İpsiz Uçurtma

By turuncubalon9

201K 15.5K 22.3K

Kenan ile Kağan'ın hikayesi. More

Gökyüzüne Sahip Olmak Yetmez
Ne Yar Senin Ne Yara
Bir Kavga Ve Bir Çay Molası
İncir Ağacının Yarenliği
Damat Kahvesi
"Varımtırak Yokumsu"
Bitti
Noksanlık
Yarin Kucağı
Kurtlar Arasında
İki Manyak
Gönül Derdi

Bir Akşam, Bir Aşık, Bir Takip

9.8K 921 826
By turuncubalon9

Bölüm parçası; Alpay-Mecnun Derlerdi

1978

Elimdeki defterin köşe kısmıyla şu an üzerinde yayıldığımız çimenliği kurcalıyordum dalgınca. Sağ yanımdaki Ali ile birlikte diğerlerini bekliyorduk sessizce. Göz ucuyla ona baktığımda tıpkı benim gibi düşüncelere daldığını görmüştüm. Elindeki bir sopayla toprağı kazıyordu. Tepemizde bir gölge fark edince kafamı kaldırıp elinde çay dolu tepsiyle yanımıza oturan Ulaş'ı gördüm. Elimizdekilere bakarak hafifçe gülümsedi.

"Ziraatçilerden dayak yiyeceksiniz." Anlamaz bir şekilde yüzünü seyrettiğimizde eşilmiş toprağı gösterdi. "Boş yere köstebek avına çıkacaklar. Zavallı çimenleri rahat bırakın artık." Tepsideki çaylardan ikisini bana ve Ali'ye uzattı. Eşeleme işine ara verip teşekkür ederek çayımı aldım.

İnce belli bardakta zarifçe duran kan kırmızı çaya bakınca aklım yine kardeşime kaydı. En sevdiklerinden biriydi çay. Çok şey paylaşmıştık. Neredeyse her adımımda onu hatırlamamın sebebi buydu. Türkü bizden ayrılalı tam on gün olmuştu. On yıl gibi geçen on gün...

Ortamlardaki daimi olduğunu düşündüğüm keyifsizliği dağıtmayı her seferinde biri görev ediniyordu. Şimdi Ulaş'ın da yaptığı gibi pek başarılı olamıyorlardı maalesef. O fakültede hocalarından birine nasıl yanlışlıkla çelme taktığını anlatırken zoraki bir şekilde gülümseyip çayımdan bir yudum aldım. Yan tarafımda oturan Ali telaşla kafasını doğrultup bir yere kilitlenince biz de aynısını yaptık. Nihat ve Oğuz hızlı adımlarla bize doğru geliyordu. Yaslandığım ağacın dibine oturduklarını gördükten sonra dik bir konuma gelip;
"Bir şey bulabildiniz mi?" diye sordum. Nihat umutsuzca kafasını sağa sola salladı. Sağcılar büyük bir eylem planlıyorlardı ve biz günlerdir ne olduğunu öğrenemiyorduk. Ucunun bize dokunacağını bildiğimiz için öğrenip engellemek, gerekirse misliyle karşılık vermekti amacımız.

"Bu gece son kez planladıkları şey her neyse üzerinden geçmek için  sizin mahallede toplanacaklar."

"Bizim mahalle mi?" Diye sorduğumda Oğuz kafasını sallayarak onayladı.

"Tam olarak nerede?"

"Bilmiyorum. Lavabodaydım tesadüfen duydum." dedi Oğuz. "Takip etmemiz lazım."

"Ben ederim." dediğimde hepsi dönüp bana baktı. "Bu akşam Meddah Dede gelecek kahveye. Herkes orada olacak. Oradan ayrılınca takip ederim Kağan'ı."

"Oraya geleceğinden emin misin?" diye sordu Oğuz.

"Elbette." dedim hayretle. Meddah Dedenin hikayelerini kimse kaçırmazdı asla.

"Tamam o zaman derslerden sonra edebiyat fakültesinin önünde buluşup geçeriz beraber sizin mahalleye." diğerleri de kafalarını aşağı yukarı sallayarak Ali'yi onayladılar.

"Sizin gelmeniz her şeyi mahveder. Bütün dikkatleri üzerimizde olur. Takip edemem."

"Uzaktan izleriz. Kahveye girmemize gerek yok." dedi Oğuz.

"Neden boşu boşuna riske atıyoruz ki? Ben hallederim. Merak etmeyin." En mantıklısının bu olduğunu benim kadar onlar da biliyordu. Bakışlarından kabul ettiklerini anlamıştım. Yine de kısa sessizliği bozan Nihat'ı can kulağıyla dinledim.

"Çok dikkatli olacaksın. Tamam mı?" Sert sert yüzüme bakarak kurmuştu bu cümleleri. Altında yatan çaresizliği biliyordum. Hiçbirimizin bir kişi daha kaybetmeye ne niyeti ne de sabrı vardı.

"Olacağım." Ayağa kalkıp biten çay bardağımı tepsiye koydum. "Beni merak etmeyin arkadaşlar. Yarın buraya herşeyi öğrenmiş olarak geleceğim." Topluca hepsiyle vedalaştıktan sonra telaşsız adımlarla evimin yolunu tuttum.

............................

Akşam sekizi on geçe evden ayrıldığımda koşa koşa mahalle kahvesine doğru ilerledim. Annemin yemek için zorlaması nedeniyle geç kalmıştım.

Mekana ulaşmama bir iki adım kala içerinin kalabalıklığını yola bakan camlardan görmeye başladım. İçeri girmeden önce Kağan'ı ve arkadaşlarını aradım gözlerimle. Aradıklarımı en ön masalardan birinde bulunca derin bir nefes alıp Mahir'in benim için ayırdığı kapıya daha yakın sandalyeye oturdum. Kağan'ın sırtı bize dönüktü. O ve arkadaşlarından hiçbiri içeri girişimi görmemiş tıpkı tüm kahve halkı gibi herkesin görebileceği bir alana oturmuş olan Meddah Dede'yi izliyorlardı.

Meddah Dede her yıl belirsiz bir günde bu mahalleye uğrar, akşamları bu kahvede erkeklere, gündüzleri de mahalle meydanındaki koca çınarın altında kadınlara hikayeler anlatırdı. Kimse gerçek adını ya da nereden gelip nereye gideceğini bilmezdi. Ama her gelişinde büyük bir saygıyla karşılanır, mahalleli onu evine konuk etmek için birbiriyle yarışırdı. Gece yarısı kimde konaklamışsa o ev ahalisi küçük bir hikaye daha fazladan dinleme hakkına sahip olurdu.

"Nerede kaldın?" Sonunda beni fark eden arkadaşım fısıltılı sesiyle sordu.

"Annem oyaladı. Çok bir şey kaçırdım mı?"

"Hayır. Şimdi başlamıştı. Yenikapı'nın hikayesini anlatıyor." Kafamı sallayarak elinde bastonu omzunda mendiliyle sandalye üzerinde oturan adama diktim bakışlarımı. Arada Kağan'ın sırtını da izlemeyi ihmal etmiyordum. Meddah Dede çayından bir yudum aldıktan sonra bastonunu bir iki defa yere vurdu. Bu uyarı niteliğindeydi bizim için. O konuşmaya başlayınca hepimiz susar pür dikkat onu dinlerdik. Yine aynı şey oldu. Ortamda çıt çıkmazken yaşlı adam anlatmaya devam etti.

"4. Murat, zamanında içkiyi, kumarı ve falı yasaklamıştı. Yasaklarının ne kadar işe yaradığını görmek için ise sık sık tebdili kıyafet halkın arasına karışırdı.

Yine günlerden bir gün saraydan çıkıp sahile iner. Niyeti bir kayık kiralayıp karşıya geçmektir. Gözüne kestirdiği bir kayıkçıya niyetini söyleyip olumlu cevap alınca kayığa biner.

İstanbul Boğazı'nı yavaş yavaş yaran kayıkçı birden durup bir ucunu kayığa bağladığı öteki ucu ise kayığın yanından denize uzanan ipi çekmeye başlar. Ucunda gözüken içki şişesini çıkarıp kafasına diker. Bu olayı izleyen 4. Murat belli ettirmeden uyarır adamı." Tam bu sırada Meddah Dede sanki 4. Murat'mış gibi sesini değiştirerek devam etti.

"Padişah içkiyi yasaklamadı mı? Hiç korkmaz mısın? diye sorar." Yine sesini değiştirip bu defa da kayıkçı oldu Meddah Dede.

"Aman beyim. Padişah nereden görecek beni.' 4. Murad sesini çıkarmadan yolculuğa devam eder. Bir yol sonra kayıkçı bu defa kesesinden fal taşları çıkarıp padişaha gösterir. 'Falına bakayım mı beyim?'

'Fal yasaktır bilmez misin?' der 4. Murad hiddetini gizlemeye çalışarak. Bizim kayıkçı yine saf saf cevaplamış sultanı.

'Denizin ortasındayız beyim. Kimse görmez.' Kabul etmiş 4. Murad falına baktırmayı. Adama;
'O zaman bana söyle bakalım kayıkçı. Sultan şu an nerededir?' Kayıkçı taşlarını atıp onlara bakarak cevaplamış.
'Tıpkı bizim gibi denizin ortasındadır beyim.'
'Bir daha bak.' demiş padişah. 'Tam olarak nerededir?' Adam taşları yeniden karıp atmış ve onlara dikkatlice bakmış. Aniden bembeyaz kesilip 4. Murad'ın ayaklarına kapanıp yalvarıp yakarmaya başlamış. Sultan adama bakarak demiş ki;
'Sana son bir şans veriyorum kayıkçı. Eğer saraya hangi kapıdan gireceğimi bilirsen canını bağışlarım.'
'Tamam.' demiş bir umut kapısı doğan kayıkçı hevesle. 'Ama padişahım ben şimdi bunu yüzünüze söylersem bana haksızlık olur. Hangi kapıyı söylersem söyleyeyim size farklı bir kapıdan girme hakkı doğar. İyisi mi ben size gireceğiniz kapıyı bir kağıda yazıp öyle vereyim. Siz kapıdan geçtikten sonra açıp okursunuz.' Sultan kabul eder ve adam da hemen bir kağıda yazıp katlayarak 4. Murat'a uzatır.

Kayık nihayet karşı kıyıya ulaştığında adamın kellesinin vurulması emrini verir Sultan. Zira hangi kapıdan geçeceğini bilemeyeceğinden emindir. Hemen ardından yanındakilerden, İstanbul'a gireceği yeni bir kapı yapılmasını ister. Kapı süratle yapılır ve padişah bu yeni kapıdan girer içeri. Kayıkçı da verdiği kağıt da aklından çıkmıştır. Ta ki elini cebine atıp kağıdı bulana kadar. Merakla kağıdı açıp içindekini okur. İçerisinde sadece bir cümle yazılıdır.

'Sultanım yeni kapınız hayırlı olsun." Kahve ahalisinden hayret nidaları yükselmeye başladığında biz de Mahir ile birbirimize bakarak gülümsedik. Bayılırdık bu tür hikayelere küçüklüğümüzden beri.

Dede'nin adetidir, iki hikaye anlatırdı hep. İkinci hikayeye geçmeden evvel herkes çaylarını tazeletmeye başlardı. Hikaye anlatılırken gürültü olmasın diye. Çayımdan bir yudum aldığımda Kağan'ların masasından sandalye çekilme sesleri geldi. Kafamı kaldırıp onları izlerken Kağan ile göz göze geldik. Bir iki saniye birbirimizi dikkatlice izledikten sonra yanındakileri kapıya gönderip yanımıza doğru geldi. Mahir'e bakarak;
"Neden yanımıza gelmedin kardeşim?" diye sordu. İkisinin de görüş açısına kafamı uzatarak sırıttım. Beni görmezden gelmesine sinir oluyordum.

"Çünkü beni daha çok seviyor."

"Üstün açık kalmış Kenan." Çocukken beni paylaşamazdı asla. Şimdi o tür ilgileri Mahir'e kaymıştı. Kıskanmıyorum desem yalan söylemiş olurdum. Geberiyordum. "Yalnız kalma diye uğraşıyor benim güzel kalpli kardeşim."

"Keşke seninle de paylaşsa o güzel kalbini."

"Onunkisi hepimize yeter."

"Birbirinizi yererken beni yükseltmeniz hoşuma gitti ama yeter artık gençler." diyerek araya girdi Mahir. "İkiniz de biliyorsunuz ki sizi sevmesem yağmurlu havada bir bardak su vermem." Biz birbirimize ters ters bakmaya devam ederken Mahir kendi kendine gülüyordu. Bir süre sonra sıkılmış olmalı ki iki elini kullanarak ikimizin de yüzlerini birbirinden ayırdı. Kağan rahat bir tavırla geri çekilirken ben bu defa sert bir şekilde Mahir'e bakıyordum. Bok vardı bizi uzaklaştıracak. Ayda yılda bir soluyordum nefesini zaten. Çayından bir yudum alan Mahir yüzüme bakıp ifademi görünce anlamayarak tek kaşını kaldırdı. Hemen sonra jetonu düştüğünde ise kahkaha atmaya başladı. Ağzındaki yudumu yutmadan. Elimi yüzüme kapatıp korunmaya çalıştım ama geç kalmıştım.

"Seni öldüreceğim Mahir." Mahir'in özürlerinin arasında hem onun hem de Kağan'ın kahkahalarını duyuyordum. "Mendil bul bana." Gözlerimi açmadan konuşmaya devam ediyordum. Sanki gözümü açmayınca yüzümde hissettiğim iğrençlik daha da az can sıkıcı oluyor gibi hissediyordum. Yüzüm bir bez parçası ile temizlenince sonunda rahat bir nefes alıp gözlerimi açtım. Açar açmaz da bu defa şaşkınlıkla ağzım açıldı. Kağan gülümseyerek yüzümü temizliyordu. Tıpkı eski günlerdeki gibi iğrenmeden, nefret etmeden bakıyordu yüzüme. Rüya gibiydi. Beş saniyeden fazla sürmedi bu rüyanın kabusa dönmesi. Gözlerime bakar bakmaz elini hızlıca çekip mendili elime tutuşturup Mahir'le vedalaşıp kapıdan çıkıp gitti. Tam bir salaktım. Salaktım çünkü O çıkıp giderken son dakika yüzüme attığı tiksinen ifade umrumda değildi. Umrumda olan tek şey sevdiğim beyin bana mendilini vermiş olmasıydı.

Mahir'in muhtemelen yüzümdeki ifadeleri takip ettiği için yeniden kulaklarımı talan eden kahkahalarının eşliğinde kendime geldim. Benim bir görevim vardı. Hızlıca ayağa kalktığımda Mahir kolumdan tutup durdurdu.

"Nereye?"

"Acil bir işim vardı kardeşim. Aklımdan çıkmış." Kapıya doğru ilerlediğimde yine seslendi.

"Ne işi?"

"Sonra anlatırım kardeşim." Bir şeyler daha dedi ama umursamadan kapıdan çıktım. Neredeyse kaçıracaktım önümdeki ikiliyi. Yusuf ve Kağan yan yanaydı ama Tahir yoktu yanlarında.

Parkamın yakasını düzelterek hızlı ama sessiz adımlar ile peşlerine takıldım. Birbirleriyle konuşa konuşa ilerliyorlardı dar yolda. Biraz sonra Yusuf heyecanlı heyecanlı elini kolunu sallayarak bir şey anlatınca Kağan'ın kahkahasını duydum.

Tam bu saniye izlediğim mükemmel görüntünün yanında büyük kıskançlık da duymak elbette şaşırtmadı beni. Yanyana biz olmalıydık. Onun her halini doya doya korkmadan ben izlemeliydim. Çocukluğumda Kağan ile mükemmel zamanlar geçirmemiş olsaydım belki bu istek biraz boş kalabilirdi. Genelde insanın yaşamadığı şeye özlem duyması pek mümkün değil. İstisnalar dışında. Ama kahretsin ki biliyordum işte. O bana böyle gülünce benim de hemen gülümsemeye başladığımı, günümün aydınlandığını biliyordum. Şimdi Yusuf'un omzuna dokunduğu gibi bana da dokunduğunda karnımın nasıl kasıldığını, bulunduğum ortamdan soyutlandığımı biliyordum. Biliyordum, keşke bilmesem diyordum bazen ama sonra hemen pişman oluyordum. Çünkü ben her ne kadar acımdan inim inim inlesem de onu sevmeyi seviyordum.

Yanağımdaki ıslaklığı silerken Kağan arkasına bakacak gibi hareketlenince tam zamanında yanımdaki evin kapı boşluğuna çektim kendimi. Bir iki saniye sonra adım sesleri tekrar uzaklaşınca hafifçe kafamı uzatıp gidişlerini izledim. Saniyeler sonra yeniden peşlerindeydim. Mahallenin çıkışına doğru derme çatma bir evin kapısına yanaştıklarında bu defa bir evin arkasına saklandım. İçeri girmeden önce sağa sola bakacaklardı kesinlikle.

Seslerini duyabilecek bir mesafedeydim. Beş defa kapıya vurulma sesi duyuldu önce. Etraf çok sessizdi o yüzden rahat duyuyordum sesleri. Bu defa biri içeriden duymadığım bir şeyler söyledi. Kafamı hafif uzatıp baktığımda Kağan'ın kapıya iyice yanaşıp;
"5 k 5." dediğini duydum. Saçma bir parolaydı. Bizimkiler genelde Nihat sayesin hep edebi olurdu. Eski kapı gıcırdayarak açıldığında hızlıca yeniden saklandım. Az kalsın evden uzanan kafayla göz göze gelecektim.

Eskisinden daha kısık seslerle konuşmaya başladıklarında yeniden kafamı uzattım kapıya. Ve Kağan ile göz göze geldim. Bu durumdan sıkılmış gibi bir ifade vardı yüzünde. Yusuf ve kapıdaki diğer adam ise sırıtarak bakıyordu yüzüme.

Aramızda vardı biraz mesafe. Koşsam muhtemelen kaçabilirdim. Bu düşüncemi eyleme dökmek için kapı girişinden önüm onlara dönük bir şekilde yavaşça ayrıldım. Bir atakta bulunmadan üçü de beni izlemeye devam ediyordu. Henüz buna şaşırma fırsatı bulmuştum ki sırtım bir göğüs ile buluştu.

Hızla arkamı döndüğümde bu defa da Tahir'in sırıtan yüzüyle karşılaştım.
"Sen bizimkileri takip ederken ben de seni takip ediyordum." dedi ukala bir tavırla.  Kolumdan tutup eve doğru sürüklemeye başladı hemen sonra. O sıra Kağan'a baktığımda diğerlerinin aksine bize değil bulunduğumuz sokağa bakıyordu, muhtemelen kontrol amaçlı.

Sokakta kimse yoktu. İçerde olduğumu kimse bilmeyecekti. Bunun paniğiyle direnmeye çalıştığımda durup yüzüme baktı Tahir.

"Merak ettiğin bu değil miydi? Hem eğer istersen edebinle dayağını yedikten sonra katılabilirsin bile bize." İçimde büyüyen korkuyla hızlıca içeri çekip kapıyı ardımızdan kapattı. İçerideki kırk küsur faşist kafası anında bize döndüğünde korkudan kusmamak için büyük çaba sarf etmem gerektiğini biliyordum. Ve kısa vadede tek dileğim ise bu gece anneme tek parça halinde dönmekti.

Continue Reading

You'll Also Like

850K 46.5K 40
HİKAYE TAMAMLANMIŞTIR - Genç kız ağlamaktan kızarmış gözlerle adamın koluna tutunarak hayatı için yalvardı.. - Sizi asla sevmeyeceğimi biliyorsunuz...
332K 30.4K 41
🍁 -Hey!'dedi sesi atının nal seslerine bulanırken. Gelip tam önümde duraksamış, yorgun hayvan ağır ağır adımlamıştı. Bir doğan misali keskin bakışla...
AŞK-I DERUN By 👑

Historical Fiction

6.7K 536 16
Büyük bir sevda ile bir araya gelen iki gönlün büyük imtihanları. Kuruluş Osman karakterlerinden alınmıştır. Algon sevdasını birde kendi hikayelerimi...
4.7K 138 30
O soylu babasının gayri meşru kızıydı Soylu üvey annesinin istemediği Soylu üvey kız kardeşinin ablası olarak görmediği Soylu üvey abisinin kardeşi...