12 GECE | OGÜN ENES

By aytenokay

97.7K 6.9K 3.5K

🌙 WATTYS 2018 | KALP KIRANLAR KAZANANI 🌙 12 GECE | OGÜN ENES O, umursamaz adamdı. Korkmazdı. Üzülmezdi. Kı... More

12 GECE | OGÜN ENES
BÖLÜM 1: ÖLEN YILDIZLI GECELER
BÖLÜM 2: KÜL KOKUSU
BÖLÜM 3: SÖYLE MAJESTELERİ...
BÖLÜM 4: GECE GÜNEŞİ
BÖLÜM 5: ZERDALİ
BÖLÜM 6: DURDURUN DÜNYA'YI KAYBEDECEK VAR
BÖLÜM 7: BENİM GÖLGEM BİR CASPER
BÖLÜM 8: KOL SAATİMDE DAMARLARIN SAKLI
BÖLÜM 9: BU KEFENE ANILAR SARILI
BÖLÜM 10: SESSİZ SİNEMA
BÖLÜM 11: BİR ŞARKI MIRILDAN İÇİNDEN
BÖLÜM 12: GECELER BİZE AİT
BÖLÜM 13: EL FENERİ
BÖLÜM 14: KIRIK GÖKKUŞAĞI RÜZGÂRI
BÖLÜM 15: İNCİNMİŞ BİR ŞİİR YAPRAĞI
BÖLÜM 16: GÖĞE BAKMA DURAĞI
BÖLÜM 17: GECELER SİYAH ÇÜNKÜ OKYANUS MAVİYİ YEDİ
BÖLÜM 18: SEVGİ VE NEFRET
BÖLÜM 19: ESKİ GEMİ
BÖLÜM 20: SATIRLARIMDAKİ PARMAK İZLERİ
BÖLÜM 21: BİLMEZSİN BİR YEL SAVURUR SENİN KOKUNU
BÖLÜM 22: GECEYE FISILDADIM SUSKUN AYRILIKLARI
BÖLÜM 23: BİR YALAN KALSIN SENDEN
FİNAL: HÂLÂ KAPANMAMIŞ YARALAR
12 GECE | MISRA KARATAŞ
BÖLÜM 1: ŞEREFE SEVGİLİM
BÖLÜM 2: SOLUK TENLİ YILDIZLAR
BÖLÜM 3: SEN SÜKÛT BEN MENFİ
BÖLÜM 4: KAYBOLAN SOKAK ARALARI
BÖLÜM 5: KÜF TUTMUŞ YEMİNLER
BÖLÜM 6: ŞEHİR BENİ UNUTMUŞ
BÖLÜM 7: SENSİZLİĞİN EN AĞIR TONUYUM BEN
BÖLÜM 8: DÜŞMANI ZAMAN OLAN KAHRAMAN
BÖLÜM 9: GALATA'NIN KIZ KULESİ
BÖLÜM 10: ÖLÜ KALDIRIMLARDA SÖNEN İZMARİTLER
BÖLÜM 11: SEVMEYİ BİLMEYENLERİN MEYHANESİ
BÖLÜM 12: SATIR BAŞINDA KALBİM HEP KIRIKTI
BÖLÜM 13: BİR İNTİHARA SIĞINAN CİNAYET
BÖLÜM 14: BENİ KALBİNE SOR
BÖLÜM 15: DİNGİN YARALARDAN GEÇMİŞTİR HER FIRTINA
BÖLÜM 16: AÇIK KAFESLERDE BİN BİR CESET
BÖLÜM 17: TENİMDE TUTSAK İZLERİN
BÖLÜM 18: ZAMANIN VE İNSANLARIN ÖTESİNDE
BÖLÜM 20: UÇURUMU YAŞAR GÖZLERİN
BÖLÜM 21: BİR ÖLÜNÜN PENÇESİNDE
BÖLÜM 22: İNTİKAM ÇANLARI
BÖLÜM 23: GÖMÜLÜ SIRLAR
FİNAL: SON PERDE OYUNU

BÖLÜM 19: KARA MAHZENİN KAPILARI

369 27 82
By aytenokay

Sokağın diğer ucunda beliren gölgenin sahibine gözlerimi kısarak baktım. Bir eli cebinde, diğer eliyle de sıkıca kavradığı dosya eşliğinde etrafında volta atıyordu. Benim gibi başına ceketinin kapüşonunu geçirmiş olsa da onun uzun boyu ve geniş omuzlarından Harun olduğunu anladım. Beni fark etmesi adına alt dudağımı hafifçe ısırarak ona bir ıslık çaldım. Harun başını çevirip bana baktı. Sokak lambasının altından geçmemle yüzümü görmüş olmalı ki vakit kaybetmeden benden tarafa yürümeye başlamıştı.

"Sonunda gelebildin!"

Karşısında durup çatılan kaşlarımla bir süre sadece onu süzdüm. "Bu endişenin sebebini merak ediyorum, Harun."

Elindeki dosyayı avuçlarının içinde sıkarak derin bir iç çekti: "B-Biliyorsun, babam ve Muhsin seni çok kafaya takmış bir durumda."

"Sadede gel."

"Bugün Muhsin bir dosyayla bizim eve geldi. Ciddi bir tartışma çıktı Ogün, onları ben ayırmak zorunda kaldım. Babam odayı terk ettiğinde de bununla karşılaştım..."

Bana doğru uzattığı dosyayı elinden alıp kapağını açtım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama gecenin zifiri karanlığından yazıları pek okuyamıyordum, bu yüzden arkamı döndüğüm sokak lambasına doğru ufak adımlarla ilerledim. Dosyada ilk seçilen sima bir kadına aitti. Kıvırcık siyah saçları, yeşil gözleri ve uzun bir yüzü vardı. Yanaklarının ve çene yapısının benzerliği gözüme çarpıyor olsa da sessizce dosyadaki ismine baktım.

Güher Tüzün.

Bu ismi ve yüzü ilk defa görüyordum. Harun'u endişeye sürükleyen şeyin ne olduğunu hâlâ çözebilmiş değildim. "Kim bu?"

"Bu kadının kızlık soyadı..." parmak ucuyla fotoğrafa dokundu. "...Enes."

Şaşkın bakışlarım bir anda onu buldu. Harun ise iç çekerek başını sağa sola sallıyordu. "Arabada bombayla katledilen o kadın Güher Enes'miş, Ogün! Babanın kız kardeşi!"

O... Harun... Ne söylediğinin farkında mıydı? Büyük bir şaşkınlıkla onun yüzünü izledim, yalan söyleyip söylemediğini idrak etmeye çalışıyordum ancak oldukça ciddi gözüküyordu. Bakışlarımı hızla elimdeki dosyaya çevirdim. Kadının yüz siması babamı andırıyordu, evet ama bu zihnimin oynadığı bir oyun da olabilirdi! Kâğıtları karıştırdım. Alınan ifadeler, son görüldüğü yerdeki kamera kayıtları, patlayarak yanmış aracın son çekilmiş hali ve savcılık raporları hepsi şu anda ellerimin arasındaydı. Yine de inanamadım. Zamanın kuvvetle geçmişe dönen kadranlarında kaybolduğumu hissedebiliyordum. Babamın içtikten sonra ağlayarak yığıldığı kanepenin bir diğer köşesinde ben de vardım. Yıllardır peşinden koştuğu bu davanın bizle olan bağlantısını yine sorguluyordum. Onlar katledildi, diye bağırmıştı ağlamaktan pürüzleşen sesiyle. Onların kanı yeryüzünde kaldı. Ne sen, ne de ben silemeyiz bu izleri insanoğlunun kötülüğünden...

Silememiştik. Hatta o izlerin altına gömüldüğümüzü de bu gece anladım.

"N-Nasıl?"

"Baban, Ogün..." Bunu nasıl söyleyeceğini bilemiyor gibi baktı gözlerime. Harun'u ilk kez böylesine çaresiz görüyordum. "...intikam alıyormuş."

Bir adım geriye sendeledim, öyle ki sırtım çok geçmeden arkamdaki sokak lambasına tosladı. Nefes alamadım. Yeryüzü ayaklarımın altından hızla çekiliyordu. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum... Yaşadıklarımızı irdeleyecek kadar zamanım var mıydı? Babamın dava yüzünden rahatsız ettiği adamların onu işten çıkardıkları anları yeniden sorgulayacak güçte miydim? Ne saklıydı onun gözlerinin ardında, neler kaybetmişti, hangi yaraları kabuk tutamayacak kadar en derinlerde kanamaya devam etmişti?.. Kim vardı içinde? Onu ele geçiren şey öfkesi miydi yoksa o hep böyle birisi miydi?

Tanrım, lütfen duy sesimi...

Çünkü ben artık kendimi duyamıyorum.

"Ogün..." Beni kollarımdan tutup defalarca kez sarsan Harun'dan sonra bomboş gözlerime bir hayat kazandırdım ve onun endişeli yüzüne şaşkınlıkla baktım. "Biliyorum, biliyorum..." Karşımda hayıflanıyor muydu? Ne haddine! "O senin kahramanındı. Gözünde yenilmezdi ama özünde insandı. Unutma ki hata yapmaya ve yanlış kararlar anlamaya hepimiz meyilliyiz. Artık kendini özgür bırak, Ogün. Babanın peşinden gitme."

"Sen..." soluk soluğa kalan göğsüme sıkıştı tüm nefesler. Hepsi yarım, hepsi kaybolmuştu. "...beni kandırmaya çalışıyorsun!" Elimdeki dosyayı sertçe onun göğsüne çarptığımda geriye doğru sendeledi. Üzerine yürüdüm. Arkamda kalan ışıkla yüzümün gölgelere gömüldüğünün bilincindeydim çünkü şu anda hissedebildiğim tek şey zifiri karanlıktı. "Korkaklık ettin, öylece geri çekilmek onuruna ters düştü ve beni bununla durdurabileceğini sanıyorsun!"

"Ogün inanmak güç, farkındayım. Ben dahi dosyayı birkaç kez okudum. Sana nasıl bir yıkım getirdiğini tahmin bile edemem..."

"O halde bahsetmemeliydin!"

"Anlamıyorsun!" diye karşı çıktı, Harun. "Yaptığın tüm hesaplaşmalar, parasını aldığın o adam ve peşine düştüğümüz Caner yalnızca babana bağlı değil, Ogün. İşin ucu karanlık adamlara dokunuyor! Seni sadece öldürmekle kalmazlar, çevrene de bulaşırlar!"

Şaşkınlıkla onu dinlerken çatık kaşlarım kendiliğinden çözüldü: "Mısra?"

"Mısra ya..." bu sefer elindeki dosyayı benim göğsüme çarpan Harun oldu. Benim kadar kuvvetli değildi baskısı, daha çok kendime gelmemi istiyor gibiydi. "Parayı ne yaptın Ogün?"

"Ne?"

"Parayı, Ogün... Lütfen kullanmadığını söyle."

"Evimde saklıyorum."

"Gidip o parayı al ve bana getir. Özmen Sazak piçi her kime ödemeyi gerçekleştirecekse veya onunla her ne bok yiyecekse öğrenip halledeceğim, ama senin bu şehirden gitmen gerekiyor."

"Hiçbir yere gitmiyorum Harun," diye öfkeyle dişlerimin arasından soludum. "Caner Akbulut'un cesedini görene kadar da gitmeyeceğim!"

"Babamla Muhsin'in konuşmalarını duydum. Caner yaptıklarına çok kızgın, Ogün. Seni avlamak için can atıyor!"

"Demek geri gün yüzüne çıktı. Nerede saklanıyormuş?"

"Beni dinle, Ogün! Sana boşuna çevrene bulaşırlar demiyorum! Bir kez olsun dinle amına koyayım! Bugün bu siktiğimin şehrinden gitmezsen babamı da açık edecekler!"

Ne diyeceğimi bilemedim, öylece nefes nefese kalan Harun'u izliyordum. Yatışmak adına kısa bir süre etrafına baktı, bense elimdeki dosyaya indirdim gözlerimi. Güher Tüzün... Güher Enes. Onu hatırlayamıyordum. Halamı hiç görmemiş miydim yoksa daha doğmamış mıydım? Meral'in anlattıkları doğru muydu? Beni annemden alıkoyan kişi babam mıydı? Gerçekte Behzat Enes kimdi?

Onu artık tanıyamıyordum.

"Gece yarısı sahile in, seni almaya geleceğim. Caner veya bir başkası seni bulmadan bu şehirden çıkışını sağlamam gerek. Çantadaki paraya asla dokunma, ben sana yeteri kadar getireceğim."

"Neden?" diye sordum, arkasını dönüp gitmeye yeltenen Harun'a. Anlamayan gözlerle omzunun üzerinden bana baktı. "Neden bana anlatmadı?"

"Kim?"

"Babam," derin bir iç çektim. Hâlâ yaşadıklarımı idrak edemiyordum. "Babam kötü birisi değildi, Harun. Can alacak veya korku salacak birisi hiç olmadı."

Harun tamamen bana döndü ve kollarını iki yana açtı: "İnsanların doğası gereği bozuk bir zihniyete sahip olduğunu ne zaman kabulleneceksin?" ardından başını sağa sola sallayarak hayıflandı. "Senin baban çok yanlış kişilere hesap sormuş, Ogün. Yetmemiş, benim babamın da başını belaya sokmuş. İkisi de Muhsin'in açığını kapatmak için bir olmak zorunda kalmışlar, tehdit ediliyorlarmış. Muhsin yine baskı kurmaya geldi çünkü bu sefer seni durdurabilecek bir Behzat Enes yok!"

"Anlayamıyorum," gerçekten de kavrayamadığımı belli edercesine bir elimle ensemi ovmaya başladım. "Ben zaten o adamlarla hesaplaşmaya defalarca kez gittim."

"Ama her seferinde de baban için eve geri döndün..." Harun arkasını dönmeden önce sözünü tamamladı: "...birilerini öldürecek kadar hiçbir zaman ileriye gitmemiştin. Şimdi karşılarında yeni bir Ogün Enes var ve senin yarattığın bu belirsizlikten korkmaları çok normal."

Harun ellerini cebine sokarak arkasını döndü, sokağın diğer ucuna doğru ilerlemeye başladı. "Zamanın işliyor, sahile bir kez uğrayacağım. Seni orada bulamazsam, babamla aynı tarafta olmak zorundayım." Gözden kaybolmadan önce yüzünü gölgeleyen kapüşonuna rağmen göz ucuyla son kez bana baktı. "Babamdan da nefret ettiğimi unutma sakın."

Keskin soluğumu özgürlüğüme kavuştururken ben de arkamı dönüp hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Eve bir an önce gitmem gerekiyordu, Mısra ve İlknur'a zarar verecek son kişi olmalıydım. Sadece on iki gece dilemiştim bizden. On iki gece boyunca hem kırgınlıklarımla hem de özlemimle ikisini de son defa görüşmüş olacaktım. Bizden geriye hiçbir şey kalmasa da çocukluğumun yanında geçtiği Mısra'nın gözlerine, hatta küçük ellerine tutunma şansım olabilirdi fakat Mısra'yla her göz göze geldiğimde hissettiğim tek şey acıydı. Ona ne kadar yakın olursam aramızdaki bağ o kadar güçlenecekti ve ne yazık ki ben sadece çirkin bir adamdım. Bu sevgiyi merhametiyle beslemesini değil, sebepsiz bir hisle yaşamasını isterdim. İlknur ise bambaşka bir evren gibiydi benim gözümde. Onun altın rengindeki saçları, bembeyaz teni ve bir okyanusu andıran mavi gözleri hiç çıkmıyordu zihnimden. İkisinde de kaybolmuş muydum? Evet... Evet.

Hem de en savunmasız halimle.

Sokak sokak aşan bacaklarımda gücüm tükeniyordu. Mısra'nın beni görmemesi için onun evinin önündeki caddeden geçmedim, bir sokak aşağıdan evimizin yolunu tuttum. Kafam allak bullaktı. Hangi anıyı irdeleyeceğimi şaşırmıştım. Elimdeki dosyayı sıkı sıkıya tutsam da bir daha açıp okuyacak cesareti kendimde bulamadım, yazılanlara kaldırmak güçtü. Bir polis memuru olan Behzat Enes'in başkaları tarafından kapatılan davayı kabullenemeyişinin haksızlık olduğunu biliyordum. Bir patlama, içinde kaybolan bir aile, ardında gizlenen onlarca isim ve babamın bir türlü katili bulamayışı... Terör saldırısı olduğuna hiçbir zaman inanmadı. Kendince karaladığı ufak bir defteri vardı. Onu hep bir yazar gibi hayal ederdim. Asla okumayı sevmediği romanlardan çok daha uzak bir roman yazdığını ve içimde sessizce dile gelen tüm sözcüklerle çakışacağını düşünürdüm. Şimdi bakıyorum da, pek yanılmış sayılmazdım... Kalemi kırık, altındaki kâğıdı aşındıran tahta yapısıyla ruhumu kazımıştı biraz biraz. İçindeki oyuklara sığabildiğim kadar sığdım fakat zamanın hükmünde değil onun yarattığı sınırlarda, artık kendi düşlerimde dahi duramıyordum.

Baba, yazabileceğin en iyi satırlarda yaz bizi. İçini dök. Bana anlatamadığın her şey için kanlı parmaklarınla işle satırlara bizi. Öldüğün güne kadar.

Öldürdüğüm güne kadar.

Sadece Tanrı'ya...

Günahlarımızla...

Binlerce kez kazı katilliğimizi.

Sarsak adımlarla çıktığım evin basamaklarında kapıyı omzumla iterek açtım. Ruhu olmayan bir evden farksızdı; ışıkları yanmıyor, soğuk duvarlarıyla cildime keskin bir hisle çöküyor, ölümün derin sessizliğiyle de benliğimin esaretini bir kez daha hatırlatıyordu. Kapıyı kapatmakla uğraşmadım, her bir adımında cılız çığlıklarını dinlediğim eskimiş parkenin üzerinde ilerliyordum. Bu evi küçüklüğümden beri hiç sevmemiştim. Hatta okula gittiğim ilk zamanlar bana annemi soran hocalarla arkadaşlarıma evin bir canavara dönüşüp onu yuttuğunu söylerdim. Onlar için daima hayal gücü yüksek bir çocuktum. Oysa babamla birlikte annemi sindirdiğimizi başkalarına söyleyecek kadar ne bilgim vardı ne de geçmişim.

Babamın fotoğraflarını dizdiğim yatağına doğru ilerledim. Fotoğraflara bakmak istemiyordum, hâlâ onunla yüzleşecek cesarette değildim. Yorganın yere sarkan ucunu kaldırdım ve altındaki çantayı kendime doğru çektim. Kapıyı açık bırakıp gittiğim bu evde, yatağın altına sakladığım yüklü miktardaki para çantasını kimsenin almaması bir mucize miydi yoksa lanet miydi bilmiyordum fakat ayağa kalktığımda kapıdan içeriye giren o silüetleri görmemle ölümün çanları kulaklarımda titredi. El bavulunu andıran çantayı arkamda saklamam imkânsızdı. Bu yüzden onların kim olduğunu anlamaya çalışırken sadece bir adım geriye gitmekle yetindim.

"Ogün Enes..."

Diğerlerinin arasından sıyrılarak üzerime doğru yürüyen adamın yüzünü karanlıktan seçemiyordum, yine de başındaki fötr şapkayı tanıdım. Babamı zorla evden aldıkları gece kapı eşiğinden bizi izleyen adamın şapkasıyla aynıydı. Öyle ki onun sinsi bir hisle kıvrılan dudaklarını gördüğümde ve dışardaki sönük ışıklarla ufaktan aydınlanan yüzünü gölgelerden arındırdığında çatık kaşlarım kendiliğinden çözüldü.

Caner Akbulut karşımdaydı.

"Sen hiç uslanmayacaksın, değil mi?"

Üzerimdeki şoku nasıl atlattığımı tam olarak hatırlamıyorum ama dişlerimin arasından öfkeyle solurken elimdeki çantayı yere fırlatıp üzerine atılmam bir oldu. Caner'le birlikte eve giren adamlar sıkıca kolumu kavradı ve beni geriye çekiştirdi. Avını parçalamak için çırpınan kurt kadar saldırgandım. Adamlar ellerimi geriye doğru çekip sırtımda birleştirdi. Bileklerime ve kollarıma oturan etten kelepçelerden kurtulamıyordum. Ayaklarımla onlara darbe indirmeye çalışsam da heybetli cüsselerine karşı gelememek iyice sinirlerimi bozmuştu.

"Şşttt," Caner uzanıp bir elini omzuma koyduğunda kolunu parçalamak ister gibi dişlerimle atıldım. Ani bir refleksle çenemi kavradı ve başımı kendine doğru kaldırdı. Nefes nefese kalmış bir şekilde tüm nefretimle onun gözlerine baktım. "Sen çok büyük bir yaramazlık yaptın, Ogün."

"Siktir git!" desem de çenemi sıktığı için sesim boğuk çıkmıştı.

"Önce etrafımdaki adamlara bulaştın, sonra beni aramaya başladın ve şimdi de oğlumu öldüresiye dövdün."

Hırsla ona güldüğümde Caner bunu yapmamı beklemiyor gibi hafiften duruldu: "Tek seferde canını yakmak beni tatmin etmezdi. Emin ol devamı çok daha kötü olacak, Caner!"

"Tahmin et, buna kim son verecek..."

Boşta kalan elini ansızın karnıma doğru itti. Ben daha ne olduğunu anlayamadan karnımdaki baskısını çoğalttığında acıyla bağırdım. Bağırışımı kesen asıl şey çenemdeki elinin boğazıma kaykılmasıydı. Karnıma sapladığı bıçağı daha da derinlere iterken, bir yandan da boğazımı sıkıca kavrıyordu. Ayaklarımla onun bacaklarına tekme atmaya çalıştım. Nefes alamıyor, aynı zamanda vücudum yaşadığı şokun etkisiyle kaskatı kesiliyordu. Bileklerimi kurtarmaya çalışarak son gücümle çırpındığımda omuzlarıma çöken baskı da çoğaldı. Sanki bir mezardan farksız olan evimize diri diri gömülüyordum.

Caner, çırpınışlarım güçsüzleştiğinde kulağıma doğru eğildi ve oldukça sakin bir ses tonuyla yarım kalan cümlesini tamamladı: "...babanı acımasızca öldüren adam."

Beni savurarak bıraktığında kollarıma tutunan adamlar da serbest bırakmıştı. Hızımı alamayıp arkamdaki boşluğa yığıldım, hatta savrularak bırakıldığım için yerde sürüklenip sırtımı kuvvetle duvara çarptım. Nefes almak için çırpındıkça şişen göğsümü indirmekte güçlük çektim. Ardından öksürük krizine kapılmıştım ki karnımdaki acı feci bir hisle şiddetlendi. Ayağa kalkmakta zorlanıyordum.

"Bir daha bana veya aileme bulaşırsan derini yüzdüğüm suratınla karşıma çıkmak zorunda kalırsın. Unutma Ogün, ben sözlerimin arkasında daima dururum. Enes'ler gibi soysuz bir kana hiçbir zaman sahip olmadım."

Öksürüklerimi dindiremesem de başımı çevirip ona baktım. Ayakucuma nefretle tükürdükten sonra arkasını dönüp evden çıktı. Çok geçmeden adamları da onun peşine takılmıştı. Ev tamamen hissizleşiyordu; onun dipsiz karanlığı, saniyeler öncesinde damarlarımda hissettiğim ölümün varlığından mı yoksa kışın duvarlara çarpa çarpa etrafımı saran soğuğundan mı böylesine titriyordu içimde? Sürüklendiğim duvara sırtımı yaslayabilmek için zorlukla kaykılırken para çantasını da aldıklarını fark ettim ancak bununla ilgilenecek gücüm yoktu. Titreyen parmaklarımla ceketimin fermuarını indirip açtım. Sol tarafıma doğru indirdiği darbenin etkisi mavi tişörtüme hızla yayılıyordu. Ceketimi iki yana çekerken avucumu dolduran ağırlığın sebebini hatırladım. Sol cebime koyduğum İlknur'un çizdiği resmi çıkarıp ne halde olduğuna bakmak istedim.

Tam üstünden karnıma saplanan bıçakla resim hem yırtılmış hem de kana bulanmıştı. Özenle çizdiği resmin avuçlarımda yok olmasına hıçkırarak ağladım. Öyle bir hırsla ağladım ki dudaklarımın arasından haykırırcasına çıkan her bir nefesimle bin kez ölüp yeniden dirildim. Bu hüzün değildi, bu his çok başka bir şeydi. Gözlerimi onun çıktığı kapıya diktiğimde ve nefeslerim göğsümde daha da ağırlaşmaya başladığında nasıl bir duygunun pençesinde olduğumu anladım.

Babamla artık aynı cephede savaşıyorduk ve çekilen kanlı bayrakların sebebi çoktan belliydi.

Bizim öykümüz ancak yarım kalmış bir intikamla son bulacaktı.

ayten okay

Continue Reading

You'll Also Like

588K 24.7K 44
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
Haz By 🍀

Romance

190K 2.2K 16
"Siktir, kırmızı senin rengin." Sütyenimin açıkta bıraktığı göğüslerimi öpmeye başladı. Bir eliyle kalçalarımı sıkıyor diğeriyle de kasıklarımı okşuy...
3.3M 119K 65
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
Budapest By Jazal

Fanfiction

5.9K 570 22
Budapest de ne olmuştu