Chronosaurus | Changbin

Von cileklisut00

42.3K 4.4K 5.3K

[Ne kadar üzgünsen o kadar mutluyum. Ne kadar incindiysen o kadar eğlendim.] Ülkenin her yerinde, neredeyse h... Mehr

⚠️⚠️⚠️
GİRİŞ
1
2
3
4
5
6
7
8
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21×FİNAL

9

1.5K 203 168
Von cileklisut00

Dinlenmiş, duş almış ve bulduğumuz giysilerden giyinmiştik. Islak saçlarımı kendi haline kurumaya bırakarak koltuğa oturdum. Changbin yukarıdaki odaları geziyor ve işe yarar bir şey var mı diye kontrol ediyordu.

"Hiçbir şey yok." dedi merdivenlerden inerken.

"Aklıma bir şey geldi." dediğimde yanıma oturmuştu. "Yürümek yerine sokaklardaki boş arabalardan alalım bir tane. Hem o zaman geceyi beklemek zorunda kalmayız, hem de peşimizden gelirlerse kolayca kaçabiliriz. Ben sürerim, sen de arkamızdan gelmelerini engellersin."

Başını sallayarak onayladıktan sonra iç çekti ve arkasına yaslandı. Canı sıkkın görünüyordu. "En azından harita bulsaydık." dedi.

"Bulsaydık bile nerede olduğumuzu bilmiyoruz ki. Kullanamazdık."

Ofladı ve kollarını göğsünde bağladı. "Eve geri dönmek istiyorum." dediğinde içimdeki o garip hisle önüme döndüm. Evden kastı, diğerleriyle birlikte olduğu zamanlardı muhtemelen.

"Ben de." diye mırıldandım.

Çoğu insandan farklı olarak, kendimizi ait hissettiğimiz bir yer yoktu. Kore'den Norveç'e olan yolculuğumuz boyunca asla şimdiki gibi boşlukta hissetmemiştim. İkimiz de çocukları özlüyorduk ve bizim evimiz onlardı.

Dışardan gelen tıkırtıyla kaşlarımı çatarak kulak kesildim. Tıkırtılara sessiz fısıltılar eklendiğinde Changbin'e dönerek, "Kapıda birileri var." demiştim.

Changbin hızla ayağa fırlayınca ben de kalktım. "Ne yapacağız?" diye sordu.

"Kaçacağız tabii ki. Arka tarafa bakan pencereden atlayalım."

"Ya sadece sivil halktan birileriyse? Boşuna kaçmış oluruz."

Changbin'in kolunu tutup peşimden sürüklemeye başlarken, "Dillerini bilmiyoruz, anlaşamayız ve kendimizi tehlikeye atarız." dedim.

Arka taraftaki pencereden dışarıyı kolaçan edip ilk ben atladım. Benden sonra da Changbin atladı ve sessizce yürümeye başladık.

Caddedeki arabalara yaklaşırken diken üstündeydik. Aceleyle anahtarı üzerine olan bir araba bulmaya çalıştım. Bulur bulmaz sürücü koltuğuna geçmiş ve aynalarla koltuğu ayarlamıştım.

Changbin elindeki çantayı arka koltuğa bırakırken, "Burada kan lekesi var." demişti. Bakmakla vakit kaybetmeden arabayı çalıştırdım. Changbin yanımdaki koltuğa biner binmez sürmeye başladım ve şehirden çıktık.

Sadece iki dakika sonra şehrin öbür ucunda patlama olmuş ve siyah dumanlar gökyüzüne ulaşmıştı. Ayrıca silah sesleri yankılanmaya başlamıştı. Dikiz aynasından bir saniyeliğine, gökyüzüne doğru ilerleyen kara dumana baktım.

"Dur, dur!" diye bağırdı Changbin. "Oradaki insanları öldürüyorlar, yardım etmeliyiz!"

"Yardım falan etmeyeceğiz. Biz daha kendimizi zor koruyoruz. O yüzden önüne dön ve duymazdan gel."

Changbin bana cevap vermese de uzun süre arkaya baktı. Yardım etmeyi ne kadar istediğini biliyordum ama benim önceliğim Changbin'di. Ben ölsem bile o yaşamalıydı ve onu tehlikeye atamazdım. Eğer bacaklarım yaralı olmasaydı yine bir ihtimal yardım edebilirdik. Ama acıyı hissetmiyor olsam da, çok yorulduğumda bacaklarım beni dinlemiyor ve bazen yürümek bile zorlaşıyordu.

Ne olursa olsun hayatta kalmalıydık.

- Yazar, Birkaç Saat Önce, Boşluk -

Changbin ve Nemesis kapıdan geçtikten sonra Jeongin peşlerinden gitmek için hamle yapmış ve Hyunjin tarafından durdurulmuştu.

"Durun. Herkes el tutuşsun. Bu kapılardan birlikte geçmezsek farklı zamanlara düşebiliriz." diyerek açıkladı Hyunjin. Beynindeki bilgisayar sayesinde tüm olasılıkları hesaplayabiliyordu.

Aceleyle herkes birbirinin elini tuttu ve koşarak kapıdan geçtiler. Changbin ve Nemesis'in arkalarından gitmemeleri söz konusu bile değildi, herkes aynı düşünüyordu. Onları yalnız bırakamazlardı.

Gökyüzünde olduklarını ve düştüklerini fark ettiklerinde Jisung hemen havayı kontrol etmiş ve suya düşmeden, ormana yavaşça inmelerini sağlamıştı.

Etraflarını birkac dakika inceledikten sonra, "Noona! Changbin hyung!" diye bağırdı Jeongin. Diğerleri de ona katılmıştı.

"Changbin! Nemesis! Neredesiniz?!"

"Nemesis!"

"Changbin hyung!"

"Belki suya düşmüşlerdir!" dedi Felix telaşla.

"Şşşt, sessiz olun." diyen Minho'ya baktı hepsi. Minho kaşlarını çatmış ve gözlerini ormana odaklamıştı. Ormanda çıt çıkmıyordu.

"Ne oldu?" diye sordu Chan.

"Çok sessiz. Hiç hayvan yok." dedi Minho. Herkes bu gerçeği daha yeni fark etmiş olacak ki gözlerini etrafta gezdirerek bir hareketlilik aradılar. "Kimse var mı?" diye seslendi Minho hayvanlara.

Sessizlik.

"Hyung da, noona da suda boğuldular kesin." dedi Jeongin ağlamaklı bir şekilde.

"Changbin yüzmeyi biliyor, kötü düşünme." derken Jeongin'in omzuna kolunu atmıştı Seungmin.

Jisung onayladı. "Evet, karamsarlığa kapılmayalım."

Bir yandan konuşulanlarıdinlerken, bir yandan da ormanı inceliyordu Minho. Yerdeki karıncaları görünce hemen eğildi. "Merhaba. Bir şey sorabilir miyim?" dedikten sonra karıncalardan cevap beklemişti. Sıra halinde yürüyen karıncalar durup Minho'ya dönünce Minho içinde yeşeren umutla sordu. "Biri kız, bir erkek iki kişi gördünüz mü?"

Karıncalardan aldığı cevapla kafası karışmıştı. "Dün geçmişler buradan. Kızın bacakları kanıyormuş ve bir kayanın üzerinde uçmuşlar."

"Tamam, onlar olduğundan eminiz. Changbin hyung kayayı uçurmuş olmalı." dedi Felix.

"Dün mü?" diyen Chan'a Hyunjin cevap verdi.

"Ayrı ayrı atladığımız için farklı zamanlara düşmüş olmalıyız. Şükürler olsun ki bir ay sonrasına falan düşmedik."

"Ben hâlâ ne olduğunu anlamadım." dedi Jisung.

Hyunjin derin bir nefes alarak anlatmaya başladı. "Boşlukta geçen zaman ile evrenlerde geçen zaman farklı. Biz, Changbin ve Nemesis gittikten sonra boşlukta sadece bir dakika geçirdik ama burada bir gün geçmiş. Zaman farklı akıyor, anladın mı şimdi?"

Jisung başıyla onayladığında Minho karıncalara dönmüştü tekrar. "Diğer hayvanlar nerede? Niye burası bu kadar sessiz?" diye sorduktan sonra, karıncalar anlatmaya başlamışlardı. Onlar anlattıkça da Minho hem şaşırmış hem de sinirle solumaya başlamıştı. Anlatmaları bitince kısaca teşekkür edip ayağa kalktı.

Nefeslerini tutan diğer çocuklar, Minho'nun konuşmasını bekliyordu. Minho ofladı ve nereden başlayacağını düşündü.

"Minho hyung, hadi anlat artık. Patladık meraktan." diyerek isyan etti Felix.

"Tamam tamam. Anlatıyorum. Bu evrende 4. Dünya Savaşı çıkmış."

"4 mü? Bizde sadece 2 taneydi."

Minho başıyla onaylarken, "Bir şeyler ters gitmiş işte." demişti. "Savaş iki yıl önce bitmiş ama burası üç ay önce büyük devletlerden birinin eline geçmiş. Onlar da buradaki insanları tek tek öldürmüş. Katliam çok büyükmüş ve halkın bir kesimi ormana kaçmış. Askerler de peşlerinden gelmiş tabii ki." Minho duraksayarak iç çekti. Devam etmek için güce ihtiyacı vardı. Olup bitenler o kadar vahşiceydi ki, diğerlerine sadeleştirerek anlatmak zorunda kalmıştı.

Zaten çocukların da ondan farkı yoktu. Hepsinin kanı donmuştu.

Minho kendini toplayıp konuşmaya devam etti. "Buraya kaçan herkesi öldürüp denize atmışlar. İnsanları öldürdüklerinde hayvanlar da zarar görmüş, ayrıca askerlerin ormanı yakmak hakkında konuştuklarını duymuşlar. Bu yüzden de terk etmişler ormanı. En sona böcekler kalmış, zaten onlar da yavaş yavaş gidiyorlarmış." diyerek bitirdi sözlerini.

Birkaç dakika kimseden ses çıkmadı. Duyduklarını sindirmeye çalıştılar ve hayvanları bile kaçıracak kadar ne yapmış olabileceklerini düşündüler.

Chan, çocukların moralinin bozulduğunu görünce ellerini çırparak dikkatleri üzerine çekti. "Tamam, acele edelim de Changbin ile Nemesis'i bulalım." dedi. Bu sözler diğerlerine yeniden güç vermişti. Hızlı adımlarla ormanda ilerlemeye başladılar.

"Nemesis ve Changbin hyung bu olanlara tepkisiz kalmaz. Kesin askerlerden intikam almak için bir plan yapmışlardır." dedi Felix.

"Bence de. Noona da, hyung da yaptıklarını onların yanına bırakmaz." derken gülümsemişti Jeongin.

"O kadar da emin olmayın. Nemesis hâlâ yaralı ve bizim aksimize, burada ne olduğunu bilmiyorlar. Askerlerin onları yakalamamış olması için dua edin." Minho'nun sözleri tekrar moralleri bozmuştu.

Yaklaşık iki saatin sonunda Changbin'in uçurduğu kayaya ulaşmışlardı. Üzerinde ve yerdeki kurumuş kan lekeleri gözlerini korkutmuştu.

"Bu kadar kanayacak ne olmuş olabilir?" dedi Chan düşünceli bir sesle.

Hyunjin yine olasılıkları hesaplayarak en mantıklı bulduğunu söyledi. "Suya çakıldıkları için olabilir."

"Acele etmeliyiz. Durumları iyi görünmüyor." diyerek başını sağa sola salladı Jisung.

Ama acele edecek halleri kalmamıştı. Tüm o yolu yürümek enerjilerini tüketmişti.

"Hadi." dedi Chan, yorgunluktan zar zor yürüyen gençlere. Ne kadar dinlenmek isteseler de vakitleri kısıtlıydı, gruptan ayrı düşen ikiliye yetişmeleri gerekiyordu.

Şehre ulaştıklarında karşılarına çıkan manzara onları şaşırtmamıştı. Hyunjin şehri izleyen kameralara bağlanmaya çalıştı ama başaramadı. Kameralar kapalıydı ve çalışmıyorlardı.

"Kameralar çalışmıyor. Bu durumda ikisini nasıl bulabiliriz bilmiyorum." dedi Hyunjin. Yavaşça yürümeye devam ederken hepsi düşüncelere dalmıştı. Yerlerde ve mağazaların camlarında yer yer kurumuş kan lekeleri vardı. Arabalar yolun ortasında durduğu için aralarından geçerek ilerliyorlardı.

"Patlama." dedi Felix parmağını şıklatarak. "Nemesis patlamaları sever. Eğer bir patlama yaparsak ne olduğuna bakmaya gelir belki."

Diğerleri de bu fikri beğenmiş ve onaylayan mırıltılar çıkarmışlardı.

"İşe yarayabilir ama şehrin her yerinden görünecek bir şey yapmalıyız. Ayrıca askerler de ne olduğuna bakmaya kesinlikle gelecektir. Onlarla savaşmamız gerekecek." diyen Seungmin'i onayladı herkes.

"Önce patlayıcı bulalım."

Kollarını sıvayarak önce askerlerin üssünü buldular. Jeongin görünmez olarak depodaki bombalardan fazlaca çaldı ve askerlerden biraz uzaklaştılar. Çaldıkları bombaları boş olduklarından emin oldukları arabalara yerleştirmiş ve uzaklaşarak patlatmışlardı.

Bu esnada Changbin ve Nemesis her şeyden habersiz, arabayla şehirden uzaklaşıyordu.

Aradan birkaç dakika geçmesine rağmen ne Nemesis ne de Changbin ortaya çıkmıştı. Üstelik askerler onları fark ederek saldırmıştı. Silah sesleri şehirde yankılanırken, sinirle dişlerini birbirine bastırdı Chan. Karşısındaki, anlamadığı dilde bir şeyler söyleyen askeri hipnoz ederek elindeki silahı aldı.

Kendilerini boş yere tehlikeye atmışlardı. Changbin ve Nemesis'in ortaya çıkmamasının iki anlamı olabilirdi; ya askerler tarafından yakalanmışlardı ya da buraya gelemeyecek kadar kötü durumdalardı.

- Nemesis -

Şehirden çıkalı bir saat olmuştu. Eliyle şakaklarını ovalayan Changbin'e göz ucuyla baktım. Gözlerini kapatmış ve başını arkaya yaslamıştı.

"Neyin var?" dediğimde oflayarak, "Başım ağrıyor." demişti.

"Uyu biraz."

"Olmaz. Zaten yaralısın ama arabayı sürüyorsun. Uyursam haksızlık olur."

"Changbin, bu kadarcık şeyle ölecek değilim. Benden kurtulmak kolay mı sanıyorsun? Dediğimi yap ve uyu işte." dedim gülümseyerek.

Bana baktığının farkındaydım ama gözlerimi yoldan çekemezdim. "Evet, neyse ki senden kurtulmak kolay değil. Öyleyse birazcık kestireceğim. Bir şey olursa uyandır."

Başımla onaylayarak radyoyu açtım ve sesini Changbin'in rahatsız olmayacağı kadar kıstım. Hışırtılı sesten rahatsız olunca kanalı değiştirdim. Birkaç kere değiştirdikten sonra sakince konuşan bir kadın sesi arabaya yayılmaya başlamıştı. Kadının ne dediğini anlamıyor olmak canımı sıktı. Ne dediğini bilseydim belki burada neler olduğunu da anlardım. Sinirlenerek radyoyu kapattım.

Ah, eskisi gibi güçlü olsaydım keşke. Şu bacaklarımdaki yaralar olmasaydı. O zaman böyle kaçmak yerine karşılarına dikilir ve benim anladığım dilden konuşana kadar kan kustururdum askerlere. Sonuçta hepsi aynı boktu. Gencecik çocukları tereddüt etmeden, sorgulamadan öldürmüşlerdi. Daha bizim görmediğimiz kaç kişiyi böyle öldürmüşlerdi kim bilir.

Bir katil olarak onları yargılamaya hakkım yoktu belki de. Kendimi, en azından sadece kötü insanları öldürdüm diyerek aklayamazdım, çünkü masumları da öldürmüştüm. Ama geçmişte yaptığım hataların farkındaydım ve tekrarlamamaya çalışıyordum. Hatta ismimi değiştirmeyi bile düşünüyordum son zamanlarda.

Tabi buraya düşmemiş olsaydık. Belki de bir süre daha Nemesis olmam gerekiyordu. Burada neler döndüğünü anlamalı ve masumlar için intikam almalıydım.

Başımı birkaç saniyeliğine yanımda uyuyan bedene çevirdim. Başlarda ne kadar kavga ediyor olsak da, Norveç yolunda aramızdaki buzlar erimişti. Bana güvendiğini biliyordum, ben de ona güveniyordum.

Eğer ileride bir gün tekrar Chan ve çocuklarla karşılaşırsak, içimin rahat olmasını istiyordum. Bunu da ancak Changbin'i koruyarak yapabilirdim. Yıllardır onu seven bir aileye sahipti ve yalnızlığa alışkın değildi. Benden daha fazla zorlanıyor olmalıydı. Ben ne yaşarsam yaşayayım başımın çaresine bakmayı biliyordum. Changbin de kendini idare edebilirdi tabi, ama zihinsel olarak çöküş yaşardı bence. Şimdi yalnız olmamasına rağmen biraz da olsa çökmüştü ve belli etmemek için ciddi bir çaba sarf ediyordu.

Ayrıca ben acı hissetmediğim için çok etkilenmemiştim ama suya çarpmak onu yıpratmıştı, farkındaydım. Gerçi hissetmiyor olmam benim de etkilenmediğim anlamına gelmezdi. Vücuduma dikkat etmeliydim yoksa aniden çalışmayı bırakarak beni yarı yolda bırakabilirdi.

İçim kararırken derin bir nefes alarak kötü düşünceleri zihnimden kovaladım. Her şey düzelecekti. Yaralarım bir gün iyileşecekti ve umuyordum ki, bir gün çocuklarla da karşılaşacaktık. O zamana kadar, güvenli bir yer bulmalıydık.

Dikiz aynasındaki hareketliliği fark edince kaşlarımı çattım. Changbin'i dürterek uyandırırken, "Takip ediliyoruz." demiştim.

Arkamızdaki askerlerle dolu olan arabaya öfkeyle baktım. Bizi fark etmeselerdi şaşardım zaten.

Kısa bir bölüm oldu ama muhtemelen bundan sonra bu uzunlukta yazarım. Ayrıca sınavlara çalışmam gerektiği için eskisi kadar sık bölüm gelmeyecek 😭

Nemesis Changbin'i korumak isterken diğerlerini zor durumda bıraktı :(

Bu dünyada neler olduğunu öğrendiniz, kafanızdaki sorular biraz olsun cevaplanmıştır herhalde. Başka merak ettiğiniz ne var? Ne merak ettiğinizi merak ettim trjbplfsncirlp belki spoi vermeden cevaplayabilirim ;)

Okuduğunuz için teşekkürler, sizi seviyorum 💜

Bölümü yayınlayalı 6 saat olmasına rağmen kimse okumadığında ben;

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

93.9K 4K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
80K 5K 17
•Kollarımı ceketinin içinden beline sardım, tek elini belime koydu... artık güvendeydim. -Küçük bedenler, büyük kazaklar.
12.5K 860 28
●○TAMAMLANDI○● >> /Başlangıç tarihi=04.04.2020 \Bitiş tarihi=21.05.2020 !!UYARI!! Ana karakterler B×G
83.5K 6.2K 18
"Gülümsediğinde gözlerinin kaybolmasını seviyorum." [Lise hayatımın sıradanlığı, beden dersinde çıkan kavgayla bozuldu. Artık her yerde kaos vardı, ç...