reformic pains // taekook

By primulajjk

96.6K 10K 4.5K

"bizim gibilerin en sevdiği şarkıları olmaz jeongguk." -151220, pazartesi More

00|tanıtım
01|kahrolası perşembeler
02|bakma öyle, yürek dayanmıyor
03|şarkılardan yoksun masallar
04|yağsın yağmur, ağlasın şarkılar
05|herkesten sakın, herkesten yakın
06|var olmayan aşka lanet etmek
07|varoluşumun yok oluşu
09|belirsizlikler ve zamazingolar
10|şimdi kim iyileştirecek bizi
11|acımıyor dedikçe acıtıyorsun
12|varla yok arası, ölümden beter
13|ellerimde ellerin
14|kalsan keşke, en çok benimle
15|tatlıymış geceler oysa
16|dünyanın en güzel çiçeği
17|yaşasındı perşembeler
18|avuçların çiçek; avuçlarında şiirler büyüyecek
19|durma öyle ağlamaklı
20|sen sevmezsin yağmurları
21|şimdi ben bağlasam mı kollarından geceyi
22|bakışları zaten gökyüzü
23|bundan ötesi acıtmasın bizi
24|gitsen hatırlamam, öpsen hiç unutmam
perşembeler kahrolalı bir yıl olmuş (:
perşembeler kahrolalı koca 2 yıl olmuş :(

08|düş kırıklarının melodileri

3.3K 492 157
By primulajjk

keyifli okumalar <3

Alışkanlıklarınızdan kopmak yahut sizin için iyiden iyiye rutin haline gelmiş bir şeyin ansızın bozuluvermesi epey can sıkıcıdır, bilirim. Zira şu an bile alışılagelmişliğin aslında zihninizde nasıl yer edindiğine bizzat şahit oluyordum. Onun eksikliğinin sizdeki durgunluğuna değinmek de bir yerde tatsız olabiliyordu fakat yoktu işte.

Günlerden Perşembeydi, saçım başım gayet düzgündü, rezil falan olmamıştım. Jimin ya da Seokjin hyung tarafından azarlanmamıştım ama gelin görün ki Taehyung burada yoktu. Gelmemişti. Yemek yenilmiş, yine ucunu epeyce kaçırdığım bir sohbete dalınmıştı. Fakat iflah olmazın tekiydim, aklım fikrim hep Taehyung'daydı işte.

Neden gelmemişti ki?

"Jeongguk," dedi odanın köşesinden bir ses. Seokjin hyungdu. "İçeriden şişeleri getirir misin?" kafamı sallayıp ayaklandım yavaşça. Saatlerdir epey sessizdim ve bu sefer bu dikkatlerinden kaçmamış olsa da kimse sorgulamamış, üzerime gelmemişti. Geçen hafta neden ortalıkta olmamam bile pek konuşulmamıştı. Keza Taehyung'un da gelmeyişi aynı şekilde bahsedilmemişti ve anlaşılan öylesine bir sebepti ki onlara göre, her zamanki gibiydiler.

Ben hariç. Kafam öylesine doluydu ki günlerdir aklım sadece son konuşmamız ile meşguldü. Üç gün geçmişti ve birbirimizi görmemiştik. Fakat başka bir yere gitmemişti sadece denk gelmemiştik ama şu an burada değildi emindim.

Dalgın bir şekilde mutfağa girip tezgahtaki şişeleri avuçladığımda sırtımı döndüğüm aralık kapı kapanmış ve arkamı dönmemle Yoongi hyung ile karşılamıştım. Sakin ve sıcak bir gülüşle bana baktığında ben de tebessüm etmiş ve bana doğru ilerleyip yardım etmesine izin vermiştim.

"Bir sorun mu var Jeongguk," dedi adımlarım anında duraksarken. "Neden durgunsun böyle?"

"Hiç," dedim hazırcevap bir tutumda. "Hiçbir sorun yok, iyiyim ben."

"İstediğin zaman bana her şeyi anlatabileceğini biliyorsun değil mi? Bunun için çekinmene hiç gerek yok."

"Biliyorum," dedim. Sözlerinde samimi olduğunu biliyordum fakat yine de Taehyung'un en yakınlarından biriydi. Tam bu noktada seçtiğim sözcüklerde çok daha dikkatli olmalıydım. "Sadece yorgunum, malum sınavlar da kapıda dinlenemedim adam akıllı."

"Pekala o halde, içeri geçelim mi?"

"Geçelim," dedim ve kapıya doğru ilerledim. Fakat içimde rahatsız bir his vardı ve baş edemiyordum. Fazla düşünmek de istemedim ve en azından o an için bir kez olsun düşünmeyi de rafa kaldırdım. "Yoongi hyung," dedim dirseğimle kapı kolunu indirecekken durup. "Taehyung neden gelmedi?"

Arkama döndüm ve yüzündeki ifadeye baktım. Bakışları dikkatliydi fakat ne düşündüğünü anlayamadım.

"Çıktı o," dedi. "Mina ile beraberler."

Yanıtı ile duraksadım ve elimdeki şişeleri daha sıkı kavrayıverdim. "Öyle mi?" dedim yutkunarak, "Mühim bir şey miydi ki bugün gelmedi?"

"Bir şey demedi neden gittiği hakkında, mühim olmasa gitmezdi herhalde, değil mi?" diye sordu fakat onun için değil de benim için bir önemi olup olmadığını sorguluyor gibiydi. Suratımdaki sabit, renk vermeyen bir ifade ile onayladım kendisini.

"Öyle," dedim. "Yoksa ne diye gitsin?"

***

Dürüst olmak gerekirse dostlarım, kimse bana aşkın ben henüz aşkı -Tanrı cezası ve de lütfu Taehyung'u- tanımadan önce; böylesine can yakan bir şey olduğunu söylememişti. Belli ki pek bir mutluydular da ondan haberleri bile yoktu, hiç sıkılmamıştı canları bu sebepten dolayı.

Ya da kimse bana yine aşkın gelgitlerinden de söz etmemişti. Aniden alıp başını gitmeler, yok efendim birden gelen darlanmalar, baş gösteren huzursuzluklar, falanlar da filanlar... Fakat işin bir yerinde aşkın masallardaki gibi olduğu söylenmemişti.

Sokağın karanlığına gölgeleriyle ışık düşüren sokak lambalarının eşliğinde, ellerim cebimde serin havaya kendimce meydan okurken anlıyordum en çok. Aşk da başına bela olduğu kişiye göre şekilleniyordu, derdi tasası da kendineydi de kimse anlamıyordu beni.

Kendimce çıkarımlar yapıyordum ben de bu yüzden, Mina'nın yanına gitmişse eğer, diyordum kendi kendime, Taehyung bir yalancı sayılır mıydı? Sözüm ona duygularını bambaşka şeylerle örttüğümde kırılıyorsa, bir aşığı oynamaktan ziyade aşığın ta kendisi mi oluyordu? Ya da herkesten sakınsa bile, diyordu zihnimden bambaşka bir ses, ilk benimle paylaşacaksa bazı şeyleri, bu bizi bir yerde birleştirip aynı yolun farklı, kendinden bihaber yolcuları yapar mıydı?

Arasam açar mıydı, çağırsam gelir miydi? Gülsem sevincime ortak olup ağlayışlarımda sıvazlar mıydı sırtımı? İzler miydi benimle yıldızları, bulutlar her bir yanı örtse bile, ya da koşar mıydı benimle deliler gibi kahkaha atarken, yağmur yağdığında? Sever miydi beni Taehyung, gözlerime baktığında onun da gözlerinde ardı ardınca duygular sıralanır mıydı?

Çektiğim kahrın bir adı yoktu bende, aşk der geçiştirirdim, Taehyung derdim kimi zaman anlık bir cesaretle, Taehyung'dur bendeki her yürek sancısının adı esasında.

Aşk belki de sadece, en çok buydu, yürek sancısı. Sönen yıldızlar gibiydi, koşsak da asla varamadığımız gökkuşağıydı. Aşk Kim Taehyung'du, onu tanıyıp bilmek, acıtsa da sevmekti. Dokunmadan hissetmekti, görmeden varmaya çalışmak belki, bakmaktan sakınmaktı.

Tam şu an, akşamın bir vakti, sokağın tekinde adımlarım ezerken zemini attığım her adımdı, şayet sonu varacaksa ona, dünyanın tüm anlamları bende tek bir bedende, onun saklı ruhunda yüklüydü.

Susmayan kahrolası aşk şarkıları, dökülen yaprakların güz vaktindeki gözyaşları, sancısı dinmeyen Perşembe akşamlarıydı. Hayal kırıklığıydı bir yerde çünkü ne vakit çarpışsam şu an bir başkasının yanında oluşu gerçeği ile sarsılıveriyordu duvarlarım, yetmiyordu tüm bu çabam.

Evden öylece çıkarken de lanetler olasıca aşkın anlık gelen daralmasıydı dudaklarımdan çıkmaya debelenen fakat basit bir hava alma diye geçiştirmiştim, nereye gittiğimi bile bilmiyordum ve bir soru vardı ki dört dönüyordu zihnimin kuşatmasında, arasam açar, çağırsam gelir miydi yanıma?

Bir yandan da ödüm kopuyordu gerçekten de dakikalar evvelinde olmayışının mühimliğini yüksekçe bir ihtimale bağlarken haklı çıkarsak diye.

Ama deneyip görmek istedim bir kez olsun ve adımlarımın durağı her zaman geldiğimiz basketbol sahasında sonlanırken kenardaki oturaklardan birine oturdum ve bomboş alanı seyrettim bir süre. İçimde beni yiyip bitiren tonla şey vardı ve öylesine artçı sarsıntıları vardı ki yüreğime, zihnime kendimi cebimdeki telefonu çıkarıp anlık bir kararla Taehyung'u ararken buldum.

Derin ve sık soluklar alıp verirken gözlerim yumuluydu ve hattın düşmesini bekliyordum.

Hat düştü ve iki kez çaldı sonrasında açtığını belli eden o ses ve dudaklarından çıkan adım. Dünyanın en basit eylemlerinden biriydi fakat vücudumdan anlık bir titreme geçmesine engel olamadım. "Jeongguk?"

"Taehyung," dedim. "Neredesin?"

"Bir şey mi oldu," dedi telaşlı bir tutumla. "İyi misin sen?"

Avuçlarımdan biri göğsüme, sancılı kasılmaların meydana geldiği kalbime tutundu. Sesini duymam başlı başına ilacımmış meğer, iyiyim dedim içimden pek çok kez, sen varsan ben hep iyiyim.

"Yanıma gelebilir misin?" diye sordum, aradım açmıştı işte; çağırınca da gelecek miydi?

"Jeongguk," dedi, sesi kuşkuyla kaynıyordu. Çok korktum reddedecek diye, "Endişeleniyorum, kötü bir şey olmadı, değil mi?"

"Oldu ama endişelenme," dedim. "Sen gelirsen geçer hepsi." Dudaklarımdan çıkan sözlerin idrakı bir kova sıcak suyu boca etti üzerime, telefonun ardından nefesinin tekleyişine şahit oldum, Taehyung sustu. Al işte, diye hayıflandı içimden bir ses, gelmeyecek. Taehyung bir müddet daha sessiz kaldı, gözlerimi yumdum ve artık konuşsun istedim.

"Geleceğim," dedi, "Nerede olduğunu söyle bana."

Dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım ve basketbol sahasında olduğumu söyledim. Hemen geleceğini söyleyip kapattı telefonu. Sanki beş yaşında bir oğlan çocuğuydum da oturduğum yerden sarkıttığım ayaklarımı sallayıveriyordum. Heyecanın filizlenen tohumları dakikalar geçtikçe yeşeriyordu ve durmadan yola kayıyordu gözlerim.

Ne kadar bekledim bilmiyorum, yirmi dakikayı geçmiştir belki, boş yolda taşları ezen adım sesleri doldu kulağıma. Kafamı kaldırdım ve bunu yapmamla göz göze gelmemiz neredeyse eş zamanlı oldu. Taehyung aceleci bir tutumla yanıma vardı ve bir güzel süzdü beni. Bir şeyim olup olmadığını kontrol ediyordu.

Suratımdaki tebessüm canlı bir gülüşe evrildi ve "Geldin," dedim oturduğum yerde karşıma geçmiş bana bakarken.

"Geldim," dedi, "Korkuttun beni, Tanrıya şükür ki yokmuş bir şeyin."

"Yok," dedim, "Özür dilerim, bu kadar endişe edeceğini düşünmemiştim." Kafasını iki yana sallayarak reddetti beni, "Özür dileme," dedi. "Bu saatte ne yapıyorsun burada, neden geldin?"

"Daraldım evde," dedim. "Yemeği nasıl kaçırmışsam anasını satayım içim şişti, çıkayım yürüyeyim az hava alayım, dedim. Sen de yoktun, merak ettim aradım öylece, mühim bir işini bölmemişimdir umarım." Dedim kendimce tüm konuyu yalanlarımla süsleyip bir açıklama içerisine girişirken.

Düşünceli bakışları saniyelerce bakışlarıma takılı kaldı ve dudakları iki yana kıvrılırken cevapladı beni. "Hayır, bölmedin. Bir daha böyle telaşlara düşme Jeongguk," dedi ve canıma okudu sanki cümlesini tamamlarken. "Çağırdığında yanına gelemeyeceğim tek bir an bile yok."

Durduk yere bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim o an. Karşımdaki aşık olduğum herifin boynuna atlayıp, bu kadar güzel olma diye çığlık atmak, onu kendime saklayıp tüm dünyadan sakınmak istedim. Fakat tek yaptığım sözlerine karşı yanaklarıma hücum eden kanı engelleyemezken gülüşüne karşılık vermek oldu. Daha fazlasını da aciz yüreğim kaldıramazdı zaten. Bu yüzden oturduğum yerden inip "Gidelim mi?" diye sordum ve yürümeye başladık, farklı zamanlarda yürüdüğümüz yolu bu sefer beraber aşmaya başlarken.

Garip bir andı, dilimin ardına ittiğim sorularla cebelleşiyordum, hem konuşmak istiyordum hem de sessizliğe eşlik edip bu mutlak huzurumuzu sürdürmek istiyordum. Nerede olduğuna dair bir şey dememişti, sorduğum soruyu es geçmesinden ötürü bir kez daha sormaya çekinirken önümüzdeki yolda gezdirdim bakışlarımı. Gözlerim yanıp sönen bir reklam panosunda takılı kaldı ve Taehyung'a döndüm hemen.

"Baksana," dedim heyecanla reklam panosunu işaret ederek. "En sevdiğin aktör değil mi bu, iki haftaya vizyona giriyormuş filmi."

Onun da bakışları oraya döndü ve şaşkınlıkla bana döndü. "Haberim yoktu," dedi, "Ayrıca sen nereden biliyorsun en sevdiğim aktörün Ji Chang Wook olduğunu?"

Gülerek içimde alkış çırpan çocuğu susturma çabasına giriştim ve omuz silktim öylece. "Hakkında bildiğim tek şeyin bu olduğunu mu zannediyorsun?" diye meydan okuyan bir ifade ile sordum ve kaşları hayretle havalandı. Bu hali bana öylesine keyif vermişti ki önüme dönüp konuşmaya devam ettim.

"En sevdiğin kitap, Güneş'i Uyandıralım, birçok kişinin aksine Şeker Portakalı'ndan daha çok seviyorsun. Buna rağmen seni en çok yaralayan kitap sahnesi Pal Sokağı Çocukları'nda Nemeçek'in öldüğü sahnedir, tüm bunların yanında en beğendiğin yazar Charles Dickens'tır öyle ki kendisinin bazı yönlerden eksik bulunması seni garip bir doyuma ulaştırıyor, derinlikten yana eksik şeyler sanırım ilgini çekiyor olmalı. En sevdiğin film Hayat Güzeldir, insanların acımasız yönünü görmenin seni ayakta tutacağına inandığın için Yahudileri ele alan filmleri seviyorsun ve izledikçe de insanlara olan nefretin artıyor, garip doğrusu. Psikoloji okuyorsun fakat sanat tarihi okumak isteyen küskün bir yanın var, edebiyata aşıksın fakat heykellere karşı olan akıl almaz ilgini es geçmek hata olur. Kullanmayı tercih etmesen de en sevdiğin renk mordur, ekim ayını da çok seversin, gökyüzünün yıldızlarla dolu olduğu geceleri çok seversin, kendince dünyadaki masum ve saf insanların mutlu olduğunu ve bunun da gökyüzünde bir yansıma olduğunu düşünürsün," dedim sadece odaklandığım kelimeleri dışa dökerken. Adım atsak bile Taehyung'un vücudu kaskatı kesilmiş haldeydi, katiyen bakışlarımı ona çevirmiyordum. Yarın ne olur, bu sözlerim neyi başlatır ve bitirir bilmiyordum, devam ettim yine de. Sanırım burası en sevdiğim yerdi, dudaklarımdaki gülüş artarken gözlerimin parladığına emindim. "Oysaki ne de garip Taehyung, ben en çok yıldızlar parlak olduğunda mutlu olurum."

Durdu o an, ben de durdum. Ondan yana döndüm ve gözlerindeki inanamaz ifadeye çarptım. Hayran olmuş gibi bakıyordu, içime tarifsiz hisler doldu. Kahretse de beni aşkım tam şu an onu böylesine biliyor olmak çok, çok fazla mutlu etti beni. Hiç konuşmadı, dudaklarını birbirine bastırmıştı.

"Çok garip değil mi," dedim duygularına basitçe tercüman olarak. "Daha garip olan ne biliyor musun, en sevdiğin yemeği, kazağını, kalemini, yastığını.. hepsini biliyorum fakat en sevdiğin şarkı ne bilmem mesela. Kaldı ki şarkılara hayatın anlamını yükleyen benim gibi biri için böyle bir şeyi bilmemek çok garip. Ama biliyorum," dedim gözleri kocaman açılmış bir halde asla üzerimden ayrılmazken. "Daha önce asla hatırlamayacağın bir anda, laf arasında soruvermiştim sana bunu."

Derince iç çektim ve bir iki adım attım, şimdi çok daha yakındık birbirimize.

"Öylece omuz silkip fazla önemsememiştin bu sorumu. 'Bilmiyorum,' demiştin. 'Bilmiyorum Jeongguk.'" Dedim o anı gayet iyi hatırlayıp zihnimde yoklarken. Sonra asla aklımdan çıkmayan ve unutmayacağım cevabını söyledim.

"Bizim gibilerin en sevdiği şarkıları olmaz."

Bir yerde haklıydı, çok haklıydı. Her şarkıda bir düş kırığımız vardı, her birinde bir başka sancı yoklardı kalbimizi. Bin bir kelime harlanırdı zihnimizin ateşinde ve kalakalırdık öylece. Sırf bu yüzden anlardım işte.

Bizim gibilerin en sevdiği şarkıları olmazdı.

-

bölüm sonu

sadece agliyorum gercekten, umarim hata yapmamisimdir varsa da kusura bakmayin, keske hemen yazsam bitse su canim fic asiri heyecanliyim

Continue Reading

You'll Also Like

16.6K 2.5K 17
birlikte çok iyi olabilirdik.
95K 7.3K 45
Uyuşturucu bağımlısı bir kadın ve ona aşık olan Kerem Aktürkoğlu. • º • º • º • º • º • º • º • º • º • º • Başlangıç - 08.06.24 Bitiş - 1...
11.6K 1.5K 28
"Olmuyor, yapamıyorum sensiz. Aklımı karıştırıyorsun."
112K 6.1K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...