Epistle | Taekook

By nuitorenda

161K 17.8K 16.3K

• Tamamlandı Yıllanmış bir mektubun son satırında buluşunca adımlarımız, gözlerimden dökülen tek bir yaşla di... More

1: ❝Démarrer❞
2: ❝La Patience❞
3: ❝Sentiments Pérdus❞
4: ❝Miette D'espoir❞
5: ❝Première Rencontre❞
6: ❝Embrasse Moi❞
7: ❝Quelques Phrases❞
8: ❝Renseigner❞
9: ❝Nom à Deux Syllabes❞
10: ❝Trouvons, Perdons Nous❞
11: ❝Premier Pas❞
12: ❝Rêves Perdus❞
13: ❝Dors Avec-moi❞
14: ❝Au Dessus De Ton Coeur❞
15: ❝Sens moi, Touche moi❞
16: ❝Ne T'éloigne Pas De Moi❞
17: ❝Gens Faux❞
18: ❝Affrontement❞
19: ❝Anemon❞
20: ❝Bon et Mauvais❞
21: ❝Secrets Révélés❞
22: ❝Échapper Aux Peurs❞
23: ❝Trouve Moi, Je Suis Perdu❞
24: ❝Amànt Altruiste❞
25: ❝Épouse moi, Chérie❞
26: ❝Je te Possède❞
28: ❝Valeur Pour Vous❞
29: ❝Tout Est Changement❞
30: ❝Ne Me Quitte Pas❞
31: ❝M'as tu Oublié?❞
32: ❝Pardonne moi Chérie❞
33: ❝Mensonge❞
34: ❝Le Cri de La Pluie❞
35: ❝Vie de Papillon❞
36: ❝Ma seule Passion❞
37: ❝Au Revoir Chérie❞
38: ❝Epistle❞
39: ❝Où tout a Commencé❞
→ Yazar'dan Not

27: ❝Avoir Mon Corps❞

2.8K 299 444
By nuitorenda

🎼 |Rihanna - We Found Love |

■■■■■■■■

Merhaba :) Ben geldim.

Nasılsınız, her şey yolunda mı? Epeydir bu soruyu bile soramıyordum size, çok özledim... iyisiniz değil mi?

Beni soracak olursanız iyiyim. Nihayetinde omzumdaki en büyük yük olan sınavdan iyi/kötü bir şekilde kurtuldum. Belki haberdardınız, çok çok saçma ve absürt bir sınavdı, güzel ülkemin işleri işte ne yapalım :)

Yazmayı, Epistle'ı, sizi, bu ortamı çooook özledim. Çokta uzatıp sizi sıkmakta istemiyorum ama birkaç gevezelik yapıp kaçacağım.

Öncelikle Epistle'ın bundan sonraki bölüm düzeni hakkında konuşmak istiyorum. Finale kadar tamamladım aklımda, her şey eksiksiz ve sadece yazılmayı bekliyorlar. Yazma sürecimin aralığıda sizin oy ve yorumlarınıza göre değişecek. Tatmin olduğum anda bölüm yazmaya/yayımlamaya başlayacağım. Umarım ilginizi verirsiniz.

İkinci olarak ise, gitmeden önceki duyurumda yeni bir kurgu yayımlayacağımı söylemiştim. Kurgu taslaklarımda ve belirli miktarda bölüm var şu anda. Size yönelteceğim soruya gelen dönütlere göre yayımlayacağım ya da bekleyeceğim.

Epistle final verdikten sonra mı yayımlama mı istersiniz yoksa kısa bir süre içerisinde mi yayımlamalıyım. Tercihlerinizi yorum olarak belirtirseniz ben de yol haritamı ona göre belirlerim.

Son uyarı, aradan uzun zaman geçtiği için belki gidişatı unutan ya da en basitinden bir önceki bölümde ne yaşandığını unutanlar olabilir. Tavsiyemdir bir önceki bölümü anımsayıp geliniz, göz ucuyla baksanız bile kafii.

Pekâlâ şimdilik bu kadar, biraz paslanmışım neredeyse 60-65 gündür yazmıyorum... Umarım hoşunuza gider.

Bu arada bölüm TAM anlamıyla yetişkin içerik içeriyor. :))

Hadi bakalım.

Sizi seviyorum.

Başlayalım?

......

Her şey kendi karşıtı ile beslenir; benzerin benzere hiç faydası yoktur."

Belki de Jungkook ve ben Plato'nun nacizane teorisini bozgunlayan iki kişiydik.

Sahiden, birbirimizin benzeriydik. Ruh eşi olayından aykırıydı bizimkisi. Türlü acıların, aynı şekilde meydana çıkmasıydı. Aynı gökyüzünde nefes alırken, farklı yönlere bakmaktı ve bu aykırılık bile aynı şeyleri yaptığımızı gösteriyordu.

Ordaydım.

Onu ilk öptüğüm yerde.

Bu defa başka bir kıyıydı ama su aynıydı. Gördüğüm iki çift iris başından beri gördüğümden bir ton daha farklıydı. Bu defa farkında olarak bir aile gibi bakıyorduk birbirimize. İçmek ilk defa sarhoş etmiyordu mesela zira ona baktıkça ayyaş kesiliyordum.

Jeon Jungkook ve ben, bu defa iki yabancı olarak oturmuyorduk sahilin yarı ıslak kumunda.

Yemin ederim geldiğimizden beri tek kelam çıkmamıştı boğazımdan, o da benden farklı değildi. Sırtımızı kırağı kırıntıları saran kuma vermiştik. Deniz hiddetli değildi, lodosta yoktu. Belki yaptığımız gerçekten delilikti ama ikimizinde buna rağmen üşümediğine emindim. Ben kıyafetinin altında akan sıcak kanı hissediyordum, bu beni ısıtmaya yeterdi.

Akşamın kaçıncı cehennemi olduğunu bile bilmiyordum ama, belki de artık gecelerden korkmuyordum. Sessizlikten, uyumaktan, Ay'dan, yıldızlardan, duvarlardan... Beni koruyan, koruyacak olan, elimi tutacak ya da kanayan dizimi silecek bir eşim vardı.

Sadece bu sebepten dolayı bile tüm olumsuzluklara göğüs gerebilirdim.

"Taehyung?" Hemen solumdan kulağıma ilişen sesiyle gökyüzünde takılı kalan irislerimi, çevirdim asıl gökyüzüne. "Sanırım ağlayacağım."

Cümlesiyle yattığım yerden kalkmış, onun yüzüne doğru eğilerek fısıldamıştım. "Hayır," dedim emri vaki bir tonda. "Bugün sadece tek bir sebepten dolayı ağlayabilirsin."

"Neymiş o?"

"Bilmem..."

Küçük bir kıkırtıyla öptüğümde dudaklarını, yüzü avcumdaydı. Sahil bize çok iyi gelmişti. Evlilik cüzdanını elimize verip, bizi salonda yalnız bırakan memurdan sonra, ikimizde dilimizi yutmuştuk. Konuşamıyor, birbirimizin gözlerine bakamıyor, ve dokunsalar ağlayacak gibi dudaklarımızı dişliyorduk. Hatta bir ara gerginlikten tuvaletimi tutamayacak konuma gelmiştim.

Ama tam şu an burada, onunla nefes almak, onun elini tutmak, onu öpebilmek, onunla gerçekten bir ev, bir aile, eş olmak... Bilirsiniz bunlar herkesin bildiği Kim Taehyung'un hissedeceği şeylerin yanından dahi geçmezdi.

"Sırtıma atla." Ayağa kalkıp sırtını döndüğünde, tek kaşımı kaldırarak ciddiyetini sorgulamıştım. Sahiden ciddiydi. Birkaç küçük adımda sırtına zıplamış, kollarımı boynuna dolayarak sabitlemiştim.

Ama o beni şaşırtmayı bir şekilde daha başarmıştı.

Sakince yürür sandığım sevgilim, kumların ayaklarına çarpışını önemsemeden koşmaya başladı. Deli gibi kahkaha atıyordum, bu öyle ultra komik bir şey değildi ama, şu an bana vaad ettiği his paha biçilemezdi.

"Karşıdaki dağlar, buluttan düşmeyi bekleyen yağmurlar, size sesleniyorum!" Hızını bir an olsun azaltmadan sahil boyu koşmaya devam ettiğinde, büyük bir zafer nidası çıkararak devam etmişti. "Şu an sırtımda varlığını hissettiğim küçük adam, sizin koca evrene verdiğiniz etkiyi, bana sadece serçe parmağıyla verecek kadar kudretli. Söyleyin!" Kendi etrafımızda döndürmeye başladığında, başımın delicesine dönüyor olması bile umrumda değildi. "Söyleyin bana, hanginiz daha büyük?"

Narince indirdiğinde sırtından, nefes nefese kalmasına rağmen, hızla döndü yüzüme. Yasladığında alnını alnıma, "Sen," dedi gözleri bulduğunda dudaklarımı. "Sen, ciğerlerimi mağlup edecek kadar küçükken, beni aşkımdan öldürecek kadar büyüksün, Kim Taehyung..."

Derin bir nefesle çektiğinde alnını, ılık avuçları arasına aldığı yanaklarımın arasından baktı gözlerime.

"Ve yemin ederim, senin uğruna ölmek bile yaşamaktan tatlıdır bana."

Diyecek kelimeler düğümdü boğazıma. İçimde ne uluslar sel alıyor, ne devletler yıkılıyordu ama, mevzu Jeon Jungkook olunca taş kesiliyordum. Uzanıp boynundaki o cennet kokuyu çektiğimde ciğerlerime, benim için dünya o an dursa bile sorun değildi. O benim ilkimdi.

Dünüm, bugünüm ve nefes aldığım her andı.

Jeon Jungkook bundan sonra benim her anımdı.

........

"Yemek servislerini beğendim, aşçıların el lezzeti yüksekmiş." Karşımda hala çıkarmadığı takım elbiseleriyle, kaldığımız otel odasının karanlığa yakın loş ışığında, en üst katın verdiği hoş manzara karşımızdayken, boylu boyuna camla kaplı odanın penceresinin ardında yemek yerken, güzel sevgilimi izliyordum.

"Gerçekten de öyle, en azından fazla yabancılamadım. Tavukların tadı enfesti, ve tabii kırmızı şarap... Vazgeçilmezimdir."

Zarif parmaklarıyla tuttuğu kadehe ithafen konuştuğunda, ona katılarak bende elime almış ve bardağımı uzatıp tokuşturmuştum. Küçük yudumlar aldığımız şarabı masaya bıraktığımızda, şu anki anın büyüsünün bizi tamamen çevrelediğine yemin edebilirdim. Her şey o kadar sakindi ki, rüzgar bile durmuştu sanki. Bugünün bitmemesi için çok şeyden vazgeçebilirdim.

"Taehyung, takıldığım bir şey var. Denemek istiyorum." Gözlerim üzerindeyken sorusuyla duraklamış, ne olduğunu sorgularcasına bakmıştım yüzüne. "Bir dakika."

Hemen elinin altındaki şaraba yöneldiğinde zarif parmakları, dudaklarıyla buluşmasını kıskandığım şaraptan birkaç küçük yudum almış ve epey lezzetli bir şey yemişcesine mırıldanmıştı. "Uzan," dedi parmaklarını bana doğru uzattığında. Yuvarlak masanın izin verdiği kadar eğilerek itaat ettiğimde sözlerine, elleri çenemi buldu. İrislerimi keskin bir ifadeyle dikizlediğinde, ıslak dudaklarını saliselik bir dürtüyle dudaklarımda hissettim. Yaptığı eylemi anlamlandıramamış oluşum, karşılık vermeden tekrar karşısındaki sandalyeme oturmama sebep olmuştu. "Yokmuş." dedi dudakları flörtöz bir tavır takınıp kıvrıldığında. "Şarabın tadı ve senin dudaklarının arasında, hiçbir fark yokmuş."

Hadi ama, bu gerçekten mahvediciydi.

Eşim olsa bile, utanmadan durmak imkansızdı. Soğuk soğuk terliyordum bile ama belli etmeyecektim.

Kirli başlamıştı, zira kirli oynamak istiyorsa, sonuna kadar diretmekten çekinmezdim.

"Öyle mi dersin?" Sırtımı yasladığım sandalyeden kalkıp, masayı önünden ittirmiş ve sandalyedeki konumundan alışkını olduğum kucağına, bacaklarımı aralayarak oturmuştum. Baygın gözleri buluştuğunda benimkilerle, fısıltısı kulaklarıma dolduğunda, "Öyle..." dedi yanak içlerini sıkarken. "Aynen öyle."

Cevap vermeye tenezzül etmeden önce omuzlarındaki ceketten kurtarmış, ardından da gömleğinin düğmelerine yönelmiştim. Büyük bir özenle beni izlerken, yavaşlığımdan ödün vermeden açtım teker teker kusursuz bedeninin perdelerini.

Karşımda tüm çıplaklığıyla açık kalan bedenini süzerken, göğsündeki Kim dövmesine yöneldi ellerim. Dövmenin etrafında daireler çizen tırnaklarım, gördüğüm bütün tüylerinin kabarmasına yol açmıştı. Bu esnada, takat sınırlarında dolanıyor olan sevgilim, yavaşlığımdan sıkılmış olacak ki, benim aksime gömleğimin tüm düğmelerini tek seferde kopararak yırtmıştı.

Bu hali çok hoşuma gidiyordu.

Sessizlik çökmüş olan odada, libidolarımız yarışırken, birkaç dakikalık zamanı bile kayıptan gören eşimin parmakları pantolonuma yöneldiğinde, bende ona katılarak fermuar kısmında parmaklarımı gezdirirken, benim için çoktan hazır olan sertliğini okşayarak, gözlerinin yuvalarını deşmesine sebep olmuştum.

Ayağa kalkarak altımdaki fazlalıklardan kurtulduğumda, hala kalkmamış olan sevgilimin önünde diz çökerek onuda pantolonundan kurtarmıştım. Benim için bacaklarını aralamıştı lakin, yöneldiğim yer beklediğinin aksine tekrar kucağıydı. Tamamen çıplakken bedenlerimiz, kasıklarına oturarak, sandalyenin bizim tarafımıdan ezilmesine sebep olmuştum.

Kasıklarına varan sertliği, benimkine temas ettiğinde beni bacaklarımdan tuttuğu gibi kucağına almıştı.

Yatağa adımladığı sırada, "Hayır," dedim koyulaşan gözlerimle baygın ifadesine bakarak. "Yatağa değil, banyoya."

Beklenmedik cümlem şaşırttığında onu, tutunduğum omuzlarından önemsemeden dudaklarımı boynuna bastırmıştım. Asla yalpalanmayan dirençli adımlarıyla, kalçamdaki avuçlarıyla beni yükselterek, daha rahat olmam için alan açmıştı. Bu esnada kapısına ulaştığımız banyoya vardığımızda, ayağımla gelişigüzel iterek açtığım kapının ardından, ayarlanabilir prizle en kısığa aldığım yarı karanlık bıraktığım banyoya girmiştik.

Hala kucağından inmemeye ısrarcı davranmaya devam ediyorken, dudaklarımı boynundan çektim. Bu esnada ikimizide rahatlıkla alabilecek olan boş küvetin soğuk zeminine dikkatli bir şekilde oturttuğunda ikimizi, hemen yanımdaki musluğa yönelerek suyu açtım. Tıpası üzerinde olduğundan, hızla üzerimize dolan su bedenlerimizi kapladığında, başını duvara yaslayarak, beni izleyen sevgilime bakmak, siktiğim suyunu bekleme tahammülümü zorlaştırıyordu.

Yarısına kadar dolduğunu hissettiğimde, dudaklarına kapanarak, boşta kalan elimle musluğu kapatmıştım. Hızla beni karşılayan ıslak dudaklarının hızına yetişmeye çalışırken, dişlerimle etini sıkıştırmaktan çekinmiyordum. Ellerimden biri ensesindeki saçlarını bulduğunda hoyratça çekiştirmem bile ikimizinde umrunda değildi. Suyun altında kalan bedenlerimiz, zaten ıslak olan tenimizi çifte katladığında, kasıklarına varmış olan sertliğini, avcum içine alarak kalça altıma almış ve rahatça kaymamı sağlayan suyun üzerinden, yavaşça sürtünmüştüm.

"Bu siktiğimin hareketine dayanamıyorum, mahvedeceğim seni."

İnlemeleri arasından dudaklarıma fısıldadığında, gülümseyerek dudaklarımı dişlemiş, yalancı bir oyunculukla kulaklarına eğilerek sürtündüğüm hızın yavaşlığında inlemeye başlamıştım. Sıcak nefesimi kulağından hücrelerine üflerken, aynı zamanda kısık sızlanışlarım ikimizide mahvetmişti.

Elleri kalçamı avuçladığında, bir önceki öpüşmemizde öğrendiği hassaslığımı uygulayarak, tırnaklarını suyun hışırtıları arasından tenime bastırarak uzun bir yol çizmişti. Sürtünmelerimi kesen hareket buydu. Gerçekten dayanamıyordum, kalçalarıma tam anlamıyla uyan sıcak avuçlarının etime kendi eserini bırakacak kadar sıkı tırnaklamasına dayanamıyordum.

"Jungkook, bu laneti elinin ulaşabildiği her yerime yap."

Kulak hizasından çekilerek dudaklarına eğildiğimde, öpmeden önce yarı kesik cümleme itaat etmiş, parmaklarını tırmanırcasına sürterek sırtıma dek ilerlediğinde, içimi alan ürpertiyle dudaklarına kapanmıştım. Dişlerim dişlerine çarpacak kadar hırçınken, alt dudağının morarma olasılığını dahi umursamadan dakikalarca emdim. Tırnakları etimi çizip kabartana dek, durmak istediği her hamlede engelledim onu. Şehvetin meyi dudaklarını sızlattığında, dudaklarımdan çekilmiş ve musluk başlığına yönelmişti.

Açtığı tazyikli suyu saçlarıma tuttuğunda, her bir kökü ıslatana dek durmadı. Aynısını kendine de uyguladığında musluğu gelişigüzel kapatmış ve koyu bakışlarıyla gözlerime bakmıştı.

"Sadece şu halini izleyerek bile, hiç tahmin edemeyeceğin kadar dolu bir şekilde gelebilirim."

Gözlerine vuran ıslak saçlarının görüntüsüne daha fazla dayanamayan benliğime yenilerek, kasıklarından kalkarak dizlerim üzerine dört ayak misali gelmiş, ve gözlerine bakarak itaat etmesini istemiştim.

"Küvetin mermerine otur ve bacaklarını arala."

Aksini iddia etmeden omuzlarından destek alarak yükselmiş ve tamda dediğim gibi mermere oturarak, cennetini benim için aralamıştı. Kasıklarına yaslanan moraran ve sertleşen erkekliğine göz attığımda, parmaklarımı onu sarmalamak için kullanmıştım. Dizlerim üzeri pozisyonuna gelerek yükseğimde kalan gözlerini bulmuş, kirpiklerinin altından beni izleyen bakışlarıyla karşılaşmıştım.

"Öyle güzelsin ki Jeon... Böylesine sertken öyle güzelsin ki..."

Tepkilerini bile önemsemeden ıslak saçlarımdan onun sertliğine akan damlaları ovuşturarak, minik bir öpücükle henüz sızdırmaya başlamayan sertliğini sıcak ağzımın içine aldım. Sadece bu hareketim bile boynunu geriye atmasına sebep olduğunda, kıkırdayarak yenilişinin zevkine dibine dek vardım.

"Senden, bacaklarını omuzlarıma atmanı istesem... Sevgilim beni kendinle başbaşa bırakmanı istesem, kabul eder misin?"

Cüretkâr cümlem şaşırttığında onu, tepkisizdi. Hızlı soluklarını ve kalbinin duvarlarını hiddetle vuruşunu hissediyordum.

"Cevap vermediğine göre, bu tatmin edici bir soruydu?" Omuzlarımı onun için küçülterek, bacaklarını sarmasını sağlamış ve beni tamamen kendisiyle karşı karşıya bırakmasına sebep olmuştum. Çirkin bir gülüşle omuzlarıma binen ağırlığını önemsemeden, ellerimi kalçasına sabitleyerek, dudaklarımın arasına aldığım sertliğini santim santim misafir ediyordum ağzımın duvarlarında.

Lezzetli bir şey yiyormuşçasına mırıldanmadan edemedim. Penisini sağ yanağıma baskı yaptığında, "Siktir," dedi taptığım dudaklarının arasından. "Bu... Taehyung bu..."

Dil darbelerimle emdiğim sertliği, ağzım içinde seğiriyordu. Bacaklarını bir anda sıkarak, erkekliğinin boğazıma çarpmasına sebep olduğunda, gelen öğürme hissini arka plana atarak, defalarca kez onu boğazıma çarpıtmıştım. Kalçasındaki ellerimden birini çekip sertliğinin ucuna bastırarak onu zorladığımda, hırlarcasına inledi kulaklarıma.

Dizlerimin üzerinden doğrularak küvetin zemininde ayağa kalktığımda, bileklerime varan suyu önemsemeden çenesini tutmuş ve onu da kaldırmıştım. Hareketlerimi seçemiyordu ve gergindi de, görebiliyordum. Ve ah, Tanrım bunun için canımı bile verebilirdim.

Ayağa kalkmasını değerlendirerek dudaklarına asıldım. Belimden aşağısını ona yasladığımda, birbirine sürtülen tenimiz ikimizide mahvetmişti. Bu esnada dudakları tamamen kapalı ve bir eliyse kalçamdaydı. Kontrol tamamen bendeyken, dudaklarından yaslanmış, avcuma aldığım kendi erkekliğimin arasına onunkini de almıştım.

Tam o an, dudaklarımdan ıslakça ayrılıp gözlerini parmaklarımın arasındaki sertliklerimize dikti. İkisini de kavrayacak genişliğe sahip olan avcumla, ikimizide aynı anda çekmeye başladım.

Gözlerimdeki yıldızlar milyonları aşmıştı. Jungkook'un derin inlemeleri devreye girdiğinde, iradeli davranmak imkansızdı. Gitgide hızlanan parmaklarım, birkaç saniye arayla ikimizide sona getirmiş, gecenin ilkini zemine bırakmamızla sonlanmıştı. Ellerim yanaklarını bulduğunda, diğer yandan musluğu açarak etrafı temizlemiş, diğer yandanda üşüyen bedenlerimizi ısıtması adına suyu ılıtmıştım.

Hızla inip kalkan bedenlerimizi, suyun içine bırakarak, küvetin iki ayrı köşesine karşılıklı uzanmıştık. Ayaklarımdan biri Jungkook'un omzundaydı. Daha şimdiden onu tükettiğimi görebiliyordum. Gece bizim için yeni başlarken, uğrumda parmak uçlarına dek titrediğini görmek beni inanılmaz tatmin ediyordu.

"Gecenin sonuna kadar sırıtan tek kişi sen olmayacaksın, Taehyung." Omzuna denk gelen ayak bileklerimi öperken, diğer yandan tatminkar ve dominant bir ifadeyle kaldırdığı kaşlarıyla gözlerimin içine bakıyordu. "Bu beni korkutmadı..." Islak saçlarımı arkaya doğru alarak alnımı açık bıraktığımda, yaramaz ve bir o kadar serseri ruh halim pürüzlü sesimin kulaklarına doluşuyla sonlanmıştı.

Gözlerim kapalı, omuzlarım küvet mermerine doğru yaslıyken, çıplak bedenimizin, lüks banyonun yarı aydınlık ışığında dinlenirken, Jungkook beni şaşırtmayı başarmıştı. İyi ayak bileğimden de tutarak beni kucağına çektiğinde, serseri gülüşü her yerimdeydi.

Az önceki hızımızdan uzak bir halde, önce bacaklarımı, kollarımı, sırtımı, saçlarımı ve elinin ulaştığı her bir noktamı okşadı. Gözlerim naif dokunuşlarının etkisine direnemeyip kaydığında, göğüs ucumda hissettiğim dudakları, ağzımdan kopan fısıltıyla karışık bir inlemenin habercisiydi. Dilini öyle bir kullanıyordu ki, göğsümdeki minik tomurcuk çoktan kıpkırmızı olmuştu. Sımsıkı kapadığı gözkapakları ve çattığı kaşlarıyla ziyadesiyle tadımı alırken, ellerinden birini kalça ayrıklarımdan birinde hissettim.

Minik bir dürtüyle irkildiğimde, parmakları suyun daha da kayganlaştırdığı deliğimin üzerindeydi. Engel olamadığım bedenim küvetin mermerine tutunduğunda, ellerimi anlık bir hızla tutunduğum yerden çekerek, kendi boynuna dolamamı sağlamıştı. Yüzlerimiz arasında milimler oynarken, sıcak nefesi burnumdan içeri doluyordu. Gözlerini gözlerimden çekmezken, parmaklarından birini kısmen içime itmiş, yerimde sekmeme sebeb olmuştu.

Boynuna doladığım kollarımı daha da sıkıp kendimi ona iyice yaklaştırdığımda, burnum burnuna değiyordu. Araladığı ıslak dudakları benimkini bulduğunda, birbirimizi öpmek yerine yavaşça birbirimizin ağzına inliyorduk.

Içimde tamamen yerini alan parmağı duvarlarımda kıvrılırken, kısmen hissettiğim acıyla inliyordum. Usülunce yaparcasına yavaşlığını bozmadan ikinci parmağınıda gönderdiğinde, kayışlar zihnimde çoktan kopmuştu. Elleri altında titriyordum. Öyle güzel çarpıyordu ki dokularıma, direnmek zordu.

Acı kısmen yerini şehvete bıraktığında, beni iyice hazırladığından emin olmak istediğine emindim, ki bu sırf bu yüzden dakikalardır dokularımı okşuyordu. Kapalı gözlerimi açıp gözlerine baktığımda, izin alırcasına bir ifadeye takınmış, cevap verme yetimi kaybettiğimden sadece kafamı sallamakla yetinmiştim.

Kucağındaki konumumdan dizlerimin üzerinde hafifçe yükselip ona rahat bir alan açtığımda, deliğimin etrafında hissettiğim penisi, tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Beynim kesinlikle pelteydi, boynundan tutunacak gücüm bile çekilmişti sanki. Hafif bir uyarılmayla, kısmen kendini içime ittiğinde, gecenin belkide en yüksek çığlığı tarafımdan misafir edilmişti otel odasının duvarlarına.

Acı yoğundu, acı gerçekten de çok yoğundu ama, onu da stres altına sokmamak adına direniyordum.

"Kasma, kendini kasma Taehyung. Aklımı kaybedeceğim, sevgilim gevşe." Kulağıma fısıldayışlarının ardından, yavaşça kendini bana ittirmiş, olduğundan da yavaş davranmaya ve beni incitmemeye özen göstermişti. "O kadar darsın ki, sikeyim o kadar darsın ki..."

Gözleri yuvalarında değildi, benim gibi aklını kaybetmiş olmalıydı ki, aksi zaten ikimiz içinde mümkün değildi. Kısmen alıştığım sertliğini yavaşça oturarak santim santim içime aldığımda, delicesine inlemekten çekinmiyorduk. Yavaş gelgitler dakikalar sürerken, alışmış olmak beni delirtiyordu. Bu hissi kelimelerle anlatmak mümkün değildi. Sıcacık sertliği duvarlarımı ezmeye devam ettiği sürece, herhangi bir cümle kurmak bile mümkün değildi.

Bir tık daha hızlanmaya başlayan vuruşları, uzun bir arayışın ardından hassas noktama çarptığında, kulaklarıma çakırkeyif bir gülüş sundu. "İşte burada..." dedi kalçamı avuçlayıp iyice gerdiğinde. "Beni bekliyormuş."

Gülüşlerinin arasından, beni bacaklarımdan tutarak kucaklamış, ikimizide küvetin içinden hızla çıkarmıştı. Bu esnada hala içimdeydi, minik bir çığlığı bıraktığımda, banyodan ayrılarak, ıslak tenlerimizi umursamadan odaya yöneldi. Beklenilenin aksine yatağa değilde, sırtımı hızla duvara çarptırdığında, inlemeden edemedim. Kollarımı yukarı kaldırmış, kendini var gücüyle içime itmişti. Sızlanışlarım umrunda değildi artık, hassas noktamı öyle iyi eziyordu ki, aynı esnada bende kendimi ona itmeden edemiyordum.

Hala kurumayan tenlerimiz birbirine çarptıkça, çıkan sesler beynimi pelte ediyordu. O kadar uyumluyduk ki, bir yapbozun son eksik parçası ikimiz olmadan tamamlanamazmış gibi...

Soğuk duvara yaslı sırtımın ve içimde tamamen hızlanan Jungkook'un vuruşlarına direnmek imkansızdı. Öyle ki, bacaklarımla belini saracak gücüm bile yoktu artık. Farketmiş olacak ki, hırçınca duvardan çektiği bizi, yatağın çarşafıyla buluşturmuştu. İçimden çıkmış olduğundan, tekrar yerini almadan evvel, bacaklarımdan birini omzuma atıp dudaklarımla buluşmuştu.

Alışmış gibi tek seferde hassas noktamı bulduğunda, öpüşmemiz arasında serseri bir kahkaha atmıştım. Ellerimi hızla nemli saçlarına attığımda, kasıklarımı kaldırarak, beni sertçe ezmesine fırsat verdim.

"Taehyung, sikeyim öyle sıcaksın ki..." Elleri belimi bulup sıktırdığında, sızlayan sertliğimi daha fazla tutamayacak kıvamdaydım. "J-Jungkook b-ben-" Söyleyemiyordum bile. Öyle zor durumdaydım ki, elimi hızla kendime attığımda, bileğimi çekerek, zarif parmaklarıyla moraran ve sertleşen penisimi sıktırdı. Dişlerimi sıkıyordum, başımı çarşafa öyle çok gömdüm ki, saç diplerim dahi sızlıyordu.

"Tanrı aşkına, şu elini kullan!" Penisimin ucunu sıktırıp beni zorlayan ellerine ithafen bağırdığımda, gülümsemeye devam ederken kıkırdadı. "Sana gece boyu sırıtan tek kişi olmayacağını söylemiştim."

Cümleleri üzerine, avuç içini sertliğimin ucuna hızla sürterek çektiğinde, bir dakika dahi dayanamadan, parmaklarına bırakmıştım kendimi. "Her şeyin öyle sıcak ki..." Parmaklarını işaret ederek eğildiğinde dudaklarıma, birkaç hızlı gelgitle o da bütün sıcaklığıyla içime bırakmıştı kendini.

Bitmiştik.

Kelimenin tam anlamı buysa eğer, tamamen tükenmiştik.

Usulca çıktığında içimden, üzerimden henüz inmemişti. Hızlı solukları, nemli saçları, kusursuz bedeni ve kızaran dudaklarıyla cennetten birkaç manzara sunuyordu bana. Ona sahip olmak birçok şeye sahip olmaktan çok daha değerliydi.

Jeon Jungkook benim en büyük servetimdi.

"Keşke bir imkan olsa ve dünya tam şu an tamamen dursa." Kısık ve pürüzlü sesiyle gözlerimin en içine adını kazırcasına baktı.

"Neden?" dedim gücü çekilmiş düşük sesimle. "Neden dursun isterdin?"

Derin bir nefes aldı. Konuşmadı önce, dudaklarıma eğildi. Kokladı, son nefesiymiş gibi derin, ilk nefesiymiş gibi kesik... Oradan gözlerime, alnıma saçlarıma ve çeneme dek ince bir yol çizerek tüm çehremi kokladı.

"Çünkü," dedi boynumda duraksadığında. "Çünkü dönmeye devam ettikçe eksilir bizden birkaç soluk daha sevgilim. Ben şu kokuna üç günlük dünyada doyamam."

Elleri kirpiklerimi okşarken devam etti.

"Bırak dursun ve affetsin bizi zaman. Bırak yıllarca hasret kaldığım kokun dolsun zerrelerimden içeri. Solumda sana ayırdığım koca boşluk, soludukça seni dolsun aklımın her bir köşesine..."

Gittikçe gücünü yitiren ve ılıktan bir yakarış içeren kesik soluklarıyla, dudaklarından döküldü birkaç hece daha.

"Dünya tam şu an dursun ve sen sadece benim ol, bahar güzeli.."

Bölüm Sonu.

Orenda.

Pekâlâ ilk defa smut yazıyorum.. berbat ötesiydi kabul...

Ama denesemde şimdilik bir üstü daha çıkmazdı sanırım, çıksa da epey vaktimi alırdı, hemen buluşmak istediğim içinde yayımlamak istedim. Olduğu kadar artık, idare edin. 😭

Continue Reading

You'll Also Like

488K 27.8K 22
Jeongguk'un kardeşi Jimin Taehyung'un kardeşi Yoongi ile çıkıyordur.Bundan haberdar olan Taehyung iki tarafın da hayatını mahvetmekten çekinmez. kapa...
3.8K 251 1
- one shot "sivri dişlerim damarlarını patlatırken bildiğin tüm büyülerle tanrı'na seni kurtarması adına yalvar ve dudaklarından dökülen her duada ta...
76.2K 7.8K 31
"Bir yanım devlet devirir, diğer yanım sana yenilir."
14.6K 1.7K 17
Her gün uyanıp gözlerini açtıktan sonra karanlığı görmeye devam etmek Taehyung'un kimsenin başına gelmemesini dilediği bir şeydi, bu en kötüsüydü işt...