Tehlikeli Güzel (TAMAMLANDI)

Autorstwa Darkparadise168

83.3K 4.9K 1K

Tam bir baş belası olan Şebnem'e rastlayıp, onun etkisine kapılan Selim'in hayatı bir anda sakinlikten, hiç d... Więcej

Kaçak
Kimlik
Yanlışlık
Hırsızlar
Av
Kötü Kız
Acaba
Gürsoy
Şeytan'ın Tohumu
Yalanın Yuvası
Kan Gölü
Plan
Çıkmaz Yol
-Duyuru-
Travma
Dejavu
Kabus
Geçmişin Sancıları
Ten Kokusu
Derin Korkular
Masa
Lucifer'in Gölgesi
-Bir Küçük Final Meselesi-
Mesaj Sendromu
-Ruhsuz Tren Makinisti-
Zafer Sarhoşluğu
Tehlikeli Güzel
Aşk Kafası
İstenemeyen Kız
Sonsuzluğa Yolculuk (Final)
"Sonsuzluk ve Ötesi I"

Gergin

3.5K 192 20
Autorstwa Darkparadise168

SELİM

Şebnem merdivenlerden indi ve gelip kahvaltı masasına oturdu. Suratı beş karıştı.

"Selim."

"Pekala. Bu hiç ama hiç iyiye alamet değil."

"Sana söylemem gereken bir şey var."

"Vee tekrar. By gerçekten iyiye alamet değilmiş."

"Lütfen benden nefret etme."

"Benden ne kadar saçma bir şey isteğinin farkında mısın?"

"Dalga geçmeyi kes lütfen. Benden nefret edip etmeyeceğini bilmem gerek aksi taktirde sana söyleyecek cesareti bulamam."

Beni de korkutmuştu. Ciddi olmama ihtiyacı varmış gibiydi, bende ciddi oldum.

"Peki. Eğer duymak istediğin buysa, senden asla nefret edemem. Oldu mu?"

"Eğer içten söylediysen evet."

"Ne geveliyorsun?"

"Bir kaç ay önce ablam yanıma gelip bana bir teklifinden bahsetmiş ve fikrimi istemişti."

"Nasıl bir teklif?"

"Bana iyi para ve koruma karşılığı tek yapması gerekenin bir eve kimsenin girip çıkmadığından emin olmak ve adamları düzene sokmak olduğunu söylemişti. Bir nevi yöneticilik gibi. Kendisiyle birlikte beni de kabul edeceklerini söyledi."

"Sen kabul etmemiş gibisin. Neden?"

"Kimse kimseye durup dururken böyle bir iş vermez o yüzden adamla tanışmak istedim, neyin nesi olduğunu bilmek istedim. Yasa dışı olup olmadığını bilemezdim ayrıca Çakıroğlu'nu aramakla çok meşgulduk. O yüzden naz yaptım ve ısrarla adamla tanışmak istedim. O izin vermeyincede şüphelendim ve O gün çok ama çok berbat bir gün geçirmiştim ve birden karşıma çıkması yetmiyormuş gibi üstüme gelip beni ikna etmeye çalışmasına dayanamadım."

"İyi bir şey gelmiyor sanki."

"Onu kaltaklıkla suçladım ve o inkar edince başka nasıl böyle bir işte başarılı olabilirsin ki diyerek çıkıştım. Sonuç olarak kavga uzadı ve bana başarılı olunca karşıma çıkıp ilk benden hesap soracağını söyledi."

"Ve sanırım sordu da. Bu işin Çakıroğlu'ndan geldiğini mi düşünüyorsun?"

"Öyle olduğunu biliyorum. Selim onu bu işe ikna eden benim. Bana geldiğinde çok kararsızdı ama ben onu başımdan savdım. Benim yüzümden o adam için çalışmaya başladı. Bana ablalık yapmaması o kadar zoruma gitmişti ki yeri geldiğinde büyüklük gösteremedim ve bende ona kardeşlik yapmayı reddettim."

"Şebnem. Saçmalık bu. Eğer bunun senin hatan olduğunu düşünüyorsan ruh hastası olman ge-"

"Selim ablam annenin bulunduğu evi yönetmekle görevliymiş."

S...r. Kelimelerin kafiyesiz kaldığı yerdeydim.

"Bu-Bunu Demir mi söylemiş?"

"Direk kendisinden geldi. Selim çok ama çok özür dilerim. Ben düşüneme-"

Gülmeye başlamıştım. Sonunda anneme yaklaşmamın verdiği mutluluk her şeye değerdi. Bunun nasıl olduğu umurumda değildi. Şebnem gülen suratıma çok şaşırmıştı.

Yanına gidip ona sıkıca sarıldım.

"Selim bu yüzüme bakmamak için bir taktikse çok berbat."

Kollarımı geri çektim ve ellerimle yanaklarını tuttum.

"Şebnem, kendini suçlu hissetmek için hiçbir nedenin yok. Eğer ablan olmasaydı, başka biri olurdu. Mutlaka başına birini dikerlerdi. Ve iyi tarafından bak. Ablan bunu basit bir iş sanıyorsa bunca zaman kime hizmet ettiğini bilmiyo demektir. Kardeşinin katiline çalıştığını öğrenirse bizim tarafımıza geçebilir. Belki bize yardım bile eder."

"Selim. Kızmadın mı? Yani bunun benim hata-"

"Teşekkür ederim."

"Ne?"

"O gece evime gelmeseydin ve sana kapılmama sebep olmasaydın, asla anneme yaklaşamazdım. Tek başıma yapamazdım."

Kafasını hafif geri çekince bende ellerimi suratından çektim.

"Şey bu çok onure edici ama ben kendimi affedemem sanırım."

"Ablanın günahlarının bedelini sen ödeyemezsin."

Heyecanlanmıştım. İlk defa istediğim her şeye sahiptim. Peşinden koşabileceğim güzel bir kız vardı. Ailem diyebileceğim arkadaşlarım ve gerçek ailemden kayıp birine ulaşma şansım.

"Peki. Nasıl yapıyoruz?"

"Neyi?"

"Anneni kurtarmayı tabii ki. Ancak sen ona kavuşursan vicdanım rahatlar."

"Çok takıntılısın."

"Dalga geçme. Ne yapıyoruz dedim?"

Omuzlarından tuttum.

"Biz bir şey yapmıyoruz."

"Anlamadım?"

"Bak eğer Demir kaçtıysa buraya ortalığı karışık bırakıp gelmiş demektir. Biraz zaman tanısak iyi olur."

"Ama bu annene ulaşmak için... Hemde o kadar uzun zamandan sonra-"

"Yirmi yıl boyunca annem olmadan yaşadım bir kaç gün daha onsuz yaşayabilirim."

Burukça gülümsedi. Bu en güzel gülüşüydü. Hüzününü saklamaya çalışan yarım akıllı bir kız.

"Bak inan bana şu anda heyecandan duramıyorum ama zamanin uygun olmadığını da biliyorum. Önce Demir'e güvenebilmemiz gerek. Yoksa bizi bir tuzağa sürükleyebilir."

"Kusura bakma ama tuzak olduğunu sanmıyorum, Selim."

"O neden? Siz bi gecede ne yaşadınız ya? Ne bu korumacılık? Ne yani?"

Demir midir nedir? Nerden çıktıkysa bir gecede met etmiş kızı. Ayıp ya.

"Ondan değil. Çakıroğlu ve adamları bizim kim olduğumuzu bilmiyorlar ki. Eğer bilselerdi bunun için Demir'den fazlasını gönderirlerdi. Ufak tefek oyunlarla uğraşmak yerine silahla evimizi basarlardı. Ve bunu söylerken mübala yapmadım."

"E sen benden daha iyi bilirsin tabii."

"Bunu kabul etmiş olman ne büyük incelik."

"Dün gece seninde kabul ettiğin bazı şeyler vardı ama ben bunu senin yüzüne vurmadım."

"Ne diyosun sen ya?"

Cebimden telefonu çıkarıp dün kaydettiğim kısmı açtım.

"Sorun değil bence. Sonuçta her kadın beni ilgi çekici bulur. Gerçi ben hala ilginin orda gereksiz bir hos gizleyici olduğunu düşünüyorum ama neyse."

Suratı utançla kavrulmuştu. Dudaklarını ağzının içine çekti ve kafasını eğdi. Sonra bana baktı ve ciddileşti.

"Sil şunu."

"Efendim? Bir şey mi dedin?"

"Sil şunu dedim Selim!"

"Annemi bulduğumuzda silerim. Seni göreve odaklamak için bir teşvik edicide bulmuş oldum. Ne güzel dimi?"

"Ben sana bunu ödetirim, Selim."

Yanına yaklaşım ve ona dikleştim.

"Öyle mi? Bunu nasıl yapacaksın peki?"

"Senin en büyük zaafını acımasızca sana karşı kullanıcam ve bana yalvarana kadar da durmıycam."

"Aaa, neymiş peki benim büyük zaafım."

Anlarsın."

"Bunun beni korkutması mı gerekiyor?"

"Daha çok gergin hissettsen fena olmaz."

Yanağından bir makas aldım.

"Belki daha sonra."

"Bir yere mi gidiyorsun?"

"Eve gidip bize bir kaç parça eşya alıcam. Ayrıca olayın tamamını da öğrenip bir iki fikir almam lazım. İstediğin bir şey var mı?"

"Sevil'e bana bir çanta hazırlanmasını söyle ve ona kod kırmızı de."

"Bu da sizin saçmalıkları-"

"Sadece ne kadar büyük bir çanta hazırlaması gerektiğiyle ilgili bir kod."

"Şimdiden gözüm korktu."

"Şimdiden kollarına sağlık."

"Burda kısa bir süre kal-"

"Git artık."

Beni kapı dışarı etmişti! Bu kız beni mahvedecek. Ama iyi anlamda. Sanırım o çok özel. En azından benim için. Bunu kabul etmek istemesemde artık inkar için çok geç.
ŞEBNEM

Bu çocuğu mahvedicem. Tam bir pislik. Ama bu onu mükemmel kılan şeylerden biri. Onu bir şekilde etkilemenin bir yolunu bulmam gerek. Böylelikle onun canına okuyabilirim.

Ama önce ablamla ufak bir görüşme yapmam gerek. Ablamına numarasını yazdım ve açmasını bekledim.

"Selam abla."

"Beni özlediğinden aramış olamazsın muhtemelen."

"Konuşmamız lazım."

Bana bir adres verdi ve bende oraya gitmek için taksi kullandım. Burası bar tarzı bir mekandı ama insanlar normalden daha iğrençti.

Tüttüren ve yiyişen insanların arasından ablamın masasını buldum ve oturdum.

"Bu yer kokuyor."

"Alışırsın."

"Alışmak istediğimi söyleyemem."

"Ne hakkında konuşmak istiyorsun? Açıkçası seni benzetmemden sonra benimle görü-"

"Bende şaşırdım aslında. Sonuçta ablamın kardeşimin katilleriyle çalıştığımı öğrenince yüzüne nasıl bakarım diye düşünmedim değil."

"Öğrendin demek."

"Biliyor muydun yani!"

"En başında bilmiyordum ama öğrendiğimde onlar için çalışmam karşılığında kardeşimizi hayatta tutma sözü verdiler bana."

"Ne diyosun sen ya? Yaşıyor mu yani? Onu gördün mü?"

"Görmedim ama bana-"

"Görmediysen nasıl emin olabilirsin! Konduramamıştım sana. Ama yetti biliyor musun? Artık kendi günahlarını kendin öde, senin adına suçluluk duymayı bırakıyorum artık."

"Şebnem bak, kardeşim için-"

"Yaşayıp yaşamadığından emin bile değilsin ve bencillik yapıyorsun. Ne yani senin kardeşin sağ kalsın ama on beş çocuk ölsün öyle mi? Ne zaman bu kadar vefasız oldun? Üstelik kaç yıl oldu? Gerçekten onu sağ bıraktıklarına inanıyor musun? Asıl deli olan sensin ben değilim. Kafamda bunu kesinleştirdiğim iyi oldu."

"Sizi her an ele verebileceğimin farkındasın dimi?"

"Onun farkındaydım ama bu kadar alçalabileceğinin farkına varamamışım, bağışla lütfen."

"Yapabilirim."

"Evet, biliyorum. İstersen gayet rahat yaparsın. Bir kardeş daha kaybetmenin acısıyla yaşayabilirsen önden buyur. Tabii hala kardeşinsem."

Kendimi ordan nasıl dışarıya attığımı hatırlamıyorum. Ablam biliyordu. Kime çalıştığını biliyor ve onun vaatlerine kanıyordu ve üstelik beni tehdit etmişti.

Hiç görmemişim gibi geri döndüm ve duşa girdim. Rahatlamaya ihtiyacım vardı. Kıyafetlerimin kokusu rahatsız etmişti ve çıkarıp yorganın içine girmiştim. Yinede yatakta yatmak yetmedi ve banyoya ilerledi. Soğuk bir duş zihnimi açmak için yeterli olmak zorundaydı.
SELİM

Eve geldiğim ve etrafa bakındım.

"Şebnem? Şebnem?"

Üst kattan gelen su sesini fark ettim. Sevil'im hazırladığı çantayı Şebnem'in odasına taşıdım ve tüm kıyafetlerini burda bıraktığını gördüm. Neden normal insanlar gibi banyoda soyunmuyor ki?

Kafamı çeviridiğimde içeri giren Şebnem şaşırdı ve beni aniden görünce korktu.

"Burda ne yapıyorsun?"

"Ben- Şey- Çantanı getirmiştim."

O an uzunca Şebnem'e baktığımın farkına vardım. Omuzlarının üstündeki su damlaları ve gergin suratıyla tarif edilemezdi.

"Ee?"

"Ne ee?"

"Tabii ya sen kal ben giyinirim, nolcak dimi? Sanki yeterince dikizlememişsin gibi."

"Ne? Ben mi? Yok daha neler

Senin neyini dikizliycem ben? Öpülesi boynunu mu yoksa tutunmak istediğim omuzlarını mı?"

Durdum.

"Bunu sesli mi söyledim ben?"

"Evet, biraz."

Yanıma geldi. Kalbim heyecanla atmaya başladı. Öyle ki duyulacak diye korktum. Bana yaklaşınca bir şeyler bekledim ama o elimdeki elbisesini aldı.

"Bu kokan şey elinde ne yapıyor?"

"Neden burda bıraktığını anlamaya çalışıyodum."

"Niye sen kıyafet dedektifi misin?"

"Hayır. Ama normal insanlar banyoda soyunup orda giyinir. Özellikle de evde bir erkek varsa."

"Kıyafetimi koktuğu için çıkardım, duş sonradan aklıma geldi. Ayrıca sen evde değildin ki."

"Ama gelecektim."

Acayip gergin ve stresliydim. Şebnem'in sarhoş olduğu gece aklımda tekrar canlandı ve kafamı sallasamda bunu gözümün önünden atamadım.

Bende yapmayı becerdiğim en iyi şeyi yapıp Şebnem'le inatlaşmaya karar verdim. Boynuna doğru eğilip, ona daha çok sokuldum.

"Manyak mısın be?"

"Burda şampuan da mı varmış?"

"Görünüşe göre varmış. Neden temizliğe alerjin mi var?"

'Hayır beni öldürecek olan teninin kokusuna var.' demek istedim ama kendimi durdurdum.

"Hayır, yok. Sadece. Bunu bilerek, beni baştan çıkarmak için yapmadığına emin misin?"

"Anlayamadım?"

Elimle nemli omuzlarına dokundum ama sonra içim titreyince ellerimi çektim.

"Sonuçta zaafımı bana karşı kullanacak-"

Şebnem gülmeye başladı.

"Ve senin zaafın ben miyim? Bunu itiraf ettiğine şaşırdım doğrusu."

"Hayır. Senin kendini gözünde fazla büyütüp böyle bir izlenime kapılma ihtimaline dayanarak söyledim."

"Tabii ki de."

Saniri uyuyan bir yılanı uyandırmıştım. Bu kez yaklaşan o oldu. Bir eliyle havlusunu tutarken diğer eliyle kolumu hafifçe sıktı.

"Sen de bir erkekmişsin."

"Saf mısın sen?"

"Hayır. Yani beni çekici bulduğunu düşünmemiştim, hatta bunu sağlamak için ne yapabilirim diye aklımda-"

Yeter. Bu benim sınırlarımı aşar. Bunu yeni mi fark ediyor? Bunca zamandır onun için deli oluyorum ve anlamıyor öyle mi?

Ve nasıl olurda hala havluyla karşımda durabilir? Hiç mi korkusu yok yoksa beni gerçekten görmüyor mu?!

Onu omuzlarından tuttum ve sıktım. Sinirliydim ve ses tonumda bunu yansıtıyordu.

"Havluyla karşımda dikiliyorsun ve ssnir çekici bulduğumun farkına yeni mi varıyorsun?! Bunca zaman yanındaydım ve beni görmedin mi yani?"

Beni ittirdi.

"Çıkar mısın?"

"Ne?"

"Daha fazla havluyla kavga edemem, çıkta üstüme bir şeyler giyeyim."

İleri mi gitmiştim bilmiyorum ama kendimce haklıydım. Bunca zaman bana baktı ve sanki yokmuşum gibi kafasını çevirdi. Şimdi ondan etkilendiğimi söyleyince ne hakla sinirlenir ki! Asıl kızması gereken benim çünkü.

Merdivenlerden inerken gayet sakin bir ses tonu vardı.

"Görmedim değil.. Beni gördüğünü düşünmedim. Benimle ilgilenmeyen birini etkilemeye çalışarak kendimi küçük düşürecek değildim."

"Kim seninle ilgilenmediğimi söyledi ki?

"Bak, Selim. Kabul edelim olur mu? İkimizde aynı şeyi düşündük. Sen beni, bende seni anlamadım ama bunu bir kavgaya çevirme niyetinde değilim. Artık yoruldum çünkü. Etrafımdaki insanlarla daha fazla tartışıp gerilmek istemiyorum."

"Şebnem. Anlamıyorsun. Yan yanayken gergin olmamızın sebebi kavgalarımız değil. Onların altında yatan nedenler. Bunu biliyorsun."
ŞEBNEM

Benim için inkar aşaması bitmişti. Doğruydu.

"Beni heyecanlandırdığını ve bunun hoşuma gittiğini biliyorum."

Bunu duyunca önce gülümsedi. Sonra parmaklarını bana doğrulttu.

"Sen! Sen çok ama çok tehlikeli bir şeysin. Uyuşturucu gibisin ve bu beni öldürüyor."

Yanıma yaklaşınca irkildim ve kekeledim.

"Ne- Ne demek istiyorsun?"

"Seninle ilgili hep daha fazlasını istiyorum."

"Konuşmak yetmiyor dinlemek istiyorum. Sabahlara kadar seni dinlemek. Ve..."

Önce koluma dokundu, sonraysa parmaklarını titreyen dudaklarımda gezdirdi.

"Tutunmak yetmiyor. Öpmek istiyorum."

İçimde çıkan ateşi durduramadığımı fark ettim.

"Öp o zaman."

Gözlerime baktı ve saçlarımı geriye attı.

"Hayır. Hayır. O hiç ama hiç yetmiyor. Seni öpmek daha da fazlasını istememe sebep oluyor."

"Daha fazlası ne- Aah sen benim bed-

Birden geri çekildi.

"Kalbini istiyorum. Senin kalbini istiyorum Şebnem Gürsoy. Her bir parçasının benim için atmasını istiyorum."

Şu anda nasıl attığını bilmiyor tabii. Kalbim yerinden çıkacak diye mi yoksa bu da bir rüya çıkacak diye mi daha çok korkuyorum karar veremedim.

"Selim-"

Yanıma gelip elimi tuttu. Nefes alamadım.

"Sarhoş olduğun gece beni öptün ve beni istediğini söyledin. Bunu aklın başındayken asla itiraf etmeyeceğini de söyledin ama sonuçta bu bir itiraftı."

Yok artık. Tam bir aptalım.

"Ben mi yaptım? Seni öptüm mü?"

Kafasını salladı. Kendimi kontrol edememenin korkusunu hissettim ama duramadım. Ona doğru yürüdüm ve meydan okudum.

"Sen ne yaptın peki?"

Üzerime doğru gelmeye başladı.

"Bende seni öptüm. Sonrada seninle yatağa doğru hafif bir iniş yaptık."

Bunu beklemiyordum ama şu anda benden daha önce faydalanmasını düşünemeyecek kadar dikkatim dağılmıştı.

"Peki ya sonra?"

Beni öpmesini beklerken gözlerini dudaklarımdan gözlerime çevirdi.

"Sonra durdum."

Sonra durmuş... Tam bir vicdankolik. Durmuş olması, hoşuma gitmişti.

"Eminim sarhoş ben arkandan çok fazla küfür etmiştir."

"Peki ya sen?"

"Hoşuma gitti."

Artık kaçacak yer olmadığından onun bana doğru gelen dudaklarına atılmalıydım ama çalan kapı tüm atmosferi s...ip atmıştı.
SELİM

Tam da sırasıydı. Kırk yılın başı bi kıza açılmış, yürüyorum, üstelik çok da güzel gidiyorum ki olaya bak. Kapı zili. Gelen kişiye bir yumruk çakmam lazım.

Şebnem özür dilercesine elleriyle göğsüme dokundu ve kapıyı açtı. Ve cok şükür ki yumruğu hak eden biri vardı.

Demir elinde ufak bif çanta kapıya yaslanmış bekliyordu. Suratında yara izledir vardı. Bizden kalmış olsa gerek. Şimdi düşünce az bile yapmış Bora. Biri bu çocuğa zamanlamayı öğretmeli.

"İçeri geçebilir miyim?"

Şebnem kapıyı araladı.

"Buyur."

Bana bakınca durdu ve tekrar Şebnem'e baktı.

"Bölmüyorum değil mi?"

"Neyi bölebilirsin ki?"

"Bilmem. Selim sanki dünyanın kurtarılmasına engel olmuşum gibi bakıyorda."

"Senden hoşlanmadığım için olmasın o?"

"Aaa, öyle mi? Çok üzüldüm."

"Hainlikle suçlayıp iftira attığın birinin yüzüne tekrar nasıl bakabiliyorsun sen?"

"Bir hata be yanlış yönlendirilme."

"İsteğin şeyin arkasına saklan, bu senin onlad için çalıştığın gerçeğini değiştirmez."

Şebnem kapıyı kapattıktan sonra söylendi.

"Yeter. Artık sizin mesane yapıştırmanızı dinlemek istemiyorum. Bana planı anlatın."

Demir sanki suç işlemişim gibi bana döndü.

"Ona hala anlatmadın mı?"

"Meşguldum."

"Neyle adam olmakla mı?"

"Adamlığı çocuk katiline çalışan birinden alacak değilim."

"Yeter dediğimi hatırlıyorum."

Şebnem'in ikinci uyarısı karşısında durduk. Bu çocuk gerçekten yumruğu hak ediyordu ve bir şekilde onu benden yiyecekti.

Masaya oturduk.

"Bu arada siz başlamadan söylemek isterim ki bugün ablamla buluştum."

"Ne zaman?!"

"Sen gittikten sonra."

"Neden bana söylemedin?"

"Çünkü onunla tek başıma yüzleşmek istedim."

Kendini öldürtecek bir gün!

"Öyle olsun bakalım. Sonuç."

"Ablam onlar için çalışıyor ve bunun gayet farkında bize yardımcı olmak gibi bir planı yok yani. Üstelik beni kim olduğumuzu onlara söylemekle bile tehtdit etti."

"Özür dilerim ablanın bu kafa şey olduğunu düşünmezdim. Şey yani-"

"Kaltak mı?"

"Bende öyle diyecektim."

"Sen daha hiçbir şey görmedin, Selim. İnan bana."

Herkes derin bir nefes aldı.

"Peki? Plan?"

Demir sinir bozucu bir şekilde öne çıktı.

"Evin planını ve bahçedeki adam sayısını sizin için çizdim ve içerde sadece annenle ilgilenen bir kişi var, o da kadın zaten."

Şebnem atıldı.

"İşte şimdi ırkçılık yaptın. Bir kadının neler yapabileceğini bilmiyorsun herhalde."

'Bak, tatlım. Plan üzerinden tahmin yürüttüğüm kadarıyla annesi ikinci kattaki yatak odasında tutuluyor."

Tatlım? İlkokuldan firmamış hergele. Seçtiği kelimelere dikkat ermezse cephanelikte onu fark ettirmeden öldürmem gerekebilir.

"Tamam da nasıl giricez? Adamlar silahlı olacak."

Şebnem'in sorusuna Demir'e fırsat vermeden atıldım.

"Bizde öyle olacağız. Tabii ki de öldürmek için değil korunmak için."

Elime bir silah şekli verip Demir'in başına dayadım.

"Ama yine de göz korkutmaya değer. "

"Biz zaten kimsenin bilmediği bir yolu kullanıp dışardakilerle muhattap bile olmamayı uygun gördük. Bodruma dışardan açılan bir kapı var. Büyük ve içeriye merdivenli. Evin dışındaki kilerler gibi ama bu eve bağlı."

"Evet oranının cephanelik olması dışında bi sıkıntı yok yani."

"Selim!"

"Eminim bir sorun çıkmayacaktır."

"Havaya uçup moleküllerimize ayrılmadığımız sürece tabii. Aklınızı mı kaçırdınız siz?!"

"Bak tüm vardiya saatlerini biliyorum ve giriş çıkıştan da eminim çok kolay halledebiliriz."

Demir'e sinir olmaya devam ederken hoşuma giden bir şey oldu. Şebnem onay için bana baktı. Gözlerini tedirgimce bana dikti ve bir cevap bekledi. Bana güveniyordu.

"Şebnem, kimseye bir şey olmayacak. Dışarıda bekleyenler ve cephaneliğin başında bekleyenler olacak. Her yere gözlemci yerleştirio sürekli iletişim halinde olucaz. Bir soun çıkmayacak."

Kafasını salladıktan sonra tehtidkar bir ifade takıntı. Bu halini çok seviyordum.

"Eğer çıkarsa ve bir kişiyi bile kaybedersek ikinizin kafasını birbirine sürterek patlatırım haberiniz olsun."

"Daha önce hiç fark etmemişim böyle konuştuğunda çok... Nasıl desem ateşli görünüyorsun."

Demir'in ensesine vurdum.

"Ses tellerini s...rtme lan."

"Doğruyu söylemek de yasak olmuş."

Şebnem'in bana destek olacağını düşünmezdim ama beni şaşırtmıştı.

"Doğruyu söylemek yasak olduğundan değil senin sesini duymak midemizi ağrıtıyor."

"Şimdi kimmiş ırkçılık yapan?"

Ayağa kalktım ve Demir'in başında dikildim.

"Sen artık gitmiyor musun?"

"Gidecegimi kim söyledi? Ayrıca burası benim evim, gitmek zorunda değilim."

"Şebnem kalktı ve merdivenlere doğru yürüdü.

"Benden bu kadar. Siz çocuklar uslu durun."

Şebnem gidince bir bardak su içmek için dolaba uzandım.

"Sence Şebnem bana güvenecek mi?"

"Plan başarılı giderse, bir gramcık da olsa güvenir herhalde."

"Bora beni ondan uzak durmam için bol bol tehdit etti ama yinede buraya yolladı."

"Yani?"

"Yani Bora tam olarak sana da güveniyor sayılmaz, özellikle Şebnem konusunda."

"Bu seni ilgilendirir mi?"

"Pek sayılmaz ama yinede insan merak ediyor, bu kızı nasıl etkilersin?

Bardağı sertce tezgaha bıraktım.

"O rezil çeneni sana söylenene kadar kapalı tut."

"Yoksa?"

"Yoksa dudaklarını birbirine dikerim."

Odama çıkarken gerçekten bu çocuktan hoşlanmadığıma karar verdim. Umarım annem konusunda doğruyu söylüyordud yoksa gerçekten onun canını yakabilirim.

Odaya girip kazağımı çıkardım. Ama yatağa bakınca Şebnem'in burda olduğunu gördüm ve şaşırdım.

"Sen yatmıyor muydun?"

"Uyku tutmadı."

"Merak etme plan kusursuz işleyecek."

"Biliyorum."

Dolaba doğru yürüdüm ve sakin kalmaya çalıştım. Üstüme uyumak için ince bir tişört aldım ve arkamı döndüğümde Şebnem'im önümde durduğunu fark ettim.

"Birbirimizi korkutmayı bırakmalıyız."

"Sonunda annene kavuşacaksın."

"Öyle olacak sanırım."

"Senin adına çok mutluyum."

Gülümsedim.

"Pek mutlu görünmüyorsun ama."

"Ondan değil. Sadece sen anneni bulunca bir daha o aptal suratına bakmama gerek kalmayacak."

Yine hislerine bastırmak için olayı dalgaya vurmuştu. Gideceğimi düşünüyordu. Düşünmekte haklıydı çünkü anlaşmamız buraya kadardı. Gülmeye çalıştım.

"Bu seni memnun eder herhalde. Sonunda benden kurtuluyorsun."

"Seni özleyebilirim aslında."

"Bence buna gerek kalmayacak."

"O neden? Yoksa resmini falan mı bırakacaksın? Gerek yok bence, onlara sarılıp uyuyacak biri değilim."

Elimle saçlarına dokundum.

"Hayır. Değilsin."

"Ben artık gitsem iyi olur, sende giyin, uyu, her ne yapmak istiyorsan işte."

Kapıya doğru ilerledi ama gitmesini hiç istemiyordum.

"Şebnem. Ben gitmeyi düşünmüyorum."

Dönüp güldü.

"Burda sonsuza kadar yaşayamazsın. Üstelik bu ev senin bile değil."

"Burayı kastetmiyorum. Sizin aranızdan gitmeyi düşünmüyorum. Annemi almam ona ve bana yaşatılan acıları kapatmaya yetmez. Onları ebediyen durdurmanıza yardım etmem gerek ancak böyle vicdanımı rahatlatırım."

Gülümsemekle üzülmek arasında gidip geldi.

"Bunu duyduğuma sevindim."

Umduğunu bulamamış biri gibi kapıya yöneldi. gerçekten ama gerçekten istemiyordum.

Arkası dönük bir şekilde kapıyı araladı. Bende elimi kapıya koyup kapattım. Kulağına doğru fısıldadım.

"Gitme."

Bana döndü.

"Nede-"

Ellerimle yanağını kavrayarak dudaklarına dudaklarımı bastırdım. Karşımdaki kız sarhoş değildi bu yüzden beni bekleyen tokata hazırdım.

Ama tokat atmadı. Ellerini enseme uzattı ve bende onu belinden tutup kendime daha çok çektim. Çıplak tenimde onun her bir dokunuşunu hissediyordum.

Dudaklarımızın yakaladığı ufak bir boşlukta alnımı alnına dayadım.

"Seni bırakmak istemiyorum. Bu yüzden kalıyorum"

Ellerimle yüzüne dokundum ve gözlerimi gözlerinde gezdirdim.

"Asıl merak ettiğim sen benimle kalacak mısın?"

Gülümsedi ve parmak uçlarını dudağımla yanağımın üzerinde gezdirdi.

"Gidicek başka bir yerim var mı sanki?"
ŞEBNEM

O ana kadar nefesimi tutmuştum sanırım. Bu tarif edilemez bir histi. Geri çekildi ve gülümsedi.

"Yani mecburiyetten öyle mi?"

"Başka ihtimal var mı?"

"Tabii canım. Bana karşı koyamanan dışında pek yok bence."

Buraya kadar. Pes ediyorum. Beni öperken yere düşürdüğü tişörtünü alıp suratına attım.

"Giyin artık."

Oysa bana daha çok yaklaştı.

"Neden? Yoksa dürtülerini kontrol edemiyor musun?"

Onu ellerimle kendimden uzaklaştırdım.

"Sen tam bir pisliksin."

"En azından sarhoş değilim."

Sonunda tişörtünü giydi ve nefesimi dengelemem için bana zaman verdi. Ama çenesi durmadı tabii.

"Sen sarhoşken başladığımız yarım bkr iş vardı, onu en yakın zamanda daha yalnız olduğumuz bir günde tamamlayacağımızı umuyorum."

Beni kalpten öldürmek için fazla uğraşıyor sanırım çünkü şu an ölmek üzereyim. Bu oda kaç derece ya? Eğer ona yapışma isteğimi uyandırmak için yapıyorsa, bilsin ki işe yarıyor. Güldüm.

"Bundan sonra pek yalnız kalabileceğimiz söylemez bence."

"Doğru. Geniş aileciğimize geri dönüyoruz çünkü."

Göz kırptı.

"Ben bir yolunu bulurum."

"Bulacağına eminim."

Sanırım iyi geceler öpücüğü için bana yaklaşıyordu. Ama ben henüz bunu kabul etmeye hazır değildim ve kapıyı açtım.

"Ama şimdilik gitsem çok iyi olur."

Biraz şaşırmıştı ama elimden bir şey gelmezdi. Ona bu kadar çabuk bağlanırsam üzülen taraf ben olacaktım. Hislerimi dizginleyip güçlü olmam gerek ve Çakıroğlu'na bu kadar yaklaşmışken, herkes benden bir şeyler beklerken dikkatimi dağıtamam. Bu iki işi bir şekilde idare etmeliyim yoksa canım yanacak.

Odama gittim, uyumak üzereyim ki kapım tıklatıldı. Kalkıp açmaya her ne kadar üşensemde açtım.

"Ne var Demir?"

"Sana söylemem gereken bir şey var."

"Bora'ya söyleyemedim çünkü fazla heyecanlanıp planı batırmasından korktum ama onu dışarıda kalmaya da ikna edemedim. Belki sen hissettirmeden edersin diye-"

"Bi dakka. Bi dakka yavaşla. Neyden bahsediyorsun sen?"

"Bir kaç gün boyunca Selim'in annesinin kaldığı yerde görevliydim. Ordaki bakıcı kızı diyorum. Kız sizi tanıyor. Bana kaçmamı söyleyende oydu zaten. Bana Bora'dan ve senden bahsetti."

Kalbime inebilirdi. Bu imkansızdı. Üç yıl olmuştu. Üç!

"Adı neydi?"

"Üzgünüm ama bana gerçek adını söylediğini sanmıyorum."

"Peki nasıl biriydi? Görünüm olarak yani."

"Siyah saçlı, koyu kahve gözlü. Boynunda küçük bir yonca dövmesi var."

Odadaki dolaba tutundum.

"Yaşıyormuş. Bunca zaman onun öldüğünü sanıyorduk ama yanı başımızdaymış."

"Kim o kız?"

"Benim çocukluk arkadaşım ve Bora'nın öldüğünur sandığı kız arkadaşı. Çocukluğundan beri ilk ve tek aşkı desek daha doğru olur. Bu- Bu mümkün mü?"

"Benim gördüğüm oydu. Eminim."

Şu anda tarif edilemez bir mutluluk yaşıyordum. Demir'e sıkıca sarıldım.

"Teşekkür ederim. Çok ama çok teşekkür ederim. Bu duyabileceğim en mükemmel haber."

Öksürük sesiyle Demir'den ayrıldım. Selim bana çok sert bakıyordu.

"Bölmüyorumdur umarım."

Not:Özge Can Aslan'ın katillerine on üç yıl veren Türkiye'nin adaletini de unutmıycaz...

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

9.2K 1K 29
Gözleri soluk beyaz tende ve rengini yitiren kızıl saçlarda dolandı. Zayıf bedeni göğsüne çekerken gözyaşları haykırışlarıyla karıştı ve geçtiği her...
4.1K 336 14
*Tamamlandı Güneş'i çok severken daha doğmadan bana konulan bu isimle geceye hapsolmam gibi hayat...
21.7K 1.4K 47
Bu yalnız bir kurdun hikâyesi, Bu sevdiği kadını kaybedip tekrar bulan ve her şeyin yoluna girdiğini sanan bir adamın hikayesi, Bu sevdiği adam için...
69.1K 3.8K 44
KOD ADI AZRAİL. Ailesi küçük yaşta öldürülen Efsar, kardeşiyle birlikte ailesinin katilinin yanında esirdir. Küçük yaştan itibaren suikastçi olarak y...