reformic pains // taekook

By primulajjk

95.8K 10K 4.5K

"bizim gibilerin en sevdiği şarkıları olmaz jeongguk." -151220, pazartesi More

00|tanıtım
01|kahrolası perşembeler
02|bakma öyle, yürek dayanmıyor
03|şarkılardan yoksun masallar
04|yağsın yağmur, ağlasın şarkılar
05|herkesten sakın, herkesten yakın
06|var olmayan aşka lanet etmek
07|varoluşumun yok oluşu
08|düş kırıklarının melodileri
09|belirsizlikler ve zamazingolar
10|şimdi kim iyileştirecek bizi
11|acımıyor dedikçe acıtıyorsun
13|ellerimde ellerin
14|kalsan keşke, en çok benimle
15|tatlıymış geceler oysa
16|dünyanın en güzel çiçeği
17|yaşasındı perşembeler
18|avuçların çiçek; avuçlarında şiirler büyüyecek
19|durma öyle ağlamaklı
20|sen sevmezsin yağmurları
21|şimdi ben bağlasam mı kollarından geceyi
22|bakışları zaten gökyüzü
23|bundan ötesi acıtmasın bizi
24|gitsen hatırlamam, öpsen hiç unutmam
perşembeler kahrolalı bir yıl olmuş (:
perşembeler kahrolalı koca 2 yıl olmuş :(

12|varla yok arası, ölümden beter

3.3K 482 457
By primulajjk

keyifli okumalar <3

selam arkadaslar, uyuyamayip bolum yaziyorum.. kapak degistim bakip yorumlasaniza guzel degilse baska bir tane yapacagim

-

Ruhsal yıkıntıların esasında bir zihin kandırmacası olduğunu düşünürüm. Etrafına sarılan çepeçevre bir etten duvardan kaçıp gitmeye meyilli olan, sınırları her daim aşmada üstüne olmayan ruhumuz, belki de kendi yarattığımızdan çok başkasıdır.

Bunun bir yerde en büyük yanılgı olduğunu inkar etme çabalarım her şeyden çok yetersiz kalsa da biliyordum işte.

Ruhun yarası, zihnin en büyük kanayışlarıdır.

Tam şu an zihnimin kanayışını durduramıyordum, ruhum bile sızlıyordu. Ne yapıp edip ruhumu bile acıtmıştı.

"Tam şurası," dedim ellerim göğsümde bir yere tutunurken. "Tam şurası Jimin, öyle çok acıyor ki, canım çıkacak orta yerinden. Öyle bir acı işte."

Birilerini böyle acıtacaksa en iyisi hiçbir zaman aşktan anlamamaktı, diye düşünüyordum artık.

Yalnız aşılan yollar, tek başına dinlenen şarkılar, kimsesiz kutlamalar, kuyruğundan hasar almış uçurtmalar.. Benim aşktan beklentim bunlar değildi. Keza bir beklentim de yoktu fakat siz ne kadar ılımlı yaklaşırsanız o kadar incitiyorlardı sizi.

Belki de ilk kez aşık olmaktan nefret etmiştim, ilk kez bir sızının canımı da alıp götürmesini istemiştim.

"Taehyung'u anlamıyorum. Derdi ne gerçekten çok merak ediyorum. Önümde olsa bir güzel pataklarım şimdi." dedi yanıbaşıma oturup bileğime iğrenç sıvımsı bir şey sürerken.

"Neden beni bu kadar üzüyor?" diye sordum dünden beri yakamı bırakmayan Tanrı cezası sorulardan birini sorarken. "Ona aşığım ben, günlerdir ondan başka bir şey düşünemiyorum. Her yaptığı, her söylediği öylesine etkisi altına alıyor ki beni artık kendim hakkında bir şey bilemez olmuşum."

"Özür dilerim Jeongguk, keşke elimden gelen bir şey olsa da mutlu edebilsem seni. Vazgeçmeyeceğini biliyorum, umursama desem yine aynı. Ama kendini iyi hissedecek şeyler yapmaya odaklan, olur mu?"

Onu onaylayıp sımsıkı sarıldım küçük bedenine. Dünden sonra çok daha iyi anlamıştım ki koşulsuz şartsız yanımda olabilecek tek kişi Jimin'di.

Yugyeom dün aramalarıma cevap vermemişti. Sadece gecenin bir yarısı bir mesaj atmış ve bugün bana her şeyi anlatacağını söylemişti.

Öğleden sonrasını da çoktan geçip gitmişti saat, ne o aramıştı ne de Taehyung'dan bir haber almıştım.  Dün eşyalarımı eve bırakıp yeniden çıkıp gitmişti. Varlığı dert yokluğu yaraydı resmen, baş edemiyordum artık.

"Yıldızlarım bile küs bana, günlerdir uğradığım yok. Her şey, herkes sırt çeviriyor bana, görüyorsun değil mi?"

"Onları ne için böyle duvarlara doluşturduğunu bilmiyorum fakat Taehyung ile alakalı olduğuna eminim. Siz kötü oldukça yapıştırmıyorsun hiçbir şey ve sen ne zaman mutlu olsan kendini burada buluyorsun Jeongguk. Bunun farkında olup da artık bir çıkartma bile asmadığını görmek inan çok üzüyor beni."

"Her biri bir anı," dedim gözlerim çıkartmaların üzerinde gezerken. "Hepsi olmasa da çoğunu hatırlıyorum. Öyle ki bazıları öylesine unutulmaz ki tarih attıklarım bile var." dedim büyük bir hevesle beni belki de bu hayatta en çok mutlu eden şeylerden söz ederken. Burukça bir gülüş dudaklarımın en orta yerine kondu ve iç çektim derince.

"Şu mesela," diye işaret ettim yatak başlığımın hemen yanına astığım, hepsinden büyük ve en farklı olanı, "Onu neden astığımı hiç unutmam."

Jimin sessizce beni dinliyordu. Belli ki gülerek anlatmam onu az da olsa rahatlatmıştı.

"Geçen sene yıl sonu partisine gitmeden önceki gün kampa gitmiştik ya," dedim hepimiz için çok güzel anlara sebep olan kampı hatırlattığımda. Bunun üzerine onun da yüzünde güzel bir gülüş oluşmuştu. "Gecenin sonunda Taehyung'un omzunda uyuya kalmıştım, beraber kalmıştık o çadırda. Tüm kamp boyunca sadece benimle ilgilenmişti. Gün sonunda da ormandan topladığı farklı farklı çiçeklerle bana taç yapmıştı. İşte o an anlamıştım, birbirinden farklı bir sürü güzel çiçek varken o hepsinden de güzel duruyordu."

"O günden beri mi düşmez dilinden, Taehyung'um dünyanın en güzel çiçeği, lafı?"

"Evet," dedim anımsadıklarım ile içim ısınırken, demiştim işte. Beni yıldızlarım kadar mutlu eden bir şey yoktu.

"Taehyung bana bir daha öyle güzel güler mi?" diye sordum üzüntüyle. Bakışlarımı ona çevirdim ve düşünceli bir tavırla bana baktığını gördüm.

"Jeongguk," dedi bir eli saçlarıma çıkıp minicik elleriyle okşarken, "Unutma ki yaşanmışlıkların ardından elimizde kalan tek şey anılarımızdır. Çok nadirdir bizi üzen anıların dile döküldüğü, kendine bak mesela en üzgün olduğun anda bile yüzünü tek güldüren şey anıların. Bu yüzden sana tek bir şey söyleyebilirim, anıları yaşatandan çok anıları kendine ait kıl, başka türlü çaresi yoktur. Ne demek istediğimi anlıyorsun, değil mi?"

"Anlıyorum," dedim düşük bir tonda. Böylece ayaklandı ve gitmeden son kez baktı halime. "Yat, dinlen biraz. Belli ki Yugyeom'dan bir şey beklemek de boşuna." dedi ve ne hikmetse o an telefonumun ekranı bildirmle yanıp söndü.

"Yugyeom mesaj atmış," dedim gözlerim ekrandayken. "Bir saate basketbol sahasında olmamı istiyor."

"Gidecek misin?"

"Gideceğim."

***

kim taehyung'un bakış açısından,

"Tartışmada zor olan, kendini fikrini savunmak değil, fikrinin ne olduğunu bilmektir." demiş Andre Mauoris. Düşününce sanırım beni bunca zamana kadar en iyi anlatan birkaç sözcüğün farkındalığınım bir hayli geç alagılarıma yakalanması epey gülünçtü.

Dediğim gibiydi çünkü bugüne dek Jeongguk'la olan konuşma yahut tartışmalarımızda -en çok da şu sıralar olan- hiçbir zaman tam olarak ne düşünüp hissettiğimi söylememiştim. Öfkemi de başka yormuştu, kırgınlığımı da. Bu yüzden ona kızamazdım. Onu üzemezdim.

Ama kızmıştım, üzmüştüm. Kendi hatalarıma katık ettikçe bir şeyleri, artık ipin ucu iyice kopmuş ve bu hale gelmiştik.

Her gün bize başka bir huzursuzluğu beraberinde getirmiş ve her yanlış anlaşılma bizi daha da uzağa itmişti birbirimizden.

Bugünü hiç böyle düşlememiştim. Ona ilk kez her şeyi açıkça söyleyeceğim bugünü deli gibi yağmura hazırlanan gökyüzüyle, içimizdeki bu buruklukla hiç düşünmemiştim. Yoktu şimdi karşımda, bekliyordum fakat gelmeyecekti işte, biliyordum.

Beceriksizce çabalara girişip birkaç şey ile bazı şeyleri anlamasını istemiş fakat bunu bile becerememiştim. Ve Jeon Jeongguk'un şu kahrının başlıca sebebi ben olsam bile tek değildim artık. Karşımda duran, Jeongguk'un en yakın arkadaşı olarak gördüğü ve aşkını bunun altına sakladığı Kim Yugyeom da vardı bu sefer.

İşin ironisi de buydu ya. Ne diye karşı karşıyaydık? Bugün buraya her şeyi Jeongguk'a anlatmak için gelmiştim. Peki ya o, o ne diye buradaydı?

Başından beri biliyordum, Jeongguk'a yaptığım her şeyin üstünü örttüğünü, birçok şeyi kendi cephesine çektiğini ve Jeongguk'un sonsuz güvenini kazandığını. Hepsini biliyordum fakat durmasını beklemiştim. Durmamıştı, sürekli sabırlı bir tavır takınmış ve bir kez olsun Jeongguk'a, yaptıklarından söz etmemiştim.

O ise her fırsatta beni küçük düşürme çabalarına girişmiş ve benden nefret ettiğini devamlı dile getirmişti. Bunlar benim yapabileceğim şeyler değildi. Ben böyle biri değildim.

Fakat zamanla yaşananlar hislerime hırsı öylesine bencilce katık etmişti ki en ala bencillikleri ben yapar olmuştum. Artık buna da engel olamıyordum. Kazanabileceğim bir savaş vardı önümde, doğru hamleleri bulmaktı esaslı sorun.

Fakat Jeongguk yoktu, o yoksa dünya bile yansaydı o an.

Hüznün bütün koşulları hazırdı görünüşe göre, nedenini bilmekten kaçındığım bir keder akıyordu damarlarımda. Yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla doluydu ayaklarım altındaki zeminin sonu. Sonu da yoktu doğrusu, yaşamak bir can sıkıntısından da öte değildi, demiştim ya; o yoktu çünkü.

"Neden buradasın," dedim bomboş basketbol sahası bünyesine yalnızca ikimizi almışken. "Burada olması gereken Jeongguk, biliyorsun değil mi?" Adımlarım öfkeyle ilerlerken sahanın ortasında duran bedenine doğru yaklaştım.

Küstahça duruşu resmen bedenime öfkeyi arsızca enjekte ediyordu ve ben sinirden gözüm dönecek hale gelmişken onun suratında mimik dahi oynamıyordu. Sorularıma yanıt vermedi, devam ettim sözlerime.

"Neden her seferinde engel oluyorsun, bu kadar mı zoruna gidiyor aşık olduğun kişinin beni seviyor olması? Bu yüzden mi tüm nefretin, söylesene?" dedim her bir kelimemi tükürürcesine söylerken.

Bakışları alaycıl bir hale büründü ve 'hah' diye bir nida koyuverdi. "Yazık sana Kim Taehyung," dedi, "Benim tek derdim Jeongguk'un daha da üzülmemesi. Bütün çabam da bu yüzden."

"Öyle mi?" dedim dudaklarımdan bir gülüş savuruken, "O yüzden mi aldın o kağıdı defterden? Bu kadar mı korkuttu seni o ufacık kağıt parçası?"

"Çünkü onu haketmiyorsun," dedi kollarını göğsünde birleştirip dik duruşundan ödün vermezken. Doğrusu bazı konularda ona imrenmiyor değildim, her şeye rağmen sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranması, taktığı o yıkılmaz sanılan maske fazlasıyla özenilesiydi. Ama işin bir yerinde her şeyin farkında olması da güzeldi, Jeongguk onu sadece arkadaşı olarak görüyordu.

"Sen mi hakediyorsun?" dedim alayla. "Dostu gibi gördüğü, attığı adımı sakınmadığı fakat ona acizce aşık olan sen mi hakediyorsun Jeongguk'u? Güldürme Tanrı aşkına, sana yazık asıl."

"Bunun gerçekten bir önemi var mı şu an?" dedi bu sefer kendisi birkaç adımda bana yaklaşırken. Göğsünde kavuşturduğu kolları ayrılmış ve tek elini cebine sokmuştu. Rahatlığı irite edici türdendi, gerginliğime gerginlik katıyordu resmen.

"Söylesene Taehyung, onun için ne yaptın bugüne dek? Neyini feda ettin? Üç beş satır bırakmaktan, kendince gizem yaratmaktan başka ne yaptın? Jeongguk sana ona olan hislerini bilmeden aşık oldu, karşılık almana rağmen bir adım attın mı?"

"Bunu seninle tartışacağımı düşünüyorsan, üzülerek yanıldığını belirtmek isterim." dedim gökyüzü kapalı bir hal alıp yağmur ufaktan atıştırmaya başlarken. Beni nereden vuracağını iyi biliyordu alçak herif. "Söylesene, gerçekten aşık mısın Jeongguk'a?"

"Seni ilgilendirmez." dedi sertçe ve elini cebinden çıkardı. Parmaklarına tutunan kağıt parçasını görmemle öfkem artık kendini aşmışken sinirle ona doğru birkaç adım attım, böylece aramızda sadece birkaç adım kaldı. Gözlerimin içine bakarken prmakları arasında tuttuğu kağıt parçasını yere fırlattı. "Biliyor musun," dedi kendinden emin bir tavırla. "Jeongguk yurt dışına çıktığında ilk kez ben vardım yanında. İlk içkisini içip sarhoş olduğunda, ilk araba kullanıp tehlikeli pek çok şeye giriştiğinde. Sevdiği her şeyi bilirim, nefret ettiklerini de keza. Kime dair ne düşündüğünü, öylesine bir olayda bile verdiği herhangi bir tepkiyi en iyi şekilde bilirim. Sence de giriştiğin bu rekabet çok çocukça değil mi? Ben tüm bunları yapmışken sen ne yaptın, söylesene."

Sözleri bittiği anda daha fazla dayanamadım ve iki elim birden yakasına sarılırken burun burunaydık artık. Gözlerinin içine öfkeyle bakıyordum. Daha neyi zorluyordu bilmiyordum, tüm bunları bilse bile Jeongguk ona aşık değildi, bütün bunlar bir şeyi değiştirmezdi.

"Ben onu kendimden sakındım." dedim öfkeyle fısıldayarak. "Varlığım onu kahrediyor, sanıyorsunuz ki ondan uzak kaldıkça daha çok üzülüyor. Ben onunla olursam çok yanar canı, bunu yapabilir miydin sen?" İki eli birden kollarıma tutundu ve beni itti. Bu sefer kendisi üzerime geldi.

"Sen sadece hislerini söyleyemecek kadar korkağın tekisin, boşuna laf kalabalığı yapma Kim Taehyung."

Bu sefer geri duramadım ve yumruğumu yanağının orta yerine geçirirken geriye yalpalamasıi ile bir kez daha vurdum ve yere düşen bedeninin üzerine çöktüm hızla.

Yağmur çoktan her yeri ıslatmıştı ve gittikçe daha da sırılsıklam oluyorduk. Üzerine eğildiğimde saçlarımdaki damlalar suratına dökülürken nefretle baktım ona.

"Haddini fazlasıyla aştın sen."

"Öyle mi," dedi gülerek. "Bedelini ödetsene o halde."

Bir kez daha sol yanağına vurdum ve dudaklarından çıkan kanla öfkem daha da alevlendi.

"Tam iki senedir aşığım Jeongguk'a," dedim yağan yağmur sesimi bastırdıkça yüksek bir tonda konuşurken. "Her attığı adımdan haberim var, başına gelebilecek her türlü kötü şeyden sakınıyorum onu. Onunla tanışmadan önce sürekli kendisine zorbalık yapan herifler nerede şimdi?" diye sordum ve bir kez daha beni geri itmesiyle yere düşecek gibi oldum. "Hepsini tehdit ettim, hangi biri bir daha rahatsız edebildi Jeongguk'u, sen söyle."

Hiçbir şey söylemiyordu, öfkeli bakışları bakışlarımdan ayrılmıyordu. Yağmurdan nefret ediyordum ve durmadan yağdıkça her tarafım sırılsıklam olmuştu.

"Sen durmadan beni ona kötülerken esasında hiçbir şeyin öyle olmadığını biliyordun, değil mi? Mina ile de neden konuştuğumu biliyorsun, Jeongguk'un babası ile arasının bozuk olduğundan zorluk yaşadığını da biliyorsun. Profesörün tekinin yardımıyla bir psikolog ile görüştüğünü zannediyorsunuz. Aylarca okula yarım yamalak gidip çalıştım bulduğum her yerde, sırf görüştüğü psikoloğu ikna edebilecek parayı sağlayabileyim diye."

Ellerim titriyordu, vücudum baştan sona histeri krizine girmiş gibi titriyordu ilk kez dile getirdiklerimle. "Gün içinde ders çalışamıyor diye kütüphanede çalıştığı her gece farkında bile değildi onu beklediğimin. Onun için birkaç saat daha açık kalmasını sağlardım, başkaları olunca çalışamıyor diye kimseyi almalarına izin vermezdim."

"Jeongguk dünyanın en güzel kalbine sahip, o hislerini benim gibi biri uğruna harcamaması içindi her şey. Yeter ki o mutlu olsun istedim. Sayamayacağım kadar çok şey yaptım, kendimden çok şey feda ettim. Bilemezsiniz çünkü ben onu bile herkesten sakınarak sevdim. Anlıyor musun şimdi?" dedim artık neredeyse bağırarak. Dağılmıştık tamamen, o yarattığı kandırmacanın bir anda ayaklar altına alınmasından böyleydi. Benimse halim yersiz yurtsuz birinden beterdi.

"Tüm bunlara rağmen ona yetemem sandım, onu asla hakettiği mutluluğa ulaştıramamaktan korktum. Beni sevebilecek olma ihtimalini her zaman öylesine uzak tuttum ki kendimden onu öptüğüm gecenin sabahında yüzüme bakmaz korkusuyla tamamen bir hataymış gibi gösterdim. Şimdi ise beni sevdiğine henüz emin olabiliyorken bazı şeyleri kabullenmek benim için kolay değil. Onu üzdüysem bile bin katı parçalandım ben. Onun canı yandı diye kendi acımdan sabahlara zor vardım ben."

Dudaklarım titrerken devam ettim sözlerime. Bunca zaman içimde tutmak öyle ağır gelmişti ki susmak istemiyordum. Susmak en zor olandı şimdi ve ben zor olandan hep kaçardım.

"Bunları neden bir tek sana anlattım biliyor musun," dedim alnıma yapışan saçlarımı geriye iterken. Bugünden her şeyiyle nefret etmek üzereydim. "Çünkü beni herkesten çok tanıyorsun. Yıllardır hem de."

"Ve söz konusu birilerini, bir şeyleri tanımak olunca en çok benim canım yanıyor işte," dedim kalbim ardı ardınca kasılmalarla sıkışırken. "Jeongguk'a herkesten çok uzak kaldım ben. Çok geç kaldım, çok eksik sevdim ben onu kendimden sakınayım derken. O zarar görmesin diye uğraştıkça benden eksildi bir şeyler. O benim hakkımda her şeyi biliyor," dedim gözlerim dolarken. "Bunun beni kahrımdan öldürmemiş olduğuna şaşırıyorum, ne ara bu kadar çok tanımış beni diye sordum günlerce, sana da anımsattı bir şeyleri değil mi?" dedim acıyla. Bakışlarını kaçırdı benden, belli ki bir başka yenileni de oydu bugünün.

"Ben ise onun hakkında hiçbir şeyi bilmiyorum. Sevgimden başka bir şey bilmiyorum. Bir sürü anımız vardır, çok şey yapmışızdır fakat ben onu hakedecek kadar tanıyamadım. İzin vermedin çünkü," dedim bir zamanlar en yakın, çocukluk, arkadaşım olan herife bakarken. Sözlerim üzerine bakışları bana döndü ve afallayışına şahit oldum.

İkimiz de yerde öylece oturmuş birbirimize bakıyorduk. Soğuktan ve tonlarca hissin altında eziliyorduk. Aynı adam için yanıp bin parçaya bölünüyorduk.

"Beni onunla sen tanıştırdın Yugyeom," dedim tam iki yıl evvelinin anıları gözümde canlanırken. "Onu sevdiğimi bildiğin gibi de uzak tuttun benden, neden, sana aşık olma ihtimali her şeyden güçsüz düştü diye mi? Neden bir şey söylemiyorsun? Haksız olduğunu kabullenmen tam da bu ana mı tekabül ediyor yoksa?" dedim yeniden adımlarım adımlarına denk düşerken. "Neden konuşmuyorsun lanet olası?" dedim çığlık atarcasına adeta ortalığı inletip göğsünden iterken onu.

"Jeongguk bana olan aşkını en çok sana anlattığında asla duygularının bir değeri olmadığını şimdi mi anladın?"

"Yeter!" dedi nihayet, kelimeleri dahi titrerken. "Başından beri buydu işte," dedi bağırarak konuşurken. "Söylemen gerekenler sadece buydu. Jeongguk'a aşkımı sen sorgulayamazsın, kendince bir kefeye koyamazsın, şu an buradaysam sadece onun için buradayım, o mutlu olsun diye. Bak şimdi arkana." dedi.

Başta ne dediğini anlamadım. Fakat farkındalık bir ürperti gibi zihnime sinsice sızdığında kaskatı kesildim. Dünya dönmeyi bile bıraktı, ayaklarım tutmayacak sandım.

Yugyeom'un bakışları titrerken omzumdan gerisine bakıyordu. Ne var ki olağan bir yavaşlıkla arkamı döndüm ben de.

Ve O'nu gördüm.

Kayıp galaksimin en parlak yıldızını, Jeon Jeongguk'u.

En ücra hücreme dek uyuşmuşken algılarımın hepsini yitirmiş gibiydim.

Bakışları bakışlarımdaydı, o da titriyordu benim gibi. Gözleri ağladığını kanıtlarcasına kızarmıştı. Saçları sırılsıklamdı, dudakları aralık dokunsan çığlık çığlığa haykırışları dinmezcesine süzülecek gibiydi. Canıma okuyordu tüm bu karmaşanın altında böyle güzel oluşu ile.

Az evvel bağırıp çağıran, her şeyi alt üst eden ben değilmişim gibi kalakalmıştım öylece. Hiçbirimiz konuşmuyorduk. Arkamdaki beden ne haldeydi, bilmiyordum bile. Sanki o an için yeryüzünde benim için bir tek Jeon Jeongguk vardı. Kıyamet kopsa umrumda bile olmazdı.

Hâlâ Jeongguk ile bakışlarımız ayrılmamıştı. Ne yapmam gerekiyordu bilmiyordum. Demiştim ya, bugünü hiç böyle düşlememiştim ben. Zor da olsa dudaklarımı araladım.

"Jeongguk-"

"Değdi mi bunca zaman ağlamalarına bilmiyorum ama," dedi Yugyeom tam o an yanımdan geçip omzu ile bedenime çarpıp beni sarsarken. Sözümü kesmişti, hâlâ neyin meydan okumasıydı bu bilmiyordum. "Fakat yerime bir tane yumruk atsan şu herife hiç fena olmaz."

Çok kısa bir bakış attı Jeongguk Yugyeom'a. Baştan sona süzdü. Besbelli bir şok halindeydi ve görünüşe göre de atlatması bizim için epey sancılı olacaktı.

Bakışlarımı kaçırmaktan geri kalamadım o an. Kafamı yere eğdim ve gözlerim Yugyeom'un az evvel fırlattığı kağıt parçasını buldu. Yağmurun altında sırılsıklam olmuş ve belli ki mürekkebi akıp gitmişti. O bile paramparçaydı şimdi bizden yana, buruk bir tebessüm ettim burukça.

"Taehyung," dedi Jeongguk anlam veremediğim bir tonda ve ağır ağır ona çıktı bakışlarım. Yugyeom çıkıp gitmişti. O da aşkını itiraf etmişti, onun için ardında bırakabileceği kadar kolay mıydı ki her şey?

Bakışlarım bir kez daha onunla buluşunca sayısız ifade ile çarpıştım. Birkaç adım attı bana doğru, durdu sonra. Ben ilerledim bu sefer, böylece aştık mesafeleri ve yağmur hiç durmadı.

Sanki tüm sözlerimi çoktan tüketmiş gibi ne söyleyeceğimi bilemez haldeydim. Jeongguk gözlerimin içine bakıyordu, haline bakılırsa tüm söylediklerimi duymuştu. Bunun ani bilinciyle kendimce şok geçirdim ve söylediğim her şeyi bir kez daha düşündüm.

Fakat ne var ki bunu bile becerememiştim. Aramızda kalan birkaç adımı da Jeongguk hızla hiç etmiş ve sımsıkı sarılışı vücudumu baştan sona titretirken yağmura karışan kokusu ciğerlerime dolmuştu.

Sancılı iç çekişleri ise her kulaklarıma dolduğunda karşılık verdiğim sarılışım sıkılaşmıştı.

"Jeongguk," demiştim artık bir aşığı oynamaktan uzak sözlerimle. Her sözümden sonra iç çekiyordum ben de. Tarifsiz kokusu ciğerlerime doluyordu ve belki de o an ilk kez, bu denli huzura varıyordum. "Dünya, galaksi, uzay senin olduğun yerde başlıyordu. Neredeydin bunca zamandır?"

-

bolum sonu

selamlar selamlar

dedim ki vakit gun yuzu gorme vaktidir iste bundan sonra dort bes bolum keyfimizden gecilmez sonrasi yuce jesus'a kalmis iste

Continue Reading

You'll Also Like

52.9K 2.5K 15
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
2.5M 215K 33
okumayın for vanilla baby
25.9K 1.5K 14
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
44.1K 2.1K 33
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...