1049 | BxB

De Lolashiyu

625K 52.8K 39.3K

Ünlü Leza hapishanesi, 1049 numaralı mahkûm, Asil Mavera Cansaran. Onu aslında hapishaneye tutsak eden, Korha... Mais

[Tanıtım]
1: LEZA
2: ŞEYTANLAR VE SAVAŞLAR
3: MEYDAN OKUMA
4: ATEŞLE OYNAMAK
5: DESİSE
6: İLK TEMAS
7: SAFİR MAVİSİ
8: ALACALAR
9: MÜBHEM
10: MAKTUL
11: OYUN
12: BIÇAK SIRTI
13: KÜL KELEBEK
14: GECE VE GÜNDÜZ
15: OYUNBAZ
16: İHTİRAS
17: ENKAZ
18: KAYBOLMUŞ VE KAYBEDİLMİŞ
19: COMMUOVERE
20: KIZIL CESET
21: TESLİMİYET
22: EZKAZA
23: KUPA PAPAZI
24: APORİA
26: MEVT
27: JOUSKA
28: PROMAJA
29: VAVEYLA "Kelebeğin Güncesi"
30: DEĞİŞEN DENGELER
31: DÜŞEN MASKELER VE DAĞILMIŞ RUHLAR
32: MERİÇ & BARBAROS [Özel Bölüm-Smut]
33: SEVGİDEN DOĞAN ACILAR
34: KORHAN & SAFİR
35: ACI HATIRALAR
36: BİR ÖLÜ, BİR SIR
37: LEZA'NIN RUHLARI
38: VEDA -FİNAL-
ESVED & DEHÂ -ÖZEL BÖLÜM-
Kayıp Küller Mezarlığı- DUYURU

25: RUHLAR SENFONİSİ

10.4K 1K 1.2K
De Lolashiyu

"Ağlamak isterdim. Yazık ki kalbimi bir çölden daha çorak hissediyordum.."
- André Gide

(Okuyan kişilerden oy rica ediyorum ve bölüm sonu notlarına mutlaka bakın lütfen. )

Bir romanın ilk başında yazan satırlar kadar acemi başlıyordu hayatımız fakât insan yaşadıkça anlıyordu ki hayatlarımız aslında o romanın en can alıcı yerinden geçiyordu. Son sayfaları, oralar bizim tamamlayacağımız gri sayfalar...

Her sayfa beyaz olmazdı çünkü her insan hayata aynı cennet suyunda sunulmazdı, cehennemin tohumunu taşıyan çok insan vardı dünyada. Bunların çoğu cehennem katı olan Leza'da mahkûmdu mesela. En küçüğünden tutun tâ en büyüğünü kadar çeşit çeşit acılara ev sahipliği yapıyordu burası. Hikâyem benimle başlamadı ki benimle bitsin, gerek safir mavisi gözlerde boğuldum, gerek kömür karası olanda gömüldüm. Yalnız değildim, benim hayatımı çalanlar vardı.

Benim hayatımda beni derinlere götüren, sonra o derinlerde ruhumu darağacına asan birileri vardı. Ruhsuz bir çocuktum, günahsız değil, ruhsuzdum...

Sokaklar acıydı, ailem dediğim insanlar acımdan vururlardı. Katilim Asaf, sevdim dedi. Gözlerime baktı, korkusuzca öptü dudaklarımı, günahında battım fakât hiçbir zaman sahiciliğine inanmadım.

Ama, güvendim.

Uyaracak bir annem yoktu ki benim, doğru yolu gösterecek bir babaya da sahip değildim. İyiliği hep insanlarda aradım, yollarıma çiçek değil de diken döktüler. Ben yinede insandır dedim, düzelir. Darbeler aldım, sarsıldım, buz dağına çarptım da yıkılmadım. Geç de olsa anladım, beni kendimden başkası yıkamazdı.

Şimdi ise Leza'nın kanlı yollarını bir bir geçiyor, kendi kaderimin efendisi oluyordum. Bir insan sürekli dimdik olamaz ya, düşe kalka öğrenecek yaşamı. Esved'in oyunlarında kayboldum mesela, zihnim sonsuz darbeler aldı. Biliyorum ki almaya da devam edecek fakât ben hatalarımın da arkasında duracağım. Beni ben yapan yanlışlarım ve doğrularım, onlarda olmasa yaşama bu kadar tutunamazdım ki. Herkes gibi ölür, herkes gibi sıradan bir mahkûm olurdum.

Her kuklanın ipleri sahibinin ellerinde olmazdı, benim gibi ipleri boynuna dolanmış çok kukla vardı. Onlardan birinin yanındaydım şimdi, acısı gözlerine kazınan adamın hücresine girmek üzereydim. Bu beni endişelendirmiyordu, biliyordum ki Zamir'in tüm duyguları samimiydi. Bana sığınan ve geçmişiyle yüreğimi dağlayan bu adam, sahte olamazdı. Parmakları arasında tuttuğu anahtarı kilide sokmuş, çevirirken derin nefesler alıyordu. Belki de Pamir'i düşünüyordu, belki de başka bir acısını. Neşeli hâlinden eser kalmamıştı...

Kilit sesi sona geldiğinde, eliyle ittirerek açtı hücreyi. İçeriye bir adım atarken, diğer elini arkaya uzatarak bileğimden yakaladı ve beni içeriye doğru yönlendirdi. Ona uyum sağlayarak yürümeye başladığımda artık karanlıkta onlar gibi görebildiğimi fark ettim. Hücrelerin içini ezberlemiştim onlar sayesinde. Asıl odaya geçmek için tekrar kilide yönlendiğinde sesini duydum "Gözlerini kapatmak ister misin?" Bu sorusuyla birlikte aklıma kül kelebeğin gözlerimi bağladığı an gelirken, nefesimi tuttum istemsizce. Sağ elimi hızlanan kalbimin üzerine koyarak kafamı iki yana salladım, "Gerek yok." Karanlıkta beni göremese de ses tonumdan bazı şeyleri anladığını hissediyordum. "Pekâlâ." Diyerek kapıyı açtığında yüzümüze vuran loş ışıkla gözlerimi kıstım.

"Sığınağıma hoşgeldin." Gülümseyerek bana bunu söyledikten sonra kenara çekildi ve eliyle beni içeriye buyur etti. Tüm merakımla içeriye girdiğimde loş ışığın aksine oldukça ferah bir ortamla karşılaştım. Burası hayallerimden daha farklıydı, burası hayalleriminde üstünde bir yerdi çünkü. Koca odada boydan boya dizayn edilmiş kitaplıkları gördüğümde içimi dolduran o garip duygu nedensizce rahat hissettirdi. Kitapların hâkim olduğu üstün hava, her zaman gâlip gelirdi ne de olsa...

"Zamir..." Dedim odanın ortasına doğru yürüyerek "Olağanüstü bir yer burası!" İçimdeki heyecanı gizlemeyerek konuştum. Arkamdaki adım seslerini duydum, bir yere doğru ilerliyordu. Fakât gözlerimi kitaplardan ayırmayarak raflara bakmayı tercih ediyordum, karşımda devasa bir kütüphane vardı çünkü. Kendimi kaybedeceğim sırada duyduğum melodilerle kaşlarımı havaya kaldırdım. Yavaşça arkamı döndüğümde, ahşap masanın üzerinde çalan pikabı gördüm. Oldukça hoş bir müzik kulağıma dolarken, karşımdaki adam gülümseyerek bana doğru adımladı.

Sağ elini bana doğru uzattı, "Bu dansı bana lütfeder misin, Cara mia?" Bu kibarca hareketi karşısında olabildiğince samimi bir şekilde gülümseyerek elimi uzattım ve avcunun içine yerleştirdim.
"Elbette, bayım!" Ufak bir kahkaha atarak elini belime yerleştirdi, ardından beni kendisine doğru çektiğinde hiç beklmeden elimi omzuna koydum. Diğer ellerimiz birleşerek havaya kalkarken acemi bir şekilde kendimi ona bırakmıştım.

Boylarımız arasındaki fark ortaya çıktığında kafasını bana doğru eğerek dudaklarını araladı "Ayaklarımın üzerine çıkabilirsin." Bunun daha iyi olacağına kanaat getirerek yavaşça ayakkabılarının üzerine bastım. Şimdi boy farklarımız normal bir görüntüye kavuştuğunda usulca hareket etmeye başladı. Bütünleşmiş bedenlerimiz oldukça profesyonel bir şekilde odanın içinde dönüyordu. Gülen gözlerimiz hiç ayrılmazken konuştum "Çok güzel bir kalbin var Zamir." Ani itirafım karşısında tek kaşını kaldırarak gülümsedi "Leza'da olduğumuzu unutuyorsun?"

Evet, cehennemin en korkunç katında kalıyorduk fakât o gerçekten kötü biri değildi. Kötü olmaya itilmiş, yaralı bir çocuktu. Sıradan değildi bu sözlerim, en içten duygularımla ondan bahsediyordum çünkü gözlerinin içinde sevgiye aç bir çocuk yaşıyordu.

Başımı olumsuzca salladım, "Bulunduğumuz yerin farkındayım ama cehennemde sadece kötüler yanmaz ki." Sesim sonlara doğru masum bir hâl alırken içimdeki hisleri ona yansıttığıma inanıyordum. Adımları durduğunda yukarıda olan ellerimizi aşağıya doğru indirdi, kendimden bağımsız bir şekilde bir adım geriye attım. Elimi tekrar yukarıya kaldırdığında kendi etrafımda döndüm, beklenmedik hareketi karşısında elimden geldiğince ona uyum sağlıyordum. Belimden tuttuğunda onun da vermiş olduğu etkiyle bedenimi geriye doğru yatırdım. Şimdi ikimizde eğiliyorduk ve onun sıcak elini tenimde hissediyordum.

"Cehennemde başkaları yerine yananlarda vardır." Gözlerimin içine bakarak konuştuğunda dudaklarıyla yavaş bir buse kondurdu dudağımın hemen kenarına. "Kimler için yanıyoruz, Asil?" Uyuşmuş zihnim sorusuyla birlikte yeniden canlanırken kollarımı boynuna doladım. "Nerede görülmüş şeytanlar için cehennemde yanıldığı?" Sorusuna soruyla karşılık verirken gülümsedi ve kafasını salladı. "Biz kendi şeytanlarımız için yanıyoruz, Cara mia." Biz aslında çokça kırılan yaraları insanlarız, ama masum değiliz.

Tek bir hamlede beni tekrar doğrulttuğunda boynundaki ellerimi çekmedim. Şarkının verdiği büyüye kaptırmıştık kendimizi, bir yalanın içinde görmüyordum kendimi. Fırtına öncesi sessizliğimi onunla yaşıyordum sadece, burada yalnızca ikimiz vardık. Bu kapıdan çıktığımızda her şey son bulacaktı ama şimdilik sadece ânı yaşamak vardı. Belimdeki elleri beni daha sıkı kavrarken saniyelik bir şekilde göz kırptım, içimde varolan his sihirli değneğin etkisi gibiydi.

"Safir ile aranda ne olduğu bu kapının dışında kalabilir mi?" Bir şey denemek istiyordu, istekle yaladığı dudaklarından anlamıştım onu. Safir'e karşı olan hislerimden emindim fakât buna isim koyamıyordum. Bana olan şefkâti yüreğimi dağlıyor, tarifi imkânsız duygulara yelken açtırıyordu. Esved'e karşı hissettiğim şey onun tenine olan çekimim ya da bedenimin karşı koyamayışı olabilirdi. Zamir'e geldiğimde hissettiğim ruh hâli çocukluğuma dönmekti. Onunla birlikteyken kaos yoktu, ânı yaşamak ve geçmişe kadar acıları paylaşmak vardı.

Kafamı sallayarak onayladım onu, aramızda kalacak sırlar vardı. "Sadece bir kez," parmakları sırtıma doğru kaydığında yutkunduğuna şahit oldum "Öpebilir miyim seni?" Ses tonu sözlerinde samimi olduğunu gösterirken burukça gülümsedim. Her zaman ki gibi sevişmeyi teklif etmiyordu, bir kez olsun öpmekten bahsediyordu. Denemek istediği buydu, hislerinin hangi boyutta olduğunu anlamak istiyordu. Parmaklarımla ensesini okşayarak fısıldadım "Öpebilirsin."

Aldığı izinle birlikte susamış dudaklarını benimkilere vurdu, iki dudağının yumuşaklığını da aynı anda hissettim önce. Bedenime sıcaklığı yayılırken arkada çalan şarkı mayhoş bir hava kattı ortama. Yavaşça dudaklarımı araladım, üst dudağımı yakalayarak emmeye başladı hafifçe. Dolgun alt dudağının derisini ön dişlerimin hemen üzerinde hissettiğimde beklemeden emmeye başladım. Gözleri çoktan kapanırken, kısılan bakışlarımla izlemeye başladım onu. Rahatsız edici bir öpücük değildi, ruhların arasındaki çekimdi bizimkisi.

İki eli yanaklarımı kavrarken kafasını yana eğerek biraz daha sokuldu içime. İhtiraslı dil darbeleri ağzımı sulandırırken dayanamayarak gözlerimi kapattım ve kendimi sihirli dakikaların içine bıraktım. Öpüşü hoyrat bir hâl alırken kafam geriye doğru gidecek gibi oldu, eli buna izin vermeyerek ensemi avuçladı. Kafam ona doğru iyice kalktığında, kendisine bastırdı beni. Islak dilimi oynatarak onun damağına sert bir vuruş yaptığımda çıkan ses üzerine derince soludu. Nefesi bana karışarak içime süzüldü, ellerim göğüslerinin üzerinde durdu. Kaslı ve sert bedenin sıcaklığı avuçlarımı yakıyordu.

Çarpışan dillerimiz üzerine ağzımın içine doğru hırıltılı bir ses çıkardı. Dizlerim titrerken yere doğru çökmek istedim, bu hissi biliyordum çünkü. İnsani duyguların en önemlisi, arzunun esiri oluyordum. Dudaklarımız oldukça uyumlu bir şekilde hızını arttırırken saçlarımdan akan ter damlalarını şakaklarımda hisettim. Yaşadığımız adrenalin karşısında bedenlerimizin ateşi artarken yanağımı okşadı baş parmağıyla. Soluklarım kesilirken sol göğsünü sıkarak geriye doğru çekilmesini istedim.

İstemeyerek de olsa son kez ıslak bir şekilde öptü ve dudaklarını hafifçe ayırdı benden. Anında tüm oksijeni teneffüs ederken göğsüm hızla inip kalkmaya başladı. Ağzımın kenarından akan ıslak sıvı durumun ne kadar ilerlediğini belli ediyordu aslında. Elinin tersiyle dudağımın kenarını silerken imalı bir şekilde gülümsedi. Kafamı olumsuzca salladım "Durmalıyız." Yanağımdan makas aldı ve şişmiş dudağını yaladı. "Sadece bir kez demiştim zaten."

Nefesim düzene girerken elimi saçlarımdan geçirdim ve aynı imayla gülümsedim ona. Teslim olurcasına ellerini kaldırdı, "Tamam, hâlâ seninle sevişmek istiyorum." Karnına hafifçe vurduğumda kasıldı ani hareketim karşısında "Sen herkese sevişmek istiyorsun, Zamir." Gözlerini devirerek kollarını göğsünde birleştirdi, "İhtiyaçlarımı karşılamamın neresi yanlış?" O konuşurken arkamı döndüm ve kitaplara doğru ilerlemeye başladım. "Seksten daha önemli ihtiyaçların da var, şapşal."

"Haklısın, fantezili seks var. Kedi kulakları getirsem takar mısın? Tüylü ve mor renk olan sana yakışır." Hâlâ alaya almaya devam ediyordu, derin bir nefes alarak elimi herhangi bir rafa doğru uzattım "Pamir ile fantezi yapıyorsunuz galiba?" Sorum üzerine birkaç saniye sessiz kaldı. Neler olduğunu anlamak adına omzumun üzerinden ona baktığımda masanın üzerinde duran kitabı karıştırdığını gördüm. "Kendi üzerimde yaptırmam ben, genelde yapmayı tercih ederim ve Pamir kesinlikle pasif bir insan değil." Anladım dercesine kafamı salladım. "Onun hakkında gerçek düşüncelerini merak ediyorum aslında."

"Tüm ihtiyaçlarımı karşılıyor. Sadece bedensel değil, beni sevdiğini itiraf etti karşında zaten." Rastgele aldığım bir şiir kitabının ilk sayfasını açtım, bir nevi ilgi çekici yazılar arıyordum. "Hislerin peki, onu seviyor musun?" Ona doğru baktığımda dönen pikaba odaklandığını gördüm. Cevap vermekten kaçınmayı tercih edecekti ama sonunda yine benimle konuşmayı seçecekti. Bana geçmişini ve yaşamından parçalar anlatmayı seviyordu. Kitabı aldığım yerine koyarken tekrar ağrıyan dizlerime engel olamadım ve bulunduğum yere çökerek oturdum. Sırtımı kitaplığa yaslarken rahat bir nefes verdim. Bugün yine birbirimize bir şeyler anlatacaktık, belki de çokça ağlayacaktık...

"Onu seviyorum ama bu aşk değil. Yaşadığım ihanetler bana yetti zaten Asil, ben artık birine daha güvenmek istemiyorum." Kitabı eline alarak bana doğru ilerlemeye başladı. Her hareketini kaçırmayarak izliyordum. "Bir darbeye daha tahammülüm yok. Çekerim silahı, bu sefer de kendim için ateşlerim. İnan bana, intihar artık kaçtığım bir yol değil." İntihar artık seçtiği bir yoldu ve bu yolda ilerlememesi için onun önüne bir set çekmek zorundaydım. Onun sonsuza kadar kaybolma düşüncesi bile kalbime acı veriyordu, fazlasıyla alışmıştım. Ona ve buradaki herkese...

Yanıma doğru bir dizini kırarak oturdu, diğer bacağını da gelişigüzel uzattı. Ona bakmayarak tam karşıdaki raflara odaklandım. "Naif bir ruhun var Zamir, yazık olur sana. İzin vermem sonsuza dek kaybolmana." Omzumun üzerinde bir hareketlilik hissettiğimde kafasını yasladığını anladım. Saçlarındaki leylak kokusu buram buram içime dolarken bende yanağımı yasladım kafasına.

"Ben öleli çok oldu be Asil'im..." Öyle içten söylemişti ki bu cümleyi acısını ruhumda hissettim. Derin bir nefes çekti içine, ağır gelmişti yine bir şeyler. "Önce zihin ölür, sonra beden. Ruhum bu çağdan çok uzakta, belki asırlar öncesinden kalmayım." Farkındaydım bunun, o her zaman farklı bir âlemde geziyordu. Neşesi maskesi, kahkahası ise gözyaşlarıydı.

"Seni anlıyorum ve biraz olsun iyi olman için elimden geleni yapacağım." Yavaşça elimi uzatarak dizinin üzerine koyduğu elini kavradım. "Bana inanıyorsun, değil mi?" Gülümsediğini hisettim, parmaklarını benimkilere geçirdi. Şimdi ellerimiz birbirine kenetlenmişti, ona karşı asla habis bir duygu besleyemiyordum. "Sana inanıyorum, Cara mia. Burada beni anlayan tek kişi sensin." Samimi sözleri üzerine merakla sordum "Peki buranın dışında anlayan var mı seni?" Bir süre düşündükten sonra cevapladı "İkizim bile beni anlamıyor ki, düşündükçe farkına varıyorum...Ulan canımdan bir parça var ve o da beni anlamıyor!"

Öfkesi sesine yansırken elimi farkında olmadan sıkmıştı. "Sikeyim! Hayat mı bu yaşadığım?" Hırslı bir soluk verdikten sonra dişlerini sıktı, gıcırtısı kulaklarıma doldu. "Beni anlayacak tek kişi oydu ama beni dinlemedi Asil! Annemi dinledi, ona inandı. İnanır tabii, annesi var onun. Neden inanmasın ki?" Sonlara doğru sesi kısılmıştı, anne kelimesi yüreğini dağlıyordu. Boğazına oturan yumruyu hissediyordum, aynısı bende de vardı çünkü. Dudaklarımı araladım hafifçe,
"En azından, bir annen var..."

Ya benim? Hiç kimsem yok bu hayatta. Dertlerimi sadece üzerinde uyuduğum kaldırımlar bilirdi. Onlarda sessizdi, belki de onlarda benim gibiydi. Acı bir değildi ki, acı çoktu ama anlayan azdı. Anlamadılar bizleri, anlamadılar biz çocukları. Okşamadılar başımızı, öpmediler yanağımızı, ellerimiz hiç pamuk şekere bulanmadı mesela. Dudaklarıma değmedi dondurmalar, nasıldı elmalı şekerin tadı? Bilmezdim, bilmezdik biz onları...

"Özür dilerim miniğim, ben hep kendimden bahsettim değil mi? Sadece ben değil, biz hepimiz kendimizden bahsediyoruz sana. Oysa ki senin de bir geçmişin, acıların var..." Dedikleri üzerine burukça gülümsedim, sonunda birinin aklına gelebilmişti yaşadıklarım. Onlar ne anlardı ki sokak çocuğunun yaşantısından, kim bilecekti nasıl yandığımızı? Çocuklarda cehennemi yaşardı, çünkü o günahsız yumurcakların bile şeytanları vardı.

Derin bir nefes alarak başımı kaldırdım ve kitaplığa yasladım. Gözlerim kapanırken fısıldadım "Kitap okusana Zamir." Bana kitap oku, oku ki rahatça içimi dökeyim. Sana bir şeyler anlatayım, kimselere söylemediğim o acı hatıraları bir seninle paylaşayım. Çünkü sen bana anlattın, sen izin verdin seni tanımama. Güvendin belki de bana, tekrar yaptın o hatayı. Ama suçlamıyorum seni, güvenmek istediğim bir kişisin. Yaralı adam, ruhu naif adam Zamir Vural...

"Gözlerimi kapatıp bir sayfa açacağım şimdi." Kafasını omzumdan kaldırarak dimdik bir şekilde durdu, ardından çocuksu bir heyecanla gözlerini kapattı ve elindeki kitabın rastgele bir sayfasını açtı. Boğazını temizleyerek bana doğru baktı, onu dikkatle izlediğimi gördüğünde gülümseyerek bakışlarını sayfaya indirdi ve okumaya başladı.

"Neden, niçin hayatta mutluluğu bulmasını bilen, kimseye zararı dokunmak şöyle dursun başkalarının mutluluğu için gerekli, iyi ve yüce varlıklar Tanrı'nın yanına çağrılıyor da, kötüler, yararsızlar, zararlılar ya da kendilerine ve başkalarına yük olanlar hayatta kalıyor?"

Tanıdık satırlar teker teker içime süzülürken anlamlı bir şekilde gülümsedim, meraklı bakışları üzerimde gezindi. Hiç beklemeden konuştum ona, "Savaş ve Barış, Sayfa 762." Ezbere bildiğim nadir sayfadandı, kaşlarını havaya kaldırarak gözlerime şaşkınlıkla baktı bu sefer. "Gerçekten ezbere biliyorsun..." Daha çok kendi kendisiyle konuşuyor gibiydi, kafamı olumsuzca salladım "Sadece bazı sayfaları." Elindeki kitabı kapatarak aynı hayranlıkla bakmaya devam etti bana, kendimi utanmış hissettim. Sevdiğim kitabı okuyordu, nasıl olur da konuşmadan durabilirdim ki?

"Asil, ismine bu kadar mı yakışır bir insan?" Övgü dolu sözleri karşısında başımı yere doğru eğdim. Ellerimi nereye koyacağımı bilemediğimden kucağıma yerleştirdim ve oynamaya başladım. "Teşekkür ederim." Sadece bu mırıltılar çıkabilmişti ağzımdan, içimdeki şair atağa geçmiş olmalıydı. Yoksa bilirsiniz, ben geri durmazdım hiçbir şeyde. "Bu bilmediğim başka bir yönün, Korhan'ın bile bilmediğine eminim." Haklıydı, kitaplardan hoşlandığımı bir Zamir biliyordu. Çünkü bana benziyordu, yaptırdığı dövmesine kadar her şeyiyle kitaplara tutkulu bir insandı o.

"Ama bu gözlerde gördüğüm acılar beni üzüyor, keşke kör kalabilseydim." Elini uzatarak çenemi kavradı ve başımı yukarıya kaldırdı. Gözlerimiz kesişirken devam etti, "Görmek her zaman acı vericidir, şuan da olduğu gibi..." İçimi okuduğunu söylüyordu, acılarıma karşı kör olmak istiyordu. Çünkü kaldıramazdı yüreği, aynı geçmişe sahiptik biz. Onun yaşadıklarını anladığımı söylerken yalan söylemiyordum. Ben bir bedenin nasıl kirlendiğini bilirdim, çünkü beni de kirletmişlerdi.

"Yaşımı hatırlamıyorum fakât çok küçük değildim. Eski olduğu için tekrar inşaata alınmış bir köprü vardı bizim semtte. Kendi aramızda kimsesizlerin mekânı diyorduk oraya, çünkü benim gibi nicelerine ev sahipliği yapıyordu orası. Köprünün altı bizlerin en uğrak yeriydi, başka nereye sığınabilirdik ki?" Nereden başlamam gerektiğini bilmiyordum fakat hayatımın en acı gününü anlatmak istemiştim. Göz bebekleri irileşirken dudaklarını yaladı, ne yapacağını bilmiyordu. Gelecek olanın farkındaydı çünkü, bir yandan devam etmemi istiyor diğer yandan ise susmamı istiyordu.

"Bende herkes gibi gecenin bir yarısı gittim oraya. Sokak köpeklerinden çok korkardım ben, çoğu kişi orada olduğundan korurlar diye düşündüm. Daha yeni yeni alışıyordum sokağın kirli havasına, masum bir düşünceydi işte..." Son cümlemi söylerken omuz silktim bilinçsizce, acıyordum kendime. Gözlerim dolu dolu olduğunda dudaklarımı birbirine bastırdım. Zamir'in kitabı tutan elleri titrerken seri hareketlerle kitabı rastgele açtı.

Tavırlarını boşvererek devam ettim konuşmaya "Bana birkaç beden büyük gelen eski bir ceketim vardı üzerimde. Hava soğuktu, mecbur ona sığınarak girdim köprünün altına. Ama beklediğim gibi kalabalık değildi, iki üç kişi vardı. Meğerse o gün bir çetenin teslimat günüymüş, teslimatı yapan bazı kişiler varmış." Cümlelerimin soğukluğu beni üşütürken zihnime o görüntüler doldu, kollarımı bedenime sardığımda Zamir dudaklarını dişlemeye başladı. "Açtığın sayfayı okusana, Zamir." Sesini duymaya ihtiyacım var, zihnim şu sıralar çok gürültülü. Anlatacaklarım çok ağır, üşüyorum senin gibi...

Güçlükle araladı dudaklarını, kendi sesini bile duymak istemiyordu belki de. "Gülümsemeyi denedi ama başaramadı..." Söze böyle başladığında kısık sesi karşısında ellerimi kaldırarak yüzüme götürdüm. Gözyaşlarım avuçlarımın içine akmaya başladığında boğuk bir şekilde konuştum "Görünmez olmayı diledim ama beni gördüler Zamir! Kaçmama izin vermediler, zaten o koca adamlardan nasıl kaçabilirdi ki küçük bacaklarım?" Tuzlu gözyaşlarım içime süzüldü, yandım onların acısında. Tekrar yaşadım o günü, şimdi de hafızam silinse de unutsam diyordum.

"Kâhretsin Zamir! Neden küçüktü ki bedenim? Kollarıma girdiler, beni duvara vurdular. Canım acıdı, canım çok acıdı!" İçimdeki alev dışarıya çıktığında ellerimi çekerek yumruk yaptım ve öfkeyle dizlerimin üzerine vurdum. "Kaçamadı bu bacaklar!" Tekrar acıyla bağırarak vurmak istedim fakât Zamir, ellerini dizlerimin üzerine yerleştirdi. Yumruklarım onun ellerine şiddetle çarparken bunu umursamayarak gözlerime baktı "Senin suçun değildi!" Dudakları arasından çıkan sözler bu oldu. Kafamı iki yana salladım hızla, "Vücudumu kirlettiler, ruhuma derin yaralar açtılar!" Beni öldürdüler, bu ilk ölüşüm olmadı...

İçime sığdıramadığım sesler dışarıya vuruyor, yaşlar asit gibi yakıyordu tenimi. Yüzümü karşımdaki adama doğru yaklaştırarak fısıldadım "Hiçbirimizin suçu değildi, öyleyse neden cezasını biz çektik?" Kısık bir feryattı bu söylediklerim, iki elini de kaldırarak avuçlarını omuzlarıma koydu. Sakinleşmek istercesine dudaklarını yaladı, gözleri dolu dolu olmuştu. "Asil," dedi parçalanmış sesiyle "Asil'im..." derinden çıktı ismim. Ruhu ruhuma değiyordu, ikimiz de şimdi karşılıklı olarak gözyaşı döküyorduk.

Çünkü zihnimizde dolaşan görüntüler aynıydı.

"Susma Zamir, susma!" Tişörtünden tutarak sıktım yumruklarımı, dudaklarımdan bir hıçkırık daha kaçtı. "Kitap okusana bana Zamir?" Anlamı büyük bir yüktü bu dediklerim. Omuzları düştü, kafasını iki yana sallayarak dudaklarını araladı "O-okurum," dudaklarından bir hıçkırık kaçtığında kendini tutamayarak daha çok ağlamaya başladı. Fakât hâlâ güçlü olmaya çalışarak başını dik tutuyordu "Ben sana daha çok okurum..." Tuttuğu omuzlarımdan beni kendine doğru çekerek sıkıca sarıldı. Kafamı onun omzuna gömerken dişlerimi sıktım, kalp atışları göğüs kafesime çarpıyordu.

O beni anlıyor ve hissediyordu.

Kollarımı sıkıca onun beline dolarken derince iç çektim, kalbim sıkışıyordu. Canlı canlı mezara giriyor da nefes alamıyor gibiydim. "En başından beri farkındaydım, sen güçlü olmak için çok çabalıyordun. Çünkü sokakların acımasızlığı seni bu hâle getirmişti, güçlü olmak zorundaydın..." Gözyaşlarını sırtımda hisettim, damla damla akıyordu benimkiler gibi. "Benim kendimden başka kurtarıcım yok ki, ruhuma sahip çıkmak zorundayım." Her ne kadar acı çeksem de buna mecburum.

Bir eli saçlarımı okşamaya başladı, küçük bir çocuk gibi en savunmasız hâlimle duruyordum kollarının arasında. "Sen çok güçlü bir çocuksun, inan bana imreniyorum." Hıçkırıklarım dindiğinde kendimi son derece mayışmış hissediyordum. Kafamı boyun girintisine gömerek konuştum "Ne tesadüf, bende çok imreniyorum sana. Öyle güzel üstesinden geliyorsun ki her şeyin, yüzüne taktığın maske bile sahici." Umursamazlığı, insanları alaya alması ama aslında çokça düşünmesi. Hepsinin bir anlamı vardı, Zamir Vural'a yakışan da buydu...

Saçlarımdaki parmakları durdu ama ellerini çekmedi, derin bir nefes aldı. Gözyaşları hâlâ akıyor muydu bilmiyordum, öylece bekledik. Saniyeler dakikalarla çarpıştı, anılarım birer birer kayboldu. O geceyi gömdüm çıktığı yere, bir daha açmak istemezdim bu konuyu. Sadece Zamir'e geçmişimin en yaralı anısını anlatmıştım, onun anlattıklarıyla örtüşüyordu acılarım. Doğduğum benlikte hiçbir zaman mutlu olamamıştım. Ne ruhum izin vermişti yaşamama ne de etrafımda dolaşan canavarlar. Hepsi akbaba misali beni gözetliyor, leşimi bekliyorlardı. Onlara inat yaşıyordum ya, beni ben yapan da buydu işte.

"Elimde olsa seni kaçırırdım bu cehennemdem, çok uzaklara giderdik. Gerçek mutluluğu arardık, birlikte güler ve yine birlikte ağlardık." Zamir'in sesi beni hayallere daldırdı, gerçekten bu dediklerini düşündüm. Her şeyden ve herkesten uzakta sessiz sedasız bir yer...var mıydı böylesine huzurlu bir hayat? "Ama yapamam, yapamayız. Biz kaderimizden kaçamayız, mahkûmuz bunları yaşamaya. Leza tek gerçek ve ötesi yok, sonumuz namlunun ucunda..." Haklıydı, insan kaderinden kaçabilir miydi sanki? Kurucunun varlığını unutmaz, yaşadıklarımızı ise göz ardı edemezdik. Geriye kalan parçalarımız vardı, birleştirsek oluk oluk kan akardı.

Daha çok kanayacaktık...

"Önümüzdeki savaştan sonra belli olacak sonumuz. Ve bana söz ver Zamir, ölmeyeceksin." Ağzımdan çıkan sözler üzerine sessiz kalmayı tercih etti bir süre, sessizliği bir cevap değildi. Bu yüzden kaşlarımı çatarak kafamı kaldırdım boynundan. Onun gözlerine baktım, kızarmıştı beyazları. Elini kaldırarak serçe parmağını uzattı, büyük bir heyecanla serçe parmağımı onunkine doladım. İkimizde bir sözün içine girerken burukça gülümsedik. "Hayatta kalacağız Asil, ikimizde yaşayacağız."

Kafamı salladım elbette yaşayacaktık, biz aynı acıları yaşamış farklı bedenlerdik sadece. "Söz veriyorum Zamir, ölmeyeceğiz." Hiçbir şeyi başaramadık ama bunda kararlıydık...

"Zamir sözü veriyorum sana, Cara mia." Son sözüyle birlikte gülümsemem genişledi.

Fakât aklımın bir köşesinde safir mavilere verdiğim söz vardı, içim kıpır kıpır olurken derin bir nefes çektim. Yaklaşan birçok son vardı ama kadere çizilen bir taneydi...

-------
One shot tadında bir bölüm oldu, oldukça hoşuma gitti. Umarım sizde beğenmişsinizdir. Finale adım adım gidiyoruz, kurucu sağolsun savaşlar erkene alınıyor. Bakalım daha neler göreceğiz...

Asil'in Zamir ile öpüşmesine belki karşı gelecekler olur ama hiç pişman değilim. Her karakterin yeri derin ve özel, bu kurgu aşkı iliklerinize kadar hissedeceğiniz bir kurgu değil Oldukça olağandışı olayların olduğu 'Harem' kurgusu. Haremin ne demek olduğunu açıklamaktan yoruldum :(

Özel hayatımda yaşadığım sorunlar ve Wattyden soğuduğum için ortadan kaybolmayı çok düşündüm ama 1049'a haksızlık etmek istemedim. Finali hak eden bir kurgu, okuyan kişilere bu kötülüğü yapamazdım. Belki finali verdikten sonra ara veririm, instagramda da bahsettiğim üzere taslakta olan çok kitabım var. Önceliğim liderlerin çocukları olan gençlik kurgum, taslakta bölüm biriktiriyorum ona.

Yine çok konuştum çünkü beni takip etmediğiniz için duyuruları alamıyorsunuz. Hem buradan hem de ig hesabım olan lolashiyu'dan takip etmenizi rica ediyorum.

Görüşmek üzere 💜

Continue lendo

Você também vai gostar

BİRADER De Khalesi

Ficção Adolescente

2.5M 202K 70
[TAMAMLANDI] İki damadın garip hikâyesi...
SİVASLI -GAY De Khalesi

Ficção Adolescente

678K 54.9K 21
[TAMAMLANDI] Sivas'tan adam çıksa iti meşhur olmazdı.
1.2M 74.2K 47
Tüm hayatını sahip olduğu fikirleriyle yaşayan bir adam ile hiçbir ideolojiye sahip olmayan adamın hikayesi... 10.12.2017~19. 11.2018
KABADAYI [BXB] De Lord

Ficção Adolescente

3M 231K 78
[Tamamlandı] Kabadayıların ve tehlikeli tiplerin olduğu şehrin en kötü mahallesi ve lisesi...