beraber ayağa kalkarken kaşları havalandı. Başını yana eğdi. Elindeki dosyaları koltuk altına sıkıştırıp iki elini yanaklarıma koydu.

"Sevdiceğim mi dedin sen az önce.."

Sıkıntıyla başımı salladım. Yanağımdaki ellerini indirip birini tuttum. Odanın dışına sürüklerken "Anlatırım, oralar uzun hikaye. Sen dediğimi yap hadi."

Koridora çıkınca sırtına vurdum birkaç kere. "Haydi rast gele."

Gözlerini devirdi. "Kahve falan al bari ben gelene kadar. Uykum var hâlâ.."

Sonlara doğru elini ağzına kapatmış esnerken onayladım. "Tamam alırım. Sen Beha'yla albayı çıkar."

Kafası karışmış bir hâlde bana bakmaya devam ederken başını iki yana salladı. "Bir günümüz sakin geçsin dişimi kıracağım."

Arkasını dönüp yürümeye devam ederken güldüm. Beraber yaparız abicim dert etme.

Derin bir nefes verip arkamı döndüm. Kantine inerken keyifliydim, mutluydum. Hayatımızdaki son pürüz de gitmişti. Merdivenleri zıplaya zıplaya inerken yerimde duramıyordum.

Kantine girince tezgaha yaklaştım. "İki tane kahve alabilir miyim?"

Adam başını sallayıp hazırlarken ellerimle ceplerimi yokladım. İyide çanta yoktu ki yanımda. Dudağımın içini ısırırken kahveyi hazırlayan adama baktım. Cüzdanımı evde unuttum mu desem.

Adam kahveleri önüme bırakınca boğazımı temizledim.

"Efdal Altun'u tanıyor musun abicim sen?"

Kaşları çatılırken başını salladı. "Evet."

"Heh.." dedim kenardaki şekerleri cebime doldururken. "Sen onun hesabına yaz bunları. O ödeyecek."

Kahveleri de alıp adamın bir şey demesine izin vermeden arkamı döndüm. Hızlıca kantinden çıkıp merdivenlere yöneldim. İkinci kata geldiğimde Efdal komiserin odasından çıkıyordu.

Yanıma gelip elimden kahvesini alırken "Yarım saate çıkarlar." Diye mırıldandı. Onun odasına yöneldik tekrar.

"Semih?"

Odanın kapısını açarken "Terör şube gelir birazdan.." diye cevapladı. Memnun bir ifadeyle içeriye girdim. Efdal kahvesini masanın önündeki ufak sehpaya bırakıp otururken bende karşısına oturdum.

"Aç mısın sen? Yedin mi bir şeyler?"

Benden cevap beklemeden telefona uzandı. "Açsındır tabi."

Açtım valla.

"Sefa benim odaya iki tost getirir misin?"

Karşı taraftan onay gelmiş olacak ki teşekkür edip kapattı. Cebimdeki şekerleri masanın üzerine boşalttım. Şekerlere bakıp güldü.

İki tanesini alıp açarken "Bana benziyor olman hoşuma gidiyor" dedi.

İki tanesini de ben açarken omuz silktim. "Hepiniz aynı şeyi söylüyorsunuz."

Kahvesini karıştırırken güldü. "İzel de sende hepimizin karışımı gibisiniz çünkü.."

Kahvemden bir yudum alırken gülümsedim. Öyleydi. Ve bundan memnundum. Doğan abimle benzemeyen fiziksel özelliklerimiz beni fazlasıyla üzerken şimdi hepsiyle benziyor olmam mutlu ediyordu.

Doğan abimle ise huylarımız ve akışkanlıklarımız benziyordu. Boşuna dememişler üzüm üzüme baka baka kararır diye.

Arkama iyice yaslanıp yorgunca iç çekerken Efdal'in elindeki kahveyi kaşımla işaret ettim.

"Sana yazdırdım haberin olsun. Yanımda para yoktu."

Ağzındaki yudumu yutarken başını salladı. "İyi yapmışsın."

Yarıladığı kahvesini sehpaya bırakırken yerine iyice yerleşti. Sağ ayağını sol dizine yasladı.

"Anlat bakalım. Ne işler çevirdiniz?"

Montumun önünü açarken "Bir şey çevirmedik.." diye mırıldandım. "Sadece hiç ayrılamamıştık."

Kaşları çatılırken olayı kısaca anlattım. Ellerini birbirine vurup alkış tutarken "Bravo.." dedi hayretle. "Ciddi söylüyorum bravo. Hepimizi inandırdınız."

Saçımı arkaya attım. "Oyunculuk ruhumuzda var."

"Eğer bu olaylar olmasaydı babamla amcam plan yapıyordu sizi barıştırmak için."

Gözlerim şaşkınca açılırken öne doğru eğildim. "Valla mı?"

Gülerken başını salladı. "Valla..Nadiren tartışmasız anlaştığı anlardan biriydi."

'vay be' dercesine dudak bükerken ellerimi çenemin altında birleştirdim.

"Bize bu kadar alıştıklarını bilmiyordum."

Omuz silkerken güldü. "Bundan sonra da bilmeyeceksin çünkü bunu size yansıtmayacaklar. Yani en azından babam."

Sessizce onu dinlerken çalan kapıyla sustu. Bacağını indirdi. Tostlarımızı getiren adam geldiği gibi giderken tekrar Efdal'e bakmaya başladım.

Ellerini birbirine kenetleyip öne doğru eğildi. "Babam hiçbir zaman üzerimizde baskı kurmadı. Geleceğimizle ilgili kendi hayalleri farklı olsa da diretmedi,zorlamadı. Bundan sonra da yapmaz. Beha'yla birlikte oluşunuz hiçbir zaman onun için bir sorun olmadı zaten."

Kısa bir an nefeslendi. Bunları dinlemek güzeldi. Dahası babamla ilgili bir şeyler dinlemek güzeldi.

"Sorun seninle yeni tanışıyor olmamızdı. Beha'yla olan yakınlığın yani duygusal yakınlığın sorun oldu. Beha seni babamdan daha iyi tanıdıkça, babam buna takıldı. Beha sana sarılabiliyorken babama hâlâ 'siz' diye hitap etmene takıldı ve sorun kesinlikle Beha değildi. Oğlu gibi seviyor onu,elinde büyüdü. Beha'nın yerinde kim olursa olsun öyle hissedecekti."

Güldü. Omuzlarını kaldırıp indirirken "Doğan'a bile takılmıştı ilk zamanlar." Demesiyle kaşlarım havalandı. Bunu ilk defa duyuyordum.

"Sana yakın olan herkese takıldı kısacası. Bana, İzel'e, Demir'e. Hepimize. Sonra bizde kalmaya başlayınca,ona daha yakın olmaya başlayınca duruldu."

Bakışlarını kısa bir an masaya çevirdi. Dudaklarını ıslatıp başını yana eğdi.

"Şaşırıyor olabilirsin sana olan düşkünlüğüne, İzel var. O da kızı. Neden bu kadar üzerime düşüyor diyebilirsin. Ya da bizim kız kardeş isteğimize de aynı şekilde İzel var diyebilirsin."

Gözlerini gözlerime çevirdi. "Ama o kadar basit değil. Şöyle düşün mesela, yıllarca çalışıp para biriktirdin ve bir araba aldın. Tamamen kendi emeğinle. Nasıl davranırsın o arabaya? Gözünden sakınırsın değil mi?"

Başımla onayladım. Abimden biliyordum. Aldığı ilk zamanlar bırak bana vermeyi binmeye bile kıyamıyordu.

"Ve o arabayı kaybettiğini düşün. Büyük bir kaza yapıyorsun ve araban hurdaya çıkıyor.."

Sonunu tahmin edemiyordum. Dinlemeye devam ettim.

"Üzülüyorsun falan sonra aradan biraz zaman geçiyor ve tekrar bir araba alıyorsun. İlkinden çok farklı bir araba. Ama onu da çok seviyorsun,ona da gözün gibi bakıyorsun."

Bir şeyler oturmaya başlıyordu. Bizi arabaya benzetmesine daha sonra takılacaktım.

"Yine de içinde bir yerlerde o ilk araba ukde kalmaz mı?"

Cevap vermemi beklemeden kendisi cevapladı. "Kalır..Bizimde kaldı. İzel canımız ama sen başkasın."

Ortamdaki duygusal hava bana ağır gelirken Yeşilçam edasıyla parmaklarımı burun kemerime bastırdım. "Ağlatacaksın."

Başını iki yana salladı. "Ağlama hiçbir zaman.."

Tostumu önüme itti. "Ye hadi."

Sessizce tostlarımızı yedikten sonra soğuyan ve yarım kalan kahvemi içip kenardaki peçeteyle ağzımı sildim.

Efdal de aynısını yaparken ayağa kalktı. Eliyle bana da ufak bir işaret yaptı. "Bir bakayım ben. Bu arada Beliz de burda. Unuttum söylemeyi."

Yanımdan geçerken ayağına vurdum. "Unutulacak şey mi bu? Nerde? Hiç gitmedi mi o?"

Ayağa kalkıp peşinden çıkarken "cık" dedi. "Gitmedi. Aşağıdadır."

Dudak bükerken derin bir iç çektim. Hakkını ödeyemeyeceğim biriydi kesinlikle. Canımdı.

Koridordaki koltukları gösterdi. "Otur sen. Geliyorum."

Gösterdiği yere oturup beklerken cebimde titreyen telefonumu çıkardım. Asrın'dı.

"Efendim bebişim."

Keyifle güldü. "İşler çözüldü anlaşılan."

Güldüm. Arkama yaslanırken "Çözüldü çözüldü. Asrın ya her şey çözüldü. Baya baya bir pürüz kalmadı hayatımda."

Derin bir iç çekti. "Uğrarım akşam."

"Tamam."

Telefonu kapatırken yapılacak bir sürü işimin olduğunu şimdi fark ediyordum. Öncelikle Asrın, kapatmamız gereken bir sekiz yıl vardı. Demir,abimler,annem,babam,Beha derken bundan sonrası artık saf mutluluktu.

Emniyetin koridorundaki fayansları yüzümdeki tebessümle izlerken, yanıma oturan bedenle irkildim. Beliz'di.

Kollarımı beklemeden ona sararken tebessümle bana sarıldı.

"Çok teşekkür ederim Beliz."

Sırtımı sıvazlarken "Saçmalama." Dedi. "Sen ben mi var? Tabiki uğraşacağım."

Ondan ayrıldım. Sırtımdaki elini çekmedi. "Gelsene bize gidelim. Annemler kahvaltı hazırlamıştır şimdi."

İştahla iç çekti. "Hayır diyemeyeceğim. Serkan hâlâ uyuyordur."

Başımı salladım. "Feda abiyle nasıl gidiyor?"

Başını belli belirsiz salladı. "İyi gidiyor gibi. Bir sorunumuz yok. Yani biraz fevri ama.."

Güldüm. "Altun erkeklerinin hepsi aynı."

Çalan telefonuyla ayağa kalktı. Çantasını koltuğa bırakıp birkaç adım ilerledi. Derin bir nefesle etrafıma bakındım. Bir de İzel'le Serkan'ı halletsek..

Ayaklarımı sabırsızca yere vururken sağ taraftaki hareketliliğe döndüm. Beha ve albay bize doğru gelirken yanlarında Efdal de vardı. Heyecanla yerimden kalkıp onlara doğru yaklaştım.

Albay yorgun bir gülümsemeyle "Sağol Mahur." Derken başımı salladım. "Ne demek komutanım."

Beha'nın omzuna vurdu. "Konuştuklarımızı unutma."

Beha başıyla onayladı. "Emredersiniz komutanım."

Albay birkaç şey daha söyleyip giderken Efdal "Sen neyle geldin buraya?" Diye sordu.

"Akşam Feda abiyle geldim ama Beliz'in arabası bendeydi."

"O zaman siz benim arabayı alın.." derken sözünü kestim.

"Beliz bize gelecek zaten. Siz onunla gelirsiniz. Ben Beliz'in arabasıyla giderim."

Dudaklarını birbirine bastırdı. Beha sakince beklerken Efdal "Kardeşimle sevgilisine ortam hazırlıyorum Allah'ım sen aklıma mukayet ol" deyince güldüm.

"Bugün bana yarın sana abicim."

Gözleri gözlerimi bulurken "Bak bu iki oldu." Diye söylendi. "Alıştırma."

Omuz silkince "Evde görüşürüz" diyerek Beliz'e yöneldi. Beha'yla yalnız kalınca beklemeden boynuna sarıldım. Kollarını belime dolarken başını boynuma gömdü. Tenini boynumda hissederken gözlerimi kapatıp başımı omzuna yasladım.

Dudaklarını boynuma bastırıp kulağıma yaklaştırdı. "Her geçen daha fazla gurur duyuyorum seninle."

Ani gelen bu itirafla yüreğim dolup taşarken daha sıkı sarıldım boynuna.

"Nerden çıktı bu?"

Yani durup dururken. Pek Beha'lık bir durum değildi. Güldü hafif. Ellerini belimden çekmeden geri çekildi. Boynundaki ellerim göğsüne kaydı.

Gözlerimi açıp ona bakarken etrafa bakındı önce. Yüzündeki gülümseme küçülürken dudağının kenarında ufak bir tebessüm kaldı.

Başını yana eğerken "Her hâlin ayrı etkiliyor Mahur beni. Bu akıl almaz bir durum.." dedi.

Kalbim müthiş bir hızla çarparken derin bir iç çektim. "Hiç aklımda yokken çıktın karşıma. Hayatıma kimseyi almamak gibi bir planım varken hayatım oldun."

Koridora kısa bir bakış attım. Boştu. Bunun verdiği rahatlıkla göğsündeki ellerimi yanaklarına çıkardım.

"Yapma.." dedim sitemle. "Bir gece nezarette kaldın sadece. Yıllardır görüşmüyormuşuz gibi.."

Belimdeki ellerinin parmaklarını birbirine kenetlediğini hissettim. "Neden normal kızlar gibi tepkiler vermiyorsun."

Yanaklarını parmaklarımın arasında sıkıştırdım. "Boşver sen normal kızları.." Parmak uçlarımda yükselip yanağını öptüm. "Hadi gidelim. Uyumamışsındır sen,uyu."

Belimdeki ellerini çekip derin bir nefes aldı. Parmaklarını parmaklarıma kenetledi.

"Gidelim bakalım. Konuşacağız sonra seninle."

Kaşlarım havalandı. Başım ona doğru dönerken onun bakışları bende değil önündeydi.

"Neyi konuşacağız?"

Emniyetin dışına çıktık. Soğuk hava yüzüme çarparken titredim. Giderek soğuyordu havalar.

Beha'yı, Beliz'in arabasına çekiştirirken sorumu yanıtsız bıraktı. Arabanın yanına gelince elini bırakmadan kendime çevirdim. "Bir şey mi var Beha?"

Bakışları yüzümü tararken dilinin ucunu ısırdı. "Seyit kim?"

Donup kalırken yutkundum. Bakışlarımı kaçırırken elini çeneme koyup yüzümü geri kendine çevirdi. Baş parmağıyla çenemi okşarken tekrar "Kim?" Demesiyle titrek bir nefes bıraktım.

"Ne alaka şimdi?"

Yüreğim korkuyla çarparken ihtimalleri düşünüyordum. Nezaretteydi. Kimseyle görüşmemiş, konuşmamıştı. Nerden çıkmıştı?

Başını sallayıp elini çenemden çekti. Diğer elimi de bırakırken "Tanıyorsun anlaşıldı." Diye mırıldandı.

"Beha.."

İtirazla sözümü keserken eğilip başıma bir öpücük bıraktı.

"Konuşacağız sonra. Bin hadi."

Yolcu koltuğuna yönelmesiyle bende sürücü koltuğuna yöneldim.

Kemerimi takıp, klimayı açtım. Beklemeden arabayı çalıştırırken kemerini takmayan Beha'ya döndüm.

"Kemerini tak."

Gözlerini devirip kemerini takarken emniyetten çıktım. Çoğu zaman takmıyordu ama kazanın ne zaman nerde geleceği belli olmazdı. Takması gerekiyordu.

Arabanın içi kısa sürede ısınırken bu sıcaklık fazlasıyla hoşuma gitmişti. Tek dikkatim yoldayken Beha sessizce beni izliyordu. Bakışlarının üzerimde olması beni fazlasıyla gererken Seyit'in konusunun açılması tuz biber olmuştu.

Tek aklıma gelen ihtimal Semih olurken yanağımın içini ısırdım sertçe. En kısa zamanda anlatmam gerekiyordu ama nasıl anlatacaktım. Anlatsam da bir şey yapamayacaktı,en azından şimdilik. Adamlar dağda değildi bir kere. Evlerini basacak hâli yoktu ya.

Seyit kısmını bir şekilde anlatmam gerekiyordu ama. Görüşür, görüşmez orası ona kalmıştı ama bilmesi gerekiyordu. Tanımıyordum tamam ama Beha'nın işine yarayacak bir şeyi kötülüğüne anlatmış olamazdı. Yani umarım..

Kısa sayılmayacak bir sürenin sonunda eve gelmiştik. Araba durduğunda el frenini çekip Beha'ya baktım. Yüzündeki sakin ifadeyle beni izliyordu. Dudaklarımı ıslatırken gereksiz bir heyecan içindeydim.

"Girmesek?"

Gözlerini devirirken kapısını açıp indi. Saçlarımı geriye atıp bende indim. Arabanın birkaç adım önünde durmuş elini bana uzatıyordu. Arabanın anahtarını cebime atarken sağ elimi eline bıraktım.

"Mahur sakin olur musun bitanem? Sanki bilmiyorlar."

Titrek bir nefes bıraktım. "Ya ne bileyim bir garip oldum. Biz aslında ayrılmadık size şaka yaptık mı diyeceğiz?"

Hem bence onlar da hazır değildi buna. Yanlarındayken sürekli didişip durmuştuk. Herkes neyse ama en çok Cihangir'in tepkisinden çekiniyordum. Ağır trip atacaktı.

Beni kapıya çekiştirirken "Yoo.." dedi rahat bir ifadeyle. "Görev vardı mecburduk diyeceğiz. Gerçi bir sik- yani bir şeye yaramadı ya neyse.."

Cebinden anahtarı çıkarırken ondan önce kapı açıldı. "Şükür geldi-"

Cihangir'in sözü ellerimizi görünce yarıda kesilirken kaşları çatıldı. Hazır olmadıklarını söylemiştim!

Gözleri kısıldı. Başını yana eğip yüzlerimizi incelerken Beha yanından geçip beni de peşinden sürükledi.

Vestiyerin önünde elini bırakıp ayakkabılarımı ve montumu çıkarırken Cihangir "Gözlerim bozuldu galiba" diye mırıldandı.

Beha eğilip ayakkabılarını çıkarırken Cihangir'e döndüm. Çatık kaşlarla bana döndü.

"Barışmanız için abimin tutuklanması mı gerekiyordu?"

Ben cevaplayacakken Beha elimi tutup engelledi. Beraber salona girerken Cihangir de peşimize takıldı.

Salona girince bakışlarım ilk önce hazırlanmış masaya kaydı. Başta amcam ve yengem olmak üzere hepsi ayağa kalkarken Efdal ve Beliz bizden önce gelmişti.

Hepsinin gülen yüzü ellerimizi görünce solarken Eylem oturduğu yerden mırıldandı. "Her şerde vardır bir hayırdaki hayır bu galiba."

Berkin abim ve Bera abim yan yana bize bakarken bakışlarımı kaçırdım.

"Bir anda küstüğünüz gibi bir anda barıştınız mı?"

Babama dönerken dudaklarımı büktüm. Flash TV oyunculuğu sergilediğimize eminken hepsini inandırmış olmak gururumu okşamıştı.

Beha yanına gelen yengemi kolunun altına alıp sarılırken elini bırakıp müsade ettim.

"Şimdi şöyle oldu.."

Başladığım cümleyi Beha "Biz hiç ayrılmadık" diye tamamladı.

Hepsi bir ağzından konuşmaya başlarken hepsini susturduk. Annemle yan yana otururken kısaca olayı açıkladık.

Babam ters ters ikimize baktı. "Aferin size. Bizde burda size üzülüyoruz."

Tatlı tatlı ona bakarken yanına gidip koltuğun kenarına oturdum. Kolumu boynuna sararken "Bizi istemiyorsun sanıyordum. Ayrılırsak sevinirsin diyordum." Dedim.

Ellerini boynuna sardığım koluma koydu. "Sevindim zaten.." dedi huysuzca. İnanmazca "Hıhı.." deyip güldüm.

Hepsi tek tek yorum yaparken Cihangir kollarını göğsünde birleştirmiş küskün küçük çocuk gibi bir bana bir abisine bakıyordu.

Tek kolum babamın omzunda beklerken "Pişt.." diye Cihangir'e seslendim. "Ayrı değiliz diye üzüldün mü?"

Önce omuz silkti sonra hayretle bize döndü. "Siz şimdi ayrılmadınız? Baya rol yaptınız?"

Başımla onaylayınca omuzlarını düşürdü. "Ben nasıl fark etmem bunu? Siz nasıl sakladınız benden?"

Beha gömleğinin yakasını düzeltirken arkasına yaslandı. "Senin FBI'lığın anca Feda'ya işler."

Feda abiye dönüp güldü. "Dalgın savcı."

Feda abi ters ters ona bakarken Berkin abim araya girdi. "Şimdi siz ayrı, kavgalı falan değilsiniz?"

Lale abimin koluna dokunup güldü. "Neresini anlamadın hayatım?"

Bera abim burun kıvırdı. "Sevinmiştik ayrıldınız diye. Yine mi kaldı bu başımıza."

Bakışlarının hedefi Beha'yken Cihangir hâlâ hayretle kendine kızıyordu muhtemelen. Eylem güldü.

"Öyle mi olmuştu bitanem?"

Bende güldüm. Hiçte öyle olmamıştı.

İzel ayağa kalkarken "Acıktım ben.." dedi. Babam ayağa kalkarken elimi omzundan çekip bende ayağa kalktım. Kolunu bana sararken herkes yavaş yavaş masaya yerleşti.

Bizde masaya ilerlerken "Uyumamışsın.." diye mırıldandı babam. "Bir şeyler ye sonra uyu."

Aklımdan geçenlerle kalbim heyecanla çarparken ona baktım. "Sen evde misin?"

Başıyla onayladı. "Evdeyim."

Titrek bir nefes bırakıp masaya oturdum. Annemle yengem çayları doldururken yan yana oturan Beliz ve Feda abiye kaydı gözüm. Aklım bambaşka yerlerdeyken dalgınca masada gezdirdim bakışlarımı.

Hep hayalim ve istediğim şeydi babamla uyumak. Küçükken korktuğumda ki birçok çocuk gibi gök gürültüsüydü en büyük korkum. Korktuğumda gözlerim hep babamların kapısına kaysa da abimin odasına girerdim. Hâlbuki isterdim babam saçımı okşasın,korkma desin.

Olurdu belki..Her şey de olduğu gibi bunda da geç kalmıştık ama önemi yoktu. Belki de doğru zaman şimdiydi..

💫

"Ay içim kıpır kıpır.."

Eylem tek eli karnında heyecanla konuşurken annem gülümsedi. "Tatlı heyecanlar bunlar."

Kadınlar olarak mutfak masasının işgal etmiş durumdaydık. Erkekler salondaydı. Kahvelerimizi içerken Eylem'in heyecanını dinliyorduk. Yarın bebeğin cinsiyetini öğreneceklerdi.

"Biz Demir'i altıncı ayda öğrenmiştik. İnat etmişti."

Kaşlarım havalanırken İzel kahkaha attı. "Evet. Hatta Berkin abim sürekli yengeme 'sen inatçısın diye böyle oluyor. Sana çekmiş bu çocuk' deyip duruyordu"

Lale de gülerken annem tebessümle bizi izliyordu. Yengem derin bir iç çekince bakışlar onu buldu.

"Bende artık torunumun cinsiyetini öğrenmek için heyecanlanmak istiyorum."

Bakışlar Beliz'le bana dönerken aynı anda boğazımızı temizledik. Evlilik deyince içim titriyor kadın gelmiş çocuk diyor.

"Şey.. şimdi şey olmuş.."

Beliz kendince konuyu değiştirmeye çalışırken yutkundum. "Cihangir şey yapar ya evlenir."

Yengem bana baktı. Kaşları havalanırken "Bir şey mi dedi sana?" Diye sordu. "Evlenme teklifi mi edecek yoksa?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır da..yani iki yıllık ilişkisi olan o. Evliliğe daha yakın."

Omuzları çökerken "Hıı.." deyip arkasına yaslandı.  Bana bir sıcak basarken ayağa kalktım. "Ben biraz uzanayım."

Annem gülümsedi. "Tamam kızım. Dinlen sen."

Beliz'in omzuna dokundum. "Kusura bakma Beliz."

Gözlerini devirip ayağa kalktı. Birbirimize sarılırken "Çıkarım bende şimdi" dedi. "Konuşuruz sonra."

Onu onayladım. Geri çekilip mutfaktan çıkarken heyecanlandım. Merdivenlere yönelen adımlarımı salona çevirdim.

Babamın teklifimi geri çevireceğini düşünmüyordum. Hızlı hızlı çarpan kalbimle salona girdim. Babamı arayan bakışlarım karşılıksız kalırken Beha da yoktu.

"Babam nerde?"

Amcam bahçe kapısını işaret etti. "Bahçeye çıktılar."

Salonu geçip bahçe kapısına ilerledim. Bu soğukta napıyorlardı?

Bahçenin ortasındaki masanın hemen önünde karşılıklı duruyorlardı. Beha'nın elleri pantolonun cebindeyken üzerinde hiçbir şey yoktu, hâlâ lacivert gömleğiyle duruyordu.

Kapıyı yavaşça arkamdan kapatıp yanlarına doğru birkaç adım atmıştım ki duyduklarımla adımlarım bıçak gibi kesildi.

Küçük dünyam başıma yıkılırken rüzgarın uğultusu,zihnimde yankı yapan seslere karıştı..

💫

6900 kelime..

Merakta kalırsanız sınır daha çabuk geçilir diye düşündüm sjdjkamsa. Hayalet okuyucularım hiçbir şey için geç değil, bildirimlerimi sevebilirsiniz.

Tahminleri alalım?

Behacım Seyit'i nerden öğrendin bebeğim. Hâlbuki gizlemiştim.

Mahur babasıyla uyuma hayalini gerçekleştirecek mi acaba?

Sormak söylemek istedikleriniz 💙

Continue Reading

You'll Also Like

189K 10.8K 41
devin, annesinin en yakın arkadaşının kızı aylin'e aşıktı.
5.2K 574 27
Kapak fotoğrafı değişti ✅ Ruskeyy BxB Şiddet, kan, küfür ve orospuluk içerir. ⚠️ Olan bölümlerde smut var
131K 5.7K 36
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?
61.6K 3.5K 29
İki zıt karakter ve bir ev. ~ Küfür, cinsellik ve benzeri içerebilir. Eşcinsel kurgu.