Chronosaurus | Changbin

By cileklisut00

43.6K 4.6K 5.6K

[Ne kadar üzgünsen o kadar mutluyum. Ne kadar incindiysen o kadar eğlendim.] Ülkenin her yerinde, neredeyse h... More

⚠️⚠️⚠️
GİRİŞ
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20

21×FİNAL

2.2K 226 360
By cileklisut00

Geceyi geçirmek için kaldığımız apartmanın kapısının önündeki basamakların en tepesinde otururken bacak bacak üstüne atmıştım. Changbin battaniye getirmek için içeri gitmişti. Herkes uyuyordu ama beni yine uyku tutmayınca biraz sohbet etmeye karar vermiştik.

Bahar geliyordu ancak havalar hâlâ serindi. Şu an gece olduğu için biraz daha soğuktu.

Boş caddeye ve camları kırılıp asfalta dökülen market ile mağazalarda gözlerimi gezdirdim. Bu evrene geçtiğimizden beri düzenli bir yer görmemiştik. Her yer böyle yağmalanmış ve parçalanmıştı. Gerçekten insanları ve düzenlerini özleyeceğimi hiç düşünmezdim. Benim gibi dağınıklığı seven biri bile bıkmıştı.

Sokağın başında fark ettiğim hareketlilik ile başımı hızla o tarafa çevirdim. İki adam, ellerinde silah vardı, buraya geliyordu. Uzun süredir yoldaydık, sanırım 12 gün olmuştu ve bu süre boyunca Minho'nun konuştuğu hayvanlardan başka bir canlıya rastlamamıştık. Asker olmadıkları silahlarını tutuşlarından belliydi. Üstlerindeki kıyafetler eskiydi ve yer yer sökülmüştü.

Yanıma gelmelerini tepki vermeden izledim. Aramızda birkaç adım kalana kadar yürümüş, sonra durmuşlardı. Bir tanesi bana bir şeyler söyledi ama dilini anlamadığım için boş boş bakmaya devam ettim. Israrla konuşmaya devam edince omuz silkerek elimi salladım ve gitmelerini işaret ettim. Hiç uğraşamazdım şu an. Uykuya ihtiyacım olduğu ve sürekli yolda olduğumuz için yorgun düşmüştüm.

Tepkim onları sinirlendirdi. Konuşmayan adam hışımla üzerime yürüyüp saçlarıma uzandığında duvara çarpmış gibi geriye savruldu. Hemen ardından Changbin apartmandan çıkmış ve battaniyeyi omuzlarıma bırakmıştı. Sonra da karşımızdaki adamları yok sayarak yanıma oturdu ve kolunu omzuma atıp beni göğsüne çekti. Isındığım için mayışmış ve biraz daha ona sırnaşmıştım.

Bu sırada neye uğradıklarını şaşıran adamlar bir süre şaşkın şaşkın bize bakmış ve tekrar saldırmaya kalkmıştı. Her seferinde Changbin'in etrafımıza koyduğu kalkana çarparak bize yaklaşamasalar da pes etmek yerine iyice sinirlenmişlerdi.

"Isındın mı biraz?" diye sordu Changbin yumuşak bir sesle. Onaylayan mırıltılar çıkarırken gözlerim adamların üstündeydi. Şu an bizim için sinekten farkları yoktu, rahatsız ediyorlardı. Changbin aklına bir şey gelmiş gibi omzumdaki kolunu çekip ayağa kalktı. "Tuvalete gitmem lazım, iki dakika idare et şunları."

Başımı sağladığımda içeri girmişti. Adamlar bize yaklaşamayacaklarını düşündükleri için kalkanın diğer tarafına geçmek çabalamayı bıraktı ve giden Changbin'e baktılar. Bakışları bana dönünce elimle gitmelerini işaret ettim tekrar. Pes ederek uzaklaşmaya başladıklarında gözlerimi devirip battaniyeye biraz daha sarılmıştım. Boşu boşuna kendilerini yormuşlardı.

Changbin tekrar dışarı çıktıktan sonra yanıma oturdu. "Ne yaptın adamlara? Bu kadar kısa sürede öldürüp gömemezsin." dedi şakayla.

Gülerek, "Sence gömerek kendimi yorar mıyım? Gitmelerini işaret ettim, pes edip gittiler." demiştim.

"Kesin yemeğimizi istiyorlardı." dedi ve yanağıma dudaklarını bastırdı.

•••

Maha Cumhuriyeti'ne, toplamda 25 gün süren yolculuğumuzun sonunda ulaşmıştık. Chan iyileşmişti. Felix ayağa kalkıp dolaşabiliyor ve eskisi kadar uyumuyordu ama hâlâ rengi bembeyazdı, henüz tam anlamıyla kendine gelememişti. Jeongin ise günün büyük bir kısmını uyuyarak geçiriyor ve uyanık olduğu zamanlarda da bize şımarıyor, bebek gibi mızmızlanıyordu. Birkaç aya hem Felix'in hem de Jeongin'in bir şeyi kalmayacaktı.

Arkamızdan gelen çatırdama sesiyle herkes o tarafa bakmıştı. Ben de omzumun üzerinden baktığımda yanımızda gezdirdiğimiz doktor yere yığıldı, Seungmin de hemen başındaydı. Ona baktığımızı anlayınca ellerini silkeyerek, "Boyun kırmak çok zevkli, size de öneririm." demişti. Doktor artık işimize yaramayacağı için ondan kurtulmak en iyi çözümdü.

"İyice zıvanadan çıktınız." diye söylendi Minho.

"Hyung, sanki sen birilerini öldürmekten hoşlanmıyormuşsun gibi konuşma." diye homurdandı Seungmin.

"Şşt," diyerek başlayacak olan tartışmayı durdurdum. "Artık yeni bir hayata başlıyoruz. Öldürmek ya da yaralamak yok."

Jisung, "Bunu senden duymak garip hissettiriyor ama mutluyum." dedi.

Aynı şekilde hissettiğim için gülümsedim. Yolculuğumuz en sonunda bitmişti, sırada yerleşmek vardı. Bu uzun yolculukta fazlaca yıpranmış olmamıza rağmen değmişti.

Arabada uyuklayan Jeongin ve yanında oturup boş bakışlarla etrafı izleyen Felix'e baktım. Kapıyı açtığımda bana çevirmişti bakışlarını. "Gelsene dışarı." dediğimde başını sağa sola salladı.

"Biraz başım ağrıyor, birazdan yine uyurum."

"Peki." diyerek kapattım kapıyı.

Jisung, "Sonunda be!" diye bağırınca ne olduğunu anlamak için herkesin baktığı tarafa bakmış ve bize doğru gelen Hyunjin, Chan ve Changbin'i görmüştüm. Üçünün yüzünde de kocaman bir gülümseme vardı. Kimlikleri çıkartmak ve diğer işler için dün sabah erkenden gitmişlerdi, şimdi ise güneş batalı bir saat olmuştu.

Hyunjin dayanamayıp elindeki çantayı havada sallarken bize doğru koşmaya başladı. Bir yandan da, "Zenginiz!" diye bağırmıştı. Bu hareketi hepimizi güldürdü. Yanımıza gelir gelmez çantayı açıp içindeki paraları göstermişti.

"Oha, harbiden zenginiz." dedi Seungmin şaşkınlıkla.

Hyunjin gururla, "Bankadaki bilgisayarları ele geçirdim." demişti.

Chan ve Changbin de yanımıza gelince Chan kimliklerimizi dağıttı. Kimliğimin üzerinde Seo Byul yazdığını gördüğümde gülümsemiş ve Changbin'in kimliğine bakmıştım. Onunkinde de Seo Changbin yazıyordu.

"Bilerek aynı yazdırdım." dedi Changbin.

"Hoşuma gitti." diye mırıldandım. Tepkime karşılık kıkırdamıştı.

"Nerede kalacağız?" diye soran Minho'ya Seungmin, "Onu boş ver, gidip yemek yiyelim." dedi. Gülmüştük ama ona hak veriyorduk. Aylardır aynı şeyi yemekten midemiz bulanmıştı. Güzel bir şeyler yemek istiyorduk artık.

"Hadi yemek yemeye o zaman." dedi Chan yüzündeki kocaman gülümsemeyle. Tabii önce doktorun cesedini yakmış ve getirdikleri yeni plakaları arabalara takmıştık.

Şehre girer girmez etrafı merakla süzmeye başladım. Hava karardığı için her yer rengarenk ışıklarla aydınlatılmıştı. Caddeler arabalarla, kaldırımlar insanlarla doluydu. Bu kadar insanı uzun zaman sonra görünce heyecanlanmıştım.

Hayat burada çok sıradan görünüyordu, aynı bizim evrenimizdeki gibiydi. Sırtlarındaki okul çantalarıyla gezen grup grup öğrenciler, aileler, tek başına olanlar ya da telefonla konuşanlar. Teknolojinin bizimkinden hiçbir farkı yoktu ve bu iyiydi.

Arabaları park ettikten sonra iyi görünen bir yere girdik. Kalabalık olduğumuz için masaları birleştirmiştik ve hepimiz çok mutluyduk. Hyunjin bir şeyler sipariş ettikten sonra bize döndü. "İnternetten yemeklerin yapılışlarına ve içinde neler olduğuna bakarak istedim, içiniz rahat olsun." Hyunjin'in yanında oturan Felix ve Jisung ona sarılıp teşekkür ederken Hyunjin gururla sırıtıyordu.

Yemekler gelince nefes almadan yemeye başlamıştık. Arada bir yemeklerin ne kadar güzel olduğuna dair yorum yapmak dışında hiç konuşmadık.

Yemekten sonra hepimiz kendimize gelmiştik resmen. Hyunjin internetten kalacak bir otel ayarlarken bizim çenemiz açılmıştı. Kahkahalarımız ve heyecanlı konuşmalarımız ortalığı inletiyor, etraftakilerin bize bakmasına sebep oluyordu ama umrumuzda değildi.

Birkaç gün, kalacak bir ev bulana kadar, otelde kaldık. Bulduğumuz ev tam da hayal ettiğim gibi ağaçların arasında, iki katlı bir evdi. Yani tam da bu çocuklarla ilk karşılaştığım zaman kaldıkları ev gibi.

Tabi, bu daha yeniydi.

Kalacağımız odalara karar verdikten ve satın aldığımız eşyaları yerleştirdikten sonra Changbin, "Boş oda kalması iyi oldu. İlerde çocuk odası yaparız." demişti.

Diğerleri şaşırarak, "Çocuk mu?" diye sorduklarında Changbin başıyla onayladı.

"Ya çok güzel olmaz mı? Etrafta fıtı fıtı dolaşırlar, oyun falan oynarlar." dedi Felix heyecanla. Sadece düşünmek bile hepimizi gülümsetmişti.

"Biz amca mı oluyoruz dayı mı peki?" dedi Jisung gülerek.

Bu sırada Hyunjin sessizce, "Hey." demişti ama hepimiz o kadar heyecanlıydık ki konuşmaya devam ettik.

"Amca tabii ki!" dedi Changbin.

"Yoo, dayı." dedim yüzümdeki 'Sıkıyorsa itiraz et.' bakışlarıyla. Changbin bana baktıktan sonra itiraz etmeye cesaret edemeyip yutkunmuştu.

"Ben dayı olurum zaten." dedi Jeongin mutlulukla gülümseyerek.

Changbin, "Tamam dayı olun siz." dedi sakince. Tepkisine gülerken Hyunjin daha sesli bir şekilde, "Hey." dedi.

"Chan hyung dede olsun!" dedi Minho sinsi sinsi sırıtarak.

"Hey hey hey." diyerek itiraz etti Chan.

Hyunjin en sonunda, "Size diyorum!" diye bağırınca ona baktık. Sonunda dikkatimizi çekince sakinleşti ve, "Üzgünüm ama çocuk olmayacak." dedi.

Changbin ile aynı anda, "Ne?" dediğimizde Hyunjin, üzgün bir ifadeyle konuşmaya devam etti.

"Bakın, ben deney üssündeyken bütün belge ve raporları okumuştum. O deneyler bizim DNA'mızı değiştirdiği gibi çocuğumuz olmasını da engelliyor. Yani hiçbirimiz anne ya da baba olamayız, ne kadar denersek deneyelim."

Yutkundum. Zihnimden bir sürü düşünce geçiyordu fakat en baskını Changbin'in ne hissettiğiydi. O benden daha çok istiyordu sonuçta.

Başımı çevirip ona bakmamla neredeyse koşar gibi evden çıkması bir oldu. Peşinden gitmek istediğimde Chan kolumdan tutup durdurdu beni. Hepsi üzgündü şimdi. "Yalnız kalsın biraz." dedi Chan.

Başımı yavaşça sallamış ve kolumu bırakmasını beklemiştim. "Ben... ben de biraz yalnız kalsam iyi olur." diyerek Changbin ile kullandığımız odaya girdim.

Hayal kurmak kötü bir şeydi. Bir daha kurmayacaktım.

Yatağa uzanıp yüzümü yastığa gömdüm. Göz yaşlarım sessizce yastığa akarken, anne olma fikrini ne zaman bu kadar benimsediğimi sorguladım.

Uzun süre odadan çıkmayıp sessizce ağladım. Bir ara kapı tıklamış ve Jeongin'in sesini duymuştum. "Noona, yemek hazır."

Ellerimden destek alarak oturdum. Bir elimle yüzümü sıvazlarken, "Aç değilim." demiştim. Sesim uzun süre boyunca ağladığım için boğuk çıkmıştı.

Jeongin'in iç çektiğini duyduktan sonra, "Buraya getireyim mi?" diye sordu.

Bomboş hissediyordum. "Gerek yok, siz yiyin."

Tereddütle, "...Peki." dedi ve uzaklaşan adım seslerini duydum. Birkaç dakika oturduğum yerden karşımdaki duvarı izlemiştim, sonra da kapı açılmış ve Changbin içeri girmişti.

Birkaç saniye bakıştıktan sonra Changbin boğazını temizleyip, "Gel hadi, yemek yiyelim." dedi.

Başımı sallayıp reddettiğimde önümde diz çökerek yere oturdu. Ellerimi tutarken hafifçe tebessüm etmişti. "Üzülme. Belki de bu en iyisidir."

Anlamadığım için, "Nasıl iyi olabilir?" dedim.

"Sonuçta bizim çocuğumuzun insan olacağı bile kesin olmazdı ki. İnsan olsaydı bile normal olmazdı, bizim gibi güçleri olurdu mutlaka. Bunu istemem açıkçası, çocuğun hayatı bizimki gibi mahvolur."

Haklıydı. Açıklaması ve hiç doğmayacak bir çocuk hakkında canavar olacağına dair imada bulunmuş olması beni sinirlendirse de haklıydı. Ayrıca eminim o benden daha da üzgündü.

Dudaklarımı birbirine bastırıp oturduğum yerde kaydım ve Changbin'in kucağına oturdum. Hemen bana sarılıp başını boynuma gömmüştü.

Konuşmak yerine sarıldık sadece. Hissettiklerimizi ifade edebileceğimiz daha iyi bir yol yoktu zaten. Konuşmak işe yaramayacaktı.

•••

Bahçenin bir kısmını ellerindeki küreklerle kazan ve toprağı havalandıran çocukları pencereden izlemeyi bırakıp limonata yapan Felix'e yardım ettim. Bizimkiler ekip biçmeye heveslenmişti, bu yüzden sabahtan beri uğraşıyorlardı.

Jeongin, ben ve Felix ise onların bu uğraşlarını gereksiz bulmuştuk. Yine de karşı çıkmak yerine içmeleri için limonata hazırlıyorduk. Hem Jeongin daha yeni kendine geliyordu. İsteseydi bile güneşin altında çalışmasına izin vermezdim.

Ben resim çizmeye merak salmıştım, Felix ise yemek pişirmeye. Jeongin de tepemizde dolaşıp bize laf atıyordu.

Kavanozdaki şekerden kaşıkla alıp sürahiye dökmek üzereyken Felix, "Byul dur, o çok!" diyerek hemen elimi tutmuştu. Somurtup kaşığı geri çektim.

"Çok değil." diye homurdandığımda kıkırdayarak elimden aldığı kaşığı kavanoza geri boşaltılmıştı.

"Zaten dört kaşık şeker döktük, bu fazlaydı noona. Mızmızlanma." dedi Jeongin. Sandalyeye oturmuş bizi izliyordu.

Ellerimi belime koyarak, "Beyefendiye bakın, oturduğu yerden noonasına laf da yetiştiriyor." dedim.

Felix tepsiye koyduğu bardakları Jeongin'in eline tutuştururken, "Büyüklere saygı da kalmamış." diyerek bana destek çıkmıştı. "Hadi, bahçeye götür bunları."

Jeongin gülümseyerek mutfaktan çıkınca Felix benim elime de tabağa doldurduğu kurabiyeleri ve sürahiyi vermiş, kendisi de kilim ve minder almıştı.

Bahçeye çıkıp gölgeye serdiğimiz kilimle birlikte Jeongin diğerlerine seslendi. "Gelin hadi!" Ellerindeki kürek ve ismini bilmediğim aletleri yere atıp yanımıza geldiler. Jeongin burnunu tutup, "Iy, ter kokuyorsunuz." demişti.

Ah, bunu dememeliydi çünkü saniyesinde Hyunjin ve Minho tarafından kıstırılmıştı. İkisi de Jeongin'e sıkıca sarılırken Jeongin ağlar gibi bir ses çıkarıp bağırdı, "İMDAT!"

Changbin, boğuşan üçlüye bakarak gülmüş ve yanıma oturmuştu. Felix doldurduğu bardaklardan bize uzattı.

Changbin tişört giyiniyordu ve kollarındaki damarları belli oluyordu. Sırıtarak parmaklarımı kolunda gezdirdiğimde içtiği limonata nefes borusuna kaçmış ve öksürmeye başlamıştı. Elimi sırtına koyup sıvazlarken öksürükleri azalmıştı. Kulağına eğilip fısıldadım.

"Sen iyice kas mı yaptın ne? Akşam odada daha detaylı bakayım mı?"

Ve tekrar öksürmeye başladı.

"Su getireyim mi?" dedi Jisung. Onlar Changbin'in neden boğulduklarını bilmedikleri için güldüm. Changbin de 'gerek yok' der gibi elini sallamış ve hemen sonrasında sakinleşmişti.

İmalı bir bakış attım Changbin'e. O ise, "Uslu dur." diye fısıldadı. Diğerleri kendi aralarında konuşmaya daldığı için rahattım.

"Bir şey yapmadım zaten." dediğimde gözlerini devirmişti.

"Varlığın yetiyor diyorum anlamıyorsun. Eline koluna sahip çık."

Kurabiyelerden alıp ısırmadan önce, "Neyse, geceyi bekleyeyim bari." demiştim.

Ne yaptınız ettiniz bu kitabı güzel bitirttiniz, tebrik ediyorum sizi 👏

Ee, beğendiniz mi finali? İçinize sindi mi?

Bir ara bu kitap cidden bitmeyecek sanmıştım, bittiği için mutluyum ama aynı zamanda üzgünüm de. 7 ay olmuş bunu yazmaya başlayalı, bu sürede çok benimsemişim tüm karakterleri.

Söyleyeceğim birkaç şey daha vardı ama unuttum jskfndbzogmd

Özel bölüm ne zaman gelir bilmiyorum ama arayı açmamaya çalışırım.

Bu yolculukta Byul ve çocuklara katıldığınız için teşekkür ederim. Umarım okuduğunuza değmiştir :)

Sizi seviyorum 🧡

Continue Reading

You'll Also Like

527K 47.4K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
1.4K 153 7
Minho ile hayal et Minho 🫀❤ Y/N hikayesi Skz hikayesi
58.4K 5.7K 21
hataydı, unutmak gerekiyordu, peki neden hayatına devam edemezmiş gibi hissediyordu
2.8K 298 41
Babymonster olası diyaloglar Wattpadte ilk Babymonster fici ⚠⚠⚠