Selam, sanırım bu karakterlerimizden gelen son bölüm. Çarşambaya kadar 30K oluruz. Katil özel bölümü gelir ve düzenlemeye gideriz 🤗
İyi okumalaaar
Savaş;
Basın açıklamasından sonra Pınar darmadağın bir haldeydi. Kendine olan öfkesi kontrolü dışında şiddetlenirken onu sakinleştirmemi sağlayacak bir söz bulamıyordum. Benim sözümle de sakinleşecek gibi görünmüyordu zaten.
Yalnız kalmak istediğini söyleyip merkezden çıkarken peşine bir memur takıp masama kuruldum. Bu açıklama beni germemişti çünkü hazırlıklıydım. Bekliyordum böyle bir şey Pınar'dan. Metin hazırlamayı bu yüzden istemiş, reddettiğinde kendimi hazırlamıştım. Katili öfkelendirecektik. Bu kötü bir şey gibi dursa da ben farklı düşünüyordum.
Katili sinirlendirmek güzel bir hamle olabilirdi. Öncesinde ben yaptığımda katil bir hata yapmamıştı belki ama Pınar'a olan öfkesi kesinlikle onu hataya sürükleyecekti. Pınar farklıydı çünkü. Onunla kafayı bozmuştu. Tüm cinayetleri onun için işlediğini düşünüyor olmalıydı. Şimdi Pınar'dan böyle bir açıklama alınca kafayı yiyecekti.
Bu süreçte gözümüzü dört açmaktan başka çaremiz yoktu. Hata yapmasını bekleyecektik. Hata yapmasını umacaktık. Başka yolu yok.
Bana yeni bir dosya verilmediği için, ee doktor vakaası da elimden alınınca boşlukta kalmıştım. Son bıraktığımda mahalleden taşınan kişiler sorguya alınıyordu. Pınar'ın çocukluğuna denk gelen dönemde bir aile ortadan kaybolmuştu. Araştırmalar sonucu o evde yaşayan kadının intihar ettiğini öğrendik. Ardında ise küçük bir çocuk bırakmıştı. Yağız. Doğum belgesine ve kimliğine ulaşmıştık. Belki bir şey çıkar diye babasına ulaşmayı düşündük ama babası kayıtlı değildi. Evlilik dışı bir çocuktu Yağız ve annesinin ölümünün ardından resmen buhar olup uçmuştu. Bizimkiler kurumları araştıracaktı. Ne öğrendiklerini baba söyleyecek tek kişi ise Burhan'dı. Bu yüzden onu aradım.
"Burhan, biliyorum davadan alındığım için gelişmelerden haberdar olmamam gerekiyor ama bu önemli. Şu annesi intihar eden çocuğun adresine ulaştık mı? Bilgi var mı?"
"Yok abi ya, çocuk buhar olup uçmuş resmen. Mahalle yakınında çocuğun olabileceği bir tane kuruluş vardı. O kimsesizler yurduyla birebir görüştüm. Çocuk hiçbir yerde kayıtlı değil. Kadının intiharı için giden ekiple bile görüştüm. Ortalıkta bir çocuk olduğunu bile bilmiyorlar."
"Öldü mü yani? O tarih aralığında civardaki ölüm raporlarına baktın mı? Cesedi bir yerden çıkmış olmalı."
"Baktım, hiçbir tutanak, rapor yok. Biri öldürüp cesedi yok etti herhalde."
Oflayarak Burhan'a teşekkür ettim ve telefonu kapattım. Burada daha fazla oturup hiçbir işe yaramamak canımı sıkmıştı. En azından Pınar'ın yerini öğrenip onu kontrol etmenin iyi olacağına karar verdiğimde ofisin telefonu çalmaya başladı. Polat amirin aradığını düşünüp telefonu yanıtladığımda Selma'nın sesiyle karşılaştım.
"Savaş Başkomiserim, sabah sizinle önemli bir konu hakkında konuşmak istediğimi söylemiştim. Adli tıp binasına gelmelisiniz. Telefonda anlatamam."
Kaşlarımı çatıp, Selma'nın endişeli sesinin ardındaki bilginin ne olduğunu sordum.
"Neler dönüyor? Ne öğrendiniz? Doktor'la mı ilgili?"
"Daha çok, Pınar Hanım ile ilgili."
Geliyorum, diyerek telefonu kapattım ve hızlıca ceketimi giyip binadan ayrıldım. Yolda önce Burhan'ı arayıp haber verdim, sonrasında ise Yavuz'u arayarak Pınar'ın güvende olduğunun bilgisini aldım. Aptal dişçinin canını sıktığını duymak gerilmeme sebep olsa da şimdi Pınar'ın yanına gidemezdim. Gitsem o sinirle bana patlama ihtimali de vardı zaten. Yavuz'a Pınar'a gözü gibi bakmasını söyleyerek vicdanımı rahatlattım.
Arabayı hızlıca park edip neler döndüğünü öğrenmek için Selma'nın yanına indim. Önceliğim Selma'nın ofisi olmuştu ama ofis boştu. Neyseki jaluzileri açık bırakmışlardı o yüzden yan tarafta olduklarını görebildim. Kapı açıktı, sadece ortadan ikiye kesilip geçmemize olanak sağlayan plastik bir koruması vardı. Aralıktan girerek Selma ile göz göze geldim. Hemen elindeki dosyayı bırakıp karşıma geçti. Mahcup görünüyordu.
"Savaş, bir sorun mu var? Pınar nasıl?"
"Daha iyi zamanları olmuştu." diyerek basın açıklaması ile ilgili konuşmaktan kaçındım.
"Seni neden çağırdığımı merak ediyorsundur. Bu sabah Oktay'ın bana bahsettiği bilginin kesinliğinden emin olmadan seninle konuşmak istememiştim. Daha önce fark edemediğimiz için üzgünüm." derken sözünü kestim. Ağzındaki bakla ne ise hemen çıkarsın istiyordum.
"Tamam, bu detayları sonra konuşsak da şu öğrendiğiniz bilgiyi bana da aktarsanız artık?"
Selma başını Oktay'a çevirdi ve anlatmasını rica etti. Dağınık saçlarının arasında yorgunluktan kızaran gözlerle bana döndü Oktay. Gözüme giderek zayıfladığı takıldı. Sanırım bu seri cinayetler bizlerden çok ardımızdaki çalışanları etkiliyordu. Sürekli yeni kurbanlar, incelenecek tonlarca şüpheli nesne...
Selma yorgunluğunu gizlemekte ne kadar başarılıysa, Oktay bir o kadar başarısızdı. Yine de onun da başarılı bir patolog olduğunu biliyordum. Kendisini Selma'ya kanıtlamak için gece gündüz çalıştığını da.
Oktay hızlıca önündeki dosyayı alıp yanıma geldi. Uzun zamandır duş almadığını yaklaştıkça hafifçe burnumu sızlatan ter kokusundan anlamıştım. O başlamadan ben konuşup onu rahatlatmak istedim.
"Oktay, tüm geceyi burada mı geçirdin abim?"
"Öyle de denebilir." diyerek mahcup bir gülümsemeyle baktı. Dağınık saçlarını şöyle bir karıştırıp önündeki dosyanın kapağını açtı. Söze nasıl başlayacağını düşünür gibi bir hali vardı. Neyseki uzun sürmedi ve en başından anlatmaya başladı.
"Sabaha karşı sisteme DNA örneklerini işlemeye başlamıştım. Cesetlerden alınanlarla, sorgu için çağırdığımız kişilerden alınan örnekleri tek tek kontrol edip sisteme giriyordum."
Selma araya girdi. "Bunu sık sık yaparız. Bu sayede bu örnekleri başka vakaalarda çalışanlar da görebilir ve eşleşme yakalama şansları olur."
Bu kısa bilgilendirmeden sonra Oktay başıyla onaylayıp devam etti. "Bizdeki örnekleri sıralamıştım. Pınar Hanım, annesi ve babasının örneklerini sırayla kaydederken gözüme büyük bir şey takıldı. Pınar'ın babasının DNA'sı, kızınınkinden çok daha farklı görünüyordu."
"Nasıl yani?"
Selma söze girince ikimiz de ona döndük.
"Aynısını ben de merak edip tekrar inceledim. İkisini de kıyasladım Savaş. Bırak baba kız olmayı, akraba olma ihtimalleri bile yüzde 10'un altında."
Selma gerçekten şaşkın görünüyordu. Tıpkı benim gibi.
"Bir yanlışlık olamaz mı?" diyerek Oktay'a yönelttim başımı. Olumsuz anlamda kafa salladı.
"Testler yalan söylemez Başkomiserim."
Kafam allak bullak olmuştu. Pınar'ın babası öz değil miydi yani? Apaçık test sonucu bunu gösteriyordu ve bu nasıl mümkün olabilirdi ki?
Üstelik Pınar'ın bu durumdan haberi olduğunu sanmıyordum. Olsa bu kadar yıkılır mıydı babasının ölüm haberiyle emin değildim. Bunu sorabileceğim ise tek kişi vardı, o da Leman Ferah.
Oktay'a teşekkür edip onlarla vedalaştım ve arabaya atladım. Çalıştırmadan önce duyduklarımı sindirmeye çalışıyordum. Ne kadar çabalasam da bir sonuca ulaşamamıştım. Bana yardım edebilecek tek insanı aradım. Telefon uzun uzun çaldıktan sonra cevaplandı.
"Leman Hanım merhabalar, ben Cinayet büro Amirliğinden Başkomiser Savaş Keskiner. Sizinle konuşmam gereken önemli bir mesele var. Sizin için de uygunsa bir saat içinde evinizde sizi ziyaret etmek istiyorum."
"Hiç uygun değil Savaş Bey. Taziyelerini sunmak için bir sürü konuğum gelip gidiyor. Onları bırakıp sizinle konuşamam. Bilmem farkında mısınız ama ben eşimi toprağa bile veremedim henüz."
Suçlayıcı ses tonu sinirden ellerimin titremesine sebep olmuş, direksiyonu daha sıkı tutmaya başlamıştım. Hoparlördeki telefona sesimi yükseltmemeye çalışarak konuştum.
"Ben de size eşinizle ilgili bir soru soracaktım zaten Leman Hanım. DNA sonucuna göre eşiniz, Pınar'ın öz babası değil. Bize bu gerçeği ne zaman söylemeyi düşünüyordunuz merak ediyorum. Bu yaşanılanların ana sebebi olabilir ve önemli bir konu."
Kısa bir sessizliğin ardından kapı kapanma sesi ve birkaç tıkırtı geldi telefondan. Başka bir odaya girdiğini düşündüm.
"Bekir, Pınar'ın öz babası olmayabilir ama ikisinin de bundan haberi yoktu. Kimsenin de olmaması gerekiyordu. Onunla evlendikten bir buçuk ay sonra hamile olduğumu öğrendim ve Pınar'ın iki buçuk aylık olduğunu duyduğumda ise bunu kimseye söyleyemezdim. Eşime bile. Bunca sene sonra yaşanılanların da bu yüzden olduğunu hiç sanmıyorum."
İçimden gelen arabayı yumruklama isteğinin önüne geçerek arabayı sağa çektim. Bu sinirle sürmem bir kazaya yol açacak gibi hissediyordum. Ses tonumu kontrol altına bile almaya uğraşmadım artık.
"Buna siz değil, biz karar veririz hanımefendi! Bana Pınar'ın öz babasının adını söyleyin. Araştırmamız gerekiyor."
"O herifin bir çocuğu olduğundan haberi dahi yok. Beni bile hatırlamaz. Onun için diğer birlikteliklerinden bir farkım yoktu benim. Bir sürü sevgilisi vardı ve ben onlardan sadece biriydim. Zaten Bekir'le tanıştığım gibi de onunla olan iletişimimi kestim."
"İsim diyorum Leman Hanım!" Hayat hikayesini merak etmiyordum. Bunu nasılsa ekip öğrenecekti. Şu an tek önceliğim Pınar'ın öz babasıydı. Katilin o olabileceği düşüncesi beynimde dönüp duruyordu. Kızını korumak isteyen bir baba. Bu gayet mantıklı görünüyordu. Kızının kalbini kıran piçlerin kalbini söküyor, kendisi dururken bir yabancı kızına babalık yaptığı için tüm öfkesini bıçak darbeleriyle alıyordu. Bunca zaman Pınar'ın sevgililerine, mahalleden tanıdıklarına odaklanmamız bundan sonuç vermemişti belki de. Aradığımız katil Pınar'ın babasıydı. Bu da Pınar hakkında tüm bilgilere sahip olmasını mantıklı kılıyordu. Bunca sene onu izlemişti belki de. Gidip ben senin babanım diyememişti, uzaktan takip etmişti hayatını. Sonra da bir bir intikamını almıştı.
Karşıdaki kadın hâlâ sessizliğini koruyunca tekrar sordum.
"Pınar'ın öz babasının ismini verin Leman hanım, yoksa bir ekip yollayıp sizi zorla merkeze getirmem gerekecek."
"Hayır, bugün olmaz. Adamın sadece ismini biliyorum zaten. Cengiz Dinçler."
İsmi alır almaz telefonu kadının suratına kapatıp sakinleşmek için camı araladım. Hava serindi, içeri giren rüzgar ürpermeme sebep oldu. Küfrederek arabayı çalıştırdım ve öğrendiklerimi amirime anlattım. O araştırılması için yeni ekibi bilgilendirirdi ve bana da sadece Pınar ile ilgilenmek kaldı. Bu öğrendiklerimi ona anlatmadan nasıl yüzüne bakacağımı bilemiyordum. Neyseki sakinleşmek için uzun bir araba yolculuğu buna yardımcı oldu.
Eve geldiğimde de Pınar'ın çoktan uyumuş olduğunu öğrendim ve rahatladım. Ona yalan söylemek istemiyordum. Hele ki böyle bir konuda. Onu uyandırmamaya dikkat ederek yatağa girdim ve uyudum.
Sabah alarm çaldığı gibi kalkıp hazırlanmak için duşa girdim. Pınar'a bir şey çaktırmamak için büyük bir mücadele veriyordum. Bu bilgiyle yaşamak zordu. Ona söylemek konusunda ise içim içimi yiyordu.
Oturup konuşsam söyleyeceğime emindim bu yüzden hızlıca hazırlanıp evden kaçarcasına çıktım. En azından şu Cengiz denen herifin kim olduğunu öğrenip sonrasında Pınar'a söylemek daha doğru geliyordu. Üstelik böyle bir haberi kaldırabilir miydi, buna da emin değildim.
Sadece bugün anlatamayacağımı biliyordum. Babasının toprağa verildiği gün olmazdı. İşlerimi hızlıca halledip yanına uğramayı planladım. Bekir beyin cenazesine kesinlikle katılacaktım. Tek tek konukları inceleyecektim çünkü katilin de aralarında olacağını düşünüyordum. Hatta neredeyse buna emindim. Katilin Pınar'ı takıntı haline getirmesinin asıl sebebinin babası olduğunu düşünüyordum. Ve asıl öldürmek istediği ismin Bekir Ferah olduğuna da...
Bölümleri kısaltınca sürekli Pınar'dan ya da sürekli Savaş'tan geliyor bölümler gibi görünüyor 😅 Anlatacaklarımı bir iki bölüme sığdıramıyorum ama ne yapayım. Neyse bölüm analizi gelsin 😅
Sonunda Bekir'in Pınar'ın öz babası olmadığını öğrendik. Bu bilgi polisimizi katile yaklaştırır mı dersiniz?
Savaş'ın Pınar'dan kaçması nereye kadar sürer? Eninde sonunda Pınar'a açıklayacak ve Pınar'ın tepkisi nasıl olur tahminlerinizi alabilirim.
Leman'ın bahsettiği Cengiz ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Altından bir şey çıkacak mıdır?
Son olarak da klasik sorumuz, sizce katil kim? 😊 umarım farklı okurlarım da fikrini belirtir artık