reformic pains // taekook

By primulajjk

96.6K 10K 4.5K

"bizim gibilerin en sevdiği şarkıları olmaz jeongguk." -151220, pazartesi More

00|tanıtım
01|kahrolası perşembeler
02|bakma öyle, yürek dayanmıyor
03|şarkılardan yoksun masallar
04|yağsın yağmur, ağlasın şarkılar
05|herkesten sakın, herkesten yakın
06|var olmayan aşka lanet etmek
07|varoluşumun yok oluşu
08|düş kırıklarının melodileri
09|belirsizlikler ve zamazingolar
10|şimdi kim iyileştirecek bizi
11|acımıyor dedikçe acıtıyorsun
12|varla yok arası, ölümden beter
13|ellerimde ellerin
14|kalsan keşke, en çok benimle
15|tatlıymış geceler oysa
16|dünyanın en güzel çiçeği
17|yaşasındı perşembeler
18|avuçların çiçek; avuçlarında şiirler büyüyecek
19|durma öyle ağlamaklı
20|sen sevmezsin yağmurları
21|şimdi ben bağlasam mı kollarından geceyi
23|bundan ötesi acıtmasın bizi
24|gitsen hatırlamam, öpsen hiç unutmam
perşembeler kahrolalı bir yıl olmuş (:
perşembeler kahrolalı koca 2 yıl olmuş :(

22|bakışları zaten gökyüzü

1.3K 160 81
By primulajjk

rp için bir playlist hazırladım ve linki profilimde yer alıyor. spotify'dan "reformic pains" olarak aratsanız da karşınıza çıkacaktır. şarkıların hepsi bana rp'yi çok anımsattığı ve hatta biri direkt rp için yazılmış olduğundan dinlemenizi tavsiye ediyorum.

playlist işlerinden de anlamam pek hesabı bile sırf bunun için açtım ama bakalım...

-

"Bu gece karanlığa sırtımı dönmüştüm.
Perdeleri çekip bir yürek dolusu yıldızın aydınlattığı, dört duvarın kuşattığı bir odada kalmış ve aydınlığımı yaratmıştım.

Sahici ışıkları kaldırıp atmıştım, içimde yanan bir şeyler vardı da o sızıları ışığım bellemiştim. Gökyüzünü kendime ait kılmıştım ve şimdi dört bir yanım da hüzünle kuşanmış gibiydi.

Sayısızdı, buna kalkışmak akıl kârı dahi değildi. Fakat içimde yanıp sönen, hevese bulanan bir yan vardı ki zannetmiyordum; iflah olmazdı.

Işıkları kaldırıp atmak demişiz, tüm perdeleri çekmek ve karanlığa sırt çevirmek. Bir çelişkiler bütünü olup çıkıyordu keza yüreğin ateşi kararan göze ışık olmazdı. Bu başlı başına bir kandırmacaydı.

Yolumu kaybettiğimde parlayan bakışlarıydı her bir yanımı aydınlatan, işittiğim bir çocuk saflığındaki gülüştü gideceğim yeri gösteren, bir adamın elleriydi benim adresim, evim dediğim ruhuydu ve benimse soluklarım kesilmek bilmezdi zira teni bir gül bahçesiydi.

Neydi beni bu denli alaşağı eden, tüm algılarıma diz çöktüren ve fikirlerimi sarsıp duran?

Ben kırdıkça tadıyormuşsun meğer hüznü, en coşkulu sevinçlere benimle ortak olup en güzel şarkıları benimleyken keşfediyormuşsun. Küçüğüm, biriciğim benimle büyütüyormuşsun içindeki çocuğu.

Kendine ağlarken onun gözyaşlarını siliyormuşsun, canın yanarken önce onu iyileştiriyormuşsun, mutluluğu ilk onun gözlerinde görüp ona koşarken buluyormuşsun kendini her seferinde.

Dönüp bakıyorum ve belki de algılarımı zorlayan bu idrakla en büyük sarsılmayı ben yaşıyorum.

Benmişim meğer diyorum o vakit; içindeki çocuk, benmişim."

-Kim Taehyung

***

kim taehyung'un anlatımından,

Uzun süre bilgisayar ışığına maruz kalan gözlerim sızlamaya başlarken bitirdiğim yazımı, sadece kendime ait kıldığım yazılarımın olduğu dosyaya kaydettim ve bilgisayarımı kapattım.

Berbat bir gece geçiriyordum.

Akşam Jeongguk'un yatağında uyuyakalmıştım ve gördüğüm kabusla da gözlerimi aralamam gece yarısını bulmuştu. Jiminler evdeydi ve belli ki benim de öylece uyuyakaldığımı da görmüş ve beni uyandırmamışlardı. Öyle ki uyandığımda üzerimde Jeongguk'un kıyamadığım kokusuna bürünmüş battaniyesini de onlardan biri üzerime örtmüş olmalıydı.

Bir süre uyandığım yerden tavanı izlemiştim. Her seferinde duvarlara kaymamak adına bakışlarımı zorlasam da nihayetinde yenik düşüyordum. Boğazımda oluşan yumru geçmek bilmiyordu ve o an Jeongguk'un ne yapıyor olduğunu düşünmekten içime dolan rahatsızlığı söküp atamıyordum.

Yastığının altında ona verdiğim kabus kovalayan bebek varken Jeongguk'un uykusuz kalabilme ihtimali bile canımı epeyce sıktı o an.

Onu aramaya cesaretim yoktu. Bir süre sakin kalsın, kafasını dinlesin istiyordum.

Ya da belki de korkağın tekiydim ve aradığım an açılmayacağını düşündüğüm telefondan çekiniyordum.

İçimdeki bu karmaşa, kararsızlık ve belirsizlik hali bitmek bilmezken ve o an Jeongguk'un orada olmadığı odası üzerime gelmeye başlarken saatin kaç olduğuna bakmadım ve sessizce evlerinden çıkıp evime geçtim yanımdaki anahtarla.

Bizimkiler de çoktan derin uykuya geçmişti fakat adımlarımı temkinli atmaktan kaçınamazken sessizce odama çıkmıştım.

Kaçan uykum belli ki epeyce bana uğramayacaktı. Bu yüzden bilgisayarımı açıp bir şeyler yazma ihtiyacı ile adeta kıvranırken saatlerce öylece düşünmüş ve yarım yamalak bir şeyler çıkarmıştım ortaya.

Dergiye bir süre yazı göndermeyecektim. Öyle ki bundan sonra Jeongguk'a dair bir şeyler yazıp herkese sunmak da korkutucu geliyordu. Onu bildikçe insanlar sanki kopuyordu bir şeyler.

Bu, bir yerden sonra katlanılmazdı.

Bu yüzden zaten hep yazdığımdan yine bir şeyler karalamış ve kimsenin daha önce okumadığı yazılarımın arasına eklemiştim.

Şimdi ise gözlerim kapanmaya meyilli gibi aniden uyku bastırmıştı. Saat neredeyse sabaha varacaktı ve kafamda bir dolu düşünce yığını ile ne yapacağımı bilemezken yatağıma uzanmıştım.

Bir süre Jeongguk'u ve yıldızlarını düşündüm. Her hareketime nasıl böyle delicesine anlam yüklediğine hayretler ettim. Sayısız anımızı kendince muhafaza edip kendine ait kılmıştı ve işin en tüyler ürperten yanı da şimdiye dek tüm bunlardan habersiz oluşumdu.

Gözlerim artık direnmeyi bırakmadan evvel telefonuma uzandım ve konuşmasak bile Yugyeom'un kayıtlı numarasına mesaj gönderdim bir kez daha düşünmeden.

taehyung:
jeongguk'u arada bir kontrol eder misin, sık sık üzerini açıyor çünkü.
ve bir de benim yerime bir kez daha iyi geceler dile.
teşekkür ederim.

yugyeom:
uyuyor olduğundan emin değilim fakat bakacağım, iyi geceler.

***

jeon jeongguk'un anlatımından,

Karanlık içime sinmiş gibi olduğum yerde uzanmaya devam ettim. Tenime temas eden soğuktan kaçınmadım ve üşüsem bile camdan dışarısını izlemeye devam ettim.

Saat epey ilerlemiş ve sabaha varmak üzereydi. Önceki günün şiddetli yağmuru etkisini hâlâ sürdürüyor gibiydi zira ruhum bundan yana hâlâ çok kırıktı.

Yugyeom'un evine ondan önce varıp her gelişimde kaldığım odaya gelmiştim direkt. Kendimi öylece yatağa atmış ve yerimden milim kımıldamadan saatlerce uzanmıştım. Bir ara birkaç saatlik uykuya dalmış sonrasında da evden gelen seslerle uyanmıştım.

Yugyeom uyuduğumu düşündüğünden odaya girmemişti fakat bu saate dek yeniden uyuyamamıştım.

Şimdi ise Yugyeom, bu saatte uyuması gerekirken adımlarını koridorda ilerlerken işitiyordum. Kaldığım oda ise koridorun en sonundaki oda olduğuna göre geleceği yer kuvvetle muhtemel burasıydı.

Beni bu halde görmesi azarlayacak olmasına sebep olsa bile hareketsizce yatmayı sürdürdüm. Bir ölüyü andırışım istemsizce gülmeme sebep oldu. Doğum günüm bana yeni bir yaş katmaktan ziyade ömrümden yılları çalıp kaçmış gibiydi.

Yugyeom'un adım sesleri kesildi, kapı kolunun ağır indirişini işittim ve aynı sessizlikte odaya girdi.

Adımları ağır ölçüde yatağa varırken tepemde öylece dikilen uykusuz bedenine baktım. Kaşlarını çatmış ve kollarını göğsünde birleştirmişti.

"Bir şey mi oldu?" dedim saatlerdir konuşmadığımdan garip çıkan sesimle.

"Seni kontrol etmeye geldim," dedi omuz silkip, "Üstünü falan açık bırakmışsındır diye." Kinayeli ses tonu ile ona sırtımı dönüp duvarı izlemeye başladım. Bedenim böylece yatakta yer bıraktı ve Yugyeom bulduğu boşluğa otururken "Uyuyamıyorum," dedim kısıkça bir tonda. "Ruhumu kaybettim sanki."

Omzuma çıkan eli beni sakinleştirmek istercesine ovdu ve iç çekti.

"Taehyung ile karşılaştım."

O an üşüyen bedenim daha da ürperdi, dönüp yüzüne bakamadım ve konuşamadım bile.

"Seni bulmak umuduyla eve geldi. Sen çıktıktan hemen sonra üstelik." Sürekli benim için geç kalıyor olması canımı sıkarken sessiz kalmaya devam ettim. "Elinde sana hazırladığı hediyesi vardı. Senin için aldım ondan. Görmek ister misin?"

"İsterim." dedim sesim bana bile zor ulaşırken. Öyle beceriksizdik ki birbirimizi severken mutlu etmede, bir hediyeyi bile başkası olmadan veremiyorduk.

Yugyeom yanımdan kalktı ve birkaç dakika sonra geri geldi. Önüme dönüp oturur pozisyona gelip dizlerimle bağdaş kurdum. Benim gibi oturup karşıma geçerken bakışlarım elindeki kutudaydı. Ortamıza bıraktı ve açmam için hafifçe bana ittirdi. Fakat o an açmadım. Gözlerimi Yugyeom'a çevirdim ve bir süre aklımdakileri nasıl ona söyleyeceğimi düşündüm.

"Keşke," dedi ben konuşmadan, "Keşke dinleseydin onu Jeongguk. Hâlâ neden geç kaldığını bilmiyorum. Ona sormadım fakat onu o halde görünce yalnızca üzüldüm. Asla seni üzmeyeceğini, bunun için çaba sarf etmeyeceğini bil. O yüzden iyi düşün ve onu anlamaya çalış."

"Kavga etmemişsiniz," dedim şaşırarak. En son karşılaştırdıkları zaman olanları hatırlayınca gerçekten şaşırmadan edemiyordum. "Gerçekten öylece oturup konuştunuz mu?"

"Evet, garip değil mi?" dedi, "Fakat o her şeyden önce mutsuzdu Jeongguk ve biz küçükken Taehyung her mutsuz olduğunda yanıma gelirdi. Sussa bile ve ben neler olduğunu bilmeden bir şeyler söylesem bile tüm sorunlarını çözmüşüm gibi davranırdı. Sanki yine öyle bir andı. Bilmiyorum, belki haksız olduğu bir durum olsa yüzüne yumruğu geçirirdim fakat dediğim gibi o yalnızca üzgün bir adamdı."

Bakışlarımı eğdim ve yeniden kutuyla yüz yüze geldim. Soracağım tüm sorular anlamını yitirmiş gibiydi. Taehyung mutsuzdu, henüz daha başındayken ilişkimiz sarsılmıştı. İçimdeki sönen heves ve hayal kırıklığı yüzünden ona arkamı dönmüştüm. Şimdi ise benden beterdi hali.

"Uyu şimdi. Haftasonu da dinlenirsin ve okulda denk gelirsiniz belki. O zaman yaparsın ne yapacaksan. Bana soramadığın her şeyi de ona sorarsın. Olur mu?"

"Olur," dedim kısıkça, "Teşekkür ederim."

"İyi geceler koca oğlan," dedi gülüp ayaklanırken, ben de tebessüm edip yanıtladım onu ve çıktı odadan.

Yugyeom'un dediğini ne yazık ki gerçekleştiremeyecektim çünkü şu an uyuyabileceğim son an bile değildi.

Önümdeki kutuyu biraz daha kendi yanıma çektim ve heyecandan titremesini umursamadım ellerimin. Kapağı yağan yağmurda yıpranmıştı fakat boyası akmamış, aynı haliyle duruyordu öyle.

Kapağına tutunan parmaklarım ağır bir tutumda kavradığı yerden kaldırdı ve ben o an nefes bile alamadım. Kutu titreyen parmaklarımın arasından kayıp gitti ve ben gördüğümle kaldım.

Bir süre kutunun içindekilere olduğu yerden baktım ve sonra parmaklarım biri turuncu, diğeri yeşil iki bilekliğe uzandı. Bu bileklikler iki yıl önce grupça gittiğimiz gezide gördüğüm bilekliklerdi. Her ikisini de çok beğenmiştim ve hatırladığım kadarıyla da acelemiz olduğundan almaya fırsatım olmamıştı. Bakışlarım bilekliğe iliştirilen küçük kağıda kaydı ve Taehyung'un bıraktığı notu okudum.

aynılarından bende de var, beraber kullanalım istedim

Dudaklarıma sinen titrek bir gülüşle daha sonra takmak adına kutuya geri bıraktım bileklikleri. Bu sefer iki renkli kozalak girdi bakışlarımın odağına ve bunun da anısı canlanıverdi zihnimde.

Taehyung, kozalak boyamayı çok severdi ve renklerine ayırıp kendince anlamlar yüklerdi. Elimdeki mor ve sarı kozalaklar için bir not aradım fakat bulamadım. Birbirine iple bağlanan kozalaklar ise belli ki yıldızlarımın eşiğine yer bulmak ister gibiydi. Kutuya geri bırakıp eski model bir kasete uzandım.

Kaset doldurulmuştu ve içinde ne vardı en ufak fikrim bile yoktu. Taehyung'un ne düşünüp nasıl davranacağını kestirebilmek hiçbir zaman mümkün olmazdı ve kim bilir, ne anlamlar yükleyip hazırlamıştı her birini. Bir süre kasette oyalanan bakışlarım altında ters çevirdim ve gördüğüm iki kelime ile hızlanan kalbimin soğuk yankılarını hissettim her bir yanımda. Kasetin al köşesine sığdırılan "Sweet Night" yazısı gözlerimin dolmasına sebep olmuştu çünkü Tanrım, bu Taehyung'un her seferinde bana söylediği ve bundan böyle en sevdiği şarkıydı.

Bana hediye etmişti.

İçimdeki hislerle başa çıkmak bundan sonrasında çok daha zor olmuştu zira kaseti özenle yerine bırakıp geriye kalan tek şeye uzanmıştı ellerim.

Özel basım olduğu her halinden belli bir kitabı kutudan çıkarıp üzerini inceledim.

Turuncu renkli kapağa işlenen "Ölüme Terk Edilen Yıldız Sarmalları" adı içimde bir şeylerin kırılmasına sebep olurken açıp içine bakmaya bir an cesaret edemedim. Fakat sabırsızlıkla dolup taşıyordum. Hâlâ titreyen parmaklarım kalınca kapağı araladığında ilk sayfa bomboştu. Bir sayfa daha çevirdiğimde ise gördüklerim sanki en asıllı kıyametimdi.

Birkaç kelimenin üzerimdeki yıkımı beni alaşağı ederken hatrıma haftalar öncesi düşmüş ve ben tüm kurduğumun sahiden de gerçekleşmesi ile öylece kalmıştım.

"Bir kitapta yer alsaydık, seni yaşatırdım bir tek."

"Hayatımın başrolünde yer veremezdim belki fakat senden başkasını da yaşatmazdım."

"Bir hikayeyi dillendirecek olsaydı benden çıkacak olan satırlar; senden başkasını anlatamazdı.

Çünkü senden yana olmayan bir şey gözümde boşluktan ötesi değildir."

Zamanın ötesinde fısıldamıştı bunları ruhuma Kim Taehyung, belki de iyileşir umuduyla.

"Kanayan Ruhum, Jeon Jeongguk'a."

Kim Taehyung

Kocaman sayfaya sığdırılan birkaç sözcüğün içimdeki karmaşası da hep bu yüzdendi işte. Bu delilikti, çılgınlıktan ötesi değildi belki de çünkü yapmıştı işte. Reddedilecek, kabul edilmeyecek bir yanı yoktu bunun.

Kim Taehyung bir kitap yazmış ve beni yaşatmıştı her satırında.

Okudukça ağlayacak, ağladıkça anlayacaktım onu.

Önümdeki kutuyu kapatıp yanıbaşımdaki masaya bıraktım. Elimdeki kitapla kaldım ve yatağa uzanan bedenim göğsüme bastırdığım kitabın ağırlığını ruhuma batışından hissetti.

Bir süre yalnızca öylece düşünüp durdum ve saat artık sabahın ilk vakitlerindeyken topladığım tüm cesaretimle okumaya başladım.

Demiştim işte, okudukça ağladım ve anlamakla da kalmadım bir tek. Ben yandım da içimde yükselen ateşin sızısı en çok ruhumu yaktı.

Zira Kim Taehyung yalnız bir adamdı ve tüm varlığını bana dair sözcüklere adamıştı.

***

kim taehyung'un anlatımından,

(birkaç gün sonra)

"Bugünlük bu kadar," dedi Bay Young iki saatin ardından dersi nihayet bitirmeye karar verirken, "Çıkabilirsiniz."

Bunun üzerine beklemeden toparlanmaya başladım çünkü kafam o kadar doluydu ki derse odaklanamamıştım hiç. Oturduğum arka sıralardan birinde sınıfın boşalmasını beklerken en önde oturan Yugyeom'a takıldı bakışlarım. Denk gelsek bile konuşmamıştık ve ufak bir selamla geçiştirmiştik. Açıkçası ona içimi dökmem yalnızca o güne özeldi sanki. Bir daha o cesareti bulabileceğimi sanmıyordum.

Nihayet o da çıktığında ben de çıkışa doğru ilerledim ve arka kapıdan çıkmak için herkesin aksi yönünde yürümeye devam ettim.

Benimle aynı yönde yürüyen yalnızca birkaç kişi vardı ve ağır adımlarımdan ötürü önüme geçmelerine izin verdim. Yerden kaldırdığım bakışlarım çıkış kapısına değdi ve bir adım dahi atamadım ondan sonra.

Gözlerim birkaç gündür görmediğim, konuşmadığım ve özleminden bi' hâl olduğum bedende takılı kaldı ve beni göremeyeceğini bildiğimden olduğum yerde durup Jeongguk'u izlemeye başladım. Onunsa bakışları elindeki telefonda, kimi zaman da yaslandığı duvardan ilerisiydi.

Baştan sonra siyah giyinmişti ve bakışlarını örten saçları kıvır kıvırdı. Ara ara gözlerini kısıp bahçede dolandırıyordu bakışlarını, uzağı iyi göremediğindendi.

Bölümü farklı olmasına rağmen bizim bölüm binamızda ne yapıyor olduğunu sorgulamaya kalkacağım an Yugyeom, arka bahçeden göründü ve Jeongguk'un yanına adımladı. Yüzündeki yorgun gülüşle birkaç kelime söyledi ve Jeongguk'un ona karşılık verdiğini gördüm. Aramızda hatrı sayılır mesafe bulunduğundan ne konuştuklarını işitemiyordum.

Hoş, duysam bile odağım Jeongguk ile öylesine çok dolmuştu ki başka bir şey ile ilgilenemiyordum. Uykusuz oluşu her halinden belli oluyordu. Bu birkaç günde belli ki dinlenip zihnini toparlayamamıştı. Sırf bu sebeple onu aramamış ve devamlı Yugyeom ile konuşarak nasıl olduğunu öğrenmiştim.

Birbirimizden uzak kalırsak zihnindeki karmaşa diner ve daha sağlıklı bir şekilde sorunlarımızı hallederiz diye düşünmüştüm fakat Jeongguk şu an umduğum gibi durmuyordu.

Derince bir soluk ile göğsümü şişirirken iç çekip arkama dönecektim ki Yugyeom'un bakışları bana döndü. Jeongguk ise yeniden elindeki telefona dönmüştü. Neden orada durup beklediklerini anlayamamıştım fakat Yugyeom'un ifadesiz bakışları bir anda yumuşayıverdi, Jeongguk'a dönüp bir şeyler söyleyeceğini anladığım anda iki yana salladığım başım ile hızla onu reddettim. Burada olduğumu Jeongguk'un bilmesini istemiyordum.

Yugyeom, bir süre emin olup olmadığımı görmek adına gözlerime baktı, sonra omuzları çöktü ve elini Jeongguk'un omzuna atıp bir şeyler söyledi. Benim hakkımda olmadığını Jeongguk'un bana sırtını dönüp yürümeye başlaması ile anladım. Yugyeom son kez bana dönüp onaylamazcasına bir ifade takınırken o da Jeongguk'a eşlik etti ve olduğum yerden uzaklaşan bedenlerini izledim.

Sırtımı dayadığım kolon bile sanki destek olamadı bana. Adımlarım ruhsuzca bina dışına çıkarken ve yollarda öylesine yürürken de hiçbir şey düşünemedim. Oysa zihnim alabildiğine doluydu ve Jeongguk bir an olsun aklımdan çıkmak bilmiyordu.

Neden bir türlü aramızdakileri yola koyamadığımıza anlam veremiyordum. Neden her seferinde oluşan pürüzlerin ayağımıza takıldığına yahut sevgimizin bir şeylere yetemeyişine de bir cevap bulamadım.

Yollar boşaldıkça uzadı ve ben düşündükçe zihnim daha da doldu.

Geçen saatler ise yine en çok bizi yordu.

***

jeon jeongguk'un anlatımından,

"Yugyeom!" diye seslendim mutfaktan üst kata doğru, aldığım cevap ile "Yemek hazır hadi gel." dedim ve masaya oturdum.

Okuldan döneli birkaç saat olmuştu ve Yugyeom geldiği gibi yorgunluktan öldüğünü söyleyip odasına gitmişti. Birkaç gündür yatmaktan başka bir şey yapmadığımdan dolabı karıştırıp bir şeyler çıkarmış ve yemek hazırlamıştım.

"Ya var ya," diye söylendi Yugyeom koridorda kendi kendine söylenirken, "Anasını satayım, bıktım ben bu Young herifinden. İki saat ders mi yapılır? Yaşlı da bir şey hiç mi yorulmaz ya? Öldük biz sınıfın yarısı çoktan uçmuş, adamın umrunda bile değil."

Sözlerine gülüp yemeğe başlarken o da gelmiş ve karşıma geçmişti. Sofraya memnun bakışlar atarken uzanıp yanağımı parmakları ile kıstırmış ve eline vurmam ile geri çekmişti.

"Ne bu hamaratlık ya? Nereden öğrendin yemek yapmayı sen böyle?"

"Kimden olabilir?" dedim ağzımdakini yutup sorgularcasına konuşurken, "Jin hyung durduk yere ben ve Jimin'i mutfağa çağırıp öğretiyordu. Hiç de dinlemiyordum yahu, nasıl aklımda kalmışsa..."

"Jin hyung efsane herif ya. Bayılıyorum ona." dedi ağzındakini yutmadan konuşup. Bir gün boğulup gidecekti de öyle aklı başına gelecekti. Gözlerimi devirip yemeğime devam ederken bir süre sessiz kalıp tabaklarımızdaki çoğu yemeği yemiştik. Sonra Yugyeom oturduğu yerden geriye yaslanıp bana bakmış ve "Taehyung'u gördün mü hiç bugün?" diye sormuştu.

Çiğnediğim lokmam öylece ağzımda kalmış ve iki yana sallamıştım kafamı.

"Hayır, görmedim. Gelmiş miydi?"

"Evet," dedi bakışlarını masaya indirip, "Nasıl denk gelmediniz ki?"

"Bilmiyorum," dedim omuz silkip, "Yugyeom, sana bir şey anlatmam gerek." Gergin çıkan ses tonum kaşlarını çatmasına sebep olurken oturuşu dikleşti.

"Dinliyorum."

"Taehyung," dedim bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Bana hazırladığı hediyeden haberin var mı?" Kafasını iki yana sallamasıyla devam ettim, "Bir kitap yazmış. Biz tanıştıktan birkaç ay sonra başlamış ve biz bir şeyler yaşamaya başladıktan sonra bitirmiş." Bundan sonrasını nasıl anlatacağımı bilemedim. Yugyeom hediyeleri bana verdikten sonra tek yaptığım kitabı okumak olmuştu. Üç gecem bu şekilde birkaç saatlik uykularla geçmiş ve ben geriye kalan tüm vaktimde başka hiçbir şey yapmamıştım.

"Öyle mi?" dedi Yugyeom sessizliğe gömülmem üzerine, "Ne hakkında yazmış, okudun mu?"

"Bitirdim bile," dedim onu onaylarken, "Benim hakkımda yazmış. Beni anlatmış. Fakat bir başkası okuyacak olursa benim hakkımda yazdığını anlayamaz. Çünkü adıma yer vermemiş. Onun gözünden Jeon Jeongguk kim, nasıl biri? Tamamen bunun üzerine yazmış. Aklım almıyor..." dedim Yugyeom şok olmuş bir ifadeye bürünürken. Ben de şok olmuştum, şaşırmakta haklıydı. Hâlâ bile etkisinden çıkmış sayılmazdım ki bu hiç de kolay ve hemen olacak bir şey değildi.

"Bu, bu çok büyük bir şey." dedi bir süre sessiz kalıp, "Beklemiyordum."

"Şimdi çıksa karşıma ne derim bilemiyorum. Onu dinlemediğim için çok pişmanım. Ama," dedim bunu söyleyip söylememekte çok düşünüp nihayet karar verirken, "O gün Taehyung Mina ile beraberdi Yugyeom. Onun yanında diye geç kalmıştı. Biliyordum."

"Yine mi bu kız," dedi bıkkın bir tonda söylenirken. Kaşları çatılmıştı ve bir şeyleri aklında tartıyor gibi bir hali vardı. "Nasıl haberin oldu peki?"

"Taehyung ile yemeğe gittiğimizde telefonuna gelen mesajı gördüm. Mina ona doğum günümde gitmesi gereken bir yer için saat vermişti. Ne için olduğunu bilmiyorum bile."

"Bu kızda var bir şeyler de," dedi şüpheci bir tonda, "Anlarız ama."

"Taehyung'a ilgisi falan olabilir mi?"

"Hayır," dedi anında reddedip, "Sanmıyorum. Olsa çoktan anlardık zaten. Neyse bunu düşünme şimdilik."

"Bir şey daha var," dedim mırıldanıp, Yugyeom'un kaşları daha da çatıldı ve devam ettim, "Mina birkaç hafta önce benimle görüşmek istemişti. Söylediği sözler o zaman aklıma çok takılmıştı fakat düşünmemeye çalışıyordum. Ama son zamanlarda yine düşünmeden edemiyorum." Derin bir nefes aldım ve önümdeki sudan içtim, "Bana Taehyung'un kitap yazdığını söylemişti. Onu ünlü bir yazarla tanıştıracağından falan söz etmişti. Güya Taehyung'un ona vaktinde çok yardımı olmuş da bilmem ne."

"Taehyung sana sürpriz yapmak istemiş, bu yüzden doğum gününe kadar beklemiş, iyi de Mina neden böyle yapmış ki? Başka bir şey söyledi mi?"

"Evet," dedim söz canımı en çok sıkan konuya gelirken, "İleride birbirimize çok fedakarlık yapmamız gerektiğinden falan söz etti. Taehyung'un iyi bir kariyer şansı olduğundan da bahsetti ama apaçık ona engel olabileceğimi söyledi. Ne demek oluyor tüm bunlar?"

"Aralarındaki alakayı çözmeye çalışıyorum şu an," dedi memnuniyetsiz bir tavırda, "Eminim ki Taehyung'un tüm bunlardan haberi yoktur. Belli ki yakınlar da baksana her haltını da biliyormuş."

"Sorma," dedim rahtsız bir tavır da, "Taehyung'a da diyecek lafım yok bu konuda."

Sırıtır gibi olsa da az evvelki ciddi konuşmamızdan dolayı toparladı ve bir süre daha sessiz kaldı.

"Bak ne demek istediği hem çok açık, hem de ser verip sır vermeyen bir tavırda. Bu kızı cidden anlayamıyorum. Nasıl arkadaş olmuşlar?"

"Bilmiyorum," dedim omuz silkip, "Sormadım hiç. Hem, ben ne diye engel olacakmışım Taehyung'a? Neler kuruyor kafasında, kim bilir." Bakışlarımı avuçlarıma indirip okula gitmeden taktığım yeşil bilekliğime baktım. Parmaklarım ipleriyle uğraşırken Mina'nın ne yapmaya çalıştığını anlamak için uğraştım fakat kafam daha da karıştı.

"Zamanla anlarız," dedi Yugyeom ayaklanıp masadakileri toparlarken, "Şimdilik düşünüp de kafa yormanın anlamı yok."

***

(sonraki gün)

Genç adam oturduğu sandalyeden etrafı izlerken bakışları arada bir kapıya takılıyor ve beklediği genç kadının gelip gelmediğini kontrol ediyordu.

Aslında geç kalmış sayılmazdı sadece kendisi erken gelmişti. Fakat dün en yakın arladaşının kendisine anlattıklarından sonra kafasına taktığı şeyleri bir an evvel çözmek istiyordu.

Yaklaşık beş dakikanın ardından beklediği beden kafeden içeri adımladığı an elini kaldırıp kendisini görmesini sağladı. Yanına vardığı an oturduğu yerden ayaklanıp mesafeli tonda karşıladı kendisini.

"Merhaba Mina," Genç kadın dudaklarındaki gülüşle karşılık verip karşısına geçerken yanıtladı onu.

"Merhaba Yugyeom."

Yüzündeki özgüvenli ve kibirli ifade Yugyeom'u irite etse de renk vermemeye çalıştı.

"Lafı çok dolandırmayacağım. Sadece derdin ne onu anlamaya çalışıyorum."

Mina, karşısındaki adamın soğuk tavrının sebebini anlarken tebessüme evrilen gülüşüyle kendisine bakmaya devam etti. Fakat gülüşü Yugyeom'a hiç samimi gelmiyordu.

"Derdim mi?" dedi şaşırmış gibi bir tonda yanıtlarken, "Neden söz ediyorsun?"

"Taehyung, o gün Jeongguk'un yanına geç kaldığında senin yanındaymış. Öyle ki onu zaten sen çağırmışsın. Jeongguk'un doğum günü olduğunu bildiğin halde üstelik."

"Evet," dedi rahat bir tonda cevaplayıp, "O gün ben çağırmıştım. Fakat ne için olduğunu sanıyorum ki Taehyung anlatmamış. Ya da Jeongguk dinlememiş, bilemiyorum artık." Uzun siyah saçlarını zarifçe kulağının arkasına koyarken devam etti tavırları değişmezken, "Taehyung'un katılması gereken bir davet vardı ve ona yardımcı oldum. Ne için olduğunu zannediyorum ki Jeongguk sana söylemiştir."

Devamlı onaylama bekleyen cümleler kurması Yugyeom'u rahatsız ederken kısaca onaylamıştı onu, "Geç kalması onun elinde değildi. Davetten nasıl ayrıldığını gördüm. Çoktan bir şeyleri batırmışken bile sırf konu Jeongguk ile alakalı diye pes etmeyişi ne üzücü."

"Ne düşündüğünü merak ettiğimi hiç sanmıyorum." dedi Yugyeom mesafeli tavrından ödün vermezken, "Sadece duymak istediklerimi söylesen yeterli."

Mina, bunun üzerine bir süre sessiz kalıp Yugyeom'u süzdü. İlk kez konuşuyor olmalarına rağmen onun kim olduğunu gayet iyi biliyordu. Onun Jeongguk'a aşık olduğunu bile Taehyung'a kendisi söylemişti çünkü Taehyung bunu anlamayacak kadar kapatmıştı kendini Yugyeom'a.

"Ne duymak istediğin..." diye mırıldandı, "Biraz açık ol lütfen."

"Bence sen gayet iyi anladın beni," dedi Yugyeom alayla gülüp geriye yaslanırken, "Hiç açık olmayayım bu yüzden Mina. Jeongguk'u tedirgin ediyor yaptıkların. Üstelik Taehyung'un tüm bunlardan haberi yokken kalkıp onunla konuşman da çok cesurca. Jeongguk'un aklını karıştırmayı bırak, konu Taehyung olunca her şeyi olduğundan fazla kafaya takıyor."

"Ben sadece Taehyung'a yardımcı olmaya çalışıyorum. Beni neden sorguya çektiğini anlamadım." dedi Mina ifadesizce konuşurken. Artık gülmüyordu ve ne düşündüğünü tahmin etmek daha da zordu.

"Sorgulamıyorum," dedi Yugyeom, "Uyarıyorum."

"Bittiyse artık gitmek istiyorum," dedi Mina. Yugyeom, o söylemese bile cevabını çoktan almıştı zaten. Bu yüzden sessizce onu onayladı ve ayaklanmasını izledi. Sakin fakat hızlı bir tonda toparlanıp ayağa kalkınca Yugyeom da ayaklandı.

"O gün Jeongguk'la buluşmak istemenden ne çok şüphelendiğimi bilmeni isterim. Evet, belki amacın yardım etmek fakat herkesten gizlediğin bir şey olduğu da apaçık. Ama bu da dert değil," dedi Yugyeom meydan okur bir havada.

"Nasıl olsa anlayacağımı anladım ben."

-
bölüm sonu

14. bölümde mina, jeongguk'a taehyung'un kitap yazacağından söz ediyor, o adamla buluşacağını da söylüyor ve bunun üzerine jeongguk dergi yazısını okuduğu vakit de ufacık bir ihtimal de olsa taehyung'un onun için bir kitap yazacağını anlıyor.

ve taehyung'un bunlardan haberi yok, o yalnızca mina ve jeongguk görüştüğü zaman yanlarına gidiyor, ne konuşuldu bilmiyor.

anlamayan ve unutanlar için bu detayları vermek istedim.

Continue Reading

You'll Also Like

45.1K 4.2K 37
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.
169K 9.1K 59
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
112K 6.1K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...
95.3K 5K 61
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...